Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Beylerbeyi

Admin
  • Content Count

    785
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    26

Posts posted by Beylerbeyi


  1. selamlar,

    tesadufmu desem tevafukmu desem ne desem bilmiyorum.internette konuyla ilgili biraz arastirma yaptim.bu yazi karsima cikti,dedim ki madem boyle yazilmis/soz verilmis.bende sitedeki arkadaslara bi sorayim bakalim ne oldu,yayimlandimi diye.bir de baktim ilk baslik sultan vahdettin! hayret ki ne hayret.

     

    Necip Fazıl'ın yasaklı Vahdettin kitabı yeniden yayınlanacak

     

     

    Necip Fazıl Kısakürek'in yasaklı kitabı "Vatan Haini Değil-Büyük Vatan Dostu Vahidüddin" yeniden basılıyor.

     

    Bu kitap nedeniyle Kısakürek, 1983 yılında hapse girecekken 79 yaşında vefat etmişti. Vahdettin'i savunduğu için mahkûm olarak ölen Kısakürek'in söz konusu kitabı, hâlâ yasaklılar listesinde. Kısakürek'in oğlu ve Büyük Doğu Yayınları'nın sahibi Mehmet Kısakürek, kitabı bedeli ne olursa olsun basacağını söylüyor.

     

    "Vatan Haini Değil-Büyük Vatan Dostu Vahidüddin" isimli kitabı Kısakürek, 1968 yılında yayınlamıştı. Kitap daha önce araştırma dizisi olarak Bugün gazetesinde yayınlandı. Birinci baskısı tükenmek üzereyken toplatıldı ve hakkında takibat başlatıldı. Kitabı incelemek üzere bir bilirkişi oluşturuldu. Bilirkişi, 'Kitapta söylenenler hayal ürünüdür, ama herhangi bir suç unsuru yoktur.' diye rapor verdi. Ankara, ikinci bir bilirkişi heyeti tayin etti. Bu heyetten de benzer bir rapor çıkınca, Kısakürek 1971'de beraat etti. 1972 yılında beraat kararı Yargıtay tarafından temyiz edildi. 1973'te mahkumiyet kararı çıktı. 1974'te Af Kanunu, olayı askıya aldı. 1975 yılında kitap yeniden basıldı. Yine takibat başlatıldı. 1976'da, üçüncü baskı yapıldı. 1977'de yeniden toplatma kararı alındı ve takibata geçildi. 1979'da üçüncü kez bir bilirkişi heyeti oluşturuldu. 1980 yılında dördüncü bir bilirkişi teşkil edildi. Heyetler, kitapta suç unsuru bulunmadığı yönünde rapor verdi.

     

    12 Eylül darbesinden sonra Necip Fazıl ile ilgili mahkumiyet kararı 1982 yılında Yargıtay tarafından onandı. Fakat, kararın infazı 4 ay tehir edildi. Aynı yıl içerisinde Adli Tıp Kurumu, Necip Fazıl'ın Anayasa'da öngörülen cezanın affı şartlarını haiz olduğu yönünde dönemin Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren'e bir rapor verdi. Ancak Evren, Necip Fazıl'ı affetmedi; Atatürk'ün hatırasına neşren hakaret edildiği gerekçesi ile verilen cezasın infazı yönünde talimat verdi.

     

    Necip Fazıl, 1983 yılında hapse girmesine az bir zaman kala vefat etti. Deyim yerinde ise son padişah Vahdettin'i savunduğu için mahkûm olarak öldü. Kısakürek'in kitabı, hâlâ yasaklılar listesinde bulunuyor.

     

    Necip Fazıl'ın oğlu Mehmet Kısakürek, babasının tartışmalı kitabını yeniden basmaya hazırlanıyor. "Bedeli her ne olursa olsun, kitabı yayınlayacağım." diyen Kısakürek, Avrupa Birliği'ne giriş sürecinde hâlâ kitap yasaklamalarından söz edilmesinin hata olduğunu söylüyor.

     

    Kurtuluş Savaşı'nı Vahdettin'in başlattığını anlatıyor

     

    Necip Fazıl, 'Vatan Haini Değil-Vatan Dostu Vahidüddin' adlı kitabında, resmi tarih tezinin aksine Kurtuluş Savaşı'nı, Sultan Vahdettin'in başlattığını yazıyor. Yaklaşık 300 sayfa olan eserde, Sultan Vahdettin'in, Mustafa Kemal Atatürk'e yüklü miktarda para yardımı yaparak Anadolu'ya gönderdiği anlatılıyor. Vahdettin'in, Anadolu'da başlayan kurtuluş hareketinin başarıya ulaşması için İstanbul'da ulemayı toplayarak nasıl dua ettirdiği de kitapta ayrıntılarıyla yer alıyor.

     

    Erkan Acar -2005/26 temmuz


  2. Milletimizce kahraman şudur: Adı duyulmuşsa ve din hakkında müspet bir iki sözü de duyulmuşsa o büyük adamdır. ''Büyük Adam''ın fikirleri ne? Hayatında neyi gaye edinmiş, milletimize, dinimize nasıl hizmet etmiş, hiç bakılmaz.

     

    selamlar,

     

    ic dunyalarina hic bakmasak dahi,ki bakmamak yada manevi unsurlar/niyetler hususunda hukum vermemek hepimizce malum oldugu uzere en dogru olanidir.

     

    ben soyle bir sonuca variyorum ve diyorum ki; icine baksak ta bakmasakta erbakan,tayyip,abdullah gul,muhsin yazicioglu,kesinliklle bu tarife uygun degildir,hatta namumkundur.el insaf yahu...(hele de ise hizmet noktasindan bakilacak olursa,hiiic olmaz bu tarif)


  3. selamlar,

     

    ben sadece birsey soylemek istiyorum,agzina saglik be ablacim,bu kadar mi guzel beyan edilir.buyrunuz efendim.

     

    Ayşe Arman'ın "kocamı fethullahçılara kaptırdım" başlıklı röportajı son zamanların en flaş işiydi. Çünkü, son dönemlerde nur cemaatine saldırmak, hem 'cumhuriyet değerlerini içselleştirmiş, potansiyel, ilerici, aydın' görünümü verebilmenin; hem 80 yıllık imtiyazların elden gidişine kabahatli aramanın; hem iktidar mücadelesinin hangi tarafında konuşlandığını beyan etmenin; hem de makbul vatandaş profili vermenin, liyakat beratı, maymuncuğu, manivelası haline geldi. İlerleyen günlerde "fethullahçılara!" yönelik "gökteki kuşun yeşil kanadından sen suçlusun" şarkıları duyarsanız, şaşırmayın.

     

    Röportajda, New York'ta yaşayan Leyla K. kocasının artık eskisi gibi barlara takılmadığından, içki içmediğinden, namaza başladığından ama kendisine örtün ya da namaz kıl diye baskı da yapmadığından sözediyor ve başlığı koyuyor: "Kocamı fethullahçılara kaptırdım, oğlumu asla vermeyeceğim."

     

    Hayır, kocasından şikayet eden kadınlara okunmuş pirinç verilirdi eskiden. Hadi bu şekvacı kadının Cumhuriyetçi, laikçi, ilerici ve modernist olma kontenjanı dikkate alınsın ve "fatiha"ya üç Nutuk, beş Gençliğe Hitabe, iki de Onuncu Yıl Marşı eklensin diyecektim ama heyhat, gecikmişim. Trend değişmiş; mutsuz kadına rehabilitasyon yöntemleri arasına Ayşe Arman'a röportaj vermek de eklenmiş.

     

    Eklensin tabi, eklensin de... Kendi kararlarını kendi verme, kendi hayatını kendi yaşama düsturları aile sözkonusu olduğunda bile birer ilericilik mitiyken, bireyselleşme uhrevi bir önemi haizken, kocayı kaptırmak gibi en babasından geleneksel jargon ve perspektifler, hele de ilericilik iddiasındaki bir kesim mensubundan gelince, doğrusu şaşırtıcı oluyor.

     

    Konunun ilginçliği de burada, çünkü bugün; "Kocam eskiden namaz kılardı, artık barlara takılıyor. Kur'an okur, sade yaşardı; artık kadınlarla fink atıyor, çocukları boşladı, benim yüzüme bile bakmıyor" diye vahlanan bir kadının, bırakın röportajının bir gazetede yayınlanmasını, en sadesinden vakay-i adiyedir. Olsa olsa "madem tahammül edemiyorsun, ayrıl" gibi son derece modern tavsiyeler, üsttenci akıllar, hafif müstehzi bakışlara katık edilir.

     

    Oysa, sözkonusu "Cemaat" olduğunda, eğitimli olmak da, sosyal yardım faaliyetleri içinde bulunmak da, efendi olmak da, okumak da fena halde 'lüks'e giriyor. Namazı, Kur'an-ı bile tehdit ve tehlike addeden bir zihniyetin geldiği "kaptırma" noktası, benim diyen gelenekselliklere taş çıkartıyor.

     

    İlginç olan bir şey daha var: Giden koca, Gülen Cemaati'ne değil de, sözgelimi Türkan Saylan'ın kızlara bursla birlikte "bekaretinizden kurtulun" tavsiyeleri verdiği Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne, Nur Serter'in de bir zamanlar üyesi olduğunu hayretle öğrendiğimiz, parapsikoloji, manyetizma ve ruh çağırma gibi etkinliklerle iştigal edilen Sevgi Birliği gibi tarikatlere "kaptırılmış" olsa bu kadar tantana koparılır mıydı, emin değilim. Cemaatse cemaat, tek tip insan yetiştirme suçlamasıysa ÇYDD'nin fazlası bile var Allah için, mesele dini gösterenler ve ibadet pratikleriyse, ÇYDD ve Sevgi Birliği'nde de yönelimi farklı olsa bile, bir tür inanma biçiminin ayak izlerini görmek pekala mümkündür. Nedir yani, cemaatin etkinliklerini katlanılmaz kılan?

     

    Hayır, elbette bir kadının, kocasının değişimini onaylamama ve bu değişim medyatik med-cezirlere sebebiyet vereceği kesin gibiyse, bu değişim toplumsal bir gerçeklik düzeyine işaret edebilecekse, gazeteye röportaj vermesine itirazım olmaz. Gelgelelim oradaki dil, Gülen adını kaldırıp yerine rahatlıkla Bin Laden'i koyup okuyabileceğiniz kadar kıyıcıysa; o kadın kocasının "cemaat"le tanışmasını, o koca ikiz kulelere dalış yapacak uçağın pilotu seçilmişçesine hınçla yadırgıyorsa, ağız dolusu nefret ediyorsa, orada bir patoloji var demektir.

     

    Ve o patoloji de, onyıllardır "irtica geliyor, geldi, gelecek, az sonra, burada" diye diye vatandaşın sırtından sopayı eksik etmeme patolojisinin hipertrofisinin tıpatıp aynını taşıyorsa, o anda "hoop, aloo" demek gerektir.

     

    Olay, ayağında şalvarı, başında takkesi, evden camiye-camiden eve mekik dokuyan, 560 liralık emekli maaşıyla geçinmeyi yeterli bulup, gerekmedikçe mahallesinden dışarı çıkmayan, 'kanaat'i hayat düsturu belleyen "cemaatler"in zaten şamar oğlanı vaziyetinde gözaltında olması; ama biraz modernizm iddiası, biraz eğitim çalışması, biraz presantabl görünümlü Nur Cemaati'nin büyük bir tehdit, bir heyula, bir umacı ilan edilmesidir.

     

    Tıpkı başını örten ama köyünde, mahallesinde, sokağında oturup dantel ören, altın gününe giden, yatağa yattığında sadece iyi bir kocanın tahayyülü eşliğinde uykuyu bekleyen kadınların "tehdit" olarak algılanmayıp, başına örttüğü örtüye "başörtüsü" demek suretiyle temize çekilmesi; ama iş kamusal alana dair bir iddiası olup eğitim almak ve çalışmak isteyen kadına geldiğinde derhal "sakıncalı" ilan edilmesi, başındakine de "türban" adı verilerek suç isnad edilmesi gibi…

     

    Nedir yani? Ekonomik, sosyal, siyasi ve aklınıza gelebilecek her alandaki imtiyazlardır. Yoksa beyni alınmış gibi olmak, büyüklerin elini öpmek, makineleşmek filan değildir mesele. Mesele Leyla hanımın "CentralPark'ta Türk günü yapmak onlara mı kaldı?" şeklindeki yerinmesinde gizlidir.

     

    Bilmem anlatabiliyor muyum?

     

    Özlem Albayrak - Yeni Şafak


  4. selamlar,

     

    musadenizle nedim hazarin konuyla ilgili yazisini aktarmak istiyorum;

     

     

    Ayırdetmek güç oldu, doğru ile eğriyi New York sokaklarında..." Böyle diyor Mazhar Alanson şarkısında... Önceki gün okuduğum bir yazı, şarkının bu dizelerini dilime pelesenk etti. Ayşe Arman'ı bilirsiniz, genelde sade suya tirit, 'sevgilimle cumburlop yuvarlandım, kızım dişini düşürdü, süt içtim dilim yandı, çöl ortasında benzinsiz kaldım' türü derinlikli yazılarından tanırsınız onu.

     

    Ha bir de yazıyı bitirdikten sonra gördüğüm, fon martılarının akıllarınca 'fırlamalık' dersi vermeleri var ki, onları Ruhat yengelerine havale ederek işimize bakalım.

     

    Okuduğum yazı, Amerika'dan bir bayan ile Ayşe Arman'ın yaptığı bir söyleşi. Başlık ise insanda yatık tüy bırakmayacak dehşetengizlikte: Kocamı Fethullahçılara kaptırdım!

     

    Durun, hemen panik yok. Hani başlıktan çıkan 'nasıl bir operasyonel hareketle kaptırılmış?' merakını da biraz erteleyelim.

     

    Hayat bir garip, modern hayat ise daha da tuhaf. Modernitenin beraberinde getirdiğini düşündüğünüz birtakım değerler silsilesinin, zekâ ve formasyon ile birleşmesi insanda yüksek beklentilere neden oluyor. Hani insan düşünüyor ki, akıl, birikim ile birleşirse damıttığı şeyler daha tatlı, haz veren, hayran olunan ve imrenilen olur...

     

    Oysa yokmuş böyle bir şey. Kocasını kaptırdığına inanan hanımın mantığını, hayata bakışını, değerlerini filan yargılayacak değilim. Ancak ideolojinin aklı nasıl kilitlediğini ve idraki nasıl çöpe attığının ibretli bir örneğini verdiğini de göstermek tarihe karşı sorumluluk bence.

     

    Bir kere hanımın en büyük şikâyeti artık kocasıyla bar, taverna gezileri yapamaması. Merhum Akif'in 'Meyhane' isimli şiiri geldi aklıma. Hani kocasını meyhanenin kapısında bekleyen biçare kadın. Bu hanımda tersi bir durum geçerli, 'Artık içki içmiyor, bara gitmiyoruz' diye kızıyor, köpürüyor.

     

    Ve insan yine merak ediyor, acaba aile içi şiddet mi uyguluyormuş eşi? O da değil, 'Asla baskı yapmıyor, ne örtünme ne ibadetle ilgili en ufak bir dayatması yok eşimin' diyor. Dayatan kendisi, 'yapmasın, etmesin, gitmesin, şunu yapalım' diyen kendisi. Hatta hızını o kadar alamıyor ki, 'Uyuşturucudan beter' diyor. Yani eşi, çocuğu esrarkeş olsa bu kadar bozulmayacak, delirmeyecek sanırım. Ya da kocası bara, pavyona takılsa, metres, flört ayağına yaşasa yine sorun olmayacak belki de!

     

    Merak ediyor insan, acaba bu kinin, öfkenin, gözü dönmüşlüğün nedeni nedir?

     

    Soruyor Arman, 'Okulları gördünüz mü?' diye. Öyle ya okullar hakkında bu kadar atıp tutan, yeryüzünün en büyük melanet merkeziymiş gibi göstermeye çalışan insanın diyecek bir çift sözü olur değil mi?

     

    El cevap; hayır görmedim, ama duyduklarım var!

     

    Acı acı gülmek işte burada lazım insana... Bir de örnek veriyor; "Bir arkadaşımın çok yaramaz bir oğlu vardı, Brooklyn'deki okula gitti, şimdi beyni alınmış gibi, karşılaştığı her büyüğün elini öpmeye çalışıyor." Gülmeyin lütfen... Oysa birkaç satır yukarıda, bu insanların hepsinin okumuş, yazmış, sosyal insan olduklarını, maç yaptıklarını, şenlik, şölen düzenlediklerini kendisi itiraf ediyor.

     

    Ben ekleyeyim isterseniz, olimpiyat düzenliyorlar, şiir, şarkı okuyup, dans ediyorlar, sportif müsabaka tertip ediyorlar, bilim olimpiyatları yapıp dünyada dereceye giriyorlar... Bunların hepsi fena, ne fena şeyler değil mi? Ah bara gitseler, kadehin dibine dibine vursalar, o zaman 'beyinli' olurlar sanırım!

     

    Bir de 'gizem' ağzı var hanımefendinin, 'Bu kadar parayı nereden buluyorlar?' diye soruyor 'Descartes'çı olmayan bir şüphe ile. Aslında cevabı yine kendisinin verdiğinin bile farkında değil: "Eve telefon açıyorlar, 'Leyla Hanım, bilmem nerede kurban kesilecek, bize yardım etmek ister misiniz?' diyorlar. 'Hayır!' diyorum, 'Bize katılmak ister misiniz, hayır işi yapacağız?' 'Hayır!' diyorum, 'Niye öyle diyorsunuz, gelin tanışalım, sizi ağırlayalım, bizi yakından tanıyın.' diyorlar. Yine 'Hayır!' diyorum."

     

    Yine Alanson'un dediği gibi, ne kadar enteresan! Ben esas bu hanımın eşini merak ediyorum, acaba bir gazeteci de onu bulup bir görüşse, eminim daha da ibretlik bir öykü çıkıp, hep beraber �şair gibi-: "Vücudu ra'se-i na-çar-i ye's içinde harab" deriz.

     

    Görenler için ne hikmetli öyküler vardır New York sokaklarında!

     

    Nedim Hazar


  5. selamlar,

     

    arkadaslar belki izlemissinizdir,haberturkte murat bardakcinin hazirlayip birkac elemanla birlikte sundugu bir program var,tarihin arka odasi diye.

    neyse gun oldu mesele yine abdulhamit ve icki meselesine geldi.murat bardakci bir hafta kadar once ayni konuyu tartisirken dedi ki;abdulhamit porto sarabi icer,elimdede belgeleri var beni kizdirmayin belgeleri gozunuze sokarim! bu olaydan bir hafta sonra ise,ayni programda zamanin da guneri civanoglunun abduhlamitin torunuyla yaptigi toportaji ekranlarda gosterdi,torunu bu konuda zaten cok az konustu ve dedesu muhterem abdulhamitin ara sira rom ictigini soyledi.

    simdi bunlari niye anlattim;

    1.sebep murat bardakci kendi icinde fena halde celisti,once porto riko sarabi ardindan rom!

    2.ve en onemli sebep ise abdulhamitin torunu dedem rom icerdi diyor,kizi ayse sultan alkol kullanmazdi diyor.benim demek istedigimi cok guzel anlatan bir olaydir/ornektir bu yazdigim.

     

    celiskiyi dusunsenize,torun baska birseydiyor kizi baska birsey diyor. benim fikrime gelince ben husnu zanda bulunarak diyorum ki abdulhamit insallah icmemistir ve 3o kusur padisah arasinda fatih hanla birlikte maneviyati en yuksek,belki alim derecesine yakin insandir.

     

    ama kalkip ta bir kitaptan yaptiginiz iktibasla herseyi halledemizsiniz,oyle olursa karsi tarafta kendini savunur,baska bir iktibasla/yaziyla/kitapla cevap verir.

     

    bakin benim soyledigim ne kadar da baskinlasiyor.bizim karanlik bir tarihimiz var arkadas,daha dogrusu karanlik bir tarih donemimiz var.bizler elbette okumali,ogrnemeli,mumkunse anlatmaliyiz.ama bazi mevzularda kesin bir dille konusmaktan kacinmali ve her soyledigimizin kaynaginida belirtmeliyiz.

     

    selam ve muhabbetle


  6. bu bilgi yanlış çünkü abdulhamid yemeği ailesiyle beraber yerdi.

    içkiye gelince sultan hamid içmezdi ama abisi murat içerdi.

     

     

    kardesim nasil bu kadar eminsin? hayir eger elinde cook saglam bir kaynak varsa verde bizde abdulhamit icki icerdi diyenlerin yuzlerine carpalim. eger yoksa bu denli sivri konusman ne diye?

     

    ve birsey daha,eger elinizde kaynak varsa onu da bi zahmet kimse sormadan soylemeden yazsaniz fevkalede olur.


  7. selamlar,

     

    efendim ben cok kitap okuyan birisi degilim,heleki tarih konusunda pek bir bilgim yada okumuslugum yok.

     

    fakat univ. 2.sinifta bir dostumun tavsiyesiyle abdulhamiti,onun donemini birkac farkli kaynaktan okuma firsati buldum,ve neden abdulhamiti tanima konusunda gec kaldigimi dusunerek kendime epeyce kizdim.sozu suraya baglamak istiyorum,ben az da olsa okumus,dinlemis oldugum tarih bilgisene dayanarak sunu soyleyebilirim;

     

    tarihimizi 2 farkli doneme ayirmak mumkun,birincisi karanlik/bilinmeyen tarihimiz digeri ise karanlik tarihimize nispeten daha cok bilgi sahibi olunan,hemen hemen herkesimin bircok konuda fikir birligi ettigi tarihimiz.

     

    karanlik tarihimiz diye adlandirdigim tarih,abdulhamitin tahta oldugu yillardan basliyor (ornegin 1890 lar) takii mustafa kemalin oldugu (1938 ler) yillara kadar suruyor.

    aslinda dikkat edilirse bu soyledigim sanki bir celiski iceriyormus gibi gelebilir,dusunsenize 100 yil onceki tarihimizden bihaber olan bizler daha evvelki tarihimize dair bircok sey bilmekteyiz,ne yaman celiski!

    bu yuzden yukarida yapmis oldugunuz yorum icin,haklisiniz yada haksizsiniz gibi bir yorumda bulunmak sahsimca yanlis olur,birkere o doneme ait bircok kaynak yakilmis,yikilmis,kul edilmis, bir kismi ise genelkurmay arsivinde( bildigim kadariyla mustafa kemalin vasiyetide orda),geriye kalan cok az bir kismi ise,bugun bizlerin istifadesinde.

    dikkat edilirsen her konuda her kafadan farkli bir ses cikmaktadir,neredeyse hicbir konuda fikir birligi edilememistir(ermeni meselesi,inkilaplar,abdulhamit donemi,31 mart vakasi,istiklal mahkemeleri,lozan,inonu donemi,seyh sait isyani vb...).o nedenle soyle dusunuyorm ki,bu konuda bizlerin yada bir baskasinin elinde kesin bilgi belge olmadan bir karara varmasi sahsimca pekde dogru olmaz.

    peki bu engel nasil asilir diye bir soru soracak olursak bence cevabi en kolay olan sorulardan birini sormus oluruz, oncelikle turk silahli kuvvetleri 'imparatorlugu' elindeki arsivleri acmali,sonra da tamamen nesnel bir tarih arastirma kurumu kurulup egrisiyle dogrusuyla,eksigiyle noksaniyla ne var ne yok hersey arastirilmali ve bizlere kaynak olarak sunulmali.kimsenin kalkip ta gecmisin seyrini degistirecek hali yokya:) ,olan olmus biten bitmis,biz hic olmazsa neyin ne oldugunu ogrenelim.

    benim bu konudaki goruslerim boyle,inanin bazen okudugum dinledigim seylerin hepsinin yalan oldugunu dusundukce cok fena kiziyorum.olurbu boyle sey yahu.ben tarihimi bilmiyorum,okuyamiyorum,benim yerime elin gavuru benim tarihimi bana anlatiyor,benden iyi biliyor.gelde kizmaaa!

     

    selam ve muhabbetle


  8. sevgili kardesim seksizabdal,

     

    simdi sen kendinle fena celistin!

     

    ama once bir uyarida bulunmak istiyorum, bu konu F.G hocanin yapdiklarini yahut yapmadilarini elestirmek icin acilmadi,yani ben o niyetle acmadim. F.G konusunun bu sitede yasak oldugundan da haberdarim,lutfen konunun istikametini degistirmeyelim,degistirmeyelim ki adminlerimizi zor durumda birakmayalim,gereksiz tartismalara girip te birbirimizi uzmeyelim.sanirim demek istedigim anlasilmistir.

     

    simdi gelelim sana!

     

    1.kadin adamdan bostur demissin! buna gerekce olarak ta kadinin hicibr dine mensup olmamasini soylemissin.sevgili kardesim nerden anladin bunu,kadin ben dinsizim yada ateistim demiyorki.kadin namazi,orucu kisacasi ibadeti sevmiyor olabilir,istemiyor olabilir,bu onu dinsiz yapmazki.

     

    peki sana sorarim sen nasil bu kadinin dinsiz oldugu hukmune varirsin,yada hicbir dine mensup olmadigi hukmune varirsin,bunu da gectim kadin icin dinen bostur demissin,sen bu hukmu nasil verebildin kardesim? ayeti kerimede ne buyuruluyor;kalplerdekini yalnizca ALLAH bilir.

     

    2.sen bunlari yap sonra kalk onur1 adli uyenin iyi niyetle yazmis oldugu,din,islam,musluman kelimelerini hic kullanmadan sirf turkluk ve turkce gibi kavramlari on plana cikaran/vurgulayan F.G hocayi ve cemaatini takdir yazisini elestir,ve aaa bu boyle olurmu,kizlar la erkekler ayni yerde olurmu de.

     

    guzel kardesim bana kalirsa bu tutumun hiiic olmadi hemde hic.hele ki 1.maddede saydiklarim hic olmadi,hatta cok olcusuz oldu.

     

    selam ve muhabbetle


  9. yaziya bbir daha goz attim da,su sukrediyorum kismi na kafam takildi.

     

    acaba neyle sukrediyor,nasil sukrediyor,kime sukrediyor,ne icin sukrediyor? acaba bizlerin hergun kulladigi sukurler olsun sozuyle esdeger bir kifayettemi sukrediyor? acaba bizmi sukretmeyi bilmiyoruz? yoksa sadece lafta mi kaliyor sukurler!acaba acaba acaba. ...

     

    sen aklima fikrime bedenime ve nefsime mukayet ol YARABBBI! halimiz yaman.


  10. selamlar,

     

    gecenin bu vaktinde sizlere daha guzel,daha sevecen haberler vermek,sizleride kendimide mutlu etmek isterdim.lakin bu sefer beni affedin,kismetse birdahaki sefere...

     

    yazinin basligini kendimce soyle koydum; peri masali islamla kabusa donusuyor!

     

    Hürriyet Yazarı Ayşe Arman bugünkü köşesinde Leyla T. adlı New York'ta yaşayan 36 yaşında bir reklamcı'nın hikayesine yer verdi. İstanbul'da halkla ilişkiler yaparken bir ressama aşık oluyor ve onun peşinden New York'a gidiyor. Evleniyorlar, bir de oğulları oluyor. Ama günün birinde peri masalı bir kabusa dönüşüyor. Bakın Leyla T., olanları nasıl anlatıyor...

     

    Sizi tanıyabilir miyiz?

    - Ben Leyla T. 12 yıldır Amerika'da yaşıyorum.

     

    Ne münasebetle...

    - 24 yaşındayken, New York'ta yaşayan bir Türk ressama aşık oldum. Annemlere "Amerika'ya tatile gidiyorum" dedim, İstanbul'daki hayatımı

    geride bıraktım ve buraya yerleştim.

     

    Çok mu yakışıklıydı, çok mu karizmatikti, çok mu şefkatliydi, çok mu varlıklıydı? Sizi kimse onun kadar sevmedi mi? Nedir?

    -Kafa olarak mükemmeldi. Türkiye'de ya erkek arkadaşınız olur ya sevgiliniz. Bir türlü, ikisi aynı insanda birleşmez. Ben şanslıydım, hem en yakın arkadaşım hem sevgilimdi, gözüm kapalı geldim.

     

    Hemen mi evlendiniz?

    -Evet. İyi bir sosyal hayat, sanatçı bir çevre, sergiler, davetler enstelasyonlar... Rüya gibiydi her şey. Evliliğimizin 3. yılında bir de oğlumuz oldu. Ne kadar mutluyuz diyor, sürekli şükrediyordum ki kabus başladı. Eşim 5 vakit namaz kılan bir adam oldu.

    Ne alaka?

    -İşte sorun da bu. Ramazanda içki içerdi, dinden uzak dururdu ama Fethullahçılarla tanışınca, inanılmaz bir değişim yaşadı. New York'ta yaşayan pek çok Türk, Fethullahçılardan rahatsız. Eşim dahil hepimiz, "Bunlar ne yapmaya çalışıyorlar? Neden kapı kapı dolaşıyorlar? Karşı bir dernek mi kursak? Öyle mi yapsak, böyle mi yapsak?" derken; biri eşime, "Sen savaş açtın ama bu insanları tanımıyorsun, gel bir gör!" demiş.

    Gidiş o gidiş. 1-3-5 derken, "Çok iyi niyetli insanlar, ben yanılmışım" demeye başladı, toplantılarına düzenli gider oldu. Ruhunu dinlendiriyormuş, yoga yapıyor gibi hissediyormuş, bir tür meditasyonmuş, insanın kendi dinini öğrenmesinin nesi kötüymüş.

    Evin içinde Fethullah Gülen'in dergilerini, kitaplarını okuyor, DVD'lerini izliyor...

     

    Siz ne yaptınız?

    - Kendinizi benim yerime koyun, birlikte Soho'daki bütün barların altını üstüne getirdiğiniz adam, dünyanın en bohem adamı, Kuran'ı elinden düşürmüyor, 5 vakit namaz kılıyor ve "Allah için yapıyorum" diyor. Kafayı yiyecektim! Tamam ben de Allah'a inanıyorum ama ondaki bu 180 derecelik değişim beni korkuttu, öfkelendirdi, üzdü. Bir de kendimi

    aldatılmış hissettim, hayatını dinin esaslarına göre yönlendiren bir adam isteseydim, gider bir imamla evlenirdim. Sizden dini kurallarına uygun olarak yaşamanızı istedi mi?

    -Yok hayır. Ama ruhen iki ayrı uca yuvarlandığımızı hissettim. Bana, "Sana asla kapan demem. Dinde zorlama yoktur. Benim görevim bunları sana anlatmak, ister yaparsın, ister yapmazsın!" diyordu. Bir de, vaaz veriyor yani! Bilmem ne suresinde bu yazıyormuş, bilmem ne suresinde şu yazıyormuş.

     

    Arkadaşları peki? Onlar ne dedi?

    -Acayip dalga geçtiler. Her gittiğimiz yerde "Aaa sen Fethullahçı olmuşsun!" dediler. "Ne alakası var! Ben Fethullahçı değilim. Dinle ilgili bilgiler veriyorlar, gidip öğreniyorum" dedi durdu.

     

    Kaç zamandır aynı şekilde devam ediyor?

    -3 sene oldu. Ben tabii ruhsal çöküntü yaşadım, depresyon tedavisi gördüm. Anlamını kaybetti her şey. Bana kalkıp, "Atatürk alfabeyi niye değiştirdi?" diyor, "Bütün devrimleri neden tepeden inme yaptı, halk hazır değildi." Sinir oluyorum. Çünkü evimde bu tür şeyleri tartışmak istemiyorum. Hálá kızıyor bana, neden bu kadar tepki gösteriyormuşum,

    neden abartıyormuşum. Çok eğitimli tiplermiş...

     

    Siz tanıştınız mı?

    -Bir kısmıyla mecburen. Bizim oturduğumuz yerdeki derneğin ismi Tamef. 25 yaşlarında üniversite mezunu çocuklar çalışıyor. Hepsi eğitimli, İngilizceleri de çok iyi. Oğlum yaşındaki çocuklara yöneliyorlar...

     

    Nasıl yani?

    -Forma veriyorlar, futbol oynattırıyorlar, yaz kamplarına götürüyorlar. E tabii 9- 10 yaşındaki çocuklar bu tür faaliyetlere deliriyor. New York dışında, 15 gün orman içinde kamp. Çocuğun umurumda değil Fethullah'ın kampı olması, gitmek istiyor. Benim oğluma da kafayı taktılar. Formalar, eşofmanlar, çantalar. Kesinlikle "Hayır!" dedim.

     

    Tüm bu hikayede sizi en çok rahatsız eden şey ne?

    -Bakın, benim kocam camiye gitseydi ve caminin hocasından böyle bir eğitim alsaydı ondan nefret etmezdim, onu suçlamazdım. Ben Fethullahçıların ne niyetle bu hizmetleri verdiklerini bilmiyorum. Bu kadar iyi olmalarının sebebi nedir? Neden dünyanın her yerinde okullar açıyorlar, neden küçücük çocukları topluyorlar, dini eğitim veriyorlar

     

    Okullarını gördünüz mü?

    -Hayır ama o okullara devam edenleri gördüm. Bir arkadaşımın çok yaramaz bir oğlu vardı, Brooklyn'deki okula gitti, şimdi beyni alınmış gibi, karşılaştığı her büyüğün elini öpmeye çalışıyor. Tuhaf bir çocuk yarattılar, sanki çocuk değil, makine. Fethullah Gülen'e baktığınız zaman Afrika'da okullar, Uzakdoğu'da okullar, bir sürü yazı okuyorsunuz, hikaye dinliyorsunuz, tabii tedirgin olacaksınız...

     

    Tüm bunları kocanıza anlatınca ne diyor?

    -"Sen zannediyorsun ki biz o toplantılarda, 'Vatan nasıl satılır?' diye konuşuyoruz, bunun planlarını yapıyoruz, alakası yok!" diyor, "Neden önyargılısın, neden onların kötü olduklarını düşünüyorsun?" Sonra vaaza başlıyor, "Fethullah Hocamız şöyle diyor, böyle diyor..." O, öyle dedikçe ben çıldırıyorum. Bir tek iyi şey var: İşleri yoğunken, sergi-mergi, onlarla istediği kadar çok görüşemiyor, o zaman biraz olsun normale dönüyor.

     

    Evliliğiniz ne durumda?

    -Tabii ki vazo kırıldı, eskisi gibi değiliz. Ben antidepresanlara devam ediyorum.

     

    Bütün bunları bir gazeteciye niye anlatıyorsunuz?

    -Çünkü bizi rahat bıraksınlar istiyorum! İnanılmaz organizasyonlar yapıyorlar. Central Park'ta Türk günü yaptılar mesela. Nereden buluyorlar o parayı? Türk hükümetinden fon aldıkları doğru mu? Ben öyle Türk günü de istemiyorum. Bütün kadınlar kapalı. Türklük bu mu? Türk günü yapmak onlara mı kaldı? Her yerde niye karşımıza çıkıyorlar? Hani insan, "Ya çocuğumun uyuşturucu kullanan arkadaşları olursa, çocuğuma musallat olurlarsa" diye korkar ya, benimki de o hesap. Resmen uyuşturucudan beterler. Eve telefon açıyorlar, "Leyla Hanım, bilmem nerede kurban kesilecek, bize yardım etmek ister misiniz?" diyorlar. "Hayır!" diyorum, "Bize katılmak ister misiniz, hayır işi yapacağız?" "Hayır" diyorum, "Niye öyle diyorsunuz, gelin tanışalım, sizi ağırlayalım, bizi yakından tanıyın" diyorlar. Yine "Hayır!" diyorum. İnanılmaz yüzsüzler, hiç yılmıyorlar. Sinir bozucu olan da şu: Hep terbiye sınırındalar. Ama ben onlarla savaşacağım. Kocamı Fethullahçılara kaptırdım, oğlumu asla vermeyeceğim!


  11. selamlar,

     

    trradomir abi isi biraz ti'ye almis,lakin bilmiyorsaniz ben izah edeyim kendisi kesinlikle futbolcu degildir.:(

     

    muhim olup olmadigi isize kalmis bise,fakat kendisini tanidigim kadariyla muspet birisi oldugunu ve muhabbetinin cok hos oldugunu bilirim.

     

    hatirlarsaniz ramazan da sahur programi yapardi kendisi, hos muhabbet eder,guzel siirler okurdu.

     

     

    selam ve muhabbetle.

     

    (bu arada google dan da aratabilirsiniz,hani olurda merak buyuran olursa)


  12. selamlar,

     

    konunun/sualin uzerinden yaklasik iki yil gecmis olmasina ragmen,forumda gozume ilisince nedense cevap yazma geregi duydum.

     

    -gunde neden bes vakit namaz kiliyoruz? bildigim kadariyla aslinda namaz gunde 3 vakit olarak emrolunmus, gunes dogmadan hemen once,gunes tepedeyken, ve batmadan once. lakin bir vakit uzerine cok rekat bindigi icin namaz 5 vakite yayilmis.

     

    -neden 5 vakiti sabah kilip bitiremiyoruz? bu sualin cevabida daha evvel soylendigi gibi,Yaradicinin takdiridir.

     

    -vakitler neyi temsil ediyor iste onu bilmiyorum.

     

    arkadaslar ben bu bilgileri bir kaynaktan okumadim,yada okuduysam da hatirlamiyorum. ama sizinde bildiginiz gibi, bi zamanlar bizim 'hoca'lar tv lerde durmadan atip tutuyorlardi;neymis efendim kuranda namaz 5 degil 3 vakitmis diye.bende muhtemelen o donemde ya birinden dinledim yada biyerden okudum.umarim yanlis bilgi degildir.yanlis varsa da arkadaslar pek kuvvetli ihtimalle duzeltirler.

     

    selam ve muhabbetle


  13. selamlar,

     

    daha once dahiler ve deliler kitabindan bahsedecegimi soylemistim. neyse ki kismet olduda dun gece bitirdim.

     

    aslinda kitap icin soyle guzel, boyle guzel diyerek sizleri dumura ugratmak istemiyorum. kitap bana kalirsa on uzerinden 8 lik bir kitap. lakin benim deginmek istedigim baska hususlar var.

     

    soyle ki; kitap hem kurgu hemde tarih kitabi olarak raflarda yerini alabilecek bir kitap. kurguladigi guzel oykuyle birlikte bir yandan da bize maramara kiraathanesini anlatiyor yazar mehmed niyazi.

     

    beni asil carpan sey ise, kitapta anlatilan, sahislarin diliyle vuku bulan olaylar. bunlara birkac misal vermek istiyorum.

     

    ornegin; hilmi oflaz'in '''butun kavmiyetcilikler kufurdur. Turku sevmek imandandir'' sozunu, sorulmasi uzerine cok guzel bir sekilde aciklamasi ve dinleyenlerini mest etmesi...

     

    -hele bide kanuni'nin bir savas ani anlatiliyorki, gercekten varsa boyle bir olay, bunun kitabini bulup okumak artik boynumun borcudur.

     

    -sonra merhum Adnan menderesin, osmanli hanedanina mensup, avrupada yasayan bir kac kisiyi bulup onlara hizmet etmesi ve bu durumdan(disarda yasamaya ve orda sefiller gibi en basit islerde calismalarina goz yumulmasina ) duydugu rahatsizliktan oturu esine ve yakin cevresine ; insanligimdan utaniyorum, bunlar bizim ecdadimiz, bu hal onlara nasil reva gorulur manasina gelen haykirisi, ve omrunun son gunune kadar, hatta oldukten sonra esi berrin hanim olene kadar, avrupadan gelen aileye yardim etmesi veya ettirmesi....

     

    daha bu ve benzeri bir cok olay yazmak mumkun. fakat ben daha fazla uzatmak istemiyorum. ozetle demek istiyorum ki, kitap bizi bir yandan tarihi gerceklerle yuzyuze getirirken, obur yandan , kartal ve husrev karakterlerini kurgulayarak bizi kitaptan koparmamak icin vargucuyle caba gostermektedir.

     

    okunmasi tavsiye olunur.

     

    selam ve muhabbetle

     

    *NOT: trradomir abi,

    vermis oldugunuz linklerdeki dosyalarin 6'sini indirdim, geri kalan ikisini de simdi indiriyorum.6 linkte hicbir sorun yok, bu ikisinde de oldugunu zannetmiyorum.paylasiminiz icinde tekrar tsk ederim.


  14. Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor

    Bir hilal uğruna Yarab ne güneşler batıyor

    Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker

    Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer

    Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi

    Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi

    Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın

    Gömelim seni tarihe desem sığmazsın

    Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber

    Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber


  15. selamlar,

     

    cok tsk ederim abi, kartalin kurgu oldugu her yerinden belli zaten, buram buram hayal urunu kokuyor. lakin diger tiplerde cok enterasan kisiler,aslinda benim takildigim nokta kisilerden cok anlatilan olaylar.

    soyleki, kanuni olayi gercekten beni bile huzunlendirdi, ki siz dusunun ordakilerin halini.:shake2:

    neyse aciklama icin tsk ederim, kitap hakkinda aciklayici olmasi bakimindan birseyler yazmak istiyorum, kafamda da kurguladim, hele su kitap bitsinde yazariz insallah .

     

    hadi selam ve muhabbetle


  16. selamlar,

     

    arkadaslar bu aralar mehmed niyazinin dahiler ve deliler kitabini okuyorum.

     

    lakin benim aklima birsey takildi. kitabi okuyan arkadaslar bilirler ki, kitapta bir cok olay, konusma nakledilmektedir.ben bunlarin ne kadar gercek olup olmadigini merak ediyorum. ornegin ustadin napolyonu anlatmasi, sonra mukrimin halil'in kanuni olayini anlatmasi filan. yani bunlar not edilmis seyler mi? yoksa yazar atma gucunu kullanarak mi yazmis. bilen birisi aciklarsa cok sevinirim.bide ordaki karakterler ne derece dogrudur ?

     

    selam ve muhabbetle.


  17. efendimizin s.a.v sunnetlerini bilmeden yasamak,yasamakmidir?

     

    efendimizin s.a.v ahlaki,durusu,terbiyesiyle yasamak nasil mumkundur? helede O'nun sunnetini bilmeden!

     

    sasarim bu soyledigine birader.biz de laf olsun diye bunlari saymiyoruz,unutulan sunnetleri birbirimize hatirlatip hem O nu (sav) anmaya hemde sunnetine uymaya calisiyoruz.

     

    yazarken hele de boyle bir mevzuda yazarken ici bos konusmayalim,benim dusuncem boyle.

     

    selam ve muhabbetle


  18. selamlar,

     

    bir kac gun once nasip olduda ahsap konak eserini bitirdim,bunun ustune birde muhasebe siirini okudum,derken iyice efkarlandim,duygulandim.

     

    toplumdaki ahlak ve dini degerlerin gittikce yok olmasi,buna duyarsiz nesillerin yetismesi,zannimca bu kitabin baslica konusu,muhasebe siirindeki su misralar ise butun kitabi ozetliyor diyebilirim;

     

    uc katli ahsap evin her kati ayri alem,

    us kat: elinde tesbih agliyor babaannem,

    orta kat:(mavs) oynayan annem ve asiklari,

    alt kat: kizkardesimin (tamtam) da cigliklari.

    • Like 1

  19. selamlar,

     

    kardes bir kac kere farkli basliklar altinda zikrettim ancak ricanin mukabelesiz kalmamas4.i icin,bir kez daha burda zikretmek istiyorum.

     

    1.osmanlida harem meselesini cok guzel bir sekilde anlatan; prof.dr ahmet akgunduz-osmanlida harem.

     

    2.askin nasil bise oldugunu,ete kemige olan askin nasil ilahi aska dondugunu,kaydigini anlatan,ister maddi dusunun ister manen dusunun,aski cok guzel hikayeceklerle anlatan;prof.dr iskender pala-askname.

     

    3.mustada armagan-abdulhamitin kurtlarla dansi (ustadin abdulhamit hakkindaki eserini henuz okumadim bir sey demem dogru olmaz)

     

    4.her musluman gencin bilmesi gereken,islama gore cinsel hayati anlatan,ali riza demircanin muhtesem derlemesi.islama gore cinsel hayat-ali riza demircan.(ben yarisindayim kitabin)

     

    simdilik bunlar geldi aklima.tabikide bircok kitap saymak mumkun.bastada ustadin eserleri.

     

    selam ve muhabbetle


  20. ne kadar alevi yok kardes?

     

    biraz acik konusursan iyi olur,haa bide mumkunse bana da ya bi kaynak tavsiye edin,yada alip buraya yapistirin.bende cok duydum boyle olmadigini filan,ama bana saglam delil lazim.

    isin asli ben inanmiyorum,boyle bir insanin,boyle bir fetva verdirecegine filan amma,baskalarinida inandirmak istiyorum,gerci onlarin bircogu fikrisabittir ama olsun,ben en azindan en yakinimdaki aleviye bunlari anlatmak,kaynakli konusmak istiyorum.

    hadi selametle

×
×
  • Create New...