Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Abdulhamid

Editor
  • Content Count

    137
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by Abdulhamid


  1. selam aleykum

     

    amacım konuyu uzatıp polemiğe girmek değil tabi..ama salihtürk kardeşim bir önceki mesajında sözün bediüzzaman hz.lerine ait olduğunu sanıyordun.şimdi yunusun divanında olduğunu sölüyorsun.alıntı yapsan daha güzel olurdu en azından sözün özünü anlamış olurduk.buna benzer olmasada içinde cehennem geçen bir sözü hz.Ebubekirde sölemiş.

     

    ''Yarabbi vucudumu o kadar büyütki benden başka hiç kimse cehenneme sığmasın''yani tek ben yanayım diğer bütün insanlar kurtulsun.

     

     

    burda ulvi bir düşünce çok hassas bir fikir yatar.tabi bu sözü sölemek içinde hz.Ebubekir olmak lazım.

     

    BANA SENI GEREK SENİ

    Aşkın aldı benden beni, Bana seni gerek seni

    Ben yanaram dün ü günü, Bana seni gerek seni

     

     

    Ne varlığa sevinerem, Ne yokluğa yerinürem

    Aşkın ile avunuram, Bana seni gerek seni

     

     

    Aşkın âşıklar öldürür, Aşk denize daldırır

    Sensin dün ü gün endişem, Bana seni gerek seni

     

     

    Sofilere sohbet gerek, Âhilere ahret gerek

    Mecnun'lara Leyla gerek, Bana seni gerek seni

     

     

    Eğer beni öldüreler, Külüm göğe savuralar

    Toprağım anda çağıra, Bana seni gerek seni

     

     

    Yünüs dürür benim adım, Gün geldikçe artar od'um

    İki cihanda maksudum, Bana seni gerek seni

     

    sanırım kastettiiğiniz şiir bu olsa gerek yunus'un.ama buna benzer sözleri aşağı yukarı bütün islam alimleri sölemiş.bu ilah-i aşk ın ta kendisidir.''üstad''ında buna benzer bir yazısı var.

     

    Sadece ilâhî hikmet, mücerred çile, yanmak için yanmak, Allah için yanmak... Bunlar kaldı. Bunlar ve ben... Bulunmazı bulmaya, düşünülemezi düşünmeye, muhali kurcalamaya mahkûm ben:

     

    arada çok hassas bir çizgi var.bunu ayırmak gerekir inşallah anlatabilmişimdir.


  2. selam aleykum

     

    sözüme üstadın şiiri ile başlamak istiyorum.''Çile kapısından erişilecek dünyayı bilseydin, yatağını yorganını satardın''bu dünya ile öbür dünya arasındaki o büyük uçurumun farkına varan akıllar ,bu dünyadaki bütün nimetleri elinin tersiyle iter bu hep öyle oldu.

     

    bu dünyadaki herşeyini bu yolda feda eden bir insanın ben cennette olduğunu düşünüyorum. Allah bizi üstada yakışır bir hayat sürmemizi nasip etsin.

     

    ukalalık gibi olmasın ama bi kaç düzeltmede bulunmak istiyorum.

     

     

    1-SÜBHANE RABBİKE RABBİL İZZETİ AMMA YESUFUN VESALAMIN ALEL MURSELİN VE ALİHİM VELHAMDÜLİLLAHİ RABBİL ALEMİN LİLAHİTAĞLEL FATİHA...AMİN -doğrusu -(Sübhane rabbike rabbil izzeti amma yesifun ve selamün alel mürselin velhamdü lillahi rabbil Alemiyn lillehi teala el fatiha)

     

    2-salihtürk kardeşimin, beddiüzzamana ait olduğunu sandığı bir söz.evvela üstadın dediği gibi çile kapısından erişilecek dünyayı bilseydin, yatağını yorganını satardın.bunun mükafatı olarak Allah bize cenneti sunuyor.bu bize Allahın en büyük nimeti.yalnış bir düşünce var insanı inkara saptırabilecek hassas bir çizgi:''ben Allahın rızasını istiyorum ,cennet cehennem farketmez yeterkı Allah benden razı olsun''böyle bir düşüncenın dinimizde yeri yoktur.tüm hadis ve ayetlerde güzel amelin karşılığında cennetin bahşedileceği bildirilmiştir.yarabbi ben senin rızan için çalışıyorum,benim için cehennemde farketmez dersek Allahın en büyük nimetini yanı cenneti küçük görmüş oluruz.

     

    3-akrep kardeşimin yazdığı üstadın bir şiiri

     

    cenaze günüm olmasın çelengim top arabam,

    alsın beni götürsün tam dört inanmış adam

     

    doğrusu-(son günüm olmasın dostum, çelengim, top arabam;alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam...)


  3. Hasan Karakaya yine 'ağır' eleştirdi Writers_20061205223229.jpg

     

    KKTC’deki Türk askerlerine “işgalci” diyenin aslında kendisi “işgal” altındadır!.. “ diyen Hasan Karakaya "Ruhları işgal altında olan güruh" diyen tanımladıklarına bakın neler yazdı.

     

     

    Hasan Karakaya'nın köşe yazısı

     

    Olayı mutlaka duymuşsunuzdur... Ama, “tam yerine rastgeldiği” için yeniden hatırlatmakta bir mahzur yok... KKTC güvenlik görevlileri, “birileri”nin ihbar ve şikâyeti üzerine, bir “ev”e baskın düzenlerler...

     

    Vatandaşın evinde küçük bir kitaplık, orada da çeşitli kitaplar vardır... Polis, hepsini birer birer elden geçirir ve atar bir kenara...

     

    Sonra, en tepede duran bir “kitap” çeker dikkatini... Uzanır ve onu da alır... Evirir, çevirir, sonra içine bakar!..

     

    Görür ki, yazıları “Arapça”dır!..

    Sorar ev sahibine;

    “Bu ne?.. Ne kitabı bu?!?”

    “O” der, ev sahibi;

    “Bir Kur’an-ı Kerim’dir.”

    “Tamam, anladık” der, KKTC polisi;

    “Kur’an-ı Kerim olduğunu anladık anlamasına da; hele söyle, bunun yazarı kim?!? Niye yazarın ismi yok kitabın üzerinde?!? Yoksa, bu kitap illegal mi?!?”

    Hayır, “mizah” değil, “ayniyle vaki” bir olaydır bu!.. Yanılmıyorsam 1995 veya 1996 yıllarında yaşandı!..

    “KKTC polisi” böyleyse, varın “sıradan halkın hâl-i pür melâli”ni siz düşünün!..

     

    BOYNU “HAÇ”LI KIZ: GALİBA MÜSLÜMANIM!

     

    Hayır, onu da düşünmenize gerek yok... Çünkü, “KKTC halkının ne acınası durumlara geldiğini”, dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, 9 Nisan 2004’te canlı yayına katıldığı Star TV’de, Hulki Cevizoğlu’na açıklamıştı...

     

    Rauf Denktaş, o programda; 14-15 yaşındaki bir kız çocuğu ile aralarında geçen diyaloğu anlatmıştı.

     

    Boynunda “haç” bulunan kız çocuğuna, “Niye ay ve yıldız takmıyorsun? Sen Müslüman değil misin?” diye sorduğunu, ondan “Galiba Müslümanım!” cevabını aldığını belirterek şöyle devam etmişti:

    “Suçu kendimizde görüyoruz... Gençlere dinî bilgi vermemişiz. Geç kalmışız... Bu vebal hepimizindir!”

     

    Sadece Rauf Denktaş mı; oğlu Serdar Denktaş da, “KKTC Başbakan Yardımcılığı” döneminde şunları söylüyordu:

     

    ¥ “Bazı gençlerimiz, moda zannedip açıktan açığa haç takmaya başladı.

    ¥ Rum tarafındaki kilisenin etkinliği gibi bir dini etkinlik bizim tarafta yok.

    ¥ Bu duruma gelinmesinde en büyük suç, geçmiş dönemlerde yapılmış olan yanlışlardır.

    ¥ Zaman içinde bütün millî ve manevî değerlerimizi kaybettik.

    ¥ Suç idarecilerindir. İdare ile birlikte halkta da yozlaşma başladı!”

    Tabiî, baba-oğul Denktaş’ların, bu “dehşet tablosu”nu düzeltmek için “kıllarını bile kıpırdatmadığını” söylemeye herhalde gerek yok!..

     

    Ve yine;

    Aynı Rauf Denktaş ve dönemin KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu’nun, Ada’ya gelen misafirlerine, hem de “Ramazan günü”nde, “içkili akşam yemeği” verdiklerini söylemeye de gerek yok!..

    Ne demişler;

    “İmam yellenirse, cemaat ortalığı batırır!”

    “Cumhurbaşkanı” ve “Başbakan”ı böyle olan bir KKTC gencinin, “Galiba Müslümanım” deyip de, boynuna “haç” takmasını hiç yadırgamamak gerekir!..

    “Büyük”lerin böyle bir derdi yok ki, “genç”lerin veya “çocuk”ların olsun!..

     

    KİMDİR, NECİDİR BU KTÖS’ÇÜLER?

     

    KKTC’yi işte bu “inançsızlık girdabı”ndan kurtarmak ve insanların, hiç olmazsa “Allah”ı ve O’nun Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’i tanımasını, Kur’an-ı Kerim’in de “Allah tarafından gönderilen bir Kitap” olduğunun bilinmesini sağlamak için, son yıllarda bazı “duyarlı” insanlar çıktı ortaya...

     

    Bunlardan biri de KKTC Din İşleri Müdürü Ahmet Yünlüer!..

    Gelin görün ki;

    O ve onun gibi “duyarlı” insanların faaliyetlerine; “iç”ten ve “dış”tan hep “takoz” konuldu!..

    “Takoz” koyan da, çocukların boynundaki “istavroz”dan hiç rahatsızlık duymayan, kısa adı KTÖS olan Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası!..

     

    Bunlar, nasıl “Türk” ise;

    Ada’daki “Türk askeri”ni “işgalci” olarak görüyor, “dinî gayretler”i de “irtica ihracı” olarak telâkki ediyor!..

    İşte, bu “kafa”lar;

    Önceki gün Lefkoşe’de bir basın toplantısı düzenleyip, “MEB’in genelgesi”ne şiddetle karşı çıkmışlar!..

     

    Peki ne diyor MEB’in genelgesi?..

    “Yaz tatilinde, öğrencilere diğer kursların yanı sıra dinî bilgiler de verilsin!”

    Dikkat edin;

    Sadece “dinî bilgiler verilsin” denilmiyor!.. “Yabancı dil, halk dansları, müzik, resim, turizm ve tiyatro”nun yanı sıra, “dinî bilgiler de!” verilsin!..

     

    Kısa adı KTÖS olan Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası, işte bu “genelge”yi duyunca, oturdukları sandalyelere “raptiye” konulmuşcasına havalara zıplamışlar!..

    “Olmaz” demişler;

    “Dinin yeri camidir!.. Okullarda Kur’an dersi verilmesini protesto ediyoruz!.. Böyle bir girişime asla onay veremeyiz!..

    Hükümet, Kur’an kurslarını okullara taşıyarak laik eğitimi dinamitlemeye çalışmaktadır!!!”

     

    MAAŞINI BEN VERİYORUM BAY ELCİL!

     

    Bunları söyleyenler KTÖS Genel Başkanı Güven Varoğlu ile KTÖS Eğitim Sekreter Yardımcısı Besim Baysal!..

    Bir de KTÖS Genel Sekreteri Şener Elcil var ki, o, “kökten din karşıtı!”

    Hele bakın şu söylediklerine:

    “Bu ülkede Kur’an kursu asla olmayacaktır!.. Ne camide, ne okulda!”

    Bu vatandaş, “kim”dir, “neci”dir ve bu “cür’et”i kimden almaktadır bilmem!..

     

    Bildiğim şu ki;

    KKTC’yi “babasının malı” zanneden bu vatandaş, böylesine “böğürecek” gücü, “benim paralarım”dan alıyor!..

    Evet, “benim, sizin, hepimizin” paralarından!..

    “Bizim vergilerimiz”den kesilen “milyon dolar”lar KKTC’ye gitmese, Şener Elcil denilen bu “sendikacı” kesinlikle böyle bağıramaz!..

     

    Ne “beynindekileri ağzından kusmaya” mecali olur, ne de “midesindekileri anüsünden def-i hacet” etmeye!..

    Neymiş, “KKTC’de asla Kur’an kursu olmayacak”mış!.. Ne “cami”de olacakmış, ne de “okul”da!..

     

    Ulan, sen kim oluyorsun?..

    “Kimin adına” ve “kimin parasıyla” böğürüyorsun böyle?!?

    Aldığınız maaşı” ben veriyorum ulan!.. Hem de, “Türkiye’deki öğretmenlerden daha fazla maaş” ödüyorum sana!..

     

    Niye ödüyorum?..

    KKTC’deki çocuklara “millî ve manevî” değerlerini öğretin de, “Rumlar” karşısında direnecek güçleri olsun diye!..

    Hiç olmazsa, “kimlik”lerini muhafaza etsinler diye!..

    Ama sen ne diyorsun;

    “Burada Kur’an kursu olamaz!”

    Sen kim oluyorsun ulan!?!

    Maaşını “Rum”dan mı alıyorsun, yoksa “benden” mi?..

     

    O kadar “erkek” isen, istifa et “KKTC vatandaşlığı”ndan, geç “Rum kesimi”ne!..

    Ama, “benim paramdan maaş aldığın sürece” benim inancıma, benim değerlerime, en azından “saygı” göstermeye mecbursun!..

    Haa, illâ da “iman etmek” zorunda değilsin!.. “Kızıl bir ateist” veya “Makarios’a hayran” biri olabilirsin!.. “Sicilli bir komünist” veya “köktendinsiz” biri de olabilirsin!..

     

    Buna hiç karışmam!..

    Ama, değil mi ki, “benim ödediğim vergiler”den maaş alıyor ve “benden daha lüks” bir hayat sürüyorsun, o halde benim “din”ime, benim dinimin kitabı Kur’an-ı Kerim’e saygı göstereceksin!..

     

    “Sevmek” ve “inanmak” zorunda değilsin, ama “saygılı” olmayı öğreneceksin!..

    Yok öyle “laiklik kalkanı”nın arkasına saklanıp da, beynindekileri kusmak!..

    Kus!.. Öğür, böğür, kus!..

    Hiç umurumda değil!..

     

    Ama, “Kur’an-ı Kerim’e dil uzattığın” anda, bu defa ben “isyan”lara başlar, “KKTC’ye giden milyon dolarlar”dan, “benim payımın kesilmesini” haykırırım!..

    Bakalım, o zaman ne yaparsın?..

     

    Açlıktan “nefes”in mi kokar, yoksa “dil”in mi sarkar, o zaman görürsün!..

    Erkeksen, çık ortaya da; “Kur’an kursu istemiyorum” diye böğürdüğün gibi, “Türkiye’nin yardımını istemiyorum” diye de bağır!..

    Ama, bağıramazsın!.. Eğer bağırırsan, yaşadığın “lüks” ve “saltanat”ın yok olacağını gayet iyi bilirsin!..

     

    O halde;

    Adam gibi susmasını ve “edepli” olmasını öğren!..

    Öyle, “Milliyet gazetesinin dolmuşu”na gelip de, “arkamda güç var” zannetme!..

    Unutma ki, senin maaşını “Milliyet” vermiyor!.. “Ben” veriyorum, ben!..

    Bütün bunları “başına kakmak” istemezdim, ama ne yapayım ki sen kaşındın!..

    Daha fazla söyletme beni!..

    Ama, şunu unutma!..

    Bu “kafa”yla gidersen; 14-15 yaşındaki çocukların boynuna “haç” taktıran Rumlar, bir gün gelir, senin de ağzına “tıkaç” tıkarlar da, “böğürecek ağız” da bulamazsın!..

    Demedi, deme!..

     

    BAKAN CANAN ÖZTOPRAK’A ÇAĞRI!

     

    Bu arada, KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanı sayın Canan Öztoprak’a da bir “çağrı”da bulunmak istiyorum:

     

    Bildiğim kadarıyla;

    KKTC’de, “resmî” olarak da, “gayriresmî” olarak da “din eğitimi” veren herhangi bir müessese yok!..

     

    Oysa, KKTC Anayasası’nda, “dinî öğrenme ve yaşamanın en önemli insan hakkı” olduğuna dair bir madde var!..

     

    O halde, lütfen “Anayasa’nın gereğini” yerine getirin ve “genelge”nizin arkasında durun!..

     

    Geçen yılki gibi, “askıda” bırakmayın bu işi!..

     

    Biliyorsunuz;

    2006 yılı “yaz sezonu”nda da “bakanlığınız” ve “Din İşleri Dairesi” arasında bir “sözlü anlaşma” yapılmış, bu anlaşma ve belirlenen “müfredat” çerçevesinde, “camilerde dinî bilgiler verilmeye” başlanmıştı!..

    Siz de biliyorsunuz ki;

    “Yazılı bir talimat olmadığı” bahanesiyle, “din görevlileri”nin görev yaptığı “cami”ler, “polis baskınları”na maruz kalmış, din görevlilerine “manevî işkence” uygulanmıştı!..

     

    Böyle bir “keyfiliğe” fırsat ve imkân vermemek için, lütfen “genelge”nizin arkasında durun ve “net tavır” koyun!..

     

    Herhalde hatırlatmama gerek yok;

     

    “Öğrenci velileri”nden “yoğun talep” alıyorsunuz!.. İnsanlar, çocuklarının boynunda “haç” görmek istemiyor artık!..

    Sakın ola KTÖS’e kulak vermeyin!..

     

    KKTC’deki Türk askerlerine “işgalci” diyen bu kafanın, aslında kendisi “işgal” altındadır!.. “Ruhları işgal altında” olan bu güruh, bırakın böğürmeye devam etsin!..

     

    Onlar, her yerde böğürüyor zaten!.. Meydanlara çıkıp böğürüyorlar, yiyip yiyip öğürüyorlar!.. Onlar, öyle bir “azgın azınlık” ki, her yeri “babalarının malı” sanıyorlar!..

     

    Onun için Canan Hanım; onların “böğürtü”lerine pek itibar etmeyin!..

    Yoksa, siz de Rauf Denktaş’a dönersiniz!..

    Arkanızdan “dua” edecek kimse bulamazsınız!..

    Bilmem, anlatabildim mi?..

     

    ------------------

     

     

    Teröre zemin hazırlayan terör!

     

    Birinci sayfamızdaki "Açık terör" manşeti ve onun hemen altındaki "Yazıklar olsun" başlıklı haber, "Türkiye'de gerilimi kimin tırmandırdığını" ve kimlerin "halk düşmanlığı" yaptığını gayet çarpıcı olarak gözler önüne seriyor!..

     

     

    Düşünebiliyor musunuz;

    Tam da "seçim arefesi"nde birileri, "sırf iktidarı zor durumda bırakmak" için, "kılık-kıyafet terörü" estiriyor!.. Bugüne kadar, hiçbir "Açıköğretim Lisesi Sınavı"nda uygulanmayan "başörtüsü yasağı" dün uygulandı... Hem de, "Danıştay'ın kararı" bahane edilerek!..

     

     

    Şu işe bakın ki;

    Gencecik kızlar "başlarını açmaya" zorlanırken, "minnacık çocuk"lar soyulup, "dansöz" gibi oynatıldı!.. "Gibi"si fazla, resmen ve alenen "dansöz" yapılıp, oynatıldılar!..

     

    Bütün bu "zorbalık"ları kimler "organize" ediyor ve "amaçları" nedir, bilmiyorum... Ama eminim ki; başlarda "örtü" görmeye tahammül edemeyen bu "zorba"lar, KKTC'de olduğu gibi, çocukların boynunda "haç" görseler seslerini çıkarmazlar!..

     

    "Vatansever" görünümlü bu "vatan hainleri" elbet bir gün "deşifre" olacak ve "teşhir" edilecekler!.. İşte bunlardır ki, "ülkede birlik ve dirliği" dinamitleyip, "teröre zemin hazırlıyor"lar!.. Onların maskesi, çok yakında düşecek!..

     

    (Vakit)


  4. Minik öğrencilere göbek attırdılar

     

    İstanbul’da bir ilköğretim okulunun yıl sonu etkinliğinde mini minicik kız çocuklara dansöz kıyafeti giydirilip yarı çıplak göbek attırıldı. Utanç sahneleri velileri şoka soktu.

    66980.jpg

     

     

    Bahçelievler Kumport İlköğretim Okulu tarafından geçtiğimiz günlerde Yunus Emre Kültür Merkezi’nde tertiplenen yıl sonu etkinliğinde utanç sahneleri sergilendi.

     

    Etkinlik çerçevesinde dansöz kıyafeti giydirilen 9-10 yaşlarındaki üç öğrenci, sahneye çıkıp yarı çıplak dakikalarca göbek attı. Üst kısımlarında sadece göğüslerini kapatan bir parça altlarında ise şeffaf tül ve iç çamaşırı olan körpecik öğrenciler öğretmenler ve bazı velilerin önünde dans müziği eşliğinde dansöz gibi oynatıldı.

     

    Öğretmen ve bazı veliler bu rezilliği kıyasıya alkışladı. Önceden eğitim verildiği gözlenen öğrenciler rezilliğe dakikalarca alet edildi. Rezillik bazı velileri ise fazlası ile rahatsız etti. Görüntüler duyarlı bir veli tarafından “youtube.com” internet sitesine verilirken görüntüleri izleyenler, “işte gerçek irtica bu” yorumu yaptı.

     

    İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün rezilliğe sahne olan etkinlik ile ilgili soruşturma açması bekleniyor.

     

    Vakit’e konuşan Kumport İlköğretim Okulu Müdürü İhsan Küçük, rezalet dolu yıl sonu etkinliğini doğruladı. Küçük, “Etkinlikleri sınıf öğretmenleri yapıyor. Benim içerikten haberim yoktu. Çocukları dansöz yapıp oynatmışlar. Velilerin şikâyeti üzerine ertesi gün haberim oldu, üzgünüm” dedi.

     

    (Vakit)


  5. "ben ahiret var diyorum ve inanıyorum, siz yok diyor ve inanmıyorsunuz. eğer sizin dediğiniz doğruysa, sonunda ben inandığım için birşey kaybetmem. ama benim dediğim doğruysa siz inkar ettiğiniz için zararlı çıkarsınız."

     

    İMAM GAZALİ(ebu hamid muhammed ibn muhammed ibn tavus ahmet et-tusi eş-şafii )


  6. selam aleykum

     

    bu güzel konferansa gidemiyeceğimiz kesinleşti.gidenlerden ricam odurki (özellikle admin ve ev sahibi nevbahar)güzel bir kamera çekimi yaparsanız burada yayınlamak gibi güzel bir olayı gerçkleştiririz.yok biz uğraşamayız gelen seyreder gelemeyen evınde oturur dersenız vay sizin halınıze.zırhınızı kuşanıp öle gelin .zira sizi çapraz ateşe tutacam bilesiniz.olayın muhataplarına önemle duyrulur.


  7. selam aleykum

     

    bu kıssayı bende hatırlıryor gibiyim.ama ben mevlana halid-i bağdadi diye biliyordum.hatta üstad bu kıssaya ''aynadaki yalan eserinde şöyle değiniyor:_Senin işin bu;aynaya tutulanlara yol vermek..Yoksa sen neredesin,Mevlana Halid'e verilen ayak yolu temizleme işindeki büyüklük nerede?

     

     

    ama bu mevlana celaleddin rumi nin yapmadığı anlamına gelmez.çünkü büyük alim yetiştirme metodunu bütün büyük hocalar aynı şekilde tatbik etmişleridir.dergaha alınan öğrencilerin ilk olarak ''ben''likleri alınır.çünkü bilirlerlerki kibir insanın en büyük düşmanı hatta şeytanı bu duruma düşürende kibir değilmidir?Allah hepimize kibirden arınmış tevazu ve alçakgönüllülükle süslenmiş bir hayat nasip etsin.


  8. selam aleykum

     

     

    merak ediyorum size bu basmakalıp laflar etmeyi kım öğretiyor.sizden gerçekler neden saklanıyor.bu vatanın evlatlarına sizden olmadıkları için duyduğunuz bu kın ve öfkenın hatta nefretin sebebi ne?üstadın mhp kurultayına katıldığını biyerlerden duymuşsunda niçin katıldığını neden araştırmadın o zaman .bak bakalım o zamankı durumla şu ankı durum birbiriyle ne kadar örtüşüyor.ben siyaset yapmıyorum diyorsun ama partilerin adını buraya yazmaktan çekınmıyorsun yeri geldiğinde başbakana karşı bizi sesimizi yükseltmeye çağırıyorsun. şimdi senın sorduğun soruların cevabını hem ÜSTADIN ,hemde o zamankı MHP genel başkanı ALPARSLAN TÜRKEŞİN verdiği ''beyanname''lerle verelim

     

     

     

     

    TÜRK MİLLETİNE BEYANNAME

     

    "MHP'nin lideri Alparslan Türkeş, 1977 seçimi eşiğinde nefsinin ve partisinin hesabını şöylece vermek mevkiindedir:

    1 - Alparaslan Türkeş, yatalak bir idareye karşı, fikirsiz bir hareket saydığı 1960 ihtilâline, başta, sırf bir fikir yönü vermek ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin ihtilâli sömürmesine mâni olmak için katılmış fakat bu gidiş önlenemeyince uzak kalmış, Türk Milleti ve tarihinin ihtilâl kadrosuna biçtiği suçluluk dairesinin dışında kalmayı ve ibrasına nail olmayı şart bilmiştir.

    2 - Alparslan Türkeş ve Parti'sinin dünya görüşü, ruhî muhtevaya bağlı milliyetçilik olarak metbûluğu (bağlı olunan) ruha ve tabiiliği milliyete veren bir anlayış içinde tek kelimeyle İslâm imanıdır.

    3 - Alparaslan Türkeş ve Partisi, milliyetçiliği, içi kevserle dolu bir kâse şeklinde görür, ana kıymeti kâsede değil, kevserde bulur ve o kevserin nûrunu ışıldattığı nispette kâseye değer verir.

    4 - Alparslan Türkeş ve Partisi, bugün en keskin bunalımını yaşayan insanlığa yol gösterici istikamet oklarını, Kâinatın Efendisi'nce getirilmiş ruh ve ahlâk ölçüleri olarak ilân eder ve tasarılarını, hasretlerini, her şeyini bu inanç mihrakında toplar.

    5 - Dostluk ve düşmanlık kutuplarımızı tâyinde kıstaslarımız şudur ki: Ferd, zümre, sınıf ve makam olarak her kim ve her ne olursa olsun, Hakk'ın düşmanları düşmanımız, Hakk'ın dostları dostumuzdur.

     

    Türk Milletinin maruz bulunduğu derin bunalımın tarihî gelişmesi bakımından yöneticilerin Türk Milletinin dert ve ızdıraplarının sebeplerini teşhis edemediklerini, tedbir ve çarelerde revizyona tabi tutamadıklarını ve taklitçi kaldıklarını görüyoruz.

    Türk'ün ruh köküne inmeyen ve bağlanmayan her tedbirin temelsiz kalacağı inancındayız.

     

    1977 seçimlerinin eşiğinde, başta milliyetçi, mukaddesatçı Türk gençliği bulunmak üzere, Alparslan Türkeş ve Partisinin hüviyeti bu satırların ifade ettiği derin mânalardan ibarettir."

     

    ALPARSLAN TÜRKEŞ

    MHP GENEL BAŞKANI

     

     

     

    Onu da benim beyannamem takip etti:

     

     

    BEYANNAME

     

    M.H.P. Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in "Türk Milletine Beyannamesi"ni okudum.

    Pılı-pırtı odalarının raflarında dizili, kapağı arkasına devrik ve içi boş, hattâ süprüntü dolu teneke konserve kutuları halindeki partiler arasında, bugünden itibaren MHP, nazarımda bambaşka bir mâna ve hüviyet sahibidir. Onu, müslümanlık ve Türklüğün gerçek hakkını vermeye namzet bir topluluk olarak anıyor ve canımın içinden selâmlıyorum.

    Bu beyanname, tâ Cava'daki mü'minle Amerika'daki zenci müslümana kadar bütün İslâm âlemini ihtizaza getirecek ve oluş dâvasını temellendirecek kıymette tarihî bir hâdisedir. İdeal yumağımızın her lifini içinde saklayan bir tohum... İslâm âleminin Türkiye'den beklediği zuhur ve tecellinin tohumu...

     

    Türkeş beyannamesinde dört ana esası, bir binanın dört direği halinde vazetmektedir:

    1 - 1960 gece baskınının sorumluları arasında değildir.

    2 - Posa ve kabuk milliyetçiliğinden uzak ve ruhî muhtevâya tâbi mânada milliyetçidir.

    3 - Başını dayadığı tek ruhî muhtevâ, yine tek kelimeyle ve bütün ölçüleriyle İSLÂM'dır.

    4 - Son 150 yıllık taklit devremizin bütün sahtekârlıklarını tezgâhlayacak ve gerçek oluşu billûrlaştıracak bir tarih (revizyon)una taliptir.

     

    Ne Mebus, ne Senatör, ne Bakan, ne şu, ne bu !.. Allah'ın bana biçtiği manevî makam ve memuriyeti bunlardan hiçbiri tercüme edemez. Bu bakımdan en canhıraş ihlâs ve hasbîlik kürsüsünden haykırıyorum: 40 yıllık mücadele ve yepyeni bir gençlik inşası hayatımda, bugün, bu beyannameden, bu beyannamenin sahibine ve partisine taktığı şeref ve mesuliyet bâzubendinden sonra, artık, emin olmaya yakın bir ümid nefesi alabilirim.

    150 yıldır hergün biraz daha artıcı bir hasretle kurtarıcısını bekleyen Türk Milletine "beklediğin geliyor!" müjdesini vermenin ilk ümid günü bu tarihî ândır.

     

    "Emin olmaya yakın ümid" ışığının çaktığını gördüğüme ve bu ışığı nice defa hayâl edip de karanlıklara düştüğüme göre, bundan böyle yeni inkisarlara tahammülü kalmıyan yanık yüreğimi, dâva yolunda en küçük istikamet hatasına razı olmaz bir hassasiyetle bu beyannamenin halkaladığı sıcak avuçlara bırakıyor ve 40 yıllık emeğimin semeresini bu çevrenin aksiyoncu ruhundan bekliyor ve istiyorum!

     

    İçi alev alev müslüman, dışı pırıl pırıl Türk ve içi dışına hâkim, dışı içine köle, yeni Türk neslinin maya çanağı olmak ehliyeti hangi topluluktaysa ben oradayım.

    Allah'ın inayeti ve Resûlünün ruhaniyeti bu yoldakilerin üzerinde olsun!..

     

    Necip FAZIL

     

     

     

     

     

    sonuç:admin ve mod arkadaşlardan ricam bu tür ''dediğim dedik çaldığım düdük''tiplerin bu formu kendi siyasi amaçları uğruna yıpratmasına izin verilmemesi.biz hiç bir soruyu cevapsız bırakmayız ama burası bizim için üstadın manevi dersanesi niteliğini taşıdığı için hiçbir siyasi görüşün burda fink atmasına müsade edemeyiz.

    saygılarımla


  9. selam aleykum

     

    kara murat'ın filmini hatırlattı bana.herkes kara murat benım diye ortaya atılıyordu. :) sizden ''marines'i''indirdiğiniz gün buraya düşeceğiniz mesajı bekliyoruz.çok beklersin gibi sesler duyuyorum sanki. :) Allah yardımcınız olsun.


  10. türkler hakkında uydurulan hadisler

     

     

     

    Yıllarca aynı dinin mensubu olmalarına rağmen Türkler ve Araplar bu tarz uydurmalar ve gereksiz kışkırtmalar yüzünden birbirlerine düşman olmuşlardır. Bu düşmanlıktan her iki taraf zarar görmüş, fakat Fransızlar ve İngilizler gibi İslam topraklarında menfaat arayanlar bu durumdan istifade etmişlerdir. Napolyon Arap milliyetçiliğini kullanarak, hatta kendini İslam dostu, Türkler’i İslam düşmanı göstererek, İslam topraklarına girmiş, Mısır gibi topraklarda bu planıyla ayakta kalabilmiştir. İngilizler de yıllarca Arap-Türk düşmanlığını, Osmanlı’yı bölmek ve petrol gibi stratejik kaynaklara hükmedebilmek için kullanmışlardır. Türklerin içinde de bu manasız düşmanlığı “Arap köpek” , “Ne Şam’ın şekeri, ne Ara-bın yüzü” tarzında deyimlerle kışkırtanlar elbette olmuştur. Fakat işin korkunç yanı şudur ki, Araplardaki Türk karşıtı sözler, Pey-gamber’e fatura edilerek hadis başlığı altında dinselleştirilmiştir. Aslında cahil fakat etiketi alim olan birçok Türk din adamıysa tüm bu hadislerle beraber Arapçı İslam anlayışına Araplar’dan bile daha şiddetle sahip çıkmışlardır. Arapçı İslam anlayışının Türkler hak-kında uydurduğu en meşhur hadislerse Türkler’i felaket kaynağı sayan Yecuc-Mecuc olarak gösteren hadislerdir.

     

    “Küçük gözlü, kırmızı yüzlü ve suratları kalın deriden yapılmış kalkanlara benzer Türkler’e (Yecuc- Mecuc’e) karşı savaşlar yap-madıkça hüküm günü gelmiş olmayacaktır.”

     

    Buhari-K. Cihad 95,96; Müslim K. Fitan 63,64-6


  11. selam aleykum

     

    genç adam ilk şiirde idda ettiğin maddelerden ikisini sana sordum sen onların cevabını vermeden nerden aldığın, kimin yazdığı belli olmayan yazıları kopyalamak suretiyle yapıştırmışsın.kopyalamak diyorum çünkü senin bu konuda en ufak bir bilgin olduğunuda sanmıyorum.kıyamet alametlerini baştan sona belkı defalarca okumuş olmama rağmen bu yazdıklarından hiçbirine rastlamadım.

     

    belliki dini kendi isteğine ve ihtiyaçlarına göre az bilgiyle çok yorum yapma cihetinde bulunan tiplerin yazdığı yazıları buraya kopyalamışsın.

     

    sen gençliğin verdiği heyecanla kanın kaynıyor olabilir ,birilerine öfke duyabilirsin.ama kimin yazdığı belli olmayan yazıları kendi düşüncen gibi yazma.-ki bu yazılar yabana atılacak boşver denilecek yazılar değil.içinde Allah ve Peygamberimiz(s.a.s.)in adı geçiyor.lütfen biraz daha dikkat..!


  12. selam aleykum

     

     

    salihtürk toplumun büyük çoğunluğununniçinde geçipte dillendiremedikleri gerçekleri dillendirmiş.kendisinden Allah razı olsun der ve bu konuyla alakalı bi yazıyı size sunmak isterim.

     

     

    GENELKURMAY BAŞKANI,ORMAN BAKANI OLSA İDİ

     

     

     

    Türkiye, kahramanlık gösterileri arasında bir maceraya sürükleniyor. Bu senaryo adım adım öyle bir uygulanıyor ki, nerede ise kimsenin elinde muhalefet edeceği bir argüman bırakılmıyor.

     

    Kamuoyu öyle bir hale getiriliyor ki, “Bu savaşa girilmesin. Türkiye için bedeli çok ağır olur” demeye kalkanın “vatan haini” ilan edilmesi durumu var.

     

    Toplumsal basiretin bağlanması denilen travma da böyle ortaya çıkıyor.

     

    Başbakan olarak 1980’de darbeye muhatap olan Süleyman Demirel, ihtilalci komutanları eleştirirken çok müthiş bir ifade kullanmıştı:

     

    “11 Eylül’de akan kan bir günde nasıl kesildi? 11 Eylül’de, ülkede sıkıyönetim vardı. Asayiş askere emanet edilmişti, 12 Eylül’de de. Arada ne fark var?”

     

    Demirel’in hayati önemdeki sorusunun cevabını aradan birkaç yıl geçtikten sonra, ihtilalde 2. Ordu Komutanlığı görevinde bulunan Bedrettin Demirel verdi. Orgeneral Demirel, “Biz aslında ihtilali bir yıl önce yapmaya karar vermiştik. Ama, ihtilalin olgunlaşmasını bekledik” dedi.

     

    Şimdi birileri bir yerde bir karar veriyor. Kararın ardından Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, çıkıp bütün Türkiye’ye ilan ediliyor. “Mayıs ayından itibaren Türkiye’de terör olayları artacak” diyor.

     

    Bu yetmiyor, Ankara’daki Anafartalar saldırısından sonra bu kez, “Bu tür saldırıların sürmesi bekleniyor” diye teyit edecek. Sonra 8 Haziran tarihli “Geceyarısı bildirisi”nde bu kez, “Bakın biz terörün azacağını söylemiştik. Aynen öyle oldu” diye bunlar bir övünç malzemesi yapılabiliyor.

     

    Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, Türkiye’de Orman Bakanı ya da Ulaştırma Bakanı değil. Orman Bakanı kalkıp, “Bu yıl orman yangınlarında büyük bir artış bekliyoruz” diyorsa, ardından da gerçekten ülkede orman yangınları birden bire patlak veriyorsa, o bakanın yakasına yapışılır ve sorulur:

     

    “Madem ormanlara yönelik sabotaj girişimlerinin artacağına dair elinde doğru olduğuna inandığın bir takım bilgiler var, o zaman bunun gereğini niçin yapmadın?”

     

    Madem Genelkurmay Başkanı’nın elinde, doğruluğundan emin olunan bilgiler var, o zaman bu terör olayları nasıl azabiliyor. Hain kurşunlar, Mehmetçiğe nasıl uzanabiliyor?

     

    Sen 150 bin askerle sınır güvenliğini sağlayamıyorsan, o zaman topu başkasına atmak yerine, toplum mühendisliği yapmak yerine kendi işinle ilgilen.

     

    Sınırı tutamadın ise 500 bin asker daha var yurdumuzda. Gerektiği kadar askeri bölgeye sevket. Gerekeni yap.

     

    Rahmetli Turgut Özal, 1980’li yılların sonunda askerin ayak sürümesini gördüğünde çok radikal bir karar almıştı. Teröre karşı özel eğitimli polis birlikleri kurmuştu.

     

    O dönemde ciddi başarılar elde edildi. PKK’nın bitme noktasına gelinmesinde ciddi rol oynadı.

     

    Ardından iki olumsuz gelişme yaşandı. Bunlardan birisi, bölgede inisiyatifin elinden çıkmasından korkan askerler, Özel Tim ile yer yer çatışmaya girmeye başladı. Terörden temizlenen yerlerde ise karakollara “kim tarafından yapıldığı belli olmayan” saldırılar yaşandı.

     

    Tansu Çiller’in Başbakanlığı döneminde öyle bir hale getirildi ki, “Ya Özel Tim, ya asker. Ülke için tercihini yap” denildi. Çiller de bilinen tercihini yaptı, özel birlikleri feshetti, silahlarını orduya teslim etti.

     

    Türkiye, bahsettiğim olayları yaşamasının üzerinden yüzyıl geçmedi, yarım asır da geçmedi. 12 Eylül ihtilali dönemini ben üniversite yıllarımda yaşadım. Özel polis birliği ile ilgili sürecin üzerinden ise geçen zaman dilimi ise 15 yıl bile değil.

     

    DEL/BDG(siyasi parti(ler) lehine aleyhine propaganda yapmayın)

    Yapılması gereken tek şey var: Terörün kaynağı, bu ülkenin içerisinde. Onun kökünü kurutmak görevi de askerin boynunda.

     

     

    Ünal TANIK


  13. Türksün sen övünmek hakkın

    Yeryüzündeki gölgesisin hazreti Hakk’ın

    Milliyetini unutup dinini sattın,

    Hakk’ın izniyle ebediyen türk’üm…

     

    selam aleykum

     

    öncelikle bu arkadaşa 2 sorum olacak.

    1-türk olmak sana nasıl bir övünç kaynağı veriyor

    2-sana hz.Hakk'ın gölgesi olma yetkisini kim verdi.

     

    belliki üstad'ı okumamış veya okumuşsanda anlamamışsın.ne üstadın anlayış çerçevesinde nede bizim islam şuurunu taşıyan,ümmetçiliği her sahfada savunan yeni nesil gençliğinin anlayış şuuru çerçevesi içinde millet ön plandadır.Bilinmelidirki türk islamı tanıdıktan sonra şeref buldu ve dünyaya hükmetti.islam türklere gebe değildir.durum bunun tam tersidir aksini kimse idda edemez.Hakk'ın yeryüzündeki gölgesine gelince,bu durum gayet açık ve net bir şekilde peygamberimiz(s.a.s)tarafından bildirildiği şekilde,müslüman ve adil yöneticiler hakk'ın yeryüzündeki gölgeleridir.bunun aksinide ne sen nede bu anlayışı taşıyan hiçbir Allah'ın kulu idda edemez.ederse dindeki yeri bellidir.yakın tarihimizdeki 2 dünya savaşının sebebi ''milliyetçilik''olduğu halde siz neyin peşindesiniz.bilal habeş'i ve canların canı olan kainatın efendisini aynı kefey koyan nizam hangisi?milliyetçilikmi ,ümmetçilikmi?

     

     

    sizden ricam oy peşinde koşanların,meclise girince türbanı katlayıp cebine koyanların,meydanlarda astığım astık kestiğim kestik nidalarıyla takiyye yapanların peşinden gidipte hem dünya hem ahiret hayatınızı karartmayınız .

     

    Allah hepimizin yardımcısı olsun.


  14. keşke ben de sizin gibi yazamasaydım...

    neden böle düşündüğünü anlamış değilim.keşke yazamasaydım derken acaba dikkati başka yönemi çekmek istedin?kusura bakma sözüm meclisten dışarı ama aklıma şu söz geliyor:kendini övmenin iki türlü yolu vardır biri direk kendi meziyetlerini saymak diğeride kalabalık bi ortamda kendini yermek.bu ikiside kendini övmek niteliği taşıyan hadiseler.dikkat etmek gerekir.saygılarımla.


  15. selam aleykum

     

     

    bizim yakından görmeye bile imkanımız olmayan, dünya derecelerinin en üst makamındaki ''veli''mertebesindeki bi insanın kendini ''hiç''diye tarif etmesi bizim o ''hiç'in''yanındaki hiç'liğimizi gösterir aslında.''üstad''ise sonsuzluk kervanında

     

    Sonsuzluk Kervanı, "peşinizde ben,

    Üç ayakla seken topal köpeğim!

     

    kendimizle mukayese edersek bizim kendimizi bu denli rahat hissetmemiz neden acaba ?kendimizi dev aynasındamı görüyoruz.

    Allah cümlemizin yardımcısı olsun.


  16. selam aleykum

     

    tartışmanın konusunu baştan sona desteklemekle beraber bu başlık altında olmasından dolayı karşıyım. başka bir başlık altına nakledilmesini talep ediyorum.sonuç itibariyle siteye yenı gelen bi arkadaşımız ''en son hangi kitabı okudunuz'' konusunu tıklayıp belkı kıtaplar hakkında bilgi edecek,ama bu tartışmayı gören bir insan bu formun düzensiz olduğuna kanaat getirip burdan soğuyabilir.buna kimsenın hakkı yok diye düşünüyorum.ben şahsen burda sadece kitap isimlerini görmek isterdim.


  17. selam aleykum

     

    her admin bu özelliklerin kendi şahsında vücut bulmasını ister.nfk-fan bunların %80 nin kendine uyduğunu sölüyor bu çok güzel peki moderatör arkadaşların hiçmi özelliği yok :D ben bu özelliklerin %50 mod.larla bölüşülmesini istiyorum :P


  18. selamün aleykum

     

    Ben bunları bi süreç olarak görüyom zincirin halkaları gibi.belki sadece bu resimler veya buna benzer bi kaç resim ülke insanının 3'te 1 nin içinde bulunduğu yalnış düşünceyi silmez ama ,bina yaparken bile taşlar teker teker koyulur.Bu resimlerin şiddetini 100 e çarpacak kuvvete sahip bi belge daha varki işte bütün mesele orda .''atatürkün vasiyeti ''neden açıklanmıyor?orda ne yazıyorda dönemin cumhurbaşkanı kenan evren bu vasiyeti açıklayamayız halk buna hazır değil diyor. neye hazır olmadığını bilmek istiyor bu halk.yoksa siz statükocuların koltuklarını sarsacak bir şeylermi yazıyor orda.bütün bu kopardığınız fırtınalar bu yüzdenmi?atatürkün arkasına sığınarak kendinizi türkiyenın mirasçıları olarak görmeniz,makamların,saltanatın bitecek olmasındanmı korkuyorsunuz.

     

    Ben bu yüzden bu tarz belgelerin çok önemli olduğunu düşünüyorum.çankayaya türbalı eş'e sahip cumhurbaşkanı istemiyoruz diyen zihniyetlerin yüzlerine çarpasım geliyor bu resimleri.


  19. selam aleykum

     

    bu şiiri birkaç ay önce ,üstadı pek fazla tanımayan bi arkadaşıma anlatıp, bu üstadımın son şiiri olmasının yanı sıra hayatını özetleyen bişiiri dedim.arkadaşım sustu ve bana :bu sadece üstadın değil tüm insanlığın özeti hükmünde bir şiir.hangi birimiz küçükken abimiz ,ablamız yaşında olmayı istemedik.ve bunu isterken zamanın ne kadar ağır işlediğinden hangi birimiz şikayet etmedik.ve sonra büyüdüğümüzde bu sefer tam tersi yani zamanın ne kadar çabuk geçtiğinden kim şikayet etmiyor.

    Allah rahmet aylesinve mekanın cennet olsun.(amin)


  20. selam aleykum

     

    hepinizin dediklerine katılmakla beraber üstadın bu şiiri bana hz.Ali'nin bir sözünü hatırlatıyor.

     

    Yaradan üzerimize bir örtü çekmiş.bunun ne başladığı yeri nede bittiği yeri (uzantılarını)bilmiyoruz.ne bildiğimin zaten çok az farkındayım,ne bilmediğimi nerden bileyim.


  21. Serseri

     

    Yeryüzünde yalnız benim serseri,

    Yeryüzünde yalnız ben derbederim.

    Herkesin dünyada varsa bir yeri,

    Ben de bütün dünya benimdir derim.

     

    Yıllarca gezdirdim hoyrat başımı,

    Aradım bir ömür, arkadaşımı.

    Ölsem dikecek yok mezar taşımı;

    Halime ben bile hayret ederim.

     

    Gönlüm ne dertlidir, ne de bahtiyar;

    Ne kendisine yâr, ne kimseye yâr,

    Bir rüya uğrunda ben diyâr diyâr,

    Gölgemin peşinden yürür giderim...

     

    1924

     

     

    geçen gün bu şiiri ilkk defa aykut kuşkaya'nın bestelemiş olduğu haliyle sitemizden indirip dinledim.şiir harikulade güzel olmuş.ama dikkatimi başka bişey çekti.aykut kuşkaya şiirin 2.kıt'a sının son mısrasındakı ''halime ben bile hayret ederim''cümlesinde bi değişiklik yapmış.ordaki ''hayret'' kelimesi ''lanet'' olarak değiştirilmiş.bu konuda bilgisi olan arkadaşlar yazarsa sevinirim.zira üstadın şiirlerinde bi harf bile olsa değişiklik yapmak kimsenın haddine değil.saygılarımla..


  22. Geçenlerde basında çıkan haberlere göre Arşiv Antik adlı bir şirketin düzenlediği ilkyaz müzayedesinde Atatürk’ün TBMM’nin açılışında dua ederken çekilen fotoğrafın orijinali satışa çıkarılacakmış.

     

     

     

    Gerçi bu epeyce tanıdık bir resim ama bilmediğimiz, daha doğrusu gözümüzden saklanan o kadar çok ‘öteki’ Atatürk resmi var ki!

     

     

     

    Merak ediyoruz: Bunlar ne zaman satılacak veya gün yüzüne çıkacak?

     

     

     

    Mesela mı? Mesela Çankaya Köşkü’nde çekilen çarşaflı kadın fotoğrafları… En başta da Latife Hanımın ve ailesininkiler.

     

     

    ata1ug7.jpg

     

     

     

     

    1923-1924 yıllarında o zaman için normal sayılan kapalı, yalnız türbanlı değil, üstelik çarşaflı kadın misafirlerin fotoğrafları nedense ısrarla saklanmaktadır bazı çevreler tarafından. Hatta eski adı Akit olan Anadolu’da Vakit gazetesinin birkaç hafta önceki bir haberine göre, Cumhurbaşkanlığının internet sitesinden bile itinayla temizlenmiştir bu zamanını şaşırmış fotoğraflar.

     

     

    İkinci olarak Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sona ermesinden sonra çıktığı ünlü yurt gezisinde Konya’da çekilmiş (muhtemelen 1923 başları) bir fotoğrafını görüyoruz. Solda Latife Hanım, Atatürk’e şiir okuyan bir kız öğrenciyi ilgiyle dinliyor. Sağdaki yüzleri peçeli ve çarşaflı kadınlar ise öğretmen.

     

     

     

    ata2ry3.jpg

     

     

     

     

     

    İşte Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çekilmiş ünlü ‘âyetli’ fotoğraf…

     

     

     

    ata3qu0.jpg

     

    Başbakan İsmet İnönü kürsüde konuşuyor ve başının üzerinde irice bir hat levhası asılı göze çarpıyor. Levhadaki yazıyı dahi okuyabiliyoruz buradan. Şûra suresinin 38. ayeti yazılıdır fotoğraftaki talik levhada. Bir zamanlar TBMM’nin Kur’an’ın gölgesinde çalıştığını bilmekten yüzü kızarıyor olmalı birilerinin.

     

     

     

     

    Ve işte 1923 yılının başlarındayız. Günlerden 26 Şubat 1923’tür. Lozan görüşmelerine ara verilmiş, dış ilişkiler trafiği iyice yoğunlaşmıştır.

     

     

     

    ata4nr0.jpg

    Bu defa o devrin, yani Hakkı Tarık Us’un Vakit gazetesi Mustafa Kemal Paşa’nın ziyaret ve görüşme haberlerine geniş yer verirken ilginç bir fotoğraf da yayınlar.

     

     

     

     

    Alt yazısına “Hususi fotoğrafçımızın aldığı resim” kaydı düşülen bu fotoğrafta TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa’yı başında kalpağıyla Eskişehir taşından mamul uzun bir tespihi seçerken görüyoruz. Hem de öyle böyle değil, görüntüye bakılırsa tekkelerde çekilen 999’luk tespihlere benziyor Paşa’nın elindeki.

     

     

     

    Satın alıp almadığını bilmiyoruz tabiatıyla. Buraya fotoğrafın altındaki yazıyı da alıyorum: “Mustafa Kemal Paşa Eskişehir taşından mamul tespih vesaire satın alırken.”

     

     

     

     

    ata5ck0.jpg

     

     

    Arayın bakalım bu fotoğraflara rastlayabilecek misiniz elinizdeki yayınlarda? Pek sanmıyorum. Hele sonuncusunu temin edebilmek için epeyce ter döktüğümü söylemeliyim.

     

     

     

    İşimiz uzun ve zor anlayacağınız… Atatürk’ün resimlerine bile sansür konuluyorsa varın gerisini siz düşünün…

     

     

     

     

    * Mustafa Armağan

×
×
  • Create New...