Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

kurşunkalem

Editor
  • Content Count

    467
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    4

Posts posted by kurşunkalem


  1. Böyle bir meclis cidden kuruluyor ve gizli mi tutuluyor, şaka olduğunu düşünmek istiyorum, evet evet şakadır bu, biz hep bir fikir olarak bir araya gelmek isteyen fikirdaşlar idik, böyle bir aykırılığın olduğuna şahsen inanmayı hiç istemem...


  2. Uzun zamandır bu sayfayı ziyaret etmemiştim, ilk olarak şunu söylemek isterim ki; bu sayfayı uzun zamandan beridir açmamış olmama rağmen, ilk heyecanla açmış gibi açtım ve bir hayli okudum.

    En son bir ramazan iftarın da hemen hemen herkesi görmüş ve herkes hakkında iyi kanaati edinmiştim.

    İnşallah hâlâ aynı samimiyetle bu sayfa ve çalışmalar devam ediyordur.

    Eğer toplantı vs. gibi birliktelikler devam ediyorsa ben tekrardan aranıza katılmayı çok isterim

     

    Herkese selamlar


  3. Cemaatleşmek...

    Son zamanlar da cemaat ve cemaatleşmek adına yapılan propagandalar bitiriyor beni..

    Cemaat denildiğin de akla ilk gelen şu cu, bu cu yorumlarıda cabası.

    Eğer Rab'be götüren bir çocuk dahi olsa cemaat adı altında, ben o yola seve seve girer, ölürüm o yola tabiri caiz ise ne yalan söyleyeyim.

    Ben umutsuz değilim, cemaatlerin varlığından tedirgin hele hiç değilim.

     


  4. Herkese selam.

    Sürpriz bir lütufla, eğitim hayatım da ilerleme kaydettim,girmiş olduğum tüm sınavlarımı kazandım ,okuldur, bir taraftan da eğitim vermedir,bir hayli zamandır girememiştim siteye, neler olmuş neler...

    Yahu ille toplantılar da "ben buradayım çığırtkanlığı mı yapmamız lazımdı ? "

    Özelden telefon numaramı bilen zat-ı muhterem arkadaşım , umarım okuyacaksın bu yazımı,bir mesaj dahi atılamaz mıydı ?

    İki kez buluşma gerçekleşmiş,haberim olsaydı,kimseye muhabbetimden değil, Üstad'a saygımdan ötürü davete icap ederdim.

    Kişisel olarak mı üzerime alsam bu tavrı bilemedim.

    Hayırlısı. Nasip değilmiş diyelim ...


  5. Yaşamak,

    Yaşıyor gibi yapmak.

    Gözlerini kapamak ,

    Uyuyor gibi yapmak.

    Bakmak ,

    Görmeden bakmak.

    Anlamak...

    Her beyne göre değişircesine;

    Anlatmak...

    İşte bu zor...

     

    Bunları niçin yazdığım apaçık ortadayken, bir de izah...

    Ölüm korkusuyla burun buruna gelen çocukların, korkudan öldüğünü anlatan resmi gördüm az evvel.

    Seyretmek "vah vah vah" demek öylesi kolay geldi ki dilime.

    Herkes gibi ben de izliyorum esadın insan kıyımını,çocukların kurşundan değil, korkudan öldüğü karaleri.

    Herkes kadar ben de sefilim,seyrederek ben de sefilim ...


  6. Bu hadisler vardır .

    İlk hadisin "Türkler'le savaşa girmeyin.onlar sizin üzerinize gelse bile girmeyin zira ahir zaman da benim sünnetimi onlar kurtaracaktır" olduğunu bliyordum,inş yanlışlık yaparak yazmamışımdır,eksik olmasından Allah a sığınırım .

    Hadis külliyatlarını biraz kurcalarsanız içeriğinde bulacaksınızdır.


  7. Git başımdan şimdi seni duyamam.

    İçim de, ne olacakların sorgusu,

    Ne olacak endişeleri varken ,

    Seninle uğraşamam.

     

    Sen şimdi git otur bir masaya izle beni

    Kafamı kaldırdığım an da gel de ki

    Söndürdün mü içinde ki meşaleyi

    Başımı kaldırırsam anlat derdini

    Kaşım kalkmazsa git ve birak derdimle beni

     

    Uzun zaman oldu ki unuttum gülmeyi,

    Sen de bir gün, ben derim bin asır.

    Her an ölüm korkusu içimde bir aslan,

    Kaçsam kurtulamam,dursam korkumu atamam.


  8. Ben Üstad gibi, sorulan şu sorulara aynı cevabı vermeyi hep istemişimdir.

    Neden yaratıldık ,neden namaz kılıyoruz,neden ibadet ediyorz,neden "madem öleceğiz öyle ise intihar da etmek makul değil" bu sorularn çitası her zaman aptal bir takım insanlar için çitayı yükseltr de yükseltir .

    Hep demek istemişmdir "Ben bu soruya cevap vermiyorum" diye.Ama nafile insanlar okumak, araştırmak, anlamak, beyinlerini biraz zorlamak yerine her zaman hazıra konma rahatlığında ve şaşkınlığındalar.


  9. Yanlış hatırlamıyorsam,Üstad'ın kitaplığın da hiç kitap olmadığını gören bir arkadaşı ona sorar.

    -Üstad hiç kitabın yok mu senin?

    Üstad cevap verir

    -Bunu bana mı soruyorsun.

    Elbette ki Üstad kendini ima edecek orada, ben buna kayıtsız şartsız inanırım, zira Üstad, bir gençlik için nelerini vermiş, nelere katlanmıştır.Ben bazen düşüncelerim de dahi yol bulduğum zat hakkın da inancımı her zaman sağlam tutanlardanım sanırım.

    Yukarıda yazdğım husus da kesin emin değilim, bir duyumdan da aklımda kalmış olabilir.

    • Like 1

  10. Aslında bütün mesele, evet bütün mesele şu:

    Varlıklar kimin? Biz kime aidiz? Şu dalların üzerinde hışırdayarak salınan yeşil ve sarı yapraklar kimin? Rüzgâr kimin? Yer kimin? Gök kimin?

     

     

    Ya şu biten ömür?

    Tırnaklarını kim uzatıyor günbegün? Bedeninin takatini kim söküp alıyor da yaşlılık veriyor sana? Ateşin üzerindeki yemeği kim pişiriyor? Başını kim ağrıtıyor? Sen yürüdükçe bacaklarını kim yoruyor? Kim hayat veriyor kurumuş ağaçlara? Tepeden tırnağa incelik akan bir kedinin yüzü kimin şaheseri?

    Kim hayat kadar bir nimet olan ölümün sahibi? Kim ruhlara ceset giydiriyor, kim cesetleri ruhlardan soyuyor?

    Kim senin sahibin?

    Biz kimin kölesiyiz?

    Kimin mülkünde yaşatılıyoruz?

    Kimin mülkünde çalışıyoruz?

    İnsan hayatını istediği gibi yaşamalıdır; ne safsata...

    İnsan kendine aittir; büyük yalan...

    Kim yaratıp sofrana koyuyor bir havucu? Marullara o fırfırlı tazeliği yerleştiren kim? Kim bir yıldızı ateş topu gibi alev alev yakarken bir diğerini söndürüyor? Kim pişiriyor fırında mis gibi kokan o simitleri? Ateşi harlayan kim? Dünyayı kim güneşin etrafında pervane ediyor? Güneş patlamaları kimin eseri? Kim rahmet bulutlarını muhtaç olanların imdadına koşturuyor?

    Kim şu an binlerce bebeği rahimlerde yaratan, koruyan, kollayan? Kim bazılarına da hayat fırsatı vermeyen? Kim doğar doğmaz bir bebeğe ölümü verip yanına alan ve sonra cennetine koyan, cennette hazır tuttuğu melekleri onlara arkadaş kılan?

    Kim bazılarına çocuk vermeyen? Kim bazılarına hastalık veren, bazılarını iyileştiren, bazılarını yanına alan? Kim kıl payı ciddi bir kazadan kurtaran, bazılarının da ölümünde karar kılan?

    İnsan kendine yeter düşüncesi: parçalanmış efsane...

    Ne karışıyorsun öyleyse, hayatın akışına? Doğuma ve ölüme... Ayrılığa. Gelip gitmeye. Canlılığa ve solmaya.

    Sızlanma hakkını nereden alıyorsun? Neden şikâyet üstüne şikâyet biriktiriyorsun?

    Yaşarken kullandığın sözcükler de mezarına koyulacak bir gün.

    O zaman bu mızmızlık neden?

    Sahi ne zannediyorsun kendini? Dünya senin isteklerinin etrafında mı dönecek belliyorsun?

    Neden emanet etmiyorsun kendini O'na? Sahibine. Sonsuz kudreti olan Mutlak Varlığa. Kendini, sevdiklerini, çoluğunu çocuğunu ondan daha fazla mı düşündüğünü sanıyorsun? Ondan daha fazla mı seviyorsun sevdiklerini? Sen kendini bile O'ndan daha fazla sevip değer veremezken?

    Gölgeyle üzerine serinliği örten kim? Ses tellerini titretip seni konuşturan? Bir akarsuyun dibindeki çakıl taşını saydamlaştıran? Yorulmak nedir bilmez dalgalarla binlerce yıllık bir sabırla o kıyılardaki çetin keskin kayaları yumuşatıp köşelerinden eden? Ya göklerdeki milyonlarca kilometre uzaktaki devasa gezegenlerin ve ateş topu yıldızların ışığını, bize siyah kadifeden bir örtü üzerinde ziyafet diye sunan?

    Başını çıkar, daldırdığın o hayal âleminden ve o başı kurtar imgelerden. Pencereden bak. Dışarıdaki âlemi seyret. Bak neler oluyor orada? Oradaki devinimi seyret. İhtişama dik gözlerini. Kendi âlemindeki karanlığın yalancı vehim ve vesveselerin, hakikatsiz kuruntularının eseri. Çık o kasvetli âlemden. Çık ve gözlerinin penceresinden hakiki âlemin hakikatlerine dal.

    Bırak kendini, gevşe biraz. O'nun rahmetine bırak geçmişini, anını, geleceğini. Sahibine bırak kendini. İnan senden daha fazla düşünüyor seni, önemsiyor, seviyor, değer veriyor, kaile alıyor, merhamet ediyor, şefkat besliyor, önemsiyor.

    O'na güven yeter. O'nun verdiklerine güven. Vermediklerine güven. Verdiklerini alıyorsa, yine güven. Mutlaka ama mutlaka; mutlak bir nedeni, hikmeti, gayesi ve amacı vardır bunun. O hangi şeyi abes, gereksiz, anlamsız, boşu boşuna yapıyor, söylesene?

    Aklının ermediği şeylere karışma. Haddini bil. Sahibine güvendiğinde kazançlı çıkacak yine sensin. Yoksa hayatın tepeden tırnağa yorgunlukla dolup taşacak.

    Sevdiklerinin mezarının üstünde otları bitiren kim?

    Nasıl oluyor da aklına güvenip hayatınla ilgili hükümler veriyorsun bu iyi oldu, bu kötü oldu diye? Nereden biliyorsun karanlığın içinden aydınlığın çıkmayacağını? Bu acele niye? İstediğin ya da istemediğin şeyin senin için hayırlı olduğunu iddia eden benliğinin gururundan başka ne var elinde?

    "Beyhude ızdıraba düşüp azab çekme, mülk başkasınındır."

    Ne karışıyorsun ki O'nun mülkünde yaptığı tasarrufa? "Ben her şeyi bilirim," diye iddia ediyorsan tabii, o zaman başka. Halbuki görünen başka, aslı başka. Gene de tutamayacağım kendimi söyleyeceğim işin aslını, hoşlansan da hoşlanmasan da: Sen sadece O'nunsun, O'na aitsin, O'nun eseri ve mülküsün.

    Yorgun dünyanın içine girme. O girdaplı su kimleri yuttu bir bilseydin korkardın. Sen sen ol, âlemin penceresinden seyret yine âlemi. Bir tren vagonundaymışsın misali daya başını cama, akıp giden görüntüler nehrini izle bir seferi gibi...

    "Mülkü sahibine teslim et, ona bırak."

    Kendinin üzerinden elini çek, teslim et sahibine yok yere sahiplendiğin ne varsa.

    Bir adım geri çekil de bak. Bak gördüğün aynı sen mi, aynı gerçek mi?

    "O hem Hakîm'dir, hem Rahîm'dir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi "Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler" de, pencerelerden seyret, içlerine girme."

    Ey nefis, inan bu senin de hayrına olacaktır.

    Hadi kalk bir yürüyüşe çık. Düşün düşün, bu işin sonu yok. Soğuk sokakların ayazı işleşin içine de, belki çıkarsın biraz muhayyilenin çıkmaz sokaklarından. Kaygılı dudaklarına neşeli bir şarkı konar belki o zaman.

    Ha bir de yürürken manasız şeyleri dert edip kara kara düşüneceğine, Zamanın Bedii'nin şu cümlelerinin üzerinde tefekkür et biraz:

    "Hem bir misafirhanedir. Öyle ise onu yapan Mihmandar-ı Kerim'in izni dairesinde ye, iç, şükret. Kanunu dairesinde işle, hareket et. Sonra arkana bakma, çık git. Herzekârane (saçmalarcasına) fuzulî bir surette karışma. Senden ayrılan ve sana ait olmayan şeylerle manasız uğraşma ve geçici işlerine bağlanıp boğulma."

    İşte böyle nefsim...

    • Like 2

  11. Uzun zaman oldu ki; yazmak bana bir hayâl gibi göründü.Unuttum kağıdımı, kalememi.Yazmak kadar güzel bir nimet olduğunu hatırladığım an da kendimi formda buldum.

    Bu aralar üzerinde durduğum mevzu "Vatan hainleri"

    Bulunduğum mahalde^, yaklaşık iki yılı aşkındır şaşkındım ,şimdi şimdi farkediyorum ,yabancılarla da yaşamnın bir neticesinin olduğunu.Yabancı derken; aynı ülkede, aynı semtte, aynı dinde,aynı atmosferde fakat farklı beyinlerle.

    Bunu nasıl şimdilerde farkettim anlatayım.

    İkamet ettiğim yerde,kendi fikirlerimde olabilcek birisni aramadım hiç, lakin, kendimi yabancı fikirlerede aşiyan olsun diye bir alana tabi tuttum.Şimdilerde gündemde pkk saldırıları olduğu için de görüştüğüm insanlarla bu mevzu hakkında lakırtı ettik ,ettik etmesinede,beyindeki kırılmayan, atom gücünde ki fikirleri sabit insanların, bu kadar iyi yürekli iken nasıl oluyorda bağımsızları desteklediklerini anlamaya çalışıyordum ki ;merakım,bu sorunun cevabını almam da bana destek oldu.

    Doğu kültüründe ki insanları herkes bilir tanır,ben şahsen bu kadar yakından tanımıyor,haklarında da bir fikir yürütmüyordum ama, haklarında söylenenleri duymuyor değildim.Şimdi birebir doğu insanları ile muahatap olduğum için tanıdım ,sevdim,saydım.Haklarında söylenenleri birebir cesaret edip sordum. "neden hakkınızda böyle söylentiler çok oluyor?" sorusunu sorduğumda, duyduklarım hem üzücü, hem kızdırıcı, hem de vahim cevaplardı.

    Meğer doğuda o saf doğal hayatı sürdüren din kardeşlerime öylesne psikolojik baskılar uygulanıyormuş ki ,dünya iyisi olan bu insanlar hakkında söylenenler, tamamen yalan! ve perde arkası görünmeyen gerçeklerle dolu.

    Ve ne yazık ki kendilerini anlatacak bir kuruma mensup değiller "vatan haini"dediğim insanlar ,vatan hainliğininde ilersinde insan düşmanı,ahlak düşmanı,din düşmanı,..vs vs.

    Yapılabilecek tek şey var ki; o da dua ,bu şartlı hayatı yaşayan insanlara karşı...


  12. Demokrasi, daha da geliştirilebilir bir sistem olmasına ve şüphesiz hak ettiği ve kendisine getirilen onca eleştiriye rağmen, bir bakıma "Nasılsanız öyle idare edilirsiniz." hadis-i şerifinde ifadesini bulan değişmez gerçeğin tecelli vasıtası olma özelliğine sahiptir.

     

    Cenab-ı Allah'ın ekstra af, lütuf ve merhameti hariç tutulacak olursa, insanlar, ister fertler olarak, isterse toplumlar olarak niyetlerinin ve bizzat yaptıklarının karşılığını görürler. Bu çerçevede, demokratik sistemin kendilerine tanıdığı rey verme hakkını gerekli bilgi ve şuur içinde kullanarak, seçtiklerini hem denetleyerek, hem koruyarak ve bir yandan haklarını yasalar çerçevesinde savunup, diğer yandan vazifelerini de ihmal etmeyerek onun, yani demokratik sistemin, manâ ve fonksiyonu çerçevesinde işlerliğini de sağlamış ve reylerine de sahip çıkmış olurlar. Aksi halde, sistemden ve işleyişinden şikâyete hakları olmaz.

     

    Türkiye, 12 Haziran'da yeni bir seçime gidiyor ve bu seçim, CHP'nin temsil ettiği şeflik döneminin bitip çok partili sisteme geçilmesi, merhum Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanı olarak bu makamı sivilleştirmesi ve 12 Eylül 2010'da yapılan referandumla birlikte Cumhuriyet tarihimizin en önemli dört siyasî hadisesinden biri olma özelliğine sahiptir. Çünkü Türkiye, her geçen yıl kalın bir kabuğa dönüşen bir cendereye alınmıştı. İnsan ırkının tarih yapan ve medeniyetler kuran birkaç milletinden biri olan ve muhteşem bir geçmişin vârisi bulunan milletimiz, içine kapatıldığı bu cendere içinde hep kendi kendisiyle uğraştırılmış ve sürekli devletinin hedefi olmuştur. Bir yandan içeride irtica ve bölücülük gibi iki hayaletle korkutularak, onu o yapan değerler ve bizzat kendisini oluşturan halk kesimleri sebebiyle devletinin düşmanlığıyla karşılaşır ve birbirine kırdırılırken, diğer taraftan dışarıda Yunanistan gibi bir zamanlar ilçemiz mesabesindeki ülkelerle rekabete sokulmuş ve küçüklüğe mahkûm edilmiştir. Fakat milletimiz, uğradığı erozyonlara rağmen bu kadar küçülmeyi kabullenememiş, bir taraftan halk tabanında fedakârca hizmetlerle hem kendisini, hem de vârisi bulunduğu ebedî değerleri korumaya alır, hattâ onları yeryüzü sathında temsil gayretleri sergilerken, diğer taraftan, 1950'den itibaren önü defalarca kesilse de hemen her seçimde kendisini küçüklüğe mahkûm edenleri sandığa gömmüş, buna karşılık, sandıkta yenilenler, milletin etrafında ördükleri kabuğu korumakta sürekli direnmişlerdir. Henüz tam manâsıyla kırılamamış bulunan bu direnç ve kabukta ses getiren bir çatlamayı merhum Özal başarmış, fakat Özal, öldürüldüğü şüphesi taşıyan ölümüyle hedefindeki siyasî reformları yapma imkânı bulamamış ve arkasından söz konusu kabuk, daha da kalınlaştırılmaya çalışılmıştır. İşte, Kader'in bir defa daha geleceğin dünyasını inşa ile vazifelendirdiği Türkiye'nin etrafındaki nasır tutmuş kabuğun sözü edilen reformların da yapılmasıyla daha derinden çatlamaya yüz tutması, AK Parti iktidarları döneminde gerçekleşmiştir.

     

    Manâ ve ehemmiyeti ileride çok daha iyi anlaşılacak olan 12 Eylül 2010 referandumunun arkasından yapılacak 12 Haziran seçimleri, belki Cumhuriyet tarihimizin en önemli ve en hayırlı siyasî hadisesi olmaya adaydır. Türkiye'nin etrafına kabuk örenler ve menfaatleri bu kabuğun devamında yatanlar, bu önemin farkında ve şuurundadırlar. Bundan dolayı da, bir yandan ülkeyi bir şiddet ortamına çekme gayretleriyle, diğer yandan, her şeyden önce kendileriyle gerçekleşmesinin mümkün olmayacağına bizzat kendilerinin ve geçmişlerinin şahit bulunduğu uçuk va'dlere dayalı reklam ve propagandalarla, bir diğer yandan da YGS sınavlarında yaşadığımız türden entrikalar ve krizlerle kabuğu kırdırmamaya çalışmaktadırlar. Bunlara karşılık, sağduyuyu elden bırakmamak, bıkıp usanmadan, usulü ve üslûbuyla gerçekleri halka anlatmak, tahriklere prim vermemek ve ülkeyi şiddet ortamına çekilmekten korumak elzem görünmektedir.

     

    Evet, 12 Haziran seçimleri, ülkemiz için bıçak sırtı bir köprü mahiyetindedir.


  13. Yaklaşık bir yıldır kürtlerle aynı ortamı paylaşıyorum .

    Yaptığım iş münasebeti ile muhataplarım da kürt.

    En ufak br saygısızlık ,en ufak bir devler namına hakaret,en ufak bir araların da ya da türk kürt adı altında bir münakaşalarına tanık olmadım.

    İnsanlar aptal değil,ülkeyi karıştırmak adına yapılan bu ayrımcılık türk kürt ayrıcalığı kadar saçma bir durum görmedim ki doğu insanına karşı sempatim dahi yokken bunları görmemem için yahut da görülmemesi için kör olmak gerekir.

×
×
  • Create New...