Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mütereddid

Admin
  • Content Count

    625
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    70

Everything posted by mütereddid

  1. Nasıl yapıldığı hakkında bilgim yok lakin, Wikiquote' (wikisöz) a şikayet gönderilmeli.Çoğu sözüne kaynak gösterilmiş lakin "Örtüsüz kadın.." saçmalığını araya sıkıştırmayı ihmal etmemişler.
  2. (Defaatle sorulması sebebiyle zaruri bir açıklama) Bu sözlerin Üstada ait olmadıklarını nereden biliyoruz? İnternet üzerinde 10 yıldır Üstad hakkında yayın yapan bir sitenin yöneticileri olarak, biz Üstadın tüm eserlerini ve ses kayıtlarını diğer yardımcı muteber kaynaklarla beraber tetkik ettik, neticesinde de bu sözlerin Üstada ait olmadığını tespit ettik. Sözlerin bir kısmının üslubuna bakmak aslında yeterli olacaktı, fakat bu tespitleri yaparken metodolojimiz bu şekilde işlemedi Peki bu sözler Üstada ait değilse kime ait? Paylaştığımız sözlerin ekserisi internet üzerinde bir çok kişiye atfedilerek paylaşılan anonim sözlerdir. Kime ait olduğu bilgisine vakıf olduğumuz sözleri zaten sahipleri ile birlikte yayımlıyoruz. Ayrıca bu sözlerin kime ait olduğunu ortaya koymak değil, kime ait olmadığını ortaya koymak amacındayız. Bir sözün bir insana ait olmadığına inanmak için, o insandan sadır olmadığını bilmek yeterlidir ve biz bunu biliyor, paylaşıyoruz. İnternetin sağladığı anonim ortamda sözlerin sahibini bulmamızı istemek ipe un sermek, imkansızı istemektir. Hurafelere dokunmanın zorluğunu biliyoruz, fakat Üstadın emanetine hürmeten, bildiğimiz hakikati savunmaya devam edeceğiz. www.n-f-k.com
  3. (Bir Büyük Doğu Dergisi sayısının kapağı.) İstanbul'un simgesi hline gelmiş Ortaköy (namı diğer Büyük Mecidiye) Camii, 1853 yılında Sultan Abdulmecid tarafından Ermeni Mimar Garabet Amiro Balyan ve oğlu Nigoğos Balyan'a yaptırılmış. (Aynı zamanda Dolmabahçe Sarayı'nın mimarlarıdırlar) Kutucuk içerisindeki yazı: "Şahsiyetimizi işte bu soysuz garp ziynetleri ile kaybetmeye başladık" Fakat ok neyi, neleri işaret etmektedir, tafsilatını sizden rica edeyim.
  4. Bu başlıkta yayınlanmış bir yazı var internette. Ben bu gün rastladım. Birkaç sitede paylaşılmış ve kaynak olarak TOHUM gösterilmiş. Birkaç yerde "..." noktalama işareti ile boş bırakılmış kısımlar var. Acaba yazının tamamına ulaşmamız mümkün müdür? Acaba Sahte Kahramanlar konferansından mı metne döküldü? Paylaşmadan önce şunu ifade etmiş olayım ki; üstadın, Seyyid Kutub hakkındaki nihai görüşünü, Doğru Yolun Sapık Kolları adlı kitabından bilmekteyiz. Onu da yazının en sonuna ekleyeceğim. Buyrunuz.. _______ SEYYİD KUTUBUN ŞEHADETİ MÜNASEBETİ İLE Mısırda, İslam davası uğrundaki ulvi mücadelesi yüzünden hükümet eliyle şehit, Seyyid Kutub isimli gerçek kahramana, Türkiyede, fikir merkezi İstanbulda Milli Türk Talebe Birliği çatısının altında bir manalandırma zemini açan mukaddesatçı Türk gençliğini tebrik ederim. Günlerin günü ve manaların manası budur... ... Tabloda iki kutub var: Biri, ismi de Kutub olarak mazlumluk kutbu Seyyid Kutub; öbürü, bazı İslam ülkelerindeki goril soyundan taklitçi maymun devlet reislerinin yakışıklı (King-Kong) tipi, zulüm kutbu Nasır... Bence, davayı canlandırmak ve Seyyid Kutubu manalandırmak için el atılacak nokta, şehidin faziletinden ve ulviliğinden ziyade bu tipin ve her tarafa musallat benzerlerinin zilleti ve sefilliği. .. Fikirlerimizi yakından takip edenler bilir ki, bugün bütün İslam ülkeleri, nazarımızda, kaidesi yani halkı mümin; zirvesi yani hükümeti de münkir birer ehram manzarası arzeder. İşte, İslam ideolocyasının asrımızda en saf ve cevherli müdafaacılarından biri olan Seyyid Kutubun kızıl kanını kadehindeki her türlü kızıl şaraba katıp içen bu yirminci asır firavunu, bahsettiğimiz ehramın en tepesindeki küfür taşıdır. .. ... Seyyid Kutubun kaatili, Batının, İslamı içinden çürütme ve Doğu ruh bütünlüğünü parçalama tezgahında yoğrulmuş standart mamûller arasında birinci mükafata yakın ehliyette bir canidir ve Peygamber torunu Hz. Hüseyini şehid eden Yezidden her türlü mikyas üstü alçaktır. Zira Yezid, zahirde İslam esaslarını inkar etmeyen ve sadece şahıs istirkabı yüzünden bu cinayeti işleyen bir lanetliydi; yeni Firavun ise, arada şahsi ve nefsanî hiç bir rekabet bulunmaksızın, sırf İslama duyduğu gayz sebebiyle bu işi yapmış çağdaş uygarlık kuklası, kuduz bir ALLAH ve Resulüllah düşmanıdır. Seyyid Kutub da bizden sonra başlamış olsa da aynen bizim buradaki rolümüze eş, Doğunun teftişsiz ve murakabesiz Batı hayranlığı tesiriyle şahsiyetini kaybetmesi ve ruhunu alçaltması karşısında şahlanan ve biricik kurtuluş yolunu olanca asliyet ve hususiyetiyle İslamda bulan, sahici, som ve tam ayar dava kahramanı... Ölen bunun için öldü, öldüren de bunun için öldürdü... ... Ezher mezunu, sosyoloji doktoru, sosyoloji profesörü, Kral Faruk devrinde Fikir Mücadelesi isimli derginin sahibi. Hasan Bennadan sonra Müslüman Kardeşler derneğinin kafası, Nasırın kuvvetleninceye kadar iltifat ve himayesine mazhar, Dava adlı günlük gazetesinin güdücüsü, 33 cilt Kuran tefsirinin müellifi ve daha nice eserin muharriri Seyyid Kutub, olanca ruh ve kafa, ahlak ve seciye tavrını, yalnız tek cümlede hülasa eder. Kendisinin zindandan çıkarılması için alenen tarziye vermesini, af dilemesini isteyen Nasıra şu cevabı takdim eder: - Bir mümin, bir münafıktan af dilemez!... Seyyid Kutub, kız ve erkek kardeşiyle de aynı yola düşmüş, mücadeleci bir ailenin timsali... ... Keşke, İslam ülkelerinde Kutub ailesine benzeyen, hiç olmazsa kilometre sırıkları kadar seyrek familyalar bulunsaydı. Evet; böyle olsaydı mesele kalmazdı. Açıkça ilan etmenin günü gelmiştir ki, İslam davasında fert örneği Seyyid Kutub, aile örneği de Kutub ailesidir. Biraz evvel, Büyük Doğu mücadele cephesinin Seyyid Kutubdan önce başladığını kaydetmiştim. Böyledir; bizden yedi yaş küçük olan Seyyid Kutub ilk sesimizin çıktığı 1939 yılında 25 ve 1943 senesinde 29 yaşında bir delikanlıydı. Böyledir! Fakat bu, nazariyede ve saf fikirler aleminde böyle .. Yoksa o, teşebbüs ve aksiyon sahasında hem bizi geçmiş, hem de çok şükür Türkiyede Nasır gibi bir zalime ALLAH yer vermemiştir. Şehit... Peygamberler Peygamberinin kavlince, ALLAHa: - Tek dileğim, beni yeryüzüne iade edip, uğrunda bir kere daha şehit olmak tadını bana yine tattırmandır! Diyen üstün hayatın sahibi içinde bu lezzet idealinden bir nebzecik bulunmayan, imandan bahsetmesin! Müslüman bilmelidir ki, kendisi için kaybetmek ihtimali yoktur; ya gazi olup bu dünyayı ve öbürünü kazanacak, yahut şehit düşecek ve üstün hayata erecektir. Bu anlayışı, hiç olmazsa telgraf direkleri kadar seyrek insana aşılayabilmiş ve davayı marka Müslümanlığından kurtarmış bir diyarda her şey kurtulmuştur. Seyyid Kutubun belki şu anda aramızda bulunan ruhu ve daha nice şehit, bütün İslam alemiyle beraber, böyle bir diyar bekliyor. ALLAHım; Seyyid Kutuba rahmet ve bize inayet eyle!. (TOHUM, Ekim 1966) kaynak //edit// Yazı, Ekim 1966 tarihli Tohum Dergisi 28. sayıda yayımlanmış: http://idp.org.tr/yazilar/seyyid-kutub-munasebetiyle /// ____________________ DORU YOLUN SAPIK KOLLARI'ndan: ... "Bir de Seyyid Kutup var Kendisinden af dilemesini isteyen yakışıklı orangotan maymunu Nasır'a «Bir mümin bir münafıktan af dilemez!» cevabını veren ve kahramanca ölmeyi bilen bu zatı «Sahte Kahramanlar» konferansımda gerçek kahraman olarak göstermiştim. Fakat sonradan gördüm ki, Seyyid Kutup bir İbn-i Teymiyye meddahıdır ve kellesini kaptırdığı sosyalizma yularının zoruyla Hazret-i Osman'a adaletsizlik isnat eden ve dil uzatan bir bedbahttır. İdam edilmeden bu sapıklıklardan istiğfar ettiğini söyleyenler oldu. Eğer öyleyse tam kahraman ve şehit. Değilse, mücadelesi kafire karşı bir sapığın davranışından ileri geçmeyen bir zavallı" ...
  5. BİR RAMAZAN HATIRASI Çocuktum. 6-7 yaşlarında var yoktum. Bir RAMAZAN günüydü. Çemberlitaşta oturduğumuz büyük Konaktan sokağa çıktım. İleride, bir sehpaya oturttuğu tablasından çoluk çocuğa şeker meker satan birini gördüm. 10 para mı, 20 para mı, ne verdiğimi hatırlayamadığım bir horoz şekeri satın aldım. Şekeri eme eme Konağa dönmek üzereydim ki, üzerime hamal kılıklı bir adam çullandı. Yarı ciddi, yarı şakacı bir edâ ile haykırdı: -Şu bacaksıza da bak! Sokakta, elâlemin karşısında yiyor! Ödüm patlamıştı sanki... Şekeri yere attım ve evime doğru koşmaya başladım. Adam beni kapıya kadar kovaladı. Konağın açık kapısını bu herifin suratına çarparcasına kapatıncaya kadar adeta baygınlık geçirdim. Şimdi, masum çocuklara değil, RAMAZAN günü açıkça ve iftihar edercesine sigaralarını tüttüren her vasıf dışı insanlara o hamal kılığı içindeki saffet ve hassasiyetle hitap etmek istiyorum: -Günahınızı niçin Allahla aranızda bırakmıyor ve sanki onun reklâmını yaparcasına, zedelediğiniz Allah hakkına kul hakkını da ekliyorsunuz? Eskiden Ermenisi, Rumu, Yahudisi bu kul hakkına tecavüz etmemek için Ramazanlarda müslümanların karşısında oruca aykırı bir harekette bulunmazlardı. Düşünün, sizin derekeniz ne olmalı! Hamalın kovaladığı çocuk bugün 75 yaşında ama, kovalayanın soyundan kimse kalmadı. 21 Temmuz 1980
  6. Tahammül mü hoş görmek mi? Bir Müslüman imkanlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkâm ahlak ve âdâbının hakim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. Yine imkan bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni (açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, âdâba aykırı bir davranışa -engellemek veya ıslah etmek maksadıyla- müdahale etmekle yükümlüdür. İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- "onların aykırı filleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi" tedbirlere başvurulur. Bir Müslüman yukarıda özetlediğim imkanlardan mahrum ise, çok dinli, çok kültürlü, çok ahlak anlayışlı bir toplum içinde yaşamak durumunda kalmış ise ne yapacaktır? Şartlar müdahaleye ve düzeltmeye müsait olmadığına göre bunu yapamayacaktır. Şartlar, ötekilerden ayrı bir mekana yerleşip orada kendi inancına göre yaşamaya elverişli değilse bunu da yapamayacaktır. Geriye beraber, yan yana yaşama şıkkı kalıyor. Şimdi bir apartmanda, bir sokakta, bir mahallede eşcinselinden sarhoşuna, nikahsız birlikte yaşayanından (zina edenlerden) kumarcısına, Müslümanları sevmeyenlerden düşmanına, sokakta sevişenden çıplağına... kadar birçok insanla yan yana yaşıyoruz. Peki dindar Müslümanların bu insanlara karşı iç ve dış tavırları ne olacaktır? İç tavırdan başlayalım: Müslüman bu davranışları asla beğenemez, bu fiillerden nefret eder, imkan bulsa düzeltme ve engelleme niyetini muhafaza eder. Dış tavır olarak da dine, ahlaka ve âdâba aykırı davranışı çekinmeden, gözünün içine baka baka, meydan okurcasına sergileyen insanlara cesaret verecek, davranışlarını meşrulaştıracak tavırlardan sakınır. Onlar kötü halleri içinde iken en azından tebessümünü esirger. Durum böyle olunca çoğulcu bir toplumda yaşayan Müslümanın farklı olanlarla zorunlu ilişkisinin adına ben ısrarla "hoşgörü" değil, "tahammül" diyorum. Bu yazıma tepki gösterecekler, "bu ayrımcı, bölücü, birlik ve beraberliği zedeleyici" bir yazı diyecekler olacak; bunu biliyorum. Ama bir Müslüman, farklı olanlarla arasındaki farkın "farkında olmak" mecburiyetindedir ve dindarlık bakımından en önemli tehlike bu "farkında oluşun" ortadan kalkmasıdır. Şartlar öyle getirdiği için farklılığa tahammül ederek, kimsenin -düzen tarafından verilmiş- hak ve hürriyetine müdahale etmeden yaşamak başkadır, hoş olmayanı hoş görmek başkadır Hayrettin Karaman/Yenişafak 07.08.2011
×
×
  • Create New...