Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mukarrabin

Editor
  • Content Count

    744
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    15

Posts posted by mukarrabin


  1. Aşk Bezirganı

     

    Aşk bezirganı

    Sermaye canı

    Bahadır gördüm

    Cana kıyanı

     

    Zehi bahadır

    Can terkin urur

    Kılıç mı keser

    Himmet giyeni

     

    Kamusun bir gör

    Kemterin er gör

    Alu görmegil

    Palas giyeni

     

    Tez çıkarırlar

    Fevkal'ulaya

    Şol isa gibi

    Dünya koyanı

     

    Tez indirirler

    Tahtesseraya

    Bir karun gibi

    Dünya kovanı

     

    Aşık olanın

    Nişanı vardır

    Melamet olur

    Belli beyanı

     


  2. 26 Ocak

     

    Bildiklerinizi, öğrendiklerinizi değil; inandığınızı söyleyin...

     

    Gavs-ı Sâni (k.s.)

     

    .......

     

    27 Ocak

     

    Bir insan şehvetle harama baksa o insanın manevi sureti değişir. Günah işleyenler, kalplerini zayıflatıp şeytanı kuvvetlendirmiş olurlar. Şeytanı kuvvetli olanın dini zayıf olur. Onun için haramlardan uzak durmalıdır.

     

    Gavs-ı Sâni (k.s.)

     

    .....

     

    28 Ocak

     

    Başkalarını çekememenin alameti üçtür. Haset ettiği kimse, yanında yoksa gıybetini yapar. Yanında bulunduğu zaman dalkavukluk yapar. Onun başına bir bela geldiği zaman sevinir...

     

    Vehb bin Münebbih (k.s.)

     

    ...

     

    29/30 Ocak

     

    Hasetçi münkirdir. Zira Allah'ın hükmüne razı olmamaktadır...

     

    Ebû Ali Rodbârî (k.s.)

     

    .

     

    31 Ocak

     

    Hayâ bir taraftan verilen nimetleri, diğer taraftan yapılan kusurları görmektir. Bu iki hal arasından bir hal doğar ki, hayâ budur...

     

    Cüneyd-i Bağdâdî (k.s.)

     

    ...

     

    01 Şubat

     

    İnsan toprağa ne ekerse onu biçer. Buğday ekse buğday biçer. Siz de takva tohumunu ekerseniz ahirette karşılığını alırsınız...

     

    Gavs-ı Sâni (k.s.)

     

    .....

     

    02 Şubat

     

    Çoğu kere Allah için iki rekât namaz kılarım da, (ondaki kusur ve gafletimden dolayı) sanki hırsızlıktan dönen bir kimse gibi utanırım...

     

    Ebû Bekir Verrâk (k.s.)

     

    .......


  3. Ne kadar komik!...

    Ve incecik komikliğini unutturacak kadar ne kadar derin bir acı!...

    Ne acı!...

     

    İşin yönetmeni, oyuncusu, fikir babası; filanca bölümdeki falanca sahneye bir şekilde Üstâd'ı koyarak, O'nun üzerinden bir kumar oynamayı düşünen nasipsiz her kimse!... Evet, o nasipsiz her kimse kaybetti!...

     

    Olayın perde arkası doğru yahut yanlış; mesele, Üstâd'ın geçmişinin bir çöplükten ibaret oluşunu haykırdığı zamandan önce veya sonra olmuş olsa bile, Necip Fazıl için (ki Üstâd kimi zamanlar bir şekilde o şeyi yahut şeyleri yapsa da, üstelik söylediği halde) Allah nazarında çirkin olan her şeyin kıymeti belli...

     

    Bu arada Üstâd'a bu noktada bir itirazda da bulunmak isterim...

     

    Hayır, hayır!... Bir çöplükten ibaret geçmişi köpekler kurcalasa da insanın nedamet duyduğu kabahatleri üzerinden birtakım işler yapmayı planlayanlar köpeklerden de kıymetsizdir... Ruh yönüyle Allah'ın halifesi sıfatına mazhar olan/olabilen insan, nefs cihetiyle de aşağılar aşağısına hatta "belhûm adâl" diye ifade edilen "hayvandan da aşağı" bir makama (ki o nasıl bir makamsa artık) kurulma nasipsizliğine açık...

     

    Sadakatiyle nam salmış olsa da evlerde bulunması ilâhi cilveler ve sırlar gereği haram olan köpekler, Allahu Âlem günde beş bin defa Allah'ı zikreden eşeklerden daha yukarılardadır... Hal bu olunca, Mevlâ'yı anmak noktasından en düşük seviyeden üstte olduğu tahmin edilen hayvanın ismini ve halini, elbette O'nu anmaktan uzak ve bütün bir ömrü (O'ndan öncesi yaşanmamıştır demek yanlış olmaz) Allah için yaşamış olanlara düşman kesilen kimselere vermek ve onlarla paylaşmak; köpeklere hakarettir... Ve farkında olunsun yahut olunmasın bir hakkı doğurur... Yarın bir gün kapımıza bütün köpekleri temsilen bir köpek gelse yahut paçamızdan tutsa ve havlayarak hal dili ile seslense ve şikayetini dile getirse, köpekten özür dilemek düşer...

     

    Özür dileriz köpekcik!... Seni hayvanlıktan dahi nasibi olmayanlara benzettiğimiz ve adını onlara verdiğimiz için özür dileriz!...

     

    Açık olarak belirtelim ki; bilimin, zamanın ve insanın şehadetinde (her zaman pasparlak olsa da bugüne nazaran dün, ışığı gözlere kastedercesine daha az parlarken) bulutsuz bir gökyüzünden parlayan bir güneş gibi parıl parıl parlayan İslâm'a ve İslâm'ı dert ve dava edinmişlere, Allah ve Rasul davası için kendilerinden geçmişlere, hayatlarını; Biricik Var için hiç saymışlara dil uzatmak, savaş açmak büsbütün ve apaçık bir felakettir...

     

    Ah ahmaklar!...

    Keşke bir anlayabilseniz karşı tarafı Allah olan bir savaşın sonu ancak ve ancak hüsrandır!...

    Kimi kulları için murad ettiği hayırlara, onları ulaştırmak için Kendi Davasına, Kendine çeken Allah yahut Kendi Davası'na sarılanları yücelteceğini ve yalnız bırakmayacağı vaad eden Allah ile karşı karşıya gelmenin büsbütün bir kaybediş olduğunu bir anlayabilseniz!...

     

    Ama biz karşımıza Allah'ı almak istemedik diye numara yapacak olursanız sadece ben yutarım...

    O kadar!...


  4. 18 Ocak

     

    Kötülüklerden sakınan cesaretli, hain ise korkak olur. Kötülük yapan, kendini yalnız hisseder...

     

    Bennân-ı Hamâl (k.s.)

     

    .......

     

    19 Ocak

     

    Bir insanın iyiliklerini hatırlayıp, günahlarını unutması gururdandır. Günahların ne kadar küçük olduğuna değil, bu günahı Allah Teâlâ'nın huzurunda işlediğini düşünmek lazımdır...

     

    Bilâl bin Sa'd (k.s.)

     

    .....

     

    20 Ocak

     

    Sofi, gerçekten sofilik yapar ama zulmetli birinin çayını içer, yemeğini yer, onunla oturur konuşur, zulmet ona geçer, karşıdaki biri ona bakar onun zulmeti de sofiye geçer. Bu aldığı zulmetten sonra hatme, namaz, zikir zor gelir, zulmet insanın vücudunu kilitler. Hakiki rabıta ve zikirden başka bir şeyle zulmeti atamaz...

     

    Gavs-ı Sâni (k.s.)

     

    ...

     

    21 Ocak

     

    "Kul harama bakmamak ve günah işlememek için ne yapmalıdır" diye sorduklarında, "kul bir günah işleyince, Allah Teâlâ'nın o hâline vâkıf ve işlediği günahı gördüğünü aslâ unutmamak suretiyle günah işlemekten korunabilir...

     

    Celâlzâde Mustafa Çelebi (k.s.)

     

    .

     

    22/23 Ocak

     

    Israr ile devam edilen küçük bir günah, pişman olunmuş, tövbe edilmiş büyük bir günahtan daha büyüktür...

     

    Ebû Cafer bin Sinan (k.s.)

     

    ...

     

    24 Ocak

     

    Hal insanın kalbine iniveren ama sürekli olmayan şeydir...

     

    Cüneyd-i Bağdâdî (k.s.)

     

    .....

     

    25 Ocak

     

    Haset, nefis köpeğinin sıfatıdır. Çünkü o, dünya leşinin başında durmaktadır...

     

    Burhaneddin Tirmizî (k.s.)

     

    .......


  5. İKİNCİ PERDE SOHBET (Başlangıç)

     

    (Sahnedeki görüntü ilk perdenin aynısı Perdeler açıldığında her yer simsiyah Ve perde çekilir çekilmez karanlıktan bir ses )

    Sohbetçi: Estağfirullah!...

    (Sahne aydınlanır Dekor; sade bir temsilcilik odası dekoru Duvar, zemin, ora bura ziyadesi ile yalın İnsanın içine huzur verici bir oda manzarası Sahnenin ortasında, tam 15 kişiden müteşekkil yusyuvarlak bir daire; bir insan zinciri Sohbetçi sahnenin tam karşısında görünecek şekilde karşıda 15 kişilik halka, adab oturuşu üzre ve sohbetçinin işareti ile sohbetçi de dahil 25er estağfirullah ile meşgul Seyircilerin de duyacağı şekilde hafiften tatlı bir uğultu, salona dalga dalga akseden ve samimiyetle söylendiğini hisseterecek tonda herkesten sesler, sesler, sesler; estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah )

    (Gözler açılır ama halka bozulmaz Zamane kıyafetleri ve günlük giysileri içindeki halkanın zincirlerinden birinin başında bir eksiklik Sohbetçinin bakışlarında hafiften bir hiddet ama daha çok merhamet ve yumuşaklık verici bir hal Nazarlar, ona; başı açık vaziyetteki ; tam karşısının biraz solunda yer alan halkanın zincirinde, ikinci adamda çakılı )

    (Nazarlarına eşlik eden rahmet ve merhamet üfleyici bir ses tonu ile)

    Sohbetçi : Kardeşim!... Başın neden açık, söyler misin?...

    (Sohbetçinin bakışlarını ve hitabını üzerinde hisseden adam, mahçup bir tavır ve heyecanla:)

    İkinci Adam: E, Efendim!... Başım örtülü zannetmiştim ama

    (İkinci adam yine mahçup mahçup susar Sohbetçide az evvelki halini doğrulayan, şefkat yüklü incecik bir tebessüm)

    Sohbetçi: Kardeşinize bir başlık getirin, başını örtsün

     

     

    (İkinci adam hariç diğer onüç adamın hepsi belli bir heyecan ve sevinç duygusu ile sahnenin sağ tarafında, uzak dip köşedeki bir sehpanın üzerinde bulunan ve içinde başlık olan sepete doğru hareketlenir Sepete en yakın olan adam biraz daha hızlı davranır ve bir solukta sepetin yanına varır. Diğer adamlar, sepete en yakın adamın köşedeki başlık sepetinin başında bittiğini görünce, kalkışlarının aksine yavaş yavaş ve üzülerek tekrar yere otururlar Başlık getirilir ve ikinci adama verilir ve adam başına giyer Sohbetçi daima bir şefkat portresi Merhamet, rahmet, muhabbet abidesi Bu halde iken evvela başlığı getiren adama dönerek)

    Sohbetçi: Allah kabul etsin kardeşim!... (Ve genele, halkaya hitap ederek devam eder Konu; hizmet, hizmetin şartları, mükafatı ve ehemniyeti) Hayır, hayır!... Üzülmeyin!... Allah sizin de amelinizi kabul buyursun!... Allah nazarında kıymet, kişinin kalbinedir, kalbindekinedir Şayet (başlığı getiren adamı, yüzünü ona dönerek işaret edip) bu kardeşimiz bu hizmeti yerine getirmese idi, içinizden başka biri bu nimete erecekti Kalkıp o getirecekti öyle değil mi?...

    (Halkadakiler ağır ağır, evet manasında başlarını sallarlar Sohbetçi devam eder)

    Sohbetçi: E madem ki durum budur, kalbinizdeki niyet; hizmetin büyüklüğüne küçüklüğüne bakmadan Allahın rızası ve Rasulünün memnuniyeti, Dostlarının hoşnutluğu için kim olursa olsun bütün insanlara, şimdi, tam şu an burada bir kardeşinize hizmet etmek Tamam, işte siz de (yine başlığı getiren adama yüzü ile dönüp bir an işaret ederek) bu kardeşiniz ne almışsa, noksansız aynı mükafatı aldınız Bu yüzden mahzun olmayın, üzülmeyin Ne zaman için kalbinizde Rıza-yı Bari için âleme ve âlemde olan her şeye, herkese karşı bir hizmet telaşı, hizmet heyecanı, hizmet aşkı kalmaz İşte o zaman dertlenin, ağlayın, üzülün Tâ ki; tekrar hizmet edenler kervanına katılana dek

    (Halkadakiler yine başları ile onaylamakta)

    Sohbetçi: Nasıl ki; namazda bir erkek için baş örtmek, Allahın biricik sevgilisi, varlık nûru, her şeyin meydana geliş ve gidiş sebebi ki; Selman-ı Farisi Hazretlerinden rivayet edilen kudsi bir hadiste, kendi dilinden : Cebrail gelip buyurdu: Ey Allahın Rasûlü!... Rabbin diyor ki: Eğer İbrahimi dost edindimse, seni de sevgili edindim. Benim için senin üstünde mahluk yoktur. Yeryüzünü ve insanları da senin değerini onlara bildirmek üzere yarattım. Sen olmasaydın, onlar da olmazdı ilâhi hakîkatinin muhatabı olan en Güzeli taklit etmektir Yani Allahın divanına durulduğunda, tıpkı Efendimiz aleyhisselamın yaptığını yaparak Onun sünnetine ittiba etmek olup bu yüzden önemli ve kıymetli bir iş demektir. İşte öylece, az evvelki halkamızda da en başından en sonuna dek, son esrağfirullaha dek başın örtülmesi de kıymetli bir iştir Zira bu da Allahın Rasûlünün, Allahın ve Rasûlünün Dostunun sünnetini icra etmektir

    (Sohbet ve vaaz vurguları, Abdurrahman-ı Tagi Hazretlerinin sohbetin artırılması yönündeki sözleri ve birtakım ince konular hakkında ortak konuşmalar)

    (Devamında Sohbetçi, bugünkü sohbetin konusunun Hallac-ı Mansur olduğunu ilan eder ve bir zaman Evliyaullah bahsinde genel bilgiler verdikten sonra, elindeki kitaptan yahut ezberden Hallac-ı Mansuru sohbetini yapmaya başlar Ta ki; Hallac-ı Mansurun kaderine zindan hayatı düşene dek Zindan hayatı öncesi, ikinci perdenin sonu)


  6. 10 Ocak

     

    Bana kim düşmanlık yapıyor, kim beni gıybet ediyor ve hakkımda kötü söylüyor, keşke bilsem de ona altın ve gümüş göndersem. Benim işimde çalışarak kazandığı sevapları benim defterime geçirdiğine göre benim paramdan harcasın...

     

    Ahmed bin Harb (k.s.)

     

    .......

     

    11 Ocak

     

    Ey oğlum, gıybetten, koğuculuktan sakın. Çünkü söz taşımak, insanların kalbinde düşmanlığı artırır. İnsanların ayıplarını görme, insanların ayıplarını gören, onların hedefi olur...

     

    İmam Cafer-i Sadık (r.a)

     

    .....

     

    12 Ocak

     

    Bir kimsenin bir günah işledikten sonra tekrar günah işlemesi, ilk günahının cezasıdır. Bir sevap işledikten sonra tekrar sevap işlemesi de, birinci sevabın mükâfatıdır...

     

    Ali Müzeyyen (k.s.)

     

    ...

     

    13 Ocak

     

    Virdi zor çekme veya çekememenin sebepleri şunlardır: Haram nazar, günahlar, haram yiyecek, zulmetli gıda, gıybet, televizyon, kötü arkadaş, dünyaya meyil, ehl-i dünya ile ünsiyet, ailevi huzursuzluk, gafil birinin bulunduğu ortamda oturma, yirmi dört saat dünya ile meşgul olma. Bunlar varsa ne kadar zikir yapılırsa yapılsın, istenilen faydayı sağlamaz...

     

    Gavs-ı Sânî (k.s.)

     

    .

     

    14 Ocak

     

    Günah işlendiği zaman, Allahümmağfirli, Allah'ım! Beni bağışa demeli. Böyle yapmak, Allah Tealâ'ya teslimiyet ve boyun eğmenin ifadesidir...

     

    Ata-i Horasanî (k.s.)

     

    ...

     

    15/16 Ocak

     

    Peygamber Efendimiz'in yolundan, sâdâtların yolundan ayrılmayalım...

     

    Gavs-ı Sanî (k.s.)

     

    .....

     

    17 Ocak

     

    Günahı çok yapıyorsunuz. Halbuki istiğfarı çok yapmalısınız. Çünkü insan ahirette, amel defterinde iki satır arasında istiğfar görünce çok sevinir...

     

    Bekr bin Abdullah el-Müzenî (k.s.)

     

    .......

    • Like 1

  7. Türbanlı kıza mektubumdur

     

    Hayırlı olsun güzel ablacım. Mağduriyetin bitti bitiyor. Artık, mektebine gidip efendi efendi okuyacaksın.

     

    Allah bilir ya, belki de bunca senenin verdiği mağduriyet duygusuyla, çatır çatır çalışıp, dersleri beşer onar atlayıp, Bak nasıl okunurmuş! diye cümle aleme isbat edeceksin kendini.

     

    Amma...

     

    Ah be güzel ablacım.

     

    Niyçün, geçen yıllar boyunca bu mağduriyet duygusundan bu kadar hoşlandın?

     

    Ezik olmak niyçün bu kadar çekici geldi sana?

     

    Niyçün o pırıl pırıl zekanı hiç çalıştırmadın?

     

    Dur bakiyim...

     

    Hımmm...

     

    Sen onsekiz, ondokuz, bilemedin yirmili yaşlarındasın.

     

    Zekanın en civcivli, en hergele, en fırlama çalıştığı yaşlardasın.

     

    Benim gibi kırkdokuz küsurlu yaşlarda olsan anlarım.

     

    Amma, o taptaze beyninle...

     

    Niyçün onca vakit kendini, bir nevi Ferdi Tayfur, bir nevi Küçük Emrah yaptın?

     

    Niyçün hep, Izdırap çemberi sardı benim kollarımı şarkısını söyleyip durdun?

     

    Niyçün o parlak zekanı bir gün olsun seni okula almayanı makaraya sarmak için kullanmadın?

     

    Niyçün hayatında şaka diye bir şeye yer bırakmadın?

     

    Kanınızın deli aktığı çağdasınız.

     

    Yok muydu içinizde bi iki tane deli kız?

     

    Başına taktığın siyasi bir semboldür, çıkar da gel! diyen hırbonun karşısında hınzırca gülümseyip, Dur ülen, şuna haddini bildirelim diyecek.

     

    Örtünmekten maksat, sadece şu an başına taktığının aynısını takmak değil ya.

     

    O iki deli kız...

     

    Niyçün, günün birinde başlarına lateksten yapılma bir Kızılmaske başlığı, ya da bir

     

    Batman başlığı takıp, (ki boynu da kapatır o süper hiro kıyafetleri) o hırbonun karşısına dikilmedi?

     

    Hadi buna da siyasi simge de bakayım? diyerekten.

     

    Nasıl morarırdı amma. Eli ayağı birbirine dolanırdı.

     

    Protesto mu?

     

    Al sana kralı.

     

    İroni mi?

     

    Al sana feriştahı.

     

    Dalga geçmek mi?

     

    Al sana padişahı.

     

    Almadı mı gene okula.

     

    Gülerdiniz kız, en azından enayinin düştüğü duruma.

     

    HHH

     

    Güzel ablacım...

     

    Bu yaşa bir daha gelmeyeceksin.

     

    Kanın bir daha bu kadar deli akmayacak.

     

    Yaramazlık bir daha sana asla bu kadar yakışmayacak.

     

    Kim yok etti içinden o mizah duygusunu bilmiyorum.

     

    Amma tez elden bul onu. Yakala.

     

    Bir daha da asla bırakma.

     

    Karşıdan bakıldığında...

     

    Lenin Rusyasında, ya da Mao Çinindeymişsin gibi görünen tek tip üniform kıyafetten vazgeç.

     

    Haaa, benim Batman, Kızılmaske önerilerim şaka yapman içindi.

     

    Yeni bir hayatsa senin için bu.

     

    Git.

     

    Topkapı sarayını gez, müzeleri gez, tarihi kitaplara bak.

     

    Minyatürlere göz gezdir, ansiklopedileri yokla.

     

    Ecdadın yüz türlü baş bağlamış. Dünyada binlerce bağlama biçimi var.

     

    Birini seç.

     

    Ya da seçme.

     

    Mesela, sen bul kendine bi tane. Sana özgü olsun.

     

    Kreatif ol. Zihnini serbest bırak.

     

    Haydi bakalım yeni hayatın hayırlı olsun.

     

     

    Tırsan insanlar

     

     

    Daha bi kaç ay önce,

     

    Kardeşimm, Zincirlikuyu mezarlığının kapısında niye Her nefis ölümü tadacaktır diye yazıyor? Rahatsız oluyoruz.

     

    Diye yazıp çiziyordu birileri.

     

    Bi Allahın kulu çıkıp ta demedi ki, Ulan hışır, bak orada ne yazıyor? Her nefis ölümü tadacaktır diyor. Sen nefismisin? Niye üstüne alınıyosun?

     

    İnsansın. İnsansan niye tırsıyosun?

     

    Haa. Nefissen tırsarsın tabii.

     

    Yani, sırf egodan ibaret isen tırsarsın helbet.

     

    Durdurun dünyayı inecek var! diye bile bağırırsın. Kerata.

     

    (Vay be... Öğretici bi yazı oldu vallaha.)

     

     

    Gece espirileri

     

     

    Hep gece çalışıyorum birader.

     

    Gündüz yazamıyorum.

     

    Çünkü benim kafa dizel motor gibi.

     

    Ancak öğlene doğru pistonlara yağ gitmeye başlıyor.

     

    Üstüne bi de car car car kadın programları...

     

    Ancak öğlen konsantrasyon... Oohh hazırım.

     

    Tam yazıcam, haydiiii... Dışarıdan günün en duygulu şarkısı...

     

    Dıın dını dınn dın dııınnn... Suyuuun tadı güzel olmalııı... Eriikliii...

     

    Hoop, konsantre gidiyor.

     

    Akşam yazayım bari.

     

    Yok arkadaş, olmuyor.

     

    Bu defa televizyonlar geriyor beni. Herkes türban ve rejim uzmanı...

     

    Mecbur, geceyi bekliyorum.

     

    Bu defa da... Maçlar.

     

    Şansal ve Erman... (Geceleyin büyükler için Tom ve Jeri gibi bişey.)

     

    Nasıl seyretmezsin?

     

    Bu defa da beyin sulanıyor haliylen.

     

    Saçma sapan mevzular geliyor aklıma.

     

    Yavaş çekimler. Dur bi daa oynatalımlar.

     

    Yakın çekimler, grafikler.

     

    Futbolcular.

     

    İsimler. Numaralar...

     

    Beyin sulandı ya, artık iflah olmuyor.

     

    Yaav diyorum, Aceba futbolcular soyadlarına göre yaşasalardı noolurdu?

     

    İsmail Güldüren mesela... Komedyen olurdu kesin. Ya da karikatürcü.

     

    Balili... Sokak çocuğu olurdu futbolcu olmasaydı. Balili.

     

    Kangele... Katil mi olurdu acaba? Ya da, operatör doktor... Kangele.

     

    Hasan Şaş... Göz doktoru.

     

    Hakan Balta... Oduncu.

     

    Rüştü Reçber... Çiftçi.

     

    Tanju Çolak... Allah muhafaza, kötü insanların eline geçse dilenci olurdu.

     

    Mehmet Topal... Fizik tedavi uzmanı.

     

    Fatih Tekke... Hiç bişey olamazdı. 1925de kapatıldı zaten...

     

    Yok yok...

     

    Böyle olmayacak.

     

    Bu kafayla yazı mı yazılır?

     

    Aklıma gelen şeylere bak.

     

    Allah Allaaaahhh...


  8. 01/02 Ocak

     

    Virdi olmayanın vâridatı (geliri) olmaz...

     

    Gavs-ı Sânî (k.s.)

     

    .......

     

    03 Ocak

     

    Gaflet iki kısımdır. Biri rahmetten gaflet. Diğeri, gelecek olan azaptan, cezadan gaflet. Rahmetten gaflet, yükselmeyi engeller. Cezadan gaflet ibadetten alıkor. Gafletten kurtulan yükselir...

     

    Muhammed bin Ebû Verd. (k.s.)

     

    .....

     

    04 Ocak

     

    Hak Teâlâ çok gayret sahibidir. Bu gayret ve kıskançlığından dolayı zatına ulaşmaya kendisinden başka bir yol yapmamıştır. (O'na ancak O'nunla ulaşılır. Diğer her şey ancak bunun bir sebebidir...)

     

    Ebû Kasım Nasrabâdî (k.s.)

     

    ...

     

    05 Ocak

     

    Gazabın (öfkenin) sebebi, kendinden üstün birinin, hoşlanmadığın bir şekilde hücum etmesidir. Öfke, insanın içinden dışına doğru çıkar. Hüzün ise, dışından içine doğru işler. Öfkeden güç ve intikam hırsı, hüzünden ise dert ve hastalık doğar...

     

    Rislan ed-Dımaşkî (k.s.)

     

    .

     

    06 Ocak

     

    Hakiki, gerçek rabıta ve zikir zulmeti atar, sofi başka türlü zulmeti atamaz. Gafletsiz zikir çekmek için evvela günlük yaşantınıza dikkat edin. Yediğiniz içtiğiniz şeylerin, konuştuğunuz kişilerin, namazınızın, abdestinizin ve alış verişinizin düzgün olması gerekir...

     

    Gavs-ı Sânî (k.s.)

     

    ...

     

    07 Ocak

     

    Bil ki kalp ile gıybet etmek, dil ile etmek gibi haramdır. Bir kimsenin noksanını, kusurunu başkasına söylemek doğru olmadığı gibi, kendi kendine söylemek de uygun değildir...

     

    İmam Gazâlî (k.s.)

     

    .....

     

    08/09 Ocak

     

    Senden daha çok malı ve parası olan kimseyi kıskanma. O malına ve parasına hasretle ölür. İbadeti ve taati çok olan kimselere gıpta et. Yaşayanlar da sonunda ölecekleri için, onların dünyalıklarına özenmeye değmez...

     

    İmam Şâfiî (k.s.)

     

    .......

    • Like 1

  9. Kitab'ın satışının asıl gayesi ve gerek maddi gerekse manevi olarak bu kitabın mânâsına hizmet edecekler için belirtelim ki:

     

    Sevgili mostar'ın da aktardığı gibi ehli sünnet alimlerinden olan Siraceddin ÖNLÜER'in kaleme aldığı bu eserin kıymetli içeriğinin yanında hizmet ettiği dava da gönlümüzde yer etmesi gereken bir bahis: "Bu kitabın geliri; Bosna'da faaliyet gösteren 'Semerkand Cemiyeti'nin çalışmalarına bağışlanacaktır."

     

    Zira şu an için Bosna'da yaygın ve faal olan, Allah ve Rasulü'nün razı olmadığı Vehhabi ve Şia mezheplerinin faaliyetlerine karşılık boşnak kardeşlerimize ehli sünnet velcemaat inancını aşılayacak ve onları Allah'ın izni ile dipsiz uçurumlardan çekip kurtaracak bir kültür merkezinin (bir külliyenin, medresenin) inşaası için insanlara böylesi bir hizmet sunulmuş ve bu büyük hayra ortak olmaları arzu edilmiştir...

     

    İşte bütün maksat ve dava: İnsanlık... Alan'ıyla veren'iyle bütün ademoğlu...

    Allah ve Rasul işi olan bu kıymetli iş bir şekilde gönüllerde yer etmeli vesselam...


  10. Kalan

     

    Gönül mevsiminde soldu baharlar,

    Türküler gelmeyen kışlara kaldı.

    Umut masalına daldı rüzgarlar,

    Öyküler ötüşen kuşlara kaldı.

     

    Işığın ardından onca yitene,

    Bir izah istemez olan bitene,

    Esasen, doğrusu, yani zatene...

    Çünküler, sabırdan taşlara kaldı.

     

    Mirası tüketen variste hava,

    Tütmeyen ocağın sahibi (tav)a,

    Davası olmayan mahkuma dava,

    Ülküler, ülküsüz başlara kaldı.

     

    Ankara, Nisan 2011


  11. Çamur atmak için bütün kaynaklar aranmış, taranmış hepsi bitirilmiş en son müşriklerin sözleri kalmış... Ey Allahım!... Güzel Allahım!... Her şeyi akıl ile anlamaya çalışan şu akılsız akıllılara akıl ver Allahım!... Ya hu İslam alimi olarak çıkıp onca insana (müslümana) bir şey söyleyeceksen, güya bir yanlışlarını bildireceksen hiç değilse bunu küfür ehlinin yapıp ettiği, sayıp durduğu davranışlara sözlere dayandırma... De ki Allah ve Rasulü böyle böyle diyor... Biz de bir bakalım, sizin ki kadar olmasa da mevcut aklımızla bir düşünelim... Doğruya ulaşalım...

     

    Söylenecek çok şey var da dayanak noktasından çıkarılması gerekenler çıkarılır...

    Allah milletimize akıl sahibi ama en az aklı kadar gönül sahibi ilim adamları nasip etsin... Bu tiplere kalırsak bize ne ilim kalır ne akıl ne de gönül... Maazallah ne de Allah!...

     

    Bir ara yine üzerinde konuşulmaya değer konular... İnsanlar bilmeli, tanımalı, öğrenmeli!...

     

    Eyvallah mostar...


  12. El Hamdü-Lillah

     

    Haktan gelen şerbeti içtik Elhamdü lillâh

    Şol kudret denizini geçtik Elhamdü lillâh

     

    Şu karşıki dağları, meşeleri, bağları

    Sağlık, safalıkla aştık Elhamdü lillâh

     

    Kuru idik yaş olduk, ayak idik baş olduk

    Havalandık kuş olduk, uçtuk Elhamdü lillâh

     

    Vardığımız illere, şol sefa gönüllere

    Halka Taptuk mânisin, saçtık Elhamdü lillâh

     

    Beri gel barışalım, yâd isen bilişelim

    Atımız eğerlendi, eştik Elhamdü lillâh

     

    İndik Rûm'u kışladık, çok hayr-ü şer işledik

    Üş bahar geldi, geri göçtük Elhamdü lillâh

     

    Derildik pınar olduk, irkildik ırmak olduk

    Aktık denize daldık, taştık Elhamdü lillâh

     

    Taptuğun tapusunda, kul olduk kapusunda

    Yunus Miskin çiğ idik, piştik Elhamdü lillâh

     

     

     

     

    • Like 2

  13. Ağlatan Komik Adamlar...

     

    Bizde, sanattan ve sanatkârdan habersiz olan bir kısım sanatçılar vardır ki; icra ettikleri sanata ve doğrudan kendilerine ancak ve ancak gülünür...

     

    Tasına, tabağına su ve ekmek koyana hırlayıp, onu ısırmaya çalışan köpeğin; yemliğine yem bırakana anırıp, çifte atan eşeğin ve karnı doysun diye samanlığa saman desteleyene böğürüp, boynuz atmaya çalışan öküzün yahut ineğin cezası; onun sahibine mahsustur...

     

    "Beni siz yarattınız, beni siz var ettiniz!..." nidâları ile yeri göğü inleten mahlukların; sözüm ona yaratıcılarına karşı işledikleri kabahatlere has muamele de aynı şekilde onları var iken var eden yaratıcıya(!) aittir...

     

    Bu tatsız-tutsuz hayvan ve mahluk muhabbeti bir yana asıl mevzu şu ki:

     

    Yaptıkları; maymunlara şapka çıkartan hareketler, çıkardıkları; kargalara kahkaha attıran sesler ve insanı krize sokan edalar ile memleketimin son otuz kırk yılında vitrinde kalmış ve; saf ve temiz Türk halkının gönlünde; numaradan, film icabı, rol gereği oyunculukları ile yer etmiş bu tipler, haketmedikleri o tahttan indirilmesi gereken tiplerdir...

     

    Ne diye gülüyorsun, diye sorulduğunda bir cevap vermekten uzak kalan ve bir yanıt verse de ancak "saflığına, içtenliğine, sözlerine vesaire..." diyecek olan; insanın yüzüne, görünen haline itimat edip, onu öylece kabul eden ve seven bu milletin teveccühlerine layık olmayan herkes hakettiği neticeye ve malum seviyeye; sürülmeli ve çekilmelidir...

     

    Neden?...

     

    Nedeni açık!... Bu tipler; güya sanatlarını sunduğu bu halka karşı sözde bir saygı ifadesine bürünseler ve başları ile bellerini aynı çizgiye sokacak kadar eğilseler de hatta ihtiramdan ötürü secdeye kapanıp, yerin dibine geçseler de hakikatte büsbütün bir saygısızlık tavrına büründükleri için...

     

    Nasıl?...

     

    Şöyle... Yıllarca ayakta kalmalarına, hayatta olmalarına vesile olan iltifatların sahibi olan halkın, Türk Halkının; bu halkı halk yapan asli unsuruna, yüzyıllar boyu derdine düştüğü ve bayrağını taşıdığı davasına yani dinine; İslâma dil uzattıkları için ve hatta dil uzatmakla kalmayıp bu aziz dini dolaylı yoldan sözüm ona kaldırmak yahut kaldıranlara omuz vermek ve kaldırmak mümkün olmasa da bu milletin ruhuna aykırı birtakım fikirleri, düşünceleri bir şekilde damarlarına şırınga etmek gafletine düştükleri için...

     

    Mason olduğunu ifade ederken bir gurur abidesine dönüşen ama yalnızca namaz kılınması için faaliyete geçecek Emek Sineması hakkında görüşünü aktarırken öfke ve iğrenme heykelciği kesilen yüzün sahibi Zeki Alasya... Süslü püslü uyduruk ifadelerle, güya çocukları korumak bahanesi ve bir kısım Alevi kardeşlerimizin hakkını korumak gayesi ile faşizan bir tavra bürünüp din dersi ve dolayısı ile din düşmanlığı daha doğrusu İslam düşmanlığı yapan İlyas Salman...

     

    Ve onlara benzeyen herkes; bu millete ve bu milletin ruhuna terbiyesizlik yapan kim varsa, layık olmadıkları saf gönüllerden mahkum oldukları yere indirilecekler...

     

    Bu tip adamlara millet olarak verilmesi icab eden yanıt dün olmadığı ve görülüp duyulmadığı gibi bugün gülmek...

     

    Gülmek ve geçmek...


  14. Yakışan

     

    Başına umulmaz bela gelince,

    Er olan adama niyaz yaraşır.

    Kalbini ok gibi ateş delince,

    Kurşun kurşun kuru ayaz yarışır.

     

    Sonsuzu isteyen talibe sefer,

    Huzuru arayan gönüle keder,

    Kader kitabından ölüye haber;

    Kefensiz diriye beyaz yakışır.

     

    Çağlayancerit, Nisan 2011

     


  15. Yollar

     

    Ufukta, ufukta sonu yolların,

    Bir ufka varınca başka ufukta.

    Kuşatın her yönü, her yanı sarın,

    Her taraf tutulsa, eller boşlukta.

     

    Az gittim, uz gittim bitiremedim,

    Zamana, zamanı yetiremedim,

    Sonunu bir türlü getiremedim,

    Bu yollar, bu yollar sonsuz yoklukta.

     

    Pozantı, Nisan 2011


  16. Eşikteki Adam

     

    Eşikteki adam bir çocuk gibi,

    Çökmüş iki dizi üstüne gece.

    Saçı sakalında korkuluk gibi,

    Tutmuş kapıları öyle bilgece.

     

    Yüzünde zamandan hatıra izler,

    Dilinde bir şeker, zehir tadında.

    Meczup sözlerinde bir şeyi gizler,

    Sanki gizli kalmış bir sır adında.

     

    Gözleri, aklının gördüğü yerde,

    Aklı, anlaşılmaz güzele mahkum.

    Anlatamaz, hani o güzel nerde,

    Diye sorsa biri, yalnız bir yudum.

     

    Ve açılır ağır ağır bir kapı,

    Göz alan bir ışık düşer eşiğe.

    Genişler, daracık aklının çapı,

    Ayrılık vakti der, zandan beşiğe.

     

    İşte aradığım bin yıllık iksir,

    Şuur, şuur diye yandığım gâye.

    Esrara bir çağrı, sırdan bir şiir,

    Bu henüz eşikte verilen pâye.

     

    Sonrası için ne harf ne kelime,

    Tek noktayı izah edemez bir an.

    Kitaplar, kağıtlar hep lime lime,

    Ve akıl ve zanla beraber zaman.

     

    Ankara, Nisan 2011


  17. Çâre

     

    Varılmaz, oraya gitmek istesem,

    Varsam da nihayet o bir son durak.

    Yollarda şaşkınım, bir yolda sersem,

    Her mekân karanlık, hep çıkmaz sokak.

     

    Ayağımda bir çift pranga zaman,

    Ve kollarımda kör akrebin dişleri.

    Uçsam, kanatlarım, tüy tüy kan revan,

    Gövdemde ağır yük, incecik deri.

     

    Ne vakit varılır kim söyler bana,

    Evet, nerelerden geçilerek, kim?

    Ne varsa her şeyi bırak bir yana,

    Der, gibi zamansız, mekânsız Hekim.

     

    Ankara, Nisan 2011


  18.  

     

    Aşk mıdır ki?

     

    Aşk mıdır ki can-ı dil mülkünü yağma eyleyen

    Aşk mıdır sinem içinde gelip de ca eyleyen

    Aşk mıdır ki boynuma takıp bela zincirini

    Gezdirip mecnun gibi alemde rüsva eyleyen

     

    Aşk mıdır ki bivefa güller elinden geceler

    İnletip bülbülleri ta subh-u güya eyleyen

    Aşk mıdır ki bir keman ebru nigarın yadına

    Ok gibi kaddimi büküp benim de ya eyleyen

     

    Aşk mıdır ki fenni derdi okutup aşıklara

    Fasl-ı babı sinemin levhinde inşa eyleyen

    Aşk mıdır ki bu Muhibbi sinesine dağ vurup

    Ahir anın gözleri yaşını derya eyleyen

     

    Muhibbî ( Kanuni Sultan Süleyman )

     

     

    • Like 1

  19. BİRİNCİ PERDE MANSUR

     

    Karanlık bir fon, sahne siyah Gözler, hiçbir şey göremeyecek kadar siyah, simsiyah Sahnenin tam ortasında Hallac-ı Mansur Yalnızca yüzüne vuran ve sabit olarak tutulan, tepeden aşağı doğru fışkıran beyaz bir ışık Başı önde Mahcup bir eda... Fonda bir müzik (Shams Ensemble / Hiç, yoktan iyidir Eserin ritim olarak yükseldiği ilk noktada; 04:12 ila 05-:15 arasında "Mustalem" şiiri... Esasen evvela Üstâd'ın "Mansur" şiiri gönlümüze düşmüştü ama Mansur şiirinin çerçevesi en kaba anlamda yalnız idam ve taşlar ve gülle çevrili olduğu için onun yerinde daha sonra oyunun içeriği açısından daha kapsayıcı olan "Mustalem" şiirinde karar kıldık... Evet fondaki eserin ilk çıkış noktasında şiir ve ardından yine anış... İkinci patlamada; 07:11-07:41'de ise sükût... Sükûtun ardından 10:33'e kadar anışa devam ve son patlama ile beraber perdeye kadar sessizlik) eşliğinde dinleyicinin ruhuna hitap ve tesir edici bir ses Öyle ki; izleyenleri olduğu yerden alıp götürecek derecede kuvvetli bir belâgat Perdenin açılıp, Mansurun yüzüne ışık tutulması ve eserin çalması ile beraber fondaki ses:

     

    "Allah yolunda Allahın maktûlü, Hakkın şehidi, tahkîk ormanının arslanı, saflar yaran, cesur, sıddîk ve dalgalı deryaya batmış olan adam. Kendine has bir takım garip vakaların kahramanı Hararet ve iştiyak içinde mest olan divane Akla hayret, kalbe hicret duygusunu tattırıcı acaip işler sahibi Bizatihi kendisine has onca garip vakaların faili. Hararet ve iştiyak deryasında boydan boya dalmış bir dalgıç... Ayrılık ateşleri içinde yanan pervane Perişan ve kararsız hali ile zamanının ve sonrasının ilgi odağı İçten içe samimi ve baştan başa bağrı yanık bir âşık... Allah ve Rasul davası uğruna diyar diyar gezmiş, öteler ötesinin yolcusu Nefsine her mezhebin en zor hükmünü emredici gerçek alim ve büyük mücahid Hamele-i kur'an Çocuk yaşta, Allahın kitabını ruhuyla içmiş susuz Devlet deryasına batan, izzet gülüne yaprak olan, iddiacı ve sahtekar olanların belini kıran, takva sahiplerine taç olan, his ve akıl aleminin meşalesi muhterem Hakkın ve halkın delili Baştan sona bir yiğit Bezginli ve zafiyetten uzak gayretkâr Şevkindeki alev hiç dinmek ve durmak bilmeyen ateş parçası

     

    .

    .

    .

     

    (Ve son söz:)

    Sır deryasının batmış sandalı...

     

    (Son sözün hemen ardından Hallac-ı Mansur'un sağ arka üst kısmında bir ışık parlaması... Bir an için yüzüne ışık düşen esrarlı bir adam yüzü görünür...)

     

    Ve perde çekilir...

    Birinci Perdenin Sonu...


  20. Oyunun kabası bitti... İnce işçiliği için birtakım işaretler beklesek de bir yandan yavaş yavaş şekillendirme devam ediyor... İnşaallah zamanla taslak kısmını buradan paylaşacak ve sizlerden dua talep edeceğiz... Zira bu oyundaki hedef kitle bütün insanlar ve cinler... Böyle niyet ettik... Hedefi bu şekilde belirledik... Bize düşen gayret... Allah dilerse gayretimizi keremiyle mükafatlandırır... Ki biz iman ediyoruz... Güzel şeyler olacak...


  21. -Ah TEYHAN ah!... Neyse ki bu çatının altındasın...

    -Ne olmuş bu çatının altıdaysam... Olmasaydım ne yapacaktın... Korkma korkma söyle!...

    -Yok, yok!... Kimseden korktuğumuz yok!... Ama bu çatının altında olmasa idin sana cevap verme nezaketinde bile bulunmazdım, diyecektim!...

    -Ben biliyordum zaten ve demiştim: Küstah, küstah, küstaaah!...

    -Tamam sevgili "TEYHAN..." Ben katılıyorum sana... Ben küstahın biriyim ama dinle!...

    -Ne dinleyeceğim ya hu... (Ama, ama okuyabilirim...)

    -Peki madem dinlemeyeceksin, ben yine de yazayım... Belki dinlemesen de okursun...

     

    Küstah derken ağzınızdan çıkan ifadenin ağababalığını ben yapıyorum tarzında bir cevap ile karşılık vermişsiniz ki bu yanlış... Ben küstahlık yapmış olsam bile size yakışan tavır bu değil...

     

    Sonra birisine "edepsiz" dediğimizi iddia ediyorsunuz ki; yaptığı işe edepsizlik demekle o işi yapanı edepsiz ilan etmiş sayılmayız... Sen illa ben sayarım diyorsan pek ala... Sen say!...

     

    Daha sonra ermişlikten, dermişlikten bahsederek bir şekilde sözüm ona özür beyan ediyorsun ki bu ister inan ister inanma ama bu şekil çocuklara mahsus bir tavır ve ifade şekli...

     

    Ve nihayet: Biz kendimizi en boş insandan dahi boşluk noktası itibari dolu dopdolu görmekteyiz... Bizdeki iman bu ama kimi insanları da gördükçe imanımız sarsılır gibi olsa da bu dolu-boş meselesinde yine de inandığımız şeyin peşindeyiz... Evet biz doluyuz, bir boşluktaki en boşa, boşluğunu unutturacak kadar dolu...

     

    -Şimdi ben de "öte dünyaya" giderken acaba küstahı paket yapıp yanımda götürsem mi?...

    -Tamam tamam ben de götürmeyeceğim... Ödeşelim...

    -Pek âlâ... Olabilir...

    -Tamam ama önce sen özür dile...

    -Oldu, dilerim özür!...

    -Heh, tamam ben de özür dilerim!... Hakkım da helal olsun!...

    -Benim de "TEYHAN..." Benim de...


  22. MANSUR VE SIR

    -Sırrın senin kanındır, onu akıtma!...-

     

    Oyunun adı: Mansur ve Sır...

    Oyunun Konusu: Hallac-ı Mansurun hayatı, hayat üstü sırları, zamanımıza düşen nûrdan bir akis ve sırra davet...

    Oyundaki Şahıslar: Hüseyin bin Mansur, Sohbetçi, Sohbet Meclisini Oluşturan 14 Adam, Hallacın Zindan Arkadaşları Olan 6 Mahkum, Zindan Görevlisi, Hallacı Meydana Götüren İki Görevli, Hadiseleri İzleyen (Ona Taş Atan) 20-25 Kişiden Müteşekkil Ahali, Ebu Bekir Şıbli, Hizmetçi, Soru Soran Birkaç Adam, Yaşlı Kadın, Abdulhalık Gücdevani Hazeretlerinin Bağlısı...

    Oyunun Perde Sayısı: 7

    Oyundaki Perdeler: Mansur, Sohbet (Başlangıç), Zindan, Sefer, Darağacı, Sohbet (Bitiş) ve Sır...

    Oyunun Tahmini Süresi: 101 dakika

    Oyunun Bilet Fiyatı: 15 TL. veya 7 TL. veya 25 TL. (Bu oyuna müşteri olan izleyicilerin, oyun için vermeleri gereken asıl bedel; bu esere seyir noktasında talip olanlardan istenen hakîkî kıymet ise oyuna biçtiğimiz ve yalnız kemmiyet noktasında bir işaret olan (15) sayısının ifade ettiği mânâyı bulmak ve sahnedeki oyunu izlemeden önce değil, oyun bahanesi ile sahneye yalnız bir zerre misâli yansıtılanlara şahit olduktan sonra bu işi, icab ettiği gibi pahalandırmak, ederlendirilmek, gerçek bedeli ne ise onu vermekten ibarettir Yani asıl biletin asıl fiyatı için istenen şey; eser sonrasındaki; keyfiyet, keyfiyet, keyfiyet İnsanın ruhundaki manzaranın ve hayatındaki seyrin, Mutlak Güzel ve Mutlak İyiden yana bir hâl alması Bir şekilde Onu bulmanın telaşına düşülmesi İşte eser İşte eder)

     

    Ve Afiş: Afişin sağ üst köşesinde kırmızı rengiyle eserin adı: Mansur ve Sır Fon alacakaranlık bir fon Afişin üst kısmında; gökyüzünün tam ortasında beyaz, bembeyaz bir dolunay... Ve dolunayın çevresinde, gökyüzüne serpiştirilmiş 39 tane yıldız... Dolunayın hemen sağ tarafında, yıldızlar içinde, diğer yıldızlara nazaran en parlağının hemen yanından başlamak üzre bir söz: Sırrın senin kanındır, onu akıtma Malum söz, Mansur ve Sır başlığının hemen altına okunacak şekilde Ve zemin; bir meydan... Herhangi bir yapı yok... Her taraf ufka dek gözler önünde... Her yer açık ve her şey ortada... Meydanda 7 basamaklı darağacı ve iki adam Biri Mansur diğeri ise Gücdevani Hazretlerinin bir bağlısı Mansur un üzerinde vaktinin sûfi kıyafetleri; renk açık Ve bir garip derviş kıyafetleri içinde bağlı Ama bağlının giysisi baştan ayağa siyah; simsiyah Hallac-ı Mansurun bir ayağı darağacına çıkan merdivenin ilk basamağında, diğeri ise toprakta Abdulhalik Gücdevani Hazretlerinin bağlısı ise Hallac-ı Mansurun hemen arkasında İkisinin de profili yandan Boydan boya gözler önünde iki adam ve aralarında boşluk yok Vücutları birbirlerine değiyor Tam bir sarılma olmasa da bir temas var... Bağlının sol eli, uzanmış ve Mansurun sol kolunu pazu kısmından kavramış; sağ eli ise Mansurun dudaklarına kapanmış, ağzını kapatmış bir halde Ağız üzerindeki sağ elde bir çiçek: lale Lale, adeta bir mühür vurur gibi Mansurun dudakları üzerinde...

     

    (Final sahnesinden sonra şayet bir slayt gösterisi yapılabilirse; perdenin kapatılıp açılmasından sonra sahneye oyunun afişi yansıtılacak ve afişteki gökyüzünde; dış (ülke) sınırları belli iç (şehir) sınırları belirsiz olan Türkiye haritası belirecek Dolunay da dahil 38 yıldızla beraber, Mansur, Bağlı, darağacı afişten yavaş yavaş kayıp gitmeden evvel, dolunayın hemen sağında Sırrın senin kanındır, onu akıtma sözünün hemen başındaki yıldız; Hazreti Ebubekir radıyallahu anh yazısına dönüşecek ve yukarıdaki yazının altına inecek Ve birkaç saniye sonra o da kayıp gidecek Nihayet bir yıldız hariç her şey görüntüden kaybolduğunda yalnız Türkiye haritasında ve malum şehrin görünmeyen sınırları içinde olduğu belli olan o bir tek yıldız kalacak Ve yanıp yanıp sönecek Sanki bir kalp atışı gibi Ben hayattatım, ben buradayım mesajı verilecek Sonra adeta bir yağmur damlaları yağar gibi üst kısımdan bir söz ekrana düşecek, harf harf, tane tane: Bu iş bizim işimizdir Hatta bizim de değil, Allah ve Rasulünün işidir Ve sözün altında bir imza: O (kaddesallahu sırrahu)

×
×
  • Create New...