Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mukarrabin

Editor
  • Content Count

    744
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    15

Posts posted by mukarrabin


  1. Ankete "hayır" yanıtı ile katılan kardeşlerimizden (ne)ye ve (neden) "hayır" noktasında yapacağı açıklamaları bekliyoruz... Pek çok sebepten dolayı bekliyoruz ki; samimiyetlerine inandığımız arkadaşlarımızın "hayırları"nın altında yatanlar belki bizim çok üstümüzdedir ve duyunca (okuyunca) ufkumuzun açılmasına vesile olur...

     

    Yahut; "hayırlar"ın izahları neticesinde tekrardan bir rabıta, bir niyyet, bir gayret, bir himmet; ve sonra aşk ve şevk ve nefs muhasebelerine girişiriz... Ve Alllah'ın, Rasulullah'ın ve Veliyyullah'ın işaret ettiği ve durulması gereken noktaya; Kur'an ve Sünnet Noktası'na doğru hareketleniriz...

     

    Veya; "hayırlar"ı "evet"e çevirici fikirler ortaya koyar ve (ankete ve "evet" ya da "hayır"a konu olan) davanın zahiri inanmışlarının sayısını ve onlarla beraber davaya olan imanımızı artırıcı hadiselere şahit oluruz!...

     

    (Allah) için, bekliyoruz!...


  2. Saydıklarının ve saymadıklarınla beraber sayamayacaklarının hepsi de yanlıştır!... Yanlı ve yanlış namına ne varsa yanlıştır!... Hakîkat mihengine vurulduktan sonra (müslüman yahut değil; insan için yapılmış ve istifadeye sunulmuş olan hizmetler gibi) doğru olanlar istisna!... Yol yapmak, köprü yapmak, baraj yapmak gibi...

     

    Sevgili  "qldan_li" yazmış olduğun "kafana takılan meseleler" bahsinde diyelim ki;

     

    Müslüman uyan ya hu!...

     

    Sana müslüman gibi görünenlerden dahi hayır gelmezken; nasıl olur da apaçık ben (güya) İsevi'yim, (sözüm ona) Musevî'yim, ben ite, ata, ete, ateşe taparım, hatta hiç bir şeye tapmam diyen birinden, birilerinden bir fayda bekleyebilirsin!...

     

    Kendi öznefsinde siyaset ilmini bilmeyen ve hali ile bu sanatı icra edemeyenler, politikacı konumuna düşerler!... Sonrada düşerler de düşerler!... Yükselirken düşerken, alçalırken düşerler, yalpalarken düşerler!... Başbakan Erdoğan'ın samimiyetine inanmakla beraber çevresinde akbabaların kokularını aldığımızı da kaydedelim!...

     

    Bir idareci, işinin tam manası ile ehli olmadan malum işte ne kadar ehil olursa olsun istediği iyiye ulaşamaz!... Zira bir idareci (ki bu idarecinin çapını tek bir kişinin kendini idaresinden tutun; süper güç sayılabilecek bir devletin başındaki adamın devlet idaresine kadar dalga dalga genişletin...) işinde mutlak bir ehliyetten yoksunsa; bu yoksunluk çevredeki "yönetim" heveslilerin iştahlarını kabartır ve açlıklarının artırır ve zaten hep bir hesap ve kitap içinde olan bu taifeyi aşk ve şevke getirir

     

    İşin ilm-i siyaset denen bir boyutu var pek âlâ!... Ama o kalsın!... Şu an için yersiz ve üstelik ince ve derin bir mesele!...

     

    Evet!...

     

    Uyanacağız!... Fikrederek, hıçkırarak ve zikrederek uyanacağız!... Ve uyandıracağız!...


  3. Arkadaşlar, sevgili arkadaşlar, "Sevgili Yönetici Arkadaşlar..."

     

    Meseleye mi ciddiye almıyorsunuz yoksa yazdıklarımızı?... Ya da, ya da bizi mi?... Ya da inanmıyor musunuz hepsine birden?... Yukarıda, son mesajda belirttiğimiz ricayı; konu sayfadan kaybolmadan evvel yineleyelim!... Ve olumlu yahut olumsuz bir istişare sonucu beklediğimizi de iletelim!... Ve bilelim!...


  4. İnsanlar, kimi insanlar "tarikat" kelimesini duyunca korkuyorlarmış!... E ne yapalım, ne edelim, ne diyelim yani!... Allah'a varmak için aradaki engelleri kaldıran, insanı insan yapan ve nihayet insanı, varlığının başlangıcı ve sonu olmayan Allah'a erdiren mânevi yola tarikat değil de barikat mı diyelim?!!!...


  5. Ve kaza zamanı...

    Ki Sual: Nedir derdi?...

     

    Cevap: Bu garib, zalim ve cahil adamın derdi, yalnızca adamlığa ermek, nefsini terbiye etmek ve adam olmuş bir nefisle beraber "müslümanlar" gibi olabilmek, "müslüman" gibi yaşayabilmek ve "müslümanlar" gibi ölebilmek için bu yola; Kur'an ve Sünnet Yolu olan ve İslâm'dan başka bir şey olmamakla beraber hakîkatte İslâm'ın Hakîkati olan bu yola; "Nakşibendi Yolu"na layık olmak, layık olur gibi olmak, layık olur gibi olmak için (Allah için bir niyyet)le beraber birazcık gayretle, arılar misâli vız, vız, vız diye vızıldamaya çalışmaktan ibârettir...

    • Like 1

  6. Sual: Bu adam (yani Ali Pütefekkir) kimdir?...

     

    Cevap: Bu adam yani Pütefekkir Ali; kıyamete değin ayakta kalacağı, hakkında;

     

    * Hz. Cabir radıyallahu anh'dan rivayetle: "Hz. Ömer radıyallahu anh, Hz. Ebu Bekr'e: 

     

    "(Ey Ebu Bekr!) Allah'ın Rasulü Muhammed aleyhissalatu vesselam'dan sonra insanların en hayırlısı" diye hitab etmişti. Hz. Ebu Bekr: "Sen böyle söylersen ben (de sana) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan işittiğimi söyleyeceğim. Demişti ki: "Güneş, Ömer'den daha hayırlı bir kimse üzerine doğup batmadı." [Tirmizî, Menâkıb, (36 85).]

     

    Ve;

     

    * İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan rivayetle: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle dua etmişti: "Allahım, İslâm'ı şu iki şahıstan sana en sevgili olanla aziz kıl: Ebu Cehil ile veya Ömer İbnu'l-Hattab ile. Bunlardan Allah'a daha sevgili olanı Ömer'di." [Tirmizî, Menâkıb, (3682).]

     

    Ve;

     

    * İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan (rivayetle) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla Hazretleri, hakkı, Hz. Ömer'in diline ve kalbine koydu." İbnu Ömer der ki: "Halkın başına ne zaman bir iş gelmiş, (o hususta) Ömer bir şey demiş, halk da başka bir şey demiş ise mutlaka Ömer radıyallahu anh'ın dediği üzere Kur'ân'dan bir vahiy gelmiştir."  [Tirmizî, Menâkıb, (3683); [Ebu Davud, Harâc 18, (2962).]

     

    Ve;

     

    * Salim, babası radıyallahu anh'tan rivayetle: "Dedi ki: "Ben Ömer radıyallahu anh'ın bir şey için: "Zannederim ki bu şöyledir" deyip de dediği gibi olmadığını hiç görmedim. (Nitekim bir gün), Ömer otururken güzel bir adam yanından geçti. Ömer: "Zannımda yanıldım." Veya: 

     

    "Bu adam cahiliye devrindeki dini üzere devam etmektedir." Veya: 

     

    "Bu, cahiliyede kavminin kâhiniydi!" dedi ve: "Şu adamı bana çağırın!" buyurdu. Adam çağrıldı. Ömer: 

     

    "Zannımda yanıldım veya sen cahiliye devrindeki dinin üzeresin! veya cahiliyede sen onların kâhini idin!" diyerek hakkındaki tereddütlerini dile getirdi. Adam: 

     

    "Bugünkü gibi bir gün görmedim (yani bugün gördüğüm şeyi hiç görmedim). Bugün müslüman bir kimse (olmayacak şekilde) karşılandı" dedi. Hz. Ömer: "Sana yemin veriyorum, benim istediklerimi doğru olarak söyleyeceksin!" buyurdu. Adam: 

     

    "Cahiliye devrinde ben onların kâhinleri idim!" dedi. Ömer ona: 

     

    "Dişi cinninin sana getirdiği haberlerin en acayibi hangisi idi?" dedi. Adam: "Bir gün ben çarşıda iken, bana dişi cin geldi. Ondaki korkuyu biliyorum. Dedi ki: "Sen cinni ve onun ye'sini ve başı üzerine devrilmesinden (yani kulak hırsızlığından men olarak haber alamayışından) sonraki ümidsizliğini ve sırtlarına ince çullar konulmuş genç develerle yetişilip yakalamasını görmedin mi?" 

     

    Ömer şöyle dedi: "Doğru söyledi. Ben onların putlarının dibinde uyurken, bir adam bir buzağı ile geldi ve kesti. O zaman ona birisi öyle bir bağırdı ki, bu kadar yüksek sesle bağıran birisini hiç işitmemiştim. Şöyle diyordu: 

     

    "Ey celih (ey düşmanlığını açığa vuran kimse)! Emrun necih (zafer bulmuş bir iş), recülün fasih (fasih konuşan bir adam) var. Senden başka ilah yoktur diyor!" 

     

    Oradaki cemaat o adama doğru sıçradılar. 

     

    (Hz. Ömer devamla dedi ki): "Ben bunu görünce kendi kendime: "Ben bu işin arkasında ne olduğunu anlayıncaya kadar buradan ayrılmayacağım!" dedim. Sonra o zat yine bağırdı: 

     

    "Ey celih, emrun necih, recülün fasih (Ey düşmanlığını açığa vuran kimse! Muvaffak olacak bir iş, fasih konuşan bir adam (var)! Lâilahe illallah! diyor!" Ben kalktım. Aradan çok geçmeden "Bir peygamber (çıktı)" dendi." [buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr 35.]

     

    Ve;

     

    * Bizzat Hz. Ömer radıyallahu anh'dan rivayetle: "Üç şeyde Rabbime muvafakat ettim: 

     

    - (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a

     

     "Ey Allah'ın Resulü! Makâm-ı İbrahim'de bir namaz yeri edinsen!" dedim, arkadan "İbrahim'in makamını namazgâh edinin" (Bakara 125) ayeti nazil oldu." 

     

    - "(Bir gün) "Ey Allah'ın Rasûlü! Huzurunuza iyiler de facirler de giriyor. Emretseniz de ümmühâtu'l-mü'minin örtünseler!" dedim. Bunun üzerine hicab (örtünme) ayeti nazil oldu." 

     

    - "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hanımları kıskançlıkta birleştiler. Ben de: "O sizi boşarsa Allah O'na sizden hayırlısını verir" demiştim, bunun üzerine şu ayet indi. (Mealen): "Rabbi O'na sizden daha hayırlı olan, Allah'a teslim olmuş, iman etmiş, ibadet ve itaatte sebat eden, günahlarından tevbe eden, Allah'a kullukta bulunan, orucunu tutan hanımlar nasib eder ki, onlardan dul olanı da bâkire olanı da bulunur" (Tahrim 5). [buhârî, Talâk 32, Tefsir, Bakara 9, Ahzâb 8, Tahrim 1; Müslim, Fezailu's-sahabe 24, (2339).]

     

    Ve;

     

    * Hz Ebu Hüreyre radıyallahu anh'dan rivayetle: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: 

     

    "Bir çoban sürüsünü otlatırken, bir kurt koşarak gelip, sürüden bir koyun kapar. Çoban kurdun peşine düşer ve koyunu ondan kurtarır. Ancak kurt, çobana dönüp bakar ve: "Bu koyunlara yırtıcı gününde, onlara benden başka çobanın olmadığı günde kim bakacak?" der.

     

    Halk bunun üzerine: "Sübhanallah! Kurt konuşur mu?" diye hayrete düşerler Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (onların bu tereddütleri üzerine): 

     

    "Buna ben inanıyorum, Ebu Bekr ve Ömer de inanıyor" der Halbuki o sırada Ebu Bekr ve Ömer orada değillerdi." [buhari, Fezailu'l-Ashab 8, Hars 4, Enbiya 50; Müslim, Fezailu's-Sahabe 13, (2388); Tirmizi, Menakıb, (3681, 3696)]

     

    Ve de;

     

    * Allah Rasulü aleyhisselam'dan: "Benden sonra bir peygamber gelseydi bu Ömer olurdu" (Tirmizî, Menakıb,48.);

     

    gibi bazı; (Ashabî, Rasulî ve haliyle İlâhî) hakîkatlerin sadır olduğu Hazreti Ömer radıyallahu anh'ın soyundan gelen ve bu zamanda; bu ahir zamanda, bu ahir zamanın en dehşetli ve tehlikeli döneminde; her gün ikindi ve yatsı vakitlerinde dünyanın her yerinde binlerce defa: "Kutbil hakkani el Gavsi semedani Eşşeyh Ahmedil faruki serhendi el marufi bil Imami Rabbani el Muceddidi li el fisâni(kaddesallahü sirruhu ila ruhi)" ki Türkçe ifadelenişi ile: " Hak ve adalette tabi kutup Allah'ın (azze ve celle) ezeli kuvveti ve kudreti üzerine tecelli etmiş Gavs Eşşeyh Ahmet Farukiyyi Serhendi İmamı Rabbani olarak diye anılan vasıfların ve edilen duaların sebebi İmam-ı Rabbani Hazretleri'nin ve iki göz bebeğim olan; Zamanın Gavsı'nın, Gavs-ı Sânî Seyyid Abdulbaki el-Hüseyni kaddesallahu sirrahu Hazretleri'nin işaretleriyle:

     

    "Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki: 'Kıyamete kadar hak üzere bulunan bir cemaat olacak. O da bu tariki aliyedir...' beyanı ile duyurulan; Kurân ve Sünnet'in yani İslâm'ın yaşanır hali, mânâsı, rûhu olan yolun; Nakşibendî Yolu'nun bir garip bağlısıdır...

     

    Ve derdi?...

     

    (İnşaallah bir zaman sonra derdini de kaydedeceğiz...)


  7. Yukarıdaki yazıyı yalnızca okuduktan sonra; orda, şurda, burda; "bize utan demeden evvel kendin utan. Bir ölünü ardından konuşmaya utanmadığın için utan." Diye, söylenecek müslüman yahut Türk bile olmayan ama "ahmak" olan bir kimse çıkabilir mi?... Pek âlâ çıkabilir!... Şayet çıkmaz ise utanırım!... Çıktığını ve okuduğunu ve söylendiğini farzederek kaydedelim ki kararan üzümlerin sayısı artmasın:

     

    Sevgili "ahmak" ama kardeşim iyi bil ki bizim derdimiz ne zinaseverleri üzmek, ne ekmeğini bu iş(!)ten kazananları incitmek, ne de bu işyeri(!!!) sahiplerinin tezgahına baltalamak!... Bizim derdimiz yalnızca insan ve İslam ve elbet müslüman!... (Şayet bu değilse Allah'a sığınıyor ve Habibi'nin ve Dostu'nun hatırına derdimizi "derd" eylemesini niyaz ediyoruz!...)

     

    Evet işte bizim derdimiz bu olduğu için biz, bir ölünün ardından konuşmanın güzelliğine değil; yaşayan bir ölüden farkı olmayan, fakat diri görünen müslümanın önünden seslenerek yaşaması gereken hayattan uzak oluşunun çirkinliğine işaret ediyoruz, etmeye gayret ediyoruz, eder gibi yapıyoruz!...

     

    Şayet bize; "bize utan ... utanmadığın için utan." Diye konuşan biri "ahmak" değilse bizim düşmanımızdır!... Zira yazının yukarıda aktarılan ve aktarılmayan kısmının hakîkatinden (kendince, kendine göre, kendi çapında) haberdar olduğu için kendi aklı ve davasınca bize güya inanmadığı ve düşmanı olduğu Allah ve Rasulullah ve İslam adına nasihat ederken; aslında bu öğüt verişin apaçık bir yol kesiş olduğunun en az bizim kadar o da farkında!...

     

    Ama iyi bil ki ey "ahmak" ve "kardeşim" olmayan ama ahmakların ahmakı olan düşmanım; bizim davamız Hakk'ın ta kendisidir!... Ve biz Kur'an ve Sünnet'in derdine düştüğümüz ve adam gibi bir hayat yaşamaya gayret ettiğimiz ve bu sebeple "manevi bir yardım" üzre olduğumuz müddetçe ne dersen de, ne yaparsan yap nafile!... Şu şiiri bizden bir hediye kabul et ve sen de düşün!... İyi düşün ki biricik hakîkat var!... O da senin de bildiğin ve kabul etmediğin "İslam..." o kadar!... Gerisi hikaye!... Sahi hediye diyorduk değil mi!...

     

    Buyur(unuz)...

     

    Ey düşmanım; sen benim ifadem ve hızımsın,

    Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın...

     

    İmza: Necip Fazıl Dede

     

    (Ve not: Ey kardeşim olmayan düşmanım düşün!... Ve bilmeye, bilmekten öte anlamaya, anlar gibi olmaya çalış!... Zira sana nasihat etmek de Baba'mın bıraktığını miraslardan ki; sen Baba Âdem'den dolayı kardeşim fakat Kabil'in safında olduğun için düşmanımsın!... Bu düşmanlığı bir kenara bırak ve senin de benim de babam olan Âdem aleyhisselam'a hayırlı evlad olmanın derdine düş!... Ama düşmeden evvel düşün!... Dava nedir ve nereye kadardır ve ne nihayetinde ne vardır?...)

     

    Ve yazıya okuyup, düşündükten sonra "Eyvallah" diyenlere de selam olsun!... Davası davamız, davamız davanız ve davanız da davasıdır!... Güzel günler yakında!... Yeter ki biz Güzel'in dedikodusunu bir kenara bırakalım ve Güzel'in ardısıra adım adım gidelim!... Birinci adım; Kur'an ve ikinci adım; Sünnet!... Ve Güzel de; "Yaşayan Kur'an ve Sünnet" olan Allah'ın Dostları ve Dostu; Gavs-ı Sani kaddesallahu sirrahu Hazretleri... O Dost'un (ve Dostlar'ın) peşinden yürüdükçe her şey gün yüzüne çıkacaktır; güzeller ve çirkinler; iyiler ve kötüler; Hâk ile batıllar ve daha neler neler vesselam!...


  8. (Sen de ne olduğunu ve ne olmadığını ve İslam'ın, müslümanlığın, kendi müslümanlığının neresinde olduğu gör...)

     

    Utan Türk Utan!...

     

    Utan Müslüman Türk Utan!... Olmayan Ahlakından Utan!... Müslüman Türk Utan!...

     

    Neden, demeden evvel utan!... Hiç kimseye hiçbir şey sormadan evvela kendine sor ve utan!... Vicdan denen yalan bilmez, korku bilmez, yanlış bilmez aynanın karşısına geç ve utan!...

     

    Utandıktan sonra dinle, oku!... Yüzlerce, binlerce, milyonlarca utanç sebebini bir kenara koyarak seni ölene dek utandıracak bir nedeni dinle ve oku!... Utandıktan sonra dinlediğin, okuduğun bir sebebi; işittikten, göz attıktan sonra duyarsan, duyar gibi olursan ve görürsen, görür gibi olursan tekrar utan!... Utandığına da utan!...

     

    Neden?!!!...

     

    Rahmetli(!) vergi rekortmenimiz; evet bizim, bizim, bizim rekortmenimiz Matild Manukyan için utan!... Utan, utan, utan!... O'nun için Müslümanlığın'dan utan!...

     

    Ahlakı satışa çıkaran ahlaksız işindeki, fahişe pazarlamacılığı sanatındaki, senin de gayretlerinle onca ödüle layık görülen mesleğindeki iş ahlakını duy ve utan!...

     

    Müslüman Türk utan!... Yahudilik sevdasıyla yanıp tutuşan Ermeni asıllı; hanlar ve hamamlar, katlar ve yatlar, haneler ve kerhaneler kraliçesinin gayesi için utan!...

     

    Dükkanlarında; ya zevk için, ya ekmek için; ya çoşkuyla, ya korkuyla; ya bilerek, ya gülerek, ya da işini icra ederken dahi içinden hıçkıra hıçkıra ağlayarak çalışmak isteyen kadınlardan, senin, benim, bizim kadınlarımızdan;

     

    "T.C . vatandaşı bu kadının, yasalara uygun olarak vücudunu para ile satması uygun görülmüştür" kaydının olduğu vesikaya ilaveten hatta malum resmi vesikaya ek olmadan evvela, en başta asıl şart olarak; "Müslüman" evet ey müslüman Türk; işyerlerinde maaş ile (yada belki de parasız ama can emniyeti, korunma, sığınma gibi herhangi bir şey karşılığında) çalışmak arzusunu duyan ve müracaat eden kadınlarda "Müslüman!... Müslüman!... Evet yalnız müslüman!..." olması şartını arayan Manukyan'a ve işine ve kendi içine; haline, ahvaline, niyyet ve gayretine bak ve utan!...

     

    Dilindekini kalbine indiremeyişine utan!...

    Müslümanım, dediğin halde İslam'dan yana bir nasibe eremeyişine utan!...

    Allah Rasulü aleyhisselam'ı, "Allah'ın kulu ve rasulü" olarak kabul ettikten sonra; O'ndan (aleyhisselam), O'nun hayatından, sünnetinden hayatına hiçbir şey aksettirememiş oluşuna utan!...

     

    Utanırsan ne mi olur!...

     

    ...

     

    (Ne olacağını Allah dilerse "Seriyye Dergisi"nin Temmuz sayısında okuyabilirsiniz!...)


  9. Biz; Allah'ı Rasulü'nden, Rasulü'nü Varisi'nden, Varisi'ni Bağlısı'ndan, Bağlısı'nı İşi'nden, İşi'nin Niyeti'nden, Niyetini de etinden ve sütünden, yağından ve balından, ekmeğinden ve suyundan velhasıl yeyip içtiğinden biliriz!... Ve her şeyi de Allah'tan!... Ama derdimiz bilmenin de ötesinde anlamaktır ki; bu yüzden hiç bir şey bilmediğimizi de biliriz... Ve bu bilişin vesileler sebebi ile vesileleri yaratan Allah'tan olduğunu da!... Bir zerreden tutun da bir remzi de yağmur olan Rasulallah aleyhisselam'a dek hiç bir şeyden yana bir tek şey anlamadığımızı itiraf eder ve Anlayanlar'ın, Velîler'in, Allah Dostları'nın eteğine sarılmayı; anlamak için, anlayabilmek için, anlar gibi olabilmek için mühim bir şart hele hele şu zamanda mutlak bir şart olduğunu da biliriz.. Ve bunun dahi Allah'tan olduğunu!... Ve biz, onca bilmediğimizin yanında bize yetecek tek bir şeyi; Bir Bilen'i (kaddesallahu sirrahu) biliriz vesselam!...


  10. Bilişim ve teknoloji (ve daha ismi konulmamış) ilimler ile ilgili ve ehil olan kardeşlerimizle istişare ederek mümkünse (ki mümkündür...) dergimize yalnız görsel olarak istifade edilecek hakikatlerin dışında işitset olarak da faydalanılabilecek hizmetler aksettirilecektir... Misal; Eskimez Yeni Büyük Doğu Dergisi'nin 2012 Mayıs sayısını eline alan bir üyemiz, dergiyi okumak için kapağını açtıktan sonra kendiliğinden yahut açılan sayfadaki bir vesile yardımı ile Necip Fazıl'ın "Uyan Yarim" şiirini O'nun sesinden dinleyecek... Bu nasıl olabilir diye düşünecek olursak (ki bu iş esasen en başta saydığımız ehil kimselerin işi olacak Ama onların altında ve şu an için dışında bulunurken) diyebiliriz ki; kağıttan daha ince bir pil ve ilgili düzenek yardımı ile olabilir Ve bu sesli hizmet belli bir zaman için olmalıdır

     

    Bu sesli hizmetin devamlı olmamasında ki niyyeti ( ki niyyet: Her an ve insan ve mekanın davasını; Hizmet, Büyük Doğu, İslam, Sadat-ı Kiram, Rasul-i Ekrem, Allah yani Kur'an ve Sünnet Davası'nı "himmet" ile onsekizbin aleme duyurmaktır) açık ederken düşünelim ve gerçek ötesi bir gerçeklikle sanki yaşar gibi hayal edelim ve diyelim ki:

     

    2012 Mayıs sayısını alan (dergimize abone olan) üyenin (bu üyenin adı ne olsun ne olsun Herkes olamaz ki bu dergiye abone, fahri birisi olsun, fahri birisi olmalı Kim olur ki gönüllü, kendiliğinden, fahri olarak!... Ha tamam bulduk: Abonenin adı "Fahri" olsun!...) emanet olarak sakladığı "Büyük Doğu 2012 Mayıs Sayısı"nın ileride (yaşaması muhtemel) torunu Abdullah bin Adem evladımız tarafından; dedesinin hatıralarını karıştırırken ( takvimler; 15 Haziran 2033 yılını ve saatler; 15:00 sularını gösterirken) eline geçtiğini ve okumak için derginin kapağını araladıktan sonra (derginin sağ üst köşesinde; "Necip Fazıl'ın Sesinden Uyan Yarim" isimli sesli hizmetimizi dinlemek için buraya basın yahut sadece dinleyin...) notunu okuduktan sonra kulağına yaşadığını zamana dair seslerden başka hiçbir ses gelmediğini hayal edelim!...

     

    Allah Allah, bu dergi bozulmuş mu ne!... demekle beraber belki de böyle bir şeyi ilk defa görmüş ve duymuş olacağını düşünelim ve onu yaşadığı zaman dilimini de hesaba katarak internetin daha gelişmiş bir şekli olan internetüstüinternet yeniliğine sevk edelim ve duvara yüzünü dönerek: "Nedir az evvel okuduğum ve fakat yabancısı olduğumu düşündüğüm sesli hizmet denilen şeyin aslı, esası?..." sualini sorar sormaz; seslerin çarptığı duvarın konuştuğunu ve cevap verdiğini düşünelim:

     

    Kıymetli ev sahibim!... Sizi meşgul eden husus; günümüzden tam olarak 22 yıl evvel Ali Pütefekkir isminde Gavsı Sânî Seyyid Abdülbaki kaddesallahu sirrahul aziz ve hakim Hazretleri'nin bir garib, bir fakir, bir muhtaç kölesi tarafından (.) fikredilmiş ve; niyyet ve gayretle beraber "bir himmet" neticesi ortaya çıkmıştır"

     

    Olmaz mı diyorsunuz?...

     

    İnanırsak, olmazları olduran Allah ile her şey olur biiznilllah ve dua-i Rasulullah ve himmet-i Gavsullah...


  11. Niyetinde samimi isen gel!... Ve gelmeden evvel yaz!... Ve yazmadan evvel düşün!..

     

    Laf ile söz arasındaki inceliği,

    Ciddi meselelerde espri denen şeyin kalınlığını,

    Ve "İnce" ile kalınlar arasındaki farkları;

     

    Ve, ve, ve Allah'ın Zatı ve Rasulullah aleyhisselam tarafından işaret edilenlerin (ki kader gibi...) dışında kalan ne varsa her şeyi düşün!...

     

    Düşünürsen ararsın!... Ararsan bulursun!... Ya da bulunca ararsın, arar gibi ve anlar gibi olursun!...

    • Like 2

  12. Bir davettir!... Herkese açık, apaçık bir davet!... Allah (celle celalüh)'ın lütfu, Rasulullah (aleyhisselam)'ın duası ve Sadat-ı Kiram (kaddesallahu esrarahüm)'ın himmeti ile (isteyen) nasip sahiplerine bir davet!...

     

    Bir davet ki sonunda hiç bir şey yok!... Zira bu davet ile girilen yolun sonu yok!... Bununla beraber meçhul bir yokluk, malum "Bir Var" var... Sadece var olan tek bir var; Allah!... Bu yolun ilk adımı niyyet, sonrası gayret ve nihayeti himmet ile rahmet, merhamet, bereket, hareket ve aşk ile şevk ile vecd için geçerken aslında hiç bir an geçmeyecek bir hayat!... Hayatın ta kendisi olan ve Rasulullah aleyhisselam'ın emanet olarak havale ettiği Kur'an ve Sünnet üzere bir hayat olan hayatüstü hayat, hayatın ta kendisi olan bir hayat!...

     

    Bir davet ki!... Üstad Necip Fazıl Kısakürek rahmetullahi aleyh ile arada; her ne kadar an itibari ile yalnız şimdilik, belli bir zaman için, bir müddet olmak kaydı ile ucunda O'na, Üstad'a, Necip Fazıl'a torunluk, evlatlık, yeğenlik gibi yakınlıkların vücud bulacağı uygun düşecek gibi görünse de hakikatte Allah'ın talibi olan Üstad'a arkadaşlık, kardeşik, ruhdaşlık doğuracak bir davet!... Kıyamet'e değin davetçilerinin sesinin, soluğunun ve sonunun kesilmeyeceği Nakşibendi Yolu'na davet!...

     

    Bir davet ki!...

     

     

     

    (Sabah'a, ta Mahşer Sabahı'na dek sıralanabilecek sebepler doğuran, olduran, vardıran "Bu Yol"a dair bu davetlere belli bir vakit sonra belli nedenlerle devam edilecektir, elbet yardımlarınızla!...)

×
×
  • Create New...