Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Cile54

Editor
  • Content Count

    381
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    1

Posts posted by Cile54


  1. Ben daha kolay bir yöntemini yazayım;

     

    Paylaşımlarınızı açın, firewall tarzı programları kapatın, 3-4 tane portunuzu açın ve bir kaç dakika bekleyin. :P

     

    Elinde R3x, Netbus,Bo2K, John The Ripper gibi tehlikeli (!) programlar Lamerler(!) sürekli ellerindeki scanner ile "ip"leri tarıyorlar. Eğer şansızsanız, bir hacker'a yakalınırsınız. Bir şey kaybetmezsiniz. Ama bir lamer'e yakalanırsanız.. İşte o an, PC'niz tarihde görülmemiş absürtlükler ile karşılaşır ve acı çeke çeke can verir. :)

     

    Sözün özü: Sizin ancak "aklınıza" gelebilecek tüm fiziksel zararlar, siber alemin derinliklerine atılmaya hevesli bir çocuk(!) tarafından "gerçekleştirilebilir".


  2. sevgili üç nokta,

     

    "Aşırıya kaçmak" deyimi, bir kere kullandığınız yere yakışmaz. Sitenin üye sayısı arttı ve ya çoğaldı denir. Ya da sayının düştüğünü belirtmek için azaldı denir.. "Aşırıya kaçmak" çoğunlukla olumsuzluklar için kullanılır. Site üye sayısının artması ise olumlu bir şeydir. Fakat, sitede yazıların edeb sınırlarını zorlaması, ya da insanların çok bilmişlik taslaması durumunda aşırıya kaçtı deyimi kullanılabilir..! Lütfen biraz daha dikkat edelim. Başka bir örnekte vermek gerekirse ; ben sizi uyardım inceden, ama anlamayacağınızı varsayıp, şu andan itibaren aşırıya kaçıyorum, bakınız; "Dikkat edelim ki, çok biliyormuş gibi kendimiz lanse ettirmeye çalıştığımız ortamlarda,fazla yazmanın verdiği rehavet ile, arkamızda bıraktığımız böyle ufak açıklar, şol garîb gibi biri tarafından farkedilip, bir anda aleme madara olmanıza neden olabilir.Böyle yapıp ta boynumuzu bükmeyelim."Gördüğünüz gibi ben sizi uyarı konusunda aşırıya kaçtım. Yani olayı abarttım :) O yüzden aradaki ince farklı iyi anlamak dileği ile..

     

    Selametle...


  3. Biraz sonra kodlar, exploitler, trojanlar uçuşuyormuş bu konu altında :)

     

    targets[] = {

    { "Window XP ",Attack computer; { 0x77f5801c }, // 0x77d6754a(user32.dll)

    { "Window XP + SP0 ", 0x77f98db7 }, //0x77d639ab-work 0x77fb59cc - sp1

    { "Window XP + SP2 ", 0x77fb59cc },

    { "Window XP + SP3 ", 0x77f9980f }, // 0x77d637db(user32.dll)

    { "Crash all ", 0x41424344 }

    }, tgt_type;

     

     

    Arkadaşlar sakin olalım...

     

    Öhöm, ben yorum yapmıştım ama, bir cümle daha ekliyeyim de konunun santigratı düşsün, bence internet büyük nimet :P


  4. Genç Macar sanatçı Arpad Sebesy mültimilyoner Elmer Kelen’in portresini yapmak için görevlendirilmişti...

    Görev özellikle zordu, çünkü Kelen sadece üç kısa poz vermeye razı olmuştu. Sonuçta, Sebesy portrenin çoğunu ezberden yapmak zorunda kalmıştı...

     

    Kısıtlamalara rağmen, Sebesy portrenin Kelen’e yeterince benzediği görüşündeydi...

    Ancak, Kelen aynı fikirde değildi. Kibirli milyoner resmin kendisine benzemediğini öne sürerek portrenin parasını ödemeyi reddetti.

    Genç ressam resmini yapabilmek için saatlerce titizlikle çalışmıştı ve birdenbire bunu gösterecek hiçbir şeyi olmadığını fark etti...

     

    Milyoner stüdyodan ayrılırken, sanatçı bir ricada bulundu,

    “-Portreyi size benzemediği için reddettiğinizi belirten bir mektup yazabilir misiniz?...”

    Kelen bu kadar kolay kurtulduğuna sevinerek razı oldu.

    Aylar sonra, Macar Sanatçıları Derneği, Budapeşte Güzel Sanatlar Galerisinde sergi açtı. Kelen’in telefonu çalmaya başladı.

     

    Biraz sonra galeriye geldiğinde Sebesy’nin yaptığı portresinin, üzerinde “Bir Hırsızın Portresi” etiketiyle teşhir edildiğini gördü. Mağrur milyoner resmin indirilmesini istedi.

    Müdür reddedince, Kelen resim kendisini topluma alay konusu edeceği için dava açmakla tehdit etti.

    Bunun üzerine müdür Kelen’in resmin kendisine benzemediği için almayı reddettiğini belirten imzalı mektubunu çıkardı.

     

    Milyoner artık resmin parasını ödeyip almaktan başka çare kalmadığını anlamıştı.

    Genç sanatçı sadece son gülen olmakla kalmamış, aynı zamanda güçlüğü kârlı bir alışverişe dönüşmüştü. Çünkü milyoner resmi almağa kalktığında fiyatının eskisinden on kat daha fazla olduğunu görmüştü.

    Gördüğünüz gibi, güçlüklere teslim olmayı kabul etmemişti.

    Bunun yerine öfke ve acıya teslim olmaktansa yararlı bir kapı açacak bir yol düşündü.

    Kısaca ressam değerli bir prensip keşfetmişti:

    “-Yeni fırsatlar bizi genellikle sıkıntılı anlarda ziyaret eder, çünkü bir kapı kapanırsa, başka bir kapı açılır...”

     

    Dr.Charles C.Lever’dan - Duvarı Aşamıyorsan, Bir Kapı Aç

    (Alıntıdır)


  5. Estağfirullah arkadaşlar.. beni utandırıyorsunuz :) Düşüncelerin için teşekkür ederim Daisy... Ama eğer, kitap çıkartabilecek seviyeye geldiğimi hisseder isem -ki çok zor- bastıracağım "tek" kitabı, şiirlerimin ve nesirlerimin gerçek sahibine bir başka deyiş ile benim yazmamı sağlayan; "O"na, edeb ve güzellik timsali insana hediye ederim.. Kusura bakmayın..


  6. Çilekeşcim, senin içinden geçenlerin 5 mislini bu konuya yazıp yazıp siliyorum... Zor zaptediyorum kendimi.. Sabretmek lazım...

     

    Konuya gelince, param olsa, gider oradan bir dükkan alır en şatafatlısından, dükkanın da canıma kocaman o yazının aynısından yazarım. Sıkıysa gelipte, encümenmiş, zabıtaymış, belediye başkanıymış,cumhur reismiş, biri bir laf etsin? Kime ne kardeşim. Benim malım, benim mülküm. Kim karışabilir kime mal satıp satamayacağıma?


  7. Bunlara ek olarak, bir de şunu bilinç altınızdan, bilincinize çıkarın... Yani her saniye aklınızda tutmaya çalışın, Allah-u Teala'nın sizi her saniye gördüğünü ve her saniye duyduğunu... Bir gün düşünün, bakın bilinciniz ile nasıl savaş vereceksiniz bilinçaltına itmek için bu düşünceleri... Böyle geçen bir gün, günah işlemeye korkacaksınız emin olun...

     

    Bu arada, teşekkürler Mresid kardeşim.. Allah razı olsun...


  8. Sevaplar içinde Cuma günü ve gecesinde yapılandan daha kıymetlisi, günahlar içinde de, Cuma günü ve gecesinde işlenilenden daha kötüsü yoktur. (Ramuz)

     

    Cuma günü sabah namazından önce, “Estağfirullahelazim ellezi la ilahe illa hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh” okuyanın, deniz köpüğü kadar da olsa, bütün günahları affolur.

     

    Cuma günü 80 salevat getirenin, 80 yıllık günahı affolur.

     

    Hepimizin Cuma'sı Mübarek Olur İnşallah...


  9. Kadının yazdıklarının güzelliğini, önemini ve teşhisin ne kadar doğru olduğunu anlatabilecek kelimeyi bulma sıkıntısı içindeyim şu anda. Günümüzde, toplumun içinde bulunduğu duruma bir göz atın. Bir göz atın milletimiz ne halde. Şu anda konu kadınlar olduğu için kadınlar üzerine konuşağım. Forumdaki bayan arkadaşlar yanlış anlamasın... Eğer konu erkekler olsa idi, gene tarafsızca ama şu anda yazacaklarımdan daha ağır şeyler yazardım... Konuya gelince, avrupalılaşmayı, ilmde, fennde değilde de sosyal hayatta kullanan benim şanlı atalarımın beyinsiz, ahmak torunları, medeniyeti toplumun temel taşı olan "aile" hayatını ve düzenini bozmak zannedip, bu sosyal kaosu hayatına monte etti. Peki ne oldu? Etrafta veled-i zinalar dolanır oldu, köprü altları aile içi şiddetten bunalmış, psikolojisi bozulmuş ve çözümü uzaklaşmakta bulmuş ve sonuçta tinerci, esrarcı, şarapcı olmuş çıkmış gençlerle dolmuş. Ha, tüm bu sorunları "kadın"a yıkmak, ya da kadının aile içinde dolduramadığı rolü üzerinde toplamak tabiki yanlış. Ama payı büyük. Erkeğin de aynı oranda bu bozuk pastada büyük bir dilimi var. Peki çözüm ne? Çözüm, kaybettiğimiz milli ve manevi değerleri yeniden kazandırmak gelecek nesle. Namus, iffet ve edeb timsali "aile" kavramını ve yaşamını tekrar oturtmak temellere. Bunun için de, görevini yerine getirecek anne ve baba kuşlara yuvanın varlığını ve önemini yeniden hatırlatmak, yeniden hatırlamasını sağlayacak kıvılcımlar oluşturtmak. İşte çözüm bu..!

    • Like 1

  10. Eshab-ı Kiramdan, Peygamber Efendimize, Mezheb İmamlarından ayet-i kerimelere kadar, her "doğru"ya dil uzatan, laf atan, her fırsatta sapıklık yapan ve insanların kafalarını bulandıran bu soysuzlara aldanmamak lazım. Onların cahil insanların imanını sarsmak için neleri uydurdukları da yukarıda liste halinde yazılı.. Bunları her müslümanın bilmesi okuması gerek..!

     

    Ne yazık ki, ülkemizde ve islam dünyasında, bu ve bunun gibi bir çok mezhebsize aldanan cahiller var. Üstad bu köpeği, ne güzel anlatmış ve ne güzel tarif etmiş... "bu cüce akıl mütefekkirinin... " Tekrar ediyorum; özellikle Türkiye'de yaşayan her müslümanın okuması gerekir bence bu satırları... Çünkü bu mezhepsiz soysuzların peşinden koşan çok fazla insan var ülkemizde..Yazık çok yazık..

     

    Allah o insanlara doğru yolu göstersin inşallah..


  11. İslam bize neyi neden emrediyor,neyi neden yasaklıyor,bunları öz haliyle öğrenmek ve bu ahir zamanda bunları itinayla tatbik etmek zorundayız.

    Kazak erkekliğin alemi yok..

     

    islam'ın bize neyi "neden" emrettiği ve ya neyi "neden" yasakladığı çok mu önemli? "Neden"leri boşverin... Alemleri Yaratan Rabbimizin c.c bize buyur ettiği şeyin nedenini "bilmeyi istemek ya da merak etmek" de ne demek??

     

    Rabbimiz bize her şeyi Peygamberimiz S.A.V vasıtası ile bildirmiş. Alemlerin Efendisi S.A.V. de onları gerektiğinde hadis-i şerifleri ile açıklamış. Bizim daha soruşturmamıza, incelememize, kurcalamamıza gerek yok. Hem biz kimiz ki onların yanında??


  12. 'Yeni Çatlı'lar istiyoruz'

    Nasrallah, "Artık yeni Çatlı'lar istiyoruz. Zalimlere karşı saflarımız her zaman açıktır yeni Çatlı'lara. Abdullah Çatlı, Filistin ve Lübnan halkının kalbinde her zaman yaşayacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Çatlı ve ekibinin, ASALA'yı bitirdiği gibi, İsrail siyonizmini bitirecek Çatlılar bekliyoruz. Kominizme ve siyonizme karşı savaşımızda, ülkücüler de artık sorumluluk almalı ve Filistin ile Lübnan halkımızın kalbinde yeniden Çatlı'laşmalıdırlar" dedi.

     

    Bu da Yeniçağ'da çıkan versiyonu... :)

     

    Şaka bir yana, yukarıdaki yazıyı da ben uydurdum. Eskiden beri asparagas haberler ile milleti kandırmaya çalışan gazetecilerimiz, geleneklerini bozmamış gibi gözüküyor.

     

    Unutmadan, "Deniz" için iki kelam etmem.. Yazdıklarıma yazık olur. İsraf olur.


  13. Merhaba aşk...

    Dün, gene seni özlemenin tattırdığı acı hislerin ve tatlı hayallerin kesiştiği sislerin ortasında kayboldum aşk...

     

    Aşk kim mi? He, pardon siz bilmiyorsunuz, ben o'na aşk diyorum. Yok, ismi de çok güzel, ama aşk demek hoşuma gidiyor.

     

    Sana anlattığım itiraflarımı seviyorum. Sıkılarak, utanarak, şekilden şekile girerek anlatmış olsamda, ben yine de çok seviyorum. Alt tarafı itiraf demeyin, karışmayın siz, belki, sadece onunla konuşmama sebep olduğu için seviyorum. :) Hem siz neden giriyorsunuz ki araya..? Keşke hergün bişeyler anlatabilsem sana. Ama hani bazen aklıma geliyor ya birden, fazla konuşunca utanıyorum hemen, işte samimiyim ben o duygularımda aslında, biliyorum içinden geçirmezsin "yapmacık duygular mı acaba" diye bir soru, ama ben gene de söylemek istedim. Çünkü herşeyi bil, herşeyi hisset... Benden ayrı kalma isterim... :) Şişşştt, dinlicekseniz dinleyin.. Ses etmeden. Durun, size anlatayım mı Aşk'ı? Tamam anlatıyorum... İyi dinle, bak anlatacaklarım çok güzel ve tatlı.. Hep yüreğim çarpardı onu orada görünce..Gizliden gizliden izler, sonra hafifce yanına sokulur daha da gizlenip izlerdim öylece köşeden köşeden. Gözlerimi ayırmadan öyle saatlerce baktığım bile olurdu o güzelliğe. Doyamıyorumdum ya, hala da doyamıyorum ona. Ama çoğu zaman ses etmezdi. Bir selam bile vermezdi bana. olsun, ben onu selam versin diye sevmiyordum ki. Ben onu size anlatamayacağım, anlatmaya çalışsamda beceremeyeceğim ki. Nerden bulayım ben öyle derin ve tatlı kelimeleri? Lügat yok ki.. Derin ve tatlı sözler lügatı..Ne güzel değil mi, o lügatte, tüm kelimeler ona yazılmış olurdu... Ama ben oradan gene kelime seçmekte zorlanırdım.. Neyse lafı uzatıp da sizi sıkmayım. Sonra, o ilk muhabbet geldi. Aman Allah'ım.. Hani bir "kalbi duracakmış gibi" deyimi yaşanır mı demeyin sakın, Allah inşallah yaşatırda bir güzel zamanda, sizde anlatırsınız sağda solda :P Hatırlıyorumda, yeniden doğduğumu hissettiğim o günü size anlatmak istesem hep yarım kalır. Aşk'ı tanıdığım o ilk gün, o ilk gün kalbim sanki kullandı tüm kuvvetini. Onun gibi emsalsiz bir güzelliği anlatmak için insanın kaç dil bilmesi gerekir ki? Söyledim size, bakın gene kalakaldım "o ilk güne" gelince. Gene çarptı kalbim. Ruhumun derinliklerine durmadan çağlayan bir ırmak gibi berrak, tattlı serin ve masmavi. Heyecan veriyor bana, mutlu ediyor her saniyemi. İnsan hayatta hep mutlu olmaz demeyin :) Hem size ne ben öyle hissediyorsam. Hem Aşk'da öyle hissediyor ise?Hem öyle olmasa bile, ben mutlu olmayı istedikten sonra niye mutlu olmayım ki? Sen söyle Aşk, evet biz hep mutlu olacağız de..! Biliyorum, görüyorsun, okuyorsun o tatlı gülümsemenle.. bak ben gene gülümsüyorum seni göremesemde :( Çünkü sen burada bir yerlerdesin hep, biliyorum... Aaa, Duydunuz mu, "evet öyle" dedi :P Birtanesin aşk.

     

    Siz daha önce görmediniz, ondan bilmiyorsunuz. O bir aydır bende, benimle... Efendim? Az mı söyledim...:( Yook,ben o bir ayı bilerek söyledim... Bak hatırlatayım sana Aşk. Hatta, bir itiraf daha edeyim mi... Sen, sen artık bende değilsin... Daha doğrusu, ben yokum... Bu yüzden bende değilsin. Üzülmee,dur bitmedi ki diyeceklerim...Artık sadece sen varsın. Ben mi nerdeyim? Ben sende bir yerlerdeyim. yokum, kayıp olmuşum, senin ruhuna, kalbine tutsak bir esaretliğim. Ama sendeyim... :D Arama boşuna, ben çok aradım zamanında.. Nereye gittim diye.. Nasıl gittim diye. Sonra bir gün bir rüyada gördüm. Minik bir kuşmuşum. Karanlığın içinde uçan. Yolumu aydınlatan tek bir hilal var ışık yapan... İşte o'na doğru uçuyorum. Uçuyorum, uçuyorum. Sonra bir fırtına, yalpalaya yalpalaya, savruluyorum oradan oraya... Ve sonra bir ses ve acı... Düşüyorum kırık kanadım ile pencerene... Alıp o güzel ellerine, öpüp koyuyorsun yüreğine... İşte..Bu da son itiraf... Aman kimse duymasın.. Artık kımse aramasın.. bil ki kimse bulamaz, arasalar da beni. Artık sen de biliyorsun yerimi... :P

    Bak ne güzel son,

    gene mutlu bittii..


  14. Bilinçli olarak internet kullanmaya 4 sene önce başladım diyebilirim. Ve bu 4 sene içinde, internet'in hiç bir kötü yanı ile karşılaşmadım. İletişimin her yönünü ve bilgiye ulaşmanın en hızlısını tattım ve tatmaktayım. Kitaplar, makaleler, şiirler, karikatürler, gazeteler, dini bilgiler vb. Aradığım her şeye ulaşabiliyorum. Şimdi ben internete nasıl kötü derim? :)

     

    Sonuç olarak ullanıcının bilinçli olup olmamasına bağlı olarak internet yararlı veya zararlıdır demek daha mantıklıdır.


  15. S.a arkdaşlar..

     

    Aydınlar, "farklı düşünceden insanların da kitaplarını okuyun" kısaca bunu söylerler hep. Siz de bilirsiniz. Şimdi, dün bu köşe yazısını okuyunca, aklıma üniversiteye ilk başladığım yıllarda yaşadığım bir olay geldi. Anlatayım okursanız; Üniversite birinci sınıftayız. Yani dinazorların tabiri ile "çömüz". (bana çöm diyenlere ben de dinazor derdim, neyse) Eğitim fakültesinde okuduğumuz için, öğretim görevlileri kendileri dersleri anlatmaktan çok geleceğin öğretmenlerine ders anlattırmayı seçiyorlar. Biz de ders anlatacağız. 5 arkadaş grup oluşturduk. Gün geldi, konu anlatım sırası bizde...Sınıfın kımse ile muhatab olmayan, kımseyi ve hiç bir dersi ve notu umursamayan 5 arkadaş. Tabi tesdüf değil, hiç kimse anlatacağı konuya hazırlanmamış. Bu arada merak ederseniz, bu 5 arkadaş bilerek mi bir grup olmuş diye sorarsanız, o 5 arkadaş, çalışkan insanların oluşturduğu gruplara yamanamadığı için dışarıda kalmış ve birbirleri ile grup kurmuştur. Daha sonraki yıllarda ise hep beraber grup olmuşlar. Efendim konumuzu fazla dağıtmadan devam edeyim. E normal olarak da hiç birimiz anlatacağımız konuya hazırlanmadık. Konumuzda Türkiye'nin Enerji Kaynakları. Neyse herkes konusunu kağıttan okudu. Hocanın baktığı zamanlarda kafasını kaldırdı, bakmadan anlatıyormuş gibi yaptı.. Kasıla-gerile, kızara bozara konu anlatımları bitti. Konu anlatan gruba normalde sınıf tarafından sorular yöneltilir. Hoca soru sorun arkadaşlarınıza dedi. Bu sırada grubun içindeki Enes adlı arkadaşımız kulakları çınlasın :), sınıfı uzunca bir süredir göz kıskacına aldığından, ve sinirli sinirli etrafı kesitiğinden soru gelmedi sınıf tarafından. Hoca biraz daha ısrar etti. gene sınıftan soru çıkmadı. sonra hoca kalktı ve kendi soru sormaya başladı. Herkes bir şekilde cevap verdi. Sıra bana geldi... Bana da şunu sordu: "Türkiye'nin Rusya'dan Doğalgaz satınalması konusunda ne düşünüyorsun" bende -hem de hararetli bir biçimde- aynen şöyle cevap verdim: "Hocam, rusya'dan 10 kuruşa alıyoruz, Türki cumhuriyetleri yetkilileri bize 2 kuruşa vereceklerini söylüyorlar. hatta kapımıza kadar gelip bizimle anlaşma yapmak için uğraşıyorlar. Biz enayi miyiz o kadar para veriyoruz. Hoca da baya bir kızdı bunları duyduktan sonra. yok sen hep sağcıların gazetelerini, kitaplarını okuyorsun, yok devletin stratejik şeyleri, bıdı bıdı bir ton bişe anlattı. tabi ben yerimde sinir küpü. Neyse bir şekilde yırttık o gün. Aradan bir kaç ay geçti. Bir sol görüşü ağır basan bir gazetede başlık gördüm : Rusya'dan Doğalgazı Kesecez.! Haberde, Doğudaki Türk Cumhuriyetlerinden doğal gaz almanın daha ucuz olacağını vs. yazıyordu. Şeytan dedi ki, al o gazeteyi git hocanın suratına çal. Ama korktum, dersten kalırım diye. Neyse gene kaldık dersten, ben o gazeteyi hocanın suratına çalmadığıma yandım. Şimdi diyeceksiniz ki, bu kadar şeyi neden anlattın. Bu kadar şeyi neden yazdın. Önceki gün bu Özdemir İnce'nin yazısını okudum.. Hele şuna bir bakın. Şunu bir okuyun..

    Hani kendi fikrinden, kendi ideolojinden, kendi siyasi düşüncenden olmayanların da fikirlerine saygı duyulması gerektiğini, onların da kitaplarını, yazılarını okumak, anlattıklarını dinlemek gerektiğini söylerler ya hep. Hani yukarıdaki hocamız da bana söylemişti ya. Hepsi palavra.. Ne okuyacağım o satılmışları. İşte bu örneği vermek için anlattım, kafanızı patlattım. Buyrun şimdi okuyun bu elemanın yazdıklarını..

     

    Gerzeklik tarihi

     

     

    İSRAİL-Hizbullah savaşı üzerine yazdığım soğukkanlı, tarafsız yazılar zihinsel berduş tayfasını çok kızdırıyor. Bana aşağıdaki ileti türünden küfürnameler gönderiyorlar. Yazı işlerindeki arkadaşlardan rica ediyorum, iletiyi düzeltme yapmadan olduğu gibi yayınlasınlar:

     

    "Allah senin belanı versin pis kafir.La sen ne utanmaz sıkılmazsın Allah tan damı korkmuyon pis köpek.İsrail uşağı BUSH un tuvalet bekçisi sen onların bişeylerini yalayarak biyerlere geleceğini sanıyorsan gideceğin yer belli.

     

    seninde evladın varsa Allah ta sana aynı acıları tattırsın.tattırsın da bir gör o acı nasılmış.yoksa inşaallah en yakın zamanda rabbim en sevdiğin varlığı alır elindende anlarsın.ALLAH ISLAH ETSİN............."

     

    KARA KALABALIK

     

    Bu kimsenin tek başına bir istisna olduğunu sanmıyorum. AKP iktidarının, İslamcı medya başta olmak üzere bütün medyanın halkımızı meczuplaştırdığına, manyaklaştırdığına tanık oluyoruz. Halkımız, sözde "mazlumdan yana olma"nın haklı gurur ve sevabını yaşarken giderek ırkçı ve yobaz oluyor. Hastalanıyor!..

     

    Özellikle televizyonlar yeni bir 6-7 Eylül'ün kazanını ısıtıyorlar. Halkımız çirkinleşiyor, saldırganlaşıyor. Bu nedenle sorumluluk sahibi herkesi dikkatli olmaya davet ediyorum.

     

    Kara kalabalığın isteri nöbetine tutulması son derece tehlikelidir.

     

    TÜRKLER VE YAHUDİLER

     

    Asur kralı Sargon'un MÖ 722 yılında Samariye'yi işgal edip yağmalamasından itibaren bütün dünya yaklaşık 2700 yıl Yahudileri kovaladı, hor gördü, ezdi. Sadece Osmanlılar bu linç ve pogrom eylemine katılmadı. Sadece Türkler, Yahudilere kötülük etmediler, Yahudiler de Türklere ihanet etmediler.

     

    Ermeni tasarısı yıllardır ABD Kongresi'nden neden geçmiyor acaba, kimin hatırına? Yahudi lobisi kendini siper etmesin, Ermeni soykırım tasarısı hemen geçer Kongre'den. Bunun yarını da var, yedi-sekiz ay sonra Ermeni soykırım tasarısı Kongre'ye gene gelecek ve bizim yalancı pehlivanlar Yahudi lobisinin elini öpmek için yarışa girecekler.

     

    DİN KARDEŞİ İHANETİ

     

    Madem ki tarihten söz ediliyor: KKTC'yi hangi Arap devleti tanıdı? Kıbrıs'ta Makarios'un soydaşlarımızı ezdiği TK 34 tanklarını Mısır vermedi mi?

     

    Mekke Emiri (Şerifi) Hüseyin ve oğullarının (Faysal ve Abdullah) 1914'te Osmanlı'ya yaptığı ihaneti öğrenmek için Falih Rıfkı Atay'ın Zeytindağı'nı okumalarını tavsiye ederim. İskorpitten dişleri dökülen Anadolu evlatlarını Yahudiler vurmadı arkadan, kara kalabalığın din kardeşi Araplar yaptı bu işi. Ölülerin karınlarını yarıp altın aradılar. Daha fazla konuşturmayın beni.

     

    EMZİKLİ ÇOCUKLAR

     

    Ağzı emzikli çocuklar vaveylasından lütfen vazgeçilsin! Araplar yıllardır İsrail'de ağzı emzikli çocukları öldürmedi mi? Onlarınki can değil mi, onlar da Allah'ın kulu değil mi?

     

    Hiçbir kimsenin, hiçbir ulusun, hiçbir dinin benim gözümde ayrıcalığı yoktur. Dünyanın bütün çocukları, kadınları, erkekleri benim için değerlidir, kutsaldır.

     

    Halkımız berduş, lümpen, başıbozuk hümanizmanın tuzağına düşmesin. Demokratik, akıllı ve adil olmayan hümanizma insan olan insana yakışmaz, insanı rezil eder. Müflis goşistler, marazlı ve nankör 2. Cumhuriyetçiler, kendilerini tedavi etmek için, İslamcı tayfasıyla birlikte halkın saflığını, yufka yürekliliğini, "din kardeşliği duygusu"nu kötüye kullanıyorlar!

     

     

    Şimdi diyorum ki, arasıra böyle görüşümüze, görüşlerinize ters insanların da yazılarını da buraya alalım ki, konuşaım, tartışalım, kavga edelim, küfredelim, sinirlenelim :)

     

    Selametle..


  16. şimdi bu satırları yazarken dışarda kız çocukları koro halinde "yaktın gittin beni, Allah belanı versin" diye bas bas bağırıyor. Durun camdan şunları bi kovayım geliyorum. Zaten moralim bozuk bugün... Geldim. Saat geç oldu hadi bakim evinize dedim. Gittiler.. Erkek çocuğu olsa oradan bağırır bana "sanane, len!" bizim mahallenin çocukları acaip biraz. Neyse, kafamın dalgınlığı, canımın sıkkınlığı belli oluyor saçmalayışımdan. Panturkcüm, cw de o başlığı görmek daha nasip olmadı. Ama emin ol ki, sen trradomir ve ben o başlıkta bir arada olduğumuzu hayal bile etmek istemiyorum. :) hahaha

    Neyse, kütahyalı bir arkadaşım vardı. konuşmalarını çok iyi hatırlıyorum. alem adamlar. Bu arada arkadaşlar, konu iyice uçtu, dağıldı, toza toprağa karıştı emme, benim aklım ondan beter. Bir de sigarayı bıraktım..bu aralar biraz stresli,biraz alıngan ve hatta biraz agresifim ve hatta egosantirik duygularıma hakim olamıyorum.. bir acaipim. Ama çok seviyorum :)

     

    Bittii..


  17. evet arkadaşlar.. Parlak fikirler çıkmaya başladı.. Ama nedense bayanlardan geliyor bu fikirler.. Ben biraz huylandım... Yoksa bunlar tüm bayanların bildikleri ve yemeyecekleri numara mı? Ee tabi hemcinslerini tutacaklar. Dikkatimi çekti de burada tek başıma kaldım. Konunun ilerlemesi durumunda çıkabilecek muhtemel bir iç savaş hadisesinde yalnız kalacağımı da hesab ederek uzun bir müddet bu konuyu çaktırmadan uzaktan süzeceğim :)

     

     

    Ek:

    Erkeklerin güvenliği için ileride icat etmeyi planladığım ürünler :D

    1) merdane vuruş şiddetini azaltan peruk

    2) Terliğin yönünün değişmesini sağlayan sinyaller gönderen gözlük

    3) Su ve bulaşık deterjanı ile temas ettiğinde geçiçi alerji yapan krem (bulaşıkları durulattırmaya karşı sadece su ile etkişeni de olabilir. E suya karşı hassas, peki o kremi nasıl çıkaracaz demeyin, ona da çözüm için ekstra krem satarız :P )

     

    Devamı gelecek :) Ya da duruma göre gelemeyecek :)


  18. Sekiz-on sene önce... İstanbul’da büyük bir spor kompleksi. Bütün tribünler ve zemine yerleştirilmiş koltuklar dolu... Kocaman bir sahne; bayraklar, balonlar, iri iri yazılar, renkli afişler, posterler... Ses düzeni şahane... Müzik yüksek perdeden... Dış dünya ile bütün bağları kopartıp konsantrasyonu giriş kapılarının içerisine toplamak için azami gayret sarf edilmiş.

    Sahnenin üzerine ve her iki yana yerleştirilen dev ekranlarda salonun içinde eğlenen neşeli insanlar yayınlanıyor. Bazen de seminere motivasyonu daha da artırmak için hazırlanmış özel videolar gösteriyorlar... Heyecan dorukta...

    *

    Birkaç kısa konuşmayla seminer başlıyor. Özellikle seçilmiş sıkıcı olmayan, hafif konular ve heyecan artırıcı bir üslup... Alkışlar, alkışlar... Kısa arada müzik daha da artıyor...

    Biri sahneye çıkıp mikrofona doğru koşuyor; bekenen, özlenen konuşmacı için birkaç cümle söylüyor... Ve sonra... Sanki bu ismin her harfi birer kristal bardak, birer billur avize de; dudağından çıktığı an yere düşüp kırılmasından çekiniyor gibi adını telaffuz ediyor... Öyle bir alkış kopuyor ki ancak bu kadar olur, sanki yer yerinden oynuyor. Koltuğunda oturan kimse kalmıyor, herkes ayağa kalkıyor...

    Nihayet... İyi giyinmiş, bakımlı ve gayet dinamik görünen konuşmacı kararlı ve seri adımlarla sahnenin ortasına geliyor, dimdik duruyor, kendisini ayakta alkışlayan beş binden fazla insanı süzüyor ve yerinde bir jestle kendisine sunulan alkışları asıl sahiplerine iade ediyor...

    *

    O şu anda, dudaklarında kocaman bir gülümse ve göğsü kabarık olarak; öğrenmeye arzulu bunca kişiye bilgilerini aktarmak ve tecrübelerini paylaşmak için hazır... Elini kaldırıyor yeter artık, der gibi...

    -Thank you... Thank you...

    Aynı anda konuşmaları çeviren simültane tercümanın sesi duyuluyor:

    -(Teşekkür ederim, teşekkürler...)

    O zaman, sanki susun değil de; bağırıp çağırın, çıldırın demiş gibi iyice artıyor tezahürat. Islıklar ve çığlıklar çınlıyor ortalıkta...

    -Thanks, thanks. Let’s start.

    -(Teşekkürler, teşekkürler. Haydi başlayalım!)

    Biraz daha bekleyip dalgalanan, heyecanlı kalabalığa ışıltılı gözlerle bakarak konuşuyor:

    -They said it to me... But I did’nt believe... I couldn’t believe.

    -(Bunu bana söylemişlerdi. Fakat inanmamıştım. İnanamamıştım...)

    -They said that they are each an animal!..

    -(Demişlerdi ki onların hepsi birer, hayvandır!..)

    .....

    Uzun zamandır kesilmeyen alkışlar birdenbire hafifler gibi oluyor... Konuşmacı, tercümanının tereddüdünden ve izleyenlerin halinden bir tuhaflık olduğunu sezerek, daha bir kuvvetle haykırıyor:

    -They said that Turks are each an animal when I was coming here. But I didin’t believe. Now I see, it’s completely true...

    -(Buraya gelirken; “Türkler birer hayvandır” demişlerdi de inanamamıştım. Meğer ne kadar doğruymuş!..)

    .....

    Ön sıralarda oturup, durumu kurtarmaya çabalayanların dışındaki herkes; beş-altı bin insan alkışlamayı kesiyor şimdi, kollar aşağı sarkıyor, kaşlar çatılmaya, yumruklar sıkılmaya, homurtular yükselmeye başlıyor... Sahnedeki adam şaşkın, heyecanı geri getirmek için, var gücüyle bağırıyor:

    -Animaaaals!.. Animaaals!..

    Tercüman çeviriyor:

    -(Hayvanlaaar! Hayvanlaaar!..)

    .....

    Tam o sırada, işi bilen biri devreye giriyor. Mikrofonu kapıp;

    -Arkadaşlar, diye araya giriyor. İngilizcede “animal” kelimesi iki anlamda birden kullanılır. Bu yüzden az evvel yanlış tercüme edildi. Burada söylenen kelimenin manası “canavar”dır, diyerek sahnedeki konuşmacının söylediklerini kendisi çevirmeye başlıyor:

    “...Onların hepsi birer canavardır, demişlerdi bana. İnanılmazsınız... Gerçekten de canavar gibisiniz!..”

    *

    Hani “önemli değil” diyenler oluyor bazen...

    Halbuki yazarken, okurken, dua ederken, konuşurken, rica ederken, kavga ederken ve hayatın her aşamasında “bir tek kelimenin bile ne kadar önemli olduğunu” hatırlayalım diye anlattım bu hatırayı...

     

    Muammer ERKUL (Türkiye Gazetesi)

×
×
  • Create New...