Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Beylerbeyi

Admin
  • Content Count

    785
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    26

Posts posted by Beylerbeyi


  1. selamlar,

     

    arkadaslar,ben tamamen ogrenmek amacli,kin ve nefret gutmeyen duygularla bu nokta da bir sual sormak istiyorum.konuyla ilgili bilgisi olan arkadaslar ALLAH rizasi icin,kaynak gostererek,(ama su resmi tarih safsatalarini bir kenara iterek) su muhim soruya cevap verebilirmisiniz?

     

    padisahlarimizdan hasmetli yavuz sultan selim hz.leri alevileri topluca katletmismidir? ve bunla yetinmeyerek,zamanin fetva ehli insanlara (seyhulislam) cuma hutbelerinde okumalari icin su cumleleri soylemismidir? savunmusmudur? ;alevi katletmes/oldurmek cennete girmeye sebebiyettir.

     

    sakin kizmayin,celallenmeyin.bu soylediklerime bu haliyle hatta daha ileri goturerek inanan,yavuza her defasinda kufurler hakaretler savuran bir suru alevi var.simdi sormayin nerden taniyorsun,taniyorum bi sekilde.

     

    ne zaman tarih konusulsa hep bunlari soyluyor,bende;yok canim imkansiz yavuz selim hz.leri boyle sey yapmaz,heleki cenneti nasil vadeder diye filan savunuyorum,ama isin acikcasi elimde ne bir kaynak ne bir belge/

     

    neyse efendim varsa eger bildiginiz biseler buyrun paylasinda,bizde bilelim egrisini dogrusunu,

     

    selam ve muhabbetle


  2. selamlar,

     

    tonyukuk kardes,sen olaya cok farkli bir gozle bakmissin,hani haksiz da degilsin.ama su da bi gercekki bir suru insanin ustaddan haberi yok,haberi olanlarin buyuk bir bolumu,ustadi ustad olarak degil,necip fazil olarak biliyor ve en fazla cile kitabini alarak,onu da siirlerinin bir kismini eleyerek okuyor,ustadi da hep necip fazil olarak ve ciledeki siirleriyle taniyor.ha bide siirlerde cogu zaman mana derinliginden ziyade,kafiye ye ,baska bir tabirle onu carpmasina hayran oluyor,ve kitap asil hedefine ulasamamis oluyor.

     

    ee talep olmazsa ,arz olurmu? elbetteki olmaz,bu konuda en son konustugum kitapci boyle diyor,ustadin dilinin agir oldugunu ancak 5-10 kitabinin cok revacta oldugunu filan soyluyor.bu nedenle oyle kuytu bi yerde 5-10 ustad kitabi bulundurmak,onun icin gorevinin ,isinin hakkini vermeye yetiyor.(bir baska etken ise,ustad in arkasinda saglam bir dernek,kurulus,holding vs olmamasi.mesela nazim hikmet boylemi sizce,aslaaa)

     

    ama insallah gun gelecek,tv ler canli yayinda ustadi konusacak,hakkinda bir suru tartisma yapilacak,15-20 den fazla ustad dergisi ayni zamanda,standlarda boy gosterecek.derneklerse cabasi.

     

    ve bir gazete...bizlerin kismen ustad asigi insanlarin cikardigi,ciplak nesriyat yapmayan,haberi oldugu gibi sunan,eski basim gazetelere sekil yonuyle benzeyen,yarisi edebiyat yarisi haber olan bir gazete...okuyucu onu actiginda icini hzuur dolduran,buram buran edebiyat kokan,atmaya kiyilamayan bir gazete...

     

    derken bu girisimler buyuyecek,cogalacak; buyuk doguyu doguracak,hayat ufleyecek.iste o zaman,ustad kabrinde belki de bunun huzurunu duyarak,okunun hedefe vardiginin heyacanini duyarak oylece,meleklerle koyun koyuna uyuyacak.

     

    INSALLAH.

     

    selam ve muhabbetle


  3. arkadaslar,dostlar,gonuldaslar,pek muhterem insanlar..

     

    ben size bir sey sormak istiyorum,bu taha akyol ve onun gibi insanlara karsi bu tutumunuz nedir arkadaslar?

     

    yani kufur edince bilmem libos deyince,yok tahacik deyince bilmem ne deyince iciniz rahatliyormu ? bumudur yani sizin savunma anlayisiniz,yada dava anlayisiniz? hadi diyelim taha akyol la karsi karsiya geldin ayni laflari sarfedermisin yoksa aman efendim soyleydide boyleydide der lafi cevirirmisin?

     

    ben size demiyorum ki tenkit etmeyin,yermeyin.amma bunun olcusunu kacirmayin,elestirinin de bir siniri bir hukmu,bir edebi yokmu?

     

    siz direk hakaret ediyorsunuz. birakin ustadi savunmayi filan.bir muslumana bu uslup yakisirmi? heleki kafir demeler,kufur efli demeler,sapik demeler,bunlar nedir yahu?(bu forumda baskalari hakkinda boyle seyler cokkez soylendi) siz kimsiniz,yada biz kimiz bu konuda hukum verip karara bagliyoruz.

     

    arkadaslar kimse kizmasin,sinirlenmesin.ben bir musluman olarak dusunuyor ve bunu soyluyorum.siz nasil isterseniz oyle anlayin.

     

    selam ve muhabbetle


  4. selamlar,

     

    daha evvel duymus oldugum ve sonunda birebir okudugum ve ilginc birer bilgi olduguna kanaat ettigim bu bilgileri sizlerle paylasmak istedim.

     

    selam ve muhabbetle

     

    ÂDEM ( ا د م ) OLMAK

     

    Âdem ( ا د م ) Olmak…

     

    Âdem ( adam ) olmak, bir iddiadır. Her iddia da bir ispat/bir bedel ister. Âdem olmanın bedeli, Arapça yazılışında âdeta simge hâlinde gösterilmiştir.

     

    Bu yazılışı mercek altına aldığımızda, bu hakikati daha yakından görürüz. Âdem bir elif ( ا ), bir dal ( د ) ve bir mim ( م ) harfinden oluşur. Birçoğumuzun bildiği gibi bu harfler,

     

    Âdem kelimesinde namazın simgesidirler.

    Elif ( ا ); kıyamı, dal ( د ); rükûyu ve mim ( م ) de secdeyi imler.

     

    Bu basit yazılımın bize gösterdiği hakikat şudur: Ey âdemoğlu! Âdem olmak istiyorsan, kul olmak zorundasın. Allah’ın karşısında esas duruşa geçmek zorundasın.

    Kıyam, rükû ve secde… İşte insan(âdem) olmanın anahtarları… Allah karşısında esas duruşa geçmek, eğilmek ve secdeye gitmek… İblis, bunları yapmadığı için şeytan oldu. Sureta insan olanlar da bunlardan kaçındığı için âdem olamıyorlar/olamayacaklar…

     

    www.ahlamak.com

     

    -----

     

    X harfi !

     

    x harfi, cebir ilminde bilinmeyen nicelikleri göstermek için kullanılır. x bilinmeyeni ve bilinmek istenen değerleri bilinene kadar temsil eden en muteber işarettir. Hemen hemen tüm dünyada böyledir.

     

    Peki neden bilinmeyen nicelikler için x işaretini kullanırız? Çünkü arap ve arap allfabesini kullanan bilim adamları cebirde bilinmeyeni temsilen "şey" ifadesi, şey için de "ş" harfini kullanırlardı. Arapça kitaplarda bilinmeyen niceliği ifade etmekte önceleri bilinmeyen şey anlamında olarak şey kullanılmış, daha sonra bu ifade kısaltılıp yerine harfi geçirilmiştir. O sıralarda İspanyolcada ş harfi x şeklinde yazıldığından Arapça cebir kitaplarındaki ş harfi İspanyolca cebir kitaplarında x harfi şeklinde yer almıştır. Ayrıca Arapça cebir kitaplarında bilinmeyen nicelik anlamında kullanılan şey kelimesi İtalyanca cosa olarak tercüme edilmiş ve cebirde Arapça anlamı ile kullanılmıştır. İtalyancada bu kelime sonraları co olarak kısaltılmıştır. Daha sonra okunuş yakınlığı sebebiyle bu hece yerine daha kısa olan x harfi geçirilmiştir. Böylece cebirdeki bilinmeyen nicelik ifadesi olan x Arapça ş harfinden İspanyolca aracılığıyla ve Arapça şey kelimesinden İtalyanca aracılığı ile diğer lisanlara geçmiştir.

     

    Müslüman bilim adamlarının cebirde kuralları ve nosyonları belirlediği zamanlarda Endülüs Emevi'den cebirin incelikleri ile kural ve işaretlerini de miras alan İspanyolların ş bilinmeyenini tüm diğer milletlere x olarak aktarmasının hikayesi kısaca bu şekilde cereyan etmiştir.

     

    www.1bilen.com


  5. cok sagolasin harun kardesim,benim yapmayi dusundugum seyi sen yapmissin.bu bilgileri bilmek ve uygulamak butun muslumanlara farzdir.ayrica birde gusl meselesi varki sorma gitsin.gecenlerde bir cuma hutbesinde imam efendi basindan gecen bir olayi anlattida inan sok oldum,hemen kisaca meselenin ozune dair bir sey soyleyeyim sizde bana hak verin,20 li yaslarda evli barkli coluk cocuk sahibi birinin gusl abdestini bilmemesi nasil bir durumdur,hangi bahane hangi sebep bu hatayi hafifletir.zannimca burdaki hata hem o kiside hemde biz muslumanlarin ustundedir.

     

    neyse efendim diyecegim o ki,ben daha islami konular kismina soyle detayli bir bakamadim,ama sunu eminim ki bu dini meselelerin kesinlikle gundeme getirilmesi,hatta tum muslumanlara anlatilmasi lazim.

     

    selam ve dua ile


  6. Arkadaşlar son 1 aydır ankarada bu kitabı arıyorum.

    Belki 10-15 kitapçıya sormuşumdur.

    En sonunda Akçağ'a özel sipariş verdim de gelecek dediler inşallah bakalım...

     

     

    selamlar,

     

    arkadaslar size bir kitap sitesi tavsiye ediyorum.bu sitede bir cok kitaba ulasmak mumkun,bahsetiginiz kitap ta orada var linkinide asagiya koyuyorum.guvenilir bir site,ozellikle buyuk sehirde yasamayanlar icin birebir,fiyatlarda bence gayet makul.

     

    hadi selametle

     

    www.kitapyurdu.com

     

    link: http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.as...amp;sa=39633363


  7. Çağrı

     

    sana mezar oldu girdiğin kutu

    çık çıkabilirsen,iş başa düştü.

    'umudum' diyerek diktiğin putu

    yık yıkabilirsen,iş başa düştü.

     

    kan kızıl ettiler gök mavisini,

    dert yiyor yiğidin en kavisini

    bağrına saplanan zam çivisini,

    sök sökebilirsen iş başa düştü.

     

    ne dağlar yol verir ne kervan yürür

    bir kedi tutmuş on aslan sürür

    aynada hayalin sana tükürür,

    bak bakabilirsen iş başa düştü.

     

    d,n tavşan avlarken vurguncu kuşu

    bugün fil avlatır solun dingişi

    yırtılan kemeri çürüyen dişi

    sık sıkabilirsen iş başa düştü.

     

    'hakça düzen' sanıp,oltayı yuttun,

    'ak günler' teklerken çamura battın

    kimsenin suçu yok,sen sana ettin

    çek çekebilirsen iş başa düştü.

     

    affetme kim ise milleti bölen,

    sana örnek olsun hak için ölen

    kutsal ocağıdır yıkılan sönen,

    yak yakabilirsen iş başa düştü.

     

    düşürme,sahip ol bayrağına

    türk-islam mührünü gel,vur çağına

    fitneyi yalanı götür lağıma

    dök dökebilirsen iş başa düştü.

     

    abdurrahim karakoc

     

    selamlar,

     

    ozellile su misra beni hep dusundurur: ""kimsenin suçu yok,sen sana ettin''


  8. selamlar,

     

    her okudugumda burnumun direginin sizladigi bir yaziyi daha dogrusu bir onsozu sizlerle paylasmak istiyorum.onsoz hekimoglu ismail tarafindan sevdali siirler(1-2) kitabi icin yazilmis.bu onsozde ben; hem ustada bir kere daha hayran oldum,hemde o donemi(1950 ler) hekimoglunun gozunden bir kere daha okudum.okurken begeneceginizi umid ediyorum,ayrica kitaplarida kesinlikle tavsiye ederim.(ben insallah siirlerin bir kismini burada,bu baslik altinda paylasmaya calisacagim)

     

    selam ve muhabbetle

     

    Bu şiirler

     

    yıllar çabuk geçiyor, onlarla birlikte bircok hatira ve gercek de gecmisin derelerine atiliyor.1950'de tahsil icin istanbula gelmistim. O gun 18 yasindaki bir gencin futbol oynamasi bir sansti.cunku sokakta gezenlerin ayagina camur bulasiyordu...kahveler tiklim tiklim,en azindan cayina oyun oynanirdi.ya meyhaneler...sonra topkapi mezarliklarinda obek obek insanlar oturup esrar icerdi. o zaman futbol oynamak bir sansti.antremanlar, mac,yorgun duser yatardim.

     

    O zamanlar sosyalist veya komunist olmak moda imis,sonradan ogrendim,Nazim hikmet bile karargahini istanbul'da kurmus.

    beni de toplantilara goturduler:gazoza votka katip icmeler,kadin erkek karisik;caz muzigi,dans...velhasil yasayislari hosuma gitmedi.

    tahsilimi tamamlayip,memuriyete baslayinca,yumurtadan cikan civcive cok benziyordum:dar bir dunyadan,genis bir aleme cikmistim:camiler,hocalar varmis...Buyuk Dogu,Serdengecti dergileri, Risale-i Nurlar,Nihal Atsiz dunyami renklendirmisti.

    Sokaktaki gunah selinden kactikca kitaplara kapaniyordum. yeniden ogrenci olup,defterimin uzerine:

    Okulu:Hayat

    Sinifi:Insan

    Diye yazip,mesaiden artan zamanimi ders calisarak geciriyordum.Bekar adamin duvarlari Osmanli padisahlarinin semasi,buyik gunahlar listesi ve nefsin mertebeleri gibi kagitlarla doluydu.Siirler,her gun her an bir heykeltras gibi mermeri insana benzetmeye calisiyordu,beni yontuyordu:

    Goster ilahi bu millet kurtulur tek mucize

    bir utanmak hissi ver gaip hazinenden bize

    ne irfandir veren ahlaka yukseklik ne vicdandir.

    fazilet hissi insanlarda ALLAH korkusundandir.

    --------------------

    cesm-i insaf gibi akile mizan olamaz.

    kisi noksanini bilmek gibi irfan olamaz.

    ---------------

    ne azap,ne sitem bu yalnizliktan

    suc bende asilmaz duvar bendedir.

     

    siir ezberlemde irademi kaybetmistim:gezerken, otururken, yerken, icerken hep siir okuyordum.

     

    yine o yillardi,savas ihtimali varmis,kadinlar memleketlerine gonderilecekmis,tugay seferi mevzilerine girecekmis...

    gece dersine girdim,bazi erler agliyordu. cavusa sordum ''efendim savasa girilecekmis diye agliyorlar''.beynimden vurulmusa dondum:

    Yara nisandir tenine erlerin

    Mevt ise son rutbesidir askerin

    alti da birdir,ustu de bir yerin

    Arş yigitler vatan imdadina!

    Diye basladim:

    Bu vatan topragin kara bagrinda

    Sira daglar gibi duranlarindir

    Diye devam ettim:

    Sonsuzluk kervani pesinizde ben

    Uc ayakla seken topal kopegim...[/color]

    Tam iki saat siir okumustum.zaten 197 erin icinde ikisi,ucu agliyordu,onlar,hepsi,dehset icinde beni dinliyorlardi,gorulmemis birsey!...

     

    Gunler haftalar birbirini kovalarken sairlerden birisi geldi :''siir soleni duzenleyecegiz,katilirmisin?''dedi,hemen kabul ettim.

    1950'lerin sartlarina gore cok suslu bir gazino ve aydin tabaka,hanimlariyla yerlerini almis.

    Onde zeytin agaclari

    arkasinda yar

    sene 1946 mevsim sonbahar

    neyleyim,neyleyim

    yar yoluna dokulmemis

    dilleri neyleyim?

    Arkasindan:

    ''karimsin,kisragimsin'' gibi siirler okundu,sira bana geldi:

    Uyu yavrum tepesinde hac yatan

    Camiler var bu mu seni aglatan

    Dayanamaz cegnenmeye bu vatan

    Camilere hilal gotur ninni

    Hem yurdu, hem ocunu al ninni.

    Artik gozum hickimseyi gormuyor,tevfik olmayi goze aldigim gibi kendimden de gecmisim:

    Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz

    Sen kivril ben gideyim, son peygamber kilavuz

    Yol O'nun varlik O 'nun gerisi hep angarya

    Yuzustu cok surundun ayaga kalk Sakarya.

    Sairden saire geciyordum:

    Birak beni haykirayim,susarsam sen matem et

    Unutmaki sairleri haykirmayan bir millet

    Sevenleri toprak olmus oksuz cocuk gibidir:

    Zaman ona kan damlayan dislerini gosterir,

    Bu zavalli suru icin ne merhamet,ne hukuk

    Yalniz aci bir lokma ve zehirden bir yumruk! Selamlayip sahneden cekildim.Kuliste su icerken perdenin kenarindan salona baktim, burokratlarin kaslari catik ve kadinlar agliyordu.

    Sonradan duydum ki fitratan islam'a yakin olan bu hanimlar:

    - Bu cocuk gibilerine siir okutacaksaniz okutun,yoksa o terbiyesizleri istemeyiz.

    Demisler,boylece o sehirde bicimsiz siir solenleride bitti.

     

    Ah o yillar herseyi buzlu cam arkasindan seyrettigim o yillari.yine ya bir mahvelde veya bir gazinodayim.7-8 genc toplanmis, nazim hikmet'in siirlerini okuyor.dinledim.musait bir ani yakalayip:

     

    Durun kalabaliklar bu cadde cikmaz sokak

    Haykirsam kollarimi makas gibi acarak.

    Durun,durun bir dunya iniyor tepemizden

    Catirtilar geliyor karanlik kubbemizden.

    Necip Fazil'in siirlerinden yarim saat okudum. soyle bir nefes alayim dedim,gencin biri bagirdi:

    - bir daha nazim'in siiri yok,artik bunlari okuyacagiz.

    Bunlarin tamami dindar oldu ve haklarinda 163.madde den sorusturma acildi.bu hal de onlari kamciladi:

    - Komunist oluruz,icki iceriz birsey yok, musluman oluruz namaz kilariz ver elini kelepce...bunda bir terslik var...

    Kitap dergi alirlardi,sanki devletle karsi karsiyalardi.

     

    Yukaridaki hatiralar 1950 li yillara ait,boylesi yuzlerce...1963 de mahir iz'in sohbetlerine katiliyordum,Çile'nin dortte ucunu ezbere bildigimi ogrenince;''senin cilen de bu olmus'' diyerek espri yapmisti.gercekten de siiri ezberlemekten Kur'an ezberlemeye vakit bulamadim.Allah affetsin.

     

    Yil 1995,63 yasindayim, bir omur boyu gerek yalnizken,gerekse dostlarima okudugum siirleri bir kitapda toplayayim dedim.Bunlari okurken yaptigim izahlarida yazdim.

    Itimat ediniz bu siirlerin ekserisinde ya gozyasim veya kalbimden bir iki damla kan vardir.

    Bu kitap bana bir dunya kurmustu, umit ederim sizi de o dunyaya davet eder.


  9. selamlar,

     

    siirlerinin tumune baktim ve eger gozden kacirmadiysam sezai karakoc'un muhtesem siiri mona roza yi goremedim.hakkaten iydir,guzeldir,anlamlidir.

     

    selam ve muhabettle.

     

     

     

    MONA ROZA

     

     

     

    Mona Roza, siyah güller, ak güller

     

    Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

     

    Kanadı kırık kuş merhamet ister

     

    Ah, senin yüzünden kana batacak

     

    Mona Roza siyah güller, ak güller

     

     

     

    Ulur aya karşı kirli çakallar

     

    Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

     

    Mona Roza, bugün bende bir hal var

     

    Yağmur iğri iğri düşer toprağa

     

    Ulur aya karşı kirli çakallar

     

     

     

    Açma pencereni perdeleri çek

     

    Mona Roza seni görmemeliyim

     

    Bir bakışın ölmem için yetecek

     

    Anla Mona Roza, ben bir deliyim

     

    Açma pencereni perdeleri çek...

     

     

     

    Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

     

    Bende çıkar güneş aydınlığa

     

    Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

     

    Seni hatırlatıyor her zaman bana

     

    Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

     

     

     

    Zambaklar en ıssız yerlerde açar

     

    Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

     

    Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

     

    Işıksız ruhumu sallar da durur

     

    Zambaklar en ıssız yerlerde açar

     

     

     

    Ellerin ellerin ve parmakların

     

    Bir nar çiçeğini eziyor gibi

     

    Ellerinden belli oluyor bir kadın

     

    Denizin dibinde geziyor gibi

     

    Ellerin ellerin ve parmakların

     

     

     

    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

     

    Saat onikidir söndü lambalar

     

    Uyu da turnalar girsin rüyana

     

    Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

     

    Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

     

     

     

    Akşamları gelir incir kuşları

     

    Konar bahçenin incirlerine

     

    Kiminin rengi ak, kimisi sarı

     

    Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine

     

    Akşamları gelir incir kuşları

     

     

     

    Ki ben Mona Roza bulurum seni

     

    İncir kuşlarının bakışlarında

     

    Hayatla doldurur bu boş yelkeni

     

    O masum bakışlar su kenarında

     

    Ki ben Mona Roza bulurum seni

     

     

     

    Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

     

    Henüz dinlemedin benden türküler

     

    Benim aşkım sığmaz öyle her saza

     

    En güzel şarkıyı bir kurşun söyler

     

    Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

     

     

     

    Artık inan bana muhacir kızı

     

    Dinle ve kabul et itirafımı

     

    Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

     

    Alev alev sardı her tarafımı

     

    Artık inan bana muhacir kızı

     

     

     

    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

     

    Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

     

    Bir gün gözlerimin ta içine bak

     

    Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

     

    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

     

     

     

    Altın bilezikler o kokulu ten

     

    Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

     

    Bir tüy ki can verir bir gülümsesen

     

    Bir tüy ki kapalı gece ve güne

     

    Altın bilezikler o kokulu ten

     

     

     

    Mona Roza siyah güller, ak güller

     

    Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak

     

    Kanadı kırık kuş merhamet ister

     

    Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!

     

    Mona Roza siyah güller, ak güller


  10. selamlar,

     

    cizimlerinizi daha yeni gordum,tebrik ediyorum sizi gercekten guzel bir yetenek ve siz bunu muspet yonde kullaniyorsunuz.bende isterdim cizebilmeyi,cilginlar gibi sabahlara kadar cizebilmeyi ( :pc: ,abartiyorum yok ole bise)

    neyse ki ben su ciziminize ozellikle hayran kaldim.gercekten muhtesem,hatta daha da ote,:):):D:)

     

    krktr3015ij0.jpg


  11. Arılar eko-sistemin devamı için hayati önem taşıyor. Ancak bazı kıtalarda sayıları hızla azalıyor. Kimi uzmanlara göre arıların yok olması insanlığın da sonunu getirebilir.

    Tüm dünyada genellikle sadece bal yapan canlılar olarak görülen arıların, doğada daha büyük bir görevleri var. Tarımsal üretimde tozlanmayı sağlıyor, verimi arttırıyorlar. Ancak küresel ısınma nedeniyle bazı ülkelerde kitlesel arı ölümleri yaşanmaya başladı. Ülke ekonomileri bu durumdan olumsuz etkilendi.

     

    Dünyanın dört bir yanından uzmanlar bu önemli sorunu görüşmek için Muğla'daki uluslararası kongrede buluştu.

     

    Konuyla ilgili konuşan Muğla Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali İhsan Öztürk, "Arıların olmadığı bir dünyada, doğal denge ekolojik sistem çok kısa sürede bozulur ve yok olur" dedi.

     

    Sussex Üniversitesi Öğretim Üyesi Norman Carreck ise bu konuda, "ABD'de yaşanan kitlesel arı ölümleri tarım ekonomisini olumsuz etkiledi" diye konuştu.

     

    Arıların tarımsal üretimdeki rolünü fark eden birçok ülke başka ülkelerden arı kiralamaya başladı. Türkiye ise kitlesel arı ölümlerinden en az etkilenen ülkelerden biri olarak görülüyor.


  12. selamlar,

     

    arilar hakkinda saatli maarif mecmuasinda denk gelmis oldugum bir yaziyi buraya aktarmak ve sizle paylasmak istedim.

     

    hadi selametle

     

    500 gram bal için arılar, 3 milyon 750 bin defa çiçeğe konup kalkıyor.

    Bir kg bal için ise 40 bin tane arı, 6 milyon çiçeği dolaşıyor.

    Bal arıları bir peteği doldurabilmek için 100 milyon çiçeğin Nektarını emiyor ve 100.000 km kanat çırpıyor. Bu deli çalışmanın arasında, dönüp 'dönüp öbür arı benim kadar dolaşıyor mu?' diye kontrol gereği de duymuyorlar. Birbirlerine tam bir güven içinde sadece hedeflerine odaklanmışlar!… Neredeyse kölesi olduğumuz bilgisayar saniyede 16 milyar aritmetik işlem yaparken, bilgisayarın doğadaki rakibi bal arıları bu sürede daha az enerji harcayarak 10 trilyonluk işlem yeteneğine sahip demek ki bilgisayarda hala Bill Gates'in keşfedemediği bir şeyler var..! Onlar bu işi canla başla yapıyor, ve genetik olarak nesilden nesile aktarılmış bir tembellik asla söz konusu olmamış! Bu arı cumhuriyetinde cinlik yapmak için 'birkaç gram bal da kendime saklayayım' diye peteği hortumlayana da şimdiye dek rastlanmamış. Hepsi güneşin 'kalk' ziliyle çalışmaya başlayıp, güneşin 'paydos' ziliyle dinlenmeye çekiliyorlar. Hiçbir arı, 'kraliçe hanım işin kaymağını yiyecek diye ben geberene kadar çalışmam abi…'de dememiş, birlikten ve kovandan çıkınını alıp başka yollara düşüp başka bir kovanda cumhuriyet kurmayı düşünmemiş! Karşı kovandakileri kıskanıp o peteğe dadanmamış! Arı, vücut ağırlığının 330 katı yük çekiyormuş. Her bir petek gözünün altıgen prizma şeklinde inşa edilmesi esas peteğin direncini sağlıyormuş. Bu nedenle kilolarca balı rahatlıkla taşıyabiliyor.

     

    'Hadi bakalım arılardan özür dileyelim, onlara 'hayvan' dediğimiz için. Elin hayvanı düzen tutturmuş,milyon yıldır hayatına fesat sokmadan sürdürüyor sorumluluğu içinde saklı! Arıların 'ayıkla pirincin taşını' diye bir sözleri yok. Başka arıların yaptıklarını, onlar hayatlarını kısıtlayarak temizlemek zorunda değiller!.. Siz hiç arıyı sokan bir arı biliyor musunuz?


  13. selamlar,

     

    ahmet kardesim,soylediklerinizde sonuna kadar haklisiniz.amma gel gor ki insan cok degisik bir varlik.bir gun bi sebep cikiyor gec yatmak zorunda kaliyorsunuz,bir gun bilmem ne oluyor bir suru isinizi aksatiyorsunuz.neyse biz dua edelim RABBIM bizleri iyi etsin,kendi adima konusayim;yoksa ben oyle programla filan yola gelmem.

     

    selam ve muhabbetle


  14. selamlar,

     

    zamani degerlendirme konusunde ben genelde sonradan pisman olanlardanim.:pc:

    insallah duzelir diye umut ediyorum ama umut etmek te yetmiyor,calismak lazim,sabretmek lazim vs vs.yani cok komplike bir is.ayrica bu konuda istikrarli olabilmekse bence en onemli kaide.

     

    selam ve muhabbetle.


  15. selamlar,

     

    bu konuya dair aciklayici oldugunu dusundugum bu yaziyi sizlerle paylasmak istedim.

     

    selam ve muhabbetle.

     

    Hadislerde Türkler

    Türk kelimesi Hazret-i Peygamber'in birkaç hadîsinde de geçer: Size ilişmedikleri müddetçe Türklere ilişmeyin. Zira ümmetimin mülkünü onların elinden ilk kapacak olan Beni Kantûra'dır [Ebû Dâvud, Taberânî]; Siz Türklerle dövüşmedikçe kıyamet kopmaz. Onlar çekirge gibi küçük gözlü, basık burunlu, kırmızı meşin gibi suratlı, aynı zamanda keçe ayakkabılıdır [buhârî, Müslim]; Türkler dünya ehlinin hepsine hâkim olurlar [Deylemî]; Âhir zamanda geniş yüzlü, küçük gözlü olan Beni Kantûra gelip Dicle Nehri kenarına inerler. Basra halkından bir fırka bunlarla harb eder ve şehid olur [Ebû Dâvud]; Benim Türk adında bir ordum vardır. Onunla haddi aşanlara haddini bildiririm [Divanu Lügatit-Türk]; Hıfzın onda dokuzu Türklerdedir [Hatîb].

    Mamafih hadîslerde tasvir edilen Türk imajının pek de müsbet bir yönü yoktur. Ancak burada geçen Türk tabirinin, gerek ırk hususiyetleri ve gerekse tarihî gerçekler bakımından Moğolları tarif ettiği de şüphesizdir. Nitekim hadîs metinlerinin gelişinden bu anlaşılıyor. Kumral, buğday beniz, açık göz, orta boy gibi genetik hususiyetler taşıyan Türklerin, Moğollarla ortak hiç noktaları bulunmamaktadır. Türkler, Orta Asya'da yerleşen eski bir Âri ırkıdır. Hadîs âlimleri bu hadîslerde geçen Türkler ifadesini, Küffâr-ı Çin olarak tefsir etmiştir. Hadîslerde Türklerden hiç de iyi bahsedilmiyor. O zamanlar Türk kelimesinin, Moğol ve Çinliler için kullanıldığı âşikârdır. Muhtemelen Türkler de yakın bir coğrafyada yaşadığı ve ekseriya hükûmetler Türklerin elinde olduğu için, bu kavimlere Türk denmiştir. Hadîslerde zikredilmek veya zikredilmemek Türklerin İslâmiyete hizmet şerefini eksiltmez. İstanbul'un fethine dair hadîs yeter de artar bile!

    ---saatli maarif mecmuasi---


  16. selamlar,

     

    arkadaslar yanlis hatirlamiyorsam,mehmet rauf'un eylul romani,ilk psikolojik roman olmasi lazim.bende tabi bi hevesle bide fiyatinin uygun olmasi munasebetiyle hemen aldim kitabi.fakat okumak ne mumkun! yada okuyabilmek.cok skici cok duragan.isimler cok karisik.kadinin adi suat,erkegin adi sureyya.bir turlu bu durumu kabullenemedim,yani okurken hep kafama takildi.bende yarida biraktim :pc:.sizlere bunu anlatmamin sebebi,hani okumak isterseniz,onceliginiz bu kitap olmasin bilakis en son okunacak hatta bence okunmayacak kitaplardan birisidir.ilk psokolojik roman olmasi sizi de ben gibi kandirmasin.

     

    selam ve muhabbetle.


  17. tarihi kupe yalani!

     

    Takı sergisinde büyük rezalet yaşandı... Kimsesiz çocuklara yardım etmek için düzenlenen takı sergisinde padişah Yavuz Sultan Selim'in fotoğrafı tepki topladı. Sergiye katılanlar Selim'in kulağına takılan kadın küpesi, başındaki taç ve boynundaki gerdanlığı görünce "Bu nasıl rezalettir" dediler.Yapımcı ve yönetmen Nur Onur, öksüz ve yetim çocuklara destek olmak ve eğitimlerini sürdürmelerini sağlamak için kitabıyla da aynı adı taşıyan 'Mutluluk Bahçelerine Küçük Adımlar / Lale Devri' adlı bir sosyal sorumluluk projesi başlattı.

     

    TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın himayelerinde gerçekleşen proje için sanatçı ve işadamları bir araya gelerek önceki akşam Ihlamur Kasrı'nda özel bir gece düzenlendi. Gece için ünlü takı tasarımcısı Muammer Ketenci'nin hazırladığı 300 parçalık özel koleksiyon podyumların ünlü mankenleri tarafından sergilendi. "Mutluluk Bahçelerine Küçük Adımlar" adlı kitabın satışından elde edilen gelirin tamamı ise çocukların eğitimleri için bağışlandı. bu arada projenin bir ayağı olan takı sergisinde padişah Yavuz Sultan Selim, fotoğrafı büyük tepki topladı. Fotoğrafta Yavuz Sultan Selim'e bir kadın küpesi takılmış, başına taç kondurulmuş ve boynu pırıltılı bir gerdanlıkla süslenmişti. Sergiye katılanların bir kısmı "Bir padişaha böyle saygısızlık yapılır mı derken bir kısmı ise sanat için her şey yapılır" dedi.

     

    ŞAH İSMAİL'İ BİZE YAVUZ DİYE GÖSTERDİLER

     

    Tarihçi Erhan Afyoncu da konu ile ilgili değerlendirmede bulunarak Sasani hükümdarı Şah İsmail'in tarih vesikalarında Yavuz Sultan Selim olarak gösterilmek istendiğinin altını çizdi. Afyoncu konu ile ilgili olarak şu değerlendirmelerde bulundu:

     

    2008'in Mayıs ayında düzenlenen bir sergide tarihi bir yanlışlık tekrarlandı. Takı sergisindeki Yavuz Sultan Selim, küpeli ve boynundaki gerdanlıkla resmedilmişti. Bu yanlışlığın sebebi ise yıllardan beri bize Yavuz diye öğretilen küpeli resimden kaynaklanıyordu. Yavuz Sultan Selim denince aklımıza hep kulağı küpeli, palabıyıklı bir resim gelir. Bu resim tarih ders kitaplarında kullanıldığı için herkes Yavuz'u böyle tanır. Hatta kulağındaki küpenin sebebini üzerine birçok hikâye uydurulmuştur. Yok Yavuz Sultan Selim kılık değiştirerek Tebriz'e gidip, Şah İsmail'i satranç da yenince şah Şehzade Selim'e yenilginin hırsıyla bir tokat atmış, Yavuz da bu tokat kulağıma küpe olsun diye küpe takmış.

     

    Bir diğer rivayete göre de Yavuz Sultan Selim İslamiyet'in kutsal topraklarına hakim olunca "Hadimü'l-Haremeyn", yani Haremeyn'in hizmetkârı olduğunu göstermek için küpe takmıştır. Yavuz Sultan Selim'e ait olduğu iddia edilen küpeli resim 18. yüzyıla ait bir Avrupalı ressam tarafından yapılmıştır ve Sultan Selim'le uzaktan yakından ilgisi yoktur. Yavuz'u gösteren 16. yüzyıla ait ve daha sonraki dönemlerde çizilmiş minyatürlerde sultanın kulağında küpe olmadığı gibi, portresi de çok farklıdır. Ayrıca "Selimname" isimli Yavuz Sultan Selim'in hayatını anlatan kitapların hiçbirisinde (Şükri-i Bidlisi, İdris-i Bidlisi, Celalzâde, Keşfi, Sücudi, İshak Çelebi vs.) sultanın küpe taktığına dair bir bilgiye rastlanılmaz. Türkmenler arasında küpe takmak eski bir gelenektir. Nitekim 1473'te Otlukbeli'nde Fatih Sultan Mehmed ile savaşan Akkoyunlu Türkmenlerinde küpe takanlar vardı (Neşri Tarihi, II, 819-821).

     

    Ayrıca Kalenderilik ve Bektaşilik gibi tarikatlarda dervişler dünyadan ve dünyevi nesnelerden soyutlandıklarını göstermek için mengüç (küpe) takarlar. Bu iki gelenek de Yavuz Sultan Selim'e değil Akkoyunlular'ın topraklarında Safevi Devleti'ni kuran Şah İsmail'e uymaktadır. Ayrıca Şah İsmail'e ait bazı minyatürlerde de şah küpeli ve palabıyıklı tasvir edilmiştir. Avrupalılar tarafından çizilmiş bu resmin tarih ders kitaplarında kullanılması maalesef çok büyük bir talihsizlik olmuş ve yanlış bir Yavuz imajı oluşmuştur. Yavuz'a ait olduğu iddia edilen bu resim bir daha tarih ders kitaplarında kullanılmamalıdır.

     

    Kaynak: Batuhan Özkardeşler/Bugün


  18. selamlar,

     

    arkadaslar bu giris cumlesini degistiriyorum,yeni bir baslik acmaktansa ayni baslik altinda onemli gordugum konulari taplamaya karar verdim.neyse umarim herkes yeterince istifade edebilir.

     

    Çin ve Roma tarihlerinde, Türkler bu isimle anılır. M.Ö. III. asırda yaşayan Hun İmparatorluğu halkı arasında, Türk adında bir boy vardı. Bu boy, iktidarı ele geçirip Göktürk Devleti'ni kurunca, aynı dili konuşan bütün topluluklara Türk adı verilmiş; Arap, Fars ve Bizanslılarca da böyle anılmıştır. Nitekim Moğollar da, kavmi arasında en güçlü ve kalabalık bir topluluk iken, iktidarı ele geçirmesi sebebiyle bütün bir ırka adını vermiştir. Franklar, Almanlar, Ruslar, İtalikler, Angllar için de böyle söylenebilir.

    Türk kelimesinin aslı türemek fiilinden gelir. Bu fiilden, türemiş, yaratılmış, sayıca çok, soylu mânâsına türük ve nihâyet hece düşmesiyle türk kelimesi ortaya çıkmıştır. Nitekim Anadolu'da bir kısım göçebeler de yürümek fiilinden yürük adını almışlardır. Muhtemelen Türkler, aynı dili konuşup aynı soydan geldiklerini göstermek için, kendilerinden bahsederken millet karşılığı olarak türük kelimesini kullanmış; sonra bu bir kavim adı hâline gelmiştir. Göktürk, gökten türemiş demektir. Burada hânedanın mukaddes vasfı vurgulanmıştır. Gök ve mavi renk, eski Türklerde dinî bir semboldü.

    Türk kelimesi, sonradan Uygurlarda, kuvvetli ve olgun mânâsını kazanmıştır. Bir rivayette Türk, miğfer demektir. Eteklerinde yaşadığı dağ, miğfer şeklinde olduğu için, bu boya Türk ismi verilmiştir. Bir başka rivâyete göre, Araplar, İskender-i Zülkarneyn'in Yecüc ve Mecüc için yaptığı seddin önünde kalan millete, beri yanda kalmış, terk edilmiş (terîk) mânâsına Türk demişlerdir. Bir başka Arap rivayetinde de Yafes'in oğlunun yerleştiği bölge ıssız olduğu için terîk denmiştir. Çoğulu etrak'tır.

    Türk, Farsça, beyaz demektir. Farslar, Türklerle ilk karşılaştıklarında, bölge halkı gibi esmer veya sarı olmadıkları için bu ismi vermiştir. İran mitolojisine göre İrec ile Turec adlı iki kardeşten İranlılar ve Türkler türemiştir. İranlılar, Türklerden ilk Müslüman olanlara da "Türk'e benzer" mânâsına, Türk-mend (Türkmen) demişlerdir. Başka bir rivâyette Türkmen, Türk-i İman kelimesinden gelir ve Müslüman Türkleri ifade eder. Nitekim Türkmen, Müslüman Oğuzlara verilen isimdir. Avrupalılar, Osmanlılara, hatta Müslümanlara Türk demişlerdir.

    Bazı İslâm ve Osmanlı tarihçileri, Türklerin, Nuh peygamberin oğullarından Yafes'in Türk (Tevrat'taki söylenişe göre Togharma) adlı oğlunun (Tevrat'a göre torununun) neslinden geldiğini söyler. Beyaz ve sarı ırk Yafes'in başka çocuklarından türemiştir. Nuh Peygamberin oğullarından Sam, Arap ve Yahudîlerin; Ham da Hindli ve Zencilerin atasıdır. Türklerin, Hazret-i İbrahim'in Kantûra adlı hanımından olan oğlu Togarma'nın soyundan geldiğine dair bir Tevrat rivâyeti daha vardır. Bu sebeple Türkler, bazı Sâmî kaynaklarında Benî Kantûra (Kanturaoğulları) diye anılır.

     

    Etrak-ı bîidrak

    Türk kelimesinin bir de sosyolojik mânâsı vardır. Türkler, Müslüman olduktan sonra, Sâmânoğulları zamanında, Müslüman olmayan ırkdaşları ile İslâm kültürü zayıf göçebe ve köylüler hakkında Türk tabirini kullanmıştır. Yörükler, yerleşik hayata geçmiş; memurluk, ziraat ve esnaflıkla uğraşan, koyun beslemeyip yaylaya gitmeyen ırkdaşlarına Türk demiştir. Nitekim Anadolu'nun çok yerinde bu tabir, sipahi sınıfına girmeyen sıradan köylüler için kullanılmıştır. Etrâk-ı bî-idrak sözü de "anlayışsız köylüler" demek oluyor. Fatih Kanunnâmesi'nde der ki: "Eğer biregü (birisi) hamr (şarap) içse, Türk veya şehirli olsa, kâdı ta'zîr ura (cezalandırsın)". Bu inceliği bilmeyenler, yanlış değerlendirmelere kapılmıştır. Başta Selçuklular ve Osmanlılar olmak üzere, bütün Türk devletleri ırkçılıktan uzak bir biçimde milletleri ile iftihar etmiş; hepsi de Türk kültürüne unutulmaz hizmetlerde bulunmuşlardır.

     

    Hadislerde Türkler

    Türk kelimesi Hazret-i Peygamber'in birkaç hadîsinde de geçer: Size ilişmedikleri müddetçe Türklere ilişmeyin. Zira ümmetimin mülkünü onların elinden ilk kapacak olan Beni Kantûra'dır [Ebû Dâvud, Taberânî]; Siz Türklerle dövüşmedikçe kıyamet kopmaz. Onlar çekirge gibi küçük gözlü, basık burunlu, kırmızı meşin gibi suratlı, aynı zamanda keçe ayakkabılıdır [buhârî, Müslim]; Türkler dünya ehlinin hepsine hâkim olurlar [Deylemî]; Âhir zamanda geniş yüzlü, küçük gözlü olan Beni Kantûra gelip Dicle Nehri kenarına inerler. Basra halkından bir fırka bunlarla harb eder ve şehid olur [Ebû Dâvud]; Benim Türk adında bir ordum vardır. Onunla haddi aşanlara haddini bildiririm [Divanu Lügatit-Türk]; Hıfzın onda dokuzu Türklerdedir [Hatîb].

    Mamafih hadîslerde tasvir edilen Türk imajının pek de müsbet bir yönü yoktur. Ancak burada geçen Türk tabirinin, gerek ırk hususiyetleri ve gerekse tarihî gerçekler bakımından Moğolları tarif ettiği de şüphesizdir. Nitekim hadîs metinlerinin gelişinden bu anlaşılıyor. Kumral, buğday beniz, açık göz, orta boy gibi genetik hususiyetler taşıyan Türklerin, Moğollarla ortak hiç noktaları bulunmamaktadır. Türkler, Orta Asya'da yerleşen eski bir Âri ırkıdır. Hadîs âlimleri bu hadîslerde geçen Türkler ifadesini, Küffâr-ı Çin olarak tefsir etmiştir. Hadîslerde Türklerden hiç de iyi bahsedilmiyor. O zamanlar Türk kelimesinin, Moğol ve Çinliler için kullanıldığı âşikârdır. Muhtemelen Türkler de yakın bir coğrafyada yaşadığı ve ekseriya hükûmetler Türklerin elinde olduğu için, bu kavimlere Türk denmiştir. Hadîslerde zikredilmek veya zikredilmemek Türklerin İslâmiyete hizmet şerefini eksiltmez. İstanbul'un fethine dair hadîs yeter de artar bile!


  19. selamlar,

     

    gonuldasim murid,sayet memleketim olarak sivasi deseydin,cok kizardim.biraz kendime biraz sizlere.o koca cag kebabini gorupte sivas demek olmazdi,ki siz sonunda cok guzel bagladiniz masallah.sizin resimlerde fena degil hani,klasik istanbul resimleri :pc:.sakin bu klasik lafindan alinmayin,istanbulu anlatmaya resimler filan yetemez ama bu baslik altinda bir cok istanbul resmi gormek mumkun,ondan dolayi klasik diyorum.neyse efendim,insallah bir gun yolunuz erzuruma duserde bende sizlere guzel bir kebap ismarlarim,bundan da mutluluk duyarim acikcasi.(bu arada baliklar kirmizi ve kahverengi benekli hakiki alabaliklar.onlari yakalamak,dunyanin en zor gerceklestirilen hobilerinden biri.adamlar cok hizli cook.hemde her derde sifa.)

     

    selam ve muhabbetle.


  20. selamlar,

     

    arkadaslar ben bu tartismanin butun taraflarina sesleniyorum.kimse kusura bakmasin ama bu sekilde hic bir yere varamayiz.

     

    pomak22 abdulhamite ulu denmesine karsi,ulu olan bir tarafini gormedigini soyluyor,bizde elimizden geldigince ulu oldugunu bu ulu'lugun yucelikten degilde,sahsa atfen yapilan bir ovgu den ibaret oldugunu soyluyoruz.

     

    ne pomak22 fikrinden vazgecer nede bizler.ben eminim ki pomak22 abdulhamiti ilk olarak,necip fazildan yada mustafa armagandan dinleseydi,okusaydi onun fikirleri,bugun bizimkiyle ayni paralelde olacakti.yada tam tersi durum bizler icin gecerli.

    maalesef arastirmiyoruz,yada arastirdigimiz da bir sonuca varamiyoruz,ne ezberletilmisse yada ilk olarak ne ogrenilmisse genelde odur bizim fikrimiz benimsedigimiz.elbetteki istisnalar vardir ama bu dedigim kaide genel icin uygundur.

    fakat son soz olarak sunu soylemek isterim ki,osmanli padisahlarinin hepsi,yanlislariyla,hatalariyla birer insandir.benim gozumde hepsi uludur,hepsi mubarektir.onlarin almis olduklari egitim,terbiye,medrese egitimi vs.bugun hicbirimize nasip olmamaktadir.o yuzden laf atmak yerine rahmet okumak en guzelidir.ALLAH hepsinden razi olsun,bizi birbirimize dusurmesin,herkesi dogru olanla karsilastirsin.

    bence artik uzatmanin anlami yok.

    selam ve muhabbetle

    • Like 1
×
×
  • Create New...