-
Content Count
467 -
Joined
-
Last visited
-
Days Won
4
Posts posted by kurşunkalem
-
-
Bu adam kim mi? Bu adam, “Türkiye dostu” kontenjanından Ankara’ya gelip yemedik halt bırakmayan eski ABD Büyükelçisi Eric Edelman.
Ülkesinin elçisi gibi değildi.
Bütün yapıp ettikleriyle, (herhalde dinsel tabiiyetinden dolayı) kendisini borçlu hissettiği İsrail’e yontuyordu.
İsrail temsilcileri bile bu kadar faal, bu kadar cevval, bu kadar atak olamamıştı...
Kendisini kamufle etme gereği duymuyordu; “Evet, yapıp ettiklerim müttefik İsrail’e yontabilir” demeye getiren laflar ediyordu ve sıkıştığında arsız bir küstahlığa bürünebiliyordu.
İyi de rol kesiyordu...
Mesela, “Türk’müş gibi” yapıyordu... Türkçe konuşuyordu...
Kırık dökük Türkçesiyle hem kısa sürede bir sempati oluşturmuş, hem de hiç hesapta olmayan geniş bir “dost çevreye” açılmıştı. Bu “dost çevre”den aldığı dedikoduları daha sonra “istihbarat raporu” haline getirip Dışişleri envanterine kayıt ettirecek, bu kayıtlar da bilmem kaç yıl sonra “Wikileaks belgesi” olarak karşımıza çıkacaktır.
Edelman aslında bir Türkiye düşmanıydı.
İsrail ve Amerika’nın çıkarlarını tehdit ettiğini düşündüğü bazı Türklerden nefret ediyordu ve bunu gizlemiyordu.
Hatta, bir kısmıyla
uğraşıyordu...
Bir dönem mesai sarf ettiğimiz gazeteye (Yeni Şafak’a) nasıl kolpa yaptığını, kaç adet “elçi” gönderdiğini, kaç kez aba altından sopa gösterdiğini Selahattin Sadıkoğlu anlatsın.
Suçumuz, “tezkereye hayır” kampanyasının bayraktarlığını yapmak, Irak’taki tecavüz vahşetinin görüntülerini yayınlamaktı...
Bir de, Edelman’ı teşhir
etmek...
Bu adam, “Endonezya’yı neden tsunami felaketi konusunda uyaracaktık ki? Onlar sisteme üye değil!” demiş, bunu diyebilmiş bir adamdır ve on binlerce insanın ölümünden sorumludur.
Edelman’ın “düşman” belle
dikleri arasında birtakım liberaller, Türkiye’deki vesayet rejiminin sona ermesini isteyen demokratlar, muhafazakârlar, dindarlar, “demokrat ve muhafazakâr” tesmiye edilen siyasetçiler, Marksistler, başımıza gelmiş en kötü şeyin “işgalci Amerikan politikaları” olduğunu düşünen orta yolcular, “bağımsız dış politika” diyen milliyetçiler bulunuyordu.
Buna mukabil, sevdikleri de vardı...
Ulusalcıları çok severdi
mesela.
Darbecilere, muhtıracılara, andıççılara, Ergenekon’culara, Balyoz’culara bayılırdı. Balyoz’culara “yalancı şahitlik” yapmıştı mesela...
Kürt ayrılıkçılarını hem sever, hem de el altından onları organize ederdi.
Darbe destekçisi basın yayın organlarını başının üzerinde taşırdı ve nazı geçtiklerine “sipariş haberler” yaptırırdı. Bunlar, çoğunlukla, muhafazakâr ve demokratlar aleyhindeki “masa başı haberleri”ydi...
Bugün bakıyoruz, Türkiye’yi ilgilendiren bütün Wikileaks belgelerinin altında bu adamın imzası var.
Bütün dedikoduların neredeyse tek kaynağı...
Bütün pis işlerin ya organize edicisi yahut uygulayıcısı...
İsmim Oktay Ekşi olsaydı, tüm Wikileaks mağdurlarına, “Bu adamı doğduğu yere kadar kovalayın” diye çağrıda bulunurdum...
Hayır, öyle demeyeceğim...
Şunu yapın:
Uluslararası mahkemede dava açın... Amerikan mahkemelerini ve devlet organlarını dilekçe yağmuruna tutun... Binlerce mail yazın... On binlerce protesto metni gönderin... Temsilciliklerin kapısına siyah çelenkler bırakın...
Ne yaparsanız yapın, bu “pis dedikoducuyu” doğduğuna doğacağına pişman edin
-
Tiktak, tiktak, tiktak...
Durdurun zamanı!
-
Omuzlarımı sevmiyorum,
Ne vakit onların ardına baksam;
Taze gibi duruyor dün.
Dilerdim ki geçmiş olsun.
Hastaya bir "geçmiş olsun" talebi gibi.
-
Talebe imtihana girerken, kitabı dışarıda bırakır. Soruların nereden çıkacağı bilinmez. Müslüman da, mezar denilen imtihan salonuna girerken Kur'an-ı Kerim'i dünyada bırakır.
Ve imtihana girer; artık sorular Amme'den mi, Tebareke'den mi çıkar bilinmez. Bundan anlaşılıyor ki Kur'an kitabını, İslam üniversitesinde öğreneceğiz. Çeşitli hadiseler karşısında onu tatbike çalışıp iyi not alacağız.
Bu duruma göre "dünya işi ahiret işi" diye bir ayrım yoktur. Dünyaya bakan, ahirete bakan ayetler diye bir ayrım yapamayız. Çünkü bütün ayetler dünya hayatımızı tanzim etmemiz için gelmiştir. Bunlar burada öğrenilir, yaşanır; ahirette mükafatı alınır. Yani dünya hizmet yeri, ahiret ücret yeridir. "Şu ayeti de ahirette tatbik ederiz" diyemeyiz. Bütün ayetler dünyada tatbik edilmek için gönderilmiştir. Mesela ilim tahsil eden bir talebe, ilimleri Allah adına okursa, bu ilmi ibadet hükmüne geçer. Hem dünyası cennet olur hem ahireti. Aynı şekilde İslam esaslarına uygun ticari bir konuşma da ibadettir.
Dünyanın neresinde üstün insan, mesut aile, büyük şirket, güçlü devlet varsa bunların hepsi İslamî prensiplerle bu noktalara gelmiştir. Dünyanın pek çok ülkesine gittim. Gördüm ki, İslamiyet'in en büyük mucizelerinden biri de her asırda her yerde üstün insanlar yetiştirmesidir.
Bir İslam mütefekkiri, "İslamiyet'i sevmenin saadeti, yaşayamamanın ıstırabı içindeyim." diyordu. Sanat ve düşünce ufkunun zirvesine tırmanmış kişilerin hayatını incelersek görürüz ki, içinde yaşadıkları cemiyetin ölçülerine uymamışlar. Mesela Necip Fazıl, defalarca mahkeme koridorlarını arşınlayarak Yusuf Peygamber'in (as) medresesinde tahsil görmüştür. Binbir çile içinde yazdığı eserlerle cemiyeti saplandığı çıkmaz sokaktan çıkarmaya çalışmıştı. Benim gözümde Necip Fazıl, velidir. "Beni üzen, yalnız İslam'ın maruz kaldığı tehlikelerdir." diyen Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin ömrü sürgünlerde, hapislerde, mahkeme koridorlarında geçmiştir. Buz gibi hapishane hücrelerinde bile bulduğu her kâğıda ilhamını yazarak ortaya koyduğu eserler, bugün üniversite profesörlerinin gözlerini kamaştırıyor.
Bugün Müslümanlara, evi, yatağı, yastığı batmalıdır. En iyi yemekler, lezzetli tatlılar onu rahatsız etmelidir. Bir kızcağız hostes olmak için günde 100 kelime İngilizce ezberliyor. Müslümanlığı öğrenmek hostesliği öğrenmekten daha zor değil... Akşam eve dönerken görüyorum; sokaklarda kahvelerin, meyhanelerin ışıkları pırıl pırıl parlıyor! Biz de dinî çalışmalarımızda yorulmamalıyız. Kumarbazın kumara bağlılığı ölçüsünde İslam'a gönül verecek adam lazım. Sarhoşun meyhaneye giderken gösterdiği gözü karalığa Müslüman'ın ihtiyacı var. Büyük bir hataya düşülüyor: "İslam'ı karşımdaki yaşasın" şeklinde düşünmek ve insanlarla mücadele etmek...
Halbuki her Müslüman'ın kendisini en iyi şekilde yetiştirmesi İslamiyet'e en büyük hizmettir.
-
Kim demiş nefes almak zor diye
Zor olan o nefesi Allah diyerek alıpverebilmek
-
Yürü dünya üzerinde yıkılmaz sanırsın,
Ölüm kapını çaldığında yanılsan da kaçamazsın...
- 1
-
İçim ürperiyor ,boğuluyorum adeta
Diz kapaklarıma birden inme gibi bir güçsüzlük hakim.
Sabrımı boşa harcamanın ezikliği bu.
Nerede o eski irade,nerede o eski güç,kudret,
Nerede o eski ben......
-
Türkiy'em,Türkiy'em cennetim,benim eşsiz milletim....
Artık bu söz bana inandırıcı gelmiyor;ülkemde kısıtlanmış bir eğitim sistemi basksıyla okuyamamak! Söz sahibi sadece ben olmalıyken susturulmaya çalışmak ve bizlerin aksiyonsuzluğu ve bizlerin vurdumduymazlığı, hareketsizliği...
Önceleri ülke analizleri yapar bilhassa hâlâ ateş etrafında ayinler yapanları duyarken şaşırır bir o derecede de hayıflanırdım.Derdim kendi kendime "Yok mu bu insanların kulağına Allah'ı duyuracak bir çift samimi dudak?"derdim.
Diğr ülkelere bakıp araştırma yaparken kim nasıl bir din üzerinde sabit diye bir de ne göreyim kendi öz ülkemde Allah'a açılan eller bolca lakin gönülsüz,samimiyetsiz.Yağmur duasına çıkıp da şemsiyesiz gitmek gibi bir birşey...
Şöyle irkilip ,başarmak ,ileri daha ileri gidebilmek ruhunu bir bendedebilseydik kendimize,belkide bu olumsuzluklar ,başörtü problemi,insanların; aşşağıdakiler yukarıdakiler edalarını yıkıp geçebilmek daha kolay olurdu.
Millet olarak uyuyoruz sadece bu gördüğüm...Öyle ise nedir bu hayıflanmalar,kutuplaşmalar,içe dönmeler ,kendmizde ki bu aymazlık?
Ben bulamıyorum mu ne?
-
Vatanım da böyle bir sorunu yaşamaktan utanıyorum...
-
Ah şu yalnızlık kemik gibi. ne yana dönsen batar...
- 1
-
Gözümü açtığımda,
Yaşadığıma memnun olduğum İstanbul.
Yedi tepende güzel,yedi tepeden baktığım yerinde.
Gözlerimi kamaştıran ışıklı gecen de;sabah ezanına açtığın,
Kızıl,mavi,kara,beyaz gökyüzünde.
Her acıyı ,acılıyı içinde barındıran İstanbul;
Büyülüyorsun beni her halinle.
Ölüm,dirim senin olsun;
Yeter ki zalimin eline düşme.
Gözlerimi, acılarımla diktiğim İstanbul,
Aklım gider sana bakarken ki;acı mı kalır bende,
Aşkın, sevdan ben de,yüzüme gülmek sende,
Her halinle.
Bülbül güle vurgun,ben de sana vurgunum,
"Ver boynunu" deseler,düşünmeden kurban olurum
İstanbul'um İstanbul'um....
-
SABAHAT HASTAOĞLU
İntihar Mektubu;
Hiç tak ettiği oldu mu canınıza bir şeylerin?
Kendinizi şu şehirden ya da dünyadan hatta evrenden dışarı atmak istediğiniz,yapayalnız hissettiğiniz benliğinizi kimsesiz bir sokak kedisi gibi? Ya da izbe bir parkın bankında çiseleyen bir yağmurun altında geceyi geçirmek istediniz mi?Hayatı hergün değişen... ve karmaşıklaşan dertler yumağı olarak gördüğünüz,sabahlara kadar gözünüzü hiç kırpmadan efkarlı ve çaresiz bir vefasızı düşündüğünüz?Ahh keşke diye umutsuzca iç çektiğiniz?Sonra ağladığınız,yorulana kadar bitiverir diye...
Kahrolası aşk masalını bir kalemde silmek istediğiniz oldu mu?
Her geçen gün biraz daha umudunuz kırıldı mı yarınları düşünürken bir başınıza?
Sonra bir dost aradınız mı hep sadık,güvenilir ve samimi...
Uzaklara bakıp derin derin daldınız mı mutsuz ve umutsuzca?
Uçan kuşlara imrendiniz mi ne kadar özgür,temiz ve saflar diye...
Geçmiş günler canlandığında gözünüzde,neden diye sordunuz mu hiç kendinize?
Şimdi için kaygılandınız mı?
Ve gelecek içinse,satmışım anasını diyip boşverdiniz mi herşeye?
Sizi bilmem ama ben bunların hepsini yaptım,Anlayacağınız HAYATI DENEDİM...Ama olmadı,olamadı...Gönlümdeki öksüz çiçeği büyütemedim,soldu gitti,ruhumdaki mistik melodi sustu gitti..
Açıkçası ben beceremedim galiba umarsızca yaşamayı...
Mutluluğu bir çocuğun gözlerinde aramayı bilemedim,kuşların cıvıltısındaki o dinmez coşkuyu duyamadım..
Korkarım ben hiç kimseyi ölümüne sevmedim,sevemedim.O yüreği görmedim kendimde,kahretsin göremedim...
Önemli değil nasılsa artık bunların hiçbiri...
Biraz sonra dinecek bu feryatların hepsi,hayatını bitirecek bu şanssız,bahtsız kişi..
Yalan dünya;SONSUZA DEK ELVEDA...
BEŞİR FUAD
İntihar Mektubu;
5 Şubat 1887:''Ameliyatımı icra ettim,hiçbir ağrı duymadım.Kan aktıkça biraz sızlıyor.Kanım akarken baldızım aşağıya indi.Yazı yazıyorum,kapıyı kapadım,diyerek geri savdım.Bereket versin içeri girmedi.Bundan daha tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum.Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım.Baygınlık gelmeye başladı''...
CESARE PAVESE
Günlüğünün son sayfası:
18 Ağustos 1950
Gizlice en çok korkulan hep gerçekleşir sonunda.
Yazıyorum: Ey, Sen, acı! Peki sonra?
Bütün gerekli olan biraz cesaret.
Acı ne kadar ortaya çıkar ve kesinleşirse, yaşama içgüdüsü o kadar ağır basıyor ve intihar düşüncesi o kadar zayıflıyor.
Kolay sanmıştım ilk düşündüğümde. Zayıf kadınlar yapmıştı bu işi. Alçakgönüllülük istiyor, kendini beğenmişlik değil.
Tiksiniyorum bütün bunlardan.
Sözler değil. Eylem! Artık yazmayacağım…
PAUL CELAN
Toplama kamplarından kurtulmuş ünlü şair Paul Celan,kendini Seine nehrine atarak canına kıyar.Celan'ın ölüm havası şiirinden:
Siyah sütünü içiyoruz,sabahın akşam saatlerinde
Onu içiyoruz,öğle sabah demeden hep onu
Geceleri içiyoruz,habire içiyoruz
Bir mezar kazıyoruz gökyüzüne rahatça yatmak için
Adamın teki,bir evde yılanlarla oynuyor,yazıp çiziyor
Almanya'ya yazıyor karanlık çöktüğü vakit altın saçın Margarate
Onu yazıp evin önüne çıkıyor
Islıkla köpeklerini çağırıyor
Yıldızlar ışıyınca
Yahudilerini çağırıyor toprağa
Bir mezar kazsınlar diye
Ve bize buyruklar yağdırıyor
Oyun havaları çalmamız için........
ATİLLA JOZSEF
''Raylarda çırpınır kanlarım sıcak'' dedikten sonra kendisini trenin altına bırakır...
- 1
-
Ayağıma bir taş değse ürkerim
Korkarım ki felaket Sen den gele
Gele de sonum ola
Ola da ahirete keffaret ola
Adını vird eyledim dilimde naçar
Naçar kaldım Rab'bim Sen den naçar
Lütfeyle, eyle kuluna da ikram
Dünya da kala naçar ,ahiret de ola bergüzâr
-
Allah rahmet eylesin
3 Yasin-i Şerif
-
Kendimi bildim bileli tv denilen kutudan izleyip de kendime çıkardığım bir mana bulamadım.
Ne garip ki, için de yetiştiğim aileme bunu ne kadar anlatmaya çalışsam dahi ben bu satırları karalarken onlar izlenilen dizinin tekrarını seyretmekte,ilk izliyormuşcasına...
Reis bey belki şimdiler de bulanamayabilir fakat yetişemez diye de bir kural yok...
Neden bir "Reis bey" imzasını kendimiz atıp da, şu kara kutu da ki dizi keyfiyetine keskin bir balta vurup kalemini kırmayalım?...
-
Öfke, sevgi ve nefret ne kadar tezâtsa hayatta
İşte ben de öylesine tezâtım bu hayata
-
Toprak gibi olmak lâzım...
-
"Peygember çiçeğinin aydınlığında ara sana doğru uzanan bu çaresiz ellerimi"
Her dinlediğimde ilk dinlediğim hazzı aldığım şiir
-
1- Adalet güzeldir, âmirde olursa, daha güzeldir.
2- Cömertlik güzeldir, zenginde olursa, daha güzeldir.
3- Vera güzeldir, âlimde olursa, daha güzeldir.
4- Sabır güzeldir, fakirde olursa, daha güzeldir.
5- Tevbe güzeldir, gençte olursa, daha güzeldir.
6- Hayâ güzeldir, kadında olursa, daha güzeldir.
(Deylemi)
-
Beyaz karayı, sinek yarayı, zengin parayı,
Ördek kazı, güzel nazı, aşık sazı sever...
Ana çocuğu, çoban gocuğu, yumurta sucuğu,
Ocak közü, kirpik gözü, ozan sözü sever...
Garip sılayı, yiğit halayı, tencere kalayı,
Davul zurnayı, avcı turnayı, deve hurmayı,
Alın kelini, cömert elini, cimri dilini sever...
Çöl yağmuru, çizme çamuru, oklava hamuru...
Tembel yatmayı, geveze atmayı, pazarcı satmayı,
Şişe tıpayı, şarap kupayı, eşek sopayı sever...
Ebe bebeği, kahve dibeği, çengi göbeği,
Memur masayı, ermiş asayı, hakim yasayı,
Haylaz döveni, dalkavuk öveni, hergele söveni sever...
Hatip lafı, suçlu affı, açıkgöz safı,
Orman çamı, kedi damı, işçi zammı sever...
Tanrı kulu sever de..
Sen?
- 3
-
Ölmedim ki
Vurdu sineye acı sözler,gördü gözler akıbeti
Ölmedim ki
Nefesim kesildi biraz,aldığım nefesi vermek istemedim ki
Ölmedim ki
Ruhumun benden gittiğini ölmeden evvel bildim ki
Ölemedim ki
Saymadım kaç kere ölemediğimi...
Dizi dizi yahudi tohumlarının çevirdikleri filmlerde dönen entrikaları ,insanlara empoze eden aşşğılıkları gördükçe ölemedim ki
Son dizide gördüğüm erkek erkeğe olan ahlaksız sahnede, bunu normalmiş gibi gösteren alçakların beynindekileri öldüremedim ki
İntikamımı yazarak alsam da, yetmedi ki rtük duymadı ki sesi..............................
-
eylül sabahının serinliğini
Yaprakların serinliğini
Ciğerlerime dolduruyorum
Sessizlik ve serinlik
Birleşiyor
Yıkanmış güvercinler
Ve çok uzakta bir tren sesi
Her zaman yeniden başlamak duygusu
Doğuyor içimde
Her uyanışımda
Düşmanlarımı bağışlıyorum
Daha çok seviyorum dostlarımı
Her uyanışımda
Eylül sabahının serinliğini
Yaprakların serinliğini
Yüreğime dolduruyorum
-
Rüya, bütün çektiğimiz
Rüya kahrım, rüya zindan.
Nasıl da yılları buldu,
Bir mısra boyu maceram.
Sus, kimseler duymasın.
Duymasın ölürüm ha.
Aymışım yarı gecede
Seni bulmuşam sonra
Yağar bir yağmur sonra...
Yağıyor yeşil yeşil.
Bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
Bilmezler nasıl sevdik birbirimizi,
İki yitik hasret,
İki parça can.
Sus, kimseler duymasın
Duymasın ölürem ha
Aymışım yarı gecede
Seni bulmuşam sonra
Yağar bir yağmur sonra...
Yağıyor yeşil yeşil.
-
Lâdes
Uzayacağa benzer
Tutuştuğumuz lâdes. İşi gücü bırakıp
Mezarlığa nâzır
Bir eve taşındım. Ölüm, sen beni aldatamazsın,
Aklımda!
An
in Kendi Yazdıklarınız
Posted · Report reply
Ne zaman uzaklara yatırsam gözlerimi
Yakındakileri göremediğim için hayıflanırım.