Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Cile54

Editor
  • Content Count

    381
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    1

Posts posted by Cile54


  1. S.a Arkadaşlar. Bugün (10. Şubat ) Sultan II. Abdülhamid Han’ın Vefat yıl dönümüdür.

     

    Kendisine Cenab-ı Haktan Rahmet dileriz.

    Ruhuna bir Fatiha gönderelim inşAllah.

    (El Fatiha me’assalavat)

     

    Aşağıdaki yazı geçtiğimiz sene tarihçi Yılmaz Öztuna tarafından kaleme alınmış idi. Okumayanlar için faydalı olabilir.

     

    II. ABDÜLHAMİD HAN

     

    Dün,İkinci Abdülhamid Han’ın 90. ölüm yıl dönümü idi: 10 şubat 1918 günü saat 15’te, Beylerbeyi Sarayı’nda ölmüştü. 75.5 yaşında idi.

     

    Hâkan-halîfe olarak 32 yıl, 7 ay, 22 gün tahtta kaldı. 27 Nisan 1909’da tahttan indirilip Yıldız Sarayı, Balkanlı kavimlerden oluşan eşkıyanın yağmasına açılırken; "Devleti 10 yıl idare edebilirlerse bir asır idare ettik diye sevinsinler." 10 yıl dolmadan aynen gerçekleşen tarihî sözlerini söyledi.

     

    Asrının en önde gelen devlet adamlarından olan Sultan Hamid öldüğü günlerde İstanbul, İzmir, Beyrut gibi imparatorluğumuzun en müreffeh şehirlerinde insanlarımız açlıktan sokaklara düşüp ölüyor, sabah çok erken saatlerde çöpçüler cesetleri topluyorlardı.

     

    İttihadçılar, artık hâkan-ı sâbık (eski hâkan) veya hâkan-ı mahlû’ (tahttan indirilmiş imparator) dedikleri Sultan Abdülhamîd hakkındaki iftira kampanyalarına son vermişlerdi. Hükümdarı tahtta bıraksa idiler, Balkan Savaşı çıkmayacağını, Dünya Savaşı çıksa bile kesinlikle katılmayacağımızı, anlamışlardı. Onu, tahttaki imparatorlara uygulanan cenaze töreni ile uğurladılar. şehzâdelerin arkasında başkomutan vekili Enver Paşa, İttihadçı arkadaşları arasında başı toprağa eğik yürüyordu.

     

    4. yılına giren Cihan Savaşı’nın sefalete mahkûm ettiği İstanbul, yasa bürünmüştü. Halkın gözyaşları, Cennet-Mekân için değildi. Bir daha avdet etmeyecek o haşmetler, o şevketler, o debdebeler, o satvetler içindi. Bir büyük millet, 2 500 yıllık gayretinin eseri olan Cihan Devleti’nin batışına ağlıyordu.

     

    İkinci Abdülhamid, emperyalizmin en maskara çılgınlığını yaşadığı bir devirde, bugün üzerinde iki düzine bağımsız devletin bulunduğu, Orta Afrika ile Orta Avrupa üzerinde 3 kıt’aya yayılmış Türk imparatorluğunu yönetti. Kurduğu okullarda okuyup en mükemmel ve çağdaş öğretimle yetişen subaylar ve siviller, Osmanlı’nın Türk milletine son armağanı olarak, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular.

     

    Yılmaz Öztuna - Türkiye 11.02.2008


  2. Tekrarlamakta faide var sanırım.

     

    II.Abdulhamid Han’ın, Efgani’yle ilgili söylediği şu sözlere bakarsak Efgani’nin nasıl birisi olduğu daha iyi anlaşılacaktır:

    “...Hilafet’in elimde olması sürekli olarak İngilizleri tedirgin etti. Blund adlı bir İngilizle Cemaleddin Efgani adlı bir maskaranın elbirliği ederek İngiliz hariciyesinde hazırladıkları bir plân elime geçti... Cemaleddin–i Efgani’yi yakından tanırdım. Mısır’da bulunuyordu. Tehlikeli bir adamdı. Bana bir ara Mehdilik iddiasıyla bütün Orta Asya müslümanlarını ayaklandırmayı teklif etmişti; buna muktedir olamadığını biliyordum. Ayrıca İngilizler’in adamı ve çok muhtemel olarak İngilizler beni sınamak için bu adamı hazırlamışlar idi. Derhal reddettim. Bu sefer Blund’la işbirliği yaptı...” (Bkz. Abdulhamid Han, Sultan Abdulhamidin Hatıra Defteri (Haz. İsmet Bozdağ), İstanbul 1986 (8. Baskı), Pınar Yay., s. 73)

     

    Gerçi Reyhan Hanım'ın yaptığı iktibaslar ziyadesiyle yeterlidir zaten. Biz burayı yeniden iktibas edelim dedik.

    Allah u Teala razı olsun.


  3. Meseleye bir oy kapma mücadelesi veya iptidai bir siyasi oyun şeklinde bakmak hem Başbakan'a hem de milletimize yapılmış bir haksızlık olur.

     

    Çok haklısınız. Başbakan'ın tavrı kesinlikle seçim ile bağdaştırılamayacak kadar büyük bir olaydır.

    Başbakan tepki verdi diye bir takım odaklar kıyameti kopartıyor, Başbakan orada sus pus otursa idi, maalesef basın ve muhalifleri bu sefer onu yerden yere vuracaktı. O yüzden, o şer odaklarına ne yapsan yaranamazsınız. Onların amacı belli.


  4. Allah u teala razı olsun. Çok güzel bir yazıyı paylaşmışsınız.

     

    Bugün, Ehl-i Beyt'e, Eshab-ı Kiram'a, (rıdvanullahi teâlâ aleyhim ecmain) laf söyleyenler, hangi akla hizmet ederler acaba? Bu kadar Hadis-i Şerif, Ayet-i Kerime'yi nasıl inkar ederler anlamış değilim... Allah u teala hidayet versin.

     

    Hadi akılları basmıyor, hiç mi düşünmüyorlar ya hu, Bu mübarekler, Peygamber Efendimiz'i (S.A.V) görmek ile şereflenmiş, onun nurlu kalbinden feyz almış, Peygamber Efendimizin (S.A.V)'ın sohbetinde bulunmuş, aynı evde oturmuş, onunla beraber cihad etmiş, sen kalkıp, bu mübarek insanları eleştireceksin. Sen kim, bu büyükleri eleştirmek kim? Böyle yapanların bir gram aklı varsa adam değilim...


  5. Hükümetimiz, Nâzım Hikmet’in itibarını iade etti. Bundan böyle o da, T.C. vatandaşı sayılacak. Kararnamenin imzaya açılmasıyla birlikte Türkiyeli komünistler, burun deliklerini havaya kaldırarak homurdandılar:

    -”Nazım Hikmet, hep itibarlı yaşadı. Onun yeniden itibara ihtiyacı yoktur. Bakanlar kurulunun kararından sonra, Türkiye itibar kazanacaktır!” dediler.

    Breh! Breh! Breh! Nâzım Hikmet ve itibar! Kuzey kutbuyla, Güney kutbu gibi birbirine zıt ve uzak iki nesne. Şimdi soruyorum:

    *Nâzım Hikmet, Türkiye’yi, komünizm bataklığına çekmek, dolayısıyla vatanımızı, Moskova’nın sömürgelerinden biri haline getirmek istediği için mi itibarlı bir kişidir?

    *Rusya’ya kaçtıktan, Moskova hava alanına indikten sonra, basın mensupları karşısında: “Beni Stalin yarattı. Gözlerimin ışığını ona borçluyum!” diye haykırdığı için mi itibara ihtiyacı yoktur?

    *Aynı Nâzım Hikmet, Kuruçev devrinde, Kuruçev’in verdiği emirle, bu defa Stalin’i yerden yere vuran, bir şiir yazdığı Stalin’i lanetleyen bir karakter sahibi olduğu için mi muteber bir kişidir?

    *Nâzım, kötü ama çok kötü bir koca olduğu için mi omuzlanmaktadır? Dayısının kızı, oğlunun anası olan Münevver Hanım’a Nâzım’ın reva gördüğü zulüm en katı yürekleri bile kanatacak dehşettedir.

    *Nâzım Moskova’da iken “Memed Memed!” diye sayıkladığı ama Varşova’ya annesiyle birlikte çıkıp gelen oğlu Memed’in yüzüne dönüp bakmadığı için mi itibarlıdır?

    * Şeyh Bedrettin Destanı’nda: “Yârin yanağından gayri her şeyde/Her yerde hep beraber...” dediği halde, bilmem kaçıncı karısı Vera‘yı, her hafta bir defa da (Vera’nın) eski kocasına gönderdiği için mi üstün ahlâklıdır?

    * Ruslar, Nâzım’a katiyen inanmadılar, güvenmediler. Nereye gittiyse arkasına iki sivil polis taktılar. Nâzım Hikmet onlardan yakınlarına: “Gölgem” veya “pasaportum!” diye bahsetti. Ama, kısık bir sesle de olsa Ruslara: “Bu adamları, neden peşime takıyorsunuz? Bana neden güvenmiyorsunuz?” diyemedi. Türkiyeli komünistler, onu bu karakteriyle mi alkışlayıp yüceltiyorlar?

    *Bu amansız takibe rağmen utanmadan yalan söylüyordu: “Moskova’da bir halk türküsü kadar hür olduğunu, Moskova’da çok mes’ud yaşadığını” haykırıyordu. Nâzım bu karakteriyle mi üstün adamdır?

    *Kore savaşlarına katıldığımızda, Mehmetçiklerimize: “Teslim ol Ahmet/Ya def olup gideceksiniz/Ya denize dökecekler sizi/Teslim ol Türk halkı adına!..” diye başlayan herzeler yazdığı için mi yerli komünistlerimiz ona toz kondurmuyorlar?

    Türkiyeli komünistlerimizin; “Her şehre bir Nâzım Hikmet heykeli!” diyerek tepinecekleri günler, uzak değildir. Göreceksiniz.

     

    DÜŞÜNDÜKÇE

    Yavuz Bülent BÂKİLER

    11 Ocak 2009 Pazar


  6. Eski Türklerde şöyle bir olay vardı; Devletsiz, topraksız olunur ama, Töresiz olunmaz. (Kutadgu Bilig'de de geçmektedir, Üniversite Hocamız, kulakları çınlasın, Yrd. Doç. Sait Başer, bize bir sene boyunca bunları okuttu, ve sonunda Töre'nin din olduğunu, ve o dinin İslam ile nasıl örtüştüğünü ispatlamıştı.)

     

    Adamlar, ideolojiler ile milletimizi parçalamış,

    Dinini unutturmuş,

    kimliğini kaybettirmiş,

    maddi ve manevi afyonlar ile uyuşturmuş,

    Adet, gelenek ve göreneklerini silmiş atmış,

    Haram, yalan, edebsizlikler moda olmuş,

    Televizyon ile ailelerimizin birbirine olan muhabbetini, sevgisini, vaktini çalmış, aile mefhumunu yıkmış, gençliğin, çocukların beynini yıkamış,

     

    değil yüzlerce metrekare toprak, milyonmetrekareleri satın alsa ne çıkar?


  7. Aynen öyle, marstan mı geldiler?

    Gönüldaşlar unutmayın ki Abdülhakim Arvasi Hz. de kürttü. Aman yanlışa düşmeyelim. Bence bu uygulamayla doğudaki kürt gönüldaşlarımızı sevindirirken dağda ve metropllerde konuşlanan pkk zındıklarını üzdük. Hoş kanalı açılış dahi İslami yönden rezillik arz ediyordu. Ancak onlarda inşallah düzelir. Selametle...

     

    Kürt müydü? Yanlış biliyor olmayasın?

    Kendisi, Seyyiddir ve Peygamber Efendimiz S.A.V soyundan gelmektedir.

     

    Hatta, "Dünyada iki Türk kalsa birisi benim" buyurmuştur. Böyle buyurmasının hikmeti de Türk Milletinin İslamiyete yaptığı hizmetlerden dolayıdır.

    (Buradaki ince çizgiye dikkat, bu Türklük, Osmanlı zamanında, Müslüman olanlara Türk oldu denilmesi gibidir)

     

    Selametle


  8. tabiki css rendering ya da salt js performansına göre karar vermek pek doğru olmayabilir. Yani, burada pek çok farklı ekstra etken var. Tüm browserların sayfaları yorumlama, renderlama yöntemi farklı. Eklenti desteği, güvenlik, vs. ve fazlası etkeni de sıralayabilirsiniz. çok fazla kişiselleştirilebilir ve esnek bir tarayıcıdır firefox... Tabiiki Firefox'un fazla ram tükettiği doğrudur. (Şu anda linux üzerinde ne kadar tükettiğini bilemiyorum, ama windows ile arada ciddi farkı hissediyorum (: ) opera'da ciddi güvenlik açıklarından bahsediliyor. Uzun süredir takip etmediğimden şu anda bu konuya hakim değilim. ie kullanamayın, hatta windows kullanmayın, ne kullanırsanız kullanın :)

     

    ebuddy güvenilir bir site. ama illa da tarayıcı üzerinden girmek zorunda iseniz acizane tavsiyem ; webmessenger.msn.com

     

    selametle.


  9. 1947 yılında, Sivas’ta, Ziya Gökalp İlkokulunda 5. sınıf öğrencisiydim. Bugün gibi hatırımdadır; sevgili öğretmenimiz bir tarih dersinde dedi ki:

    “-Çocuklar! Hain padişah Vahdettin, vatanımızı İngilizlere 3 çuval altına satmak istiyordu. Önünde çil çil İngiliz altınlarını görünce, gözleri, sevinçten fıldır fıldır dönmeye başladı. Fakat o hain padişahın hevesi kursağında kaldı. Çünkü Atatürk, 19 Mayıs 1919’da, gizlice Samsun’a çıkarak, Erzurum’da, Sivas’ta kongreler yaparak vatanımızı kurtardı...”

    ***

    O hadise üzerinden 55 yıl geçti. 2002 yılında, Sivas Valimizi ziyarete gittim. Bana, valilik tarafından hazırlanan güzel bir kitap hediye etti. Tamamen Sivas üzerine yapılan araştırmalardan meydana gelen süslü bir kitap. İsmi: 2002-SİVAS.

    Kitabı şöyle bir karıştırdım; gördüm ki, tarih bölümü, Vali yardımcılarımız ve tarih öğretmenlerimiz tarafından yazılmış. O süslü püslü kitabın 63. sahifesinde, kuyruklu-kulaklı bir yalan, dikkatimi çekti. Deniliyordu ki: “...Yorgun ve fakir düşen milleti ve memleketi savaşa sokanlardan Sultan Vahdettin, Saltanat ve Hilafet makamını korumak peşindeyken, hayatlarından endişeli olanlar, memleketten kaçıyorlardı.”

    - Yapmayın Vali bey! dedim. Bizi Birinci Dünya Harbine Vahdettin sokmadı. Bildiğiniz gibi savaş, 1914 yılında başladı. O zaman padişahlık makamında Sultan Reşat bulunuyordu. Bizi o savaşa İttihat ve Terakki Partisinin öncüleri soktular. Sultan Vahdettin, 31 Ağustos 1918’de padişah oldu. Mondros Antlaşması da, onun padişahlığından tam iki ay sonra önümüze sürüldü. Vahdettin Mondros Antlaşmasını da imzalamadı. Yapmayın...

    ***

    Şimdi, 2008 yılındayız. Okullarımızda Sultan Vahdettin nasıl anlatılıyor bilmiyorum. Fakat birtakım kişiler ve kuruluşlar, sanıyorlar ki, Sultan Vahdettin ne kadar korkak ve hain gösterilirse, Atatürk’ün cesareti ve vatanperverliği o nisbette büyüyecektir. Bu düşünce milyon kere, milyar kere yanlıştır. Evvela hiçbir Osmanlı padişahı vatanımıza ihanet etmemiştir. Sultan Vahdettin de katiyyen vatan haini değildir. Benim bu yazıma karşı homurdananlar olacaktır. Onları umursamıyorum.

    1917 Komünist İhtilalinden sonra, Rus Çarı 2. Nikolay’ı ve ailesini önce kurşuna dizdiler, sonra vatan haini diye ilân ettiler. Ama geçen hafta Rusya Yüksek Mahkemesi Çar’ın itibarını iade etti. “2. Nikolay vatan haini değildir” dedi. İnanıyorum ki elli yıl sonra, biz de resmî tarihlerimizde “Vahdettin vatan haini değildir” diye yazacağız.

     

    Yavuz Bülent Bakiler

    Türkiye Gazetesi

    • Like 1

  10. Eski Yök Başkanı Prof. İhsan Doğramacı Ankara’da bir üniversitenin kampüsü içinde cami yaptırıyor haberini duyduğum zaman memnun olmuştum. Sonra sevincim boğazıma tıkandı. Meğerse bu camide üç mabet bulunacakmış. Cami, havra (sinagog) ve kilise...

     

    Yıllarca önce bir fıkra okumuştum: Bundan asırlarca önce bir Osmanlı paşası kendi adına bir cami yaptırtmış, onun ardından bir de kilise. Bu nasıl oluyor diye soranlara: Ben dönmeyim, İslâm’a sonradan girdim. Hangi din haktır kesin olarak henüz bilemiyorum. İslâm haksa camiyle, Hıristiyanlık haksa kiliseyle ebedî selametimi kurtarırım cevabını vermiş.

     

    Zamanımızda bazıları, “Üç hak ibrahimî din vardır...” inancıyla işte böyle üç mabetli binalar yaptırıyor.

     

    Ramazan ayında dinlerarası diyalog faaliyetleri gırla gitti. Kiliselerde bile iftar ziyafetleri çekildi. Sarıklı hocalar, papazlar, hahamlar neşe içinde yediler, içtiler, sohbet ettiler.

     

    Dinlerarası diyalog 1960’lı yıllarda Katolik kilisesi tarafından çıkartılmıştır.

     

    Türkiye’de bu işi dinî bir cemaat üstlenmiştir.

     

    Hareketin gayesi şudur:

     

    İslâm’ın TEK hak din olduğu inancını kırmak, onun yerine “Üç hak İbrahimî din” inancını getirmek.

     

    Azıcık ilmihal ve din kültürü bilen bir Müslüman böyle bir inancı kabul edemez. İslâm’ın tek hak din olduğu Kur’ânla, Sünnetle icmâ-i ümmetle, akılla, mantıkla sabit çok sağlam bir inançtır. Bunu inkâr eden, Kur’ân’ın muhkem (kesin) bir ayetini inkâr etmiş olur. Kitabımız “Hiç şüphe yok ki, Allah katında (hak, makbul, geçerli) din İslâm’dır” diyor.

     

    Bu diyalog inancı ile farkında olmadan yığınla Müslüman dinden çıkmıştır, çıkmaktadır. Dinden çıkmak için İslâm dinini bütününü, Kur’ân’ın bütününü inkâr etmek gerekmez. Bir ayeti inkâr eden mürted olur.

     

    Mütevatir hadîsleri inkâr eden dinden çıkar.

     

    Pakistanlı meşhur bir zat, İslâm’ın kaderle ilgili şartından kitaplarında hiç bahs etmez. İmanın şartları 6 değil, beştir der.

     

    Bizde birtakım light, evcil, sulandırılmış “yerli oryantalistler” nice Kur’ân ayetini, nice sahih hadîsi inkâr ediyor. Bunlara inanıp peşlerine düşenler dinden çıkmış olurlar.

     

    Bundan altmış yetmiş yıl önce dine dıştan hücum ediliyordu. Zındıklık komitaları sonra taktik değiştirdiler ve İslâm’ı içinden yıkmak için çalışmaya başladılar.

     

    Biz ehl-i sünnet Müslümanları pek farkında değiliz ama ülkemizde çok büyük bir irtidat (dinden çıkış) cereyanı vardır.

     

    Müslümanların “Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü” hareketi hakkında mutlaka uyarılması gerekmektedir.

     

    Bir iki makale yazmakla, bir iki kitapta kötülemekle, yetersiz cılız propaganda yapmakla; bu zararlı, dinden çıkarıcı cereyan ve hareketi frenlememiz, durdurmamız mümkün olmaz.

     

    Diyaloğa karşı çok yoğun, çok güçlü, gece gündüz hiç durmadan sürdürülerek bir uyarı seferberliği başlatılmalıdır.

     

    Bu seferberlik bütün cemaatlerin, tarikatların, grupların, hiziplerin üzerinde olmalıdır.

     

    Çok ikna edici, aydınlatıcı broşürler, kitapçıklar çıkartılmalıdır.

     

    Muhkem ayet ve hadîslerle, böyle bir şeyin İslâm’a tamamiyle ters düştüğü anlatılmalıdır.

     

    Bu propaganda seferberliği hiçbir şahsın ve topluluğun maddî menfaatine, nüfuzuna alet edilmemelidir. Temiz niyetle, muhlisenillah (ihlasla) yapılmalıdır.

     

    Tek hak din İslâm’dır. Bunda hiç şüphe yoktur.

     

    Hazret-i Muhammed aleyhissalatü vesselamın risaletini (Peygamberliğini), Kitabını, dinini kabul etmeyenlerle diyalog miyalog yapılmaz.

     

    Üç hak İbrahimî din yoktur, bir tek İbrahimî hak din vardır, o da İslâm’dır.

     

    Halkımız, vatandaşlarımızı, kardeşlerimizi irtidat (dinden çıkma) facia ve felaketinden kurtarmak için var gücümüzle seferber olmalıyız.

     

    Bir Müslüman için en büyük felaket, dinden çıkmaktır.

     

    Diyalogla mücadele işini yasal sınırlar içinde yapmalıyız.

     

    Bu bir iman hizmetidir.

     

    Bu hizmeti yapmazsak, dinden çıkanların vebali bizim üzerimize olacaktır.

     

    Bu hizmeti yapmazsak, dinsizlik komitalarına dolaylı şekilde yardım etmiş oluruz.

     

    Bu zarurî ve hayatî hizmeti kimler yapacaktır?

     

    Borç Ödemek Farzdır

     

    Ticaret ve esnaflık sektöründe ahlâkî durum hiç de parlak değildir.

     

    Anormal derecede çok vadeli senet/bono ödenmiyor.

     

    Yine çok sayıda çek karşılıksız çıkıyor.

     

    Verilen sözler tutulmuyor.

     

    Karşılıklı itimat/güven son derece sarsılmıştır.

     

    Bir İslâm toplumunda böyle mi olmalıydı?

     

    İslâm fıkhı/şeriatı ne diyor: “Deyn eda olunur, yani borç ödenir.”

     

    Dinimiz kişinin borcunu ödemesini farz kılmıştır.

     

    Borçlu haklı sebeplerle sıkıntıya düşmüşse, alacaklının ona kolaylık sağlaması, vadeyi uzatması, alacağını taksitlere bağlaması vaciptir.

     

    Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’de “Bir iş dıyk oldukta müttesi olur” buyurulmaktadır. Bugünkü fakirleştirilmiş Türkçe ile “Bir iş daralınca genişletilir” manasına gelir.

     

    Gerçek, şuurlu, şerefli, haysiyetli, mürüvvetli, namuslu bir Müslüman borcunu öder.

     

    Ticarî hayatta borçlar ödenmez, bonolar ve senetler karşılıksız kalırsa güven çöker, güvenle birlikte ticaret ve iktisat çöker.

     

    Ticarî hayatta veresiye mal alıp borcunu ödememek bir tür hırsızlık ve dolandırıcılıktır.

     

    Resulullah Efendimize bir Müslümanın öldüğünü, cenaze namazını kıldırmasını söylemişler. “Kardeşinizin borcu var mı?” diye sormuş. Var demişler. O borç ödenmedikçe kıldırmam demiş. Borç ödenmiş, Efendimiz ondan sonra cenaze namazını kıldırmış.

     

    Şu beyinsiz tacire veya esnafa bakınız. Vadeli mal alıyor, bunları satıyor ve paranın hepsi ile mülk alıyor. Peki, alacaklının hakkı ne oluyor? Adamcağız alacağını istediği vakit bizim beyinsiz “Allah bana, ben sana...” diyerek işin içinden çıktığını sanıyor.

     

    Dindar tacir o kimsedir ki, aldığı malın borcunu ödemek için gerekiyorsa gayr-i menkullerinden (taşınmaz mallarından) birini satar ve hesabı kapatır.

     

    Müslüman o kimsedir ki, onun senet sepet vermesine bile lüzum yoktur. Çünkü onun sözü senettir.

     

    Merhum Ahmed Cevdet Paşa Tezâkir’de yazıyor. 19’uncu asrın ikinci yarısında resmî bir vazife ile Bosna’ya gitmiş. Orada büyük toptancı tacirler taşradaki küçük esnafa veresiye (açık hesap) mal verirlermiş. Verilen mallar ve fiyatlar bir deftere kayd edilir, alana da listesi verilirmiş. Cevet Paşa sormuş: Senet sepet yapmaz mısınız? Hayır demişler. Ya borçlu ödemezse? Öyle şey olur mu? Mutlaka öder cevabını vermişler.Peki ya adamcağız ölürse? Yine ödenir varisleri listeyi bulurlar ve parayı getirirler.

     

    Şimdi bu ahlaktan ne kadar uzaklaşmışız...

     

    Herifin bir yığın ticarî borcu var, bunları ödemiyor. Gidiyor otomobil alıyor, mülk alıyor.

     

    Zaten beyinsizlik yüzünden ortada nakit/likit para yok.

     

    Para şu anda Yahudi tacirlerde, iş adamlarındadır. Onlar ticareti bizden iyi biliyor.

     

    Yahudi, sermayesini mülke, otomobile, ticarî kıymeti olmayan ölü şeylere bağlamaz. Zengin de olsa (genellikle) kirada oturur, mülke vereceği parayı çalıştırır, kâr eder.

    Öyle salaklar biliyorum ki, eline biraz para geçince çıldırıp kudurdu. Çocuklarının annesi emektar hanımı boşadı, genç bir şırfıntı ile evlendi. Yahut, eskisini boşamadı, şırfıntıyı kapatma olarak aldı. Bir yığın masraf. Sonunda iflas...

     

    Mehmet Şevket Eygi

    13.10.2008

    Milli Gazete


  11. Hepimiz bilgisayar, internet kullanıcısıyız. İnternette kendimizi korumamız ilk önceliğimizdir. Bazen gereksiz gibi görünen bir şifrenin çalınması, akabinde bir sitenin saldırıya maruz kalmasına ya da domainin çalınmasına ya da banka hesaplarınızın boşaltılmasına sebeb olabilir. Gözlerimizi dört açmalıyız. Bunun için bazı temel bilgilere vakıf olmak gerekir, püf noktalarını kulağımıza küpe yapmak gerekir.Sanal dünyada, kullanıcıların hesaplarını çalmaya yönelik o kadar çok yöntemler, teknikler var ki, bunlar anlatmak ile bitmez. Biz genel olarak bunlara karşı nasıl -temel olarak- bir güvenlik politikası izleyeceğimizi kısaca dilimizin döndüğü, bilgimizin elverdiği kadarıyla anlatmaya çalışacağız. Umarım n-f-k.com üyelerine faydalı olur.

     

    -- Şifrelerinizi mutlaka harf ve rakamlardan oluşan karışık varyasyonlar yaparak kullanın ve düzenli olarak ayda bir ya da iki ayda bir değiştirin. Doğum günü, doğum tarihi, ya da klavyede birbirini takip eden rakamlar kullanmamaya özen gösterin. Eğer bilgisayarınızın güvenliğinden eminseniz, hesaplarınızı ve şifrelerinizi bir txt dosyasına kaydedip, oradan copy/paste yaparak da kullanabilirsiniz. Fakat, eğer ortak, paylaşımlı birden çok kişi ile beraber (kablosuz ağlar, kütüphaneler, iş yeri vs.) gibi yerden bağlanıyorsanız, böyle durumlarda dosyalarınız güvende olmayabilir. Önemli klasörleri gizleyin ya da paylaşıma açık klasör bırakmamaya önem gösterin.

     

    -- Antivirüs (önerim; bitdefender, nod32, kaspersky) ve firewall (güvenlik duvarı, işletim sistemlerinin kendi güvenlik duvarları mevcuttur) kullanın. Antivirüsünüzü sürekli güncel tutunuz, update ediniz.

     

    -- Mümkün mertebe kamuya açık yerlerden hesaplarınıza giriş yapmayınız. Eğer, böyle bir mecburiyetiniz olursa, mutlaka sanal klavye kullanın, cookielerinizi silmeyi sakın unutmayın. (Tabi tavsiyemiz giriş yapmamaktır.)

     

    -- Msn, yahoo vs. net iletişim programlarından dosya alışverişi yapmamaya özen gösterin. (tanıdığınız insanlar da olsa, onların kontrolü dışında bilgisayar virüs gönderiyor olabilir ya da göndereceği dosyalar virüs/trojan/bacdoor vs. bulaşmış olabilir.)

     

    --İnternet üzerinden [güvenliğine inandığınız sitelerden] indirdiğiniz dosyaları mutlaka güncel bir antivürüs programı ile taratın.

     

    --ortak bir ağ üzerinden ya da kablosuz olarak bağlantı yapıyorsanız bilgisayarınızdaki paylaşım verdiğiniz dosyalara dikkat ediniz.

     

    --internet üzerinden alışveriş yapmamaya dikkat edin. eğer alışveriş yapıyorsanız kredi kartı ile ödemeden ziyade havale yapmayı tercih edin. (bazı siteler sizin kredi kartı bilgilerinizi kaydeder ve veri deposunda tutar. Bunlar sistemde bir açık çıktığı zaman kötü amaçlı şahıslar tarafından ele geçirilebilme ihtimali taşır)

     

    --Sürekli olarak registry¹ kayıtlarınızı takip edin [bunun için tavsiyem "HijackThis" programıdır. bununla ilgili anlatım teknik sınıf tarafından hazırlanacaktır. ], msnconfigde² çalışan programlarınızı kontrol edin. (registry kayıtlarını temizlemek ve bilgisayarınızın arkasında gizliden çalışan programları engellemek, temizlemek için "HijackThis" programını kullanmanızı tavsiye ederim. ilerde bu program ile ilgili bir konu hazırlarım inşallah.)

     

    --Giriş yaptığınız sitelerde, hesaplarda "beni hatırla" seçeneklerini kesinlikle işaretlemeyin. Çıkış yaptıktan sonra mutlaka cookieleri³ ve temproary klasöründe [C:\Documents and Settings\....\Local Settings\Temp] depolanmış dosyaları siliniz. (Browserinizin active x kontrolüne dikkat edin. İnternet Explorer kullanmanızı tavsiye etmiyorum. Firefox'u tavsiye ederim. )

     

    Firefox için; Araçlar -> Özel Verileri Temizle, (tümünü tıklayın) -> şimdi temizle

     

    Explorer 7 için; Araçlar -> internet seçenekleri -> Sil -> Tümünü Sil

     

    -- Tanımadığınız kişilerden gelen e-postaları açmayın, e-postalarınıza gelen linklere de mümkün olduğunca tıklamayın. (Ben hiç bir linke tıklamam. Bu zamana kadar tıklamadığım için de bir şey kaybetmedim)

     

    -- önemli dosyalarınızı, verilerinizi mutlaka yedekleyin. Yedek dosyalarınıza virüs bulaşmamaış olmasına da dikkat edin.

     

    -- modem şifrelerinizi mutlaka değiştirin. Bazen modem şifreleri modem kurulduğundaki standart şifre neyse o şekilde bırakılır. örneğin; zyxel modemlerin kurulumundan sonra admin 1234, zoom modemlerde admin zoomadsl gibi. Eğer şifrenizi değiştirmediyseniz ya da standart şifrelerden farklı bir şifre yapılmadıysa mutlaka değiştirin.

     

    -- Tabiki tüm bunların yanında şunu da her zaman aklınızın bir köşesinde bulundurun; "Bir bilgisayar, tüm fişleri çekildiği zaman güvenlidir." Yani biraz paranoyak davranın.

     

    *Vakit buldukça bu tip makaleleri, püf noktalarını sizler için hazırlayacağız.

     

     

    dipnot:

     

    ¹registry: Registry tüm Windows sistem ayarlarının tutulduğu bir veritabanıdır. bu veritabanının gerekli yerlerinde değişiklik yapılarak Windows'un istenen herhangi bir yerine hükmedilebilir. örneğin dosya ilişkilendirmelerinden sistem klasörlerinin isimlerine, ınternet bağlantı ayarlarından menülerin açılma hızlarına, sağ menüye komut eklemekten dosya, klasör ve sistem klasörlerinin simgelerine ve görünüm renklerine kadar aklımıza gelen her türlü ayarı yapabilme imkanı verebilmektedir. bnkz: windows - başlat - çalıştır 'a gelip, regedit yazıp tamam derseniz, regetit (kayıt defteri düzenleyicisine) girmiş olursunuz.

     

    ²msconfig: windows işletim sisteminde, bilgisayarın açılışı ile beraber çalışan programların ve işlemlerinin kayıtlarının tutulduğu, ayarlarının yapılabileceği bölümdür. windows - başlat - çalıştır 'a gelip, msconfig yazıp, tamama tıklarsanız görebilirsiniz.

     

    ³cookieler (çerezler) bir web sayfası sunucusunun sizin bilgisayarınızın hard diskine yerleştirdiği ufak bir text dosyasıdır.Girmiş olduğunuz web sitesinin bir sonraki ziyarette sizi tanıması için geçerli bilgileri barındırırlar.

     

     

    Teknik Sınıf

     

     

    Not: Alıntı değildir, N-F-K.Com üyeleri için hazırlanmıştır.


  12. S.a arkadaşlar. Siz değerli n-f-k.com üyelerine bir yenilik daha sunuyoruz.

     

    Forumda, mesajlarınıza, konularınıza artık video (şimdilik sadece video.google.com adresinden) ekleyebileceksiniz.

     

    Yapmanız gereken çok basit; önce videoya tıklıyorusunuz. Daha sonra videonun linkindeki "docid=" kısmından sonraki -123456789 gibi numaraların olduğu video id'sini kopyalıyorsunuz.

     

    Resim 1

     

    Daha sonra, Mesaj Textboxdaki "Özel Öğe Ekle" kısmına

     

    Resim 2

     

    Resim 3

     

    akabinde google yazısına tıkladıktan sonra kopyalamış olduğumuz id'yi boşluğa yapıştırıyoruz. Ve ondan sonra OK tuşuna tıklıyoruz.

     

    Resim 4

     

    Videomuz eklenmiş oluyor.

     

    Örnek;

     

     

     

    Hayırlı olması dileğiyle...

     

    Teknik Sınıf Adına

    Çile54


  13. İyi akşamlar.

     

    Hemen hemen internette hergün bir PDF dosyası ile karşılaşıyoruz. Dosyayı aç dediğimiz de acrobat readerin kasılması, ram'ı aşırı derecede kullanması, bilgisayarınızı kağnıya çevirmesi gibi durumlara sizler de mutlaka şahit olmuşsunuzdur. Sizi bilemiyeceğim ama, 4 GB ram, core 2 duo 1.60 ghz kullanmama rağmen beni bıktırmıştı bu program. Sonra bir gün, bu program ile karşılaştım. Denemek istedim, programı indirdim, indirmesi uzun sürer diye düşündüm amma öyle olmadı, çünkü 6 mb :) (+1) ve Acrobat Reader gibi uzun bir süre kurulacağını sandım. Fakat, program exe olarak geliyor ve kurmaya, install etmeye (yüklemeye) vs. ihtiyaç duymuyordu. (+2) Daha sonra bir pdf dosyası çalıştırdım. Aman Allah'ım. Çok sevindim :D Çabucak açıldı pdf dosyası, inanamadım (+3) :D sonra tekrar tekrar denedim. Baktım, hep aynı şekilde açılıyor :D Neyse, fazla uzattık, bu program acrobat reader için alternatifden de öte bir program. Eğer, acrobat sizi bıktırdı ise, mutlaka deneyin derim. Ayrıca program bedava, (+4) herhangi bir ödeme vs yok. (Freeware) İşte size +4 avantaj.

    Güle Güle Kullanın.

     

    Foxit Reader İndir

     

    Teknik Sınıf adına

    Çile54


  14. Bugün ülkemizde, iki çeşit takvim ve imsakiye yayınlanmaktadır. Bir kısmı, yüz senedir kullanılmakta olup, doğruluğunda en ufak bir şüphe, tereddüt hasıl olmamış namaz vakitleri cetvelini aynen muhafaza eden takvimler; bir kısmı da, 1983'ten sonra, çok oruç tutuyoruz diyenleri susturmak gayesiyle, imsak vaktini uzatan takvimlerdir.

     

    1983 yılından önce bütün takvimler aynı idi. Fakat 1983'ten itibaren Diyanet İşleri temkin vakitlerini kaldırdığından, böyle farklı iki durum ortaya çıkmıştır. 1983 tarihinden önceki takvimlerin yanlış olmadığını herkes kabul etmektedir. Bu hususta bir ihtilaf yoktur. Nitekim, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 30 Mart 1988 tarih ve 234-497 sayılı müftülüklere gönderdiği tamimde şöyle denilmektedir:

    (1983 öncesi takvim ile yeni uygulama arasında sadece temkin farkı bulunmaktadır. Buna göre 1983 öncesindeki uygulama yanlış değildir.)

     

    Türkiye Takvimi ile diğer bazı takvimler, doğruluğunda ittifak olan 1983 öncesine göre hazırlanmaktadır. Diyanet'in tamiminde bildirdiği gibi, 1983 yılından önceki uygulamaya göre hazırlanan takvimler ile bu takvimlere dayanılarak hazırlanan Ramazan imsakiyeleri yanlış değil, sadece temkinlidir. Yani "Fazilet Takvimi ve Türkiye Takviminin" yanlış olmadığını Diyanet de bildirmiştir. Çünkü, ecdadımız takvimin başlangıcından beri, bu vakitleri esas almış, Diyanet de daha önce, uzun yıllar, Türkiye Takvimi'ndeki vakitleri uygulamıştır.

     

     

    Aşağıdaki imsakiyeleri Kullanmanızı öneriyorum

     

    http://www.fazilettakvimi.com/vakit/imsakiye.php

     

    http://www.turktakvim.com/newsite/turkiye/turkiye.htm


  15. (ilgili bölüme taşınmıştır...)

     

     

    "İnancınız kutlu olsun sayın paşam. Ağlama duvarı önünde kutsalınıza yönelmişsiniz. Acaba diğer dindar bir Orgeneral Mekke'de tavaf yaparken fotoğrafı çekilseydi akıbeti ne olurdu?"

     

    Olur mu hiç öyle şey? Bu ülkedeki en tehlikeli şey İslamdır. Bu ülkenin vatandaşı Müslüman olmasın, şaman olsun, budist olsun, hindu olsun, ne olursa olsun ama müslüman olmasın.


  16. Halkı İsyana Teşvik

     

    Demokrasilerde çare tükenmez, emin misiniz? Bakın bizim demokrasimizde şimdiden çareler tükendi bile. Daha bir yıl önce son çare diyerek seçime gitmiştik. O da çare olmadı derdimize. O seçimlerde oyların yarıya yakınını alan parti şimdi kapatılıyor. Demek ki sadece beş yılda bir oy vererek demokrasi olunmuyor. Medeni oy sandıklarıyla bu mağara adamlarıyla baş edilemiyor.

    Peki demokrasi, memokrasi, seçim meçim, oy moy, yasa masa dinlemeyen ali kıran baş kesen bu mağara adamlarıyla nasıl baş edeceğiz şimdi?

    Beş yılda bir oy verme konforunda mı? Artık bu mümkün değil, farkındasınız değil mi?

    Peki, şimdi ne yapacaksınız? Ne yapmalıyız? Sizin bir planınız var mı?

    Oylarınızın arkasında duracak mısınız? Yoksa, pardon deyip önümüzdeki maçlara mı bakacaksınız? “Zaten oy dediğin ne ki bir kâğıt parçasına vurulmuş bir tane mühür. Beş yıl sonra sandık gelir, yine bir kâğıda bir mühür vurulur. Bu büyük köşe yazarları, bu büyük yargıçlar, bu kudretli paşalar, çokbilmiş rektörler dünyasında zaten bizim ne hükmünüz var ki.” Yine böyle mi düşüneceksiniz?

    Yoksa elinde güç olanın, silah olanın, kanun olanın haklı olduğunu sessizce kabul edip, öfkenizi yine içinize mi atacaksınız?

    Tıpkı bundan 48 yıl önce yaptığınız gibi.

    Bir Başbakanın idam haberini gözyaşlarıyla radyodan dinleyip bir sonraki seçimde Süleyman Demirel’e oyunuzu vererek hâlâ çocuklarınıza güzel bir gelecek bırakabileceğinizi düşünmüyorsunuz değil mi?

    Bakın hiç de öyle olmadı. İdam sehpasına yürüyen Başbakan için sesinizi çıkarmadığınız gün doğan çocuklar gençliklerinin en güzel yıllarını 12 Eylül’ün işkence tezgâhlarında geçirdiler.

    Suç biraz da sizindi.

    Ders almadınız. 12 Eylül rezaletini sessizce izleyip seçimleri beklediniz.

    Ama seçimler yine bir fayda etmedi derdinize.

    12 Eylül’ün o kahredici sessizliğinin bedelini o günlerde doğan genç kızlar 28 Şubat’ta üniversite kapılarından çevrilerek ödedi.

    Ve artık kimse için sürpriz değildi; o gün de yeterince sesinizi çıkartmamanız, medyanın gürültülerine teslim olmanız, demokrasiyi, adaleti ve vicdanı mağara adamları karşısında savunmamanız, tevekkül etmeniz, seçimleri beklemeniz...

    Ama seçimlerden yine size bir fayda gelmedi. Deprem oldu, çamur içinde bırakıldınız. Krizler çıktı, işsiz kaldınız. Susurluk oldu, arkanızdan karanlık işler çevrildi. Şemdinli oldu, üzerinize bombalar atıldı. Bir savcı sesini çıkaracak oldu, sonsuza kadar susturuldu gözlerinizin önünde. Çocuklarınıza bile acımadılar, Uğur Kaymaz vuruldu. Güvercine bile kıydılar, arkadan vurdular.

    Siz yine seçimleri beklediniz. Bir oy vererek, her şey düzelir sanmaktan bir türlü vazgeçmediniz. Mağara adamları da insafa gelir, onlar da vicdanlarının sesini dinler, hukuku gözetir, tutarlı olur, demokrasiye saygı gösterir, Ergenekon’u yazar, haksızlığa haksızlık der diye diye safiyane duygular içine girdiniz.

    Şimdi televizyonlarınızın karşısında olan biten haksızlıklara, apaçık haksızlıklara bir kılıf bulup onları savunanlara bağırıp çağırıyor, mağara adamlarına öfkelenip “Sandık önümüze gelmeyecek mi” diye meydan okuyorsunuz. Onlar mağara adamı, umurlarında mı bunlar zannediyorsunuz?

    Merak etmeyin, şartlar uygun olduğunda sandık yine önünüze gelecek. Tonlarca kirli bilgi, çarpıtma haber, manipülasyon, provokasyondan sonra sandık önünüze getirilecek. Çok sevdiğiniz sandığınıza kavuşup, medenice ve konfor içinde istediğiniz yere basacaksınız mührünüzü.

    Ama unutmayın o sonuçlar yine o mağara adamlarının önüne gidecek. Oy pusulalarınızı ısıracaklar yine, seçim sandıklarınızı yakıp ısınacaklar. Siz efendice, kibarca “hukuk, kanun, demokrasi, falan” diye itiraz edeceksiniz. Onlar arkanızdan küfrü basacak “Yürü git işine seni şeriatçı, seni bölücü, seni komünist” diyecekler. Onlar mağara adamları.

    Bu döngü, siz demokrasilerde tek çarenin sandık olmadığını anladığınız gün tersine dönecek. Sorumluluk ahlakıyla hesap vermeye, isyan ahlakıyla hesap sormaya cesaret ettiğiniz gün. Meşruiyetin dışına çıkanlara karşı anayasal isyan hakkınızı hatırladığınız gün.

    Konforunuzdan taviz verip, demokrasi için, Türkiye’yi mağara adamlarının elinden kurtarmak için fedakârlık yapmaya hazır olduğunuz gün.

    Neden o günler önümüzdeki bu uzun ve sıcak yaz günleri olmasın.

    Plaja inmek, tembellik yapmak, dizilerin tekrar bölümlerini izlemek yerine sokağa çıkarak, oyunuzun peşini bırakmayarak, Ergenekon’un hesabını sorarak geçirilecek bir yaza ne dersiniz?

    Yoksa uğruna bir yaz bile feda edilmemiş bir demokrasiden ne bekliyorsunuz ki?

    Mağara adamlarının çirkinleştirmeye ve yalnızlaştırmaya çalıştığı ülkenizin bu yaz size çok ihtiyacı var.

    Bu kavgada kimsenin hesaba katmadığı, tüm planlarda yine sesini çıkarmayacağı, izleyici kalacağı zannedilen size. Bu kez sesini çıkararak tüm hesapları, tüm ezberleri bozabilecek size.

    Peki, siz kimsiniz. Ve sahi biz kaç kişiyiz?

    En başta siz varsınız. Yolun sonuna gelmekte olan bu düzenin her gün yeni bir karanlık yüzünü ortaya çıkaran bu gazetenin okuyucuları. Bu gazeteyi alarak demokrasi, adalet yanında tarafını açık edenler.

    Böylece şimdiden 20.000’i bulduk bile. Dişimizi sıkarsak, azıcık fedakârlık yaparsak yazın sonuna kadar Soros’tan bile bir kuruş para almadan modern dünyanın ayakta kalmış son mağara adamları iktidarlarından birine okkalı bir medeniyet dersi verebiliriz. Eğer varsanız, hazırlıklara başlayalım. Rengimiz ne olsun? Turuncu kullanıldı, kırmızı kullanıldı. Beyaz’a ne dersiniz?

     

    Yıldıray Oğur

     

    8 Haziran 2008


  17. çile adlı arkadaşımızın yazdıkları muhalefet damarlarımı kabarttı doğrusu.

    ve sadece kişisel anlamda bir kaç şey demeden geçemeyeceğim.

    çile kardeş,

    o kadar hassas miden varsa eğer

    öyle her bulduğunu işkembene indirme gayretkeşliğinden vazgeç birader.

    (bu bir hakaret değil mecaz kullandım)

     

    kabaran keşke sadece muhalefet damarlarınız olsaydı...

     

     

    "Yoksa üstada olan muhabbetiniz mi

    sizlerin,

    bu zatı muhteremden başka kimseleri görmenizi engelledi..."

     

    Bu zamana kadar fikir belirtmenin ne olduğunu ve bu fikri belirtmenin üslubunu öğrenemeyişimizden ötürü özür dilerim.

     

    ama çile kardeş sana tavsiyem,

    farklı fikirler karşısında en azından,

    ''kendisine hakim olabilen ve olgun davranan kişi''takliti yap...

    bu o kadar zor olmamalı.

    selametle

     

    Ve kendimizi tutamayıp, kabaran damarlarımızla, çıldırmış gibi ağzımızdan fışkıran salyalarla saldırdığımız için, (biz fikrimizi, kırgınlığımızı belirttiğimizi sanıyorduk, özrümüzü yineliyoruz) tekrar özür dileriz.

     

    Fikir belirtmeyi, sunulan fikirleri anlamayı ve kendimize, hatta kabaran damarlarımıza hakim olabilmeyi öğrendiğimiz zaman sizin mesajlarınıza cevap yazarız inşallah.

     

    Selametle.

×
×
  • Create New...