Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Cile54

Editor
  • Content Count

    381
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    1

Posts posted by Cile54


  1. arkadaslar hayrola! düğün mu var yolda?! :)

     

    o yolun bir bölümünde insanın karşısına illaki evlilik gelir.

    Ya da, evlilik hakkında konuşulunca illa bir düğün olacak demek de değildir. Her insanın evlilik hakkında bir şeyler bilmesi gerekir. Burada da istişare ediyoruz, arada belki evli arkadaşlarımız bize deneyimlerin aktarabilir. Örneğin evli bayanlar ;erkeğin kafasının üstünde merdane kullanma metodlarını, evli erkekler : hanımı alış verişte daha az oyalanmasını sağlamanın yollarını ve bunun gibi ince noktaları, deneyimleri, yöntem ve teknikleri bekarlara anlatabilirler :) Sonradan kafayı vuranlar çok oluyor biliyorsunuz, hazırlıklı olmak lazım. :)


  2. (İnsan ölünce amel defteri kapanır. Ancak şu üçü bundan müstesnadır: Sadaka-i cariye, faydalı ilim ve kendisine dua eden salih evlat bırakan.) [buhari]

     

    Burada bildirilen üç amel:

     

    Sadaka-i cariye, devam eden hayır hasenat demektir. Cami, vakıf, çeşme, yol yapmak, ağaç dikmek, okul, su kanalları yapmak gibi, insanlara faydası olan her şey.

     

    Faydalı eser bırakmak, dinimize dünyamıza faydalı olan her eser buna dahildir. Mushaf, fıkıh kitabı, tefsir kitabı, ilmihal kitabı, tıp kitabı, fizik, kimya kitabı faydalı kitaplardandır. Kasetler, CD’ler, filmler faydalı olmak şartı ile hepsi sadaka-i cariye hükmündedir. Faydalı bir radyo, faydalı televizyon, faydalı gazete, faydalı dergi, faydalı bir internet sitesi gibi her çeşit yayın, sadaka-i cariyeye dahildir.

     

    Salih çocukların duası ve istiğfarları, birer sadaka-i cariyedir. Yani ana babanın defterine hep sevap yazılmasına sebep olurlar. Çocuklar, ölmüş ana babaları için, kurban keserse, Fatiha okursa, sadaka verirse, yemek yedirirse, yahut dua ederse ana babasının günahları affolur, amel defterlerine sevap yazılır. Mesela İbrahim aleyhisselam (Ey Rabbimiz, [Kıyamette] hesaba çekildiği gün, beni, ana-babamı ve bütün müminleri mağfiret et) diye dua etmiştir. (İbrahim 41)

     

    Bir hadis-i şerif meali:

     

    (Şu yedi şeyi yapan, öldükten sonra da devamlı sevap kazanır:

     

    1- [Dine uygun] ilmi bir eser yazan,

     

    2- Bir çeşme yapan,

     

    3- Bir su kuyusu açan,

     

    4- Bir meyveli ağaç diken,

     

    5- Bir cami yapan,

     

    6- Bir Mushaf yazan,

     

    7- Geriye salih bir evlat bırakan.) [Ebu Davud]

     

    Ölen bir müslümanın hiçbir sadaka-i cariyesi olmasa bile, onun için diğer müslümanlar dua ederse, o kabirde sevapları çoğalır. Kabrinde günahsız hale gelebilir. Bir hadis-i şerif meali:

     

    (Dirilerin de ölülere hediyesi, onlar için dua ve istiğfar etmektir.) [Deylemi]

     

    İlim yolunda iken ölenin de ameli öldükten sonra devam eder. Hatta ilim öğrenirken ölen şehittir. Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:

     

    (İlim öğrenirken ölen şehiddir. Şehid, ölüm acısı duymaz, kabirde üzülmez, kıyametin dehşeti, hesap, mizan, sırat onu rahatsız etmez, doğruca Cennete gider.) [Hatib, Beyheki]

     

    (İlim yolunu tutana, Allahü teâlâ Cennet yolunu açar.) [Tirmizi]

     

    (Mümine, öğrendiği, yaydığı ilmin sevabı, ölümünden sonra da devam eder.) [İbni Mace]

     

    İlim yolunda gibi hac yolunda ölene bile, dirilene kadar sevapları yazılır. İşte bir hadis-i şerif meali.

     

    (Hac yolunda ölene, kıyamete kadar hac sevabı yazılır.) [Ebu Ya’la]

     

    Görüldüğü gibi adam hacca gitmek istiyor gidemiyor yolda ölüyor. Hep Allah yolunda olduğu için öldükten sonra da ameli yazılıyor. İlim öğrenmek, ilmi yaymak da hep böyledir. Bir hadis-i şerifte de, (İlim yolunda ölen, kabre cahil girse de, âlim olarak dirilir) buyuruldu. Dinimizde, önemli bir husus da şudur. Bir insan hiçbir iyilik yapmasa da, bir iyiliğe sebep olmuşsa, o iyiliği yapmış gibi kendisine sevap verilir. Bir hadis-i şerif meali.

     

    (Hayra, iyiliğe vesilen olan onu yapan gibi sevaba kavuşur.) [Tirmizi, İ. Ahmed]

     

    Mesela bir cahil, bir ilim talebesinin okumasına sebep oluyor, o da okuyor âlim oluyor. Bu cahil ölünce, Allahü teâlâ, ilme vesile olan bu kimseyi kabrinden âlim olarak diriltiyor. Kendimiz yapamasak bile, o işe vesile olmamız, nimetlere kavuşmamıza sebep oluyor.

     

    Allah-u Teala bizi öldükten sonra amelleri devam eden kullarından eylesin.. Amin..


  3. Allahü teâlâ, zâhirimizi ve bâtınımızı, Onun yolunda bulundursun ve duâmıza âmîn diyenleri affeylesin! Âmîn.

     

    Kıymetli yavrum! İnsanların nefs-i emmâresi mevkı' almak, başa geçmek sevdâsındadır. Onun bütün arzusu, şef olmak, herkesin, kendisine boyun bükmesidir. Kendinin kimseye muhtaç olmasını, başkasının emri altına girmesini istemez. Nefsin bu arzuları, ilah olmak, mâbut olmak, herkesin kendine tapınmasını istemek demektir. Allahü teâlâya şerîk, ortak olmayı istemektir. Hattâ nefis, o kadar alçaktır ki, ortaklığa râzı olmayıp, âmir, hâkim, yalnız kendi olsun, herşey, yalnız onun emri ile olsun ister.

     

    Hadis-i kudsîde, Allahü teâlâ buyuruyor ki: (Nefsine düşmanlık et! Çünkü nefsin, benim düşmanımdır). Demek oluyor ki, nefsi kuvvetlendirmek, onun, mal, mevkı', rütbe, herkesin üstünde olmak, herkesi aşağı görmek gibi isteklerini yapmak, Allahü teâlânın bu düşmanına yardım ve onu kuvvetlendirmek olur ki, bunun ne kadar feci, korkunç bir suç olduğunu anlamalıdır.

     

    Allahü teâlâ, hadis-i kudsîde buyuruyor ki: (Büyüklük, üstünlük, bana mahsûstur. Bu ikisinde, bana ortak olmak isteyen, büyük düşmanımdır. Hiç acımadan, onu Cehennem ateşine atarım). [Görülüyor ki, mal, mevkı', rütbe, kumandanlık, şeflik gibi dünya zînetlerini, nefse uyarak değil, Allahü teâlânın emirlerini yapmak ve yaptırmak için ve millete, müslümanlara hizmet etmek için istemelidir. Bu niyet ile istemek ve bunları yapmak ibâdet olur.]


  4. :)

    bu konu hakkında iyi düşünceleri olan tek ben miyim yaa .. ne var bi ömür aynı insana kapıdan girdiğinde gülümsemek, halini hatrını sormak, bütün duygularını paylaşmak, canın sıkkın olduğunda yaslanacak bir omuz bulmak, akşam sohbetleri , yeni yaptığın iğrenç yemekleri yedirmek ve onun kibar sevecen haliyle miğdesinde olanlara ragmen gülümseyip "ellerine sağlık" demesi, okuduklarını paylaşmak, başına gelnelerle kafasını ütülemek :) .. böyle şeyler olamaz mı ???? illa kötü olmak zorunda mı ? peki siz ne düşünüyosunuz evlilik hakkında sizce sizinki nasıl olur?

     

    Bayanları pek bilmem ama, erkeklerin büyük bir kısmı, yaşları 30'a dayanmadan evlenmeyi düşünmez. Bazıları gençliğini kana kana yaşamak ister, bazıları kadın dırdırı mı çekecez der. Ama gayeleri tam olarak nedir bilemeyeceğim. Yazdıklarınız, aradaki sevgiye bağlıdır. Karı-Koca arasında sevgi ve saygı varsa, bir de aynı frekans yakalandıysa yazdıklarınız zaten olağan şeyler. Çevremde, yakın akrabalarımda evliliği onlarca sene geçmiş olmasına rağmen hala bu mutluluğu yaşayan, bu huzuru bulan, eve gittiğinde rahatlayan, akşam olup, hanımıyla sohbet etmek, stres atmak, rahatlamak, şakalaşmak için can atan insanlar tanıyorum ve görüyorum aynı zamanda da imreniyorum.

     

    Bana gelince..Yukarıda alıntı yaptıklarınızın hepsinin hayallerini kuran bir insanım ve evlendiğimde öyle olacağımı ve böyle davranılması gerektiğinin düşünen bir insanım. Zaten dinimizin emri de böyledir.

     

    Bir hadis-i şerif ile bitireyim..

    Hanımı ile iyi geçinip şakalaşanı Allahü teâlâ sever, rızklarını artırır Hadis-i Şerif

    Selametle..

     

    Not: Ters bişey yazmayın Co Adminin User Yetkisi var :D :)


  5. Ben bu tip şeylere çok kızıyorum.. Resmen dini alet ediyorlar işte..

    Şimdi şuradan gireceğim olaya, hani bir ara internette güya Kuran-ı Kerimi yırtan bir kızın resmi vardı. Her web sitesinde, evde, okulda dolaşır gezinir olmuştu o resim ve altındaki üstündeki yazı. Sonra ne oldu? Baktık ki o sözde kız balmumundan yapılmış heykel çıktı. Bakın, bu tip olaylar müslümanları diğer insanların gözünden düşüren, bak şunlara ne işler ile uğraşıyorlar dedirten işler. Müslümanların böyle reklama, milleti korkutmaya ihtiyacı yok. Kimse beni yanlış anlamaya çalışmasın.

    Şimdi coca cola olayına gelince. Ben daha önce bir iki forumda da aynılarını yazdım, burada da aynısını yazacağım. Çok iyi hatırlıyorum, bu cola olayı tam olarak Cola Turka'nın piyasaya çıkmasından hemen önce patlak verdi. Şöyle böyle müslüman herkesi kapsayabilcek bir mesajdı bu resimler. Daha sonra cola turka çıktı. Piyasaları kasıp kavurdu. Diyelim ki bu yazı doğrudur. Hani tersine çevirince böyle bir şey ortaya çıkıyor. Neden bu olay, tam da cola turka'nın piyasaya çıktığı zamanlarda yayılmaya başladı? Madem bunu bilen büyük insanlar vardı da bizlere daha önceden söylemedi? Geçelim bu işleri. Ben sinir oluyorum bu tip müslümancılık oynayanlara. Resmen maddi çıkarları için halkın manevi duyguları ile oynuyorlar. İçmemek için sebep mi arıyorsun; Kardeşim bunların israil'e yardım yaptığı açık. Müslümanları vurdukları açık.Al işte sebep. Ama bana deme bunu ters çevirince şu yazıyor diye. Bizim böyle reklamlarda oynama lüksümüz olmamalı. Bu milleti böyle reklamlarda oynatanlara, saf müslüman milletimizi reklamlarında oynatanlara yazıklar olsun, bunlara kanan müslümanlara da yazıklar olsun.


  6. bir insanın ruhu kötüyse ne kadar dış görünüşüne önem versede faydası olmaz .boşuna dememişler kalbinin güzelliği yüzüne yansımış.bizde ruhu güzel olanlardan oluruz inş.

     

    Ruhu güzel olmak demek, iç güzelliği demek yada kalbinin güzelliği yüzüne yansımış olmak demek, insanın islamiyete (yani ahkam-ı ilahiye) uyduğu ölçüde kazandığı güzelliktir. Ve o güzellik bir başkadır... Hormon güzelliğine benzemez ve o güzelliği de herkes göremez.


  7. üstad'ın öfkesi kalemine yakışıyor. NFK'nın da dediği gibi, öfke birleştiğinde fikr aksiyona geçer, yoksa kuru kuruya bir fikr sönük kalmaktan öteye geçmesi zordur. İşte üstad da o öfkeyi ve ölçüyü çok güzel anlatmış...


  8. Dün gece yine sana yazmak için saatlerce uğraştım. Sana olan duygularımı anlatabilmek için, yüreğimin sen diye çarpışını sana bir an olsun duyurabilmek için, seni özlemenin ne demek olduğunu hissedebilmen için gene kalem elimde sabahladım, sabahladım ama yazamadım :)

     

    Hiçbir şey anlatamadığım halde beni anladığını biliyorum. Avuçlarının içinde can çırpınan minik bir serçe gibi, yüreğimi de pamuk ellerinde tuttuğunun farkında olduğunu biliyorum, biliyorum ama korkuyorum. :)

     

    Delinin ne aradığını bilmediği gibi, ama aramaktan da bir an olsun vazgeçmediği gibi, dün gece sana sevgimi anlatabilcek kelimeleri aradım deliler gibi.Kâh indim ta yüreğimin derinliklerine, kâh çıktım evrenin en ücra köşesine.Aradım sabahlara kadar gene, aradım ama bulamadım. :)

     

    Anlıyorum ki artık, seni ve sana olan sevgimi anlatabilecek kelimeleri bulamıyorum. Kâfi gelmiyor bildiklerim. Yetmeyecek arayıpta bulamadıklarım, her geçen gün artan tertemiz sevgime. Her geçen saniye sensizliğe ve sevgime biçilebilecek kefenin bir gün bulunabilmesi ihtimaline korkuyorum, korkuyorum ve yakarıyorum Rabbime : "Sen" diye...


  9. İsrail saldırısına karşı olan Yahudiler

     

    Bir millet ya da topluluk toptan suçlanamaz. İngiliz Independent gazetesinin Yahudi asıllı yazarı Ben-Dor “Orta Doğu’da gerçek terörist kim?” sorusuna şu cevabı vermiştir: “Orta Doğu’da gerçek terörist İsrail’dir. İsrail terörle kuruldu ve ahlaksızlığını sürdürmek için teröre muhtaçtır...” Yazısının devamı da şöyle: “İsrail benzeri olmayan bir terörist devlet. Barış arayan kurban kisvesi arkasına gizlenen İsrail’in Filistin topraklarını zaptederek Filistinlilere sert direnişten başka alternatif bırakmadığını... Bölgedeki son şiddet hadiselerinin İsrail’e nefreti arttırdığını... İsrail devletinin gayri ahlaki temeli konusunda sessiz kalarak dünyayı altüst ederek bir felaket olan terörizmi besleme suçuna bizi de ortak eder.”

    Son savaşın kıvılcımı olan İsrail donanmasının açtığı topçu ateşi ile sahilde piknik yapan Filistinli aile katledildi. İsrail’de barış yanlısı binlerce kişi İsrail Genelkurmay Başkanı Dan Halutz’un evi önünde “Katil Halutz” ve “Sivilleri öldürmeyin” sloganları attılar, pankartlar taşıdılar. “Katil Halutz” pankartını taşıyanlardan biri de İsrail Başbakanı Ehud Olmert’in kızı Dana idi.

    Maariv gazetesi yazarı David Grossman ise yorumunda: “İsrail ordusu aptal bir piston gibi çalışıyor. Gazze plajında biz insanlık savaşını kaybettik.” Belçika Çağdaş Yahudiler Birliği Başkanı ve üniversitede öğretim görevlisi Dr. Jacques yaptığı açıklamada şöyle dedi: “İsrail Lübnan’da savaş suçu işliyor... Son saldırılarla bölgede İsrail’e nefret 10 kat arttı. Yahudilerin hâlâ ‘büyük İsrail’ hayali gördüklerini savunarak İsrail hükümetinin müzakereye kesinlikle karşı olduğunu, kendi şartlarını empoze ederek çözüm üretmek için saldırgan davrandı. 1967’deki sınırlara geri dönülmeden barış olmayacak. Barış için İsrail işgale son vermeli. Doğu Kudüs’ü Filistinlilere bırakmalı... Batı özellikle Avrupa İsrail’i tenkit etmekten korkuyor.”

    İsrail gazetesi Haaretz’in 26 Temmuz 2006 tarihli nüshasında Ze’ev Maoz makalesinde İsrail’in son Lübnan saldırısının ahlaksızlık olduğunu yazmaktadır. İsrail’in 1982 yılı Güney Lübnan’ı işgalinde İsrail’in 14 bin sivili öldürdüğünü itiraf etmektedir. İsrail’in Lübnan’a saldırısını “Bu haklı bir savaş değil. İsrail sivil nüfus ve düşman arasında fark gözetmeden aşırı güç kullanıyor. Bunun tek amacı şantaj.”

    8 Kasım 2003 tarihinde internet ortamında Yafa’da yaşayan Rus asıllı Yahudi yazar İsrael Şamir ise şunları yazıyor: “... Çarlık Rusyası’nda yüz yıllık Yahudi katliamı bizim bir haftada öldürdüğümüzden daha az kurban aldı... Alman Nazilerinin sevmediğimiz yanı nedir? Irkçılıkları mı? Bizim ırkçılığımız daha az ve daha zehirsiz değil!..”

    Son olarak bana gelen bazı maillere şu cevabı vermek istiyorum: Zulme rıza zulümdür. Masumlara, sivillere, daha doğrusu çocuklara karşı yapılan savaş değil, terördür. Bunu kim yaparsa yapsın böyledir...

     

    Mustafa Necati ÖZFATURA

    Türkiye Gazetesi

     

    İsrail sonunu hazırlıyor!

     

    05 Ağustos 2006 Cumartesi

    Saldırıların 17. günü (30 Temmuz Pazar sabahı) İsrail ordusu 37’si çocuk 60 Lübnanlıyı öldürürken en az 100 kişiyi de yaraladı. 17 günün bilançosu ölü sayısı 1000’e tırmanırken, yaralı sayısı binlercedir. Yüzbinlerce kişi ülke dışına kaçtı. 750 bin kişi yurtlarını terk etti. İsrail öldürüyor. Bu Haçlı Seferi karşısında Arap ülkelerinin tamamı ve İslam ülkelerinin çoğu kısık bir sesle bile bu vahşeti kınayamıyor. Tahtlarını, iktidarlarını kaybetme endişesi ile zalimin zulmüne rıza gösteriyorlar. Bütün dünya gibi İslam ve Arap Dünyası da bu vahşeti seyrediyor. Terörist devlet gibi davranan İsrail dünyayı umursamadan insanlık suçu işliyor. Aslında İsrail, ABD ve AB kendi temellerini yıktıklarının farkında değiller. 15 ülkeden kurulan Roma Zirvesi fiyasko ile neticelendi. Ve İsrail bu zirvede kendisine kesintisiz destek verildiğini iddia etti. Dahası İsrail zirveden cesaret alarak kimyevi silahlar kullandı.

     

    Yeni Orta Doğu Planı

    Orta Doğu’da yeni küçük yani Körfez ülkeleri gibi garnizon devletler kurmak Orta Doğu projesinin hedefidir. Bölünecek İslam ülkelerinin başında Irak (zaten fiilen bölünmüştür) Suriye, Lübnan, Sudan, S. Arabistan, İran, Mısır, Pakistan ve bilhassa Türkiye gelmektedir. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın “Artık yeni bir Orta Doğu’nun zamanı geldi” sözleri İsrail Başbakanı yanında ve Kudüs’te söylenmesi düğmeye basıldığının işaretidir. Orta Doğu’da 4 bin yıldır dinler ve medeniyetler savaşları olmuştur. Şayet şiddet, zulüm ve güce dayalı politikalarla çözüm olsaydı, Hititler, Mısırlılar, Babil, Roma ve İngilizler başarılı olurlardı. Bu bölgede 5 asır Osmanlı huzuru sağladı. Kudüs’te 1 manga (1 onbaşı ile 10 er) güvenliği ve huzuru sağlıyordu. Osmanlının yıkılmasından sonra İngiltere ve Fransa Osmanlının boşluğunu dolduramadı. Şimdi İsrail Orta Doğu kadastro işini yani sınırların yeniden çizilmesinde kendini yetkili görmektedir. Ama Orta Doğu projesi hezimetle sonuçlanacaktır...

    Büyük Orta Doğu projesi ya da Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika projesi 1990 yılında, Birinci Körfez Savaşında hazırlandı. Son İsrail saldırısı BOP’un titizliğiyle hazırlanmış askeri programının bir parçasıdır.

     

    Zulüm payidar olmaz

    İnsanların, devletlerin bir hesabı olabilir ancak unutulmaması gereken Allahü teâlânın da bir takdirinin olduğudur. İslam büyüklerinin zulüm ile ilgili sözleri: “Zulmün ömrü azdır”, “Zulüm devam etmez”, “Bu dünyada zalimin ömrünün gölgesi kısadır”, “Allah zalime mühlet üstüne mühlet verir. Ama Cenab-ı Hak zalimi yakalar, derdest eder ve mutlaka cezalandırır.” Kur’an-ı kerimde zalimlerin cezalandırılacağı açıkça beyan edilmiştir.

     

    Mustafa Necati ÖZFATURA

    Türkiye Gazetesi


  10. Müslümanların iman yönünden en üstünü, ahlakı en güzel olanı, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranandır.

     

    Müslümanların en iyisi, en faydalısı, hanımına en iyi, en faydalı olandır. Sizin aranızda hanımına karşı en iyi, en hayırlı, en faydalı olan benim.

     

    Hanımının ve çocuklarının haklarını ifa etmeyenin namazları, oruçları kabul olmaz.

     

    Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin.

     

    Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine bir köle azat etmiş sevabı yazılır.

     

    Şimdi sorarım sizlere, bunları ve bunun gibi nice hadis,i şerifleri okuyan insanlar nasıl kötü davranabilir?

    Bu hadis-i şerifleri ve dinimizde Hanımların yerini bilen bir insan sizin ve tüm kadınların yakındıklarını yapmaz, yapamaz. Zira salih, mümin insan Allah c.c korkar.O kaba, barbar insanlar da dindar olamaz.

     

    Selametle..


  11. Aminn..

     

    Aklıma ufak bir hikaye geldi..

     

    Bir gün Somuncu Baba'ya bir müşteri gelir ve şöyle der, "Somuncu baba, bana en güzel, en mükemmel ekmeğini verir misin?" Somuncu Baba peka deyip, tezgahın altından bayat bir ekmek çıkarır ve verir. Bunun üzerine müşteri: "bu mu en güzel, en leziz, en mükemmel ekmeğin"

    Somuncu Baba şöyle buyurur: O ekmek Piştiğinde Asr-ı Saadet daha yakındı..

     

    İşte arkadaşlar, hergün daha da kötüye gitmekte ve daha da uzaklaşmakta.. Allah sonumuzu hayr etsin.


  12. S.a arkadaşlar. Bu yazıyı okuduğumda gerçekten çok etkilenmiştim. Sizlerinde etkileneceğini, boğazınıza bir şeyler düğümleneceğiniz zannediyorum. Buyrun büyük bir zevkle okuyun..

     

    Server-i Kâinat zaman zaman şanlı eshabını toplar, tadına doyulmaz sohbetler yapardı.

    Medine’nin nurlu gençlerinden Nevfel (Radıyallahu anh) bunları hiç kaçırmaz, âdeta kaydeder, kelimesi kelimesine aktarmaya bakardı.

    Bir gün yüzü suyu hürmetine âlemlerin yaratıldığı server şehadetten söz açtı: “Kıyâmet gününde şehidler, Mahşer yerine gelirken; Peygamberler ayağa kalkar. Onlar; çocuklarından, akraba ve dostlarından 70.000 kişiye şefaat eder (Cehennemden kurtarırlar)”

    Gel de heyecanlanma. Müjdenin güzelliğine bak.

    Nevfel soluk soluğa eve koştu. İki oğlunu ve hanımını alıp geldi, Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) huzuruna çıktı. “Yâ Resûlullah! Bir duâ etsem amin der misiniz?”

    Gül yüzlü Nebi, adı güzel Muhammed (Sallallahü aleyhi ve sellem) tebessüm buyurdular.

    Nevfel büyük bir aşkla ellerini açtı ve “Yâ Rabbi” dedi, “Nevfel kulunu şehid, yavrularını yetim, hanımını dul bırak!”

     

    Yanık dua

    Bu içli niyaza hanımı ve çocukları da katıldılar...

    Nitekim Nevfel çıkdığı ilk gazada (Uhud’da) şehid oldu. Kâfirler mübarek naaşını paraladı, tanınmaz hale soktular.

    Hazret-i Ali Anlatır: “Gazâdan sonra Medine’ye dönüyorduk, şehre yaklaşınca kadınlar ve çocuklar bizi istikbale (karşılamaya) çıktılar. Allahü teâlânın takdirine razıydılar ama yine de bir ümit, bir merak...

    Eşleri, oğulları, babaları dönecek mi bilmiyorlar.

     

    Arkada...

    Nitekim Nevfel’in hanımı, çocukları ve ihtiyar anası da önümüze durdular. Büyük bir muhabbetle “Gazânız mübârek olsun Yâ Resûlullah!” dediler, sonra Nevfel’i sordular.

    Efendimizin güzel gözleri nemlendi, “o şehit oldu” diyemedi. Elleriyle arka tarafı işaret edip yürüdüler. Efendimizin ardından Ammar’la birlikte geliyoruz.

    Nevfel’in hanımı ve çocukları bu kez bize yöneldiler.

    Resulullah Efendimizin vermediği haberi biz nasıl verebiliriz? Aynen onun yaptığı gibi yaptık, elimizle arkayı işaret ettik.

    Hattaboğlu Ömer de, aynı şekilde hareket etmek zorunda kaldı, Osman bin Affan ona keza...

    Kafilenin sonunda Ebû Bekir Sıddîk geliyordu, yanında Muaz bin Cebel, üç beş adım gerisinde de Zübeyr bin Avvam.

    Gerçekten çok zor durumdaydı, onun “arkada işareti” yapmak gibi bir şansı kalmamıştı. Ebû Bekir’in ıstırabını anlayabiliyorduk, hem doğru konuşmak isterdi, hem de Resulullah gibi davranmayı arzulardı. Efendimize uymamaktan hepimiz korkardık ama o daha çok korkardı.

    Peki yalan?..

    Hayır hayır böyle bir şeyi hiç yapmadı ve yapmazdı.

    Nevfel’in anası, hanımı ve çocukları Sıddîk’i çevirip halkaladı, her biri ayrı tondan “Nevfel’e n’oldu” diye sormaya başladılar.

    Ne söylenebilir ki?

    Sıkıntıya bak!

     

    Meçhul süvari

    Hazret-i Ebû Bekir gözlerini yumdu ve inlercesine haykırdı:

    -Yâ Allah!..

    -Yâ Nevfel!...

    Donduk kaldık, nasıl bir sessizlik oldu anlatamam... Birden ovayı bir nal sesi doldurdu ve uzaklardan bir toz bulutu kalktı. Yayından boşanırcasına koşan bir at yıldırım hızıyla yaklaştı. Süvari dizginleri çekip sordu “buyur ya Sıddîk! Beni mi çağırdın?”

    Yüzünden keyfiyesini çıkarıp attı.

    Aaaa Nevfel!..

    Daha genç, daha taze, daha nurlu, hem kanlı, canlı...

    Biraz evvel onu libaslarıyla gömmedik mi, üstüne toprak atmadık mı?

     

    Yalan söylemedi

    Müminler henüz hadisenin şaşkınlığını yaşarken, Cebrail Aleyhisselâm göründü. Efendimize “Yâ Resûlallah” diye haber getirdi, “Hak teâlânın selâmı var... Buyurdular ki: Eğer mağara arkadaşın bir kere daha “Allah” deseydi yüceliğim hakkı için, bütün şehidleri diriltirdim. Çünkü Ebû Bekir kulum; cahiliye devrinde bile, yalan söylemedi”.

    ***

    Nevfel bundan sonra, yıllarca yaşar. Nihayet duâsı kabul olur ve “Yemame Cengi”nde umduğuna kavuşur, şehadet serbetini yudumlar


  13. Düşünceleri kontrol eden insanın kendisidir zaten. Ben ne düşünmek istiyorsam düşünüyorum. Düşünmediğim şeyler, yani bazen kontrol edilmeyen düşünceler, hani insanın birden aklına gelenler vesvese değl mi? Ya da nefsin insana söyledikleri? Bence bunlar farklı şeyler. Ya da düşünce derken duyguları mı kastettiniz? ben Anlayamadım :D


  14. Cani, adi herif... Orada bebekler, çocuklar, siviller ölüyor. Allah c.c cezalarını elbet verecek, hem onların hem de bu satılmışların. :D

     

    Ne yazık ki, bunun gibi satılmışlardan, dönmelerden binlerce hatta onbinlercesi var ülkemizde... :D


  15. Bence de Allah vergisi tabiki. Ama bu Allah vergisi bir yetenek herkeste yok. Örneğin ben şiir yazıyorum ama "ben bu yeteneğe sahibim" diyemem. Şiiri herkes yazar, ama o yetenek herkeste yok.Bazıları sadece duygularını döker kağıda, duyguları yoğun olduğu zamanlarda. İşte ben de öyle yapıyorum, duygu yoğunluğunda elime alıp kağıdı kalemi üç beş basit kelimeyi bir araya getirmekten öte değil benimkisi. Ya da sadece benim tekniğim böyle bilemiyorum. Yani daha önce şiir yazan bir arkadaşla bunu konuşmadım. Mesela bu konu altında da konuşulabilir. Yazan arkadaşlar nasıl yazıyorlar şiirlerini veya denemelerini. Anlatırsanız güzel şeyler çıkabilir.

     

    Selametle


  16. Sensizlik..

     

    Nedir bu yüreğimdeki acı?

    Sensizlik değil mi bunun adı?

    Hasret mi, ızdırap mı, kara sevda mı?

    Sen değil misin bu yaraların ilacı?

     

    Zehir zemberek sensiz zamanın tadı,

    Yokluğun ok gibi yüreğime saplı.

    Aklımın yırtılmış tüm sayfaları,

    Sana savrulacak o rüzgarı aradı.

     

    Çöle dönmüş şu gönlüme bir bak,

    Muhabbetin bu çöle çağlayan ırmak,

    Sanma, bir gün sana kanacak,

    Aşkın bu çölü hep kasıp kavuracak...

     

    Saat 01 civarlarında yazılmış bir şiir :D Fazla kurcalamayın :D

×
×
  • Create New...