Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Hâcegân

Editor
  • Content Count

    989
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    42

Posts posted by Hâcegân


  1. Yara

    Yaşayan bilir… Bunun için içerisinde bulunduğumuz cemiyetin hücrelerine kadar mıhlanmış mahiyetlerini çok iyi sindirmemiz gerek. Bu vaziyet, cemiyetin gözü önünde arz-ı endam edenler için daha bir böyledir. Toprağın derinliklerine kök salmış mukaddes ağacımızın en uç noktasındaki yapraklarına asılı ve eğreti duran yemişler, ne kadar bizdendir? Politikacıları, sanatçıları, âlimleri birde bu gözle süzmek gerekir.

     

    Hele sanatçılar, hele onlar… Her zaman tefekküre dalmışımdır; Bizi kendine itaat ettiren bu sistem bir ahlak getirmiş midir? Daha da önemlisi bize bir vaadi var mıdır, bu nizamın? Vaat… Cennet yahut Cehennem… Bir insanın, hayat dediği zanla yaşadığı şu dünyada, yaptıklarını mizana vuracağı ve az çok karşılığını görür gibi olduğu bir vuslatı veyahut bir korkusu yoksa, artık o insanı dizginleyecek beşeri bir nizam, köklerle bağlantısını koparmış bir felsefe var mıdır? Elbette yoktur ve olmadığını da bedahet halinde görüyoruz ve seziyoruz ki, topyekûn davamızın anahtarı bir an olsun ateşi sönmeyen o ulvi vuslatta ve dosdoğru yoldan saptırmaya mecal bırakmayan o hikmetli korkuda.

     

    Rahman ismi hürmetine yaşayabildiğimiz şu dünyanın geçici nimetlerinin bize anlattığı hakikati hücrelerimize sindiremediğimizden, Allah’ın, Rahim isminin gerçek üstü gerçek mahiyetini zihnimizin, daha doğru bir ifadeyle fıtratımızın derinliklerinden gün yüzüne çıkaramıyoruz. Üflediği ruhla eşyalar üzerindeki tasarruf hakkını insana veren Mevla’m, kâinat ölçülerini de şaşmaz bir nizam çizgisinde kurmuştur. Ancak beşer, köklerle bağı olmayan fani ideolojilerle ve aklın önderliğinde, bin bir türlü yol ayrımını gösteren tabelalardan en doğrusunu bulabileceğini sandı. Bir lahzacık aldığımız nefesi bile Hüda’ya borçluyken, ne hazindir ki, O’nun her fikrin, her teşebbüsün üstünde nizamını vicdanlara ve camilere hapsediyoruz. İşte tam burası çıkmaz sokak veyahut fasit daire ve ne yaman çelişki…

     

    Umumide dünyanın, hususide yurdumun vaziyeti bu minval üzere olduğu içindir ki, ahlak yerini etik ölçülere bıraktı ve bu ölçüler muhtevasında fıtratımıza uygun ahlaki ölçüleri yerleştirebileceğimiz bir yer bulamıyoruz. Günümüzün ahlak yoksunu etik insanlar, kanıtımız…


  2. Gelirse

     

     

     

     

     

    Dünyalık ve hatta kâinat,

     

    Benim olsa, mezara inat…

     

    Sorgu sualciler gelirse?

     

    Arama nefsinden teminat!

     

     

     

    Fukaraya da işler vakit,

     

    Günah var; olmasa da nakit…

     

    Heyhat ki; yine de gelirse?

     

    Zengine, fukaraya akit…

     

     

     

    Gözüm, ağızım var; kulağım,

     

    Anlım, elim, kolum, bacağım…

     

    Eyvah ki, sözlere gelirse?

     

    Kor ocaklarda yanacağım!

    • Like 1

  3. Yarenler

     

     

     

     

     

    Ey yarenler, ey yarenler;

     

    Arsız nefsim ne de şirin!

     

    Ey yarenler, ey yarenler;

     

    Yalancı tadı iksirin!

     

     

     

    Fani sarayda insanlık;

     

    Döşekten gafil, rüyada…

     

    Güneş zifiri karanlık;

     

    Eşya gözbağı dünyada…

     

     

     

    Ölüler vermez bir haber;

     

    Ben kimim, yahut bu hayat?

     

    Beşer canandan bihaber;

     

    Kim dinler ki hayat mayat!

    • Like 1

  4. Perde





    Dinleyin dostlarım;

    Bendeniz efendi…

    Yaşayan zanlarım;

    Hakikat kefendi!



    Düşeş zarlarında,

    Çiftetelli kumar…

    Sokak sırtlarında,

    Bendeniz çomar!



    Dalında öterim,

    Yüreğimde yanık;

    Mahreminde yerim,

    Mahkemede sanık!



    Perdeleri çekmiş,

    Yaradan araya;

    Ebediyet ekmiş,

    Payidar saraya!

    • Like 1

  5. Eyvah




    Eyvah, eyvah ki; dünya…


    Dönüyor!


    Ömür mumu her lahzada…


    Eriyor!


    Habersiz ecelden; gülüp…


    Oynuyor!


    İki âlem arası hamak…


    Uyuyor!


    Meyil bulmuş nefs; boşluğa…


    Akıyor!


    Kanlar içinde kör kuyudan…


    Sarkıyor!


    Günah, günah üstüne, canan…


    Arıyor!


    Dal koluna takma yaprak…


    Sararıyor!


    Ruhumu sokan akrep, gülerek…


    Geliyor!


    Yerle sema arası ses; beynimi…


    Dişliyor!


    Ufukta kızıl kıyamet; güneş…


    Batıyor!


    Avam-ı beşer kuştüyü teneşire…


    Yatıyor!


    • Like 1

  6. Zaman ve Mekân

     

     

     

    Ruh diyorduk ya;

     

    Görülmez, tutulmaz muamma…

     

    Zaman ve mekân diyorduk ya;

     

    Zaman kokmuş, mekân yasta…

     

    İbret var taşında, toprağında,

     

    Kubbesinde Selimiye’nin;

     

    Tekbir misali yükselen, fezaya,

     

    Altı şartlı Sultanahmet’in…

     

     

     

    Felsefe geldi, hikmet gitti;

     

    Ah iki dünya! Biri bitti.

     

    Subaşını tutmuş devler,

     

    ‘Sistem bu!’ der mazlum, bekler,

     

    Ölen ölmüş, giden gitmiş; lakin…

     

    Var olmuş meşruiyet gömleği sistemin.

     

    İki hezeyan ve işte cemiyet,

     

    Muharrir, müderris, aymaz kemiyet,

     

    Maval anlatır, pespaye hürriyet;

     

    Bilmem ki, bulunur mu acep keyfiyet?

    • Like 2

  7. Bayram yazısı! Cansıkıcı bir bayram yazısı yazıyorum. Ağzınızın tadını kaçıracak şeyler yazacağım için şimdiden özür diliyorum.. İsterseniz okumadan burada kesin.. Çünki yazılanları okuduğunuzda üzüleceksiniz..

    Bir yazar öyle diyor. “Kabe’yi yok etme planı”

    Mekke Manhattan’e benzeyecek.. Her tarafta dev gökdelenler..

    Altın kafese hapsedilmeye çalışılan bir bülbül..

    Kabe’ye “tepeden bakan” ziyaretçiler.

    Mermer galerisi gibi bir şey.

    Bu dünyanın en eski yapısında her şey çok yeni.

    Ecyad kalesinin yerinde şimdi dev bir otel ve alışveriş merkezi var. Pahalı, lüks, fantastik ne ararsan var.. Önce tarihi yok ettiler.. Mezarları. Şimdi ise dağları tepeleri yok ediyorlar.. Hz. Ebubekir nerede oturuyordu, Hz. Ali, Osman, Ömer, hiçbirinin izine rastlayamazsınız. Hz. Hatice’nin mezarından başka bir iz yok. Ya da Hz. Aişe nerede oturuyordu belli değil. Cin Mescidi, sıradan Anadolu’daki şehrin sokakları arasına sıkışmış bir mescid gibi..

    Ebu Cehil’in evi nerede belli değil.. Bir tarihin izleri tamamen yok edilmiş.. Hira’dan artık Kabe gözükmüyor.. Dev projektörlerin ışığı gözünüzü alıyor, gökyüzünü göremiyorsunuz. Ya da yıldızları çalınmış bir gökyüzü işte..

    Kabe Fantasiland gibi bir yer haline getiriliyor. Ultra Modern bir meditasyon merkezi.. Korkunç paralar harcanıyor.. Tarihi bir şehrin altı üstüne getiriliyor..

    Hervele yaparken Mekkeli müşrikler aklınıza gelmiyor.

    Safa-Merve arasında koşarken de Haacer annemizi hayal edemiyorsunuz. Modern yapılar, tarihle aranıza bir bıçak gibi giriyor.. Her şey bedenin konforuna ayarlanmış.. İnsanın ruhu dev beton blokların, mermer duvarların arasında üşüyor. Sokakları hınca hınç dolduran kalabalıkların arasında yalnız bir biçare gibi yürüyorsunuz. Belki bu biraz da utancımızdan..

    Zemzem kuyusunu göremiyorsunuz ki, İsmail atamızı hatırlayasınız.. Birilerinin gözünde, (haşa) Makamı İbrahim cemakan içinde bir ayak izi sadece.. Hacer-ülesved plastik bir kovan!?.

    Şeytan taşlarken Arafat ya da Müzdelife’de aradığınız ruhu bulmakta zorlanıyorsunuz. Tek çözüm gözlerinizi kapamak. Çünki görünen gerçek sizi alıp başka vadilere sürüklüyor..

    Ey Kabe’nin sahibi, Kabe’yi Fil ordularından koruduğun gibi, fillerden daha dehşetli görüntüleri ve homurtuları ile dağı-taşı yiyip tüketen makinelerin şerrinden evini koru!

    İlk Kıblemiz Mescidi Aksa’nın altını oydular..

    Kutsal evleri ülkelerin, milletlerin, kabilelerin hükümdarlığından kurtar ve salih kullarını bu makamlara hadim kıl!

    Bunlar olmadan daha mı iyi idi. Yoo, ucuz Çin mallarının doldurduğu işportalar arasından geçiyordunuz.. Sağa sola atılan çöpler, dilenciler.. Salaş ucuz oteller. Kirli lüks arabalar.

    Yine McDonald köftecisi yine Fred Chiken, yine Pepsi.. Kaba polisler.. Bangır bangır çalan Arapça, Urduca yeşil pop! 3 yıldızlı rezaletten 5 yıldızlı rezalete geçiş yapılıyor şimdi..

    İslâm konferansı ya da İslâm ülkelerinin yapacak bir şeyleri yok mu? BM’ye mi başvurmamız gerekiyor!?. Kabe en büyük dini merkez değil mi, tarih ve kültür mirası değil mi?

    İnanabiliyor musunuz, Peygamberimizin kazdığı Hendek savaşında hendeğin izleri bugüne kadar korunmuş, ama şimdi üzerinden asfalt bir yol geçiyor..

    Fransızların Waterlo savaşında Napolyon’un mirasına sahip çıktığı kadar biz Müslümanlar Kabe’nin tarihine sahip çıkamıyoruz.. Yazıklar olsun bize!

    Mekke, Medine ve Kudüs’ü birlikte düşünmeliyiz.. İşgalcinin kim olduğundan önce bir işgalin varolup olmadığına bakmak gerek ve sonra orada neler olduğuna tabii.. Evinizi soyan hırsızın adının Hasan mı Hans mı olduğu öncelikli derdiniz olmasa gerek..

    Bugün Mescidi Haram’ın başına gelmekte olan felaketin, 2. adımında Medine-i Münevvere var! Allah her iki kutsal mekanı da bu felaketten korusun, bu planı yapanlara fırsat vermesin! Ev’in sahibine bu işleri şikâyet ediyorum!

    Kabe’nin hali, Müslümanların halinden daha iyi olacak değil herhalde. Meleklerin ve müminlerin laneti zalimleri bir gün ansızın yakalar.. Zemzem kuyusunun doğal mermerlerini kıranların nurdan sütunları mermer sütunlarla gölgeleme girişimi elbet bir gün Kabe’nin sahibi tarafından cezalandırılır.. Keşke Vehhabi din alimleri, hacıların küçük yanlışlarını düzeltmek için gösterdikleri çabanın binde birini yapılan büyük yanlışları önlemek için gösterseler.. Namaz kıldırırken ağlayan Kabe imamları yoksa Kabe’nin haline mi ağlıyorlar! Ümmet bu, ümmetin alimlerinin ve ümeranın hali bu olunca, Kabe’ye gir ağla, çık ağla! Necip Fazıl’ın dediği gibi “Ağlayın su yükselsin, belki kurtulur gemi”

    Her birimizin kalbinde bir “ev” var. O ev Kabe’nin halinden daha hallice değil.

    Belki bir gün “gönül evi”mizi imar edersek, camilerimizi kurtarırız, camilerimizi kurtardığımızda da onu kurtaran cemaat Kıblesine sahip çıkar..

    Camilerimizin duvarları çini kaplı, kocaman kubbeleri ve ışıltılı avizeleri var. Güzel sesli hafızları.. Upuzun minareleri ile ne güzel. Peki ya camilerin sosyal ve manevi mimarisi ne halde. Açları doyuruyor mu, ihtilafları çözüyor mu, zulme karşı direnenleri barındırıyor mu bağrında. Camiler işgal altında değil mi? Yüreklerimiz de Kıblemiz gibi işgal altında..

    Kabe’nin etrafında yükselen toz bulutları, kalbinizi boğan Marlboro dumanı gibi.. Kabe’nin karşısındaki McDonald ve Pepsi kamyonu midemizi dolduran gıdaların markaları ile aynı..

    Kalbimiz ne halde ise Kabe de işte o halde. Kalbimiz Kabe’ye yansıyor..

    Sokakları dolduran kalabalıkların kalbinde ne kadar iman, sevgi, cesaret var, kafalarında ne kadar bilgi, ceplerinde ne kadar paraları var bu insanların.. Ayakları nereye gidiyor, elleri ne iş yapıyor, gözleri nereye kayıyor, şu kulaklıklarından kulaklarına akan mesaj ne?

    Ey Kabe’nin sahibi, kendimizi sana şikâyet ediyorum.

    Bizi doğru yola ilet. Nimet verdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların değil.

    Biliyorum, sen cahil ve zalim bir kavme hidayet etmezsin.. Ey Allahım bizi bağışla, bağlı şeytanların şimdi bizim ellerimizi bağlamasın.. Allahım bizi cehalet zincirinden kurtar, zulümden yüz çevirme feraset ve basireti ver.. Kırılan saflarımızı düzelt.. Çünki biz zalimlerden olduk, başımıza gelen felaketlerin sebebini biliyoruz. Bizi kendine çevir. Çünki biz kendimizi değiştirmeden bizim için kurtuluş umudu yok!.. Şimdi tevbe zamanıdır..

    Bayramınızı tebrik ediyorum. Allah (cc) sizi ve beni affetsin. En çok da, adına kamu mülkü denilen, yetim hakkını yöneten ve başkalarının sorumluluklarını taşıyanları..

    Selâm ve dua ile..

     

    Abdurrahman Dilipak


  8. Destan

    Ey gidi haci, ne çok sayayiler seni;

    Çok zorlayı da namazımdan etma beni!

    Sen buradan gidin mi, bir hayırlı mektup yaz bağa;

    Bakayım kısmet olacak miyim, bir daha Zonguldak’a?

    Hiç yaramayi bağa o Zonguldak sulari;

    Tez külfet yetiştirdim, hep dağıttım olari.

    O terziler bezzazları birbirine ekley;

    Sağda solda külfetlerim; hepsi beni bekley!

    Bağa kalsa, akşam sabah elirim;

    İçecek su çekerse, inşallah gelirim.

    Akşam sabah kapılarda dolanıyrım;

    O uzun yollarda çok boğalıyrım!

    Durup giderken bakarsın ki elirim;

    Gider gelirken bakarsın gelmez olirim…

    Duman dere yukari kulağuzdur, kulağuz;

    Herkes gelir giderken, ben gene kaldım yalağuz!

    E benim sevducağum, gel serinime serinime;

    Benim bu köyde durmam yük oldi külfetime!

    Diyi bağa:“Arkadaşım, sen bu işleri edemezsin;

    Hiçbir yere sallanma, sen buradan gidemezsin.”

    Muhacir gelende neler geldi başıma;

    Ben bir destan yazayım, o benim arkadaşıma…

    Kestiler buzacuğu, seyir ettim kanina;

    Arkadaşım da diyi bağa, durmadan gel yanima!

    Daha genç olsaydım, ben bu dünyada biraz daha kalacağıdım;

    Biliy misin, gelirken o Samsun dağlarında seni arkama alacağıdım!

    O kadar arayrım seni burada;

    Sen çok gün geçirdin; çok kaldın orada!

    Arkadaşım diyi bağa ki:“Aca elmiyece misin;

    Çok vakit geçti orada, buraya gelmiyece misin?”

    Diyi bağa ki:“Topla da ye etikleruğun;

    Aca unuttun mi çektikleruğun?”

    Benim gibi bir adam bu dünyada kalamaz;

    Hep çektuklerimi desem kâtipler de yazamaz!

    Haburadan yukari gel de, çıkalım dağa;

    Buları da bağa diyen Muhammet ağanın oğli Mustafa ağa.

    Not: Okuma yazması olmayan yaşlı bir ninenin eşine söylediği bir destanı, hemen yanında bekleyen oğlu kaleme aldı. Ben de hiç bir orjinalliğine el sürmeden şiir halinde yazdım. Lütfen ifadelerdeki sadeliğe bir bakın... Ya kafiye uyumları... İşte bu destan tam bizden... İlginizi çeker diye buraya aldım.


  9. Benim Hatam

     

    Padişah saltanat, paşam;

     

    Milli egemenlik: Maşam!

     

    Uygarlık tuğrası madam,

     

    Hükümran şeritli yaftam…

     

    Yasadır, dilerse avam;

     

    Dilerse, bir püste ram…

     

    Fildişi kulede makam,

     

    Örümcek kafada ne kam…

     

    Kravatla bağlı yakam,

     

    Potin bir de şapka cakam…

     

    Zürriyet dam üstüne dam;

     

    Bodrum yerinde sır: idam!

     

    Böyle gelmiş, gider yaşam;

     

    Bayram bize sabah akşam…

     

    Ne olduysa, benim hatam;

     

    Üstümü ört ki; hep yatam!


  10. Harpta imanı andık

    Şahlanacağız sandık

    On yıl on milyon zındık

    Uyuşmadık anlamaz

     

    Benim bir şiirim de şöyledir:

     

    Kurtuluş

     

     

     

     

     

    Savaş, kıyamet…

     

    Ne oldu, ne var?

     

    Vatan ve ümmet…

     

    Ne oldu, ne var?

     

     

     

    Tarumar dünya,

     

    Adalet rüya,

     

    Müreffeh hülya;

     

    Ne oldu, ne var?

     

     

     

    Din ve itikat;

     

    Koş, koş! Saltanat…

     

    Yanıyor ecdat;

     

    Ne oldu, ne var?

     

     

     

    Baş, kol, el, bacak,

     

    Kan revan ocak,

     

    Alev her bucak;

     

    Ne oldu, ne var?

     

     

     

    Namahrem eli,

     

    Ecnebi seli…

     

    Eyvah; miğferli;

     

    Ne oldu, ne var?

     

     

     

    Ne oldu böyle,

     

    Bu ne hal öyle,

     

    Bir anlat şöyle;

     

    Ne oldu, ne var?

     

     

     

    Kurtuldu ümmet,

     

    Allah’tan rahmet…

     

    Yine akamet;

     

    Ne oldu, ne var?

     

     

     

    Modern uygarlık,

     

    İslam barbarlık,

     

    Bilim, tek varlık;

     

    Ne oldu, ne var?

     

     

     

    Savdık ümmeti;

     

    Umran milleti…

     

    Yedik illeti;

     

    Ne varsa, o var!


  11. Zorlu bir yarışmaydı. Çok derin yazılar ve şiirler arasında dereceye girmek benim için ayrı bir mutluluk vesilesi. Hemen şunu belirtmek isterim ki, yarışmada dereceye girmek bir vakıadır ama, böylesine mukaddes dava uğruna kalem oynatılan, dostluklar kurulan bir adres en büyük kazançtır.

     

    Bu vesileyle birinci olan kardeşim Vakıf Ahmet'i ve ikinci olan kardeşim Fatih Aktaş'ı gönülden kutluyorum.

    Not: Vakıf Ahmet'in birinci olacağını tahmin etmiştim.


  12. İzm

    Beşer fıtratından bihaber insancıklar:

    Hümanizm…

    Hak devranında ahmak taharetsiz:

    Ateizm…

    Vahitler arası nispetsiz müsavat:

    Sosyalizm…

    Zapturapt silleli perdesiz meşrep:

    Komünizm…

    Ruhsuz beyinlerde madde telakkisi:

    Materyalizm…

    Hürriyet bandrollü serbest panayır:

    Liberalizm…

    Banknot bankerine kar amentüsü:

    Kapitalizm…

    Kanlı rejimler hamisi tıynetsiz canavar:

    Emperyalizm…

    Hakikat deryasında sahici melankoli:

    Realizm…

    Zıtlıklar dünyasında menfaat terazisi:

    Pragmatizm…

    Maarif gövdesinde mantıksal kurtçuk:

    Pozitivizm…

    Hürriyet, müsavat, uhuvvet yaftalı:

    Despotizm…

    Mukaddesata demir pençeli gladyatör:

    Laisizm…

    Teokratik havsalaya biricik diyanet:

    Kemalizm…

    Genç dimağlara ‘Ulvi İslam’ yutturmacısı:

    İslamisizim…

    Medeniyet diye kadeh kadeh içtikleri:

    Alkolizm…


  13. Zaman

     

     

     

    O ne bir eşyadır, ne de rüya;

     

    Ne bir hacim bilir, ne de isim…

     

    Can nasıl dayanır? Erir kaya;

     

    Ateşten nefes ensemde cisim…

     

     

    Gün odamdan çeker ışığını;

     

    Penceremden uzanır gölgeler…

     

    Çizer anlıma kırışığını;

     

    Örümcek ağı, cins cins hevesler…

     

     

    Gece kırk derece, anlımda ter;

     

    Ve saat… Ve dakika, saniye…

     

    Bu hal, bu hal; kâbuslardan beter:

     

    Giden donar, gelen deler; niye?

    • Like 1

  14. 'Üstad Necip Fazıl'dır O.' şiirini gönülden yazmışsın.

     

    'Süt içinde ak kıl sayan,

    Nefsini ipe bağlayan,

    İslam üzere yaşayan

    Şu gençliğin mimarı o.'

     

    'Herşey İslam'da diyerek,

    Gece gündüz yürüyerek,

    Sapı, çöpü eleyerek

    Saadete erendir o.'

     

    Özellikle bu dizelerden çok hoşlandım. Nedamet kardeşime...


  15. Es-Selam kardeşlerim. Mehmet abiyi kıramadım ve iki gün odaklanarak acizane bir şiir yazdım. Umuyorum ki sevgili kardeşlerimin fikirlerine ve büyük doğu yoluna tercüman olabilmişimdir.

     

    BÜYÜK HUBEL

     

    Ankara’nın Hubel’i

    Uyuşmadık anlamaz

    Doğduğu yer Rumeli

    Uyuşmadık anlamaz

     

    Sapık Kemal’le (Volter)

    Fikirdaşıdır sever

    Kubbeleri pek söver

    Uyuşmadık anlamaz

     

    Padişahla yer içer

    Allah, din, şeriat der

    Yalancılıkta lider

    Uyuşmadık anlamaz

     

    Kesmez hırsın hızını

    Vahdettin’in kızını

    Alamadı iç çeker

    Uyuşmadık anlamaz

     

    Harpta imanı andık

    Şahlanacağız sandık

    On yıl on milyon zındık

    Uyuşmadık anlamaz

     

    Halkı kandır öne geç

    Kesmek için imam seç

    Hani ya hilafetin

    Uyuşmadık anlamaz

     

    Camiye kılıç indi

    Nefretiyle tepindi

    Koca halk nasıl sindi

    Uyuşmadık anlamaz

     

    Damarımızda kene

    Kölen olduk kırk sene

    Bize hitap neyine

    Uyuşmadık anlamaz

     

    Kâh dinci kâh komünist

    Hamurun suyu faşist

    Okçulukta lider it

    Uyuşmadık anlamaz

     

    Köyde küfür okulu

    Şehirler fuhuş yolu

    Meclis düzenbaz dolu

    Uyuşmadık anlamaz

     

    Ebter kraldır kendisi

    Soldu gitti hevesi

    Onu seven müminle

    Uyuşmadık anlamaz

     

    BÜYÜK DOĞU gülleri

    Hep Hak söyler dilleri

    Sevmedik katilleri

    Uyuşmadık anlamaz

     

    09 Eylül 2008 Salı

     

    Üstü kapalı ama, yakın geçmişten seslenen bir şiir. Ben mesajı aldım... Başarılar...


  16. Yeter kardeşim, şu yarışmaya bizde katılacağız gözümüzü korkutuyorsun :) Senin yüzünden yarışmaya katılmaktan vazgeçtim :) Şaka bir yana yazdıklarını az da olsa beğendim :D Ciddiyetle gerçeği ifade edersek, iyi yazıyorsun harika değil. Ben yazdığım zaman harikayı göreceksin (sizde bilin) :D Biraz rekabet ortamı oluşturalım.

     

    Yarışmaya katılmayan arkadaşlar, şu yarışmaya katılım artsın. Hemen hemen hepiniz Üstad hakkında birşeyler yazabilirsiniz. Bunu neden bizden esirgiyorsunuz. Herkes üst seviyede yazı yazacak diye birşey yok. Üstad bizlere nasıl tesir etmiş? Bizlere kendi hakkında neler yazdırabiliyor? E yazıverinde görelim, bu kadar cimri olmayın. Bu bölümü takip edenlerin bizden yazılarını esirgemesi hakikaten ayıp! Yakında harika bir yazı yazacağımdan imtina ediyorsanız yuhh size :) Hadi, herkes kendince birşeyler yazsın.

     

    Not: Harika bir yazı yazacağım diye kibre kapıldığım sanılmasın, sadece latife yapıyoruz. Bir bakarsınız, harika da olabilir :)

     

    Efendim,

     

    Ne yapayım Üstat söz konusu olunca kendimi tutamıyorum. Tabiki ben de dereceye girmek isterim ama, diğer arkadaşlarla gaye bir olduktan sonra insan sonunculağa bile üzülmüyor. En içden dileklerinizi aldım da, yarışmaya bir başka eserle de katılır mıyım, bilmiyorum! Sizden de bir eser bekliyoruz... Başarılar...


  17. hıcıv baslıklı şiir e dıyecek yok bence.yazarını tebrık etmek ıstedım.zaten ustada yapılacak verılecek en buyuk hedıye davaya sahıp çıkmaktır.onu boylede guzel dıle getırmenız hosuma gıttı.basarılar...şunuda sormadan gecemıcem şiirle ılgılısınız zaten yayınlatmayı dusunuyor musunuz?zamanın yenı ustadlara da ıhtyacı var çünkü:)TUNEL

     

     

    Hiciv adlı şiir yarışma içinde değil sanırım. Evet şiir anlam bakımından iyi oldu ama, şiirde bazı hatalar var. Hece ölçüsü gibi... Yani o şiiriri yazarken, beni bağlayan şiir nizamından kendimi sıyırarak, gönlüme ne doğduysa, onu yazdım. İlginiz için teşekkür ederim.


  18. Üstat Fazıl

     

     

     

     

     

     

     

    Aman üstat! Bu ne dünya, ne dünya?

     

    Hayat dediği zanla insan güya,

     

    Gülüp oynar, sanki mesut bir rüya;

     

    Ruhlar dipsiz kuyuya, beşer aya…

     

     

     

    Kandillere katrandır gece çile;

     

    Beyin zarında çatlak, büyük hile…

     

    Ense köküne balyoz darbesiyle,

     

    Beyninin yırtıkları ve nafile…

     

     

     

    Zamanın pençesinde üstat asi,

     

    Çivi çaktı, bakışıyla Arvasi;

     

    Öksüz kalmış davaya eşsiz vasi,

     

    Çatlasın Babıâli ve hamasi!

     

     

    Mukaddes yüke hamal üstat Fazıl;

     

    Kahpe düşman: Artık çizil ve yazıl!

     

    Yekûnu tırmaladı onda akıl;

     

    Kaba softa çekemez asla tek kıl!

     

     

     

    Aman efendim aman, sana bendim;

     

    Sana bağlı, sana mıhlı kemendim!

     

    Ejderha gecelerde, mühürlendim;

     

    Fikriyat cümbüşünde nur yüklendim!


  19. Basınımızın Ağlanacak Hali ve Biz

     

     

    Her gün gazete alıp, okuyoruz. En sevdiğimiz, ama iç yüzünü anlayamadığımız yazarları takip ediyoruz düzenli olarak ve kendi fikir dairesi içine, huyu suyu belli halkımızı çekmeye çalışıyorlar, mukaddes değerlerimizi de istismar ederek. Ve böylece fasit bir daire içinde dönüp duruyoruz… Böylesine çetin bir meselede, biz de üzerimize düşen itinayı gösteremiyoruz, maalesef.

     

    Madem demokratik bir nizamda hayat sürüyoruz, o halde mahut nizamın gerekleri icabı, halkımızın yaşam tarzına uymayan edalar, fikir ve vicdan hürriyeti bahanesiyle medeni diye karşılanırken, asıl halkın iradesini yansıdan ifadeler bile bodrum katına hapsedilmiş vaziyette. Ne hazindir ki, fesat yuvası malum gazeteler, bu halleriyle Müslümanların ceket cebinde kıvrılmış vaziyette, en mahrem sınırlarımıza bile yılanbaşını sokmuş durumda.

     

    Meselesiz bir gençlik oluşturup, seküler yaşam tarzını gözlerimizin önüne bir perde gibi çektiler. Eğitimde, sanatta, ilimde; her yerde, her yerde…

     

    Hemen şunu belirtmek isterim ki; mahut yazarlar ve çizerler takımı demokrasi, cumhuriyet, laiklik, insan hakları, hukuk, evrensel değerler, diğer dinlerle beraber İslam konularında nasıl da boş beyinlere sahip olduklarının örneklerini, resmigeçit halinde beğeninize sunuyorum:

     

     

    (…)

     

    Yağmurlu bir havada, elimde Falih Rıfkı’nın “Çankaya”sı, yüreğim tarifsiz ve tarafsız bir hoşluk duygusu, attım kendimi Pera Palas Oteli’ne…

     

    İkilemleri, şamataları, zevzeklikleri, korkutmaları, avutmaları geride bırakıp, kendi özgür irademle başladım okumaya…

     

    Okudukça tanıdım, tanıdıkça sevdim

     

    “Tek adam” olma günlerde Beyoğlu’nda bütün korumaları atlatıp, çok eskiden, yani beş parasız genç bir zabitken, gittiği biraneyi araması, bulamayınca acayip kederlenmesini sevdim.

     

    Ahmet Hakan Coşkun/Hürriyet

    11.10.2007

    Hiç düşündünüz mü örtünmeyi?

     

    Hayır, katiyen. Örtünmeyi Allah’ın emri olarak kabul etmiyorum ki!

     

    Akşam Pazar Eki

    02.12.2007

    Not: Prof. Beyza Bilgin ile yapılan bir röportaj… İlahiyat Fakültesinden bir Prof. Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliğinde bulundu.

     

     

     

    Türbanın dince zorunlu olup olmaması benim umurumda bile değil. Türkiye teokratik bir ülke değil, laik bir ülke. Cumhuriyet’in referansı şeriat değil, laik yasalardır. Türban şeriata göre zorunluluk bile olsa laik kamusal alanda şeriatın hükümleri geçerli değildir.

     

    Özdemir İnce/Hürriyet

    08.12.2007

    (…)

     

    Camideki namazın benim için en ilginç yönü Rodoslu Türklerin, kadın, erkek, çocuk namaza katılmalarıydı.

     

    Bizim ülkemizde hiç görmediğim bir durumdu. Ayrıca camiye gelen kadınlar ve genç kızlar içinde sadece bir tek türbanlı olduğunu da söyleyeyim!

     

    Mehmet Y. Yılmaz/Hürriyet

    14.10.2007

    (…)

     

    Türbansız hayat onlar için haram mı, Türban İslam’ın tek koşulu mu? Yoksa onların İslam’ı türbana indirgendi de bizim haberimiz mi olmadı? Bu durumda türbanları bir put, kendileri de putperest olmaz mı?

     

    Özdemir İnce/Hürriyet

    14.10.2007

    (…)

     

    Sık sık yazıyorum. Kadın beni kokutur.

     

    Tutkusu ise ürpertir.

     

    Ama bütün erkekler gibi benim de elimden bir şey gelemez…

     

    O yüzden tavsiyem şudur:

     

    Kadın çağırırsa gidilir…

     

    Ertuğrul Özkök/Hürriyet

    14.10.2007

     

    Hafızamı yokluyorum.

     

    Son defa bir bayram namazını ne zaman kılmıştım?

     

    Belki de şöyle sormak daha doğru olur.

     

    Cenaze namazları dışında son defa ne zaman namaz kılmıştım?

     

    Şimdi tam hatırlayamıyorum.

     

    Ya orta iki, ya da orta son olmalı.

     

    Demek ki 40 yıldan fazla olmuş…

     

    Ertuğrul Özkök/Hürriyet

    12.10.2007

     

     

    “…Yurtkuran, ‘Sokaktaki tabelaları anlamak mümkün değil. Vazgeçtik yabancı tabelalardan bizi namaza bile yabancı dille çağırmaya devam ediyorlar. Namaza bile Arapça çağırıyorlar. Türk Cumhuriyeti olmasaydı bugün İslam dünyasının ne halde olacağını herkes bir defa düşünsün. Eğer insanın ibatede kendi dilinde çağırılması haksa, bunu da en çok hak eden Türk milletidir”

     

    Cumhuriyet

    07.10.2007

    Not: Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Mustafa Yurtkuran’ın ezan hakkında dile getirdiği fikirleri.

     

     

     

    ….sempozyumda oturum aralarına namaz molası konulmasının yanı sıra “toplu Cuma namazı arası” düzenlendi…

     

    Cumhuriyet gazetesi haberi

    01.10.2007

     

    Öğle namazlarında hutbe bütün çevreye hoparlörden veriliyor. Yetmiyor aynı iş akşamda yapılıyor.

     

    27.09.2007

    Rıza Zelyut/Güneş

    Kadında tesettür demokrasinin amentüsü olan kadın-erkek eşitliğine aykırıdır…

     

    Tesettürü kadın ‘bizzat’ istese bile bu temel kural değişmez; çünkü kadının dinci talebi akla, bilime, özgürlüğe, İnsan Hakları Bildirisi’ne ters düşmektedir.

     

    Dünyanın birçok ülkesinde tesettürlü yaşayan milyonlarca kadın, demokratik kişilikten yoksun olarak hayatlarını sürdürüyorlar demektir.

     

     

    İlhan Selçuk/Cumhuriyet

    18 Temmuz 2008

    27 Mayıs, yalnız askerlerin eylemi değildi. Bir halk kalkışmasıydı, gençliğiyle, aydınıyla!..

     

    (…)

     

    Gerçek bir bayramdı 27 Mayıs!..

     

    Oktay Akbal/Cumhuriyet

    27 Mayıs 2008

     

    Tarihte ışıltılı yerini alan 27 Mayıs Devrimi’ni karalamaya Emperyalist uşakların ve işbirlikçilerin güçleri yetmez.

     

    Suay Karaman/Cumhuriyet

    27 Mayıs 2008

     

    (…) Filiz, ‘Bizim yüce İslam dininde bağımsızlık vardır. Atatürk sevgisi vardır. Emperyalizme karşı direniş vardır. Atatürk’ün Cumhuriyet’in onaylamadığı İslam, İslam’ında

     

    Onaylamadığı İslam’dır.’ Diye konuştu.

     

    Cumhuriyet Gazetesi

    21 Nisan 2008

    Not: Bu Filiz, Selçuk Üniversitesi İslam Felsefesi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şahin Filiz’dir.

     

     

     

     

     

    AKP’li bir kadın milletvekili, Necip Fazıl’ın bir şiirini cıyak cıyak bağırarak nasıl okuyordu?

     

    ‘Surda bir gedik açtık şahane mi şahane,

     

    Ey kahpe rüzgâr, artık nerden esersen es!’

     

    Rahmi Turan/Hürriyet

    23.03.2008

     

     

    Evet, daha işin, sanat çevresinde değer verdiğimiz insanların ahlaki boyutlarını dile getirmedik…

     

    Şimdilik bu kadar…


  20. Efendim

     

     

     

    Bir kitap arıyorum, bir kitap!.. Zaman ve mekân mefhumuyla perçinlenmiş beşeriyet zarını, bir lahzacık da olsa, delen bir kitap...

     

    Edirne çöl, ben bedevi, kitap arıyorum. Nihayet bir kitapçıda buldum hikmetler deryasından pırıltıları.

     

    Bu kitabın değeri?..

     

    22 YTL.

     

     

     

    Sen 20 YTL ver!

     

    Artık dayanamıyorum! Yeşilli meşilli cüzdanıma davrandım bir hamlede...

     

    Adam seslendi:

     

    Sen asker misin?

     

    Evet...

     

    15 YTL versen yeterli!

     

    Tarih: 23.10.2006. Günün misilsiz değeri ise, Ramazan Bayramına denk gelmesi...

     

    Bayram akşamı yemekten sonra koğuşuma çekildim ve elimde Üstat Necip Fazıl'ın 'Çöle İnen Nur' adlı o müthiş eseri, yatağa uzandım. Okudukça açıldım, açıldıkça okudum.

     

    'Başlangıç' başlığı altında Üstat Necip Fazıl, şöyle yazmaktadır:

     

    O akıl budalaları ki, gözün nasıl gördüğünü anlamadan gördüğü şeylere inanırlar, fakat görmediklerine inanmazlar, gözlük üstüne gözlük takarlar ve üstelik görüneni bile göremezler; işte onlar, ellerinde birer istiklal pertavsızı taşırlar, eşya ve hadiselerin posalarını hep onunla incelerler ve hiçbir şey bulamazlar...

     

    Müthiş...

     

    Şu dünya pazarında beni evirip çeviren sahte oluşlardan boğulur gibi oluyorum. Dünya ne, sanat ne, dava ne, mukaddesat ne? İlim, edebiyat, şair, şiir, yazar, roman, hikaye... Devlet, millet, fert, cemiyet... Felsefe, ideoloji, nizam...

     

    İnsan neye hamal?

     

    Tipi bulunamayan kuyular misali, kılçık kılçık beynime batan cımbızlar hüviyetinde sualler? Kanıyor, kanıyor da tırnaklarımın beynimde çizdiği oluklarda, ama neye?..

     

    Yıllardır ezberlediğim posalar, şimdi ruhumu diş diş kemiren kubur fareleri.

     

    Aman efendim! Penceremde helezon gibi dönen bu sahte hayattan, hakikatin eteklerine çağırdın beni. Zaman ve mekan taassubunu delip, vakıalara temizden de temiz bir zaviyeden bakmama sebep oldun.

     

    Benim güzel sebebim.

     

     

    Ö.T


  21. Ruh ve Nefs

     

     

    Ben benim, kimsin sen;

     

    Ben kimim, bensen sen?

     

    Sen sen ol, ben de ben,

     

    Ne sen sen ol, ne de ben ben!

     

    Sen bensin, ben de sen,

     

    Sen misin ben, ben miyim sen?

     

    Sen sen değilsin, ben de sen;

     

    Ben sen değilim, sen de ben!

     

     

    Mürşide mürit; ne sen, ne ben;

     

    Mutlak bende erimeli; ben ve sen!


  22. Zürriyet

     

     

    Hür asrın mecmuası zürriyet,

     

    Mücella fikre darağacı hürriyet!

     

    ‘Allah’ lafzı dimağlara yasak,

     

    Ulvi idrak temyizsiz tutsak!

     

    Mukaddesat katili muharrir;

     

    Mütehavvil diliyle ne bilir?

     

    Kehkeşanlara kaçmış ahlak;

     

    Etik lisanlarda çene, lak lak!

     

    Asparagas havadise cali yasa,

     

    Cambaza paravana anayasa!

     

    Yetim hakkıyla ikrazlı ihracat,

     

    Sahte evrak karinesi ithalat!

     

    Kartel filosu mecmuaya banka;

     

    Mevduat hesabı Zümrüdüanka!

     

    Patron fermanı şanlı muhabire;

     

    Huzur sokağına çomak sok habire!

     

    Adalet mahfilinde nasipsiz mason;

     

    Yahudi uşağı mülevves farmason!

     

    Fildişi kuleler gölgesinde kesafet;

     

    Mermer sütunları altında letafet!

     

    ‘Führer’ tezgâhlı demokrasya;

     

    Köklerine kezzaptır, akasya!

     

    Ö.T. / Trabzon


  23. Sahte Kahramanlar kitabının İslam ve Öbürleri kısmanda anlatıyor Üstad. Demoskratos falan fişmekan bunlar batılı işi. İslam demokrasisi diye birşey okudum üstte. Olacak iş değil. Gene üstad diyorki İslma Rejimi lokomotiftir vagon değil, böyle islam komunizması islam demoskratosları çok yanlış. Gene Üstad diyor ki biz İslam izin verdiği dereceden objektifis, O ne kadar izin verirse de demokratıs. Sanırım demokrasinin en önemli unsuru olan parti mefhumunu da bize ters diye silmiştir. Neyse ne... Ancak esas olan şudur ki Üstadın davası bu İslami kesim siyasetçilerce ve onların sadık muhabirlerince terkedilmiştir.

    USTADA KALIRSA BU ÖKSÜZ YAPI

    ONU SÜRDÜRMEYEN ÇIRAK UTANSIN

     

    Demo... beşer idrakine hitap eder, ama ya İslam öyle mi?

     

    Eyvallah...


  24. Selamlar,

     

    Yarışmaya katılacak arkadaşlar için bir hatırlatmada bulunayım; yazılarınızın yarışma konusu dahilinde olmasına özellikle hassasiyet gösterirseniz şansınız artacaktır. Konu haricinde kalan yazılar değerlendirilmeyecektir.

     

    Saygı ve selamlarımla

    Yarışmaya katılacak olan eserlerde, Üstadın isminin geçmesi mi gerekiyor, yoksa onun davasının bir yönünü ele almakta geçerli mi? Mesela Üstadın bende bıraktığı izleri 'Hiciv' adlı şiirimle dışa vurmaya çalıştım. Bir anlamda fikri yönden onun bir yönünü anlatmaya çalıştım, oldu veya olmadı.

    Ha bu arada birden fazla eserle yarışılabiliyor muyuz?

     

    Şimdiden teşekkürler...


  25. 'Büyük Doğu', şiddetle, azami şiddetle, mümkün olduğu kadar şiddetle Demokrasyalar taraftarıdır.

     

    Bu sözler Üstadın 'Hadiselerin Muhasebesi 1' kitabında geçer. Yani Vakit'e suç bulmayalım da, davanın namütenahi ince noktalarını görelim. Abdülhamit Hanın yaptığı da buydu işte... Öyle bir çağ yaşıyoruz ki; artık bu gibi ince nüans sınırlarıyla çevrili mevzuuları gözlerimizle konuşmamız gerekiyor. Zaten söz konusu yazıda da üstad, '...taraftarıdır.' diye bitiriyor cümlesini... Üstad edebiyat ustasıdır, anlayın...

×
×
  • Create New...