Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Beylerbeyi

Admin
  • Content Count

    785
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    26

Posts posted by Beylerbeyi


  1. lütfen aklı başında bir arkadaşımız ulu olabilme kriterlerini objektif bir şekilde açıklasın

    ve beni ikna etsin ben sizden bunu bekliyorum bunu rica ediyorum

    inşallah artık şu ululuk kavramını biri açıklayacak diye umuyorum

    haydi getirin artık şu ulu malumatlarınızı bizde bir fikir edinelim

     

    selamlar,

     

    ne zamandir konuyu takip ediyorum,fakat halen daha arpa boyu yol alinamadigini uzulerek musahade ettim.bu yaziyi;tarih bilgisine cok vakif oldugumdan dolayi yazmiyorum.tamamen sahsi fikirlerimi,bildiklerimi paylasmak icin yaziyorum

     

    simdi sayin pomak22,siz bazi kaynaklardan abdulhamiti okudunuz,itibar ettiginiz kisilerden onu ve onun donemini dinlediniz,bense muhtemelen baska kaynaklardan abdulhamiti okudum,sozune itibar ettigim kisilerden dinledim.

    siz abdulhamitin ulu sifatini hak etmedigin savunuyorsunuz,bense abdulhamitin ulu sifatini hak ettigini dusunuyorum ve yurekten inaniyorum.simdi tamamen sahsi fikirlerimi aktarmaya devam ediyorum ve abdulhamit neden ulu sifatina layiktir kendimce acikliyorum.

     

    abdulhamit ulu hakandir cunku;

     

    -kanuni sultan suleyman'dan sonra osmanli da en fazla hukum suren padisahtir.kanuni, osmanlinin tabiri caizse osmanli oldugu donemde hukum surmusken,abdulhamit yikildi yikilacak gozuyle bakilan osmanli da hukum surmustur.

    -33 yillik hukumranligi boyunca abdestsiz hic bir belgeyi imzalamamistir.

    -onun doneminde,daha evvel olmadigi kadar,mektepler,medreseler,hastaneler,demir yollari,saat kuleleri,telgraf ve posta hatlari,vs vs yapilmistir.

    -halkla her zaman IC ICE olmustur,hamile kadinlara yardim etmistir,oksuz ve yetimlerin babasi olmustur.kin ve nefret duygulari kendisinde, belki de hic bir padisahta olmadigi kadar sonuk kalmistir.(bu olaylara ornek verebilirim simdi uzatmak istemiyorum)

    -33 yillik hukumranligi suresince yanlis hatirlamiyorsam 3 yada 4 tane olum cezasini onaylamistir.

    -onun doneminde dunyadaki muslumanlarin osmanliya bakisi,daha dogrusu osmanlidan oturu olan umutlari tekrardan palazlanmistir.(filistine yahudilere vermemesi,istiklal savasi sirasinda hindistandan ve pakistandan bizzat halk tarafindan toplanip osmanliya yardim amacli gonderilen yardimlar,yapilan dualar,gonullu askerlerin gelmesi vs vs)

    -O oldugunde tabutu goturulurken,halkin ve ozellikle bayanlarin pencerelerden sarkip ''baba bizi birakip nereye gidiyorsun'' nidalariyla goz yasi dokmesi

    -dunya'da abdulhamitli taniyan liderlerin,onun hakkinda soyledikleri ovgu dolu sozler.(bismark burda noktayi koyar)

    -onu hal etmeye gelen bilmem ne ordusuna askerlerini gondermemesi,ve tarihe altin harflerle yazilan ve ondaki merhametin ve mubarekligin bir gostergesi olan su soz; ben bir muslumanin kanini baska bir muslumana dokturmem!

    -onu hal edenlerin,ona muhalefet olan bir cok yazarin,sairin,bilmem neyin daha sonralari afedersiniz essek gibi pisman olmasi.(riza tevfik buna en guzel ornektir)

     

    iste bu sebeplerden oturu (ki bunlari uzatmak mumkun),abdulhamit ulu sifatina layiktir.simdi siz diyebilirsinizki(zaten demissiniz) neden fatih degil,kanuni degil.eger bana sorarsaniz onlarda uludur,fatih efendimizin(sav)

    ovdugu bir komutandir,kanuni osmanliyi zirveye tasimis bir padisahtir hepsi de uludur hepsi de ovulmeye layiktir.

     

    'neden ozellilke abdulhamit uludur,niye ululuk noktasinin uzerinde bu kadar durulur' benim bu konuda eklemek istedigim birsey daha var,oyle zannediyorum ki,abdulhamit osmanlinin en cok konusulan,en cok tartisilan padisahidir,yakin tarimizde onemli bir yeri vardir,seveni de sevmeyeni de coktur.nasilki birileri durmadan karalamaya,kotulemeye calisiyorsa,savunma kanadida ona layik gorulen kizil sifatina karsin ulu sifatini yakistirmistir.kelimelerin uzerinde cok durmamak lazim,ama ovulmeye ve sevilmeye deger bir padisah oldugu,sirf yukarda yazdiklarimdan bile cikarilabilir.

     

    simdi pomak22 bir grup ak diyor bir grup kara diyor,hangisi dogru.her iki tarafinda elinde kaynaklari var.hangisine inanacaz,hangisi haktir nasil emin olabiliriz.bakin bir ornek vereyim,abdulhamit icki icermiydi,icmezmiydi meselesinde bile anlasmaya varilamamistir,herkes farkli bir dilden konusmaktir,bunlari niye soyluyorum sunun icin,bizler o donemde yasamadigimiz icin kesin bir dille,kalkip ta su iyidir su kotudur,su dogrudur su yanlistir diyemeyiz,ama yaptiklarina bakmak fikir verici olabilir(bunlar resmi belgedir,itibar edilebilir).

     

    (bu arada son donem yazarlarina hic itibar etmiyorum,mesela herkesin bildigi hergun ekranlarda boy gosteren bir yazar var,tam bir abdulhamit dusmani,sebep ne biliyormusunuz? abdulhamit bunun dedesini parayla misira yada orda bir yere surgune gondermis! peki gondermesinin sebebi ne? o da suki; adam padisaha ve hilafete karsi,istanbulda kalinca birilerini kiskirtiyor,devletin istikbaliyle alakali tehlikeli islere girisiyor,abdulahmitte bu adami bakin boyle birini,aylik maasli olacak sekilde,misira devlet idaresine gonderiyor,ondan sonra al sana kizil sultan.o nedenle cok itibar etmemek lazim,kesin fikirli olmamak lazim)

     

    bunlarin tumu sahsi fikirlerim,ben bilirim,savunuculugunu yaparim diye bunlari yazmadim,yazmamin sebebi yukarda da bir kac kez soyledigim gibi size; bakin siz oyle diyorsunuz ama boyle diyenlerde var,hangisine inanacaz simdi? demektir.o yuzden her fikre saygili olalim lutfen.

     

    selam ve muhabbetle.

    • Like 1

  2. selamlar,

     

    ustadin o ve ben adli eserinden kucuk bir yazi iktibas ediyorum.en azindan bir sureligine dusundurecek gibi duruyor! hadi hayirlisi.

     

    --

     

    Kapali carsi'dan gecerken,karsilarina,tanidiklardan bir dukkanci cikmis:

     

    -efendi hz.leri,dua edin de ALLAH,M.......Ummetinini kurtarsin!

    bir levhaya yazilip kiyamete kadar bakilmak degerinde,bir cevap vermisler:

    ''siz bana M.......ummetini gosterin; ben de size onun hemen kurtuldugunu haber vereyim..nerede o ummet?...''


  3. selamlar,

     

    gonuldasim harun yasar,bende sizlere tesekkur ederim.hepimizin yada bircogumuzun yasadigi manevi buhranlari sahsim adina bu sitede biraz olsun azaltabiliyorum.sizlerin yazilari fikirleri ve herseyden onemlisi gayretleri beni mest eden en buyuk unsur.iyi yada kotu,guzel yada cirkin (ki ben cok guzel cabalar olduguna inaniyorum) ne olursa olsun,bu baglilik bu gayret takdire sayandir.ben kendi cevremdeki bir suru arkadasimdan esten dosttan biliyorum maalesef hic bir seyle ugrasmiyorlar,hep skinti hep bunalim herkes umutsuz.

    neyse efendim lafi daha fazla uzatmadan simdi musadenizle sizin de deginmis oldugunuz islam akil dinimidir yoksa nakil dinimidir? meselesine bir arkadasimdan dinledigim guzel bir ornegi buraya aktararak katkida bulunmak istiyorum.

     

    islam akil dinidir diyenlere gayet basit ve aciklayici bir ornek! ;

     

    eger islam akil dini olsaydi mesh ederken ayagimizin ustunu degil altini mesh etmezmiydik? eger o zerre miktari aklimiza guvenip desekki; efendim ayagin kirlenen yeri alt tarafi asil orayi mesh etmemiz lazim,iste o zaman sunnet cizgisinden kayariz(ALLAH muhafaza),hasa butun evliya ve ulemaya yalanci demis oluruz.iste bu sebeple dini meselelerde kucucuk! aklimiza guvenemeyiz,alimler ne buyurmussa nakletmisse ona tabi oluruz.tipki bu meseledeki gibi.

     

    selam ve muhabbetle.


  4. selamlar,

     

    guzel bir yazi oldugunu dusunuyorum.insallah bizlerde nasiplenebiliriz bu yazidan! selam ve muhabbetle

     

    Ahiret var, ölüm var, cennet var, cehennem var... Üçüncü bir yer yok çünkü. Ya siyah ya beyaz... Onun için büyükler buyuruyorlar ki, günah yazılır. Ama sevap..! Onun ne olduğu belli değil. O sevab Rabbimizin rızasına uygun mu oldu, kabul mu oldu, red mi oldu onu Allah bilir. Ama günahta böyle bir şüphe yok. Onun için iza câe suresinde Allahü teala buyuruyor ki, “kim Allaha tövbe istiğfar ederse onu mutlaka affedeceğim.” Büyükler buyuruyor ki, Allah verdiği sözden dönmez..

     

    Dünyada en zor şey, ehli sünnet itikadında olmaktır. Cenabı Peygamber buyuruyor ki, “Benim ümmetim 73 fırkaya ayrılacak. 72’sinin itikadı bozuk olacak, cehenneme gidecek, itikadı düzgün olduğu için biri kurtulacak". İşte bu, ehli sünnet vel cemaat fırkasıdır. Peygamberimizin cemaatine ve sünnetine tabi olandır. Cemaat demek Eshabı kiram demektir. Sünnet de İslamiyet demektir. Ehl-i sünnet vel cemaatin manası budur. Benim cemaatime ve sünnetime tabi olan kurtulacaktır buyuruldu.

     

    Şimdi 73 tane altın koysalar önümüze, 72’si sahte olsa biri sağlam olsa. Kolay değil ki bulmak. Onun için Allahü teala kullarım böyle rastgele konuşmasınlar, rastgele yol tutmasınlar diye mürşidler göndermiş, eserler göndermiş, kitaplar göndermiş. Bize ne kalmış; peki demek... İşte eğer biz peki dersek, kendimize değil de, bize ehl-i sünnet itikadını anlatan mübarek zatlara peki dersek dünyada rahat ederiz, ahirette de cennete gideriz.

     

    Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretleri gibi çok büyük bir evliya buyuruyor ki, hocama kavuştum, aklımı bıraktım ve kurtuldum.

     

    Büyükler buyuruyor ki, Alahü tealanın sevgili kularına kim kavuşursa imanını kurtarır. Çünkü bu Büyükler, gökteki yıldızlar gibidir.

     

    Allahü teala hepimize maddi ve manevi şifalar versin.

     

    kaynak:amentu.com


  5. selamlar,

     

    isaozinan kardesim,ustadin hayatina ve eserlerine bu forumdaki diger arkadaslar kadar vakif olmadigimi dusundugum icin kendi sahsi goruslerimi belirtmeden sadece ustadin son anlari isimli bir yaziyi buraya aktarmak istiyorum.

     

    benim sadece su yaziniza ithafen eklemek istedigim kucuk bir sey var;

     

    BENİM BİLDİĞİM ÜSTAD ÖNCEKİ HAYATINDA SİGARA İÇİYORDU.HAKİKATİ ANLAYAN BULAN BİRİSİNİN SİGARA GİBİ BOŞ ZARARLI BİR ŞEYLE MEŞGUL OLACAĞINI SANMIYORUM

     

    hakikati anlayan ve bulan bir insan sigara icemez mi?yada soruyu tersten soralim,sigara icenlerin hic biri hakikati anlayamamismidir?ve son bir soru,sizce sigara harammidir?cevabiniz evetse bana kaynak gosterirmisiniz?neyseki ben yaziyi aktariyorum zannedersem ustad sigara icermiydi icmezmiydi en azindan bu sorunun cevabini burda bulabilirsiniz.selam ve muhabbetle.

     

    ÜSTAD'IN SON ANLARI

     

    Son anlarında yanında bulunan oğlu Ömer Kısakürek daha sonra yaşadıklarını şöyle anlatıyor.

     

    -Gece saat biri on geçiyordu.Fenalaştı.Beni yanına çağırdı."Beni kaldır ve oturt "dedi.

     

    Kaldırdım oturdu.Elini alnına götürdü.Ufuklarda bir yolcu ararcasına uzaklara baktı.

     

    Tebessüm etti ve "Beni yatır!"dedi.

     

    Yatırdım:"Bana Kur'an oku" dedi "Yasin süresini oku"

     

    Okumaya başladım.Yüzünde boncuk boncuk ter...Kelime-i şehadet getirmeye başladı.Ruhunu teslim etti.

     

    Allah mekanını cennet eylesin.(amin)

    ....................

     

    Üstadın son demleri hakkında daha muhtevalı olarak malûmat veren Üstad belgeselinden alınma kısım aşağıya aktarılmıştır. İstifade etmemiz dileğiyle...

     

     

     

    Bahar. Mayısa, doğduğu aya doğru. Yağız atlı süvariye işaret nisan ayında geldi. Bir gece, sabahın çok erken saatinde odasına giren Mehmed, onu masasında gözleri fal taşı gibi açık bir dehşet ifadesi içinde buldu. Mehmed’in bir süre yüzüne baktı ve üstü kapalı söyler gibi oldu. Ama o anlamadı. Yazmayı çoktandır bıraktığı, bitip bitmediği meçhul, hayatına ait eserini paketleterek oğluna teslim etti.

     

    Ve Mayıs. 83’ün Mayıs ayı. Doğduğu, büyük buhranını yaşamaya başladığı, onun için çok mânalı ve sırlarla dolu ay...

     

    Pazar 22 mayıs... Odasındaydı. Hep odasında ve masasının başında. Son günlerdeki donukluğu, neşesizliği ve ev halkının hiç alışık olmadığı suskunluğu had safhada. Fakat sağlığı her zamanki gibi yerinde, pek yerinde.

     

    Ertesi gün 23 mayıs pazartesi günü. Yatağından kalkmıyor. Mehmed’e bir yere ayrılmamasını, kendisini yalnız bırakmamasını tembih ediyor. Neslihan Hanım da ateşine bakıyor. Çok hafif, 37, 37 buçuk.

     

    Salı 24 mayıs. Bu ikinci gün, yatakta. Mehmet ve bilhassa Ömer hep yanında ve hizmetinde. Ateşi yine aynı. Ama müthiş bir halsizlik, mecalsizlik. Saat akşama doğru 5. Ne yiyor, ne içiyor. Öylece yatıyor ve arada bir, ancak kendi duyabileceği bir sesle bir şeyler mırıldanarak devamlı tavana bakıyor. Daha doğrusu bu dünyaya ait hiçbir yere bakmıyor. Mehmed, Ömer ve Osman sürekli nöbet değiştirerek Onu yalnız bırakmıyor. Mehmed’i çağırttı ve bir daha doktoru aramamasını söyledi. Sonra ondan kendisini doğrultmasını isteyerek sabahın erken saatinden itibaren yapması gereken işleri sıralamaya, mezar yeri ve defin şeklinden, eserlerine varıncaya dek bazı vasiyetlerde bulunmaya başladı. Mehmed bu noktaya varan bir vehim ve hayal karşısında belki şaşkın, ama son derece de kaygısız, umursamaz. Kendine gelince hâline önce kendinin güleceğinden emin.

     

    Gecenin 10’u. Ömer’den yatağının yönünün değiştirilmesini istedi ve onun yardımıyla koltuğuna oturtularak isteği yerine getirildi. Sonra tekrar yatağına uzandı.

     

    Ve gece yarısı. Saat 1’i biraz önce geçmişti. Yatağında hafifçe doğruldu. Mehmed’e hayat dolu seslendi. ‘Bana bir sigara ver, yak da ver’ Mehmed sigarayı sırtını ona dönerek, sözde edeplice yaktı ve verdi. Derin bir nefes çekti. Derin, çok derin bir nefes... Sonra sigarayı Mehmed’e uzatıp ‘devam et’ derken, gözlerini, bal rengi gözlerini perdeleri açık pencereden dışarıya odanın ışığıyla parlayan komşusu ceviz ağacının dalları arkasındaki karanlığa dikti. Pembeden daha kırmızı dudakları hafifçe kıpırdadı. ‘Demek böyle ölünürmüş...’


  6. selamlar,

     

    nette karsilastigim guzel bir yazi,sizlerle paylasmak istedim.

    ----

     

    Müslümanın ömrü üç gün demişler. Dün, bugün, yarın.

     

    Dün, bitti.

    Yarın, belli değil; gelecek mi gelmeyecek mi?

    Geriye bugün kaldı.

     

    Bugünü değerlendiremeyen kişi yarını nasıl değerlendirecek? Yarın ya var ya yok.

     

    Yarınki fırsat ele ya geçer ya geçmez. O halde,her günü son günün bil,ona göre hareket et.

     

    Dünya köprüsünü iman ile geçenler Cennete gidecektir. O köprüyü satın almaya kalkanlardan olmayın. Sonra kendisi de gülmek ister ama ağlamaktan vakit bulamaz.

     

    Gençlik çağı nefsin kaynadığı şehvetlerin oynadığı insan ve cin şeytanlarının saldırdığı bir zamandır. Böyle bir çağda yapılan az bir amele pek çok sevap verilir. İhtiyarlıkta dünya şevkleri azalıp güç kuvvet gidip, arzulara kavuşmak imkanı ve ümitleri kalmadığı zamanda pişmanlıktan ah etmekten başka bir şey olmaz. Çok kimselere bu pişmanlık zamanı da nasip olmaz. Bu pişmanlık da tevbe demektir. Yine büyük bir nimettir. Çokları bu günlere de kavuşamaz.

     

    Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellemin haber verdiği sonsuz azaplar, çeşitli acılar elbette olacak,herkes cezasını bulacaktır.

     

    kaynak:amentu.com


  7. selamlar,

     

    musafaha nasil yapilir diye kucuk bir arastirma yaptim, internetten (farkli iki kaynaktan birbirini tamamladigini dusundugum) bulmus oldugum bir yaziyi buraya aktariyorum;

     

    ----1.yazi-------

     

    Sual: Selamda sünnet olan öncelik sırası nasıldır?

    CEVAP

    Selamda sünnet şöyledir: Rütbe ve nimeti çok olan önce selam verir. Büyük küçüğe, bir araç üstündeki yerdekine, yürüyen durana, ayakta olan oturana, az olan çok olana,âmir memura, hoca talebesine,baba oğluna, ana kızına önce selam verir. Bir odaya girildiğinde ise, rütbe, büyüklük küçüklük düşünülmez. Odaya giren, odadakine selam verir. Yani, küçük, büyüğe; memur, âmire; talebe, hocasına; oğlu babasına selam verir. Telefonda ise, telefon eden selam verir. Mektupta da mektubu yazan selam verir.

     

    Aynı anda selam vermek

    Sual: İki kişi, karşılaşınca ikisi aynı anda selam verse, birbirlerinin selamlarını almaları gerekir mi?

    CEVAP

    Evet. İki Müslüman, birbirine aynı anda selam verirse, her ikisinin de, birbirine cevap vermesi farz olur. Biri diğerinden sonra selam verirse, ikincinin verdiği selam, cevap yerine geçer.

     

    -----2.yazi----

     

    Soru: ?Sünnette musafahanın şekli nasıldır? Musafaha yaparken öpmek sünnete uygun bir davranış mıdır??

     

     

    Sünnette musafahanın şeklini görmek için Peygamber Efendimizin (asm) uygulamalarına bakalım:

     

    * Hz. Aişe (ra) anlatıyor: ?Resûlullah (asm) odamda iken (evlâtlığı olan) Zeyd İbnu Hârise geldi ve kapıyı vurdu. Resûlullah (asm) üryan vaziyette üzerindeki örtüsünü sürüyerek kalktı. Allah?a yemin olsun, O?nu, daha önce üryan olarak hiç görmemiştim, sonra da görmedim. Zeyd?i kucakladı ve öptü.?1

     

    * Şa?bi (ra) anlatıyor: ?Resûlullah (asm), amcası oğlu Câfer İbnu Ebî Tâlib?i karşıladı, kucakladı ve gözlerinin arasından öptü.?2

     

    * Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: ?Resûlullah (asm) ile birlikte demirci Ebu Seyf?in (ra) yanına girdik. O, Resûlullah?ın (asm) oğlu İbrahim?in süt babası idi. Peygamber Efendimiz (asm) oğlunu aldı, öptü ve kokladı. Daha sonra yanına tekrar girdik. İbrahim can çekişiyordu. Bu manzara karşısında Peygamber Efendimizin (asm) gözlerinden yaş boşandı. Abdurrahman İbnu Avf (ra):

     

    ?Sen de mi (ağlıyorsun) ey Allah?ın Resûlü?? dedi.

     

    Peygamber Efendimiz (asm):

     

    ?Ey İbnu Avf! Bu merhamettir!? buyurdu ve ağlamasına devam etti. Sonra şöyle söyledi: ?Gözümüz yaş döker, kalbimiz hüzün çeker, fakat Rabb?imizi razı etmeyecek söz sarf etmeyiz. Ey İbrahim! Senin ayrılmandan bizler üzgünüz!?3

     

    * Ya?la İbnu Mürre?nin (ra) anlattığına göre: ?Bir grup ashab, Resûlullah?la (asm) birlikte bir yemeğe gittiler. Yolda, Hüseyin?e rastladılar. Hüseyin çocuklarla oynuyordu. Ya?la der ki: ?Resûlullah (asm) çocuğu görünce ilerledi, cemaatin önüne geçti, onu tutmak için ellerini açtı. Çocuk ise sağa sola kaçmaya başladı. Resûlullah da (asm) onu takliden sağa sola koşarak, tutuncaya kadar peşinde koştu. Yakalayınca ellerinden birini çenesinin altına diğerini de ensesine koyup öptü ve: ?Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin?denim! Kim Hüseyin?i severse Allah da onu sevsin. Hüseyin has torunumdur? buyurdu.4

     

    * Bera? b. Azib?in (ra) rivâyetine göre Resûlullah Efendimiz (asm) şöyle buyurdu: ?Birbirine rastlayıp da tokalaşan hiç iki Müslüman yoktur ki, daha birbirlerinden ayrılmadan önce her ikisinin de günahları bağışlanmasın.?5

     

    * Enes b. Mâlik?ten (ra) gelen rivâyette: ?Bir adam, Resûlullaha (asm):

    ?Biz Müslümanlar birbirimizle karşılaştığımızda, birbirimize saygıdan eğilmemiz gerekir mi?? diye sordu.

     

    Resul-i Ekrem (asm) Efendimiz cevaben:

     

    ?Hayır! Eğilmemelidir!? buyurdu. Adam tekrar:

     

    ?Onu kucaklayıp öpmeli midir?? dedi.

     

    Allah Resûlü (asm):

     

    ?Hayır!? diye cevapladı. Adam bu defa:

     

    ?Musafaha edip el sıkışmalı mıdır?? diye sordu.

     

    Resûlullah Efendimiz (asm):

     

    ?Evet!? dedi, tokalaşmayı tavsiye buyurdu.6

     

    * Katâde (ra) demiştir ki: ?Enes bin Mâlik?e (ra): ?Resûlullah?ın ashabında tokalaşmak var mıydı?? diye sordum. Enes (ra): ?Evet!? dedi.7

     

    * İbn Abdilberr?in (ra) rivayetine göre, Ubeydullah b. Büsr (ra) sağ elini göstererek şöyle dedi: ?Şu elimi görüyor musunuz; şu elimi? Benim bu elim Allah?ın Resûlü (asm) ile tokalaşmıştır.?8

     

    * İbn-i Ömer (ra) demiştir ki: ?Biz Peygamber Efendimiz?in (asm) elini öptük.?9

     

    * Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki: ?Tokalaşın ki, kalplerinizdeki kin gitsin! Hediyeleşin ki, birbirinize karşı aranızda sevgi doğsun ve düşmanlık bitsin!?10

     

    Rivâyetleri birleştirerek bir hükme varacak olursak; tokalaşma, ilk karşılaşmaya mahsus bir sünnettir. Bu sünnet tek elle yapılabileceği gibi, çift elle de yapılabilir. Selef-i Salihînin (ra) tokalaşma şekline baktığımızda, normal durumlarda tokalaşmayı tek elle; daha saygın, daha sıcak ve daha hususî durumlarda çift elle yapmış olduklarını görürüz. Musafaha (tokalaşma) esnasında Allah?a hamd etmek, istiğfarda bulunmak ve salavât getirmek de müstehaptır.

     

    Tokalaşırken kalplerin sevgi akışına yol verecek ölçüde tebessüm etmek, gülümsemek, gözlerle dostuna esenlik ve huzur dilercesine gözlerinin içine bakmak, tokalaşırken yüz çevirmemek ve başka taraflara bakmamak, asık yüzlü olmamak, önemli tokalaşma âdâbındandır. Hz. Enes (ra) anlatıyor: ?Allah Resulü (asm) birisiyle karşılaştığında musafaha ederdi; o elini çekinceye kadar Resulullah (asm) onun elinden elini çekmezdi; adam yüzünü çevirinceye kadar da, Resulullah (asm) yüzünü çevirmezdi.?

    Bu anlatılanların dışında tokalaşmanın şeklini örf de belirlemiştir ve Allah Resûlü (asm) örfçe benimsenen tokalaşma şekillerinden İslâmiyet?in genel ahlâk ve âdâbına aykırı olmayan ve zâhirî hisse dokunmayanları değiştirmemiştir. Resûlullah (asm) bu şekillerin içinden, meselâ, tokalaşırken ?eğilmeyi? uygun bulmamış, ?öpmeyi? de oğul ve torun gibi yakın ve mahremler arasında tasvip buyurmuş, başkalarına karşı ise benimsememiştir.

     

     

    Haşiye:

     

    1- Tirmizî, İsti?zân 32;

    2- Ebû Dâvud, Edeb 157, (5220);

    3- Buhârî, Cenâiz 44; Müslim, Fezâil 62, (2315); Ebu Dâvud, Cenâîz 28, (3126);

    4- Kütüb-i Sitte, 5989;

    5- İbn-i Mâce, Edep, 3703; Tirmizî, İstizan, 2874;

    6- Tirmizî, İstizan, 31;

    7- Tirmizî, İsti?zân, 2871;

    8- İbn-i Mâce Terc., s. 491;

    9- İbn-i Mâce, İstizân, 3704;

    10- Muvatta, H.Hulk, 16.


  8. selamlar,

     

    efendim bu konularda yorum yapmak bizlere dusmez,fakat ben bu husus hakkinda dinlemis olduklarimi ozetle aktarmaya calisayim.

     

    eskiden cuma namazlari bir sehirde tek bir yerde kilinirdi,fakat daha sonralari,ozellikle osmanli doneminde (hilafetinde osmanlida olmasi buyuk bir etkendir) fetihler cogaldi ve artik bir camide butun bir sehrin ahalisinin namaz kilmasi guc duruma geldi.donemin fetva ehli kisileri(bunlar kimlerdir tam olarak bilmiyorum,fakat yukarda iktibas ettigim yazida kaynaklardan biri olarak redd-ul muhtar gosterilmistir) dinimizin bir kolaylik dini olmasindan ve bir sehirde bir yerde namaz kilmanin gunun sartlarinda imkansiza yaklasmasindan dolayi,cuma namazinin ayri camilerde kilinabilecegini soylemislerdir.fakat kimi fetva ehli kisiler ise cuma namazindan sonra bir nevi emniyeti artirmak,kuskulari gidermek icin zuhri ahir namazinin kilinmasini uygun gormuslerdir.ayrica bir not daha,dikkat edilirse selcuklu donemi camileri(genelde ulucamiler),osmanli donemi camilerine kiyasla daha buyuktur.

     

    RABBIM teala hz.leri eksigiyle noksaniyla namazlarimizi ve butun ibadetlerimizi kabul eylesin insallah.

     

    selametle.


  9. selamlar,

     

    gonuldasim buyukdogu,yaziyi iktibas ettigim yer,www.dinimizislam.com adresidir,orada namazlar kismindan cuma namazi bolumunu tiklarsaniz,zuhri agir namazina dair acilmis olan basligada ulasabilirsiniz.

     

    sizinde dediginiz gibi,bazilari zuhri ahir namazinin sebebini,onemini bilmeden eda ediyor yada hic eda bile etmiyor.acikcasi bende bir hafta once bunu ogrendim,ve sizlerlede paylasmak istedim.gercekten cok muhim bir mesele fakat iktibas ettigim bolumun yeterince aciklayici oldugu kanisindayim.

     

    selametle


  10. selamlar,

     

    gecenlerde tesadufen ogrendigim zuhri ahir namazi hakkindaki detayi aslinda detaydan ziyade bu muhim bilgiyi sizlerele paylasmak istedim.buyrunuz.

     

     

    Resulullah efendimizin zamanında Cuma tek mescitte kılınıyordu. Cumaya geç kalanların ikinci, üçüncü cemaat yapmalarına izin verilmiyordu. Hulefa-i raşidin de bu yolu tuttu. Hazret-i Ömer döneminde fetihler yapılıp şehirler çoğalmasına rağmen, birden fazla camide Cuma kılınmasına müsaade edilmedi. Valilere yazılan mektuplarda, Cumanın tek mescitte kılınması emredildi.

     

    Emeviler döneminde ve Abbasilerin ilk yıllarında bu durum aynen devam etti. Cumanın birden fazla camide kılınmasının, imam-ı Şafii hazretlerinin vefatından 76 yıl sonra olduğunu Hatib Bağdadi ve İbni Hacer hazretleri bildirmektedir.

     

    Fakihlerin cumhuruna göre, Cumanın tek camide kılınması vacibdir. Birden fazla camide namaz kılmak sünnetten ayrılmaktır. İmam-ı Şafii hazretleri, ihtiyaç olsun olmasın bir şehirde birden fazla camide Cuma kılınmasının caiz olmadığını bildirmiştir. Zamanının İkinci Şafiisi olarak kabul edilen İbni Sübki hazretleri de aynen imam-ı Şafii hazretleri gibi fetva vermiştir. Sözü hüccet mezhep âlimleri, birkaç camide Cuma kılındığı takdirde, öğle namazının da kılınması gerektiğini bildirmişlerdi. Çünkü ihtiyatlı davranmak gerekir. Hadis-i şerifte, “Şüphelerden sakınan dinini korumuştur” buyuruldu.)

     

    Birden fazla yerde Cuma namazı kılınan mescitlerde Şafiiler öğle namazını kılmaları gerekir. Hanefilerin ise, Cuma namazından sonra, Vaktine yetişip kılmadığım son öğle namazına diye niyet ederek Zuhr-i ahir adıyla bir namaz kılmalarının gerektiğini İbni Hümam ve İbni Âbidin hazretleri gibi Hanefi âlimleri bildirmektedir. Bu şekilde kılınınca, Cuma kabul olmuş ise, bu namaz, kaza namazı yerine geçer. Cuma namazı kabul olmamışsa öğlenin farzı yerine geçer. (Redd-ül-muhtar)

    dinimizislam.com

    (eklemek istedigim bir bilgi daha var,bir ilahiyatcidan duyduguma gore iran da halen cuma namazi o sehirdeki stadyum da kilinmaktaymis,acikcasi sahsim adina iran halkini(muslumanlarini),sunnetten ayrilmadiklari icin tebrik ediyorum,RABBIM insallah bizlerinkinide eksigiyle noksaniyla kabul eyler.)

     

    selametle


  11. selamlar,

     

    arkadaslar simdi internette rastladigim bir yaziyi ve daha evvel forumda bulunan baska bir yaziyi buraya koyacam,bakalim siz ne dusuneceksiniz.

     

    forumda olan yazi:

     

    1944 İlkbaharında (Büyük Doğu)yu, ilk defa olarak Vekiller Heyeti karariyle kapadılar. Biraz evvel de, Güzel San?atlar Akademisi yüksek mimarlık şubesindeki hocalığımdan, Hasan Ali Yücel?in emri ile atılmıştım.

     

    Sebep, henüz rengini tam belli etme imkanını bile bulamayan (Büyük Doğu) nun ,bir iki hadis meali neşretmiş olması? Şöyle, en pest perdeden de, birazcık; birazcık Allah ve ahlaktan bahsetmiş olmak?

     

    Kısa bir müddet evvel de, zamanın Başvekili (Saraçoğlu Şükrü) tarafından, tamim olarak, her gün bir fıkra yazdığım gazeteye çifte aylı bir emir gelmişti:

     

    ?-Allah ve ahlaktan bahsetmek yasaktır!?

     

    (Büyük Doğu) da çıkan hadis meali şöyleydi:

     

    ?-Allah?a itaat etmeyene itaat edilmez.?

     

    O zaman Ankara?da gördüğüm Hasan Ali, bana ne demiş olsa beğenirsiniz:

     

    ?-Bu hadisi neşretmek, bize itaat edilmez demektir.?

     

    İnkâr eden, zaten itaat diye bir şey tanımayacağına göre, bir taraftan Allah'ı kabul eder gibi olup bir taraftan itaat etmediğini söylercesine bu garip küfür ifadesi, idrakimi dondurmuştu.

     

    Sonra bu adam ?Allah? diye kitaplar yazarak öldü. Ne cilve, Allah'ım!

     

    internetten alinti yapilan yazi:

     

    CAN YÜCEL

     

     

    Haftalık Türkiye?de Cuma dergisi Necip Fazıl özel sayısı olan 120. sayısında Şair Can Yücel?in ilginç bir iddiasına yer verdi. Dergi Can Yücel?in kendisine sorulan ?Solcular Necip Fazıl?ı niçin okumuyor?? şeklindeki soruya ?Solda adam mı var, Necip Fazıl?ı anlayacak. Hepsi dangalak...? dediğini yazdı.

     

    Dergide Selim Çoraklı imzası ile yayınlanan ropörtaj ve iddialar aynen şöyle:

     

    - Necip Fazıl?ın şiirde yeri neresi?

     

    - Necip Fazıl, sahasının en iyi şairlerinden biridir. Türk edebiyatının yarım yamalak giden hece şiirinin en büyük üstadıdır. Kendisi için en büyük sayılan ilk döneminde ortaya koyduğu eserler, Türkiye?de büyük şehir hayatı içindeki bireyin bunalımını en iyi anlatan şiirler içermektedir. Daha sonraki inançlı dönemi hiçbir zaman küçültücü değildir. İnançları için hapislere giren adamın fikir, düşünce ve eserlerini uluorta değerlendirmemek gerekir. O kendi alanında fikirlerini somut bir şekilde, hiçbir dış etkenden çekinmeden ortaya koymuştur.

     

    - Solun Necip Fazıl?ı görmemezlikten gelmesi ideolojik bir yaklaşım mı?

     

    - İyi bir eleştiri ortamı olmadığı için, bizim sol eleştirmenler kendi kaprisleriyle insanı değerlendiriyorlar. Eleştirilerde nesnel bir değerlendirme olmadığı ortada. Sübjektif ve indî değerlendirmeler yapılıyor. Eleştiriler nesnel olmadığı için, hissî değerlendirmeler unutuluyor. Büyük şairler de unutuluyor. Fazıl Hüsnü, Oktay Rıfat gibileri de unutulmuştur. Bizde kayıtsızlık alabildiğine fazla. Yine değerlendirmelerde ideolojinin tesiri büyük. Dikkatsizlik ve nesnel gözle görmeyi beceremeyenler, ideolojilerinin tesirinde kalarak yanlış değerlendirmelere gidiyorlar.

     

    - Solcular Necip Fazıl?ı niçin okumuyor?

     

    - Solda adam mı var, Necip Fazıl?ı anlayacak. Hepsi dangalak...

     

    - Necip Fazıl?ın inançlı olması şiirinden değer kaybettirdi mi?

     

    - Necip Fazıl, Türkçesi çok iyi bir şair. İnanç ve fikrini değiştirmesi Necip Fazıl?ın sanatını asla değiştirmemiştir. Aslında ben kişilerin bir bütün olarak değerlendirilmesinden yanayım. Kişileri kendi özel şartları içinde değerlendirmek gerekir.

     

    Fikir birliğimiz olsun olmasın, Necip Fazıl?ın en önemli tarafı fikrî, felsefî şiir vadisinde en iyi işi yapmış olmasıdır. Şiirleri bu sahanın harika eserleridir. Tasavvuf ağırlıklı büyük inancını felsefî şiir planında anlatmayı başarmıştır. Bu husus felsefî şiirde çok önemlidir. Bu sadece şiirlerinde değil nesirlerinde de görülür. Necip Fazıl bohem döneminde ne yapmış ise, sonraki dönemde de aynı şeyi yapmıştır. Felsefî şiirini devam ettirmiştir. Bu sadece şiirlerinde değil, nesirlerinde de görülür. Mesela Abdülhamit hakkındaki eserinde bunu çok net olarak görebiliriz. Çok değerli bir eser.

     

    Meseleyi hissî ele almaktan çok felsefî olarak ele almış. Kafası fikirlere açık

     

     

     

    MİLLİ EĞİTİM BAKANLARINDAN HASAN ALİ YÜCEL (CAN YÜCEL'İN BABASI)

     

     

    Kendi yazdığı kitabı Üstad'a ithaf ederken kullandığı cümle:

    Hakkında her sıfatın aciz kaldığı şair Necip Fazıl'a -

    26.9.1938

    Hasan Âli YÜCEL

     

    selametle


  12. selamlar trradomir gonuldasim,

     

    son yaptigin uyariyi insallah dikkate alip kendisine iletecem,hatta bu siteye davet edip bir uye daha dusurecez agimiza :).

     

    bu ilm-el yakin,ayn-el yakin,hakk-el yakin mevzuu hakkinda ustadin o ve ben kitabindan iktibas ettigim bir yaziyi buraya yazmak istiyorum musadenizle..

     

    ''1934 yilinin yaz'i,sonbahari ve 1935'e devrettigi kis,benim icin nasil bir azap cercevesi?

    ne anlatilir ne anlasilir!...

    islam tefekkurunun,kavrama,anlama manasina --yakin-- mefhumiyle belirttigi uc derece var:

    ilm-el yakin:ogrenerek anlamak,

    ayn-el yakin:bizzat gorerek anlamak...

    hakk-el yakin:icine girerek,icinde eriyerek anlamak...

    (ustad burda cok sade bir dille,cok basit bir ornekle ne guzel anlatiyor,gercekten muthis)

    mesela,van golunu bilmek bir--ilm-el yakin-- anlayisidir,yanina kadar gidip gormek--ayn-el yakin--...icine girip bogulmak --hakk-el yakin-

    halimi anlayabilmek icin ucuncu soydan bir anlayis lazimdi.bu da ancak bir velide bulunabilirdi."


  13. selamun aleykum,

     

    ''bir arkadas ortaminda konusulurken birisi cemiyetin sorunlarinin sebebi olarak,'iman eksikligi' dedi.o sirada baska bir arkadas ise,iman eksik yada fazla olmaz,iman ya vardir ya yoktur,buna kaynak olarak da ismini simdi tam hatirlayamadigim bir ilmihal yada bir veli yi gosterdi.''

     

    benim sizlere sormak istedigim de tam olarak bu,iman eksikligi diye bir tabir kullanmak olurmu?,birde simdi aklima geldi,iman eksikligi yerine,iman zayifligi kullanilabilirmi boyle bir durum soz konusu oldugun da.

     

    isin birde can alici bir tarafi varki,ustad o ve ben adli sahaserinde mursidin den duydugu bir sozu bakin nasil yazmis,'cemiyetteki ruh hastaliklari iman eksikliginden doguyor...'

     

    bu tabir uzun suredir aklimi kurcaliyordu,derken gecen bir kac gun icerisinde ustadin kitabini okudum,ve bu tabir karsima tekrar cikti,belki de tembelligimden olsa gerek acipta bir ilmihal karistirmaktansa,buraya yazmayi uygun gordum.

     

    son derece hassas bir konu oldugundan, konuyla ilgili bilgi sahibi olan arkadaslarin,kaynak gostererek aciklama yapmalarini rica ediyorum,

     

    selametle


  14. selamlar,

     

    yukaridaki alintilar ustadin -o ve ben- adli sahaserinden, bende simdi cok etkilendigim bir olayi buraya alinti yapmak istiyorum,

     

    HAS iSiM

     

    varligin tacina dair,zonguldak'ta yazdigim yazi soyle basliyor:

    -Ya (M........!)

    noktali yerde O'nun ismi,has ismi.. Mukaddes has isim... Yani mukaddes isme,nida siygasiyle hitap ediyordum.

    --Onu cikar oradan buyurdular; Allahin Resulune,has ismiyle ve nida siygasiyle hitap olunmaz.--

    -nicin efendim?

    --Haya meselesi!... Allah bile Kuraninda,Sevgilisine,has ismiyle nida ederek hitap etmedi--

    Buyuk sir karsisinda yandim kül oldum.Bizzat Allahin haya gosterdigi sir...

    -Kuranin hic bir yerinde boyle bir hitap yokmu?

    kisa ve sert:

    --hic bir yerinde!--

    gercekten 'de ki' manasina gelen 'gul' kelimesiyle baslayan bir cok ayette,bu hitaptan sonra isim gelmedigi,gozumun onunden geciverdi.buna karsilik, bircok tefsircinin ''de ki ya M........'' diye kullandiklari kliselerdeki kabalik icimi butkuttu.

    nfk.


  15. selamlar,

     

    arkadaslar bu konu siyasi bir konu degilmi?belki iyi niyetli olarak,onlarin misyonu anlatilmak isteniyor olabilir fakat onlar icerige bakmayabilir,yeterki muslumani karalamak olsun. ALLAH muhafaza bunlarin eli buyuktur,yarin oburgun siteye satasirlar filan.bence yoneticilerimizin bu konulari hassasiyetle ele almalari gerekir.

     

    selametle

×
×
  • Create New...