Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Hâcegân

Editor
  • Content Count

    989
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    42

Posts posted by Hâcegân


  1. Cevap yerine, ‘ahlaksııız.. şerefsiiiz’! Türkan Saylan ve Ergenekon’u konuşacaklardı.. Ama konuşturmadılar!

    Evet, imtiyaz sahibi ile yazarlarının çoğu Ergenekon terör örgütünün yönetici veya üyesi olmakla suçlanan Cumhuriyet gazetesinin iki yazarının, başka yapacağı ne vardı ki?

    Tabii ki görevleri, Ergenekon’u konuşturmamak..

    Kanal D’deki programda da, öyle yaptılar!

    Binbir hakaret ve tehdit ile, Ankara Temsilcimiz ve yazarımız Serdar Arseven ile eski haber müdürümüz Muharrem Coşkun’un katıldığı 32. Gün programında, gerçek yüzlerini gösterdiler!

    Fikri planda tenakuzlarla dolu görüşler serdeden, salt hakaret sözcükleri ile konuşan insanlardan ne beklersiniz ki?

    Arseven anlatıyor, “TürkanSaylan’ı eleştirmemizin sebebi, ‘Başı örtülü kızlara burs vermem’ demesinden kaynaklanıyordu.”

    Buna ne cevap verilir?

    Ya; “Hayır, Saylan’ın öyle sözü yok. Siz yalan söylüyorsunuz.” cevabı verilir..

    Ya da, “Evet, Saylan bu sözü söylemiştir.Çok güzel söylemiştir.Başörtülülerin okuma hakları yoktur.”

    Birinci cevabı verseler, Saylan’ın o açıklamasının, Cumhuriyet gazetesini finanse eden Aydın Doğan’ın amiral gemisi Hürriyet’te çıktığı şekli ile gözlerinin önüne konulacağını biliyorlar.. Onun için, bu cevabı veremediler..

    “Başörtülülerin okuma hakları yoktur” türünden bir cevabın da, artık bugünkü konjonktürde tepki çekeceği açık.. Gerçi kendi kendilerine bir program yapmış olsalardı, yine bu yönde görüş ileri sürerlerdi ama..bu sefer Vakit var karşılarında. İşin ucunda, “yasakçı, özgürlük düşmanı, baskıcı, despot, faşist” damgalarını yemek var!

    O zaman ne yapmalı?

    Çok sıradan bir cevap vermeli..

    Her basit insanın vereceği türden: “Ahlaksız,şerefsiz..”

    Onlar da öyle yaptılar..

    Önce MehmetFaraç, sonrasında da ÜmitZileli katıldı koroya..

    “Ben bir şeyler diyeceğim” şeklinde söze girdi.. ciddi laflar edecekmiş gibi görüntü verip, ardından başladı: “Terbiyesiz..”

    Adamların kültürleri, eğitimleri işte bu!

    Siz farklı görüşten insanlarla, hiç aklı başında tartışma yapamaz mısınız?

    Ya aynı kafadan adamlar olacak, “al takke ver külah” birbirlerini teyid ederek, mütedeyyin insanlara saldıracaklar!

    Ya da, karşılarında farklı bir görüş serdeden birisi olursa, hemen başlayacaklar: “Ahlaksız-şerefsiz.”

    Hatta ayaklanacaklar bile..

    “Siz insanları hedef gösteriyorsunuz” suçlaması yapacaklar.

    Nasıl hedef gösteriyormuşuz?

    “Özgürlük düşmanı Saylan” başlığı atarak!

    İyi de Faraç bey kardeşim, “Başını açmayan, üniversiteye devam edemez” diyen birisi, “özgürlük düşmanı” değil de nedir?

    Bal gibi özgürlük düşmanıdır ama, siz itiraz edilmemeye alışmışsınız.. Zannediyorsunuz ki, bir haber fotokopisi gösterince, hemen tırsıp, karşınızda hazırola geçeceğiz!

    “Hazırola geçmek” bizim işimiz değil kardeş. O; sizin Ergenekoncu yazarlarınızın işi!

    Sonuçta da, Saylan için gösterilen habere, “Saylan, başörtülülerin okuma hakları olmadığını söylediğine göre, özgürlük düşmanı değil de nedir?” cevabını aldılar, oturdular yerlerine..

    Pardon yanlış oldu.. Yerlerine oturmadılar, yine aynı tekerlemeye devam ettiler: “Ahlaksız.. şerefsiz..”

    Demek ki, ahlak; “Başı örtülüleri okula almayın. Onları ikinci sınıf vatandaş olarak görün. Ve bu yönde yaşanan mağduriyetleri de, medyadaki adamlarınız vasıtası ile gizleyin.” demekmiş!

    Yine ahlak; “Üniversiteli kızların mağduriyetlerini gizleyelim. Onların mağdur değil, militan olduklarını yazalım. Saylan hanım, bize bu yönde haber yapmamızı istiyor” demekmiş!

    “Ahlak”ın anlamı öyle olmalı ki, Tıp Fakültesi’nin 5. sınıfından öğrencileri kapıdışarı edenleri deşifre edip, gerçekleri yazan Vakit’e, bu kadar kin ve hışımla saldırıyorlar!

    Ama ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar, artık deşifre oldular!

    Cumhuriyet gazetesinin yazarlarının nasıl bir mantık fukarası oldukları, küçücük bir eleştiride nasıl çaresizlik içinde tehdit ve hakaretlere başvurdukları, artık net olarak görüldü.

    Biraz geç oldu ama, net oldu!

    Ali Karahasanoğlu - Vakit

     

    32. Gün programın yarıda kalmasına sebebiyet veren hareketlerde bulunan Cumhuriyet yazarları, Vakit yazarına fırlattıkları bardaklarla, sahip oldukları zihniyetlerini açığa vurdular.

    Yukarıdakı makalede yazar, aslında Vakit yazarının şahsiyetli duruşuna aynı şahsiyetli bir duruşla mukabele edemeyeceklerini anlayınca, iş, işte böylesine hakaretlere varıyor.

    Dua ile...


  2. Trradomir show.. Bazı arkadaşların saçlarının tel tel olduğunu görür gibiyim :)

    Kim bilir bu konunun sonu nereye kadar gidecek.İzlemekteyim :)

     

     

    Bu ne biçim iş... Bari seyyar satıcılıkta yapsaydın; bu talihsiz dalaşmadan sen de bir şeyler kazanırdın.


  3. Güzel, Trradomir kardeşim...

    Bir içim su gibisin...

    Hani fotoğrafını çekiyorum da... Bu yüzden biraz daha yazsan iyi olur. Mesela benden bahsedebilirsin.

     

    Değerli üyelerimiz, eklemiş olduğunuz mesajlarda kırpılması gereken yerler bulunmaktadır. Üsluplara dikkat etmeye çalışınız. Lütfen uyarımızı dikkate alarak konuyu/tartışmayı uzatmayınız. Bundan sonrası için aksi durumlarda gereken yapılacaktır.

     

    Ölen kişi Ahmet Emin Yalman tipli bir zihniyet olup yaşamında inananları sevindirecek bir şey yapmamıştı. Kalbimden zerre miktarda üzülme duymayacak kadar kendisinden nefret ettiren bir insana, bilgilerim değil vicdanım bile rahmet okuyamıyor. Keşke rahmet okutturacak birşeyler yapabilseydi.

     

    Saygılarımızla...

     

     

    Değerli kardeşim, ben mesela İsmet İnönü'nün mezarı başında bir Elfatiha okuyamadım. Gönlüm buna razı olmadı. Aynı şey Saylan için de geçerli ama ortada bu siteye yakışmayan bir ifade biçimi var. (Bu ifade biciminin trradomir'le alakası yok.)


  4. Yahu ben embesil kelimesini üzerime aldığım için ve sen aslında başka şey kast ettiğin için kusura bakma dedim. Yoksa şu uslup mevzuu ile alakalı olarak sana tepkim hala var. Seni diğer mesajlarından da tanıyorum. Sen herkese böyle ifadelerle mi hitap edersin. Başa güreşmek gibi bir niyetim yok.

    Şimdi de çamaşırları ütülemeye geçtin bakıyorum. İstersen şu sıcak göndermeyi biraz aç...

    Üslubun berbat. Hani ben böyle diyorum diye üzerine alınma.


  5. embesil konusunda arkadaş kusuruma bakmasın. Benim derdim uslupla alakalı. Nasıl haşere kelimesini kabul etmiyorsam, Bu kadının cenaze merasiminde segilenenleri de kabul etmiyorum. Olaylara yaklaşım mantığım bu. Yani her iki durumda da bir edebin gözetilmesi. hayır kendi yaşadığı gibi kömülebilir. cenaze merasimi yapılıyorsa edep önemli. henüz ölümü sıcaklığını korurken, işin edep yolunun bu olması gerekir demek istedim

    Kuzum sizin oralarda insan sevdiğine insafsız mı der?


  6. arkadaşlar diyorsunuz ki ölünüz arkasından sövülmez (ortada sövmek yok ) , kesinlikle herşeyin takdiri rabbime aittir (şüphe götürmez ) , bazı arkadaşlar başlık değişsin diyorlar (neden ?) burada herkes kendi fikrini beyan edemiyor mu ? arkadaşlar ben sizin kadar sağ duyulu olamıyorum. bunların maşalığını ettiği islam düşmanlarının islam alemine yaptıklarını biliyorum ve buna karşılık onlara , onların yanında olanlara tek kelimeyle yaşasın kötüler için cehennem diyorum...

     

    onlar ateşe çalı taşıyan karga misali taraflarını belli etmişlerdir. madem tarafları belli o zaman diyecek sözde belli. eğer bu çabası , bu eğitim seferberliği hak dava için olsaydı. tabutunu elimizde değil başımızda taşırdık. ama batıl bir dava için , küfür için ise bu durum ben tek kelimeyle lanet dilerim... rabbimden...

     

    bir dostumun güzel bir sözüyle benim düşmanıma bile hakkım helaldir...

    benimde bana düşman olan birisi dahi olsa herkese hakkım helaldir. hatta türkan saylana dahi şahsi haklarım helal olsun lakin , islam düşmanlığı konusunda yaptığı her konuda hakkımı hiç bir şekilde helal etmiyorum.... şahsım adına bir şey istemiyorum... sadece o ve onun gibilerin yalanladıkları azabı tadmalarını dilerim... rabbimizin sözü haktır...

     

    Kardeşim başlık değişsin demiyorum, fikrimice değişsin diyorum. Hani bana göre haşere gelimesi oraya oturmadı ve ben bunu derken kimseye kırıcı bir kelime söylemedim. Tekrar söylüyorum, ben bu kadın eleştirilmesin veya herkes sussun demiyorum ki, bilakis en keskin ifadelerle eleştirilsin ama, belli bir seviye gözetilerek yapılsın diyorum. Bakın bu zihniyeti ne ölçülerde ve nasıl keskin bir duruşla eleştirdiğim ortada. Mesela trradomir de bu kadın hakkında kimse konuşmasın gibi bir şey anladı. Öyle değil, yazdıklarımız ortada.

    AKP'nin misyoner evleri kurduğunu iddia eden bu gibi çevrelerin aslında dünya kiliseler birliğinden yardım aldıkları ve hatta büyük bir kısmının mason olduğu... Başörtülü kardeşlerimiz ve dindarlar hakkında söyledikleri kelimeler... Bir ara okula dağıtılan kitaplara bunların ne ahlaksızlık örneği ifadeler kattığını...

    Bu kadın öldü ve ben bir ölünün arkasından konuşulmaz demiyorum; üsluba dikkat çekiyorum. İş bundan ibarettir.

    Ayrıca trradomir'de haşere kelimesinden hoşlanmadığını söylemiş. Öyle değil mi, trradomir? Hani haşerelik desen neyse...


  7. İkiyüzlülüğü bırakın; Saylan yasakçı idi! Türkan Saylan toprağa verildi.

    Verildi ama, hayatı boyunca yaptıkları ve özellikle de söyledikleri sebebi ile tartışılmaya devam edilecek!

    Hayır ben ikiyüzlülük yapmayacağım. Daha önce hayatta iken yaptığım eleştirileri, ölümünden sonra da dile getireceğim.

    Ta ki, yaşayanlar ibret alsınlar!

    Dün cenaze öncesi ve sonrasında, yine pespembe tablolar çizildi.. “İyilik meleği” mesajları tekrarlanıp duruldu.

    Gözümüzün içine bakıla bakıla “yalan”lar söylendi..

    28 Şubat sürecine, öğrenim özgürlüğünün kısıtlanması amaçlı faaliyetleri ile damgasını vuran bir kadın, “kızların okuması için hayatını feda eden insan” olarak tanıtılmaya çalışıldı..

    Oysa eleştirilerimiz çok basit. Çok sıradan ve çok net eleştiriler..

    Öyle uzun uzun araştırmalar yapılmasına, uzun uzun tahlillere gerek yok..

    Çıkar söylersiniz; “Başörtülü insanın, üniversitede okumaya hakkı yoktur. Onlar ikinci sınıf varlıklardır”..

    Ben de sizin yerinizi gösteririm..

    “Siz despotsunuz. Siz darbecisiniz.Siz yasakçısınız. Siz ahlaksızsınız” derim.

    Bugün böyle yapmıyorlar!

    “Başörtülü öğrencinin okuma hakkı yoktur” demiyorlar!

    Çünkü onu, Anayasa Mahkemesi’ne söyletene kadar her türlü ahlaksızlığı yaptılar. “Kızlar para ile başlarını örtüyorlar” dediler. Kızlara “Başlarını örtmezlerse, erkeklerin yüzlerine kezzap atmasından korkuyorlar” dediler.Dediler ha dediler.. Şimdi kararı aldılar, kenara geçmiş, ellerini ovuşturarak, genç kızların üniversite kapısından geri çevrilmelerini zevkle seyrediyorlar!

    Bu, ahlaksızlık değil de nedir? Bir öğrencinin, başındaki örtüsü sebebi ile okuldan atılmasını savunmak, ahlaksızlık/ikiyüzlülük değil de nedir?

    Türkan Saylan, kızların okuması için hayatını feda etmiş!

    Bunu şöyle söylerseniz, başımın üstünde yeriniz var.Doğrusu bu çünkü: “Türkan Saylan, başı açık kızların okuması için hayatını feda etti. Başörtülülerin ise okumamaları için canla başla çalıştı.”

    Gerçek bu!

    Bu gerçeği çarpıtmayın. Gerçeğin bir kısmını söyleyip, diğer kısmını gizleyerek halkı aldatmayın..

    TürkanSaylan’ın ağzından konuşmalar veriyorlar.. Bir tanesinde, “Doğu ve Güneydoğu’daki çocuklar ile İstanbul’daki liselerden mezun olan öğrenciler, aynı ÖSS’ye giriyorlar. Bu, fırsat eşitliğine aykırıdır” diyordu Türkan Saylan!

    Ne güzel, bu sözlerin sahibinin, gidip ellerini öpeyim!

    Ama bu insan, biliyorum ki, yıllarca YÖKüyeliği yaptı. YÖK’te, bu fırsat eşitsizliğinin bozulması için kılını bile kıpırdatmadı.

    Tam aksine, bu fırsat eşitsizliğinin, bir de meslek lisesi mezunlarının aleyhine yaygınlaşması için, bütün gücü ile çalıştı. Meslek lisesi mezunlarının, ÖSS’ye girerken katsayılarının azaltılması için akla hayale gelmedik tilkilikler üretti. “Onlar, liseye gelirken zaten mesleklerini seçmişler, artık mesleklerini değiştiremezler” dedi. “Devlet meslek liselerine şu kadar bütçe ayırıyor. Meslek lisesi mezunları diğer fakültelere giderlerse, bu bütçe boşa harcanmış olur” dedi. Dedi ha dedi!

    Ama aslında tek derdi vardı: “Bu ülkede, dindar doktor olmasın.Allah’tan korkan avukat, dinini bilen hakim olmasın. Bu dünyanın bir de ahireti olduğuna inanan mühendis olmasın!”

    Evet, amacı bu idi!

    Nihai amacı bu olmasa, değişik illerdeki liselerin seviye farklılığının ÖSS’de fırsat eşitsizliğine sebeb olduğunu söyleyen bir insan, meslek lisesi mezunlarını niçin ikinci sınıf muamelesine tabi tutsun ki? Pertevniyal Lisesi mezunu öğrenci ile Fatih İmam Hatip Lisesi mezunu öğrenci arasında, başarıları dışında niye fark görsün ki? Başörtülü kız ile başı açık kız arasında niye fark görsün ki?

    Evet, ikiyüzlülük yapmayın beyler.. Türkan Saylan öldü.. Ama siz yaşıyorsunuz.. Kafanızdaki tabuları, yasakçılıkları, darbecilikleri bırakın artık!

    “Bu ülkenin esas sahibi biziz” efelenmelerine son verin artık!

    Eli silahlı terör örgütlerinin savunuculuğuna son verin artık!

    “Yasaklar” üzerine “özgürlük” inşa edilmez beyler!

    “Ayrımcılıklar”ın olduğu yerde “hukukun üstünlüğü” iddiasında bulunamazsınız beyler!

     

     

    Ali Karahasanoğlu. Vakit. İşte eleştiri... Yazar söyleyeceğini gayet net bir dille söylemiş. Dmek istediğim bu!


  8. Ahahaahahahha :) Bu ne yaa? :) Lan amma karikatür adamsın yahu, oturup uzaktan gülmek lazım da neyse, devam. Bi taraftan acıyorum ama böyle hatalar yapmayın siz de kardeşim.

     

    Karşımdaki ironisiz, açık, düzgün bir cümleyi anlayamıyorsa benim yapabileceğim bir şey yok hacegan beyciğim, gitsin Türkçe öğrensin. Üzerine alınmış olmana şaşırdım doğrusu, embesil ithamının kime yapıldığını yanlış yerinden anlıyorsan ve üstüne alınıyorsan bu hükmün daha hafiflerini sana da basma hakkımı saklı tutarım. Basmam ama, sabrederim o ayrı. evet. Çenelere perçin vurma teşebbüsünün dillendirilmesi seni nedense fazla sinirlendirmiş, amma hassas adamsınız be kardeşim. Sana gelme ihtimali olan bir tek perçin vurma sözü var ki sırf onun üzerine çıldırıyorsan, ünlemli ünlemli girişiyorsan git nöronlarını bi kontrol ettir. Yok, sana embesil dediğimi sandıysan yok öyle bi şey, lütfen adam gibi oku şunu. Ruh cismime tertemiz demek istediğin için de teşekkür ederim, zira ismim en güzel isimlerden birisi. Nicki kastettiysen de karizmatik demiş oldun. Tamam tamam kızma, şaka be! Heh heh heh, pişkinlik çok zevkli yahu! :D

     

    Evet, okuduğunu anlayamayan arkadaşım, bak ben ne demişim.

     

    ""Şu başlığı okuduktan sonra hala laf söyleme sebebimizi bir tarafa bırakarak 'Vay anasını be, yaşlı ve kanser, zavallı bir kadıncağızın ardından neler de söylüyorlar' diyebilecek birisi varsa bu o şahsın has embesilliğidir." (daha sonraki kısım ise bu embesil tanımı üzerinden yapılan göndermelerden ibaret)

     

    Evet, mevzuun onca yönü varken ve bizim nefretimizin sebebi belliyken tutup da işi 'zavallı bir kanserin arkasından bunları söylüyorlar haa, ay ne ayıııp' noktasına getirecek birisi varsa bu şahıs EMBESİLDİR! Biz bir kanserin arkasından değil, zalim bir yobazın arkasından konuşuyoruz çünkü. Hakkında menfi fikir beyan etmemizin sebebi onun kanserliğiyle alakalı değil. İşi buraya bağlayacak birisi, sıkı durun, sandalyeye tutunun tekrar ediyorum embesildir. Ben burada böyle bir şahsiyet olduğuna inanmadığım için, yani bizim Saylan'a laf söylememizi onun din saldırganlığına bağlamak yerine, Saylan'ı kanserden ölmüş kendi halinde bir insan gibi düşünerek bizi sırf bu sebeple ayıplayacak çapta bir embesilin burada bulunacağına imkan vermediğimden rahat rahat yazıyorum, süperzeka arkadaşımızın birisi hemen ithamın üstüne cumburlop atladı, ulan hakikaten şaşırdım, yemin ederim şaşırdım. Dur bi de şöyle yazayım: Bu laf, ancak, menfi tutumumuzun kanserle ilgisi olmayan sebebini görmezden gelerek, kanserli bir kadının sırf kanser oluşundan dolayı hedef olamayacağını düşünen şahıslara gitmektedir. Sen onlardansan, adına üzgünüm. Bir tane embesil varsa herkes embesildir demen de kendini ne derecede kaybettiğini gösteriyor. Kendine gel aslanım, sakin ol bi. Morfin varsa birinde arkadaşımıza göndersin lütfen.

     

    Ah hacegan, ah hacegan.. Valla böyle bi komikliği hiç beklemezdim senden. Hayallerimi kırdın insafsız.

     

    Arkadaş bir yandan çamaşır asıyor, bir yandan da çene lak lak... Hani şu çene olmasa, çamaşır asması güzel...

     

    Kardeşim; sen embesil kelimesini istersen bana, istersen bir başkasına, istersen de ihtimal dahilindeki bir başkasına kullan, gaye değişmez. Hani ben senin yazdıklarını çok iyi anladım da, sen de kendine yazık ediyorsun. Seni mindere çağırıyorum.


  9. Şimdi ben bu Trradomir'e ismin aynı rus ismine benziyor dersem olur mu?

    Benim hangi mesajımda hakaret vardır, bir araştır bakalım. Adamın içinde ne varsa dışına onu sızdırıyor. Mesajların çok sert ve düzeysiz. Hadi Saylan'a söyle söyleyeceğini de, o embesil de ne oluyor?

    Neymiş, Çenelere perçin vurmak. Yahu sen bu mevzuularda ne yazdığımı araştırsan, bu söz havada kalır. Kim ağzına perçin vurmaktan bahsediyor. Eleştir tabiki yahu... Biz eleştirme mi diyoruz? Biz sadece biraz daha sakin bir dille olsun diyoruz... Eğer mizacın uygun değilse sen istediğini yap canım.

    Eğer bu sitede birisi embesilse, demekki hepimiz embesiliz.

    Senin ne söylediğin değil, karşındakinin ne anladığı da önemli...


  10. Ben bu başlığın değişmesinden yanayım. Biz rahmet Peygamberinin ümmetiyiz. Olaylara karşı tepkimizi verirken çok dikkatli olmalıyız. Evet, her yönüyle Saylan eleştirilebilir tabiki ama, bunu daha edebi bir dille yapmalıyız... Şimdi o, orada hakikatleri görüyor. Belki de biz yaşayanlardan daha çok şey biliyor, öldüğü günden beri. Peygamber Efendimiz bir cenaza geçerken ayağa kalkmış, Sahabeleri cenazenin bir Hıristiyan olduğunu söyleyince, Peygamberimiz, ölüye saygı duymayalım mı mealinde mukabele etmiş Sahabesine...

    Türkan Saylan'ı yaptıklarıyla, hem de en sert ve en keskin bir dille eleştirelim, bunu yaparken haşare gibi kelimelerden kaçalım. Benim bu mevzuu hakkındaki fikrim bu...


  11. Ağlayın, çocuklar!.. Mazlumun, kendinde kıyılana, zalimin de kendinde kıydığına ağlayın! Mazlumun hesabı görülür; ya zalimin kaybettiği?.. Göz yaşına ulaşılmadıkça ele geçmez.Zalime daha çok ağlayın, çocuklar; zalimde beni ve kendinizi görün, ona daha çok ağlayın

     

     

    Demişti Necip Fazıl...


  12. Sözde bağımsızlık mahkemelerinde alınan kararlardan bir örnek vereyim:

     

    Sanığın idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine !

     

    İşte hukuk, işte adalet.

    ...

     

     

    Sizi buraya sokan güç böyle istiyor, efendim... (Yassıada Mahkemesi)

    Burada adalet kanun işi, hukuk değil...


  13. Aslında bu şu bu şahsiyet meselesi değil. Zihniyet meselesi. Hani benim herhangi bir şahsiyete karşı bir düşmanlığım yok ama. millet de biraz enayi yerine koyuluyor. Taşların yerli yerinde oturmadığı ortada. Mesela bunun için arşivler açılmaz. Niye açılmasın ki? abdulhamit'e neler demediler ki... Kızıl sultan, şeriat düşmanı ve hatta katil... bakın tekrarlıyorum, şahsiyetler üzerinden değil vakıalar üzerinden konuşalım. Eğer vakıalar üzerinden konuşursak, işte o zaman sansürlenen, saklanan bilgiler yüzünden, taşlar yerine oturmuyor. Ali Şükrü Bey'in katli bile başlı başına bir sorun.

    Ayrıca; Atatürk zamanında olan işlerin sorumlusu İnönü ise, bu bir anlamda Atatürk basif bir adamdı demek olmuyor mu?

    Osmanlının son iki ve hatta üçyüz yılı da sorunlu tabiki. Çöküş oradan başladı haliyle. Peki yapılan bütün bu Cumhuriyet inkilaplar o dönemin devamı niteliğinde değil mi, felsefik olarak? Yani daha açık yazarsak, aslında osmanlı sürecinde yapılan meşruti hareketlerin zirve noktası oluyor şimdiki işler. E ozaman Osmanlının o yönetim şekli bunlar için zaten yıkılmalıydı. Yıktılarda... Demekki Osmanlı yıkılırken başka yerlere yol açılıyordu. Açılsın ama maddiyat yanında maneviyatta isteriz.

    Osmanlının çöküşünü bu zihniyet yapar ve mirasa konar, suçlu olanlar ise her zaman mazlumlar.

    Şapka kanunu... Bir yahudi zengin oldu, bir Peygamber aşığı idam edildi... Nasıl elle tutulu mu?


  14. Dini nitelikte sözler...

    İşin asıl düğüm noktası burası A.Rahman kardeş... Sır.

    Tarih övgü ve sövgü yeri değildir ama, gerçekler neyse söylensin. Söylentiden iyidir.

    Bakın, Arap kralın oğlunu devlet protokuluyla karşıladık mesela...

     

    1. meclisi cuma günü, padişah adına verilen hutbeyle açtık. Dualarla. TBMM değil, BMM...

    Eeee sonra ne oldu? Padişah adını hutbe okudularak açılan meclis ne meclisi olur? Hadi gelde çık işin içinden. Ne güzel işte, Cuma ise al sana din; dua ise al sana din; Padişahın ve dahi halifenin adına hutbe... Sonra ne oldu da, mesela ezan Türkçe okutuldu.

    Hakkı yerine koymak gerek, İadeyi itibar gerek...


  15. albümün tamamına ulaşmak için sahhafları dolaşmalısınız...dilipak da albüm var,kendisi albümü kısaca özet geçmiş bir kitabında,ben de onlardan mühim olanlarını yazdım...

     

    Biliyorum kardeşim, emeğine sağlık. Benim anlatmak istediğim, bu teknolojide bu albüme ulaşılmasının niye bu kadar zor olduğudur. Yoksa rejim yaptıklarından mı korkuyor?


  16. Bayram

     

    Öldüğüm gün bayram ilan edilsin,

    O’nun kapısında ölürsem eğer.

    Ne tâziye ne de salâ verilsin,

    Yürüsün bir kortej benle beraber.

     

    Sevinsin görenler benim ölümü,

    Bandolar çalınsın hep benim için.

    Bilmeyenler duysun ne gördüğümü,

    Kutlansın her sene bayramı hiçin.

     

    Her neşesi fâni, burada varın,

    Her bayramı kısa, bir ömür kadar.

    Hakîki sevinç ki; o işte yarın,

    Sevinsin yokluğu burda bulanlar,

     

    Sevinsin ölümü bayram olanlar...

     

     

    Ankara, Mayıs 2009

     

    Ben ne anladım, bu şiir ne anlatıyor? Bayram, hangi bayram? Şiirin ilk iki mısrası var ya, ah o iki mısraının başlığı bende saklı... Yüreğine sağlık kardeşim. Beni aldın nerelere götürdün.


  17. Bir başka konuda bir arkadaş bu albümü merak etmişti.Onun vesilesiyle sizlerinde faydalanacağına ianandığım için konu olarak açmayı münasip gördüm.Albümün daha çok önemli olan yerlerini yazdım.Vesselam..

     

    İsmet Paşa’nın 1933’te Cumhuriyetin 10. yılı dolayısıyla hazırlattığı ‘Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyetine’ başlıklı albümü inceleyelim.

     

    Devlet matbaasında bastırılarak bütün resmi dairelere ve okullara gönderilen,her tarafa dağıtılan albümdeki ifadeler birer utanç vesikasıdır.

     

    Saltanat Rejimi:

    Osmanlı imparatorluğunun tarihi sultanlar tarihidir,Sultanlar kimdir?Sultanlar millet davasında önde yürüyüp kıymet ve hizmet eleğinden geçerek belirmiş şahsiyetler midir?Sultanlar milletin ülkülerini dileklerini şahıslarında merkezleştiren,karar ve iradelerinde olgunlaştıran fikir ve hareket adamları mıdır?

    Hayır,sultanlar,sarayların dört duvarları içinde soysuzlaşmış zulüm ve sefahat mirasyedileridir.Sultanlar kendilerini milletin çocuğu değil,milleti kendilerinin kölesi telakki ederlerdi.Sultanlar indinde millet davası kendi aile menfaatlerini kurtarmak için pazara çıkartılan bir metadan ibaretti.Sultanlar millete inanmazlar,milletin gelişmesini istemezler,millette beliren her türlü uyanış hareketlerini bir kan deryasında boğarlar,kuvvetlerini milletin şuurundan ve sevgisinden değil milletin cehaletinden ve korkusundan alırlardı.Osmanlı imparatorluğu kendilerini Allah’ın gölgesi sanan sultanların idaresindeydi.

     

    İki resim var.Yanlarında şunlar yazılı.

    Abdülhamit: Uyanık gençliği (ittihatçılar) boğan,zindanlarsa çürüten Yıldız baykuşu Abdülhamit

    Vahdeddin: Tahtını kurtarmak için memleketini satan sevr mimarı Vahdeddin…

     

    17.sayfa:

    Mustafa Kemal Diyor ki:Arkadaşlar!Sarayların içinde Türkten Gayri unsurlara istinad ederek,düşmanlarla ittifak ederek Anadolu’nun,Türklüğün aleyhine yürüyen çürümüş gölge adamların Türk vatanından tardı,düşmanların denize dökülmesinden daha rehakar bir harekettir.

     

    20.sayfa:

    Sayfa başlığı:Örümcekli kafa.Örümcekli kafa Osmanlı vatandaşının kafasıdır.Bu kafanın içerisinde de iki tane kocaman örümcek oturur.İslam taassubu ve garp hayranlığı…

    Ne garip,daha sonra Batıcılık ideolojisi bu takımın milli ideolojisi haline gelecek.

     

    Yan Başlık:Ümmet Leşi

    Taasub örümceğinin ördüğü ağlar,milleti daima ahirete başlardı.Türk Cemiyeti şeriatın,mecellenin ve fetvanın taşlaşmış kalıpları içinde hapsolunurdu.Bu teokratik nizam kendini devam ettirmek ve insanlarını kendi ihtiyaçlarına göre yetiştirebilmek için bütün müesseselerini de kurmuştu.Mesela kabineden dünya işlerini temsil eden Sadrazam,yanı başında daima ahiret işlerini temsil eden kellifelli bir şeyhülislam yer alırdı

     

    Ümmet Maarifi:Mesela bir idadi talebesi bir tarata hikmet,kimya,jeoloji gibi müsbet tabiat ilimleri ile kainatın oluşunu ve seyrini öğrenirken,diğer taraftan aynı mektepte,aynı sınıfta tabiatın 1300 sene evvelki bir ukba görüşüne göre izahına inanmak mecburiyetinde bırakılırdı.

     

    Osmanlı imparatorluğunda kadın,kümse hayvanı telakki olunurdu.Muhallebici dükkanında,tramvayda,tiyatroda,hülasa hayatta o tecrid edilmiş ve cinsi ihtilaçlarına teslim olmuş bir mahluktu.

     

    24.sayfada,zekat ve öşür için ‘Batıla inama vergisi’ tabiri kullanılırken dervişler için ‘Tekke Tufeylisi’ tabirin kullanıyorlardı.Bir şeyhin resmi altında ise ‘Bu herifin kerametine inanır mısınız? Yazılmış,bir Mevlevi ayinini gösteren resmin altına ise ‘Şu soytarılara milletin ruhu emniyet olur mu’ denmişti.

     

    Ve bir medrese tanımı.Bir medrese hocasının resminin altındaki yazı:Bir medrese softası.Sonra açıklama:Teokrasi nizamını yaşatan unsurları medreseler yetiştirirdi.Medreseler,kalın duvarları,izbe odaları içine düşen taze dimağları kötürümleştiren,hayata ve hakikate karşı körleştiren fikir ve bilgi hapishaneleri id.Türk çocukları yıllarca hayat için hiçbir gıda kıymeti olmayan bu posları gevelemekle fikir körletirlerdi.

     

    Tarih kitapları ile ilgili olarak ise:Osmanlı tarihinin gayri ilmi,gayri milli olduğu ve Türk tarihinden çok Arap ve İslam tarihine ağırlık verildiği eleştirisi getiriliyordu.Kısası Enbiya konusunda ise ‘Kısası Enbiya ki Yahudi peygamberlerinin masallarından başka bir şey değildir’

     

    Ve kadınla ilgili bir veciz daha:Bizde kadının azatlığı doğrudan doğruya ahlak mefhumunun azatlığını ifade eder…

     

    Yani kadın ne kadar ahlaksız olursa o kadar özgürdür!!Anlayışa bak!!!

     

    Broşür Hitler’in,bir İngiliz ve bir Hintlinin Atatürk’ü övücü sözleri ile son buluyor.

     

    Bu 10.yıl albümü değil maalesef. Sadece bu albümü görenlerin veya görenlerden dinleyenlerin albüm hakkındaki bildikleri. Bakın bu albümü çok aradım ama, maalesef bulamadım. Sayın Dilipak'ta bir ihtimal bu albüm olabilir. Kim bilir!.. Yani bu albüm sayfalar tutar. ben hepsine talibim.


  18. Ah şu onuncu yıl albümü, dikkat marşı değil ha, albümü!

    'Sultanlar kimdir?' sorusuna, soysuz zulüm ve sefahat mirasyedileri deniyor. Hani mirasyedi kelimesi de aslında katilin kendinde gördüğü bir ibareyi başkasına atma eğilimin bir misali olsa gerek. Tam CHP'li meşrep...

    Abdulhamid bir baykuş, hem de Yıldız Sarayı'nda ikamet eden bir baykuş ve dahası gençliği boğan bir baykuş. Vahidüddin ise horoz döğüştürür. Bu sultanların ve yanındakilerin var ya, ha işte bunların, Yunanlıların denize dökülmesinden daha önemli, evet, bunların yurd dışına tardı.

    Osmanlı vatandaşı ise örümcek kafalı olup, bu örünceklerden iki tanesi insan kafasına bağdaş kurmuş. İslam taasubu ve Gab hayranlığı örümceği. Ha bu arada şu Garp hayranlığı ibaresiyle suçlanan milletimiz, aynı ibareyle ergenekoncular tarafından da suçlanıyorlar. Amerika uşağı filan falan diye... 'Ne şerit, ne AB, tam bağımsız Türkiye efem... Ne hikmetse dışarıdan da para yardımı alan bunlar ve dahi mason olanlarda bunlar. Her neyse biz devam edelim.

    Ümmet leşi... Bizim cemiyetimiz Şeriatın, şu muhteşem mecellenin ve fetvanın taşlaşmış kalıpları içinde demir parmaklıklara haspolmuş.

    Bu rada Laiklik prensibinden de bahsedlip, Fransa'daki gibi basif bir laiklik anlayışımızın olmadığı ise özellikle belirtilmiş. Bu belirtişi, hatırlıyacaksınız. AKP'nin kapatılması aşamasında muhterem savcımız da iddanamesinde yapmıştı. Yani basif laiklik yerine aktif laiklik. Nasıl oluyorsa aktiflik?

    Yani aslında laiklik ikiye ayrılır:

    1. Basif laiklik,

    2. Aktif laiklik.

    Zekat ve öşüre de, 'batıla inanma vergisi' gibi muazzam bir buluş ki, sorma...

    Kadını hiç sorma, o Osmanlının bir kümes hayvanıdır.

    Ve nihayet bu albüm Hitler'in övgüsüyle son buluyor...

     

    Benimde bu albüm hakkında bildiklerim bunlar.


  19. ''Kemalizm; ne faşizm, ne de Hitlerizm'dir. Bunların ikiside ilerlemeyi ve tarihsel evrimi önleyici kuruluşlardır. Burada ise atılım sağlamak, uygarlıkca geri kalmış ülkeyi cağdaşlaştırmak için devrim yapılmaktadır. Kemalizm, Türkiye'nin gerçek uygarlık devrimidir... Kemalizm devrimi çağdaşlıktan da ötedir. (1936)'' Thomas A. Vaidis, Yunan

     

    ''Atatürk, bir ulus bütün vasıtalarından yoksun bırakılsa bile, kendini kurtarıcak vasıtaları yaratabileceğini öğreten liderdir. O'nun ilk talebesi Mussoli'dir, ikinci talebesi benim.'' Adolf Hitler (Alman Devlet Başkanı)

     

    ''Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken O'nun bakışıyka cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik.'' İkbal (Pakistan Milli Şairi)

     

    ''Atatürk"ün askerlik tarafına hayret etmiyorum. Her meslekte deha sahibi insanlar vardır, buna şaşılmaz. Fakat İsviçre Medeni Kanununu kabul etmek ve Türkiye"de yürürlüğe koymak! Bu âdeta dehanın da üstünde bir şey, hukuktan anlayan ve insan haklarına inanan biri sıfatıyla söylüyorum. İşte buna hayranım!'' Fransız Milli Meclisi Başkanı - EDOUARD HERRİOT

     

    ''Atatürk yalnız kahraman milletinin büyük bir Şef'i olmakla kalmamıştır. O, aynı zamanda insanlığın da en büyük evlâdı olmuştur.'' İran Gazetesi

     

    Çelişki yumağı... Demekki yabancılarında kendilerine göre bir Atatürk'ü var!


  20. Duvarında, 'İstiklal Mahkemesi yalnız Allah'tan korkar!' ifadesi vardı. Görüyor musunuz istismarı?

    İsmet İnönü, 'İstiklal Mahkemelerinin faaliyetleri bilhassa hayırlı ve feyizli olmuştur.' diyebildi.

    Takriri Sükun ve hukuk desek, ne olur aceba? Yahu doğuda jitemin şu yaptıklarıyla bunlar arasındaki fark? Biri meclis kararıyla, diğeri ise derin vadilerin kararıyla... Öz aynı.

    Şimdi Şu son İstanbul mebusan meclisi, İstanbul'un ingilizler tarafından işgali sonrası kapannıverdi ya, hani canım Mahir Kaynak vari soralım, he bu meclis kapanması kimin işine yaradı. Gel de çık işin içinden! Vahdeddinin İstanbul'dan ayrılışı da... Neyse, İstanbul meclisinin kapatılması sonrasında, bu meclisin başkanı Ankara hükümetine girdi.

     

    ''Rauf Bey'in bu işte de üzerine aldığı 'Anadolu'da Milli Meclis'in ve dolayısıyla Milli Hükümetinin kurulmasını temin için, İngilizleri İstanbul'da toplanacak Meclis'i basmağa tahrik için gerekirse nefsini feda etmek...' dediler mi? Bilemem...

    ''...Nitekim Meclis'in basılıp, benim de terfik ile Malta'ya sürülüşüm neticesinde husule gelen vaziyet, tamamıyla istediğimiz sonuca varmış ve böylece hemen o günden itibaren Anadolu'da Milli Meclisin ve hükümetin gayet müsaid şartlar arasında kurulması kabil olmuştur.'' Dediler mi? Ben ne bilem efem!

     

    Her neyse ne!... Ben asıl onuncu yıl albümünü arıyorum. Bulan varsa, bana da ulaştırabilir mi? Hani bunu bulmak biraz zor. Elinizde yoksa boşuna aramayın!

×
×
  • Create New...