Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Hayy bin Yakzan

Üye
  • Content Count

    280
  • Joined

  • Last visited

Posts posted by Hayy bin Yakzan


  1. Birader,Nurettin Coşan Beyefendi İlmi bilgisiyle ziyade bir insandır lakin Evliya değildir.Alim kişidir.Allah c.c ondan razı olsun.

    Allah c.c başımızdan eksik etmesin,Efendi Hazretleri Fatih'i yaşanılabilir yapıyorlar.

    Sofi kardeşlerimize de selamlar...Bir kolumuz dahi onların tekkede.

    Selametle...

     

     

    valla hocam evliyalıkla ilgili üç kıstas biliyorum :

     

    -emirleri yerine getirici bir aksiyon

    -yasaklardan uzak durucu bir büyük sabır

    -ve güzel ahlak

     

    bunların dışında öyle uçmalar kaçmalar, zamanı durduran hareketler beni ilgilendirmiyor :D


  2. Mahmud Esad Coşan merhum kendisinden sonra vazifeli olarak mahdumu Nurettin Coşan Beyefendiyi bıraktı. Benim görebildiğim kadarıyla pek çok kişide soru işaretleri oluştu; acaba ilmi yeterli miydi diye.

     

    Nurettin Coşan ilk genel konuşmasında lider olarak görevlendirildiğini ve kendisinin de lider olduğunu belirtti. Kendi döneminde de Kur'anın anlamıyla buluşma seferberliği başlattı. Allah razı olsun, şu an İskenderpaşa cemaatinde o kadar bereketli bir meal okuma çalışması sürüyor ki...

     

    Bizim medeniyetimizde tonla ayrıntıyı ezberde tutmak değildir bilmek, yapabilmektir... Nurettin Coşan da (Allah ondan razı olsun) çok dinamik bir lider görüntüsü çizmektedir... Kendisinin Allah dostlarından olduğu hakkında hüsn-ü zannım var.


  3. Ama hocam oldu mu şimdi, ne güzel sağduyulu bi tavırla tartışmayı bitiriveriyorsun...

     

    Şöyle inceden bi azarla, çocuk höyt möyt de... ortalık kızışsın şöyle ne güzel; kafa göz dalalım birbirimize...

     

    Bu sitenin bi duruşu bi havadan nem kapıp olay çıkartıcı namı var, böyle efendi efendi tartışılmaz ki...


  4. Konu saptı yine, madem öyle ben de şunu ekleyeyim. Es'ad Coşan merhum ne kadar kırgın olursa olsun, Pakistandan gelen bir heyete Erbakan için 'Bizim tekkemizden yetişmiştir.' diyerek bağışlayıcı bir tutum sergilemiştir.

     

    (Babam Dr. Yusuf Bosnalı, bu şekilde anlatıyor.)


  5. Biz iddia ettiğimiz dava adına ne yaptık da Atatürk'ü yeriyoruz eleştirisine katılıyorum. Çok önemli bir husus...

     

    Ama arkadaşlar duygusal olmaya gerek yok. Atatürk dinlerin ilahi kaynaklı olduğuna inanmayan biri, Efendimizi de sadece bir ıslahatçı olarak takdir ediyor, üstelik sinirlendiği zamanda asıl fikrini belli etmeme dehasını bir yana bırakıp din pazarlayıp kudret elde etmekle suçluyor. Pek çok hususta efendimizle inatlaştığını düşünüyorum, o yüzdendir ki Üstad da Atatürk'le inatlaşır...

     

    Gazi Paşa'ya saygı ve minnet ayrıdır. Ama İslam'a gönül veren, hizmet eden hatta bazı komiklerin savunduğu gibi İslam'ın aslını yenileyen biri değildir, bu bedihi bir gerçek.


  6. Hakan Albayrak, çok kıymetli biri... Sevdiğim, örnek almaya çalıştığım bir eylem adamı; ama Cafcafta da dendiği gibi evde oturarak örnek alınmıyor kendisi :)

     

    Gelgelelim Hakan Ağabey'den şu sorularıma cevap vermesini beklerdim :( [köşesinde bi yerde cevapladı da ben gözden kaçırdıysam peşinen özür dilerim ]

     

     

    Esselam kıymetli ağabeyim...

     

    Gerçi Yeni Başlayanlar İçin Kürt Meselesi yazınızı okudum; ama yine de meseleyi çözemiyorum...

     

    1-

     

    Elbetteki 12 Eylül yönetiminin yaptığı zulümleri sahiplenecek değiliz, elbette zalimlerden hesap sorma boynumuzun borcudur; ama bir zulum var diye bir başka zulümü haklı görmek; haklı görmesek bile doğal saymak ne derece doğru ?

    Terörle mücadele adı altında yapılan kirli savaş demişsiniz... Yakılan köy tabiri kullanılınca sanki insanlar çoluk çocuk yakıldı yanılgısı uyanıyor zihinlerde ki bu da Kürtçülük yapanların da en çok kullandığı sömürü malzemesi.

     

    Devletin olağanüstü koşullarda köy boşaltma hakkı yok mudur, tehcire tabi tutulan insanların hakkının verilmesi gerekir tabi ama; belki bu yöndeki bir eksiklik haklı bir tedbiri zulüm mü yapar ? Eğer varsa bir zulüm aynı haklar başka bir yerde sağlanılmazsa vardır.

    Teröriste mevzi oluşturuyorsa koru yakılır tabi, teröriste destek sağlıyorsa köy boşaltılır tabi... İslamda kolluk kuvveti aşikar bir hatayı çok sert tedbirlerle ortadan kaldırmaz mı, bunu yapmak dine aykırı mıdır ?

     

    Kültürel meselelerde çok ciddi bir iyiye gitme sözkonusu iken, hala aynı 12 Eylül havası varmış gibi davrananları yarası var haklı mantığı ile makul görmek ne derece doğrudur? Bu bir yahudi taktiği değil mi, soykırımı hatırlatıp her türlü cinsiliği haklı göstermek değil mi?

     

     

    2-

     

    Türklüğe üstünlük vehimleri yüklemeden Türk'ün devletçilik geleneğini ve tarihi müktesebatını, Hilal'in haça karşı yeniden yükseklişe geçebilmesinin yolu olarak görmek; neden bir Kürt'ü rahatsız eder ki ? Bunu savunmakla İslam ahlakına aykırı mı davranmış oluyorum sizce?

    Üniversitedeyim, kyk yurdundayım... Buraya ülkücü arkadaşlar hakimler, toplantıları oluyor, çağırıyorlar gidiyorum. Bu sefer Kürt kökenli arkadaşlar beni zalimlikle suçluyor; ama şunu biliyorum ki, ülkücüler olmasa, burada bölücülerin ve komünistlerin sesi yükselecek. Ben milliyetçilik yapınca zalim ve İslam ahlakını terketmiş oluyorum (milliyetçiliği Aliya'nın lanetlediği anlamıyla değil, Üstad Necip Fazıl'ın tanımladığı manasıyla kullanıyorum) ama Kürtler milliyetçilik yapınca bir de ezilmişlik iddiasının verdiği mukaddes hakları oluyor.

     

    İslamı 'güzel ve asil olan her şeyin, dünyadaki Müslüman halklar için dahası iyi bir gelecek vaadinin ya da umudunun, onlar için onurlu ve özgür bir hayatın kısacası uğrunda yaşamaya değer her şeyin diğer adı' bilen biri ülkücülerle selamlaşamaz mı sizce, bu zulme ortaklık mıdır ?

     

    Kürt ne yapayım başka çarem yok deyip Dtp'ye sığınabilirken bu normal, makul, kendince haklı... Biz bunu anlayışla karşılamak zorundayız, ama Türk tarihi sorumluluğuyla milliyetçi olunca İslam kardeşliğine ihanet etmiş oluyor, bu nasıl mantık ağabey ?

     

     

    Metin Bosnalı

    Üniversite Öğrencisi (1. sınıf)


  7. Üstad övgülerini bile hakikate sımsıkı bağlı bir şekilde yapardı. Bediüzzaman ve M.Akif (Allah onlara rahmet eylesin) hakkındaki yorumları malumunuzdur. Üstadı tanımayan biri zemmediyor sanır, halbuki hakikatı teslim ediyor.

     

    Efendimizin de dikkat çektiği gibi kimseyi aşırı sevmemek gerekiyor işte. Bir insandan, hayran çelebi olmadan makul bir şekilde de istifade edilir. Bu takdirde hatalı ifadeler ayıklanılır, körü körüne yanlışa düşülmez.

     

    Bütün bunlarla birlikte mehdi intibalarımız baştan başa sakat, onu da belirtmeden geçmeyelim. Adnan Oktar'ın kendisini işareti dışındaki diğer yorumları isabetlidir, mehdi deyince masal kahramanı mı bekliyoruz ?


  8. Kim ne derse desin Üstadımızdır!

     

    İkindi Yağmuru dergisi Üstad Necip Fazıl ile ilgili bir...25 Mayıs 2009 Pazartesi 17:55

    Vefatının üzerinden 26 yıl geçmiş olan, fakat şiirleriyle, düşünceleriyle hala tesirini koruyan üstad Necip Fazıl Kısakürek'i bir de edebiyat çevresinden isimlerin ağzından dinleyerek rahmetle anıyoruz.

     

     

     

    Osman Yüksel Serdengeçti: Necip, farklı bir adamdı. Ne onun yükseldiği yere yükselebilirdiniz, ne de düştüğü yere düşebilirsiniz. Sonuna kadar zirve, sonuna kadar derinlik… Necip Fazıl, ol kişidir ki, hakkında kolay kolay karar verilemez. İnsanı hükümsüz bırakır. Necip Fazıl; noktasız, virgülsüz bir adamdı. Ne dur bilirdi, ne durak. Ondaki, hayata hükmetme hırsı sonsuzdu. Ölürken dahi, yaşıyorum diye sesini yükseltecek bir adamdı. Mağlubiyeti asla kabul etmezdi. Necip Fazıl öldü. Ölmeyebilseler Peygamberler ölmez. Herkes şu beylik lafı ediyor: bıraktığı boşluğu kimse dolduramaz. Boşluk bırakmadı ki doldurulsun… Her şeyi doldurdu gitti; kafaları doldurdu, gönülleri doldurdu. Allah, rahmet eyleye…

     

     

     

    Mehmet Şevket Eygi: Üstad; fırtına gibi esip gidenlerdendi. O, sanki dünyanın bütün ulvi çilelerini, bütün asıl ıstıraplarını bütün fikir öfkelerini omuzlarına yüklenmiş bir düşünce ve duygu deviydi. Çakan, gürleyen, şahlanan bir tabiata sahipti. Fırtına gibi yaşadı, fırtına gibi göçtü.

     

     

     

    İsmet Özel: Çelişki o kadar korkulacak bir şey değil. Çelişkisi olmayan adam robottur, adam değildir. İnsan, hayatı boyunca çelişkiyi yaşar. Necip Fazıl'ı Necip Fazıl yapan, büyük ölçüde normal olarak kendi bulunması gereken yerde değil, muhatabın yanında bulunmasıdır. Uzun süre tek adam olarak kalabilmiştir.

     

     

     

    Hekimoğlu İsmail: Necip Fazıl'ı eserleri yaşatacaktır. Lehinde de aleyhinde de bulunanlar olacaktır. Onun mazisinde hata arayanlar, onun çok güzel ve Müslüman bir şekilde hayatını kapattığını görmemezlikten gelebilirler. Bizim için önemli olan, Necip Fazıl'ın Müslüman bir şair olmasıdır.

     

     

     

    Cahit Zarifoğlu: Necip Fazıl'ı on beş – yirmi dakika dinleyen biri kendi dünyasının ne kadar küçük, değersiz olduğunu derin derin anlar. Sohbetlerin, büyüklerin dizlerinin dibine oturmanın neler ifade ettiğini anlıyorum. Tasavvuftaki sohbet medeniyetini anlıyorum.

     

     

     

    Erdem Bayazıt: İslami bir müessese olarak batın anlamıyla şüphesiz o bir mürşid değildi, ama irşadın peşindeydi. Işığını gerçek mürşidden alan bir muallim, bir yol gösterici, bir üstaddı.

     

     

     

    Ahmet Hamdi Tanpınar: O, en zalim rüyayı bile sonuna kadar götürmeden uyanmasını istemez; fakat en cazibini bile üç defa üst üste görmeye razı değildir. Bazı insanlar; ara sıra ayaklarını imkansızın denizinde yıkadıkları içindir ki zaman zaman başları bulutlarla çarpışır.

     

     

     

     

    Mehmet Kaplan: Onu tahrik eden esas amil, dıştan ziyade kendi içindedir. O, bir mizacın şairidir.

     

     

     

    Yaşar Nabi Nayır: Bir mısraı bir millete şeref vermeye yetecek şair: Necip Fazıl.

     

     

     

    İkindi Yağmuru “Necip Fazıl Özel sayısı”

     

    Salih Demirhan (dunyabizim.com) http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=1200


  9. Geçtiğimiz günlerde Sakarya Akyazı'da bir kişinin öldüğü bir kişinin de yaralandığı bir hadise meydana geldi. Olayın çok kısa bir zaman öncesinde Akyazı Ülkü Ocakları başkanının yine vurulurak öldürülmüş olması, olayın başka taraflara çekilmesine zemin hazırladı.

     

    İyi niyetli davrananı da kasten tahriki körükleyeni de hemen durumu ilan ediverdi : Akyazı'da Kürt kökenli vatandaşlarımıza yoğun baskı var ve hayatları bile emniyette değil...

     

    Bu mesele hepimizin meselesi, yara hepimizin yarası; amma... iki kişi tarafından bıçakla saldırıya uğrayan birinin nefsi müdafaa için silahına davranmasının, bir intikam ve ırkçı saldırı gibi yansıtılması hangi izana hangi insafa sığar yahu...

     

    Zanlıyı da hemencecik yakalayıverdi güzide basınımız, oysaki olaydan 2 gün sonra dün gece adalete güvendiğini ifade ederek, Sakarya Emniyet Müdürlüğüne ailesi ve arkadaşlarıya birlikte gidip kendi isteğiyle teslim oldu Zahit Bosnalı. Azmettirdiği iddiasıyla tutuklanan Sedat Alan'ın ise olayla ilgisi bile yok.

     

    Ölen ve yaralanan kişilerin zaten daha düne kadar Sedat Alan ile yediği içtiği ayrı değildi arkadaşlar, kesinlikle etnik bir husumet sözkonusu değildir. İki taraf da delikanlılık davası gütmektedir olay bundan ibaret.

     

    Her şeyi tahrik olarak sunup sorumluluktan yırtmaya çalışmadan önce biraz serinkanlı olmak gerek , sonra yalancı çoban durumuna düşmek var.


  10. Ee be neretvacığım madem öyle demedin, 'kanserli kadınla kılıç sallayan herif bir değil' muhabbetinin oradaki işi neydi pardon? Haa, sen yapmamışsın, miki yapmış :) Tamam, ortalama insan öyle düşünüyor diye bunu yazmışsın ama yazında bu vurgu sanki sana ait gibi duruyordu. Yumurtayı anlatmak için gıdaklamak gerekli değil ki be dostum (sadece benzetme yapıyorum, lütfen yanlış anlama, bilirsin seni sever ve yüksek seviyeli yaklaşımlarına saygı duyarım). Bizim yorumlarımız mevzuun arka planına sahip olan şahısları ilgilendiriyor. İnsanları soğutmayacağım diye kuduz bir başörtüsü düşmanının, namaz yerine bale teklif eden karikatür bir yaratığın ardından çenelere perçin vurulmasını isteyen arkadaşlara ses çıkarmasaydım, içimde kalırdı. Bu başlıkta meselenin arkaplanına çok fazla gönderme yok fakat mevcut olanların yeterli olduğunu düşünüyorum. Şu başlığı okuduktan sonra hala laf söyleme sebebimizi bir tarafa bırakarak 'Vay anasını be, yaşlı ve kanser, zavallı bir kadıncağızın ardından neler de söylüyorlar' diyebilecek birisi varsa bu o şahsın has embesilliğidir. Neden? Çünkü bizim mevzuyu ele alış zaviyemiz ve kadının ölüsüne sevinme sebebimiz ortada. 'Embesil olan safımıza gelmesin' diye mısralar attırasım var, gaza geldim. Neyse. Ama dur, madem öyle dedin, arkadaşları uyaralım. Lan! Sevgili embesiller! Biz kadın 'kanserden öldü' veya 'büyük bir doktordu' diye onu eleştiriyoruz, seviniyoruz sanmayın! Bu kadının ne mal olduğunu 5-6 mesaj yukarıdaki alıntıda görebilirsiniz. Biz o sebeplerden, İslami değerlere karşı giriştiği mücadeleden dolayı nefret ediyoruz kendisinden, anladınız mı bakayım? Her zaman ezilmeye, her zaman çenemizi kilitlemeye de gerek yok be abiciğim. Herkes hak ettiği mevkiye göre muamele görsün, en azından bazı mekanlarda olsun, hak ettiği sıfatlarla anılsın. Yok, başlığı okuyan şahıs dini hususlarda insanlara baskı yapılmasından değil de Saylanın yerilmesinden gocunan birisiyse, sadece bu başlığı gördüğü için dönüş yapmaktan vazgeçmez, canını sıkma sen dostum. Bu başlıkta bu noktaların altını sırf bu sebeple çizmemek, 'Kafama balkon düşer' diye sokağa çıkmamak gibi bi şey. Korkulan şeyin olma ihtimali her zaman vardır ama bu ihtimal dikkate alınarak hareket edilmez. Vazgeçerse de siz canınızı sıkmayın onun sorumluluğunu da ben alırım. Tamam? Burası bir gazete köşesi filan olsa tamam da burası için ben bu kadar da çekingen olmamak gerektiğini düşünüyorum. İnsanların hoşuna gitmeyeceği korkusuyla iğrençliği apaçık olan böyle bir şahsa karşı tavrımızı ortaya koymamak, en azından Saylan için gereksiz. Tekrarlamak gerekirse Saylan derecesinde olmayan bir başka şahıs hakkında bunları yazmak kesinlikle doğru olmazdı fakat bu da Saylan be kardeşim, Ebu Cehilin yandan yemişi yani.

     

    'Ben Rabbimin vaadettiği zafere kavuştum, siz de size vaadedilen azaba kavuştunuz mu?' ve 'Azabı şimdi tadın bakalım' benzeri vurguları artık siz nasıl yorumlarsınız bilemem, ben oraya girmeyeceğim. Üstad'ın dediğini yapabilecek kadar veli yürekli bir insan da değilim malesef. Biz şu anda sevinme makamındayız, ileride onu da becerebiliriz inşallah.

     

     

    :) Etrafta öküz bırakmadın yine... Eyvallah tamam, öyle davran...

     

    Ama benim kanaatim, münafıkbaşının cenazesini istemeyerek de olsa kılan Efendimiz bu tarz durumlarda sövmemeyi tavsiye ederdi. (en doğrusunu Allah bilir...)

     

    İsmini bilmiyorum ama o etkisiz hale getirilen şairlerden birine, önce saldırılarından vazgeçmesi söyleniyor, bir süre sonra sözünden cayıp yine şiir yazmaya başlayınca, ortadan kaldırılıyor. Bu bize şerri engellemenin esas olduğunu gösterir.

    Yahu zaten o da kalmamış, hesabı vermeye gitmiş. Sövmenin ne anlamı var şimdi. Muhsin Reis'in vefatında yapılan yorumları hatırla, nasıl kızdığını hatırla, onlarla bir mi olalalım yani ?


  11. Cevap vereceğim amma... Ulan arkadaş iyice eleştirinin de uslubu olmalı tekrarına düştüm yahu...

    Gören de sanacak ki, sabah kalkar kalkmaz ''oğlum Metin bugün 80 estağfirullah, 100 lahavle ve la kuvvate illa billah, 20 ya Şafi, ya Kafi, ya Muafi, ya Allah; en az 10-15 tane de müslümanın eleştirisi böyle olmamalı arkadaşlar yaa, cık cık cık...'' demelisin diye kendi kendime telkinatta bulunuyorum.

     

    Türkan Saylan'ın kim olduğunu tartışmıyoruz, ölmüştür ardından eleştirel hüküm verilmez de denmiyor, yaşarkenki faaliyetlerine 'ya bırakın oyalansın yaşlı kadıncağız, ne yapabilirki ya' diye safdilane bir icaz da vermedik. Zararlı faaliyetlerini bir şekilde durduracak yiğitler buyursun meydana :)

    Ama diğer yandan da hayatı boyunca tıbbi yararlılıklar sağlamış ve işin iç yüzünü bilmeyen birinin gözünde saygı duyulacak bir insan intibaına sahip birinin ölüsünün ardından söversek, sadece Üstada geri sövdürmüş oluruz, başka hiç bir şey değil. Eline bir şekilde Çile geçince müstefid olabilecek insanların elinden bu şansı da alırız.

    Kanserli oluşuna işaret de bu bağlamdaydı, ortalama bir insanın gözünde ulan şunlara da bak zavallı hasta bir kadıncağızın ardından ne konuşuyorlar şeklinde bir ikrah ve Üstada soğukluk ve nefret hissi oluşturma ihtimaliyle...

     

    Efendimizin ifadeleri de zaten oh oh sizden kurtulduk, cehennem nasıl sıcak mı tarzında değil. Size haber verdiklerimin doğruluğunu şimdi gördüğünüz mü buyuruyor, 'Yalanladığınız azabı şimdi tadın bakalım' mealindeki ayetlerle paralel bir yaklaşım ile...

     

    (Uslup eleştirilerimden nadim ve pişman oldum; bir dahi yapmayaya azmü cezmü kasdı karar eyledim sen kabuuul et yarabbiiiiii...)


  12. Fazıl Hüznü V 2.0

     

    Gram üzülmedim, üzülmemekle kalsam iyi, Fazıl Hüznü'nün aksine pek de sevindim. Sevindiğimi içimde tutma gereği de duymuyorum. Neden? Çok mu taş kalpliyim? Ayol yoksa çok mu terbiyesizim kız? Galiba kahvehane adamı olduğumu düşündünüz.

     

    Hiçbiri. Birincisi herkes ölecek, o yüzden ölüm canavarlar için iltimas geçmeyi gerektiren bir hadise değil. Allah bizi bu dünyaya ölmek üzere gönderdi. Öldüyse bana ne, ölmek zorundaydı zaten. İyi bir insan olsa, veya kötülüğünü şahsıma yapmış olsa, kötülüğü tahammül edilebilir bir miktarda gerçekleşse, kesinlikle sevinmez, belki üzülürdüm. Bu insan eğer kendi görüşünü savunmakla kalsa içimde doğup doğmayacağını bilemediğim sevinci saklar, dışarıya vurmazdım. Yalnız kendisinin 'hayatının sonuna kadar' nasıl bir cadaloz, nasıl bir çingene olarak yaşadığını nedense öldüğü için unutuyoruz. Bir de ikna odalarında psikolojikmen mahvedilen gencecik kızlara sorun Saylan nineyi isterseniz. Onlar, hariçten gazel okuyanlar gibi ölü ağlayıcılığı yapabilecek midir acaba? Son anda tövbe etmiştir inşallah tabi ama bu ihtimal üzerinden de konuşulmaz ki. Çoğu ölünün ardından sakince konuşmak daha doğrudur fakat çirkefin önde gideni bir ölünün ardından hislerimize dizgin vurmak da gerekli değil. Neticede nefsani bir buğz değil bu. Allah kimseyi öldüğü için affetmiyor. Kadın zararlıydı, öldüğü için seviniyorum. Bakın Demirel ölünce de sevineceğim inşallah, şimdiden yazayım da hazırlıklı olun. Ha, haşere kelimesi itici duruyor diyorsanız katılıyorum.

     

    Rahmetli mi diyeyim ne diyeyim bilmiyorum, ölü şahsiyet embesilin, cahilin tekiydi. Fakat içinde aksiyon ruhu olan insanlar embesil de olsa, cahil de olsa bir yerlere geliyor, büyük halk kitleleri üzerinde belirleyici olabiliyor. İbretimi alıyor, bayramımı yapıyorum.

     

    Aşağıdaki beyit laedri mamüllerinden mi acaba? Bilen var mı? Muhtemelen yanlış yazıyorum ilk mısraı zaten.�

     

    Ne kendi etti râhat ne âleme verdi huzur,

    Yıkıldı gitti cihândan dayansın ehl-i kubûr.

     

    Bu arada Hazret-i Peygamber'in Bedir'de öldürülen şahısların atıldığı kuyunun önüne gelerek yaptığı konuşmayı bilirsiniz, hani 'Onlar sizi işitirler, fakat cevap veremezler' mealli bir söz de vardı mübarek dudaklarından dökülen. 'Siz, rabbinizin size vaadettiği azabı gördünüz mü? Ben bana vaadedilen zaferi gördüm' diye sesleniyordu kuyu ehline Server-i Kainat Efendimiz. Onun dışında kaşınan bir kısım kafirin ölüm emrini verdiğini ve infazları gerçekleştiren sahabeleri iyi karşıladığını da biliyoruz. Geniş bir araştırma yapmak lazım, tek tük ve kaynaksız örneklerle halledilebilecek bir iş değil bu. Vakti olanlar kaynaklarla gösterirlerse memnun oluruz. Ama bir düşünceyi ispatlamak için değil, gerçeği bulmak için yapılan bir araştırma olsun bu lütfen. Sonra alakasız bir hadis gösterip onu kendi düşüncesine göre yorumlayanlar çıkıyor, aman diyim.

     

     

    Aga operasyonel kültürümüz olduğunu kimse inkar etmiyor ki :) Bilakis övüncümüzdür. Kendi muhayyilesinde yaşayan her ergen müslümanın hayalidir o dönemdeki nokta temizlikler. Görev adamı olamasa bile operasyon çöpçüsü olmayı ister yani en azından. :)

     

    Tahrif edilmiş Hristiyanlıktan en bariz ayrışma noktalarımızdan da biridir şefkat sömürüsü yapmamak...

     

    Ama bütün bunlarlar birlikte müslümanın eleştirisinde dahi bir adap olmalı. Savaş meydanında silah kuşanmış, müslümana kılıç sallamış ölülerle, kanserden ölmüş bi' kadın bir değil. İsmine sövmek yerine yaptıklarını eleştirmeli.


  13. neretva kardeşim bilge kralın sözünü tam olarak yazabilirmisiniz.onun görüşü değerli bizim için.

     

    Birebir veremeyeceğim maalesef, sözlüklerde okudum diye hatırlıyorum. Dogmalara savaş açan tipte bir arkadaş, ''ne kadar bilge ve kahraman biri olursa olsun benim Ata'mı yeremez arkadaş; o güneştir, göklerde parıldar...'' tarzında kıymetli bir görüş serdeylemişti.

    Hızlıca bir taradım ama o yoruma tekrar rastlayamadım. İslam Deklarasyonu'nda olması muhtemeldir; alakalı konular işleniyor ama o kitap da şu an elimde değil.


  14. Evet usluptan belli, Yunus Emre şiirleri biraz daha Melamilik kokuyor.

     

    Belki isimleri zikrederken hata yapmış olabilirim ama kastım şudur; bu Yunus, Hocaefendi merhumun anlattığı züht ü takva üzere şiir yazan Yunus değil... Yanlış anlaşılmasın Yunus'u itham etmiyorum ama onun şiirlerinde tasavvufi gelenekle ifade edecek olursak - her ne kadar bence zorlama bir tevil olsa da- aşka peçe yok, doğrudan aşkın kendisi var.

     

    Ama Hocaefendi benim görebildiğim kadarıyla bu hususu atlıyor, konu hakkında bilgisi olan kardeşler bir açıklama getirirse çok memnun olacağım.

     

    Düzeltme: Hocaefendinin sohbetlerinde Yunus'y züht ehli olarak anlattığına dair bir şeyler kalmış aklımda, yanılıyor da olabilirim; yukardaki metin bu peşin hüküm olmadan okununca şairlerin ayrı ayrı ele alındığı anlaşılıyor. Hocaefendinin Yunus'u anlattığı başka metinler varsa, paylaşacak arkadaşa müteşekkir olacağım; soru işaretinden kurtaracak beni...

     

     

    Hocaefendi, Yûnus'u medrese tahsili almış olarak anlatıyor - ki bu hakikat - ben yanılmışım...


  15. Muhammed Esed'in bu hususta müthiş bir yorumu var, vaktim olunca uzun uzun, aynen aktaracağım inşallah...

     

    Muhammed Esed'in yorumu :

     

    Bu uzun bir hikaye,” diye cevaplıyorum onu, “birkaç kelime ile anlatmak mümkün değil. Ama şu kadarını söyleyebilirim ki, faranjilerin (Avrupalılar) yaşadığı dünya Deccal’ın, yani göz kamaştıran ve ayartan tağutun dünyası. Resulullah’ın (s.a.v.) ahir zamanda insanların çoğunu Deccal’ın tanır olduğuna inanıp onun peşinden gideceğini haber veren sözünü bilirsin herhalde?”

     

    Ve genç bedevinin meraklı, Şeyh İbn Bulayhid’in de olumlayan bakışları altında tek gözlü, fakat Allah tarafından gizemli güçlerle donatılmış olan Deccal’ın, bu apokaliptik varlığın zuhurunu anlatmaya başlıyorum. Dünyanın en uzak köşesinde konuşulan sözleri işitebilecek, tek gözüyle sınırsız uzaklıklarda olan şeyleri görebilecek, gökyüzünde uçacak, yeraltından altın gümüş fışkırtacak, istediği zaman yağmur yağdırtıp ekinlerin yeşermesini sağlayacak, dilediğini öldürecek, dilediğini sağ bırakacak: öyle ki, imanı zayıf olanlar bu durumu görüp Deccal’ın bizzat tanrı olduğunu sanacak ve önünde secdeye kapanacaklar. Ama imanı sağlam olanlar, onun alnındaki “Münkir” yazısını okuyacak ve onun yeryüzü imtihanının bir parçasından başka bir şey olmadığını anlamakta gecikmeyecekler…

     

    Bedevi dehşete kapılmışcasına gözlerini açıp bana bakarken, “Allah’a sığınırım, Allah’a sığınırım!” diye mırıldanıyor ve ben İbn Bulayhid’e dönüp:

     

    “Bu mesele, tamamı tamamına bugünkü teknolojik medeniyetin tasviri değil mi, Şeyhim? Tek gözlü; çünkü hayatın sadece bir yanını, maddi yanını görüyor; manevi yanından haberi yok. Mekanik harikaları sayesinde insanın, Allah vergisi duyularıyla göremeyeceği şeyleri görüp, işitemeyeceği şeyleri işitmesini sağlıyor; başdöndürücü bir hızla mesafeleri fethediyor. Teknolojik büyülerle suni yağmurlar yağdırıp istediği ürünü istediği verimde yetiştirebiliyor; yeraltından inanılmaz zenginlikler bulup çıkarıyor. Bilimsel terörü ve savaş teknolojisiyle bir yandan hayatı ortadan kaldırırken bir yandan da tıbbi buluşlarıyla ölüme mahkum gözükenlere hayat bahşediyor. Ve maddi planda o kadar ve öylesine gözalıcı gözüküyor ki, imanı zayıf olanlar bu bahşedici, bu altedilmez güç karşısında aciz ve hayran kalıp neredeyse onun kadir-i mutlak bir mabut olduğuna inanmaya başlıyorlar. Ama gerçek Yaratıcı’ya olan imanlarını koruyanlara gelince, onlar, açıkça görüyorlar ki, bu deccalsı güce bel bağlayıp ona sığınmak, Allah’ı inkar ya da Allah’a ortak koşma anlamına geliyor…”

     

     

    M.Esad Coşan'ın, Esed'in Deccal Yorumu Hakkındaki Yorumu :

     

    Alimler Deccal'ın şahıs mı, daha başka bir şey mi olduğu hususunda çeşitli yorumlar yapmışlardır. Hattâ hayret ettim, Mekke'ye Giden Yol diye eseri var, müslüman olmuş bir Avusturyalı, Muhammed Esed ismini almış. O Deccal hakkındaki görüşünde demiş ki:

     

    "--Deccal, münkir batı medeniyetidir." diyor.

     

    Batı medeniyeti çağdaş gelişmeleriyle, aletleriyle, cihzlarıyla insanların gözünü kamaştırdı. Bazı insanlar da sandılar ki, batı medeniyeti her şeyi yapacak.

     

    Meselâ, Tevfik Fikret'i alalım. Tevfik Fikret, en çok şaşırmış, yanılmış insanlardan birisi... Şiirlerinde bunu açıkça görüyoruz. Haluk'un amentüsü diye, müslümanın amentüsünün yerine ikàme edilecek bir amentü düzenlemiş. "Tekniğe ben de inandım, her şeyi yapacak." diye bir inanç ortaya çıkartıyor. Dine, "Canım bunlar çöl kanunu, hurafe... Eski devirden gelme..." diyor.

     

    Eski ama, gerçek... Bazı gerçekler Hazret-i Adem'den beri gelen gerçek... Belki insanoğlu yaratılmazdan önceden beri gelen geçekler var. İki kere iki dört eder.

     

    Böyle bazıları bocaladılar ve şaşırdılar. Osmanlı toplumu batı ile tanışınca, bir kısmı kendi milliyetini, örfünü, adetini, inancını, her şeyini kaybetti. Her şeyini kaybetmiş, zâyi olmuş insanları görüyoruz. Ne biçim kayıp... Düşman kıs kıs gülüyor, şeytan gülüyor. Ama maalesef, o kendisinin yanlış olduğunu anlayamıyor.

     

    Muhammed Esed, "Deccal batı medeniyetidir." demiş. Belki böyle bir zihniyettir, belki böyle bir kavramdır, bir akımdır, bir cereyandır, bir felsefî düşüncedir. Belki de bunları çok derli toplu bir şekilde insanlara sunup aşılayan, insanları kandıran, sürükleyip götüren kişiler olabilir.


  16. Sen hala konuşuyor musun lan, 'dahşan affıyla'' yırtıp yırtıp siteye musallat olan bızdık.

     

    Benim deveye hendek atlatmak için çabalamaya niyetim yok. Enfes bir açıklama ortada ve senin tarafgirlikle yaptığın yorumlar da ortada. Akıl ve insaf sahipleri neyin ne olduğunu görüyor.

     

    İslam tarihindeki bütün ayrışmaların müsebbibi bu tip işte; kendi görüşünü Allah'ın kanunun sayıp, diğer herkesi tekfir eden, sövüp sayan küstah tip... Ne İslamoğlunu ne Teymiyeyi savunuyorum, bu aşısı yapılmamış, gün yüzü gösterilmemiş tavırlardan sıkıldım, bıktım. İki satır fikir ortaya koyamayanlar, ona buna saldırıyor...

     

    Bir başka derdim seviyenin düşmesi. İçinde her seks kelimesi geçen cümleyi işitince kendini kaybeden biri var ortada , sonra bir de başkalarına dil uzatır, hormonlu cümleler kurarak. Yine bir başka alim hakkında bakın bakın oral seks dedi diye tepinip duran bu bumerang şahıs değil mi ? Er kişiyi hatun sanacak kadar kendini kaybetmiş müşarinüleyh, aksini ispat etmem kendisi için çok acı olacak, benden uyarması; amerikan histori ex tadında sahneler yaşanacak burda... Ama hey Derek, bunlara yok gerek; ha ahbap ?

     

    Moderasyon göreve; atatürkçü, çağdaş, ulustan yana sitemizin nezahatini koruyunuz; aksi halde bakla ağzıma bir daha girmez.

     

     

    Cevabınız sükût olmuş konuyla alakasız binlerce şey söylemekten ibâret kalmış, iftirâ mı ettim yoksa Hakkı bmı söyledim?Size bizzat yazıdanda delil getirdim ama olmuyor işte, büyüklerin en güzel koku olduğunu söyledikleri gül kokusunu çalınınca(ki bu kokunun ilm-i ervahtada yeri büyüktür oda bizde kalsın) sözde muhafazakarlar bile bu ne be! derler burdaki olayda onun misali.Sağlık olsun ne diyelim...

  17. Herkese eleştiri ve reddiye getirilebilir ama bunun uslubu bellidir. n-f-k.com akademisinde can düşmanın bile olsa kimseye iftira ve karalama yapılamaz.

     

    Yine hasma tarizde bulunulabilir ama çocukca ağız gevelemeler tariz falan değildir.

     

    Zıddiyetlerin - doğru ve yanlışın, içiçe olduğunu anlamayan ve bunların herbirinin hükmünü adilce verebilmek için kafa patlatmak gerektiğini bilmeyen, hakikat çilesi çekmeyen kimse Büyük Doğucuyum demesin !


  18. Bu site bir akademi olma iddiasındadır ve bir akademinin üyeleri böyle olmaz efendiler ! Kendinize çeki düzen verin biraz, okuduğunuz anlama kapasiteniz bile yoksa insanlara çamur atmayın !..

     

    İslamoğlu'nu eleştirmek reddetmek ayrı bir husustur, adamın söylemediği bir şeyi bile ona isnat ederek cahilce saldırmak ayrı... Hele hele gönüldaş dediğin birine yine söylemediği bir şeyi söyleterek saldırmak apayrı...

     

    Bak ey, sahte sufi sınıfının mümtaz şahsiyeti; İslamoğlu o verdiğin bağlantıda ne demiş :

     

    Fakat ayet "kadınlarınız sizin tarlanızdır" buyuruyor. Tarla ürün veren yerdir. Dolayısıyla tarla denilmeye rahme açılan kadınlık uzvu layıktır ve ayet örtülü olarak onu kasdetmiştir.

     

    Bununla birlikte aksi fikirde görüş beyan edenler de hükmü yanlış yorumladıkları için hataya düşmüşlerdir, saldırmaya gerek yok demiş.

     

    Üstad'ın davası nerde kaldı diyorlar. Asıl ben soruyorum Üstad'ın davası nerde kaldı, düşünmeden, araştırmadan, sorgulamadan, fikir sancısı çekmeden, anlamadan hareket ediyorsunuz; insanlara iftira atıyorsunuz... Üstad'ın davası nerde kaldı ?


  19. İslamoğlunun lana xes ile ilgili fetvasını sitesinden inceleyebilirsiniz.........

     

    Sizin verdiğiniz adresten inceledim... Ciddi ve ilmi bir açıklama yapmış. Mevzubahis fiile onay verdiğini iddia ediyorsunuz; oysa İslamoğlu Hoca, Humeyni ile ilgili bir yanlış anlamayı düzeltmiş ve meselenin tarihi arkaplannı anlatmış ve en son özetlemeyi çok güzel yapmış.

     

    Ulemamızın ilmi olarak kendi aralarında tartıştığı meseleleri cühelamızın böylesine reddi bir üslupla tarafgirliklerine alet etmeleri çirkindir, zararlıdır, hadsizliktir

×
×
  • Create New...