Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mütereddid

Admin
  • Content Count

    625
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    70

Posts posted by mütereddid


  1. "Kusura bakma Hocam İyiliği emret kötülüğü yasakla'dan hiç bahsetmemişsin?"

     

    Öldürelim, tamam öldürelim lakin, hakkını yemeyelim. Bunun için ilk paragrafa dikkatinizi celbedeceğim.

     

    "Yine imkan bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni (açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, âdâba aykırı bir davranışa -engellemek veya ıslah etmek maksadıyla- müdahale etmekle yükümlüdür."


  2. Tahammül mü hoş görmek mi?

     

    Bir Müslüman imkanlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkâm ahlak ve âdâbının hakim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. Yine imkan bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni (açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, âdâba aykırı bir davranışa -engellemek veya ıslah etmek maksadıyla- müdahale etmekle yükümlüdür.

     

    İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- "onların aykırı filleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi" tedbirlere başvurulur.

     

    Bir Müslüman yukarıda özetlediğim imkanlardan mahrum ise, çok dinli, çok kültürlü, çok ahlak anlayışlı bir toplum içinde yaşamak durumunda kalmış ise ne yapacaktır?

     

    Şartlar müdahaleye ve düzeltmeye müsait olmadığına göre bunu yapamayacaktır.

     

    Şartlar, ötekilerden ayrı bir mekana yerleşip orada kendi inancına göre yaşamaya elverişli değilse bunu da yapamayacaktır.

     

    Geriye beraber, yan yana yaşama şıkkı kalıyor.

     

    Şimdi bir apartmanda, bir sokakta, bir mahallede eşcinselinden sarhoşuna, nikahsız birlikte yaşayanından (zina edenlerden) kumarcısına, Müslümanları sevmeyenlerden düşmanına, sokakta sevişenden çıplağına... kadar birçok insanla yan yana yaşıyoruz. Peki dindar Müslümanların bu insanlara karşı iç ve dış tavırları ne olacaktır?

     

    İç tavırdan başlayalım:

     

    Müslüman bu davranışları asla beğenemez, bu fiillerden nefret eder, imkan bulsa düzeltme ve engelleme niyetini muhafaza eder.

     

    Dış tavır olarak da dine, ahlaka ve âdâba aykırı davranışı çekinmeden, gözünün içine baka baka, meydan okurcasına sergileyen insanlara cesaret verecek, davranışlarını meşrulaştıracak tavırlardan sakınır. Onlar kötü halleri içinde iken en azından tebessümünü esirger.

     

    Durum böyle olunca çoğulcu bir toplumda yaşayan Müslümanın farklı olanlarla zorunlu ilişkisinin adına ben ısrarla "hoşgörü" değil, "tahammül" diyorum.

     

    Bu yazıma tepki gösterecekler, "bu ayrımcı, bölücü, birlik ve beraberliği zedeleyici" bir yazı diyecekler olacak; bunu biliyorum. Ama bir Müslüman, farklı olanlarla arasındaki farkın "farkında olmak" mecburiyetindedir ve dindarlık bakımından en önemli tehlike bu "farkında oluşun" ortadan kalkmasıdır. Şartlar öyle getirdiği için farklılığa tahammül ederek, kimsenin -düzen tarafından verilmiş- hak ve hürriyetine müdahale etmeden yaşamak başkadır, hoş olmayanı hoş görmek başkadır

     

    Hayrettin Karaman/Yenişafak

     

    07.08.2011


  3. 184115_10150289642329185_146580834184_7440306_7118403_n.jpg

    Genel kurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının emekliliklerini istemeleri neticesinde, birilerinin umdukları, bekledikleri, özlem duydukları krizin gerçekleşmemesi; Türkiye'nin bir dönüm noktasında olduğuna somut bir delil değil mi?

     

    Yönetime el konması bahis mevzuu bile olmadı..

    Siyasetçilerin "elleri ayaklarına dolaşmadı"..

    Ekonomi ne şöyle bir sallandı ne alabora oldu..

    "Koyun sürüsü", "dağdaki çoban", "göbeğini kaşıyan kıllı adamlar" "bidonkafalı" "cahiller", iradelerini hiçe sayanların; uzuuun yıllardır teröristlere "bizimkiler" deyip, dağda terörist kovalayacakken dindar avına çıkanların ve savunucularının "morallerindeki bozukluğu" umursamadılar bile..

     

    Biçer döndü sap döndü..

     

    Ve şimdi yaş madurlarına iade-i itibar konuşuluyor..

    • Like 1

  4. Konuyu açan şahsın bir cevabı yok mudur?

     

    Bir de,

    Erkek doktorun, kadının avret sayılan yerlerine bakması caiz değildir; fakat kadın doktor bulunmazsa, hastalık tehlikeli veya çok ağrılıysa erkek jinekologa da gidilebilir. (S. Ebediyye)

    meselenin doktor açısından durumu nedir? Doktorun, hastanın zaruriyetini bilemeyeceği, sorgulayamayacağına göre, doktor için bu durum bir zaruriyet mi sayılır? Yani herhangi bir doktorun hemcinsi olmayan, herhangi bir hastalığa müptela herhangi bir hastayı tedavisinde hüküm nedir?


  5. Yaklaşık birbuçuk yıl önce paylaşılmış bu yazılar için ben de teşekkür etmeliyim. Bir de zannedersem bu yazıların daha anlaşılır olması için başlık-arabaşlıkların kalın harflerle yazılması hoş olacaktır. Ehliyeti olanlardan bunu rica etsek bir mahzuru olmaz inşallah.

     

    Cübbeli Ahmet Hoca,Fatih Altaylı’nın Teke Tek programına katılmış, ani olarak kendisine Risale-i Nur hakkında sorulan soruya bu mevzu ile alakalı verdiği cevaplara, Mehmet Paksu ve Kenan Demirtaş'ın konuğu olarak Moral FM'de açıklık getirmişti.

     

    Kastamonu Lahikası'ndaki o mektubun da konuşulduğu sohbeti paylaşayım, faideli olur inşallah. Mevzuya videonun ikinci kısmında giriliyor zannımca.

     

    Youtube üzerinden dinlemek için tıklayınız


  6. Bu iddiayı daha önce işitmemiştim. Üzerinden bir yılı aşkın süre geçmiş fakat net bir bilgi verilmemiş. Bahis mevzuu cümle o basımda hakikaten mevcut mudur? Yalan mı, hakikat mi?

     

    Ben Son Devrin Din Mazlumları'nı okudum, 8. Basım'da (Şubat 1988) böyle bir cümle yok. Şahsen zerre kadar ihtimal vermemekle beraber, doğru ise, o cümle kim tarafından hangi vesika ile o basıma eklenmiştir?

     

    Bu ihtilafın ehilleri tarafından giderilmesi mümkün müdür?


  7. Üstadın Özlediğimiz Nesil isimli eserinden, bu şiirin ikinci mısrasının muhtevasına müsavi düşen bir kısım aşağıya iktibas edilmiştir:

     

    Şimdi büyük hakikate, (Paskal) adlı muazzam bir Batı düşünürünün bir sözü ile girelim. Basit bir söz ama bundan daha derini az bulunur. (Paskal) diyor ki: "-Yapayalnız ölürüz!"

     

    Bu basit kelimelerin namütenahi derin bir mânası var. İnsanlık toplansa, bir anlaşmaya varsa, deseler ki, filân adam ölürken biz de, hepimiz o anda kronometre hesabı ile öleceğiz! Farzedelim, bu hayâl bir ân tahakkuk etse... Herkes tabancasını çekip o anda kronometre ile, Amerika'da gündüz, burda gece, herkes ayni anda ölse, dünyada hiçbir fert kalmasa yine herkes ayrı ayrı ve tek başına ölür. Beraber ölünmez. Demek ki, ölen cemiyet içinde fert olduğuna göre -dikkat buyurun- yaşıyan ve hayatın hakikatini temsil eden de ferttir.

     

    Onun içindir ki, bizim anladığımız sistem, sistemlerin sistemi, her ferdin içice katlanışından ibaret cemiyet vakasını tekeffül eden, hem de ana vahit ferdi ölümsüzlük ideâli ile besleyen sistem olabilir. Tekrar edelim; işte bu sistemin adı İslâmiyettir.

     

     

    Cinnet Mustatili'ni okuduktan sonra bu mevzuyu özetleyen bir cümle dolanmıştı dilime. Şimdi bir türlü hatrıma gelmedi bulamadım. Kitapta böylesi bir cümle gözüne çarpan var mıdır?


  8. "Önce liderleri hemen toparlamak lazım. Süratle bir gece yapılacak özel bir operasyonla bu liderleri derhal toparlayıp bir defa bu yangını kaynağında halletmek lazım."

    Eski Özel Kuvvetler Komutanı emekli Korgeneral MHP Milletvekili Engin Alan

    Balyoz Darbe Planı Ses Kayıtlarından


  9. Meselenin şeri açıdan vaziyetini bilmiyorum. Bir haber de mahzuru yok ise ben paylaşayım, fikir beyan edilsin.

     

    Kilise'de okunan ezan herkesi büyüledi!

     

    Avrupa'da bir kilise ayin öncesi ezan okuması için bölgedeki bir camii imamını davet etti. Ezan okuyan Arap imam herkesi büyüledi.

     

    Avrupa'da bir kilisede okunan ezan Hıristiyanları büyüledi. Ayin öncesi bölgedeki bir cami imamını ezan okuması için davet eden kilise yöneticileri, ezan karşısında herkesin büyülendiğini belirtti.

    Kilise yöneticileri, İslam Merkezi'ne başvurup yıllık kutlamalarında ezan okuyacak bir müezzin göndermesi talep etti. Ezanın okunacağı yer de onların en büyük katedralinden bir tanesiydi. Müezzin olarak mühendis Ammar seçilmişti.

     

    Olayın gerisini Ammar anlatıyor: “Çok tereddüt ettim, istihareye yattıktan ve danıştıktan sonra Arap kıyafetlerimle gitmeye karar verdim. Gidip kilisede ezan okudum. Allah'a yemin ederim ki ellerinde müzik aletleri olmasına rağmen onlardan çok acayip bir huşu gördüm. Ayinlerine başlamak için benim bitirmemi bekliyorlardı. Bitirip çıktıktan sonra bazılarının dışarıda beni bekledikleri görmek beni oldukça şaşırttı. Bazıları ağlamadan duramıyorlardı. Bunlar arasında yaşlı bir kadın vardı, benden kalbini derinden sarsan bu kelimelerin tercümesini istedi.

     

    video


  10. Son mesajınızda, bir isim/cemiyete atfettiğiniz "hıristiyanlarda cennete girebilir düşüncesinde olmak" sıfatı haricindeki nitelemeleriniz; -ne derece doğru ne derece yanlıştır- her biri ayrı ayrı, uzun uzun üzerinde tartışılabilir birer iddiadır. Bahsini ettiğiniz cürümler, kasdettiğiniz toplulukta mevcut mudur, değil midir; mevcut ise mahiyeti sizin anladığınız şekilde midir yoksa toplum zihninde oluşturulmaya çalışılan ön yargılardan mı ibarettirler, tafsilatıyla muhasebesi yapılır. Bahis mevzuu cemiyetin İslam'a "hizmet" ederken usül/yol/yöntemde bir takım hataları, bir takım mahzurlu siyasi taktikleri var mı; yoksa bu farklı anlaşılmaya müsait tavır ve davranışların haklı gerekçeleri mi mevcuttur, muhakeme edilebilir.

     

    Yani o ismin/cemiyetin dışa ait manevraları görünen ve görünmeyen yüzü ile en ince ayrıntısına kadar elbette tenkit edilebilir, tahlil edilebilir ancak; itikadi bir meselede haklarında ağır bir ithamda -"hıristiyanları cennete sokuyorlar" iddiasında- bulunabilmeniz için, delile muhtaçsınız, aksi halde müfteri durumua düşersiniz.

     

    Diğerleri, şuan, burada meselemiz değildir. Ve dahi, benim meselem de değildir. Bir delil getirmek yerine "şunları şunları da yapıyorlar" şeklindeki bir tavır da; hoş da değil, isbat da değildir bence kardeşim.

     

    Bu tür isbatsız iddialar, ne yazık ki toplumda -bırakın milletimizi, bütün bir ümmette- katlana katlana yayılmakta ve bir kısım kardeşimizin zihninde genel hüküm oluşturmakta. Ve araya şüphe, suizan, adavet, husumet, düşmanlık girmekte. Müslümanların bu hali de bir tek küfrü sevindirmekte, küfrü mutlu etmektedir.

     

    Selam ve dua ile.


  11. "Hıristiyanlarda cennete girecekler diyen" "hocaefendiler"in kim/kimler olduğu soruma mukabil, "Bahsi geçen güruh yani bu yahudileri cennete sokan adam Karaman hocadır" beyanında bulundunuz.

     

    Bir fikir beyan edebilmek, bir hüküm bildirmek için takdir edersiniz ki mesele her yönüyle ele alınmalı, masayha yatırılmalı. Bahis mevzuu ismin sitesine biraz göz gezdirdim. "Ehli Kıtab" başlıklı bir yazısı mevcut. Bakalım ne söylemiş.

     

    4. Ehl-i kitabın cennete girebilmesi için Allah'ın birliğine (tevhîde) ve Son Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v.)'ya iman etmesi gerekir. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de:

     

    "Allah, üçten birisidir diyenler şüphesiz kâfir olmuşlardır..."33;

     

    "Allah, Meryem oğlu Mesîh'tir diyenler şüphesiz kâfir olmuşlardır"34;

     

    "Yahûdîler, Uzeyr Allah'ın oğludur dediler; hıristiyanlar da Mesîh Allah'ın oğludur dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözleridir. (Sözlerini), önceden kâfir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da sapıyorlar!"35;

     

    "Ehl-i kitap ve müşriklerden kâfir olanlar ebedî olarak ateştedirler. İnsanların en kötüleri de işte bunlardır."36;

     

    "De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve ümmî peygamber olan Rasûlüne -ki o, Allah'a ve O'nun sözlerine inanır- iman edin ve ona uyun ki, doğru yolu bulasınız."37 buyurulmaktadır.

     

    Bu âyetlerden çıkan sonuçları, hiçbir yorum katmadan şöylece sıralamak mümkündür:

     

    a) Ehl-i kitap olan yahûdî ve hıristiyanlar, tevhidden saptıkları için kâfir olmuşlardır.

     

    B) Ehl-i kitaptan küfre düşenler, kâfir olanlar, orada devamlı kalıcı olmak üzere ateşe (cehenneme) gireceklerdir.

     

    c) Son Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v.), bütün insanlara peygamber ve Allah elçisi olarak gönderilmiştir. Doğru yolu bulmak, hidâyete erebilmek için O'na (s.a.v.) ve getirdiklerine iman etmek, O'na (s.a.v.) uymak şarttır, gereklidir.

     

    d ) Son olarak meâlini verdiğimiz âyetten bir önceki âyette38, Son Peygamber Muhammed Mustafâ (s.a.v.)'nın geleceğinin Tevrat ve İncil'de yazılı bulunduğu, O'na (s.a.v.) iman eden, yoluna düşen, O'nu destekleyen ehl-i kitabın kurtuluşa erecekleri zikredilmiştir. 159. âyette geçen "hakkı ve doğruyu bulan ve onun sayesinde adil davranan" Mûsâ kavminden bir cemâati, Hz. Mûsâ zamanında, yahut Hz. Peygamber'den (s.a.v.) önce yaşamış bir cemâat olarak kabûl etmek zarûreti vardır. Hem yukarıda meâlini verdiğimiz âyetler, hem de 160. âyet bunu gerekli kılmaktadır.

     

    Âyetlerden çıkan sonuç bu olduğuna göre, tevhidden sapan, Son Peygamber'e (s.a.v.) iman etmeyen ve O'na (s.a.v.) uymayan kimseleri (bu meyanda ehl-i kitabı) cehenneme sokan; dar kafalı, dar gönüllü müslümanlar değil, bizzat kâfirlerdir, onların kendi inanç ve amelleridir. Allah'ın cenneti, bütün yarattıklarını alacak kadar geniştir, oraya biri geldi diye diğerinin yerinin daralması söz konusu değildir. Ehl-i kitap ve diğer kâfirlerin -gerekli şartları yerine getirmemeleri hâlinde- cehenneme gireceklerini bildiren İslâm âlimleri, yalnızca Allah'ın Kitâbını ve Rasûlü'nün (s.a.v.) talîmatını tebliğ etmişlerdir. Amaçları ise bütün insanların, kendilerinin dahil bulundukları saâdet iklimine girmeleri, ebedî mutluluklarına ortak olmalarıdır. Yani bu gayret, gönül darlığından değil, gönül genişliğinden, bütün insanları kaplayan engin merhametten kaynaklanmaktadır.

     

    Ehl-i kitap içinde, Tevhîde ve Son Rasûle (s.a.v.) iman eden, Kur'ân-ı Kerîm'i doğrulayan, bununla beraber ibâdetini (amel-i salihi) kendi dîninin bozulmamış esaslarına göre yapan bir kimse bulunursa, bunun cennete -doğrudan veya bir müddet cezâ gördükten sonra- girip girmeyeceği tartışılabilir; ancak böyle bir kimse gerçekte var olmaktan ziyade bazı kişilerin hayalinde var olsa gerektir.

     

    ...

     

    33. Mâide: 5/73.

    34. Mâide: 5/72.

    35. Tevbe: 9/30.

    36. Beyyine: 98/6.

    37. A'râf: 7/158.

    38. A'râf: 7/157.

     

    Hayrettin Karaman bir isim. Bu isim, televizyon programlarında ve "Polemik Değil Diyalog" isimli kitabında, bazı kimselerin Ehl-i Kitab hakkındaki sapık görüşlerini nakletmiş ve bunların kendi görüşü olmadığını ifade etmiş.

     

    Madem katılmıyorsun niye naklediyorsun ve son derece mühim olan bu itikadi meselede kafa karışıklığına sebep oluyorsun?

     

    Necat (ahirette kurtuluş) konusunda bir tartışma başlıklı yazısından:

     

    Görüş sahiplerinin delillerini açıkladım, çağdaş görüş daha yeni olduğu için onun delillerini daha geniş olarak açıkladım. Tabii konuşma, yazmadan farklı olduğu, ifadeler arasında dağınıklık bulunduğu için bazı kimseler yanlış anladılar, bazıları da fırsat bulmuşken bunu kötüye kullandılar.

     

    İyi niyetliler için bir daha tekrar edeyim:

     

    1. Yukarıdaki görüşleri ben, kendi görüşüm olarak söylemedim, sahiplerini zikrederek naklettim (Bak. s. 28, 29, 35, 42).

     

    2. Bana göre dördüncü görüşe sahip olan kişiler de İslam alimleridir.

     

    3. Peygamberimiz'in gelmesinden sonra Ehl-i kitap da İslam'a davet edilmiştir, bunda şüphe yok, ancak Müslümanlığı kabul etmemeleri halinde davet edildikleri başka seçenekler de vardır; Sulh, teb'a olup cizye verme ve çağdaş bazı alimlere göre "Allah'a şirksiz, ahirete şeksiz inanma, salih amel ve Peygamberimiz'i inkar etmemek, O'nun da hak peygamber olduğunu kabul etmek."

     

    Bana izafe edilen "Peygamber insanları İslam'a davet etmedi" sözü iftiradır. (Bak. 17, 37, 41).

     

    Sulh edilenler, teba olanlar meselelerini de -anladığım kadarıyla- sözde cevap mahiyetinde aktarıp tuhaf bir duruma düşmüş.

     

    Ali Bulaç ile arasında geçen bir konuşmayı (Necat konusu (2) ) naklederken de,

     

    - "Peki hocam, bir Hıristiyan Peygamberimiz için ne demelidir?" sorusuna,

     

    - "İyi bir insan, iyi bir Müslüman ve Peygamber olduğuna da inanmalıdır. Biz üç dinin mensupları şuna inanmalıyız; Hz. İsa Allah'tan vahiy almıştır, Hz. Musa, Allah'tan vahiy almıştır. Hz. Muhammed de Allah'tan vahiy almıştır. Buna inanmak durumundayız." cevabını verdikten sonra

     

    - "Peki ama hocam, Hıristiyanlar niye inanacaklar ki? İnandıkları takdirde Müslüman olmazlar mı?" itirazına

     

    - "Hayır, Müslüman olmazlar." şeklinde cevap vererek, saçma sapan bir durum içerisinde kalmış.

     

    Konuşma şöyle devam ediyor:

    İ. Üzüm: "Olmaz ama bir gevşeme, bir kopma..."

     

    H. Karaman: ...Bir Hıristıyan veya Musevi, "Hz. Muhammed'in de Allah'dan vahiy aldığına inanıyorum," der. Sonra "bu peygember (Hz. Muhammed) benden ne istiyor," sorusunu sorar. Yani, "Ben bir Museviyim ya da Îseviyim, dinimi bırakıp şu ana kadar inandığım ve yaşadığım şeylerden tevbe edip Müslüman olmamı mı bekliyor? Yoksa başka bir beklentisi mi vardır?" Ben diyorum ki, İslâm ulemâsı içinde, Kur'an-ı Kerim'e bakarak Peygamberimizin beklentisinin bundan ibaret olduğuna inanlar var. Peygamberimiz "Yahudi mutlaka Müslüman olsun!" demiyor, "Hıristiyan mutlaka Müslüman olsun!" demiyor. Diyor ki; "Yahudiler ve Hıristiyanlar tek Allah'a inansınlar, ahirete inansınlar ve kendi kitaplarında da bulunan iyiliklere göre yaşasınlar, (yani bizim amel-i salih dediğimiz şeyler) beni de sahtekârlıkla, yalancılıkla itham etmesinler. Getirdiğim kitabı da şuradan buradan çalıntı olduğunu söylemesinler." Dolayısıyla "Bu takdirde onlar da cennete giderler" demiş oluyor. Bu inançta olanlar var mı? Var. Bu inançta olmayanlar var mı? Onlar da var...

    ...

     

    Buyrun cenaze namazına.. Varsa var arkadaş. Derdin ne ki bu sapık görüşü naklediyorsun değil mi?

     

    Sitedeki Necat meselesi (3) başlıklı yazısında da şunları aktarıyor:

     

    ...

    "Hristiyan veya Yahudi oldukları halde Hz. Muhammed'in (s.a.) peygamber olduğuna inanan kimse olur mu?" diye soranlar da var. Bir ilim adamı arkadaşın bunlara cevap teşkil eden yazısını aşağıya alıyorum:

     

    "Muhterem hocam selamlar. Hristiyanların Hz. Peygamber'in peygamberliğini kabul edip etmedikleriyle ilgili bir hatıramı nakletmek istiyorum. Hollanda'nın Kampen Protestan Universitesi'nde bir uluslararası sempozyuma katılmıştım, tebliği sunduktan sonra yakından tanıdığım bir Protestan papaz itiraz etti bana; neden Hristiyanlık'la da ilgileniyorsun, sadece İslam'ı anlatsan daha iyi olmaz mı diye. Ben de bu mümkün değil çünkü Hz. İsa aynı zamanda bizim de peygamberimiz; Tevrat ve İncil kitabımız; biz sizin gibi değiliz; maalesef siz Hz. Muhammed'in peygamberliğine inanmıyorsunuz demiştim. Hollanda'nın önde gelen Protestan Papazı Dr.Slomp: "Hayır, dedi, yanılıyorsun, biz Hz Muhammed'in peygamberliğine inanıyoruz." Ve şunu anlattı: 1984 yılında Avrupa'nın 114 kilisesi toplandı, bu konuyu tartıştı ve sonunda Hz. Muhammed'in hayatının, Tevrat'taki peygamberlik kıstaslarına uyup uymadığı tartışıldı ve altı kriter birer birer uygulandı. Sonunda peygamber olduğu ortaya çıktı ve 114 kilise mensubu ortak imza ile açıkladık. Ben bu kitabı Hollandaca, İngilizce ve Fransızca olarak yayınladım. Müslümanlardan alkış bekliyorduk ama kimseden bir tepki almadık."

     

    Bu kitabın İngilizce versiyonunu Akgündüz hoca elde etti ve şimdi elinin altında.

     

    Bu arada ünlü teolog Hans Küng'ün meşhur İslam kitabında sorduğu enteresan bir soru var: "Biz Müslümanların, Yunan felsefesinin etkisi altında şekillenen teslis akidesine gelmesini mi bekleyeceğiz? Neden Muhammed (a.s.v.), bu fasit felsefeyi tashih eden ve İncil ile Tevrat'ta anlatılan beklenen peygamber olmasın!" (B. Duran).

     

    Ben şahsen, hem Yahudi olduğunu söyleyip hem de Hz Muhammed'i (a.s.v.) kabul edecek bir kimsenin mevcudiyetini düşünemiyorum. Olsa da ismine Müslüman diyemeyeceğimiz katidir. Hem Müslüman hem başka bir dine mensup olunmayacağı katidir, Cübbeli Ahmed Hoca doğruyu söylüyor.

     

    Ancak kalpleri İslam'a ısınma aşamasında bulunan kafirleri herhalde kimse inkar etmez. Bu noktadan bakılırsa, bir Hristiyan elbette eğer araştırmaya kalkarsa karşısında iman edilmesi gereken Peygamber Efendimizi bulacak bu da onu düşünmeye sevkedecektir. Yani, Peygamberimize (a.s.v.) iman etmeye başlamış, kalbi İslama ısınan muaallakta kimseler elbet vardır, olacaktır.

     

    Bunun haricinde..

     

    Fetret Ehli hakkında, kendisine tebliğ ulaşmamış kimselerin kimleri kapsayacağı hakkında bildiğiniz gibi İslam alimleri farklı fikir beyan etmişler. Bildiğimiz birşey var ki, Allah Adildir. Buna iman ediyoruz. Fetret ehli meselesinin tafsilatı bu sebeple beni/avam Müslümanı alakadar etmez sanırsam. Ben kendi işimle mükellefim.

     

    Bu mesele hakkında bir çok soru olunca, bu zat da birkaç kere fikir beyan etmiş. Bu beyanlarından yanlış anlaşılanları, farklı yorumlananları da olmuş herhalde.

     

    Ancak -sui zanna, ithamlara, ayrılıklara dolayısı ile de küfrün bundan nemalanmasına meydan verebilecek- bazı yanlış anlaşılmalara da bizzat kendisi sebebiyet vermiş.

     

    Bu mühim itikadi meselede insanları bozuk anlayışlara sevkedecek bazı sapık görüşleri aktararak, ve kendisinin böyle düşünmediğini de ekleyerek -tutarsız, gereksiz bir çıkış yapmasının yanında- hataya düşmüş.

     

    Yanlış anlaşılıyor olması -küçük aklımca- hatasını örtmeyeceği gibi; bütün bunların yukarıdaki beyanların sahibini "Hıristiyanlar da cennete girecek" diyen güruha dahil etmenin insaf dahilinde olmayan peşince bir hüküm kaçtığını düşündüğümü söylemeliyim.

     

    Yenişafak'ta yayınlanmış İftira Kampanyası yazısında, kendisine iftira ettiğini düşündüğü bir kimse için;

     

    "Ben bunları uydurmuyorum, tamamını kendi kitaplarından naklediyorum" diyor. Kitaplarımdan ve konuşmalarımdan naklettiği doğru, ama nakli doğru değil; sözün üstünü altını kırpıyor, sözü bağlamından çıkarıyor, birden fazla manaya çekilebilecek ifadeyi kendi amacına göre yorumluyor, "Yahudi ve hristiyanları cennete sokan" gibi ifadeleri ise tamamen kendi uydurup bana isnad ediyor.

     

    Bu tahrif, saptırma ve iftiralara defalarca cevap yazdım. Bu cevapları da ihtiva eden bir kitabım, "Mavi Ufuklar" yayınları arasında çıktı: "Diyalog ve Kurtuluş Tartışmaları".

     

    Diyelim ki yanlış anladılar, iyi niyetliler.

     

    Peki ben defalarca açıklıyorum ve "Sizin anladığınız, naklettiğiniz ifadeler, görüşler bana ait değil, benim görüşüm, inancım şudur" diyorum; neden bu açık ve kesin sözlerimi işitmez ve görmez oluyorlar da eski dediklerini tekrarlıyorlar?!

     

    Benim sözlerimden ötürü belki Hayrettin Hoca benden davacı olmaz ama, sizi bilemiyorum

     

    Bu kadar yazmayı hesap etmiyordum. İnşallah bu yazımdan, bir Hayrettin Karaman müdafii olduğum yargısı çıkarılmaz. Şunu da ilave edeyim ki, bu yazı yanlızca fikir alışverişi kabilindedir; etraflıca bir incelemenin neticesi değildir. Hayrettin Karaman ve fetvalarını hakkında da yeterli bilgi sahibi bir kimse değilim.

     

    Paylaştığınız video için teşekkür ederim. Sayenizde uzun zamandır merak edip de bir türlü bakmaya fırsat bulamadığım bu mesele ile birkaç saattir meşkulüm :)

     

    Dilerseniz, başlığı ile farklı bir eksene kaymış olan konuyu yeni bir başlığa taşıyalım, ehil kimseler tartsınlar, tartışsınlar, ben de takip edeyim, faideleneyim, faidelenelim.

     

    _____

    Süleyman Ateş'in bir ara videosu da dolanıyordu internette. İlk seyrettiğimde ifadeleri beni şaşkına çevirmişti. Allah razı olsun, Mehmet Şevket Eygi Bey cevabını vermişti.

     

    Ama ne yazık ki, bu konu kasdi olarak gündeme getirilmekte, insanların zihnine soru işareteri ekilmeye çalışılmakta. Bu sebeple kanımca İslam alimleri bu tuzaklara çok dikkat etmeli, bin düşünüp bir konuşmalılar.

     

    Selam ve dua ile.

    Hayırlı Cumalar efendim.


  12. Dikkat:

     

    Bence en büyük haksız, haklıyken, karşı tarafın eteğine yapışıp, ona: "Gönüldaş! Ne yapıyorsun?... Küfür topyekun üzerimize gelirken takındığın bu ayrılık ve eyrılık tavrı ne faciadır!" demeyendir!...

     

    Bence en büyük haksız, her itişe kakışa hatta her hakaret ve acı mukabeleye katlanıp sonuna kadar ara bulmaya çalışmayandır.

     

    Taraflar arasında küfür ve ihanetten gayrı her, herşey, herşey görmezlikten gelinecek, böyle birşey zuhur ettiği anda da o taraf her tarafça, gık demesine, saflarımızdaki bir anlık boşluğu ilân etmesine bile imkân bırakılmadan tepelenecektir.

     

    İslam hikmetii budur, İslâm siyaseti budur; ve bizim şu zavallı halimiz "ayrılık çıkaranlar bizden değildir" hadîsinin kılıncına karşıdır.

     

    İyice bilmek lâzımdır ki, bu memlekette bütün şubeleriyle küfrün, boğazlamak üzere her an bıçağını bilediği, ne şu, ne bu birlik, dernek, ocak, ne Süleymancı, ne Nurcu, ne İmam hatipli vardır; sadece Müslüman vardır; Müslümanlık ve Müslüman!...

     

    ...

     

    Ne güzel çerçevelemiş üstad.

     

    Acaba tenkidde ölçü nedir? Tenkide kim yetkilidir? Bugün avam bir müslümanın bile, mürekkep yalamış, bu işin çilesini çekmiş müslüman kanaat önderlerine ölçmeden, tartmadan, araştırmadan, ötesini berisini düşünmeden insafsızca iftirada bulunması hastalığı o denli ileri gitmiştir ki, fitne fesat kazanları kaynamakta, müslüman coğrafya bunlar ile çalkalanmaktadır. Malesef de küfür bundan olabildiğince istifade etmektedir.

     

    Peki tavır ne olmalı? Susmalı mı? Eleştirmemeli mi? Hayır bunu söylemiyorum. Elbette, Rızay-ı Lillah için Hak'tan ayrılmış kardeş(ler)imizi Hakka'a sevketmek niyeti ile -bir cemaat, grup taassubu ile değil- Hak'kı htırlatacak, Hak'kı tavsiye edeceğiz. Ama bunu, benlik, üstünlük hastalıklarından sıyrılmış, niyeti yanlız Allah rızası olan ehil, ilim sahibi kimseler yapacak.

     

    Yanlış anlamalardan, önyargılardan, yargısız infazlardan şiddetle kaçınılmalıdır ki fitneye sebep olunmasın.

     

    Şimdi molla28 kardeşim, güzel kardeşim; bir yanlış anlaşılmaya, suizanna mahal vermemek için, "hıristiyanlarda cennete girecekler diyen sözüm ona hocaefendiler" den kimi/kimleri kasdettiğinizi sormamda bir sakınca yoktur inşallah.

     

    Biz biliyoruz ki, "Hristiyanlar, Yahudiler cennete giremez, giren diyen de giremez". Fakat bu mevzuda; birtakım kimseler, bir kısım güzel Müslüman'a bilmeden, görmeden, anlamadan, hadsizce o denli ağır ithamlarda bulunmaktadırlar ki, bu durum yüreğimizi burkmakta, canımızı acıtmaktadır.

     

    Bu sebeple kimi/kimleri kasdettiğinize açıklk getirirseniz ferahlık bulacağız.


  13. Kesinlikle üstad Süleyman Hilmi Tunaham hazretleri hakkında bu tip bir beyanı olamaz. Elinizdeki kitabın üstada ait olduğuna emin misiniz?

     

    Eğer okudu iseniz de aktarıyorsanız, kitap kesinlikle sahtedir. Böyle birşeye teşebbüs edenin hangi densiz olduğunun tesbiti için gerekli bilgileri site yönetimi ile paylaşmanız iyi olur. Yok eğer sadece duyumsa bunlar, müsterih olunuz, biliniz; yalandır hem de kuyruklu yalan.

     

    İsbatı için Google'a "Son Devrin Din Mazlumları Süleyman Efendi" yazmanız dahi kafi olacaktır.

     

    Muhabbetle


  14. İktidar Bizde Olsa Ne Olur?

    İçki yasak. Kumar paydos. Kahvehane yok. Fuhş imkânsız.

    Yeni baştan programlaştırılıncaya kadar sinema namevcut...

    ...

    Porno siteleri, -af buyurun- genelevler, meyhaneler, kumarhaneler, din eğitimindeki yozlaşma, ahlaki çöküş, uçuruma koşan gençlik, uyuşturucu içki çılgınlığı...

    Başörtüsü, imam hatip meselesi, Kuran kursları...

     

    Daha listeye neleer neler eklenebilir değil mi? Bu meselelerin hallini mevcut hükumetten bekleriz değil mi?

     

    Peki ama iktidar Ak Partide mi? İktidar ne kadar Ak Partide?

     

    Katsayı zulmünü kaldıran tasarının iptaline şahit değil miyiz? Ya başörtüsü düzenlemesi? "İktidar" muktedir mi? Senai Demirci tesbiti ile, Ak Parti bu iktidara karşı "biricik muhalefet partisi"dir.

     

    Peki ya bu kadar kolay mı 100 yıllık iktidara 10 yılda kök söktürmek? Hem de onlarca tehditle beraber yaşarken?

     

    Dün ağzımızı açtığımızda "irtica"dan içeriyi boylarken, bu gün Türkiye Cumhuriyeti başbakanı "İstikbal-i inkilabat içinde en gür seda İslam'ın olacaktır!" diye bas bas bağırmadı mı? Dün misal; 28 şubatları, danıştay saldırısını düzenleten eller bu gün yavaaaş yavaş kelepçelenmiyor mu? Lütfen.. İğneyle kuyu kazılıyor.

     

    He eleştirilmeyecek mi? Elbette eleştirilecek. Misalen, bu kadar demokrasi vurgusu acaba çok mu doğru? Acaba gelecek nesil, bu liberal havayı teneffüs ederken, misal; din dersi zaruriyetini nasıl savunabilecek? Peki ya acep yapılan herşey dört dörtlük mü? Hayır. Lakin sabır, hüsnüzan ve empati elzemdir.

     

    Mhp'ye gelince.. İhtiyacımız olduğu tezine katılamayacağımı söylemek isterim.

     

    Başbakan önünde kibrini kusup ayağa kalkmama küstahlığıyla bir nevi, topyekün millet iradesinin suratına tükürmüş olan Engin Alan denen Ergenekoncuyu millet vekili diye meclise sokan bir Mhp'ye ihtiyacı yoktu bence Türkiye'nin. (Mhp içerisindeki iyi niyetli gönüldaşlar müstesna) Engin Alanda müşahhaslaşan Mhp'nin Ergenekon aşkına ihtiyacımız yoktu. Ve dahi, baraj üstünde kalarak yumruğumuzu masaya rahatça vurma hakkımıza mani olan Mhp'ye ihtiyacımız yoktu.

    ___

     

    Bir de yeri burası değil belki amma; "Şevki Yılmaz'dan Ak Parti'ye Destek" gibi bir başlıkla açtığım konu kayboldu, aranıyor. Acaba -iyi niyetle- Ben mi bulamıyorum, bilmeden mi sildim; yoksa sakıncalı idi de bendenize haber vermek unutularak çöpü boyladı bilemiyorum. Uzaktan yakından, sağından solundan, önünden arkasından gören; duyan, işiten, rastlayan vatandaşlarımızdan insaniyet namına telefon numaramız ile.. şey pardon profilimiz ile irtibata geçmesi irca olunur efendim.

    • Like 2

  15. Hay Allah razı olsun, senfonimize hoş bir sada kattınız.

    Bendeniz de ne yapsın, forum siteleri her üyeye düttürme hakkı lutfettiği için, o da boşlukta hacim kaplamaya mecbur olduğu için, sinirlerinizde harikulade tahrike yol açıyor.

     

    Mesele değil, bütün incilerinizi dökünüz. Mesele ne?

     

    Mesele zatıalilerinizin, saksafon cinsinden düttürüleri dinleme, anlama zahmetine girmeden; beyin kıvrımlarını anlama işlevine değil, savaş bandosuna programlamaları...

     

    Zerre kadar kulaklarınızı perdeleyen suizan ve peşin hükümden berii olsa idiniz, itirazımın neye olduğunu sezecek, hakkı da hakkına verecektiniz.

     

    Bir de..

     

    "Yahudi kafalı" kusmuğunu size iade edecek çukurluğa düşmemekle birlikte, müslümanın bu iğrenç, bu pişkin, bu beyin zonklatan haline, -sadece- üzülme olgunluğuna sahip bir derviş olmamamdan dolayı ağzıma doluşmuş incileri, elmasları; binbir tereddütle, boğazımı yırtaaaa yırta yutuyorum!


  16. "Rahatsızlığını dile getiren" üyenizin kullandığı tırnak içinde yobaz kelimesi, aklıselim herhangi bir "görüşe karşı gösterilen" bir refleks değil; ancak sadece "görüş" sayılan "ham yobaz", "amerikadan icazet alanlar", "yahudi karakteri" gibi mesnetsiz, ucuz ithamlar ve hakaretlere karşı gösterilen bir refleks olabilir. Ve dikkatinizi çekerim, o da sadece yukarıdan kopyalayıp aşağıya yapıştırılmıştır, tırnak içerisindedir ve "durum tesbiti" mahiyetindedir.

     

    Kusuruma bakmayınız, ne tepeden bakıcı bir üslubu görmezden gelme gibi bir haslete sahibim ne de ona reflekssiz kalacak bir tahammüle.

     

    "Değerli değerlendirmeler" ve "görüşler" bizleri elbet mesrur, memnun eder. Hatta n-f-k.com un "stratejik kararı neticesinde" uygulamaya konulmuş 1 nolu kararına rağmen, makul ölçüler çerçevesinde her meselenin tartışılabilmesi gerektiğini savunurum.

     

    Ancak şunu idrak edebilmiş değilim ki, bahis mevzuu bir durumda hemen uygulamaya geçebilen bu kural, aksi bir hal vuku bulunca neden işlemez? Yahut, hangi şartlarda işler, hangi şartlarda işlemek istemez?

     

    Neydi 1 nolu kural?

     

    *Fethullah Gülen/Diyalog Misyonu ve Salih Mirzabeyoğlu/İBDA-C hakkında hiçbir şekilde hiçbir yazı yayınlanamaz. Bahsi geçen şahıslar / fikirleri hakkında hiçbir yorum yapılamaz, bu kişilere/görüşlere ait yazılar forumumuza taşınamaz. Aynı şekilde bu şahıs/fikirleri eleştirici yazıların da yayınlanması bundan sonra normal şartlar altında mümkün olmayacaktır.

    Forumda Uyulması Gereken Genel Kurallar

     

    Son olarak, hani bundan böyle, "yönetici değerlendirmelerine" "rütbe görüşlerine" yanlışlıkla refleksif bir harekette bulunarak görmezden gelinecek lüzumsuz çıkışlar yapma durumuna düşmemek açısından soruyorum; herhangi bir rütbelinin beyanı kaç rütbelinin beyanı demektir? "Biz" topyekün kaç kişiye maliktir? Birinci çoğul şahıs, rütbesiyle beraber kaç kişidir?


  17. Kalemdar'a teşekkür ederek..

     

    Tam Zaman Gazetesi'nin ahlakına yaraşır nitelikte kışkırtıcı ve halkın gidişattan memnun olmayan kısmını yok sayıcı bir anlayışı yansıtan klasik haberlerden bir tanesi... Amerika'dan icazet alanların kendilerini temiz yüz olarak gösterip de 80 darbecilerini Amerika'dan icazet almaya mı gittiniz diye göstermesi basın ahlakına dair tam Yahudi karakterini yansıtıyor. Takdirimizi hızlanan bir ivmeyle kaybeden Zaman Gazetesi toplum içerisindeki kutuplaşma hareketlerine öncülük etmeye devam ederken biz bu gidişatı hayli vahim görmekteyiz. Güçlü bir iddia ile, sonradan görüp bozutanlar olarak addeddiğimiz Zaman Gazetesi ve o mantalitenin ocağı maalesef ki hükümetin içinde yuvalanmış ve mevcut iktidarı da birçok noktada yönlendiriyor. Bizler de bu anlayış tarafından kuşatılmış olan hükümetin orjinal hareketlerden ve doğrulardan giderek sapmaya başladığını eski verimini yitirdiğini ve artık ham yobazların elinde bocalama devrine doğru sürüklendiğini düşünüyoruz... Bu durumu elim bir şekilde takibe devam ediyoruz ve hükümetin kendisini o bakışın boyunduruğundan kurtaracağı günü az bir ümitle de olsa bekliyor ve durumu elim bir şekilde takip ediyoruz...

     

    BDG -daha önce de başka bir konu başlığında benzer şekilde uyarıldığı gibi- ben yerine biz zamirini yerleştirerek; kendi adına değil, rütbesi adına kanısını doğuracak böyle bir yazıya imza atmıştır. Bunun ne derece rahatsız edici olduğunu hatırlatmak isterim.

     

    Bu bir.

     

    İkincisi ağız.. Bu ağız değil bir admine, bir üyeye dahi yakıştırılamaz. "Amerika'dan icazet alanların kendilerini temiz yüz olarak gösterip de 80 darbecilerini Amerika'dan icazet almaya mı gittiniz diye göstermesi basın ahlakına dair tam Yahudi karakterini yansıtıyor."

     

    İslam düşmanlarının kirli entrikaları neticesinde yurtdışında yaşamaya mecbur bırakılan -seversiniz sevmezsiniz- cemaat önderinin ikamet yerini ima edip, bunu malzeme saymak ne kadar hamca ve basiretsizce ise; yahudi karakteri ile bağdaştırmak da o kadar edebe muğayir, o kadar "yobaz"cadır.

     

    Bir tek Bahçeliye yakışan bu ağız, bu istihza ve bu denli ağır ithamlar, kusura bakmayınız size, bir admine yakışmıyor.


  18. Mehmet Şevket Eygi yazıları insanımıza ulaştırılmalı değil midir? Bu denli mühim tesbitler, ihtarlar, reçetelerden biz ne kadar haberdarız? O ne kadar okunuyor?

     

    Facebook acaba hiç mi doğru şeyler için kullanılamaz? Yok mu şu face denen sitede hayra vesile olacak güzel bir sayfa kuracak ve orada günlük yazılarını aksatmadan paylaşıp, TV'de yayımlanmış videolarını ve eski yazıları mühim paragrafları öne çıkararak güzelce sunacak, vakti buna müsait bir yiğit? Ve tabi sayfanın şiddetle reklamının yapılmasını, tanıtılmasını üstlenecek birileri?

     

    Ucuz yazarların binlerle takipçisi görünürken, Eygi Bey'e yüz-ikiyüz beğenen reva mı?

    • Like 1

  19. (ALİ NFK)

    Gene üstad diyorki İslam Rejimi lokomotiftir vagon değil, böyle islam komunizması islam demoskratosları çok yanlış. Gene Üstad diyor ki biz İslam izin verdiği dereceden objektifis, O ne kadar izin verirse de demokratıs.

     

    Bu alıntıları hangi kaynakta bulabilirim bilen var mıdır?

×
×
  • Create New...