Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Hâcegân

Editor
  • Content Count

    989
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    42

Posts posted by Hâcegân


  1. Bu insanları anlayamıyorum.

     

    Olaylara zahiri planda yaklaşıyorlar ya bu insanlar, bakın, şimdi şöyle bir misal anlatır mı bunları, acaba?..

     

    Desem ki, 'Bu işte onun parmağı var!'

    Derler ki, 'hani nerede?'

     

    Hadiseleri zahiri planda değerlendirdikleri için söz konusu işte gerçekten o şahsa ait bir parmak ararlar... Bilmezler ki, bu cümle mecazi anlam taşır ve zahirinden ziyade bir batını vardır bu cümlenin.

     

    Kimisi sadece işin zahiriyle ilgili, kimisi de batınıyla... İkisi de hata...

    İslamın zahirinden en ufak bir taviz vermeden, işin ruhunu batınında aramak... Doğrusu bu olasa gerek...

     

    İmam Gazali:

    ''Akla göre parmakta çıkan bir yaranın parmakta tedavisi gerekirse, tabib başka yerden tedavisini emreder ki, akıl bunu asla kabul etmez. Çünkü damarların, bedendeki köklerini, dallarını, dolaştıkları ve toplandıkları yerleri bilmez. Ahiret yolunda şeri'at'ın sünnet ve adabının inceliklerinde ve insanların, bilmesiyle mükellef oldukları inançlarında da öyle latif incelikler var ki, bunları şümuliyle anlamak, aklın kuvvet ve ihatası dışında kalır.''

     

    Yine İmam Gazali:

    ''Tefsir kitaplarının anlayamadıkları, büyük müfessirlerin bilemedikleri Kur'an'ın nice ince manaları var ki onlar, zikr ve fikir ile uğraşan kalblere doğar.''

     

    Selam ve dua ile...


  2. Ömür



    Bize uzak… Dünya derler;

    Ruha beden, kalbe nefs var...

    Gitmek vakti, ey ruh derler;

    Anne, baba, kardeşler var…





    Buysa dünya; ne hoş, ne hoş;

    Benim gerçek, gerisi boş!

    Nefs günahsız… Küheylan, koş;

    Ne sabahım, ne gecem var!



    Çabuk geçti, ak saadet,

    Eşyaya ad, bire adet,

    Gün gelir ki, farza davet

    Buluğ nefse vecibe var!


  3.  

     

    Kapı

     

     

     

    Hele söyleyin, söyleyin kapılar:

     

    Ardınızda sır, ne olur bir koku…

     

    Ulvi odayı, göstermez kapılar,

     

    Elimde tokmak, kalbimde nefs oku…

     

     

     

    Aman, tak tak tak… Aç kapıyı hancı!

     

    Bu dünya fani, ruhumda yankın var;

     

    Ve kelimeler… Ve beynimde sancı…

     

    Ah bir işitsem, kapıyı açan var!


  4. ''Boş işleri bırakıpta ilim,irfan öğrensen

    Ondan yorulduğun zaman; namaz ile dinlensen.''

     

    'Her gün yalnız namazdan namaza uyanayım;

     

    Bir dilim kuru ekmek; acı suya banayım!

     

    Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla!

     

    Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla...'

     

    Şiiriniz Üstad'ın bu mısralarını hatırlattı... Gönlünüze sağlık...


  5. Üstad'ın eserlerinden süzülen sırlara devam...

    'Doğru Yolun Sapık Koları' eserinden:

    'Cumhuriyet: Bu davanın eğrisi ve doğrusunu düşünmeden Tanzimattan beri gelen çizgiyi açıkta da merkezine ve gizli maksadına ulaştırma, İslam ile bütün alakaları kökünden koparma ve Türk'ü madde planında kurtarıp ruh planında batırma davranışı... Kararlı ve içten ve dıştan planlı...'

     

    'Kararlı ve içten ve dıştan planlı...' ifadesine dikkat...

     

    Yine aynı eserden:

    'Bir taraftan Lozan anlaşmasının kulislerinde bize dini rabıtalarımızı çözmeyi telkin etmeye hazırlanırken...'

     

    İşaretler Üstad'dan, çözmesi bizden...

     

    Devamı gelecek inşaallah...


  6. 'Kur'an ve Hadisin zahirine göre itikat ve amel etmek ve bu iki emir kutbunun hakikatine erme yolunda ne 'İcma', ne de 'Kıyas' gibi hiçbir vasıta tanımamak, maverai her anlayış ve görüşü dibinden kazımak ve böylece başta Kur'an ve Hadis bulunmak üzere topyekün kainatı elden çıkarmak ve ebedi helake yol açmak metodu...'

     

    Üstad Necip Fazıl'ın 'Doğru Yolun Sapık Kolları' eserinden... Teymiyye ve onun yolundan gidenleri için enfes bir teşhis...

     

    Yine aynı eserden Şeyh Bedreddin:

    'Mezhebini kuramayan, fakat kuracak olsaydı en büyük belayı getirecek olduğu besbelli ve yirminci asırda bile istirmacıları meydanda bir sapık...'

     

    Abdulkadir Geylani'nin 'Gunyetü't-talibin' adlı eserinden:

    'Ashabın hilafına görüş ileri sürerler.

    Kabir azabına, Havz-ı Kevser'e, şefaata da inanmazlar.'

    Geylani'nin Hariciler mevzuundaki bir hükmü...

    Kabir azabının olduğunu İmam Gazali 'İhyau 'ulumid-din' adlı muhteşem eserinde de, delilleri ile ortaya koyar ve kabir azabının olduğunu söyler.

     

    Şefaat mevzuunu da, Allah'a şirk koşmak sayarlar ve bu yüzden tasavvaf ilmini kabul etmezler.

     

    Bilmezler ki, İmam-ı Azam gibi bir büyüğü de yetiştiren Batın alimi Maruf Kerhi hazretleridir, diyeceğim ama, mezhep tanımayanları da var bu taifenin...

     

    Şimdilik bu kadar...


  7. '' Bu konuda savunanlar da reddedenler de Kur'an'dan 1300 yıldan beri birbirlerine ayetler delil gösterirler. Ne ki, sizin andığınız ayet de içinde bu mesele Kur'an'dan yola çıkılarak ne savunulabilir ne reddedilebilir. Bu meseleyi savunanlar Hadislerle savunurlarsa daha tutarlı olmuş olurlar. Çünkü sahih hadislerde yer alır. Bu da bu meselenin akidevi olmadığını, Rasulullah'ın ya da daha doğru ifadesiyle ilk neslin gündemini işgal eden yoruma dayalı bir mevzu olduğunu ortaya koyar.''

    İslamoğlu'nun kabir azabına dair ifadesi...

    Kabir azabı yoruma dayalı, imiş...

     

    Hz. Peygamber (s.a.s) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında koğuculuk yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında: "Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur" (Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26) buyurmuşlardır. Yani İslamoğlu'nun ifadesine göre Peygamber yorumu oluyor bu... Ne dersin buna, Meryem Betül hanım... Yahu bu hakikattir, yorum değil... 'O' çöle deniz derse, Çöl denizdir ve işte teslimiyetin bu kadarı...

     

    Hadis nakillerinin ne kadar sağlam olduğuna dikkat... (Buhari, Müslim...)


  8. Es-Selamü Aleykum...Arkadaşlar kendinize uzaktan bakmayı denediniz mi hiç ne kadar komik duruyorsunuz, hatta gülsek mi ağlasak mı bir haldesiniz, ukalalığının zirvesini yaşayan harun yaşar adındaki insancığın şu cümleyi tekrar okuyun

    "Temiyye itlerine kapak olsun o ayetler."

    Evet...Teymiyye itlerine..Harun bey,cümlenizin bu başlangıcını görünce gerisini okumaya midem elvermedi...İbn Teymiyye bir alimdir, onun İslam uğrunda verdiği mücadelenin zerresini verdiniz mi sorun kendinize, Rabb'im kaybolan vicdanınızın tekrar ortaya çıkmasını nasib etsin...

    Yine Efgani'yi, Abduh'u vs sevmek küfürmüş gibi tepki vermeniz söze dökülmesi mümkün olamayacak bir hayret hali meydana getirdi bende...

    Adı Reyhan olan, adı Hacegan olan ve cehaletin zrvesini ortaya koyan diğer herkeze...

    ALLAH YARDIMCINIZ OLSUN...cehaletle mücadele zordur evet, ama emin olun sizlerin ve sizin gibi düşünenlerin (daha doğrusu düşünemeyenlerin) işi daha zor...

    Ben farkındaysanız meselelere değinmeden direk hayretimi ifade ediyorum..Neden mi?

    Zehirli adında bir sitede aynı şekilde İslamoğlu hocaya haksız eleştiriler yer almıştı bir aralar (ama sizin görüşleriniz onları arattı emin olun, hiç olmazsa tutulur yanı olabiliyordu görüşlerinin) ve ben o siteye cevaplar yazdım (duygusallıktan uzak cevaplar) ama 4. cevabımı ısrarla yayınlamadılar, bu da onların ne kadar hakikatin arayışında olduklarını ortaya koydu, önce önyargılardan geleneksel zihinden vs. kurtulmayı deneyin isterseniz, hakikati ararsanız Rabb'im buldurur emin olun, Hz. Ömer gibi, ama önce aramasını bilmeli...

     

    Sizden gönül isterdi ki, ortaya bir bilgi koyup, sonra haykırmak: Hakikat sizinki değil, şu benim anlattıklarım! O zaman sizin de fikirlerinizi öğrenir, bir kanaat sahibi olurduk. Reyhan kardeşim kaynak gösterdi iddialarında... Size düşen onu çürütmek... Reyhan kardeşimin söyledikleri iddia da değil, İslamoğlu'nun adresinden aktarımlar... Fikir istiyoruz!..


  9. İnsan böylesi nurani hallerde az bulunur. Tadını çıkarmışsınızdır inşaallah... Dilerim Allah'tan, Peygamberimizi rüyanda görürsün.

     

    Ben bazen hayal kurarım:

    Bir oda nurlu sütunlar üzerinde yükselen... Peygamber Efendimiz baş köşede ve yakın etraflarında Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali... Ve onların da etrafında ashaplarının ileri gelenleri... Derken üstün velilerden kurulu bir oda... Ah, bu odada ben kendimi nereye koysam... Kıyamam o odanın halısına basmaya... Hayali bile heyecanlandırıyor... Duacıyım size, bana o nurdan insanları hatırlattığınız için...


  10. '' CHP serisi içinde hiç bir Başvekilden ümit sahibi olmama imkan yoktur. Hele bunlar arasında Recep Peker gibi, ruhu, İslam nefretinde peklik çeken, en sert kabızlık içinde betonlaşan bir Başvekilden ne umabilirim, yahut o benden ne bekleyebilir?''

     

    'Benim Gözümde Menderes' eserinden...

     

    Bakın hatırıma ne geldi:

     

    ''...Meğer Recep Peker, 'Devrimcilerin pazarlığı olmaz' demiş!.. Hüsamettin Cindoruk, büyük bir 'bilgiçlik' edası içinde bu sözü 'referans' gösterdi... Tabii, sayın Şeref Malkoç başta olmak üzere programa katılan bazı konuklar, 'Yapma Hüsamettin bey!' dediler, 'Sen bari yapma bunu!.. Sen ki demokrat Parti ve Adalet Partisi bünyesinde çeşitli görevler almış birisin!.. Kalkıpta Recep Peker'i referans göstermen, hiç yakıştımı sana?'

    (...)

    Mesela, şu söz:

    'Türkiye Cumhuriyeti, bir parti devletidir!'

    Ya da şöyle:

    'Türkiye Cumhuriyeti, bir CHP devletidir!'

    (...)

    'CHP belgelerinde' böyle yazıyor.''

    Hasan Karakaya/Vakit 3 Nisan 2008

     

    Bu arada; ''Türkiye Cumhuriyeti, bir parti devletidir!' süzü bizzat Recep Peker'e ait bir sözdür. 9 Mayıs 1935'te toplanan dördüncü Kurultayda söylenmiştir. Hüsamettin Cidoruk, Adnan Mendere!in avukatlığını da yapmış bir kişidir, yazık!!!

     

    Halbuki Necip Fazıl'ın Demokrat Parti teşhisi boşuna değilmiş. Okuyalım:

    ''...belli başlı kök üzerindeki ağacın arasında ihtilaf iddiasında hazin bir komedya teşhisidir.''

     

    Ha şu Ertuğrul Günay'a ne demeli? Çarşaf ve Kurban Çağdışı imiş... O da CHP'li ama, işte...


  11. Ayna



    Bir ayna var, bir de ben;

    Bak aynaya, bir beden:

    ‘Hakikat var!’ İnlerken,

    Hakikat mi, sahiden;

    Sırlı camdan süzülen,

    İdrakime çizilen?

    Ve düğümü çözerken,

    Hakikati dilerken,

    Ne gerekli, evvelden?

    Der ki gönül: Dem bu dem,

    Himmet gerek Erenden!

    Sahte ahlak, kürsüden,

    Kaya gibi düşerken…

    Cümle gönül, halinden,

    Bihaber ki, derinden…

    Dünya kalbe sinerken,

    Sır bekleme kalbinden?

    Eren der ki: Geç senden,

    ‘Yok’a karış, her şeyden…

    Alev kapta eriten,

    Mutlak ‘Var’da çivilen!



    Bir ayna var, bir de ben;

    Bak aynaya, bir beden:

    ‘Hakikat var!’ İnlerken,

    Hakikat mi, sahiden;

    Sırlı camdan süzülen,

    İdrakime çizilen?


  12. Softa

     

     

    Softa, aysbergde yanar,

     

    Alev ocakta donar…

     

    Aksa ırmak düzüne,

     

    Dazlak başını yonar…

     

     

    Çölde serap, ıslatır,

     

    Bulut bulut bunaltır…

     

    Dönse kuyu dersine,

     

    Minare der, sırıtır…

     

     

    Boynuza bağlı yaprak,

     

    Semaya mıhlı toprak…

     

    Kürsüde tarih, maval,

     

    Uygar gerici matrak…

     

     

    Bu şiirdeki bazı yerleri değiştirmek istedim... Hatalı bulduğum yerleri vardı...

     

    Tarih

     

     

    Softa, aysbergde yanar,

     

    Alev ocakta donar…

     

    Aksa ırmak düzüne,

     

    Dazlak başını yonar…

     

     

    Çölde serap, ıslatır,

     

    Bulut bulut bunaltır…

     

    Dönse kuyu tersine,

     

    Minare der, sırıtır…

     

     

    Boynuza bağlı yaprak,

     

    Semaya mıhlı toprak…

     

    Resmi tarih mersine,

     

    Fasit çemberde matrak…


  13. F.Gülen meselesi, üzerinde en ince tahlilleri gerektiren bir müşkülattır. Evet, bu mevzuu için, sitemizde, hiç hoş olmayan tartışmalar husule gelmiştir. ''Hiç hoş olmayan tartışmalar'' kelimesi, tartışan taraflar için, maalesef bir zaaftır. Yönetici arkadaşlarımızın bu mevzuu hakındaki endişeri, onları tedbir almaya yöneltmesini anlayışla karşılıyorum. Ama aynı gayeye yönelmiş bizler, bütün oklarımızı azılı düşmana çevirmemiz gerekirken, tartışılmasında zaaf gösterdiğimiz mevzuuların olması, doğrusu beni üzmüştür. İnsanları en ince mahrem noktasına kadar tanıyan ulu zatlar zümresine aşık gönülleriz, öyle değil mi? Birisine öfkelenmemiz, Allah için olmalı, kendi nefsimiz için değil! Kendilerini 73 fırka içerisinde biricik hak olan 'Ehli sünnet ve cemaat' dairesi dahilinde gören kardeşlerimiz, olaki hatalı fikirlere kapılabilirler. Bunun tek çaresi, karşılıklı sevgi ve saygı dairesi içinde halleşmektir. Yeterki işi hakarete veyahut gönül kırmaya getirmeyelim; başkası zaaf olur. Site yönetimin aldığı karara saygı duyduğumu tekrarlamak istiyorum. Çünkü tartışılmasını bilmediğimiz bir mevzuuya, Üstad Necip Fazıl fikriyatı ile yaklaşamıyoruz. Bunu gören ve ileride doğacak anlaşmazlıkları bilen yönetime başka bir yol bırakmadık. Sevgi ve dua ile...


  14. ANNE

     

    İlk kundağın

    Ben oldum, yavrum;

    İlk oyuncağın

    Ben oldum.

     

    Acı nedir

    Tatlı nedir... bilmezdin

    Dilin damağın

    Ben oldum.

    Elinin ermediği

    Dilinin dönmediği

    Çağlarda, yavrum

    Kolun kanadın

    Ben oldum

    Dilin dudağın

    Ben oldum.

     

    Belki kıskanırlar diye

    Gördüklerini

    Sakladım gözlerden

    Gülücüklerini...

    Tülün duvağın

    Ben oldum!

     

    Artık isterlerse adımı

    Söylemesinler bana

    'Onun Annesi' diyorlar...

    Bu yeter sevgilim bu yeter bana!

     

    Bir dediğini iki

    Etmiyeyim diye öyle çırpındım ki

    Ve seni öyle sevdim sana

    O kadar ısındım ki

    Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim

    Gün oldu kırdın...

    İncinmedim;

    İlk oyuncağın

    Ben oldum.. Yavrum

    Son oyuncağın

    Ben oldum...

     

    Layık değildim

    Layık gördüler

    Annen oldum yavrum

    Annen oldum!

     

    Arif Nihat Asya

     

    Bugün Cuma; Duacıyız...


  15. Yalancı Canan



    Şu kâinat senin, bu serap benim,

    Gel seyr-ü sefere çıkalım canan?

    Ne yaparmış ölüm, genç kalır tenim,

    Gel devr-i seyrana dalalım canan?



    Dem be dem bizimdir, gel ey sevgilim,

    Kadeh kadeh mekân, iç ey sevgilim,

    Dilim dilim zaman, ye ey sevgilim,

    Dünya kime kalmış… Ki kalsın canan…


  16. Bu mevzuu çok ince bir hale sahip. Aslında mesele, Mustafa İslamoğlu değil, bir zihniyet. Bu zihniyetin gün yüzüne çıkartılması ve çarpıklıkların hakikatlere kıyas yolu ile belirtilmesi... İslamoğlu'nun başörtüsü üzerindeki sözleri beni ikna etti, bir televizyon prıgramında. Ama ona karşı şüphem, yine aynı bir tv. kanalında Teymiye gibi insanları örnek göstermesi idi.

     

    Bu fikir yapısına sahip insanların, en ince mahremine kadar ve tutunduğu bütün mantık temellerini kavrayacak halinde muhasebe ve murakabesini yapabiliyor muyuz? Asıl mesele bu! İslamın akla verdiği hareket sahasını farklı kavrayışlar neticesinde, farklı farlı din ve kainat anlayışları zuhur ediyor. Aklını o tükenmez merkeze bağlayan her akıl, kendi erişebileceği sınırları tayin etmekle ilk basamağı geçmiş olur ve böylece Merkezden çevreye yayılan kolları vesilesiyle eşyaya tesir eder. İşte bu akıl bizatiği nefsinizin hakimiyetinde iş gören akıl değil, kendisini hakikate satmış akıldır. Ehli sünnet ile onun dışındaki hakikati arayış farklılıklarını işte böyle değerlendirmek gerek.

×
×
  • Create New...