Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Hâcegân

Editor
  • Content Count

    989
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    42

Posts posted by Hâcegân


  1. Seni kutluyorum kardeşim.

    (Gerçi kutluyorum dersem herhalde ''Ve sonra kelimeler kutu mutlu ulusal... diye Üstadın bir beyiti gelir herkesin aklına, ters şeyler söylemeyelim) :graduated:

    Şaka bir tarafa yüreğine sağlık...

     

     

    Ah anlatmak istediklerimiz, ama anlatamadıklarımız!.. Üstad bize mükemmel bir yol çizmiş... Onun kelimelerle oynaması, bizi işte böyle etkiliyor... Her şey 'Eskimeyen Yeni' için...


  2. Noel

     

     

     

     

    Elinde asası, adımlıyor aksakallı ihtiyar,

    Alnında damla damla ter; lakin bahtiyar!

    Ne var, ne bu hal? Belli ki bir hesabın var;

    Gülen gözlerinle peçeli, amansız derdin var!

    Müptezel nümayiş alayı panayır yerinden,

    Biricik kurtuluş gelir mecalsiz dizlerinden.

    Nasırlı avuçlarında tohum, aksakallı ihtiyarın,

    Dudaklarında dua: Eğreti seleflerinden arın!

    Karanlığı yiv yiv delen güneşten alamet,

    Haber verir toprağa: Tohum sana zimmet!

    Oluş sırrına nispet fidan bir kemiyet,

    Toprağı kıskıvrak sarmış ruhuyla keyfiyet!

    Gelir vücuda, ulvi oluşa namzet çam ağacı;

    Tepe yaprağından köküne mukaddes soy ağacı.

    Bin bir tecelli diyarında mıhlı tezatsız nizam,

    Yetiştirir öz yemişlerini muhteşem intizam!

    Heyhat ki; her gündüzün beşi hep gece, hep gece;

    Sıra sıra oluşun artında mağşuş bir bilmece!

    Böyledir de, tecrübelerle sabit avam-ı beşer;

    Yine de ders alınmaz, günler gelir ve günler geçer!

    Nasırlı avuçlularının yerine tırnakları pençeli gafiller,

    Mukaddes soy ağacını bir hamlede yere serdiler!

    Aksakallı bir ihtiyar vardı, hicranlı sinelerde kalan,

    Ve mahzun çam ağacına mıhlı halat, boyunlara sarılan...

    Kör saksıda mukaddes emanet, ağızlarda sahte kaval,

    Dört köşe sefil bir oda; şarap, fuhuş, kumar ve karnaval...

    Kırmızı, mavi, sarı yemişler dallara bir bir asılan,

    Kürsüde birkaç kutlu mutlu nutuk, gerisi yalan ve dolan...

    Çam kokulu pörsümüş ağaçta bir serzeniş, bir feveran;

    Güneş yerine ampul asılı bu felek sahte, bu toprak yalan!

     

    'Bu bir haldir, gelip geçer!' diyen gönüllerde nedamet,

    Beynini ilmik ilmik sökmüş bir nesle hasret, cemiyet!

     

    Ö.T. / Trabzon


  3. Sevgili

    Bir fırtına ki denizde,
    Alabora olmadan gizde,
    Karaya çıkmak için gemide;
    Kurtuluş timsal bulur sevgilide.

    Bin bir türlü fikir,
    Hangisi pak, hangisi kir?
    Bildirir O bir, tek-bir zikir;
    Akıl timsal bulur sevgilide.

    Bugün ne, bugün ne?
    Uyandık mahşer gününe…
    Şefaat dileyenin her gününe;
    Ahlak timsal bulur sevgilide.




    Rüya

    Gök kubbeye asılı tılsımlı Süreyya,
    İki âlem arası gelin, yalancı dünya,
    Çil çil eşyalarım bir lahzalık hülya;
    Akrep kıskacında sancı, ifşası rüya!

    Sahici beldede kandil yanıp sönen,
    Uyku döşeğinde perde kalkıp inen,
    Sahneye dekor, helezon gibi dönen;
    Beynimde akis, mihrak yerinde ben!

    Bir şeyler söyler maveradan bir ses:
    Bin yıl da yaşasan, bir ömürlük piyes…
    Bacanda günah tüter, abes üstü abes;
    Seni tutmuş bu bağlar, davran ve kes!




    Halim

    Yalancı dertlerim, hoş geldiniz;
    Gamsız elleriniz boş geldiniz!
    Hangi yana baksam, hep siz;
    Arz-ı endamında işve, edepsiz!
    Günah demet demet, perdesiz;
    Günüme günler kadar, vadesiz!
    Aylar, yıllar geçmiş, kedersiz;
    Ruhumda akrep, nefs hedersiz!
    Göz aynama yansıyan iffetsiz;
    Gönül bağıma oturmuş, ülfetsiz!
    Küfür bilmez dilim, pek illetsiz;
    Dilsiz his kelimelerim faziletsiz!
    Bire bin kadar, ukala beyinsiz;
    Bilgelik satarım, nafile, ayinsiz!
    Bu halim, bu edam mezhepsiz,
    Agora yerinde beşer, meşrepsiz!

    Ah dostlar ah, akıbetten habersiz;
    Aman ha aman, kalma rehbersiz!




    Keyfiyet

    Bir fincan kahvede cemiyet,
    Bekler kırk yıllardır hamiyet.
    Kadir bilmez ellerde vaziyet;
    Hatırlı dimağlara tuzlu eziyet!

    Bir bardak suda hakkaniyet,
    Kireçten vücut, imdi insaniyet.
    Billur bentlerde hapis kutsiyet,
    Buhar buhar uçmuş haysiyet.

    Bir kâse çorbada samimiyet,
    Ruhsuz yavan hoşaf, umumiyet…
    Bacalardan kol kol tüten inayet;
    Sürate ocaklarda kül kül cinayet!





    Zaman

    Her an var, her an yok;
    Bir anlık ömür zaman!
    Yaydan fırlatılmış ok;
    Hedefe akan su zaman!

    Bir eşyamıdır boşlukta,
    Var mıdır acep, yoklukta?
    Elvan elvan çoklukta;
    Acı aşa tat mıdır zaman!

    Solgun, ihtiyar benizde,
    Kırışık patiska, çeyizde,
    Matah dünyası feyizde;
    Hükmünü işler zaman!

    İki cihan arası bir kâinat,
    Birde, bin türlü külliyat,
    İnsan, hayvan ve nebat;
    Hakikat perdesi zaman!

    Kabloda sektesiz cereyan,
    Kabloda fasılasız devran,
    Kabloda helezon, cihan;
    Lahzası sır yumağı zaman!




    Ney

    Kapattım gözlerimi gecenin sessizliğinde;
    Ney sesi geliyor sessizliğin derinliğinde…
    Aldı hayalimi sırtına, uçuyor ay ışığında,
    Ne varsa topyekûn, işte ayaklarımın altında!

    Dalgalı dalgalı hasır ve orta yerinde şehir,
    Şarktan garba beşer ve gökyüzünde seyir…
    Cenuptan şimale buğu buğu tüten şömine;
    Kimine Noelli kış; ateşte odun, kimine…
    Dünyada zulüm, dünyada cümbüş donanma,
    Yanıyor mazlum, sıvazlayanı güneş sanma!
    Arpa hesabıyla topla, çıkar, çarp ve böl;
    Ummanlara arsız nispet umuma pay: Göl!
    Yığsan bütün insanlığı, derin bir havanda;
    Balyoz darbesiyle beyinleri ezsen, tabanda!
    Tabip kisvesiyle, elinde cımbız, didiklese;
    Hani, nerede, hakla batılı çizecek hendese?

    Derinden, dipsiz kuyudan haber veriyor ses,
    Ve bedahet şamarını şaplatıyor, nefes nefes!
    Kim üflüyor bu neyi, bu neyi kim üflüyor;
    Ezberime payanda hasırda, kim kükrüyor?
    Her şey yerli yerine, yerli yerine havsalam;
    Bir el uzandı yorganıma ve şafağa selam!




    Çocuk

    Çocukta merak biricik şiar;
    Ne hendese, ne bilmem ne…
    Nispet bilmez dünya kurar;
    Ay yere bir karış, kime ne?

    Orada, burada, şurada eşya;
    Onda fetih: Adım başı kale…
    Muhal bilmez, akar fezaya;
    Sonu gelmez arzular şelale!




    Peygamber

    Firavuna ejderha asası elinde,
    Deniz iki şak, dua dua dilinde,
    Tur dağında Hak’la halvetinde;
    Musa Peygamber: Kelîmullah

    Fezaya ok, Nemrut diyarından,
    Harlı ateş, Bâbil harmanından,
    Hak’tan rahmet; gül bağından;
    İbrahim Peygamber: Halilullah.

    Meryem anadan babasız evlat,
    Roma’ya mucize: Ölülere hayat…
    Yolculuk var, gökten yere halat;
    Ve İsa Peygamber: Ruhullah.

    Yerde Muhammet, gökte Ahmet;
    Kâinata efendi, âlemlere rahmet…
    Nurdan halka, etrafında ümmet,
    Yaratılmışlara gaye: Habibullah.








    Hane


    Bakma öyle, burası meyhane!

    Bu dünya, bu gençlik şahane;
    Ak yaşmaklı validem bahane…
    Demli demli nasihat çayhane;
    Zamanımın katili kumarhane…
    Arama beyhude sıcacık hane!

    Kimsesiz mazlumlara aşhane,
    Cüssemi içen sızıya şifahane,
    Yolda kalmışlara misafirhane,
    Cins kafalara ekin kütüphane;
    Durma söyle, varsa fetvahane?

    Bakma öyle, burası meyhane!




    Kafes


    Beynini içmiş ruhlarda şok,
    Hikmeti tepelemiş, ruh yok…
    Ne yana baksan, izmihlal;
    Nefs belasından zehirli ok!

    Bir tütsü, bir buğu, bir ses,
    Öteler diyarından bir nefes…
    Âdem bu, ciğerinde hilkat;
    Dua et, kırılır o zaman kafes!



    Hakikat


    Muhal bir sual: Nedir hakikat nedir,
    Kafdağı’nda Anka kuşu mudur, nedir?

    Var mıdır acep, vuslat diyarına geçiş,
    Çile doldurmak mıdır, geliş ve gidiş?

    Bulduranı aramak… Nasıl ve nerede?
    Kalp ilinde saray; nefs ininde fersude…

    Erene Hak tecellisi, Ömer’e sır denizi;
    Alev olsa aşk, ateşi yakmaz bendenizi!

    Kim haykırır hakikati, söyle kim, kim?
    El almaksa ilkin, ben mürşide bendim…




    Gelirlerse


    Dünya ve hatta kâinat,
    Benim olsa, mezara inat…
    Sorgu sualciler gelirlerse?
    Arama nefsinden teminat!

    Fukaraya da işler vakit,
    Günah var; olmasa da nakit…
    Heyhat ki, yine gelirlerse?
    Zengine, hatta fakire akit…

    Gözüm var; kulağım,
    Elim, kolum, bacağım…
    Eyvah ki, dile gelirlerse?
    Çayır çayır yanacağım!




    Osman


    Osman, gözün aydın;
    Maziyi boğdu, aydın!
    Sureti medeni: Aydın…
    Ortaçağ bitti, Osman!

    Osman, gözünde yaş,
    Bastona yaslandı yaş,
    Zamane keyfiyet yaş;
    Ahvalin kırık Osman!

    Osman, ciğerinde acı;
    Entel, zakkumdan acı…
    İklim, vatan, pınar acı;
    Tadın ekşidi, Osman!

    Osman, bir yere yaz;
    Meğerse dönem yaz…
    Tarihini izanına yaz;
    Okuyan var, Osman!





    Yarenler


    Ey yarenler, ey yarenler;
    Arsız nefsim ne de şirin!
    Ey yarenler, ey yarenler;
    Mahmur etti dadı iksirin!

    Fani saraylarda insanlık;
    Döşeğinden gafil rüyada…
    Bu güneş zifiri karanlık;
    Eşya: Gözbağı dünyada…

    Ölüler vermez bir haber;
    Ben kimim, ya bu hayat?
    Beşer canandan bihaber;
    Kim dinler ki hayat mayat!




    Cemiyet


    İnsanoğlu eşit boyda;
    Fıtrat bilmez cemiyet…
    Proleter hep bir soyda;
    Moskof olsa cemiyet!

    Özel mülkiyet yalanı,
    Serbest panayır alanı,
    Porsuk kapital dalanı;
    Mason olsa cemiyet!




    Dünya

    Zehirle pişmiş aşı,
    Dişledim beş vakit;
    Güle gönlüm yaşı,
    Aktı, geçti vakit!

    Güle kıymet dar;
    Anlık rüya kadar…
    Bu canan murdar;
    Ecel çattığı vakit!

    Bir damla zaman;
    Akar onda mekân…
    Aman Rabim aman;
    Son vade ne vakit?



    Perde


    Dinleyin dostlar;
    Bendeniz efendi…
    Yaşayan zanlar,
    Hakikat kefendi!

    Düşeş zarlarında,
    Çiftetelli kumar…
    Sokak sırtlarında,
    Nefsim çomar!

    Dalında öterim,
    Bağrım yanık;
    Mahrem yerim,
    Davada sanık!

    Perde çekmiş,
    Yaradan araya;
    Ebediyet ekmiş,
    Payidar saraya!


    Yalancı Bahar


    İki gözünde yalancı bahar:
    Elleri kanda, azılı canavar…
    Kalp bağında ruhun yanar;
    Köpek nefsin gülüp oynar…

    Suda akis, güneşte hakikat;
    Kâinat afyon, hancı kâinat…
    Hak bağında tezatsız sanat;
    Hem yer, hem besler hayat…



    Özkan T. / Trabzon


  4. Hiciv

     

     

    Çıkardık gayri baltalarımızı mahzenden;

    Dizilin dehlizde irili ufaklı, sefil düzenden!

     

    Kavramlar pazara çıkmış, irfan tozlu rafta;

    Uygarlık ininde mahpus İslam, irtica yafta!

    Beyninde tırnak izleri, kan fıçısı cemiyet;

    Hikmeti tepeledik, tam tekmil medeniyet!

    Kafatası beşeriyetin, kızgın, buharlı kazan;

    Çepeçevre hisar içinde beyin, ateşte kızan!

    Kaynıyor fokur fokur, cidarlarını çatlatarak;

    Ne varsa hepsine berhava, aklı patlatarak!

    Bir çıban ki, kızıl kıyamet fışkıran cerahat;

    Yekûn hattına dayanmış yara, beşer rahat!

    Damar damar akmış agora sahasına irin;

    Hayvana, nebata, insana bulaştı eli kirin!

     

    Suda erimiş şeker gibi ahlaka ayarlı damak;

    Suda öbek öbek yağ arası etik ipte hamak!

     

    Hayat mayat raddesinde mıhlı bilge kafa;

    Abece hututunda felsefe satar mankafa!

    Balık ummandan kaçtı, kuş kanat bıraktı;

    Nebat el ayak kuşandı; sularda ateş yaktı!

    Karada cins cins canlılar, denizde taştılar;

    Eteklerini topladı adalar ve bu işe şaştılar!

    Kamer sünger olmuş, okyanusları çekmiş;

    Şems buzdağına düşmüş, yere ateş ekmiş!

    Bulutlarda feveran, kan kırmızı yağıyorlar;

    Ovalar, dağlar, yerden yıldırım çakıyorlar!

    Pespaye kitaplık sahtekâr, anlatır maval;

    Hakikat diye bellettiler yıllar yılı martaval!

    İdrake prangalar bağlandı, hür dünyada;

    Zanlarını mutlak irade sandılar, rüyada!

    Harflerde herze, rakamlarda ters mantık;

    Safsata rahlesinde esasa yer, simli sandık!

    İrfan neydi? İrfan: Damarlardan akan kan;

    Mihrak noktasına, dörtnala koşan safkan!

    Anlamaz! Kaldırımlar lisanından anlatsan;

    Anlamaz, kirli pabuçlarını çil çil parlatsan!

     

    Yavuz hırsız şarlatan, ocak sahibini horlar;

    Savulun, hey arsızlar, bre hey köftehorlar!

     

    Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in bağlı bulunduğu mukaddes davasının bir yönünü dile getirmeye çalıştım, haddim olmayarak... Böyle bir yarışmada sonuncu olmak bile bana şeref verir. Başarılar... Ö.T

×
×
  • Create New...