-
Content Count
401 -
Joined
-
Last visited
-
Days Won
2
Posts posted by ilcege
-
-
Böyle bir mevzuuyu dahi Üstad'ı karalamak için kullananların olduğunu ilk defa duyuyorum.Şaşılacak şey doğrusu.Ülkemizde bu denli zeka fukarası insanlar var mı gerçekten?Fuzuli bir soru oldu kabul ediyorum.Olmasa Üstad gibi birinci sınıf bir fikir adamını ve ateşli bir hatibi dinlemeye giden Öcalan'ı delil göstererek: 'bakın Öcalan bile Necip Fazıl'ın konferansına gitmiş' gibi ucuz, fikirden yoksun bir suçlamaya başvuran olmazdı değil mi?Neyse bunu diyen insanları azcık insafa davet ediyorum fazla değil.
Öcalan'a gelince...Bu adam hakkında çok şey söylemek mümkün.Kendisini 'kürtlerin kurtarıcısı' ilan etmiş bir adamla karşı karşıyayız.Fikir ciheti karışık birisi.Çok değişik düşüncelere sahip.Bir çok filozofu okuduktan sonra kendisini hepsinin üstüne koyan bir anlayışı var.Aklı sıra dünya tarihini değiştirecekti.Ama olmadı.Hiç bir açıdan muvaffak olmadan bu dünyadan göçüp gideceğini aşikar.
-
Çok güzel ya bu mısra :)...Eyvallah, sağolun...
-
Gerçekliğe Yenilenler
Gerçekliğe yenildik Sancho Panza
Gerçekliğe...
Tuhaftır ikimiz de vefalıydık
Tuhaftır ikimiz de yaralandık
Arkasından gittiğimiz kahramanın
Bir hayal olacağını düşünmedik
Belki de bu yüzden yenildik Sancho Panza
Belkide bu yüzden...
...
ilcege
3 Ramazân 1429
-
Başbuğ Paşa'nın ilk atraksiyonu, bakalım daha neler göreceğiz?..
Hadi 'karşı devrimci medya (!)'da çıkan 'ağlama duvarı' önündeki fotoğraf mevzuunu geçtim, matbuat aleminden duyduklarıma göre bu paşamız, konuşmalarında günümüzün en popüler filozofu Habernas’tan, düşünür Fukuyama’dan, Karl Popper’den, Robert Antonio’dan bahsediyormuş, bu bir nebze olsun ümitlendirmişti beni.Eski kafanın değişeceğine dair ümidim vardı azda olsa.Peki şimdi bu ziyarette nerden çıktı, anlayabilmek mümkün değil!.Desenize ordunun işleyişi eski tas eski hamam...
-
Arkadaşlar hediye meselesini karara bağladık. Yönetimin herkese küçük bir hediyesi olacak. Buluşmayı inşallah bu şekilde ölümsüzleştirebiliriz.Yönetimimize şimdiden teşekkür ediyoruz lakin bu demek oluyor ki masrafa giriyorsunuz bizler için.Efendim sizler de -muhtemelen- talebesiniz, kendinize yük etmeyin derim naçizane.Tabii son kararı yine siz vereceksiniz vesselam...
-
En pahalı hediyeleri almakta özgürsünüz. Gelsin laptoplar, gitarlar, ps3'ler...Oh oh. Süper fikir :)Dervish aradaki şu sınıf farkı olmasa laptopun, ps3'ün lafı olmazya!..Herşey şu sınıf farkından kaynaklanıyor.Sırf bu yüzden teknolojik gelişmeleri bile bir kademe aşağıdan takip ediyoruz.İnan daha yeni kardeşceğizim para biriktirdi de ps2 alabildik.El alem ps3'ü almış keyf çatıyor, düşün biz daha ps2'deyiz.Diyeceğim o ki; şu proleterya zümresinden sıyrılabilseydim sana en kral hediyeleri alırdım kardeş.Ramazan ramazan dua ederdin bana, fena mı olurdu?Neyse birgün burjuva sınıfına dahil olursam söz sana en kral hediyeleri alacam kardeş.Tabii bu söylediklerim BaLaBaN içinde geçerli, o da üzülmesin.Boşu boşuna nickinizi değiştirmeyin gençler.
-
Barbaros’tan Geçmişe Bir Sual
Barbaros’tan aşağı bir genç iniyor
Ellerinde kitapları
Ağır aksak yürüyor…
Nedendir bilinmez
Tuhaf bir yalnızlık taşıyor…
Bu hâliyse;
Kaldırımlar yalnız kaldırımlar biliyor.
Ve kalabalıkları yarıp kaçmak istercesine
Yürüyor inadına yürüyor…
Denizin esintisi yüzünde
Alışık olmadığı duygularla birlikte
Asıl; karın hasretini çekiyor
Anlaşılan lapa lapa yağan kar
Ona tanıdık geliyor
Anlaşılan lapa lapa yağan kar
Ona sevimli geliyor.
Geride bıraktıklarına dair
Ne kadar düşünce varsa
Derine gömüyor.
Ve biliyor
Bu hayat denen ‘hayal’de
Oynayacağı sahne
Artık bu…
Biraz suskunlaşıyor
Ve bakıyor ki yol bitmiş.
Varacağı mekana gelmiş.
Kimselere sezdirmeden
Soruyor:
Hocam; mazi ne kadar uzakta?
…
ilcege
2 Ramazân 1429
-
kardeşim bu şiirin güzel olmuş.... devamını bekleriz...Efendim teşekkür ederim.
-
Sezai Karakoç nev'i şahsına münhasır bir kalem...Hakikaten yeri dolmaz böyle isimlerin.Ankara Siyasal'da okurken -ki daha yaşı 18-19- Mona Roza gibi bir şiiri yazmış olması büyük bir ruh taşıdığının alameti.Bugün yaşadığı evinde 30000'e yakın kitap olduğunu duymuştum.Herşeyiyle farklı bir düşünce adamı...
-
-Hece- hoş, -aruz- başkadır. -Serbest- rahattır, rahatlatır..Farkında olmadan şiir yazmışsın galiba :) Dur tamamlayalım yarım kalmasın :)
-Hece- hoş, -aruz- başkadır. -Serbest- rahattır, rahatlatır..
-Dünya- boş, -akıl- baştadır.-Servet- defanstır, defanslatır*..
*ben de çözemedim bu kelimeyi ama olsun kafiyeli oldu :)
-
Safranbolu'yu gezmiş kadar olduk bu fotoğraflarla... :) Bu arada güzel yermiş, gitmeyi çok isterim.
-
İlcege abi şiirlerin gerçekten çok işli fakat hece ölçüsünü kullanmanı tavsiye ederim.ehl-i kalender teşekkür ederim.Benim karalamalara şiir denmezya neyse...Tavsiyenizi dikkat alıyorum.Umarım bundansonra hece ölçüsüyle birşeyler karalayabilirim.
-
Evet Vakıf, senin de bahsettiğin üzere Seyyid Ahmed Arvasi Hoca Türk fikir hayatının en kıymetli isimlerinden biriydi.Fakat ülkemize has olan bir takım kalıplar yüzünden Arvasi Hoca yeteri kadar tanınmadı, tanıtılmadı.Halbuki Arvasi Hoca halis bir mütefekkir, çok iyi bir pedagog ve derin gözlemleri olan bir sosyologtu.'Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz' adlı eserini okuduğumda ağzım açık kalmıştı.Çok girift meseleleri öylesine güzel ele almış ve anlatmıştı ki, eserine hayran kalmıştım doğrusu.Kendisi yine Üstad gibi hayatının merkezine İslam'ı koymuş, eşya ve hadiselere bu noktadan nazar etmişti.Yine kendisinin Ehl-i Sünnnet ve'l cemaat itikadında olmasıysa Üstad'la bir başka müşterek noktasıdır.
Böyle kıymetli isimlerin yeri dolmuyor, umarım bilgilerinden istifade edenlerden oluruz.
-
Bu meselede şuralara da göz atmanın faydalı olacağı kanaatindeyim.
-
Batıyı Batı Yapan Nedir?
Batı uygarlığının modernleşmeden önceki yüz yıllara ait belirleyici vasıfları nelerdi? Konuyu araştıranlar, bu sorunun cevaplandırılmasında birçok konuda ayrılsalar da, birtakım kurumlar, uygulamalar ve inançların Batı uygarlığını belirlediği hususunda birleşmektedirler. Bunlar:
Klasik Miras: Bir üçüncü nesil uygarlığı olarak Batı, önceki uygarlıklardan, en fazla da Klasik uygarlıktan çok şey tevarüs etmiştir. Çok şey devralmıştır.
Grek felsefesi ve rasyonalizmi, Roma Hukuku, Latince, ve Hırıstiyanlık bunlar arasındadır. İslam ve Ortodoks uygarlıkları da Klasik uygarlıktan çok şey almışlardır ama, bu asla Batı ölçüsünde olmamıştır. Batı Hıristiyanlığı tek başına Batı uygarlığının en önemli tarihsel karakteristiğini oluşturur. Gerçekten binli yılların başlarında bugün Batı uygarlığı olarak adlandırılan şey, Batı Hıristiyanlığı olarak biliniyordu. Batı Hıristiyan halkları arasında çok gelişmiş bir birlik şuuru vardı ki bu şuur onları, Türklerden, Faslılardan, Bizanslılardan ve diğerlerinden ayırmaktaydı. Batılılar 16 ncı yüzyılda dünyayı fethe çıkarken bunu altın için olduğu kadar, Tanrı için de istiyorlardı. Reformlar, karşı reformlar, Batı Hıristiyanlığının Katolik ve Protestan olarak bölünmesi, -bunların politik ve entelektüel sonuçları- Batı tarihinin belirli çizgileridir. Bunlar ise Doğu Ortodoksluğunda ve Latin Amerika Hıristiyanlığında bulunmayan şeylerdir.
Avrupa Dilleri: Kültürleri birbirinden ayıran ve dinden sonra gelen ikinci unsur dil'dir. Batı diğer uygarlıklardan "çok dillilik"le ayrılır. Japonca, Çince, Hindçe ve Arapça, diğer uygarlıkların esas dili olarak kabul edilir. Batı miras olarak Latinceyi almıştır ama Batıda ortaya Çıkan çeşitli uluslar, kabaca Germen ve Roman olarak iki kategori içinde gruplanan kendi dillerini geliştirmişlerdir. 16 ncı yüzyılda bu diller, genel olarak şimdiki formlarına kavuşmuşlardır. Yaygın evrensel dil olarak Latince, yerini zamanla Fransızca'ya bırakmış, yüzyılımızda ise, onun yerini İngilizce almıştır.
Dinî ve Dünyevî Otoritenin Ayrılması: Batı tarihi boyunca devletten ayrı olarak Kilise ve Kiliseler varolmuştur. Tanrı ile Sezar, kilise ile devlet, dinî otorite ile dünyevî otorite ikilisi Batı kültüründe hüküm sürmüştür. Batı dışında sadece Hint uygarlığında din ile politika açıkça ayrılmıştır. İslâm'da Tanrı Sezar'dır.
Çin ve Japonya'da Sezar Tanrı'dır, Ortodokslarda Tanrı Sezar'ın küçük ortağıdır. Kilise ile devlet arasındaki bu ayırım, diğer uygarlıklarda görülmez. Otoritenin bu şekilde bölünmüş olması Batı'da, sınırsız özgürlüklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Kanun Hakimiyeti: Medeni toplumlardaki, kanunların merkezileşmesi kavramı, Roma'dan miras kalmıştır. Ortaçağ düşünürleri, kralların gücünü gösterebilmeleri için tabii kanun kavramını özenle incelerken, İngiltere'de de Common-Iaw geleneği geliştirilmekte idi 16 ve 17 nci yüzyılların istibdat dönemlerinde kanun hakimiyeti düşüncesi uygulamada değil ama muhalefette görünmektedir. Fakat, insan gücünün bir kısım dış kısıtlamalara karşı bağımlılığı düşüncesi devam etmiştir. (Non sub homine sed sub Deo et lege.) Otoritenin keyfî uygulamalarına kâr, mülkiyet haklarını da içeren insan hakları ve kanun hakimiyeti geleneği, meşruiyetin temeline yerleştirilmiştir. Başka uygarlık larda, düşünce ve davranışların şekillenmesinde kanunlar daha az önemli bir faktör olmuştur.
Sosyal Çoğulculuk ve Sivil Toplum: Batı uygarlığı tarih boyunca çoğulcu olmuştur. Batı için ayırıcı olan unsur, Karl Deutsch'un dediği gibi "kan ve evlenme bağına dayanmayan otonom grupların oluşması ve bunun devamlılık göstermesidir." Başlangıçta altıncı ve yedinci yüzyıllarda bu gruplar manastırlar, keşişler ve meslek birlikleri olarak ortaya çıkış; sonraları daha da genişleyerek birlik ve dernekler halinde bütün Avrupa'ya yayılmışlardır. Batı, bin yıldan beri, onu diğer uygarlıklardan ayıran bir sivil topluma sahip olmuştur. Birlik ve derneklere dayalı çoğulculuk, sınıf çoğulculuğu ile eklemlenmiştir. Batı toplumlarının pek çoğu güçlü ve bağımsız bir aristokrasiye, sağlam bir köylü unsuruna, ve küçük fakat belirgin bir esnaf ve tüccar sınıfına sahip olmuştur. Feodal aristokrasinin gücü istibdadın iktidarını kısıtlamakta önemli roller oynamıştır. Bu Avrupa çoğulculuğu, sivil toplumca fakir, aristokrasisi zayıf ve merkezî bürokrasisi güçlü imparatorluklara Rus, Çin, Osmanlı vs... çok aykırı düşmektedir.
Temsil Kurumları: Sosyal çoğulculuk baştan beri, aristokratların, rahiplerin, tüccarların ve diğer sınıfların menfaatlerini temsil eden parlamento gibi kurumların gelişmesine imkan vermiştir. Bu kurumlar modernleşme sırasında demokrasilere temsil biçimi sağlamıştır. Ara sıra, istibdadın hakim olduğu yerlerde bu kurumlar işlemez hale gelmiş veya etkileri sınırlı kalmıştır ama böyle durumlarda bile, Fransa' da olduğu gibi, politik katılımın bir aracı olarak bunlar yeniden vücut bulmuşlardır. Temsilci kurumları böyle bin yıl gerilere uzanan bir gelenek diğer uygarlıklarda bulunmamaktadır. Kendi kendini yönetme hareketleri de bölgesel seviyede dokuzuncu yüzyılda İtalya kentlerinde başlamış ve kuzeye doğru yayılarak gelişmiştir. İktidar, din adamlarının ve asillerin elinden zorla alınmış, 13 ncü yüzyılda Hanseatic Leaqe olarak güçlü ve bağımsız kentler konfederasyonu şeklinde bir konfederasyona dönüşmüştür. Bölgesel seviyedeki bağımsızlıktan, milli seviyede bir temsile ulaşılması da dünyanın başka yerlerinde görülmemektedir.
Ferdiyetçilik: Batı uygarlığının yukarıda sıralanan hususiyetlerinden pek çoğu, başka uygarlıklarda görülmeyen, bir ferdiyetçilik duygusunun, ferdî haklar ve özgürlükler geleneğinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Ferdiyetçilik 14ncü ve 15nci yüzyıllarda gelişmiştir. Ferdin tercih hakkının kabul edilmesi, Deutsch'un tabiri ile " Romeo ve Juliet hakkı" 17nci yüzyılda Batı' da yaygınlaşmıştı. İngiltere'de "En zengin gibi en fakirin de yaşanacak bir hayatı vardır" şeklinde ifade edilen, herkes için eşit haklar kavramı da, genel kabul görmese de bu dönemde gündeme girmiştir. Ferdiyetçilik 20nci yüzyıl uygarlıkları içinde de, Batının ayırıcı bir özelliği olarak yerini korumaktadır… 50 ülkeyi ve benzer halk gruplarını içine alan bir araştırmada, ferdiyetçilikte ilk 20 sırayı işgal eden grubun 19 tanesi Batılı ülkelerden çıkmıştır. Kültürlerin karşılaştırmasına yönelik başka bir araştırmada, Batı'da ferdiyetçiliğin, diğer yerlerde ise kolektivizmin ağır bastığı görülmektedir. Bundan çıkan sonuç "Batı'da çok fazla önem verilen değerlere, diğer yerlerde pek az önem verildiğidir." Batılılar da Batılı olmayanlar da ferdiyetçiliğin Batı 'ya ait temel bir özellik olduğunu kabul etmektedirler.
Yukarıda sıralananlar elbette Batı uygarlığının belirleyici özelliklerinin tamamını kapsamamaktadır. Ayrıca bu özelliklerin Batı 'nın her yerinde ve her dönemde var olduğu da söylenemez. Nitekim birçok despot, Batı tarihinde zaman zaman kanun hakimiyetini görmezden gelmiş, temsilci kurumları askıya almıştır.
Ayrıca bu özelliklerin hiçbiri başka uygarlıklarda yoktur da denemez. Kuşkusuz vardır. Kur'an ve şeriat, İslam toplumlarında temel hakları kurumlaştırmıştır. Japonya ve Hindistan Batı'ya paralel bir sınıf sistemine sahiptir (ve belki de bunun sonucu olarak Batılı olmayan bu iki ülkede demokratik hükümetler böylesine uzun süre yaşayabilmiştir). Bu özelliklerin hiçbiri münhasıran Batı'ya ait değerler de değildir. Fakat bunların bileşimi Batı 'ya aittir ve onun ayırıcı vasfını oluştururlar. Bu kavramlar, uygulamalar ve kurumlar Batı'da, diğer uygarlıklara göre çok daha yaygındır. Bunlar Batı uygarlığının esas çekirdeğini oluşturmaktadır.
Batı budur, ama bütün bunlar Batı için modern değildirler. Bugün Batı'yı diğer uygarlıklardan ayıran, kişisel özgürlüklere bağlılığı bunlar var etmiştir. Arthur M. Schlesinger'in dediği gibi Avrupa "kişisel özgürlüklerin, politik demokrasinin, kanun hakimiyeti, insan hakları ve kültürel özgürlüklerin kaynağı ve yegane kaynağıdır. Bunlar Asya'nın, Afrika'nın. Ortadoğu'nun değil. Avrupa'nın idealleridir. Başkaları, olsa olsa bunları adapte etmişlerdir."
Bu kavram ve vasıflar Batı'nın hem kendini hem de dünyayı modernleştirmesine imkan veren faktörlerin pek çoğunu temsil ederler. Bunlar Batı uygarlığını Batı uygarlığı yapmıştır. Batı uygarlığı değerlidir ama, Üniversal olduğu için değil, benzersiz olduğu için değerlidir.
-
Okunsun, beğenilsin veya alaka duyulsun diye yazma-ki yazmıyorsun- Hasip kardeşim. İçinden geleni; dile getirmek istediklerini, seni rahatlatan, düşündüren, gel-gitlere sürükleyen düşünceler için yaz. Güzeli yaz, acıyı yaz, savaşı yaz, kavuşmayı yaz, ölümü yaz... Yeter ki yaz. İyidir yazmak, iyidir yazma yolunda olmak....
Öyle Ali abi.Okunsun, beğenilsin veya alaka duyulsun diye yazmıyorum.İçimden geçenleri yazıyor, bir nevi siteyle hasbihal ediyor, içimi döküyorum.Yorumların ve tavsiyelerin için tekrar teşekkür ederim.
-
Evlerin Gözleri
Evlerin gözleri var
Bundandır adımlarım hep seri
Evlerin gözleri var
Kafamı yere mıhlamam bundandır
Bu sokak, bu evler ve gözleri
Yürümemi mesele yaparlar
Gökyüzü gözükmez bu faciada
Şuurum vehimlere emanet
Kimseler bilemez bu hezeyanı
Evlerin gözleri var
Beni izlerler...
...
ilcege
29 Şa'bân 1429
-
Bak okumadı deme, okudum Hasip kardeşim. Evet, itiraf ediyor ve seni uyarıyorum: Değişik bir tarzın var. Yoksa, sende mi tarz meraklısı oldun? Güzel düşünmüş ve güzel yazmışsın, eyvallah kardeşim....
Abi teşekkür ederim, çok sağol.Yalnız bu vesileyle şu hakikati de belirteyim ki bendeniz, şairlerin sultanı makamında olan Üstad'ın adına açılmış bu güzel sitede, şiir ya da nesir namına, olmayan istidadımla birşeyler karalamaktan aslında hicab duyuyorum.Bir de üstüne siz değerli kardeşlerimin edebiyata olan kabiliyetlerini eklersek, bendenizin yazdıkları lâfı güzaftır.Hani bunu tevazu olsun diye söylemiyorum.Hakikaten böyle.Ama hani içimden geçenleri buraya yazmakta beni bir nebze de olsun rahatlatıyor.Yoksa abi tarz benim neyime?
-
Doğu Türkistan’ın efsane lideri İsa Yusuf Alptekin
Gökbayrak altında BİR DAVA ADAMI
İsa Yusuf Alptekin asrın başında Yenihisar’da (1901) doğar. Babası onun hoca olmasını çok arzular, Dervaze Mescid Mahallesindeki Yakup Molla’nın mektebine yollar. Sıra rahle yoktur, hasır üzerinde otururlar. İlk dersinde “Hüda’mın kuluyum, İbrahim Halilullah milletindenim, Resulullahın ümmetindenim, Çihar yâri Güzin muhibiyim cümlelerini tekrarlar, kocamaaan bir aferin alıp, elif ba’ya başlar.
Artık mekteplidir, pilavı önünden kaşıklasa gerektir, kuyulara çöp atmaz, başı açık dolanmaz, büyükleriyle konuşurken yüzlerine bakmaz ve namazlarını cemaatle kılar.
Ancak ailesi nüfuzlu olduğu için Çinliler musallat olur, İsa ille de bizim okulumuza gelecek diye dayatırlar. O günlerde babası beylik (bin başı) yapmaktadır, halkın selameti açısından sesini çıkaramaz. Söyleyin başka şansı mı var?
İsa eve gelince Çin urbalarını savurur atar, annesi onlara el değdirmez, maşa ile tutup kenara koyar. Kılık kıyafet önemlidir zira, zarf mazrufa sirayete başlar.
AİLEDEN MÜCAHİD
Dedesi, Abdülaziz Han devrinde Türk Subaylarının eğitiminden geçmiş bir mücahittir zaman zaman hatıralara dalar, talim günlerinden kalma emr kalıplarını yüksek sesle tekrarlar. Hasdurr! Raaat!
Annesinin babası Çinlilere direnirken şehit düşmüştür, onu hiiiç hatırlamaz.
İsa uyumlu bir çocuktur herkesin yardımına koşar. Meşrep toplantılarında Mir Şeb (gece emiri) İsa’yı yiğitbaşı yapar. Ona Mesnevi, Molla cami, Nevai okuturlar.
Gel zaman git zaman mektepten mezun olur, Çin Kaymakamının yanında işe başlar. Çalışkandır, dürüsttür, eski evrakları eliyle koymuş gibi bulur, beş dakika ayrılsa işler aksar. Hele Kaymakam Cang Şin onu pek sever, Çin okuluna muallim yapar. Bir sonraki kaymakam Cin De Li Rusya’da eğitim almış, afyonkeşin tekidir. Lakin İsa Yusuf’un kıymetini bilir, onun devlet kademelerinde yükselmesini sağlar. Konsolos olarak Andican’a atanınca da yanından ayırmaz.
Aslında tembel bir adamdır bütün işleri İsa Yusuf’un üstüne yığar. Bir bakıma da iyi olur, delikanlı usta bir hariciyeci olma fırsatı yakalar.
Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’da hayli Doğu Türkistanlı vardır, ekseriyet Çarlara ve İmparatorlara karşı kızıllarla işbirliği yapmaktan yanadırlar. Esaretten ancak böyle kurtulabileceklerini sanırlar. Önceleri İsa Yusuf’a mesafeli dururlar, ki bir Çinli tarafından kollanan memura açılmamakta haklıdırlar.
Zamanla tanır, güvenir, aralarına alırlar. İsa Yusuf Türkiye’den Azerbaycan ve İdil Ural havalisinden getirtilen kitap ve mecmuaları dağıtmaya başlar. Bolşevikler tarafından müstemlekeci, pantürkist, panislamist, kapitalist, zorba, burjuva, casus diye yaftalanmaktan korkmaz, gürültüye pabuç bırakmaz.
GEZEN BİLİR
Bu arada Semerkand, Namangan, Hokand, Oş ve Almaatı’yı ziyaret eder hatta Rusya’dan Samara, Ninji, Petesburg’u, Çin’den Mançurya ve Pekin’i gezme fırsatı yakalar.
Hasılı ufku açılır, “hak, hukuk, istiklâl, muhtariyet” gibi kelimeleri terennüme başlar. Ah modern mektepler, matbaalar kursa, gazeteler, mecmualar çıkarsa...
Ancak ölçülü olmalıdır, Çinliler en ufak bir kalkışmayı katliamla cezalandırırlar.
Komşu ülkelerden ne Tibet, ne de Afganistan Pekin’le takışacak güçte değildir, Hintliler ise İngiliz esareti altında kıvranmaktadırlar.
Para yoktur, lider yoktur, teşkilat yoktur. Söyleyin 25 yaşında bir genç ne yapar? Hani işin ucunda tevkif edilmek, sürgüne yollanmak da var.
Zor ya diyelim oldu, hadi Çinlileri kovdular. İyi de Ruslar gelip oturduktan sonra neye yarar? Dini hürriyetler de gider, malınızı mülkünüzü elinizden alırlar.
Lakin yurt dışında bir şeyler olabilir belki, sıkıntılar dile getirilebilir en azından.
İsa Yusuf enteresan bir şey yapar, gider Çinli Konsolosa açılır, akıl fikir sorar. Kibarca “gelecekten endişeliyim” der, “Çin Doğu Türkistan’da adil değil, böyle giderse Türkler isyana kalkışırlar. Ruslar da fırsatı kullanır, ki zaten istila için hazırlık yapıyorlar. Halbuki SSCB Türklerin adam yetiştirmesine, gazete çıkarmasına karışmıyor. Özbekistan’a, Kazakistan’a, Kırgızistan’a Rusça ad takmıyor, göstermelik de olsa yerli idareci atıyor. Secdeye kapanılmasını istemiyor, yerli halk ile oturup konuşuyorlar. Hani diyorum, Pekin bazı zararsız taleplerimize izin verse nasıl olur acaba?”
Konsolos “Bak İsa” der, “haklısın ama bunu sakın bir başka Çinli ile konuşma! Biliyorsun ben umumi valinin yakınıyım, bazı şeyleri dile getirebilirim ama karınca kararınca... Siyaset değişir de size müspet aksederse ne âlâ.”
Konsolos bir rapor yazıp yollar, Umumi vali “zevkle okudum, güzel bir çalışma” der o kadar. Eski taaas, eski hamam, değişen bir şey olmaz.
Derken Batı Türkistan’da görülmedik bir zulüm başlar Bolşevikler halkın elinde ne varsa alırlar. Dükkanları kapanan aşçılar bir tencere yemek yapıp sokaklarda satar, ona bile mani olurlar. Kervancıların katırları develeri müsadere edilir. Alayı dibe vurur, birkaç kaçakçı Kırgız müstesna...
Ruslar bütün arazileri pamuk tarımına açar, deniz gibi Aral’ı kurutur, tabiatın canına okurlar. Pamuk toplamak zahmetli bir iştir, umumiyetle Doğu Türkistan’dan gelen ırgatları kullanırlar. Gariplere bırakın para vermeyi ellerindekini de alırlar. Kara ekmekler sırılsıklam hamurdur, insanı hasta yapar.
Taşkent’te Afgan ve İran konsolosları vardır, kendi halklarının hakkını savunurlar ancak Çin, Türklerin arkasında durmaz. İsa Yusuf Bey o günlerde Doğu Türkistan’a hayli kıymetli mal, kitap, insan geçmesini sağlar, Rusların ısrarla iadesini istediği kaçakları gözden ırak tutar. Dava için önemli şahıslara “hariciye mensubudur!” meyanında evraklar yazar. Türk tacirleri onun verdiği kağıtlarla Moskova’ya kadar gider gelir, iyi para kazanırlar. Sorarlarsa “evet tanıyorum” der, “adımıza çalışıyorlar!”
RUSLAR DA ONUN PEŞİNDE
Konsolosluğa gelen erzakın artanlarını Türkistanlı göçmenlere yollar. Tren bileti satanlara da nevale yardımı yapar ama icap etti mi bilet koparır karşılığında.
Ruslar saf değildir bakarlar bu İsa Yusuf yaman adam, kazanmak için peşine Margarita adlı oynak bir Yahudi kızını takarlar. Margarita kendince mantıklıdır “bak İsa” der, “bu gidişle Doğu Türkistan komünist olacak. Adın muhalife çıkarsa seni yaşatmazlar. Bana sorarsan Ruslarla temasta bulun, ilerisi için yatırım yap!”
Bir ara Ruslar Doğu Türkistanlılardan bir ordu kurar, Çin’le tokuşturmaya kalkarlar. İhtimal Çin’de onların karşısına Türkleri çıkaracaktır, böyle dönemlerde beyhude kardeş kanı akar. İsa Yusuf haberi konsolosa yetiştirir, Rusların planlarını açıklar.
Konsolos “bütün bunları farkındaydım” der “ve sen bunu bana söylemekle dürüstlüğünü ispatladın. Sana güvenmekle hata etmediğimi anladım. Keşke Türkler için daha çok şey yapabiliyor olsam.”
Yapar da. Doğu Türkistan’a yollanan birliklerin, silahla karşılanmasına mani olur. Onların kendi yurtlarında eskisi gibi ikamet edebilmelerini sağlar. Anayurda çok adam kaçırır, hedef saptırır, Rusları da oyalar.
Zor günlerdir vesselam, denize düşen yılana...
MAHZUN ATA YURDU
Çinli kaymakamlar kendilerine “Da-Rın” (büyük adam) dedirtir, Türkleri kırbaç zoruyla secdeye zorlarlar.
Bugün son, milleti günlerdir ekran başına kilitleyen Olimpiyatlar bitiyor, sanırım Çin yakaladığı ivmeyi ticarette de kullanacak...
İyi de bu ülke gösterildiği gibi güllük gülistanlık mı, idareciler de hostesler gibi sırıtabiliyorlar mı acaba? Sanmam. Doğu Türkistan’da camiler bile kuşatma altında, safta kimin durabileceğine parti karar veriyor hâlâ...
Dilerseniz biraz gerilere gidelim asrın başlarına... Mesela Kaşgar’a... Ata yurt... Satuk Buğra... İslam’la tanıştığımız coğrafya...
İnsanı insanımız gibidir, iklimi de birebir benzer Anadolu’ya... Oğlanlar güleç, kızlar utangaç. Kışlar soğuk ve yağışlı, yazlar sıcak ve kurak.
Tarlalar bereketli, bahçeler gümrah. Elma, armut, üzüm, kayısı, nar... Hele kavun, nasıl güzel olur anlatılamaz.
Ama memleket bakımsızdır, binalar kırık dökük, yollar toz toprak.. At arabası, at arabası, at arabası. Treni tramvayı kim kaybetmiş ki onlar bulsunlar?
Halbuki yol ağzıdır, Hoten’e, Taşkorgan’a, Kansu’ya gidenler buraya uğrarlar.
Dil berrak bir Türkçedir. Divan-ı Lügât-ı Türk burada yazıldı, olsun o kadar.
Şer’i mahkemeler, müftiler, muhtesipler, donanımlı kadılar... Dindardırlar da, Hanefi mezhebine mensupturlar. Mekteplerde mollalar ders verir, ilk yıllarda ahlak, edebiyat ve Heft-i yek (Kur’an-ı Kerim’in yedide birini) okuturlar. Sarf, nahiv, Molla şerhi, Nefahat, Bostan Gülistan, Nevai derken seviye artmaya başlar. Ellerinde yıpranmış da olsa Kısas-ül Enbiya, Kimyayı Saadet, Kelile ve Dimne, Seyyid Battal Gazi, Hazret-i Yesevi’nin “Hikmet”i vardır ama gazete ve mecmuadan yana fukaradırlar. Sinema ve tiyatro ile hiç tanışmazlar.
ÇİN İŞKENCESİ
Derken baskılar artar, işgalciler tedrisata da karışırlar. Yatılı mekteplere çağrılanlara Çin traşı yapar, kendi hanedanlarını okuturlar. Hani Mingler, Çanglar filan...
Yüz kişinin başına bir Çinli koyarlar, bin kişinin başına başka bir Çinli... Oturdun vergi, kalktın vergi... Öyle zaman olur ki ürünün tamamını verseniz vergiyi karşılamaz, zavallılar dışarıdan hububat bulup açığı kapatmak zorunda kalırlar. Çinli Kaymakamlar yangın, yağmur, çamur tanımaz, afete değil tahsilata bakarlar. Ürünü büyük ölçekle toplayıp, küçük ölçekle merkeze yollar, aradaki farkı buharlaştırırlar. Memurlara merkezden tahsisat gelmez, valiler “masrafınızı çıkarın da nasıl çıkarırsanız çıkarın” der ve rüşvet kök salar.
İşgalciler gidici de değildirler, adeta kazık çakarlar. Hakim tepelere Çin tarzı saraylar kurar, duvarları Çin kahramanlarının resimleri ile donatırlar.
Kaymakamlar kendilerine “Da-Rın” (büyük adam) dedirtir, halkla muhatap olmazlar. Yürürken yağıları etrafa dağılır, Türkleri kırbaç zoruyla secdeye zorlarlar.
Kaymakamlar hakimlik de yaparlar. Suçlu diyorlarsa suçlusunuzdur. Çoğu kez tarafları dinleme lütfunda bulunmaz, hem davalıyı hem davacıyı cezalandırır, halka korku salarlar. İşkence uzmanlık alanlarıdır. Demir tarakları, çıkrıkları, boyundurukları, mengeneleri, kelepçeleri, kerpetenleri zevkle kullanır, dedelerinden miras usulleri yaşatırlar.
TENCERE KAPAK
Arzuhaller Çince verilmek zorundadır ve katip fiyatları el yakar. Mütercimler fırıldaktır, yakınmaları teşekkür gibi sunar, millet başka şey söyler, onlar başka şey yazarlar.
Türk kelimesini kullanmak “kesinlikle” yasaktır, Çinliler soydaşlarımıza Çan-Tu (başı sarıklı) der, her bahane ile aşağılarlar.
Sarıklılar zaman zaman kıyama kalkar, kah yener, kah yenilir ama dik dururlar. Sayısız anlaşma imzalanır ancak işgalciler sözlerinde durmaz, vaadlerini tez unuturlar.
Askerler alacaklarını dipçikle alır, sivil Çinliler ise kumar oynatır, içki ve kadın satar, terlemeden kazanmanın yollarını ararlar. Tefecilerin vicdanı yoktur, tahsil ettiklerini tekrar tekrar ister, ağlarına düşürdüklerinin iliğini kuruturlar.
Posta idaresi Çinlilerin elinde olduğu için şikayet sistemi çalışmaz. Zaman zaman eteğini tutup Urumçi’ye giden çıkarsa da muhatap bulamaz, aksine hedef olurlar.
Çook icap ederse Vali bir müfettiş gönderir, kendi adamlarına yalancıktan kızar “bi daha olmasın, görmeyeyim bak” gibilerinden fırça atar...
Sırıtan bir rol, sureta azar...
-
Ayrıca 'Evliyalar Ansiklopedisi'ne baktım.Orada, Ebussuud Efendi -rahmetullahi aleyh- in hayatı anlatılmış.Ve akabinde şu kaynaklar verilmiş.
1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.11, s.301
2) Şezerât-üz-Zeheb; c.8, s.398
3) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye (49. Baskı); s.1072
4) Şakâyik-ı Nu'mâniyye Zeyli (Atâî); s.183
5) Peçevî Târihi; c.1, s.52
6) Brockelmann Sup-2; s.651
7) Fevâid-ül-Behiyye; s.81
8) Devhât-ül-Meşâyıh; s.23
9) Mir'ât-ı Kâinât; c.2, s.131
10) Ikd-ül-Manzûm (Vefeyât kenarında); c.2, s.282
11) Kâmûs-ul-A'lâm; c.1, s.722
12) Menâkıb-ı Ebüssü'ûd (Menâkıb Mecmûası), Süleymâniye Kütüphânesi, Es'ad Efendi kısmı, No: 3622
13) Keşf-üz-Zünûn; c.1, s.65, 247, 898, c.2, s.1219, 1481, 2036
14) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.14, s.12-23
Eğer mes'ele kaynaksa buyur bu kaynaları da sen araştır derim.Yunus Emre bir Hak aşığıdır, Ebussuud Efendi'de hakiki bir Osmanlı Alimi.Mevzuuyu uzatmak niyetinde değilim.Gerekli araştırmaları herkes kendince yapar vesselam...
-
"Hatta aralarında ‘demokrasi’ veya ‘özgürlük’ gibi zararlı fikirlerin bulunmadığı o ünlü Altı Ok’un yanına yedinci bir tane daha eklenebilir. Halkçılık, İnkılapçılık, Korkutmacılık, diye gider."
Mustafa Akyol
"İşte Fethullahçı komiser!!"
Taraf (manşet; 04.04.08)
Taraf, AKP'nin kapatılması aleyhinde demeçler veren Olli Rehn'i kast ediyor.
"Laikliğe küresel saldırı yoğunlaştı"
Cumhuriyet gazetesi
11 Nisan 2008 manşetinde
"Hrant'ın ipi, Malatya'daki ve Diyarbakır'daki, Türkler lehine, Türkiye lehine yaptığı iki konuşmadan çekilmiştir. Bu konuşmalarında, 'Emperyalistler bizi kullandı. Başımıza gelenleri biliyorsunuz. şimdi de emperyalist devletler siz Kürtler'i kullanıyor. Aklınızı başınıza toplayın' dedikten sonra, o iki cümleyi kullandıktan sonra diaspora, Amerika tarafından çekilmiştir. Bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyorlar."
Y.Hayal'in avukatı Fuat Turgut
Dahi avukat, aşırı milliyetçi müvekkilini mazur göstermek için, ABD'nin kandırılmış piyonu görüntüsüne büründürmeyi deniyor
"Türkiye'de sol ikiye ayrılıyor: Sol olduklarını söyleyen düzenbaz bürokrat kuyrukçuları, ve de, sol olduklarını samimi olarak sanan ve farkında olmadan bürokrat kuyrukçuluğu edenler."
Engin Ardıç, Sabah, 21.05.2008
"Avrupa'nın bazı ülkelerinde faşist parti yoktur ve yasaktır. Biz
onlara söylüyor muyuz niye faşist parti yok diye?"
Kenan Evren
"Yetişkinler kendi başlarına hiç bir şeyi anlayamıyorlar; ve onlara sürekli tekrar tekrar açıklamak çocuklar için çok yorucu oluyor."
Küçük Prens
A. de Saint Exupery'nin aynı adlı kitabından
"Matematik yeteneğinin belirmesi ile aynı anda normal psikolojik gelişim durur."
Andrei Kolmogorov, matematikçi
(David Ruelle'nin "Rastlantı ve Kaos" kitabında "matematik ve fizik" adlı bölümden alıntılanmıştır.)
"Acımak, doğaya karşı gelmektir."
Adolf Hitler
"Gel Hasip gel, Meclisi’mizin renklerini tamamlayalım."
Devlet Bahçeli
23 Nisan resepsiyonun'da DTP'li Hasip Kaplan'ı yanındaki boş koltuğa çağırıyor
Doğru ya da yanlış diye birşey yok, sadece popüler fikirler var!"
Jeffrey Goines (Brad Pitt)
12 Maymun filminden
"Şahsen ben, öğrenmeye her zaman açığımdır, buna karşılık öğretilmeyi pek de sevdiğim söylenemez."
Winston Churchill
''En büyük devrimciler devrimin ertesinde en büyük Muhafazakarlar olurlar."
Hannah Arendt
"Bunların ikisi de yıkılmış devletlerin çağlar gerisinde kalmış başkanları değil mi, aynı kapıya çıkar."
Engin Ardıç
Lenin'in mumyasını göremediğini, ama Kahire müzesinde Ramses'inkini gördüğünü bu sözlerle anlatıyor
"Eski Türkiye'de gencin alkole alışmasına alaturkanın o baygın ve açık saçık şarkıları nasıl yardım etmişse, yeni Türkiye'nin modern gencini de şaraba, viskiye, fuhşa götürmeye Amerikan zencilerinin yamyam ruhlarının ifadesi olan musiki yardım edecektir."
Ecvet Güresin, 1941
"Erbakan Milli Görüşçüdür, bunlar işbirlikçidir; aradaki fark budur. Erbakan Milli Görüşçü olmanın bedelini ödedi, bunlar işbirlikçi olmanın avantajını tahsil etmeye çalışıyor."
Deniz Baykal AKP'yi anlatıyor
*tpe.org'tan derlenmiştir.
-
Bu meseleyi araştıracağım.Hakiki bir alim olan Ebussuud Efendi -rahmetullahi aleyh- hakkında iyice malumat toplayıp daha sonra fikir beyan edeceğim.
-
Allahü Teala şifa versin.Efendi bir futbolcuydu.İnsanın başına ne zaman, ne geleceği belli olmuyor.Al işte sahanın ortasında adam kalp krizi geçirdi.İnşaAllah tez vakitte sıhhatine kavuşur.
-
Yukarıdan, Aşağıdan ve Karşıdan
Bana yukarıdan bakarsanız
Sizin adınız kibir olur
Asıl beni göremezsiniz
Bana aşağıdan bakarsanız
Benim halim nice olur
Asıl sizi bulamazsınız
Bana karşıdan bakarsanız
kendinizi görürsünüz
-ki-
Aradığınız da bu değil mi?
…
ilcege
27 Şa'bân 1429
İftar Buluşması İçin Katılım Durumu
in Etkinlikler
Posted · Report reply
Evet arkadaşlar beklenen gün geldi ve beklenen buluşma gerçekleşti.İftar sonrası ilk mesajı ben yazıyorum.Demek ki katılanlar arasında eve en erken ben vardım :).Evet arkadaşlar büyük bir heyecan ile gittiğim buluşmamıza dair söylenebilecek çok şey var aslında.Üstad vesilesiyle tanışma fırsatı bulduğumuz kıymetli kardeşlerimizle hasbihal etmek büyük keyifti doğrusu.Kendi namıma gayet memnun oldum.Tabii az-buçuk heyecan vardı ben de ama olsun dostlar mazur görürler eminim bu hâli.Neyse uzun lafın kısası güzel bir buluşmaydı.Tertip edenlere birkez daha teşekkür ederim.