Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mukarrabin

Editor
  • Content Count

    744
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    15

Posts posted by mukarrabin


  1. Konular tek başlık altında toplanmıştır..

    yeri gelmişken..şiirleri, estetik ve mana keyfiyeti için olabildiğince ilgili başlıklar altında toplamaya gayret edelim..

    saygı ve selamlarımla..

     

     

    MONA ROZA

     

    Mona Roza, siyah güller, ak güller

    Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

    Kanadı kırık kuş merhamet ister

    Ah, senin yüzünden kana batacak

    Mona Roza siyah güller, ak güller

     

    Ulur aya karşı kirli çakallar

    Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

    Mona Roza, bugün bende bir hal var

    Yağmur iğri iğri düşer toprağa

    Ulur aya karşı kirli çakallar

     

    Açma pencereni perdeleri çek

    Mona Roza seni görmemeliyim

    Bir bakışın ölmem için yetecek

    Anla Mona Roza, ben bir deliyim

    Açma pencereni perdeleri çek...

     

    Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

    Bende çıkar güneş aydınlığa

    Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

    Seni hatırlatıyor her zaman bana

    Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

     

    Zambaklar en ıssız yerlerde açar

    Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

    Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

    Işıksız ruhumu sallar da durur

    Zambaklar en ıssız yerlerde açar

     

    Ellerin, ellerin ve parmakların

    Bir nar çiçeğini eziyor gibi

    Ellerinden belli oluyor bir kadın

    Denizin dibinde geziyor gibi

    Ellerin, ellerin ve parmakların

     

    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

    Saat onikidir söndü lambalar

    Uyu da turnalar girsin rüyana

    Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

     

    Akşamları gelir incir kuşları

    Konar bahçenin incirlerine

    Kiminin rengi ak, kimisi sarı

    Ahh! beni vursalar bir kuş yerine

    Akşamları gelir incir kuşları

     

    Ki ben Mona Roza bulurum seni

    İncir kuşlarının bakışlarında

    Hayatla doldurur bu boş yelkeni

    O masum bakışlar su kenarında

    Ki ben Mona Roza bulurum seni

     

    Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

    Henüz dinlemedin benden türküler

    Benim aşkım sığmaz öyle her saza

    En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

    Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

     

    Artık inan bana muhacir kızı

    Dinle ve kabul et itirafımı

    Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

    Alev alev sardı her tarafımı

    Artık inan bana muhacir kızı

     

    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

    Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

    Bir gün gözlerimin ta içine bak

    Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

     

    Altın bilezikler o kokulu ten

    Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

    Bir tüy ki can verir bir gülümsesen

    Bir tüy ki kapalı gece ve güne

    Altın bilezikler o kokulu ten

     

    Mona Roza siyah güller, ak güller

    Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

    Kanadı kırık kuş merhamet ister

    Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!

    Mona Roza siyah güller, ak güller

     

    --------------------------------------------

    akrostişle yazılmış en güzel şiirmi bilemem ama akrostişle yazılmış en güzel aşk şiiri olduğu kesin..kıtaların baş harfleriyle muazzez akkaya ismi çıkıyor ki bu isimde şairin üniversitede aşık olduğu hanımmış..

     

    selam ve dua ile...

     

    Bir gün gözlerimin ta içine bak

    Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

     

     

    Monra Roza başka...

    Vâr olun "Karakoç"lar vâr olun...


  2. Mâverâ

     

     

    Görünmeyen bir âlem, göz değmemiş mâverâ,

    Sayısız can verilmiş, giz vermemiş mâverâ.

     

    Ölüm her ân peşimde, ölüm kanayan yara,

    Ölüm sana varmaksa, azsın yaram mâverâ.

     

    Neyin, neyin ardına takılsam peşisıra,

    Alıp götürse beni, tül ardına mâverâ.

     

    Bir ses: "Onu kendinde, ancak kendinde ara"

    Yoksa içimde misin, söyle, söyle mâverâ.

     

    Dayansam yıldız yıldız, simsiyah kapılara,

    Bilmem ki orda mısın, arkasında mâverâ.

     

    Yol ver madde, yol ver ses, bir yol zulmetten nura,

    Maddesiz ve sessizce, bir yol alsam mâverâ.

     

    Yırtsam bir kağıt gibi, şu göğü ki; kapkara,

    Bulur muyum acaba, orda seni mâverâ.

     

     

     

    Gitgide bir yakınlık, bende böyle bir his var,

    Yalnızca bir adımlık gibi bir his mâverâ.

     

    Bir duvar aramızda, görünmeyen bir duvar,

    Bir vuruşla duvarı yıkanlar var mâverâ.

     

    Nurdan yapılmış kapı, elimde bir anahtar,

    Dün gece ben böyle bir rüya gördüm mâverâ.

     

    Mesafeler yok gibi, kimine mesafe ar,

    Bir nefeste gidipte, dönenler var mâverâ.

     

    Gagalarında taşlar ve kaybolmakta kuşlar,

    Sanki yolculuk sana, sana doğru mâverâ.

     

    Ne yakınsın!... Ne uzak!... Ne muamma bir diyar,

    Uçmadan sokağında gezenler var mâverâ.

     

    Her gün daha yakından, işittiğim adımlar,

    Sen çok yakınlardasın, diyor gibi mâverâ.

     

     

     

     

    Yabancısı olduğum, yaban, yabancı şehir,

    Tut ellerimden benim, çek kendine mâverâ.

     

    Ruhum, zavallı ruhum, görüntülerde esir,

    Gözlerden uzaklara, çağır beni mâverâ.

     

    Doyum yok ve herkes aç, yemek pis ve su zehir,

    Olsun da bir ân olsun, doyursan ya mâverâ.

     

    Akıl kendine tuzak, şaşkın mı şaşkın fikir,

    Ben ikisinden uzak, yaklaş bana mâverâ.

     

    Sende o aradığım, bulunmayan o iksir,

    Yalnızca bir yudumcuk, verir misin mâverâ.

     

    Sana koşmak dururken, bu garip halde nedir?

    Kır, parçala zinciri, kurtar beni mâverâ.

     

    Er-geç ama mutlaka, buluşmamız bir emir,

    Belki zamanız bir ân geleceğim mâverâ.

     

     

     

     

    Nakış nakış işlenmiş, takınsam bir çift kanat,

    Kanatlansam semtine, öyle uçsam mâverâ.

     

    Ne imiş gerçek sanat, sanattan öte sanat,

    Konaklasam bir yerde, biraz görsem mâverâ.

     

    Var mı diye sorana, gerçekten gerçek hayat,

    Şu kapını açsanda, bir göstersem mâverâ.

     

    Karanlığı bilene, bilmem ne diye ispat,

    O kalsın, ben geleyim, yalnızca ben mâverâ.

     

    Seninle mânâ gerçek, sensiz mânâsız lûgat,

    Sende sırrın sırrına, ulaşılır mâverâ.

     

    Her şey hayâl burada, o civarda hakîkat,

    Gir hadi düşlerime, al yanına mâverâ.

     

    Sende ebedî rahat, sende hakîki azat,

    Ruhum necat istiyor, acı bana mâverâ.

     

     

     

     

    Ötelerin ötesi, bendeki büyük sancı,

    Kıvranıp durmaktayım, buralarda mâverâ.

     

    Gördüğüm her ne varsa, gerçek bana yabancı,

    Tanıdığım birşeyler, sensiz uzak mâverâ.

     

    Gerçek derdim; sonsuzluk ve sendedir ilacı,

    Ebedîlik tâcını, uzat bana mâverâ.

     

    ?Ne ararsan burada!...? diyen adam yalancı,

    Her yerde aradığım, bir tek sensin mâverâ.

     

    Bu han daima sarhoş, ayık bulunmaz hancı,

    Bambaşka bir sarhoşluk, benim arzum mâverâ.

     

    Hangi âlemdeyim ben ve bu boyut kaçıncı,

    Bu hile, bu bir hile, boz oyunu mâverâ.

     

    Senin olmadan ölmek: ?Hayır, hayır!... Ne acı!?

    Ölmeden öldür beni, kurtar kurtar mâverâ.

     

     

     

     

    Âlem-i Halk; halka köşk, aslıma ise kafes,

    Nurdan ele tutunup, kaçıversem mâverâ.

     

    Sanki ölü misali, bu yaşamak ne abes,

    Bir düş değil yaşamak, ölümsüzce mâverâ.

     

    Küs diyor kalbim küs ve artık irtibatı kes,

    Madde kumdan bir kale, yıkılmalı mâverâ.

     

    Ve es diyor ruhum es, görünmeyen yöne es,

    Akıl ötesi hızla, esmek gerek mâverâ.

     

    Tadılacak bir şey yok, tattığım herşey heves,

    Bir zevk var ki ötede, gelip geçmez mâverâ.

     

    Üfürünce ruhuma, seni bildik bir nefes,

    O nefeste kokunu, alıyorum mâverâ.

     

    Kapayınca gözümü, yankılanmakta bir ses:

    Sesten öte bir sesi, işit diyor mâverâ.

     

     

     

    Düşsün perdeler gözden ve çekilsin aradan,

    Ki; gerçekler dökülsün, ruhtan kaba mâverâ.

     

    Tutulsun konuşan dil, donsun akan şu zaman,

    Ândan da berî bir lâl, zuhur etsin mâverâ.

     

    Senlik, benlik son bulsun, bir o kalsın; Yaradan,

    Herşeyi bir gören göz, görsün, kansın mâverâ.

     

    Katılsınlar cümbüşe, kim ki; varını satan,

    Seni öyle rahatta, nerde bulan mâverâ.

     

    Anka kuşu uçuyor, işte gidiyor kervan,

    Hemen bir kanadına, tutunulsun mâverâ.

     

    "Bırak eti, kemiği, bezmi hatırla insan!"

    Ruh âfakında sâdâ, gece-gündüz mâverâ.

     

    Bir el!... Bir çağrı!.. Ve ses!... Ses ki; tâ maverâdan,

    "Uyan" diyor uykundan, "uyan ve gel" maverâ.

     

    "Uyan" diyor uykundan, "uyan ve gel" maverâ.

     

     

    Ankara, Ekim 2008


  3. Sürgüne gönderilmiş, asl-î vatanından ayrılmış biri için; her şey tatsız ve ne varsa elbet ruhsuzdur...

    Ve bir gün gelip Baba Ocağı'na çağrıldığı gün davete icâbet; gönül hoşluğu ile olmuşsa, işte gerçek mutluluk olsa olsa ancak budur...

    Rûhu şâd olsun...


  4. Yâr Gülmesi

     

    I

     

    Hep, hep bir gül bahçesi aradım yıllar yılı,

    Oysa nur çehre imiş aradığım gülistan.

    Ey gülünce yüzünde güller açan sevgili!

    Bir dem tebessüm et ki; nasibini alsın can.

     

    Ayrılmam artık asla, ayrılmam yüz çevrenden,

    Bu bağın bülbülüyüm, ayrılamam çehrenden,

    Ne olur bir defa gül, ne çıkar bir kereden,

    Sarsılsın şu yeryüzü, öylece donsun zaman.

     

    Bilirim istediğim, mutlaka bir felaket,

    Senin bir an gülüşün, o beklenen kıyâmet,

    Olsun sen yine de gül, zaten kopar nihayet,

    Dökülürse dökülsün, parçalansın asuman.

     

    Hakikat, âfet o ki, adın çıkar deliye,

    Taşlanırsın her vakit, anlatamazsın niye,

    Varsın hep çağırsınlar beni de mecnun diye,

    Sen gül de gülüşüne, olsun bin aklım kurban.

     

    Hastayım, tabib sensin, ilâcım gül yüzünde,

    İltifatın beklemem, inan hiçbir sözünde,

    Kıymetim olmasa da, o güzelim gözünde,

    Bir an gül ki sevgili, artık bulayım derman.

     

    Kaç vakit oldu bilmem, fırtınadan habersiz,

    Rüzgar ki; esmem, diyor gülmeyince yâr sensiz

    Şöyle hafifçe bir gül, hem sedasız hem sessiz,

    Onca zamandan sonra, kopsun fırtına boran.

     

    Gerçek mânâyı bulur, sen gülünce güzellik,

    Mânâ tamam olunca, başlar ilâhî şenlik,

    Savrulur sahte güzel, yokolur senlik benlik,

    "Yâr gülmesi kıyâmet" böyle yazılmış ferman.

     

     

    II

     

    Yârin hüzünü bir dert, gülmesiyse bambaşka,

    Bir gamze ve katliam, gülse kopar kıyâmet.

    Yâr ağlasa üzüntü, gülüverse bir başka,

    Yârin nazı musîbet, gülmesiyse kıyâmet.

     

    Sevenler sevdiğinde ne ararlar ki aceb,

    Nedir âşığı dertten öldürecek o sebeb,

    Yârsız gündüzler gece, yâr varsa nur dolu şeb,

    Yârin azarı nimet, gülmesiyse kıyâmet.

     

    Âşığın ömrü hep gam, hep belâ ile geçer,

    Yâr gülmesi ölümse elbet ölümü seçer,

    Yâr gülse âşık güler, âşığa kefen biçer,

    Yârin nazarı âfet, gülmesiyse kıyâmet.

     

    Ağlar yer ile gökler, yâr ağladığı vakit,

    Sarsılır dağ ile taş, karalar bağlar muhit,

    Bir de gülse n'olur aman, el aman yâ Bâsit,

    Yârin yergisi izzet, gülmesiyse kıyâmet.

     

    Gül dedi bülbül güle, görmedin mi ne oldu,

    Bülbül kıydı cânına, olan bülbüle oldu,

    Bülbül öldü gitti de, bir bak güle ne oldu,

    Yârin hayrı felaket, gülmesiyse kıyâmet.

     

    Bekleme sakın ola, yârdan tatlı tebessüm,

    Âşığa gıda keder, âşığa gülmek ölüm,

    Böyle yazılmış yazı, böyle verilmiş hüküm,

    Yârin hiddeti şerbet, gülmesiyse kıyâmet.

     

    Âşk ve akıl bir canda taht kurmazmış bilirim,

    Yoksa ne diye, niçin ben sonumu dilerim,

    Kıyâmetse kıyâmet, hep yâr gülsün isterim,

    Yârin lütfu ukûbet, gülmesiyse kıyâmet.

     

     

    III

     

    Geldi dünyanın sonu, geldi işte beklenen,

    Bakın bakın yâr güldü, tazelensin şehadet.

    Sevinsin mi ölsün mü, yıllar yılı bekleyen,

    İşte güldü, yâr güldü, koptu kızıl kıyâmet.

     

    Yâr, gönüllerin eşsiz ve benzersiz incisi,

    Ben gibi her âşığı, aşkının dilencisi,

    Gülmesi belâ ve gam yurdunun birincisi,

    Güldü gül yüzlü yâr ve çattı asıl kıyâmet.

     

    Yâr ki; şems-i âlemin, güldü ve soldu güneş,

    Ay yüzlü yâr güldü ve artık ay yokluğa eş,

    O'nun gülmesi ile, bakın göründü ateş,

    Yâr güldü!... Gayrı kopar, bakın nasıl kıyâmet.

     

    Soruşturma boş yere, niçin oynamakta yer,

    Niçin kayıyor gökten, yıldızlar birer birer,

    Cevap vermek bilene, aşkın ehline düşer,

    Yâr güldü kopuverdi, bu anasıl kıyâmet.

     

    Bilmez ki kimileri, yâr nedir, gülme nedir,

    Kimisi sözlerime güler ve de eğlenir,

    Yâr'a varınca anlar, lâkin artık pek geçtir,

    Yâr güldü ya!... Sanma bu kopan bâtıl kıyâmet.

     

    Arasalar bulunmaz, ne cenneti ne nârı,

    Âşığın herşeyi yâr, budur ehlinin kârı,

    Bir gamze ki âşığın, hem nurudur hem dârı,

    Ve yâr güldü de koptu harıl harıl kıyâmet,

     

    Anladım aşk ehlinin, o muamma gizini,

    Anladım niçin ummaz âşık yâr gülmesini,

    Ve aşkın İsrâfil'e uzak düşmemesini,

    Yâr tebessümünde bir sır velhâsıl kıyâmet.

     

     

    Ankara, Ekim 2008


  5. Evet, ikinci kıtanın birinci mısrası dediğiniz gibi 'benimçin' şeklinde geçiyor. Benimçin yerine benim için kullanıldığı vakit 11'li hece ölçüsü bozulmuş oluyor. Dikkatiniz için teşekkür ederiz. Bu vesileyle mesajdaki hata düzeltilmiştir.

     

    sorumuza kısa zamanda cevap almış olmak sevindirici...

    ilgi ve özveri için teşekkür ederiz...

×
×
  • Create New...