Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

ilcege

Editor
  • Content Count

    401
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    2

Posts posted by ilcege


  1. Bu memlekette yaşayınca insan, başında 'milli' geçen her şeye mütereddit bir tavırla yaklaşıyor.Çünkü bizim başında 'milli' bulunan müesseselerimiz bize yaklaşık seksen küsur yıldır namilli fikir ve namı milli bir tarz-ı hayat dikta ediyor.Bakıyorsunuz 'milli eğitim' deniliyor ama maalesef içerisinde bize dair bir şey yok.Varsa bile bunlar sathi, ruh kökü çürük ve bir o kadar süfli bilgiler.Buna benzer pek çok örnek mevcut maalesef ülkemizde.İşte tüm bu müesseseler el birliğiyle, namilli vasıtalar halinde kültürümüzü de çürütme adına büyük iş görmüş ve geldiğimiz noktada milli kültür adına hazin bir netice bırakmışlardır.Üstad'ın madde planında kurtulduktan sonra mana planında helak olma tabirinin müşahhas hali bir bakıma yaşadığımız bu hâl.


  2. Günümüz fikir hayatının en sıkıntılı taraflarından biri çok yönlü şahsiyete sahip cins kafaların azlığıdır.Bu, cemiyetin tekamülü noktasında fikri cephede kan kaybına yol açmaktadır.Nitekim düşünce planında ağır aksak yürüyen bir cemiyetin aksiyon planında şaha kalkması muhaldir.Dolayısıyla Üstad gibi bizden olan ve bizim sesimizi agora meydanlarında son nefesine kadar haykıran cins kafalara bugün azami ölçüde ihtiyacımız var.


  3. ÎHTİYAR TİMSAL — (Uzaktan, Fraklı Adam'a) İşte, Batı'ya doğru yol bulmanın ilk hedefi- Anadolu'nun doğu kapısı; yeni Türk ruhuna yeni ve sabit vatan fikrinin birinci kilit noktası Kars!

     

    Memleketim benim...Altı koca senedir senden ayrıyım.Üstad ne güzel anlatmış sendeki cevheri.Kars Kalesi'nin hakikatte temsil ettiği manayı, Fethiyye Camii'nin ihtiva ettiği derinliği...Memleketim...Senin ruh kökünü, Üstad'dan dinlemek suretiyle idrak etmek ne güzel bir duygu ve benim için ne muazzam bir hissiyat.Allah Üstad'dan razı olsun.


  4. 25 Kuruşluk İnsanlık

     

    Bir cadde

    Kalabalık

    Oluk oluk insan kaynıyor

    Yürümek büyük cesaret

    Az ötede bir çocuk

    Önündeyse bir tartı.

    Sesleniyor: ‘Tartayım mı abi?’ diye

    Anlaşılan elleri üşüyor.

    ‘Haa abicim be, sadece 25 kuruş!’ diye ekliyor

    ‘Senin yerin neden orası?’ diye

    Sormak istiyorum, soramıyorum

    Yutkunuyorum

    Bir haller oluyor yine

    ‘Tart bakalım’ diyorum

    Etiyle kemiğiyle

    Bir insanım işte

    Sanki bu çocuk

    İnsanlığı tartıyor

    Soramıyorum

    'Kaç kilo?' diye.

    İnsanlar geçip gidiyor yanımızdan

    Geriye kalan ne?

    Sadece 25 kuruşsa

    Bu hayatta işim ne?

    Kâr etmek için

    Dönülmesi mı lazım hayattan?

    Bak ufaklık diyorum

    Şimdi ben gidiyorum

    Gencim

    Öte muhasebeyi yapamıyorum

    Ve gidiyorum

    Geride kalan 25 kuruşu

    O çocuğa değil

    İnsanlığa bırakıyorum

    Belki gözü doyar diye

     

    ...

     

    ilcege


  5. BATI KOROSU

     

    Hızırla kırk saat adlı, kırk bölümlü şiirimi 1967 yılı mayıs ve haziran aylarında ,Yenikapı'da,deniz kenarında,kayalıklar arasındaki bir kır kahvesinde yazdım.Aşağı yukarı,kırk gün,akşam üzeribir iki saat,orda,deniz dalgalarının kıyıya çarpma seslerini dinleyerek ve her seferinde şiirin bir bölümünü yazarak kitabı tamamladım. Zaten,bu yüzdendir ki,şiire,Hızırla Kırk saat ismini verdim:Sanki orada Hızır'a randevu vermiştim de,her gidişimde,bu randevunun verimi ve armağanı olarak bir bölümle döndüm.

     

     

    O zamanlar ,deniz,İstanbul'da ,şehir içinde de tertemizdi. Yenikapı,sahil olarak uğranılan bir yerdi. Sahil yolunun altında,kayalar arasında bir kahve vardı.Deniz kıyısına minderler konmuştu. İsteyen mindere oturuyor,isteyen hasır iskemleye,yer iskemlesine.Sadece çay veriliyordu gelenlere. Şehir arkada,deniz önde,tüm ilhamlara açık,berrak suları ayna ve hafif şıpırtılarını çağrışım müziği gibi hissederek şiirimin gelişini bekliyordum her gittiğimde.

     

     

    Yine bir gün ,bir bölüm şiir yazıp,akşam karanlığı çökmeden Beyazıt'a doğru dimdik olan Kadırga yokuşundan çıkıyordum. O günün şiir yazma saatini kapamıştım ama ilham devam ediyordu. İşin garip tarafı fransızca mısralar halinde geldi şiir. Bu da normaldi. Parçanın adı BATI KOROSU'ydu. Batının seslenişini sembolize eden parçanın ,bir batı diliyle gelişi yadırganmamalı. Kitaba da o şekilde girdi.

     

     

    O zamanlar fransızca bilenler çoktu. Ben de soranlara şiiri hep açıkladım. Ama giderek fransızca bilenler azaldı. Bu gün o parça ,kitapta sanki bir hiyeroğlif metni gibi kaldı.

     

     

    Şiirin türkçesini kitaba koymamıştım.Zaten,sırf,ses benzeşimleri ve çağrışımla ,yolda yürürken gelen ve aklımda tutup Beyazıt'ta bir kahvede yazıya geçirdiğim parçayı türkçeye yine şiir olarak çevirmek kolay değildi.

     

     

    Bu gün de bu şiiri,yine şiir olarak anlamını vermeğe çalışacağız.Böylece kitabı okuyanlar ,o parçanın anlamına bir dereceye kadar nüfuz etmiş olurlar. Şiirin metni:

     

     

    BATI KOROSU

     

    o les éveils et réveils des rêves des abeilles du matin

    les cas de séparation de nous des nuits de satan

    les crépuscules des hommes incarnés des sultans

    ressuscitées des jardins argentins du temps de l'ottoman

     

    la lune est la seule souveraine des déeserts frémissants

    descent et monte sur les chameux fluorescents fleurissants

    une vérité pour l'humanité connaissante

    pour la cité propheétique un licite document

     

     

    Türkçeye çevirisi:

     

     

     

    BATI KOROSU

     

     

     

    Ey sabah arılarının rüyalarının uyanışı ve dağılışı

    Bizim,şeytan gecelerinden sıyrılma hallerimiz

    Sultanlardan oluşmuş insanların alacakaranlığı

    Osmanlı çağının gümüşten bahçelerinde dirilen

     

     

    Ay,titrek çöllerin tek ecesi,

    İner ve çıkar,çiçeklenmiş,fluoresansdan develerin üstünde,

    Bilen insanlık için bir hakikat,

    Peygamber şehri için apaçık bir belge.

     

     

    Dediğim gibi, tam çevrilmesi güç. Ya da yeniden bir şiir yazmak gibi. frémissant (titrek), fluorescent(fleurosan) fleurissant(çiçeklenmiş) kelimelerinin ses benzerliği göz önünde tutulursa ne demek istediğim az çok anlaşılır.Aynı şekilde ,éveil,réveil,réve ve abeille kelimelerinin benzerliği ya da jardin (bahçe),argentin(gümüşsü),ottoman (osmanlı) kelimelerinin benzerliği örnek olarak söylenebilir.

     

     

    Sezai Karakoç

    Edebiyat Yazıları 3

    Eğik Ehramlar

    • Like 1

  6. Bu Hal Üzerine-I (devamı)

     

    Bu hal herşeyiyle beni kuşatmış, tüm hissiyat kapılarımın başını adeta bir bekçi gibi tutmuş ve bütünüyle ruhumu ele geçirmiş. Büyük bir trajedi... Gerçeklik ve hayal arasında dokunan bir mekik misali… Kafkavari yaşamak belki de… Hücum ettiğimiz yel değirmenlerinin gerçekte olmadığını bilmek, büyük bir trajedi sadece…Sancho Panza’yla aynı akıbeti paylaşmak…Gerçeklik ve hayal arasında sıkışıp kalmak…Başka ne olabilir ki?..

     

    Bu halin en büyük travmasını sokaklarda yaşıyorum. Sokaklar… İçlerinden kaçarcasına geçtiğim, o esrarlı sokaklar… Benim için ne kadar da mühimler… Ve aslında ne kadar da yorucular… Birde sokakta yürürken yaptığım insanlık muhasebeleri var tabii. Açların, yoksulların, gariplerin, mazlumların, sokak çocuklarının, hastaların hepsinin ama hepsinin muhasebesini yapmak… Bu şehir ya da Ruanda fark etmiyor. Duyduğum ızdırap hep aynı… Yorulduğumun farkına varıyorum, bu yükü taşıyamıyorum. Serde erkeklik var, ağlayamıyorum da…

     

    Bu halden sıyrılmak için küçük odaya dönmeliyim… Yığın yığın betonlardan, riyakârca seslerden ve insanlardan kaçmalıyım. Gerçeklikten hayale sığınmalıyım... Yoksa keşmekeşin içinde kaybolmam işten bile değil.

     

    Ve bir an duraksıyorum nedense?..Aklıma Üstad’ın şiirleri geliyor. Hayatı delip, ötelere uzanmak istiyorum.Aklımdan tuhaf şeyler geçiyor...Bir yanda Koestler, bir yanda Nilgün Marmara…Elimin tersiyle itiyorum.Sonra bir Cahit Zarifoğlu mısrası deliyor düşüncemi... ’’Ve Raskolnikov müthiş bir iman ağrısı çekmektedir’’ diyor.Ben ben, ne Raskolnikov’um ne de Hüsrev!..'' diye haykırıyorum, bu şehri yıkacak bir sesle…Şehir olduğu yerde duruyor oysa…Bense gerçeklikten hayale koşuyorum.Gözyaşı belki de en güzel sığınak…Kapına geldim, yalvarıyorum…


  7. abi gerçekten bu paragrafı okuyunca sana karşıdan baktım ve gerçekten kendimi gördüm..yüreğine sağlık..saygılar

     

    Bazan hepimiz kendimizi başkalarının kelimelerinde buluruz.Esasen kaybettiğimiz kendimizden başkası değildir.Bulmak istediğimizde...Ve bu arayışlar içinde helezonlar çizerken, hiç bilmediğimiz mısralarda kendimizi buluruz ve hafiften tebessüm ederiz.Çünkü okuduklarımız tanıdık gelmiştir.Kendimizden bir şeyler bulmuşuzdur.İnsanların edebiyata olan alakası belki biraz da burdan kaynaklanıyor.Sadece bir mülahaza...

     

    Karalamalarıma bu payeyi biçtiğiniz için teşekkürler..


  8. Bu Hal Üzerine-I

     

    Bu halin tuhaf bir yanı var. Önce kendinden nefret ettiriyor sonraysa aynı mikyasta kendine bağlıyor. Kafam karışıyor doğrusu bu tenakuz karşısında. Bir mana veremiyorum. Adeta bir kara delik gibi… Bir taraftan kendine hayran bırakıp diğer taraftan canımı alıyor. Böyle bir hal galiba, evet evet böyle…Bu hale bağlı oluşan mülahazalarıysa zihnimden söküp atmanın muhal olduğunu artık biliyorum.Bir nevi içselleştirdim diyebilirim.Muvazenemi kaybettiğim zamanlar artık pekte üzülmüyorum doğrusu.Bu hale bağlıyorum ve geçiştiriyorum.


  9. Merhaba,

     

    Çelebi Mehmet rumuzlu üyemizin açmış olduğu 'Karşımızdaki Insanı Nasıl Tanırız?' adlı başlık, -Serbest Kürsü- bölüm kurallarının hududları içerisindedir.Mevzubahis başlıkta bu hududlar dışına çıkan herhangi bir belirti yoktur.Başlığın keyfiyeti ise herkesin zaviyesine göre değişir.Kimine göre elzem olan bir mevzu kimine göre malayanidir.Mes'eleyi bu hususlar üzerinden değerlendirmekte fayda olduğu kanaatindeyim.

     

    Buna mukabil 'Serbest Kürsü' bölümünde keyfiyetin üst perdede terennüm edilebilmesi için tüm üyelere aynı ölçüde iş düşmektedir.

     

    Saygılarımla.


  10. ehl- siyaset,

     

    Şahsıma söylediğiniz lafları bir tarafa bırakıyorum.Mevzuuyu uzatmak niyetinde değilim.Sadece ama sadece şunu bilmenizi istiyorum.Bu site hakkında yaptığınız yorumlar ve dile getirdiğiniz iddialar doğru değildir.Bu bedih hakikate bu sitede zaman geçirmiş birçok arkadaşımız gibi ben de şahidim.Hakikat tecelli edince umarım söylediklerinizden pişman olmazsınız.

     

    Vesselam.


  11. ehl-i siyaset,

     

    Eğer siteye iyice bakma zahmetinde bulunsaydınız, mevzubahis başlığın silinmediğini sadece başka bir bölüme taşındığını görürdünüz.Zaten o zaman böyle bir başlık açma zahmetinde de bulunmazdınız.

     

    Konuyla ilgili aslında NFK-Fan (admin) size gerekli açıklamaları yapmıştı.Bu meseleyi bu denli büyütmenize bir mana veremiyorum şahsen.

     

    Yine bir anlık insiyakla yaptığınız Nurettin Topçu'nun tespiti ise, şu şartlarda şahsınıza yönelmiştir.Bunu öz ellerinizle yaptığınızın farkındasınız umarım.

     

    Son olarak; merak etmeyin bu başlığınız da diğeri gibi sansüre tabi tutulmayacak.Aksine ibretlik bir numune olarak kalması daha evla.

     

    Vesselam...


  12. dün gündemi meşgul eden hilton arasizi için yorumlarınızı bekliyoruz

     

    İlk yorumu ben yapayım o zaman desmondx :)

     

    Meselenin iç hatlarını tam olarak bilmesekte, zahiren vukuu bulan hadiselere binaen birkaç kelam etmek mümkün.Ben tam anlamiyle yorum yapmaktan ziyade kendimce bir kaç sual edip yazımı noktalayacağım müsaadenizle.

     

    1)Böyle bir hadisenin vukuu bulmasını gerektirecek tek sebeb 'hilton oteli' mi?Yoksa başka hadiseler cereyan ediyor da 'hilton oteli' işin tuzu biberi mi?

     

    2)Bir başbakanın çıkıp ülkesinin medya sektörünün en güçlü ismini, tabir-i caizse kartelin ağa babasını bizzat ismini vererek 'yermesi' ne manaya geliyor?


  13. Malumunuz Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye; Osmanlı'nın 'medeni hukuk' sahasında, son devirde yaptığı çok kıymetli bir çalışmadır.Mecelle; Ahmed Cevdet Paşa gibi ilim ehli zatların bulunduğu bir heyet tarafından hazırlanmış ve medeni hukuk sahasında büyük bir hizmet görmüştür.Bu mevzuuyla ilgili Cile54'ün tavsiye ettiği kitabı naçizane bende tavsiye ederim.Kitapta ayrıca Mecelle'nin ilk yüz maddesi (külli kaideler) de mevcut bulunmaktadır.

     

    Sitemizde hukuk ihtisası gören arkadaşlarımız varsa Mecelle üzerinde kafa yormalarını ve bu ilmi hazineden istifade etmelerini naçizane tavsiye ederim.

     

    ...

    “Hatası zâhir olan zanna itibar yoktur*”

     

    *Bir zannın hatalı olduğu açıksa, ona itibar edilemez. O zan muteber olmadığından, o zanna dayanılarak yapılan şeylere de itibar olunmaz. İnsanlar hakkında kötü düşünceler beslemek, onları bir şeylerle suçlamak herhangi bir delile dayanmadığı sürece hatalıdır. Çünkü hüsn ü zan esastır. “Tevehhüme itibar yoktur” kuralı da benzer bir hüküm getirmektedir. Yani delile dayanmayan ihtimale itibar edilmez.


  14. O bu değil de evden çıkarken annem dedi ki bana: 'Evladım hayırdır nereye gidiyorsun, iftara kalmayacak mısın?' Bende: 'Anacığım sitedeki arkadaşlarla iftar yapacağız' dedim.Tabii anacığım ne bilsin siteyi, sanal alemi... :) Başladım anlatmaya anacığıma mevzuuyu.Yinede pek inandıramamıştım galiba, çünkü mütereddit bir hâldeydi ben evden çıkarken.Artık ne düşündü bilmem ama tahminim bizim oğlan 'olaylara filan mı karışıyor yoksa' diye düşünmüş, iç geçirmiştir. :) O ne içlidir ben bilirim onu.Eee ne de olsa ana yüreği, bir yerde evladını merak ediyor.Bu da düne dair benden bir anı, iftara dair olanı biteni arkadaşlar yazmışlar zaten.

×
×
  • Create New...