Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

kevser

Üye
  • Content Count

    176
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by kevser


  1. Gözyaşıyla dinlenen ezan-ı Muhammedi

     

    1950 yılının bahar ayları. Hıfzımı yeni tamamladım.

    Burdur Ulucamii'nde Ramazan ayı münasebetiyle ikindi namazını müteakip mukabele okuyoruz.

    O zamanlar ezan-ı Muhammedi'yi aslıyla okumak yasaktı.

    "Tanrı uludur" falan diye söylemek mecburdu.

    Cesaret edip eski usul okuyanlar hapse atılırdı. Halk, bu durumdan çok üzgündü.

    Bazıları okunan yeni ezanın uygun olmadığını düşünür, camiye gitmezdi.

    O gün ikindi ezanı yeni usul okundu. Cemaat sünneti kılıyordu.

    Biz mukabele okuyan hafızlar, müezzin mahfelinde müezzin yardımcılarıyız.

    İçeriye iki adam girdi. Doğru müezzin Ali Efendi'ye yaklaşıp kulağına bir şeyler söylediler.

    Ali Efendi'nin gözleri birden parladı. Heyecanlandı. Etrafına şöyle bir bakındı.

    Az sonra ayağa kalkarak coşku içinde gürledi.

    "Allah-u Ekber, Allah-u Ekber!" O an cemaat içinden camları titreden tiz bir ses, "Allaaah!" diye haykırmaz mı, Ali Efendi'nin boğazı düğümlendi. Sesi çıkmaz oldu.

    Hıçkırmaya başladı. Cemaat karıştı.

    Birbirine sarılanlar, ağlaşanlar, bugünleri de gördük diye el açıp dua edenler.

    Şaşkınlık bir iki dakika kadar sürdü. Sonra herkes kendini topladı.

    Yeniden kamet getirilerek namaz eda edildi.

    Öyle sanıyorum ki, o gün pek çoğunun mutluluk gözyaşı namaz bitimine kadar dinmedi.

    Halkın ve Hakk'ın isteğini yerine getirenler, baş tacı edilir, sırt çevirenler ise daima kaybeder.

    Hakkı Söyler (ZAMAN-16.09.2008)

     

     

    16 Eylül


  2. Kesin evliya

     

    8 Eylül günü hayırsever bir insanın evine iftara gitmiştik. Evden çıkarken baktık ki 12 kişilik gruptan biri benim 2 kişinin ayakkabısı çalınmış.

    Abimiz kaç numara ayakkabı giydiğimi sordu ve önüme bir çift ayakkabı koydu.

    Bir baktım ki, o gün bir ayakkabıcıda gündüz beğendiğim bir ayakkabının aynısı.

    Tabii geri iade için çok ısrar ettim ama abimiz kabul etmedi ve bana hediye etti.

    Ahmet Karataş (ZAMAN-16.09.2008)


  3. Teksas'ta hüzünlü iftar

     

    Teksas'ta müstakbel ev arkadaşlarım, aylardır gelmek için vize alamıyorlar ama Ramazan geliyor!

    İçimde iftar için mutlaka bir yerlere davet edileceğime dair bir ümit var. İlk gün işten çıkıp eve döndüm.

    Büyük bir hüzün kapladı içimi. Ne arayan var, ne soran. Anladım ki yapayalnız iftar edeceğim.

    Çıktım sokaklara ağlaya ağlaya yürüyerek akşamı bekledim. İftarda yapayalnız birkaç lokma attım ağzıma.

    İki gün sonra telefonumda "Sesli mesajınız var" uyarısı belirdi, sesli mesaj merkezini aradım.

    "Ayşe, bu akşam bize arkadaşlar geliyor, sen de gel. Beraber orucumuzu açalım"!

    Gönderilme tarihine baktım, iki gün öncesi! Meğer Suzan Abla davet etmiş de telefon şebekesinin azizliğine gelmişiz. Anlaşılan kaderde bu hissiyatı yaşamak varmış.

    Ayşe Demir (ZAMAN-16.09.2008)


  4. çok geçmiş bi zamanın konusu ama ben bu yazıyı okuyunca aklıma kendi namaz kılma maceralarım geldi.siz benim ne olduğumu nerde olduğumu bilmediğiniz için inşallah enaniyet olarak düşünülmez yoksa inanın bunu sizinle paylaşamazdım..... :)

    üniversiteden mezun olduğum dönem malum yıl sonu partisi yapılacaktı.biz birkaç arkadaş buraya gitmemizin uygun olmayacağını düşünerek(tabi bize göre!!) aramızda gitmeme kararı aldık.beni tanımadığınız için yine :D açık açık söyleyebiliyorum :D sınıfımız bölümümüzden dolayı tamamen kız sınıfı, bundan dolayıda sınıfta geniş bi nüfuza sahiptim.olmaması gerekiyodu ama(bana göre) bi şekilde arkadaşlar çeşitli gerekçelerle gitmemiz için ikna ettiler.

    neyse bizim balo günü geldi tabi insanlar balo saatini namaza göre ayarlayacak halleri yok ya!!!!!! bi de balo ismini veremeyeceğim çok çok anlamlı güzel bi yerde !!! ;) tabi eğlence son hız devam ediyo amam bizim akşam namazı da maşallah gidiyo... Allahım ne yapsakta bu namazı bir yerlerde kılsak diye düşünürken aklıma çok parlak bi fikir geldi :D lobiye gittim ve arkadaşımın kıyafet değiştirmesi gerektiğini söyledim(Allah beni affetsin yalan söyledim ama o ortamda başka çarem yoktu)lobideki görevli odalardan birinin anahtarını verdi ve çok şükür namazımızı eda ettik. :D

    inşallah bu anımı paylaştığım için yanlış anlaşılmaz..... :(

     

    SELAM VE DUAYLA...............


  5. geçen aylarda istanbula gidip Aziz Mahmud Hüdai hz. ziyaret etme imkanı buldum.inşallah Aziz Mahmut Hüdai Hazretlerinin duasına bende mashar olurum ama türbeye girerken dikkatimi çeken bi nokta var ki...gidenler bilir türbe kapısının üzerine iliştirilen yazı ilk görüp okuduğumda inanın tüğlerim diken diken oldu................

     

    " EDEPLE GELEN, LUTUFLA GİDER"

     

    inşallah isteyenlere Allah nasip eder ve bu duaya ortak olur.(amin)

     

    SELAM VE DUAYLA..........


  6. ''.........Bizi sevenler denizde boğulmasın.......... ''

     

    Aziz Mahmut Hüdayi hazretlerinin bu duayı yapmasının nedeni ; Bir Cuma günü , Ayasofya camii'nde vaaz vermesi sırası onda imiş...

    İstanbul'da fırtına , yağmur neredeyse kıyamet kopacakmış...

    Üsküdar'dan Avrupa yakasına giden hiç bir gemi , sandal vs. yokmuş...

    Fakat ne yapıp edip gitmek zorunda imiş Hüdayi hazretleri...

    Hiç bir tekneci yanaşmıyormuş hüdayi hazretlerini karşıya geçirmede...

    Hüdayi hazretleri son çare toplamış üç-beş talebesini ve inmiş sahile...

    Bir sandalcıdan sandalını istemiş , her ne kadar vermek istemesede hüdayi hazretlerini düşündüğünden...

    Sonunda vermiş sandalını , Hüdayi hazretlerine ve talebelerine...

    Talebeleri kürekleri çektikce çektikleri yer günlük-güneşlik olmuş ve tezce geçmişler karşıya sağ-salim...

    İşte fırtınalı günlerde , hüdayi hazretlerinin geçtiği bu yer hala günlük-güneşlik imiş...

    Hüdayi yolu derler bu yola...

    ve Hüdayi hazretleride bu hadiseden sonra kabrimi ziyaret edenler ve bir Fatiha okuyanlar denizde boğulmasın diye dua etmiş Allah(cc)'a...

     

    Kabul olur inşallah...


  7. Selamlar..

     

    Fiyatlar gayet uygun, faydalanacağız inşallah. İlk işim poster almak. Annem bütün posterlerimi yırtıp attı, sağolsun. Bilgilendirdiğiniz için teşekkür ediyoruz Nevbahar .. :) Ayrıca fırsattan istifade edemeyecek durumda olan arkadaşlar üzülmesinler, ben yardımcı olmaya çalışırım inşallah.

     

    Dua ile.

     

    BOZKIRIN BAĞRINDAN!!!! fırsattan yararlanamayacak durumda olan madur bi arkadaşın yakarışlarıdır bunlar .......... :D :D

     

    medet Ü.Y. medet ................:D

    SELAM VE DUAYLA....................


  8. Acele karar vermeyin

     

    Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş, ama Kral bile onu kıskanırmış... Dillere destan bir beyaz atı varmış ki, tarifinden diller aciz. Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş, ama adam satmaya yanaşmamış..

     

    "Bu, sadece bir at değil benim için; o bir dost. İnsan dostunu satar mı" dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış:

     

    "Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler...

     

    İhtiyar:

     

    "Karar vermek için acele etmeyin" demiş.

     

    "Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez."

     

    Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş... Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler.

     

    "Babalık" demişler, "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.."

     

    "Karar vermek için yine acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar. "Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz bir kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?"

     

    Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla alay etmemişler, ama içlerinden "Bu herif sahiden geri zekalı" diye geçirmişler... Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalmak zorundaymış. Köylüler yine gelmişler ihtiyara. "Bir kez daha haklı çıktın" demişler.

     

    "Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başka kimse de yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler. İhtiyar

     

    "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş.

     

    "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını siz asla bilemezsiniz."

     

    Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile ülkelerine saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin sonunda ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

     

    Köylüler, yine ihtiyara gelmişler...

     

    "Yine haklı olduğun ortaya çıktı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..."

     

    "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. "Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."


  9. Durakta kala kaldık

     

    Yurtta kaldığımız için iftarlara topluca davet ediliyorduk. Kimsede para yok.

    Yol paraları bende emanet. Otobüs durağına geldik ki, paralar yok. Evde unutmuşum.

    Öyle kötü oldum ki. En az 10 kişiyiz.

    İçimden Allah'ım n'olur yardım et diye dua ederken yaşlı bir teyze yanıma sokuldu ve "Oğlum benim de senin gibi bir torunum var.

    Bu parayı ona verecektim ama bayramda gelemeyecek" dedi.

    Yok falan dedim ama bu senin dedi. O parayla tüm yol masraflarını karşıladık.

    Rabb'ime binlerce kez şükürler olsun, darda kalanı çaresiz bırakmıyor.

    A. Salih Yüksel (ZAMAN-15.09.2008)


  10. Temizlik timi!

     

    Bir abinin evine 5 kişi iftara gitmiştik. Tencereleri bitirmek için (!) çok uğraştıksa da nafile!

    Hemen hemen her yemek arttı.

    Bitiremeyince, ev sahibi abimiz "Sahura gelin o zaman bitirin" esprisi yaptı.

    Bekârlığın da verdiği cesaretle gecenin 3'ünde kapıya vardık!

    Zemin kattaki evin kapısında Mehmet Emin hocamız gözlerini ovuşturuyor. 'Hayrola' dedi, "Yemekleri bitirmeye geldik!" dedim. Çok şaşırdı. Sonra, "Espri yapmıştım. Geleceğinizi sanmıyordum!" dedi.

    İçeri geçtik, bir güzel sünnetledik!

    Osman Akçay, Muğla (ZAMAN-15.09.2008)


  11. Kuyruklu kuru ekmek!

     

    1988'deydi. ODTÜ'de öğrenciydim. Halley kuyruklu yıldızını teleskopla görebilmek için bir arkadaşla okulda kalmıştım.

    İftar için meğer sadece yurtta kalan öğrencileri içeri alıyorlarmış.

    Tüm cafe'ler de kapalıydı. Resmen aç kalmıştık. Hava bulutlu olduğundan Halley'i de göremedik.

    Bir cafe'nin bahçesinde masa üzerinde kuru bir ekmek parçası buldum ve iftarı onunla yaptım.

    Hayatımda yediğim en lezzetli ekmekti:)

    Erkut Negis (ZAMAN-15.09.2008)


  12. Yarın da bekliyoruz

     

    Geçen hafta, Türkiye Belediyeler Birliği faaliyeti çerçevesinde Brüksel'de idim.

    Gece otelin oda servisinden sahur yapabilmek için kahvaltılık istedim.

    07.00'den önce mümkün değil dediler.

    Bana karşıdaki bakkalı tarif ettiler! Bakkal Pakistanlı idi ve ona sahur için bir şeyler baktığımı söyledim.

    Nereli olduğumu sordu. Türkiye deyince "Kardaş!" diye seslendi.

    Pakistanlı Muhammed Ebrar, "Saat 4'te gelebilir misin?

    Gelirsen sana sahurluk pizza ve çay hazırlayacağım." dedi.

    Gittim lakin dükkâna değil de evlerine davet etti. Üst kata çıktık.

    Abisi Nawaz ve yengesi mutfakta yemek hazırlıyorlardı.

    Pakistan sofrasından zengin çeşitlerle hep birlikte sahur yaptık.

    Sohbet ettik. Ayrılırken çok teşekkür ettim. Onlar ise "Asıl biz Allah'a sahurda bize misafir gönderdiği için çok teşekkür ederiz." dediler. Ve eklediler; "Yarın da bekliyoruz!"

    Atilla Kırbaş, Amasya (ZAMAN-15.09.2008)


  13. Kelimelerin donukluğunu hissediyorum dilimde.

    Bir harfin soğukluğu geziniyor damar damar.

    Çizgilerin hareketiyse işleniyor derimde.

    Peki ya şu minik noktalar?

     

    Onlar hep gözlerimin önünde..

     

    Bu yük senden Allah'ım, çekeceğim, naçarım !

    Senden sana sığınır, senden sana kaçarım !

     

    Ü.Y kardeşim bu dizeler sana özel... :)

     

    SELAM VE DUAYLA.............


  14. "Bir gün telefon çaldı eşim,"Bir gün bize de iftara gelir misin?" diye davet etti!" :D

    Yüce Rabbimin ne büyük bir lütfu Ramazan ayı bizler için..Ne kadar şükretsek azdır..Şu yazılanlar ve dahası beni çok duygulandırıyor ve aklıma hep üniversitedeki arkadaşlarımı getiriyor.. :) Ramazanda misafir ağırlamak ayrı bir zevk veriyor insana..

    Dolu dolu bir Ramazan geçirmemiz dileğiyle, yolu da yarıladık..

    Çok sağol kevser :D

     

    DUANA AMİN DEMEMEK ELDE DEĞİL :D RAMAZAN AYI KARDEŞLİĞİN DOSTLUĞUN ARTTIĞI BİR AY... ALLAH BAŞKA Bİ AYDA ALMAMIZ MÜMKÜN OLMAYACAK TATLAR VERİYO İNSANA ....İNSAN AYRI Bİ RUH HALETİ İÇİNE GİRİYO...

     

    SELAMETLE KARDEŞİM ÖZLETME KENDİNİ :D

     

    SELAM VE DUAYLA..............


  15. Davete en güzel icabet

     

    İftarımızı bütün işçilerle kardeşçe aynı masada açıyorduk.

    İşyerinde kaçak olarak ve zor şartlarda çalışan iki Romen Hıristiyan genç de vardı.

    Bir gün bu iki genci de iftarda bizimle aynı masada yemek yemeleri için davet ettik.

    O gün iftar saatinde gözlerimiz gençleri aradı. Ama gelmemişlerdi.

    Tam suizan ediyorduk ki, ikisi de kapıda göründüler.

    Bayramlık diyebileceğimiz elbiselerini giymiş, sakal tıraşı olmuş ve saçlarını güzelce taramış bir şekilde masaya oturdular. Hepimiz çok duygulanmıştık.

    Yaptığımız davetin ve bu davete icabetin güzelliğini unutamam.

    Mustafa Cuma Yılmaz (ZAMAN-14.09.2008)


  16. Yesevi'nin diyarında

     

    Özbek komşumuz Kurbaneke'deki iftarı unutamam.

    Mustafa Coşkun'la gittiğimizde sofrayı görünce büyük bir şok yaşadık

    Dastarhan (uzun yemek masası) tamamen doluydu.

    İstisnasız 20 çeşit yemek olan masanın üzeri görünmüyordu!

    Arada namazları kıldık, yeniden sofraya davet edildik. 2 -2,5 saat yemek, çay, tatlı faslı sürdü.

    Ayrılırken de elimize iki büyük çanta verdiler.

    Meğer yemek esnasında neye çok güzel olmuş dediysek âdetmiş onları paket yapmışlar! Diş kirası bu olsa gerek!

    Eyüp Yıldırım (ZAMAN-14.09.2008)


  17. Bey eve de bekleriz!

     

    Bir öğrenci yurdunda idareci olarak görev yapıyordum. Yurt yeni bittiği ve öğrencilerin garip kalmaması için fazla mesai harcamam gerekiyordu. Ramazan'da eve iftarlara gidemiyordum.

    Bir gün telefon çaldı eşim,"Bir gün bize de iftara gelir misin?" diye davet etti!

    Ben de "Bu daveti programıma alıyorum. Gününü size bildireceğim!" deyip ahizeyi kapattım.

    Mehmet Koçibar (ZAMAN-14.09.2008)


  18. Emr-i vaki...

     

    Bayrama birkaç gün vardı. Bazı arkadaşlar memleketlerine gitmiş, evde de yiyecek bir şey kalmamıştı. 3 kişiydik. İftara çok az kala Mustafa kardeşin aklına bir şey geldi.

    "Bugün bazı arkadaşlar Ömer abiye iftara gidiyor. Biz de gidelim!" dedi. Ev yakındı.

    Tam ezan okunurken kapının önündeydik. Mustafa abi Ömer abiye "Abi biz bu akşam burada mıyız?!" dedi. Ömer abi de gülümseyerek "Bu saatten sonra nereye gideceksiniz, buyurun!" dedi.

    O kadar sevindik ki anlatamam. Rabb'im böyle insanların sayısını artırsın.

    Fikret Subaşı, Van (ZAMAN-13.09.2008)


  19. Niyet halis olsun

     

    Ramazan'ın ilk haftasıydı. Öğrencilerimizi ilçemize bağlı bir beldeye iftara götürmek için hazırlık yapıyorduk ama mevcut bütçemiz yetmemişti.

    Eşim ek para bulmak için ayrılmıştı. Aradan on dakika geçmeden hayırsever bir vatandaş yanımıza gelip öğrenciler için maddi destek yapmak istediğini söyledi.

    Bize 50 YTL para bıraktı gitti. Bizim ihtiyacımız ise sadece 10 YTL idi! Öğrencilerimiz için ekstra ikram imkânı doğmuştu. Niyet halis olduktan sonra Yüce Rabb'im hiçbir kulunu yarı yolda bırakmıyor.

    Hatice Çin (ZAMAN-13.09.2008)

×
×
  • Create New...