Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Hâcegân

Editor
  • Content Count

    989
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    42

Posts posted by Hâcegân


  1. Zaman







    Kılıçtan keskin, kıldan ince,

    İndirir darbe, ha deyince,

    Ardına saklar soğuk since;

    Akar meçhule, gider zaman!



    Ne arkası var, ne de önü,

    Aklını yer de, mezar önü,

    Yine de âdem, bilmez yönü;

    Dalar deryaya, durmaz zaman!



    Ölür, dirilir, her an mekân,

    Geriye kalan, bir camekân,

    Kamil kalplerde, hep lâmekân;

    Kaybolur O’nda, yanar zaman!


  2. Anayasa Mahkemesi üyelerini kim seçer?

    Danıştay Üyelerini kim seçer?

    Yargıtay üyelerini kim seçer?

    Sayıştay üyelerini kim seçer?

    Yök üyelerini kim seçer?

    Anayasa Mahkemesi 11 asıl ve 4 yedek üyelidir. ''Cumhurbaşkanı, iki asıl ve iki yedek üyeyi Yargıtay, iki asıl ve bir yedek üyeyi Danıştay, birer asıl üyeyi Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Sayıştay genel kurullarınca kendi Başkan ve üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğu ile her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; bir asıl üyeyi ise Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumları öğretim üyeleri içinden göstereceği üç aday arasından; üç asıl ve bir yedek üyeyi üst kademe yöneticileri ile avukatlar arasından seçer.''

    Evet, burada TBMM'nin etkisini görüyor musunuz? Geçelim...

     

    Danıştay üyeliğine bakalım. ''Danıştay üyelerinin dörtte üçü, birinci sınıf idarî yargı hâkim ve savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu; dörtte biri, nitelikleri kanunda belirtilen görevliler arasından Cumhurbaşkanı; tarafından seçilir.

     

    Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri ve daire başkanları, kendi üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler.''

     

    Burada TBMM'nin etkisi var mı? Geçelim...

     

    ''Yargıtaya bakalım... Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri ve daire başkanları kendi üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler; süresi bitenler yeniden seçilebilirler.''

    Burada TBMM'nin bir iradesi var mı? Geçelim...

     

    Ya Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'na ne demili? Şu HSYK canım...

    ''Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.

     

    Kurulun Başkanı, Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay Genel Kurulunun, iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından, her üyelik için gösterecekleri üçer aday içinden Cumhurbaşkanınca, dört yıl için seçilir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilirler. Kurul, seçimle gelen asıl üyeleri arasından bir başkanvekili seçer.

     

    Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu; adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar. Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin veya bir hâkimin veya savcının kadrosunun kaldırılması veya bir mahkemenin yargı çevresinin değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar. Ayrıca Anayasa ve kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir.''

    Görüyor musunuz TBMM'nin ulaşamadığı, yani millet egemenliğne dayalı rejimin uzanamadığı kara delikleri? İş HSYK, Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi arasındaki müthiş irtibatı sağlamak adamlar için. İşte tam burada meclisin aldığı kararların çoğunluğu ne kadar olursa olsun, kararı geçiremiyorsunuz. Adamlar boşuna demiyorlar yüzde 90 da olsanız para etmez diye...

    Türk Milleti adına kararlar alan yargı organların üye seçimleri ile millet arasında göstermelik bir teğetten başka hiçbir bağlantı yok. Bakın yargı bağımsızlığı, yargıyı meclisin irtibat noktasından uzaklaştırarak sağlanmaz, aksine yargıçlar hakimiyeti oluşur... Halbuki, başka ülkelerde, mesela Anayasa Mahkemesininin üyelerinin büyük bir kısmını, bazılarında ise tamamını meclis seçer. Bizdeki tek örneği olmayan bize has bir durum. çünki bu vatan bizlere bırakılmayacak kadar önemli.

    Bazılarımız diyecekki; bu üyeleri meclis seçmiyosa da, Cumhurbaşkanı seçiyor ya... Üstelik Cumhurbaşkanını şimdi biz seçiyoruz. Emin olun Cumhurbaşkanının üye seçmesi göstermelik ve sus payı. Çünki adamlar, kaşığı, belli ideolojik görüşe sahip kişilerin bulunduğu köhne bir kazana daldırıp, oradan kaşığa gelen adamları Cumhurbaşkanının önüne servis ediyorlar. Sen Cumhurbaşkanını ne kadar seçersen seç, yine kural koyucuların istediğini seçmiş oluyor o Cumhurbaşkanı. Demokrasi diyen diller, bunları bildikleri halde ve yüzmüze baka baka yalan söylüyorlar. Bu sitende Demokrasi bulunmuyor maalesef...

    Eminaoğlu'nun başkanı olduğu kuruluşa değinmiyorum bile. Çünki onun anayasal bir geçerliliği bile yok.

    Daha neler var, neler... Bunlarda kanuna uygun ergenekonculuk. Hukuka değil kanuna... Mesela H. Ö, Y. B gibi kişiler kanuncu ergenekon zihniyetinde, Eruygur, Tolon gibiler ise kanunsuz Ergenekoncu...

    Yahu bizi Avrupa birliğine niye almıyorlar sahiden?

     


  3. Hani biz Fransızların danslarını yasaklayıverdik ya, onlar da bizim kızımızı alıp birinci yaptılar bilmem ne güzellik yarışmasında... Hani bizim kızımız dedik de, bilmem ne atı bunlar, hemde kısrak... E şimdi de bir birincilikten sonra bir birincilik daha alacak bu başbelası... Şimdi bizim atalarımız dansı yasakladı, burası tamam... Sonra da adamlar güzellik yarışmasıyla bizi soydular, e bu da tamam... Ama şimdi ya... Şimdisi şu: Bizi hem soydular, hem de bize dans ettiriyorlar...

    Kara Fatma'yı tanır mısınız? Hani istiklal savaşında kahramanca savaşan canım...

    Yok yok, biz bir köşeye oturup ne yapalım? Ne yapılır?


  4. size çok acı bir şey söyleyeyim mi?

     

    üstadın anısına düzenlenen bir gece vardı beldemizde.. hüseyin üzmez gelecek ve üstadı anlatacaktı.. ben elimden geldiğince arkadaşları da getirmek istiyordum..

     

    birçok arkadaşıma üstadı anacağımızı, konferansın gününü saatini söylerken bir tanesinin cevabı beni müthiş şaşırttı... güler misin, ağlar mısın, bana şöyle dedi,

     

    Necip Fazıl da gelecek mi?

     

    İki yıl önce yazmış kardeşim. Oda bir şey mi?

    Ben öğretmen arkadaşıma Necip Fazıl'ın kitaplarından biraz anlattım... Arkadaş ne dese beğenirsiniz? Necip Fazıl yaşıyor mu? Ha unutmadan söyleyeyim, hadisenin geçtiği yıl 2006.


  5. ''...çelişkiler yumağında emek-sermaye çelişkisinin unutulmaması gerektiğini vurgularken; toplumu ve bireyi cendereye sokan, özgürlükleri kısıtlayan vesayetin sadece geleneksel darbeci asker-bürokrat iktidarından ibaret olmadığını, bireyin ve toplumun gerçek bağımsızlaşma ve özgürlüğünün aşiret, cemaat, tarikat, töre gibi her türlü vesayetten bağımsızlaşarak sadece kendi ahlak ve vicdanına karşı sorumlu olmak olduğunu yazarken; çifte standartlara karşı çıkalım diye yırtınırken hep namuslu ve kendisiyle tutarlı kalmaya çalıştı.(...)''

     

    Oya Baydar adındaki bu yazar hanım, 9 Mayıs 2009 yani bugünki yazısında kendini böyle tarif ediverdi. (Taraf Gazatesi yazarı)

    Ha birde aynı yazıdan bir alıntı daha verelim:

    ''...Yazdığım bütün yazılarda, 1917 veya 1923’te takılıp kalmanın yanlışlığını, bunun Marksizmi de çağı da anlamamak olduğunu, proletarya diktatörlüğünün de diktatörlükler arasından bir diktatörlük türü olarak reddedilmesi gerektiğini, Marksizmi bir nas (dogma) olarak değil toplumu değişimle açıklayan bir yöntem olarak kavramanın gereğini, karmaşık toplumsal gerçekliği emek-sermaye çelişkisine indirgemenin yanlışlığını ifade eden düşünceler Vicdan Yazıları’nda ifadesini buldu.(...)''

     

    Evet, ideolojilerin, izmlerin ve dahi felsefelerin geldiği nokta bu yazıda aşikar.. Tam bir çorba olmuş yazı... Hani boşuna dememiş Üstad, felsefe birbirinin yanlışını arar diye...

     

    Şimdi bu bayanın fikri yapısı ne?

    Liberal mi?

    Demokrat mı?

    Komünist mi?

    Sosyalist mi?

    Hani diyorum, Laikçi olabilir mi?

    Fertçi mi, toplumcu mu? Eğer toplumcuysa cemaatlara niye karşı çıksın ki? Yok fertçiyse 'Marksizm'le ne alakası olabilir.

    Sanki aile kavramını yok eden benim!

     

    Yok yok... bildiğim bir şey var, oda bu bayanın dindar olmadığı...

    Bence...


  6.  

     

    Kapat Gözlerini

     

     

     

     

     

    Kapat gözlerini… Yok’un çığlığı…

     

    Dinle ey feraset, sessiz narayı!

     

    Akıl fikir ermez kalbin açlığı;

     

    Dinlemez izahı, ister yanmayı!

     

     

     

    Bir şey var, bir şey; ah, alıp götüren…

     

    Anlar gibi olmak, bir tek varlığım!

     

    Nasıl bir günah; kalbimi döndüren;

     

    Mevla’mın sığdığı yerde darlığım?


  7. Ney



    Keşmekeş dünyadan, çeker ruhumu;

    Nakış nakış işler nurdan tığlarla…

    Neyzenden nağmeler eker tohumu;

    Hasret nehri akar, aşktan çağlarla…



    Demet demet huzur, derinden derin;

    Bir okyanus ki, insana yolculuk…

    Kötü ne, iyi ne? Suali yerin;

    Fıtrat cahili, harflerden korkuluk…



    Bağrı yanık neyzen, kalbime aktı;

    Ney’den acı feryat, koptu fırtına…

    Ne kitap, ne hoca... Aklımı yaktı;

    Ne varsa bildiğim, çekti altına…



    Ben nura hasret, arıyorum O’nu;

    Eşiğini gözler, kafeste ruhum…

    Nicedir yarabbi, bu yolun sonu;

    Nicedir Allah’ım, tendeki ruhum…


  8. Şiirleriniz çok samimi...

     

    VEHİMDE(HAL)

    Garip bir sıkıntı

    garip bir buhran

    vehimler hiç vermiyor aman

     

    vehimden sızıntı

    günahtan duman

    içimde boşluğa düşüyor zaman

     

    geçmişten kalıntı

    bugünden de yaman!

    hatrıma ansızın geliyor her an

     

    Bazen hakikate giden yol bu vehimlerden geçiyor. İnşallah vehimleri yener ve hakikat yoluna doğrulursun... Selam ve dua ile...


  9. Beklerim





    Doğradım beynimi tasa, kıymık kıymık;

    Buyurdum gülen yüzüme, keskin keskin…

    Satıh üstü sahte ahlak, ilmik ilmik;

    Sarılmış kafatasıma, pişkin pişkin…



    Kitap, kitap çare değil, satır satır;

    Kelimeler, kelimeler, yandım yandım…

    Yüklendim sırtıma mektep, katır katır;

    Hakikat, hakikat diye, andım andım…



    Ey Mevla’m, aman Allah’ım, dua dua;

    Ellerim semada bekler, hikmet hikmet…

    Seccadem üstüne çöktüm, dua dua;

    Beklerim kâmil kulundan, himmet himmet…


  10. Ve bakanlık hatasını düzeltiyor!.. Evet, VAKİT’in dünkü sayısının sürmanşetinde yer alan haberi okudunuz...

    “Bakan Üstad’a kör” başlığının altında şu ifadeler:

    “Ergenekon’a destek niteliğindeki sözlerinden dolayı büyük tepki çeken Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın sorumluluk alanında, Ergenekon Terör Örgütü sanıklarına ve sol kesimin sembol isimlerine destek verilirken, Türkiye’nin önde gelen dindar yazarlarının görmezden gelinmesi dikkat çekiyor!..”

    Mesele neydi?..

    Şu:

    Bakanlık, görme engelli vatandaşlarımız için bir hizmet sunuyor.

    “Düşünce” güzel;

    Bu durumdaki kardeşlerimiz bakanlığa başvurup bir “internet şifresi” alacaklar...

    O şifreyle, bakanlığın sitesindeki “Sesli Kitap” bölümünden faydalanacaklar.

    Sözgelimi Üstad Necip Fazıl’ın; “Sahte Kahramanlar”ını, “Gençliğe Hitabe”sini, “İhtilâl”ini dinleme imkanını bulacaklar.

    Okuyamayan için böyle bir hizmet.

    Fevkalade.

    Evet, meselenin esası bu.

    Lâkin, işin içine ideoloji karışırsa...

    Birileri tutar da, “Burada sadece bizim ideolojimize uygun kitaplar yer alacak” derse...

    Mesela;

    Orada, Üstad Necip Fazıl’dan tek bir kayıt yer almazsa da, Nazım Hikmet’ten tam 41 kayıt yer alırsa...

    Yazarlar; “o taraftan” olanlarla “bu taraftan” olanlar diye ikiye ayrılırsa...

    Ergenekon sanıklarının eserleri hizmete sunulur da “dindarlarınki” sunulmazsa...

    İlhan Selçuk’lar, Yaşar Nuri’ler, Erol Manisalı’lar, bilumum kartel yazarları orada kitaplarıyla yer alır da,

    Mesela, bir Abdurrahman Dilipak “sakıncalı” bulunursa!..

    Bir, Abdurrahim Karakoç,

    Bir, Yavuz Bahadıroğlu, Ahmet Taşgetiren, Metin Hasırcı, Ali Bulaç.

    Bunlar ve “benzerlerinden” tek bir kayıt yer almazsa...

    Bir dolu Ergenekoncunun “onlarca eseri” seslendirilip oraya yerleştirilirse...

    Ve de bütün “bunların karşılığı” olarak, “tık” sayısınca bedel ödenirse kitabı oraya konanlara!..

    Yo hayır, “mukaddesat karşıtları” dışlansın da, diğerleri sisteme dahil edilsin demem hiçbir zaman...

    Lâkin, bir ayrım da lazım...

    Mesela;

    ETÖ sanıkları “kesin olarak beraat ettikleri ana kadar” hizmet (!) dışına alınmalı!..

    Ve tabii, “Necip Fazıl’a ‘sıfır’, Nazım Hikmet’e ‘41’ kayıt” tuhaflığı da giderilmeli!..

    Sayın Bakan veya altındakiler, Nazım Hikmet hayranı olabilirler!..

    Üstad’tan nefret de ediyor olabilirler!..

    Lâkin oralar, onların babalarının çiftliği değildir!..

    Bir bakan gelse ve Nazım Hikmet’i oradan silse, bu yanlış olur!..

    Tıpkı bunun gibi, bir bakanla, kadrosunun da Üstad’a ve diğer “büyüklerimize” saygısızlık yapmaya ve dahası hukuksuzluk yapmaya hakları yoktur!..

    Ve dahi, hayatta olan yazarların “size yakın olanlarını” himaye edip “uzak olanlarını” görmezden gelmek, onları “kısıtlamak” da sıkıntılı bir tavırdır!..

    SUÇ BENDE!..

    Bütün bunları lisan-ı münasiple izah ettiğimizde sayın Bakan Günay’a;

    “Suçun kendisinde olmadığını” söyledi.

    Ne güzel!..

    Bundan sekiz ay önce, görme özürlülülere “Din Dersi” başlığının altında, “İkna Odacısı” Nur Serter’in ve “Yerli Salman” İlhan Arsel’in kitaplarını yerleştiren de Bakan değildi!..

    Öyleydi ve Sayın Bakan o zaman da “Suç bende değil” demişti!..

    İyi o zaman, suç bende olsun!..

    Öyle ya;

    Niçin bunları ortaya çıkartıyorum ki?..

    Varsın, görme engelli kardeşlerimize hem de Din Dersi’ni veren CHP’li Nur Serter olsun!..

    Varsın, Merhum Necip Fazıl hiçe sayılırken Nazım Hikmet göklere çıkartılsın!..

    Varsın, eşitlik, adalet, hukuk, hepsi rafa kaldırılsın!..

    Bana ne!..

    Bana ne...

    Ve haliyle de...

    Suç Bakan’da değil...

    Tamamen bende!..

    BAKANIN SUÇU DEĞİL AMA DÜZELTİYOR!..

    Ve derken; şimdi Bakanlık’tan aradılar...

    “Hatayı” düzelteceklermiş!..

    Nasıl düzelteceklermiş?..

    1- Üstadın eserlerini de siteye koyarak!..

    2- Ayrımcılığa son vererek!..

    Güzeeel.

    Sayın Bakan, hassasiyet göstermiş demek ki...

    Bize düşen, “tâkipçisi” olmak!...

    Ha bu arada;

    “İlhan Selçuk ve diğer ETÖ sanıkları ne olacak?” diye sorduk...

    Ona da;

    “Bilahare o meseleyi de çözeceğiz” karşılığını verdiler!..

    Bilahare?..

    Yo, hayır...

    Ergenekon Terör Örgütü sanıklarının kitapları yer alıyorsa orada, PKK terör örgütü sanıklarının kitapları da yer alabilir; “eşitlik ilkesi” gereği!..

    İyisi mi...

    Lütfen, yapınız gereğini!..

    Serdar Arseven


  11. Mustafa Kemal kimdir? En son bu konuda konuşurken Nevzat Yalçıntaş'ı dinledim. Mustafa Kemal'in, Hz. Peygamber'in türbesinin muhafazası için tepkisini gösteren bir belgeden söz ediyordu ve bu olayın onun dine bakışını belgelediğini söylüyordu.. Yalçıntaş Hocanın sözünü ettiği belge neredeyse, kimdeyse açıklanmalı. Bu belge niye açıklanmıyor? Ortaya çıkarsa birilerinin Atatürkçülüğünün ve laiklik yorumunun zarar görmesinden mi korkuluyor? Gerçek neyse o! Gerçek herkes için en iyi olandır..

    En son Nutuk'ta nasıl tahrifatlar yapıldığından söz ediyordu bir arkadaş.. Bir başkası da Mustafa Kemal adına nasıl sözler uydurulup bu sözlerin duvarlara asıldığını anlatıyordu. Bir başkası, Mustafa Kemal heykellerindeki garipliğe, bir başkası resimlerin dilindeki farklı imajlara vurgu yapıyordu. Ben yıllar önce “Bir Başka Açıdan Kemalizm” kitabının kapağına bu dört eğilimi/yorumu/bakış açısını gösteren 4 farklı resim koymuştum..

    Sonuç, Mustafa Kemal'in Atatürkçülerin elinden kurtarılması gerekiyor.. Bu konudaki tartışmaları yasaklayan mevzuatın ve anlayışın değiştirilmesi gerekiyor..

    Şimdi bir kahvehane düşünün, vatandaş kendi arasında bu konuyu konuşuyor.. Tartışılan, daha doğrusu cevabı aranan soru şu:

    -Müslüman mı?

    -Evet Balıkesir hutbesini duymadınız mı? Hem ne demiş: Benim dinim.

    -Tabii ya, Diyanet'in kitaplarındaki Atatürk hangi Atatürk, Milli Eğitimin ders kitaplarında anlattığı Atatürk hangisi? Ahmet Akgül’ün, Adnan Hocanın, Ahmet Tekin’in Atatürk'ü. Kaç tane Atatürk var bu memlekette kardeşim..

    -Yok canım Hıristiyandı. Arvas'ın hatıratına bakmadınız mı? Orada açık açık resmi dinin Hıristiyan olması tartışılmış.. Din terakkiye manidir denmiş.

    -Hadi canım sen de! Mustafa Kemal hiçbir dine inanmıyordu. Baksana biz ilhamımızı gökten almıyoruz diyor. Bilime inanıyordu. Akılcı biri idi. Dinlerin safsata olduğunu düşünüyordu.

    -Hayır hayır o dinde reform taraftarı idi..

    -Agnostikdi Agnostik..

    -O ne kardeşim

    -Bilinmezlikçi, bilinmezlikçi..

    -Rıza Nur ne diyordu?

    -Kardeşim, bir sürü şey söylüyorlar, bazan siyaset icabı, bazan yaşı icabı, bunların hepsi arasında gidip gelmiş olamaz mı?

    -Sen bir alemsin kardeşim.. Peki sonunda nerede karar kılmış?

    -İlle bir yerde karar kılması mı gerekiyordu?

    -Olur mu canım Tekin Alp adı ile yazan Moiz Kohen'in yazdıklarına baksana. Din irtica, dindar mürtecidir. Din fesat ve melanet yuvası idi..

    -Peki din dersleri, imam okulları..

    -Ya siyaset icabı. Dini kontrol altına alarak tedricen tasfiye etmek asıl maksat.

    -Hayır hayır Allah'a inanıyor, ama dine, peygambere inanmıyordu. Deistti Deist.. Bak işte gazetede yazıyor: “Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Tunçay iddiasını bir kez daha yineledi. 'Atatürk tam bir deistti' dedi. Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mete Tunçay, Mustafa Kemal Atatürk'ün deist olduğunu, ateist ya da agnostik olmadığını iddia etti. Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mete Tunçay, 'Aydınlanma dinin dışında bilime yönelmek olarak kabul edildi. Aydınlanmada pek çok insan dini reddetmekle birlikte tanrıyı reddetmemiş deist olmuş, deist yani yaradancılık. 'Bu dinde birtakım hurafeler olabilir, ama aslolan bir yaratıcısı olmalı bu alemin' diyorlar. Atatürk'ün de bir deist olduğunu düşünüyorum. Agnostik ya da ateist değildi' diye konuştu. Mete Tuncay daha önce de, “Atatürk Bulgaristan’daki ataşeliği döneminde İslâm ve diğer dinlerle arasındaki mesafeyi tamamen açmıştı. Atatürk sonuna kadar deistti. Dinlerin biraz safsata olduğunu kabul etmekle birlikte bir yaratıcının, Tanrının varlığına inanıyordu” demişti.

    “Deist, kelime anlamıyla Tanrı'ya inanan ama dinlere inanmayan manasına geliyor. Deistler genelde doğaüstü olayları (kehanet veyahutta mucizeler), Yaradan'ın dinlerle olan bağını, kutsal metinleri ve ortaya çıkmış tüm dinleri reddederler. Bunun yerine; deistler doğru dini inanışların insan mantığında ve doğal Dünyanın kanunlarında görmeyi tercih ederler. Bu doğrultuda da; varolan tek bir Tanrı'nın ya da üstün varlığı kabul ederler.”

    -Nereden çıkarıyorsunuz bütün bunları.. O Şemsi Efendi Mektebinde okudu, Şemsi Efendi'nin gerçek adı Şimon Zwi. Şemsi Efendi Mektebi, Türkçe bilmeyen Musevi çocuklarını haham yetiştirmek üzere, Alatini Efendi'nin desteği ile kurulan bir Kabbala okulu idi. Ilgaz Zorlu bunun Tarih ve Toplum Dergisi'nin ilk sayısında “Şemsi Efendi Mektebi hakkında bilinmeyen birkaç nokta” diye yazdı kardeşim..

    -Ilgaz'ın uydurmadığını nasıl anlayacağız bu iddiaları..

    -Yok canım uyduruyorlar. Bir defa o komünist fikirleri benimsemişti. Arkadaşlarını “yoldaş” diye selamlıyordu. Komünist Partisi'ni bizzat kendisi kurdurdu.

    -Olur mu canım! O, saf kan bir milliyetçiydi.. 10. Yıl Albümüne Hitler'in sözlerinin alınması bir tesadüf değil. Kendine “Führer” diye kartvizit bile bastırdı. O, Türk ulusçuluğunun babasıdır. Türk Ocakları, Ziya Gökalp ne oluyor o zaman?..

    -Arkadaşlar Atatürk Masondu. Makedonya Locasına bağlı idi. Yanılıyorsunuz!

    -Hadi canım sen de!.

    -Mason Locasını kapatan kimdi peki?

    -Niye kapattı, kapattı da ne oldu?. Meşriki Azamı kendine müşavir yaptı. Mim Kemal Öke. Niye kapattı? Aynı gayeye hizmet edecek iki cemiyete ihtiyaç yoktur, projelerinizi getirin; Halk Fırkası altında icra edin diye..

    -Şimdi anlamadım, Atatürk bir dine inanıyor mu idi, dinsiz mi idi? İnanıyorsa, inandığı din hangisi idi?

    Sahi bu işten siz bir şey anladınız mı? Tamam vazgeçtim. Bu konuda anlaşamayacağız..

    Peki şöyle yapalım: Hükümetin, Genelkurmay'ın, Diyanet'in, CHP'nin, MHP'nin, SP'nin, İP’in, AK Parti'nin Atatürk'ü aynı Atatürk mü, ya da bunların üzerinde anlaşabilecekleri bir Atatürk olabilir mi? Adnan Hocanın Atatürk'ü ile Atatürkçü Düşünce Derneği'nin Atatürk’ünün aynı kişi olması mümkün mü? Kim doğru söylüyor, gerçeği saptıran kim? O zaman neyi tartışıyoruz, neyi konuşuyoruz ki? Hani konuşmaya başlasak, Atatürk'ün nerede, ne zaman doğduğunu da, ne zaman ve nasıl öldüğünü, Samsun'a ne zaman nasıl çıktığını da tartışacağız. Atatürk'ün Türk, Kürt ve ulus devlete bakışı neydi desem, hiç içinden çıkamazsınız, eminim..

    Genelkurmay'ın Atatürk'ü ile, Diyanet'in, Erbakan'ın, Adnan Hocanın, Ahmet Tekin’in, Ahmet Akgül’ün anlattığı aynı Atatürk mü? Ecevit'in, MHP’nin, Baykal’ın, Cumhuriyet gazetesinin, ADD’nin, ÇYDD’nin, Tekin Alp’in, Osman Nuri Çerman’ın, Demirel'in anlattığı kişi aynı kişi olabilir mi? Ya da Kenan Evren’in Atatürk'ü bu anlatılanlardan hangisine benziyor.. Nadi, “Ben Atatürkçü Değilim“ derken ya da Atilla İlhan, “Hangi Atatürk” diye sorarken neyi anlatmaya çalışıyorlardı dersiniz? Bu kafa ile o konuda da anlaşamayacağız.

    Tamam anlaşıldı, herkesin Atatürk'ü kendinin olsun.. Ama Atatürk adına birileri çıkıp ahkam kesmesin.. Benim Atatürküm senin Atatürk'ünü döver havalarında dolaşmasın..

    Peki şimdi siz bu iddialardan sonra zihninizde nasıl bir resim oluştu?

    Selâm ve dua ile..

     

    Dilipak'ın bu enfes yaısına göre Atatürk hangisi? Bakalım...

    1.Müslüman

    2.Hıristiyan

    3.Akılcı

    4.Bilinmezlilçi

    5.Deist

    6.Komünist

    7.Milliyetçi

    8.Mason

    9.Ateist

    Evet, 'bunlardan hangisi?' dersek, hangisi olur aceba? Her kesimin çizdiği bir Atatürk resminden hangisi gerçek? Yoksa hiçbiri mi?


  12. Bu Yavuz Bağadıroğlu'nun yazısı gibime geliyor. Ayrıca, sizde kendi dininizin misyoneri olun ifadesi ilginç geldi bana. Bağadıroğlu'nun güzel niyetinden şüphe etmem tabi ama, ifade biraz sıkıntılı.

    Dua ile...


  13. Kadir Mısıroğlu'nun ''Necip Fazıl'a Dair'' adlı kitabından aktarıldığına göre, Necip Fazıl'dan şöyle bir cümle çıkmış:

    'Kumar haramdır. At yarışında bahs-i müşterek oynamakta kumardır. Ancak haramı, haram kabul ederek işlemek sadece kumardır. Allah ise gaffururrahim'dir. Bu parayla ben Veli Efendi'ye gidip at yarışlarında bahs-i müşterek oynayacağım!..'

     

    Bu sözlerle Üstad'ın aslında hileyi şerriye yaptığı mı ima edilmek isteniyor? Hayret ki, ne hayret!

    Yine Kadir Mısıroğlu'nun aynı eserinde Necip Fazı'ın kumarhanede basılma hadisesini ise Üstad'ın kumar zaafından kaynaklandığı şeklinde veriyor. Ben burada yazara katılmıyorum zira Necip Fazıl'ın bu mevzuu hakkındaki yazıları ortada ve onlara inanmaktan başka bir şey düşünülemez. Ayrıca Necip Fazıl'ın genclik yıllarında kumar oynadı biliniyor ama, bu hadiseyi gelip de kumar zaafına bağlamak haberin çıktığı o an için belki mazur görülebilir, yine de ne olurasa olsun böylesi büyük insanlara her zaman tuzak kurulabileceği düşünülmeliydi. Yazarın kitabında hala, kumar baskını diye gazetelerde haberleştirilen hadiseyi kumar zaafına bağlaması anlaşılması güç bir mesele.

     

    Yazar, kitabının bir çok yerinde Üstad'ın en yakınlarında bulunan ender şahsiyetlerinden biri olarak gösteriyor. Hatta Babıali eserinde kendisinden övgüyle bahsetmiş.

     

    Kitaptan anladığım, Üstad Mısıroğlu'nu hep övmüş o ise Üstad'ın iyi yönünden çok ve kendince kötü yönünü göstermiş.

    Bu kitabın Üstad hayattayken yazılmasını çok isterdim ve ayrıca bende bu meseleleri derinlemesine düşünmeyi de salık verdi bu kitap.

    Dua ile...

    • Like 1

  14. Nutuk dediğiniz gibi sansürlü...bazı kelimeleri değiştirildi vs vs...mesela M.Kemal amele derken işçi diye çevriliyor...bunun gibi yüzlercesi...tahrif edilmesi de aslında tahrif edenlerin bir itirafı..biz burada yazılanlardan korkuyoruz ve değiştiriyoruz diyorlar... Her vakit Atatürk'ün kemikleri sızlıyor edebiyatı yapan kemalist güruh,Ataları'nın kitabını tahrif ederken ne hissediyorlardı muamma..

    (Nutuk'un 1927 baskısı tahrif edilmemiş saf nutuk'dur.)

    Yakup Kadri'den de bahsetmişsiniz...bende bir ilave edeyim..sultanahmet meydanında halkı milli mücadele için galeyana getirici dini konuşmalar yapan,dua eden çarşaflı halide edip,sonradan tam zıt istikamete yönelmiş ve islama adeta cephe almıştır.Ayrıca yahudidir.

    Yakın tarihimiz münafık kaynıyor...birkaç isimle bitecek iş değil...

    Hakikatlerin önümüze serilmesini beklemeyelim,o işi biz yapalım...Müsterih olun,azınlık olan onlar...korkacak olan ve korkan onlar...bizim alnımız ak ve pak...gerçekleri saklayanlar utansın...yalan söyleyen tarih utansın...yalan söyleten tüm tarihçiler de utansın...

     

    BİZE KALAN AZİZ BORÇ,ASIRLIK ZAMANLARDAN

    TARİHİ TEMİZLEMEK SAHTE KAHRAMANLARDAN

     

    Kardeşim, 1927'deki saf nutukta sansürlü aslında. Mesela orada Kongrelerin tutanaklarından söz edilirken, bazı yerler es geçilmiş. yani geçmemiş belge niteliğindeki gerçekler oraya. benim sansürden kastım bu. Şimdi şöyle düşünelim: Eğer kongreleredeki tutanaklar olduğu gibi nutukta yer alsaydı ne olurdu? Değil mi ama...

    Necip Fazıl, Celal Bayar'ın mason olduğunu yazar. Onun Türkiye'de ilk kurulan Komünist partisine girdiğini de başka bir eserinde yazar. Bayar'ın istiklal Savaşındaki hali ise malum. Mesela Atatürk mason localarını kapatmıştır, doktor mason...

    Hakkı yerine koymak ve birde iyadeyi itibar gerek. Bu noktatda sizin gibi düşünüyorum, efendim.

×
×
  • Create New...