Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Hâcegân

Editor
  • Content Count

    989
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    42

Posts posted by Hâcegân


  1. Hani diyorum, şu itikad meselesini de tartışmaya açsak mı? Veyahut şöyle karıştıralım mikseri ve diyelim; Dört mezhep imamı temel itikad mevzuularında ayrılığa düşmemişler. O halde onları sımsıkı tutan ölçüler, ah bu ölçüler ki, onların, fikirlerini felsefi bir ortamda dile getirmelerinin önüne bir set çekti. O istikbali karartılan fikirlerde midenin asit salkınında heba olup bilmem nerelere şöyle bir yuvarlandı. Amma ve lakin, Matemetiğin bile felsefesinin olduğu bir dünyada dine de felsefe elbisesi geçirenler, midenin bu asit salgınından kurtuldular. E sonra?.. Kuran ve Hadis onlardan sorulur oldu. O zaman temel itikad mevzuuları da çağlara göre farklı farklı endamlara bürünüverdi.

     

    Yok yok, ben en iyisi dört mezhep imamından ayrılmayayım. Beni bir noktaya mıhlamayan bir nizam olmayınca, işte böyle saçmalayıveriyorum. Olsun, ben bu sabit notadan da derinliklere kulaç açarım, nede olsa!

     

    Reyhan kardeşime selamlarımı yolluyorum, efendim. Ehli Beyt'in de efendiliği için teşekkürler.


  2. ''Kısacası yukarıda işaret edildiği üzere Ehl-i Beyt İmâmlarının bu mezheplerin dayandıkları temelin (kıyas)'ın batıl olduğunu açıkladıklarını nazara alarak ve bizzat söz konusu mezhep İmâmlarının bile, kendi görüşlerinin hak olmayacağını itiraf etmelerini göz önünde bulundurarak şöyle deriz: Dört mezhep haktır demek din adına büyük bir pervasızlıktır. ALLAH bizleri büyük yanılgılardan korusun. ''

     

    Malum siteden alınmıştır.

     

    Ayrıca 'din felsefesi' lafzını nasıl buluyorsunuz? Felsefe ve din... Halbuki 'din felsefesi' lafzını açıklayabikmek için, felsefeyi tanımlamak gerekir ve sonra tanımladığımız felsefe sınırları içinde dini veya dinleri açıklamak gerekir. Bu da İslam'ı Laikliğe onaylatmak gibi bir şey olur. Ondan sonra gelsin İslam sosyalejisi, İslam piskolojesi falan filan...

     

    Malum sitede 'Din Felsefesi ' diye bir başlık gördüm ve fakat içeriğini gezmedim. Üye olmak gerekiyormuş... İçeriğini bilemiyorum, sadece başlık üzerine yazdım bunları.

     

    ''Bu hadisi Ebu Nuaym başka bir senetle de nakleder; bu ikinci nakilde şöyle der: İmâm Cafer Sâdık Ebu Hanife'den sordu ki: "Adam öldürmek mi daha büyüktür (büyük günahtır) yoksa zina mı? Ebu Hanife, adam öldürmek, diye cevap verdi. İmâm dedi ki (Öyleyse neden) ALLAH Teala adam öldürmede (adam öldürmenin ispatında) iki şahidi yeterli bilmiştir; ama zinada dört şahit istemiştir. Yine İmâm Cafer Sâdık sordu ki "Namaz mı daha önemlidir yoksa oruç mu? O namaz diye cevap verdi. Bunun üzerine İmâm şöyle dedi: "Öyleyse neden kadın hayız (adet) olduğu zamandaki orucunu kaza etmesi gerekir, ama namazını kaza etmesi gerekmez? Yazıklar olsun sana kıyas nasıl doğru olabilir? ALLAH'tan kork ve dini kendi görüşünle kıyas etme."

    Yine malum siteden...

     

    Bu nasıl olur?

     

    Üstad 'Başbuğ Velilerden 33' eserinde der ki:

    ''İmam-ı Azam hazretleri de, Cafer-i Sadık hazretlerinin ders halkasına girenlerden... Koca mezhep kurucusu, irfan ışığını, batın nuruyla beraber Cafer-i Sadık'tan süzerken, onun yürüttüğü altun silsile kolundan olmayarak, Maruf Kerhi hazretlerinden de gönül sırlarını alıyordu.

    (...) Şiilerden bir grup da, ondan geldiğini ve onu belirttiğini vehmettikleri bir fırka halinde hakikatten ayrılıp 'Caferi' diye bir mezhep kurtular.''

     

    Evet, size bir şey söyleyeyim mi?

    Hakiki Cafer-i Sadık Dört Mezhep kurucusuyla birlikte, bizim gönlümüzde. Ayrıca, Cafer-i Sadık'ın takipçileri Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbani gibi büyük şahsiyetlerden hangisi sizi kabul eder? Hiç biri...

     

    Selam ve dua ile...

     

    Not: Yukarıdaki alıntılar bana giran geldi...

     


  3. Ben her iki arkadaşa da hak veriyorum zira ehli kalender kardeşim peygamberimizin "Ahir zaman da yani fitne zamanında kadınların hayır yapmadıkça ve lazım olmadıkça evde oturmaları dışarı çıkmalarından daha hayırlıdır" hadisi şerifinden yola çıkarak düşüncelerini aksettirdiği kanaatindeyim ama İhtiyaç varsa, yol Allah rızası ise,ilim ise vb... o zaman helal dairesi içinde edeple harama girmeden bayanlarda tıpkı Hatice annemiz gibi tıpkı Aişe annemiz gibi çok güzel işler başarabilirler... :crying_anim: Sürç-i lisan ettiysem affola... selam ve dua ile...

     

    Allah razı olsun...


  4. Peygamber Efendimizin ilk eşi Hatice anamız ticaretle uğraş içerisindeydi. Peygamber Efendimizi de bir defasında göndermişti, Peygamberlikle şereflenmden önce. Tabii burada, kadınlarımızın nasıl bir daire içerisinde kalmaları gerekir, bu önemli. Yoksa onların da yapabilecekleri bir iş her zaman vardır. Yeter ki, sınırı bilelim. Haklarımızı bilelim. Günah bir iş işlesekte, ölçüleri korumak lazım. Peygamber Efendimizi Medine girişinde şarkılarla karşılamış kızlar, mesela... Ama bu demek değildir ki, meşru bir hakkımızı kitlelere duyurmak için pop bilmem ne yapalım. Meşru bir davanın yolu da meşru olmalı. İnanın bu yolda nefsin öyle hileleri var ki, büyük bir fakih de olsanız, sizi yakalayabilir köpek nefs. Tasavvuf ehli, her zaman orta yolu tutumuştur. Nefsin hileleriyle başedebilmesi için bunu yapmıştır, Allah'ın izniyle. Nefs sizi öyle bir yakalarki, haberiniz olmaz ölünceye kadar ve siz hayırlı bir iş yaptığınızı sanırsınız. İşte yok olmak ve O nurla var olmak bu demek. Nefs ve şeytan ne yapar böyle bir kalbe. Alemin kurtuluşuna vesile olduğu halde, kendini kurtaramamış alimlerin hayat romanlarıyla dolu geçmiş. Bu hanımlarda avama mesajlarını iletirler ve hatta onlara kurtuluş yolunu gösterirler diyelim, ya kendileri bu alimlerin vaziyetine düşmezler mi? Bunu Allah bilir. Kimsenin akibeti hakkında yorum yapmak istemem ama, şunu da belirmek isterim ki, nefsin ve şeytanın akla hayale gelmez hileleri vardır...

    selam ve dua ile...


  5. Hz. Ömer Halife iken sam'a gitmek üzere yola çikmis Serg denilen yere geldiginde, onu ordu komutanlari karsilamislar ve sam'da veba hastaligi çiktigini kendisine haber verinislerdi. Hz.Ömer, veba hastaliginin çiktigi yere, hastaliktan korunmak için girimemeyi kararlastmis ve geri dönecegni söylemisti. Bunun üzerine komutanlardan Ebû Ubeyde (r.a.) kendisine.-Ey Halife, böylece yani hastaligin çiktigi yere girmemekle Allah'in kaderinden mi kaçiyorsun? (Allah Teâlâ, ölümünüzü bu hastaliktan takdir etmis ise ölürsünüz, takdir etmemis ise size bir sey olmaz) dedi. Hz. Ömer:

     

    -Bu sözü senden baskasi söylemeli idi, Ey Ebâ Ubeyde, dedi ve ilave etti.

     

    -Evet, Allah'in kaderinden Allah'in diger kaderine kaçiyoruz. Senin develerin olsa da iki tarafli bir vâdiye inseler; vâdilerden biri verimli, digeri çorak olsa, sen de verimli yerde develerini otlatsan Allah'in kaderi ile otlatmis olmaz miydin? dedi ve kaderin nasil anlasilmasi gerektigini güzel bir örnekle anlatti.

     

     

    Burada, Hz. Ömer'in Allah'ın kaderinden kazasına kaçıyoruz, şeklinde de rivayet edilmiştir.


  6. Hz. Ömer Halife iken sam'a gitmek üzere yola çikmis Serg denilen yere geldiginde, onu ordu komutanlari karsilamislar ve sam'da veba hastaligi çiktigini kendisine haber verinislerdi. Hz.Ömer, veba hastaliginin çiktigi yere, hastaliktan korunmak için girimemeyi kararlastmis ve geri dönecegni söylemisti. Bunun üzerine komutanlardan Ebû Ubeyde (r.a.) kendisine.-Ey Halife, böylece yani hastaligin çiktigi yere girmemekle Allah'in kaderinden mi kaçiyorsun? (Allah Teâlâ, ölümünüzü bu hastaliktan takdir etmis ise ölürsünüz, takdir etmemis ise size bir sey olmaz) dedi. Hz. Ömer:

     

    -Bu sözü senden baskasi söylemeli idi, Ey Ebâ Ubeyde, dedi ve ilave etti.

     

    -Evet, Allah'in kaderinden Allah'in diger kaderine kaçiyoruz. Senin develerin olsa da iki tarafli bir vâdiye inseler; vâdilerden biri verimli, digeri çorak olsa, sen de verimli yerde develerini otlatsan Allah'in kaderi ile otlatmis olmaz miydin? dedi ve kaderin nasil anlasilmasi gerektigini güzel bir örnekle anlatti.


  7. İnsan neye hamal? Var mı, taşıyabileceği mukaddes bir yük?

     

    Sonu bulunamayan kuyular misali, kılçık kılçık beynime batan çiviler hüviyetinde sualler… Kanıyor, kanıyor da tırnaklarımın beynimde çizdiği izlerde ama, neye?..

     

    Ta içimden haykırmak geliyor:

     

    Nedir bu etrafımda dönen eşyaların perdelediği hakikat?..

     

    Bir ben daha olsa da, alsam onu karşıma, vuruşsak, vuruşsak… Ta ki halimizde mecal kalmayana dek…

     

    İşte gerçekten de gerçek!.. Yok karşımda toslayacağım insan; o halde ben yalnız mıyım?

     

    –Hayır, hayır, hayır; bin kere hayır!!!

     

    –Kim hayır diyen?

     

    –Sen kiminle konuştuğunu sanıyorsun, a şaşkın? Karşındaki insanın başı mı olması gerek?

     

    –Ülkemde başsız başsız insanların olduğu bir sürgün yeri mi var? Konuşsana!?!

     

    –Ya ne sandın? Sen bensin!

     

    –Ben de sen!

     

    Not: Bu şiiri ilk okuduğumda, bu satırları almıştım kaleme... O an için ben bunları anlamıştım şiirden...


  8.  

     

     

     

    Serap

     

     

    Bir yokluk ki, renkten, sesten, ışıktan;

     

    Dil, kulak, göz… Geçti böylece zaman!

     

    Bilemedik, yokluğu dünyalıktan;

     

    Yok oldu, var… Aktı durmadan zaman!

     

     

    Bir sevdaya, dalar gider beş hasse…

     

    Akıl çatlar, olmaz ise tarikat!

     

    Ah, anlamaz, anlayamaz beş hasse…

     

    Kamil kalpler: Sizde, sizde hakikat!


  9. Allah'ım orada maddi ve manevi çilelerin en büyükleriyle karşılaşan kardeşlerimize yardım eyle. Onların hissettiklerini en azından manevi olarak kalplerimizde, vicdanımızda bize de hissettir ki, anlayalım. Görelim. Elimizden çok birşey gelmiyor ama en azından manevi çileye ortak olmamızı, bu vesileyle dualarımızın yüce katında kabülünü istiyoruz. Bizi çok derinden yaralayan bu olaylara karşı bizi sus pus etme ve aksülamellerimizle adını yüceltmemiz için yardım eyle...

     

    Amin


  10. Selamun aleykum

     

    Evvelen: ehl-i kalender kardeşim, Derin sularda yüzmeye çalışıyorsun, dikkat et boğulursun.

     

    Çünkü "Arif demek dinin sırlarını batınını bilen demektir" gibi ağır ve altından kalkılamayacak bir tarif cümlesini kullanıyorsun ki bu zaten başlı başına bir hata.

     

    Arifi veya Evliya bir kulu insanların gözleri ile görememeleri gibi bir yaklaşımı ya da kanaati nereden aldın bilmiyorum ama eğer Veli kulların nasıllığı bu kannatinin arkasında ise o zaman senin için üzülürüm, eğer bundan mana farklı bir kasıt ise o zaman kurduğun cümleleri basitlerştir derim, başta Peygamberimiz olmakla birlikte tüm tarihe mal olmuş büyüklerimiz hem kafa gözleri, hemde kalp gözleri ile büyüklükleri, özellikleri ve İslamı temsil ettiklerinden dolayı da üstünlükleri görülebilen insanlarıdı lakin onları görmüş ve bu değerlerin farkına varmış nice bedbah ve zavallı insanların "kendi nefislerine zulmederek" iman etmemeleri onların anlamamalarından, hissetmemelerinde ya da farketmemelerinden kaynaklanmıyor.

     

    Birde Arife "Evliya" manasını yükleyip sonrada "Üstad mesela, bir Arif miydi? Hayır! " yazmak ta ne oluyor, lütfen birazdaha ciddi olalım.

     

    Kardeşlerim ben sizden Entellektuelin, Aydının veya Arifin sathi, kabuksu ete kemiğe bürünmüş tarifini istemedim, belli kesimlerin ileri sürdüğü sözüm ona Aydın insanların ne giydiği, sakallarını nasıl olduğu, ellerinde ne gezdirdiğini sormadım, birazdaha kabuktan içeri mesela siz içinde yaşadığınız cemiyyette ileri çıkmış kişilerin neleri bilmesini şart koşarsınız ve aksi taktirde "sen benim cemiyetimin ileri geleni olamazsın" çünkü şunu bilmiyor, bundan gafil veya bunu istemiyorsun, şuna karşı tavrın zayıf-güçlü ya da şu şu şu meselelerde duruşun gibi bellibaşlı vasıfların neler olduğu.

     

    Kardeşlerim bu sorunun muhteviyatında Ümmet-i Muhammed olduğunu hatırlatırım, vesselam.

     

     

    Canım kardeşim, ben çok ciddiyim. Üstad sizce bir arif miydi? Bakın, Üstad çok defa bu mevzuuda sevenlerini uyarmıştır. Kendisinin O şahsiyetler arasında bir değerinin olamayacağını çok açık bir lisanla açıklar. Bu lisan onun büyüklüğüne halel düşürmez, bilekis onu büyüdür, efendim.

    Ayrıca, sorunuzda Arifin Tarifi diyorsunuz ondan sonra Aydının nasıl olmasını istiyorsunuz. Arif'i ayırarak aydın bana göre: Kendi milletinin tarihini, kültürünü, dinini ve dahi en mahrem sahalarını bilen, milletinin istikbaline dair fikir yürüden ve dünya felsefelerini, dinlerini, dış politikayı bilen, fikirlerini bütün bu verilere göre şekillendiren ve şekillendirdiği bu fikirlerine de üstün bir Hak önünde meşruluk arayan adamdır.

    Arif ise böyle basit işlerle uğraşmaz! Onun işe Allah'la...

     

    Not: Arif derken Evliya anlarım. Siz Arif lafzına Aydın lafzını yüklüyorsanız, Aydın ile alakalı nacizane fikirlerimi belirtmiş oldum.

     

    ''Muhyiddin Arai hazretlerinin Kuddise Sirruh Durr-i Meknun ismindeki risalesinden bir hadisi şerif:

    Her şeyin bir kaynağı vardır, Takvanın kaynağı ariflerin gönülleridir.''

    ehl-i_ kalender kardeşimin örnek verdiği bu hadisdeki Arif benim kabulum...

     

    'Arif demek dinin sırlarını batınını bilen demektir, Evliya demektir....' ehl-i_ kalender kardeşimin bu cümlesini de ben şöyle anlıyorum. Allah'ın izin verdiği kadar sırlarını bilen... Değil mi, kardeşim?

×
×
  • Create New...