-
Content Count
186 -
Joined
-
Last visited
-
Days Won
1
Posts posted by adıdeğmez
-
-
Sizden önce o mektubu yayınlıyorum, görüleceği üzere bunak diye bir tabir kullanılmamıştır.
Es-Seyyid Abdülhakim Arvasi Efendi Hz, Risale-i Nur - Birinci Şuâ'da geçen bazı Kur'ân ayetlerinin cifir ve ebced açısından yorumlanmasını tenkid etmişti. Kastamonu Lâhikasında Üstad Bediüzzaman, Risale-i Nur'daki bazı meselelere itiraz yönelten Es-Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hz. ile ilgili şöyle demiştir:
Şahsım için mucib-i hayrettir ki, o itiraz eden zât, benim silsile-i ilimde en mühim üstadım olan Şeyh Fehim'in (k.s.) tilmizi (talebesi) ve en ziyade merbut olduğum (bağlandığım) İmam-ı Rabbânî'nin (r.a.) bir talebesi olduğu halde, herkesten ziyade kusurlarıma, eski karışık hayatlarıma, taşkınlıklarıma bakmayarak bütün kuvvetiyle imdadıma koşmak lâzım iken, maatteessüf, ondan tereşşuh eden bir itiraz, bazı zayıf arkadaşlarımıza fütur ve ehl-i dalâlete bir senet hükmüne geçtiğini çok teessüfle işittik. O ihtiyar zattan, çabuk bu su-i tefehhümü (yanlış anlaşılmayı) izale etmek için tamire çalışmasını, hem duasıyla, hem tesirli nasihatiyle yardımını bekleriz.
İhtiyar: Kelime manası, yaşlı kimse.
Bunak: Kelime manası, aklı yerinde olmayan, ne dediğini bilmeyen.
Görüldüğü gibi ihtiyar demek, bunak anlamına gelmiyor.
Şimdi yorumumuzu bir mümin nezaketiyle yapmaya çalışalım. Çok ince ve hassas bir konu.
Büyüklerin hikmet nazarı, biz de bazen yanlış anlaşılmalara neden olabilir, bu yüzden hikmetin derinliği arttıkça, susmamızın da kesinleşmesi gerektiğini söyleyebilirim. Zira, büyüklerin hikmetlerinden sual olunmaz.
Bediüzzaman Hz. nin son cümlesine dikkatinizi çekeyim.
hem duasıyla, hem tesirli nasihatiyle yardımını bekleriz
Sanırım, Bediüzzaman Hz. bu cümlesiyle, Efendi Hz. nin büyüklüğünü yeterince anlatabilmiştir.
Olay şu ki;
Efendi Hz., görüleceği üzere, Risale-i Nur Birinci Şuâ'da geçen bazı Kur'ân ayetlerinin cifir ve ebced açısından yorumlanmasını tenkid ediyor.
(Kuran-ı Kerim'de bütün ilimler vardır. Bu ilimleri de herkes kendi kabiliyetine göre okuyabilir veya hissedebilir. Ancak bu ilimleri Kuran'dan okurken, benim anladığım ilim kesin doğrudur diyerek değil de, ben böyle anlıyorum, şeklinde söylemek gerekir. Çünkü bir gün bu anladığı bilgiler yanlış olursa Haşa Kuran yanlış olmuş gibi algılanır.)
Efendi Hz belki bu açıdan yorum getirdi, belki de başka bir hikmet sezdi. Bunu bilemeyiz.
Bediüzzaman Hz ise kendi hikmet çerçevesinde yazdığı yazıları, yine kendi hikmet çerçevesinde savunmuştur.
Bize bu durumda koskocaman bir susmak düşer. Olay haşa "benim babam, senin babanı döver" şekline gelirse, işin içinden çıkılmaz.
Biz büyüklere, kendi idrakımızla hüküm verecek bir maneviyata malik olmadığımız gibi, yine aynı idrakla, hikmet inceliğini anladığımız ya da anlayamadığımız durumları birbirine karıştırmamalıyız görüşündeyim.
Zira Bediüzzaman Said-i Nursî Hz, bu olaydan yıllar sonra, Efendi Hz ile ilgili yorumunda şöyle buyurmuştur.
Talebelerinden nakille:
Sungur ağabey aynı ziyaretimde Abdülhakim Arvasi Efendi Hz. ile alakalı da şunları anlattı: 1950'de Abdülhakim Arvasi Hz.nin oğlu Emirdağı'na gelmişti. İkindi namazını eda etmiştik. 33 tesbihat bitmişti. Sıra La ilahe illalllah'a gelince Abdülhakim Arvasi Hz.nin mahdumu kalkmak istedi. Hz. Üstad ona işaret etti. "Otur" dedi. O da oturdu. Tesbihatttan sonra, Sikke-i Tasdik-i Gaybi'den (sh:63-Envar neşr) eyuhhibbu ehadüküm...mektubunu okuttu. Ve ona: "Fakat, baban evliyadandır. Biz Denizli hapsine, baban da kabre gitti" dediler.
-
AŞK
Gönlüme kurup da mahşer yerini,
Beni hayatıma sırat eyledi.
Köroğlu’ndan çaldı tüm hünerini,
Behram’ı çıldırtan kır at eyledi.
Savurup külümü bir nefesiyle,
Çınlatıp ruhumu çığlık sesiyle,
Sonunda verdiği kor hevesiyle,
Beni vedalara vuslat eyledi.
Sustu, yıllar yılı nedensiz oldu,
Kâh çırılçıplak, kâh bedensiz oldu;
Ne avuttu beni, ne bensiz oldu,
Beni öz yurduna serhat eyledi.
Hoyrat hazanında kayboldum, yittim,
Her dem, ayrı ayrı, eriyip bittim;
Sırrını ararken sır olup gittim,
Beni hasretine berat eyledi.
Duymadı öteden gelen çağrımı,
Görmedi içimde yanan nârımı;
Bir Şirin uğruna deldi bağrımı,
Dağları deviren Ferhat eyledi.
Yıkıp viran etti gönül kalemi,
Dar etti gözüme bütün âlemi;
Yazdı fermanımı, kırdı kalemi,
Körpe gençliğime heyhat eyledi…
-
Valla Efendi Hz."Kuddise Sirruh"a bunak diyen(bizzat belgeyle isbatlıdır) bi adamı ziyaret ettiğine doğrusu inanamam......1-"Valla" diyerek, "Vallahi" cümleye yanlış başlamışsınız ki doğru ise şayet (ihtimal vermiyorum) büyüklerin hikmet noktalarında, keyfiyetimizin sükut edeceği anlar olması gerek diyorum.
2-"Bizzat belgeyle ispatlıdır" diyorsunuz da bu nasıl bir belge anlamadım? Gizli kamera desem olamaz, ses kaydı desem gülünç; hangi teknolojik imkanı düşünsem, zamana göre oldukça yeni. O halde, belgelediğini savunan şahıs ya da şahıslar, keyfiyetlerinin sükut edeceği anı tespit edememiştir derim. Zira bu belge, büyük ihtimalle kağıt dökümanıdır ki (olmasa dahi) inanırlılığına inancım kesinlikle yok.
3-"Bi Adam" diyerek herhangi bi adamdan bahseder gibi, son asrın büyüklerinden olan Bediüzzaman Said-î Nursî Hz.ne hakaret ettiğinizi ben mi belirteyim yoksa cümlenizin içinde arayıp bulur musunuz? Talihsiz yorum ve zamansız tespit görüyorum ki yazık olmuş.
4-Bir Üstad'ın huzuruna giden sıradan bir insan değil, bir başka Üstad'dır. Siz de bir Necip Fazıl (R.Aleyh) firaseti olduğuna dair kanaat getireceğim bir yaradılış göremedim. Siz Üstad Necip Fazıl'dan daha mı iyi biliyorsunuz? Cümledeki "siz"i yalnızca kendinize göre odaklamayın, ordaki "siz" hikmetin inceliğini keyfiyetine göre çizenlere de aynı zamanda.
5-"Ziyaret ettiğine doğrusu inanamam..." Bence, her duyduğunuza ve her gördüğünüze inanmayın.
-
Sizin bahsettiğiniz şahsiyet devirmek için değil; kaldırmak ve düzeltmek için var. Verdiğin örnek çok alakasız ve imkansız kardeş. Değil milletin aklının ucundan; rüyasına bile girmez senin bahsettiğin durum. Böyle bir kıyas çok tehlikelidir bence....
Burada kelimeye takılmayınız Ali kardeşim. Devirmekten kasıt, hükümeti devirmektir. Bunda tuhaf birşey yok. Verdiğim örneğin alakası şudur ki şu şartlar altında, sayın başbakanın devrilmesi (aman kelimeye takılmayalım) imkansız denmek istenmiştir tarafımca ve ancak böyle bir otoritenin ve gücün, siyasete yönelik bir çabaya girişmesi, sayın başbakanı koltuğundan eder demek istedim. Ha siyasete girmesi olanaksızdır, girmez. Ama madem Üstadım "Muhal Farz" buyuruyor, biz de muhal farz'dan yola çıktık... Yalnız kıyasın neden çok tehlikeli olduğunu anlamadım, eğer masonların lider aramasına istinaden söylemiş olduğumu sanıyorsanız, kasıt o değil; eğer benim anladığım anlamla, sayın başbakanla kıyas mevzuu ise, tekraren, muhal farz, olmaz ama olursa da böyle bir kıyasın tehlikesi bence koskoca bir yoktur.
-
Bu ülkenin başbakanını, delikanlı bir ortamda yani seçimle devirecek tek bir kişi var, o da malum, ülkeye giremiyor, girse de seçimle, siyasetle uğraşmayı sevmiyor.
Gayrisi boş...
-
BEKLEYENE
Mezarımda bekleme boşuna,
Boynuna sarılacak değilim!..
Dünyayı zindan etme başına,
Cefana darılacak değilim!..
İki gözüne yaşlar dolsa ne?
Pişmanlık boynunda dağ olsa ne?
Ellerin saçlarını yolsa ne?
Yeniden dirilecek değilim!..
adıdeğmez / 2005
- 1
-
UÇKURSUZ EFENDİ
Uçkuru başına buyruk efendi
Gece gündüz hayal eder kadını.
Yalaka olana kuyruk efendi
Allah’a kulluğun bilmez tadını.
Gönlü zifir zifir, yüreği kömür,
Bir cünüp hayalin peşinde ömür,
İstersen aklını uçkurla sömür
Göreceksin elbet bir gün yâdını.
Gözleri fal taşı, azgınlıktandır,
Ondaki ateşi kıskanır tandır!
Sen yüce ceddini böyle utandır
Kolaysa mahşerde yaşa şâdını.
Tarif ettim seni hep sözlerimde,
Kin taşıdım sana bu gözlerimde.
Uçkursuz efendi derim derim de
Koyamadım bundan başka adını.
Adıdeğmez / 2003
-
SAYGILARIMLA
Yaşamak isterdim yaşam deneni
Yaşadım diyene saygılarımla.
Beni benden eden bendeki beni
Boşadım diyene saygılarımla.
Bir hiçe ömründen ömür satanı,
Kalbimiz ağlarken kalbi yatanı,
Kör şeytana esir nice şeytanı
Taşladım diyene saygılarımla.
Aklanmaz akları kire çalarak,
Sayı dehlizini Bir’e çalarak,
Zalimin zulmünü yere çalarak
Tuşladım diyene saygılarımla.
Bu ne dünyadır ki hasret günaha,
Yürek mi dayanır eyvaha, aha?
Geceleri nurla boğup, sabaha
Başladım diyene saygılarımla.
Sultan var soysuzun büyük şanında,
Sultansa soysuzun alçak zanında;
Sancılı beynimi aşk kazanında
Haşladım diyene saygılarımla.
Yolumda bulut mu tanırım sis mi?
Yakarım önüme çıkan her cismi.
Kalbimde ölene değin O ismi
Taşıdım diyene saygılarımla.
Adıdeğmez
28.01.2003
Gökhan Öztürk Ustamın isteği üzerine, artık şiirlerimi bu başlığın altında yazacağım...
-
ALLAH DİYEREK
Secdeye kapansam bir ömür boyu
Ağlasam ağlasam Allah diyerek.
Fışkırmaya hazır bu dipsiz kuyu
Çağlasam çağlasam Allah diyerek.
Varlığın sebebi eşsiz varıyla,
Yıksa nefs dağımı gül nazarıyla;
Elimi, kolumu aşkın nârıyla
Bağlasam bağlasam Allah diyerek.
Savurup da aşktan aşka közümü,
Sonsuz hakikatte bulsam özümü;
İşte o aşkla ben iki gözümü
Dağlasam dağlasam Allah diyerek.
Adıdeğmez / 2002
-
UYAN
Yüz,
Öküz!
Bakıyor,
Ne okuyor?
Treni kaçmış,
Çenesini açmış.
Sûkuta dır-dır eder
Ve rükûda hır-hır eder!
Fareli köyün kavalcısı,
Sonsuzluk erlerinin nalcısı.
O nefes nefese, dili bir karış
Aynı öykü, yanlış noktaya varış.
Ey biçare kul, biçare insan
Yağmurlar dök, kıskansın Nisan.
Bu yolda öküz olmak yok
Ve trene dalmak yok.
Uyan artık uyan,
Geçiyor zaman.
Şeytanı dür
Ve öldür.
Uyan,
Yan…
Adıdeğmez
-
BANA BENİ ANLAT
Bana beni anlat, katında kimim?
Kara gecelerin sarhoş hali mi?
Bana beni anlat, zatında kimim?
Umutsuz günlerin boş hayali mi?
Yırtılır vücudum, kartal nazarı!
Pençesine geldim kanlı kansızın!
Nihayet kazıldı ömrün mezarı,
Yüreğime çığlar düştü ansızın!
Yıllar yılı böyle avunur durur
Kapılır da ruhum bir loş ışığa.
Sabahlar kaldırır, geceler vurur,
Kolaysa korkmadan sen koş ışığa!
İşte ben anlattım bendeki beni,
Celsesine kurban gitmiş hakimim!
Bu dertle giymeden birgün kefeni,
Bana beni anlat, katında kimim?..
Adıdeğmez
08 Eylül 2003 / Pazartesi
-
YOK - VAR
Eksilen ne yok ki varda,
Varda eksilmezlik O’nun.
Yokta, Var’ın adı var da
Varda eksilmezlik O’nun.
Yok, yokken, vara vebaldı;
Yok, Var’dan varını aldı;
Var, yok oldu, tek Var kaldı,
Varda eksilmezlik O’nun…
Adıdeğmez / 2005
-
FARK VAR
Arama dünü yarında,
Zamandan zamana fark var.
Yanar da insan, nârında;
Samandan samana fark var.
Kurulur, içinde pazar,
Seyreyler seni her nazar…
Bir deniz olsan ne yazar?
Limandan limana fark var.
Yaşamı ebedi sanma,
Ölüm zamanda muamma;
Medet diler insan amma,
Amandan amana fark var.
Birleşirken his ile söz,
Aşikâre görünür öz…
Dünyanın her kahrına göz
Yumandan yumana fark var.
Bir sevda kalır şuurda,
Can verilir bu uğurda;
Her ocakta kül olur da,
Dumandan dumana fark var.
Ölüm bir çıkılmaz kafes,
Boşlukta yankılanan ses;
“Allah” dese de son nefes,
İmandan imana fark var!..
Adıdeğmez / 2006
- 3
-
SEKERAT
Nemrut’un sulu beynine
Ağır ağır yağarken kar.
Gökyüzü senin neyine
Diye haykırdı buutlar.
İrkildi kibirli Nemrut,
Söndü nâme-i yıldızı.
Beyninde patlayan barut,
Sivrisinek vızıltısı.
Davullar çalındı… Savaş…
Her tokmak, acıya davet.
Lağım kuyusunda bir baş
Ve sebil sebil nedâmet.
Sarayında son nefeste
Sahibinden korkan çığlık.
Körpe ehramlar kafeste,
Yüzüstü oldu Tanrılık…
Adıdeğmez / Nisan 2007 / 21 Temmuz 2007
-
AŞK
Gördüm ki gönlümde aşkın
Tane tane incisi var.
Dertleri boyumdan aşkın
Çekilmeyen acısı var.
Ölümsüzlük, kölesinde;
Her ilmihal, gölgesinde;
Hasretlerin ülkesinde
Yolcusu var, hancısı var.
Bir Goncagül’dür nesebi,
Bu yüzden bende edebî…
Ateşlerde yanmak gibi
Daha nice sancısı var.
Her sonsuzluk, dermanında;
Vuslat yazar fermanında;
Sabır yüklü kervanında
Yunus gibi öncüsü var!..
Adıdeğmez / 7 Eylül 2005
-
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl...
-
Şiirlerinden birini tam olarak veriyorum. Merhum, yanılmıyorsam 2002'de Hakk'ın rahmetine kavuştu.
Sen
Ey ömrünü bir gayeye vakfeyleyen insan,
Göğsündeki imanına mazi bile hayran! ..
Tebrik ediyor, bak seni, mabedler ezanlar,
Ey Hak yolunun yolcusu: Kurban sana canlar! ..
Oldukça o yüksek idealler sana hakim,
Sarsılmayan imanına zincir vuracak kim!
Alkışlıyor iclalini göklerde melekler,
Atide nesiller, senin irşadını bekler! ..
İnsanlığa örnek ideal ufkuna yüksel;
Kopsun seni artık, canevinden vuracak el! ..
Dünyalara hükmettiğimiz günleri yad et...
Mabedleri, kürsileri, minberleri şad et...
Ey şanlı emel kaynağı, Nur çehreli yıldız! ..
Ruhumdan kopan fırtınalar senden alır hız! ..
-
"Kendi kendinde ettiğin âdem,
Bir araya gelse edemez âlem."
Adminim, ben bu beyitin sahibini Sultan II.Bayezid-i Veli Han diye biliyorum, acaba ben mi yanlışım?
"İşbu mânâ-yı bedîhî görünen gün gibidir;
Ömür bin yıl dahi olsa yine bir gün gibidir."
Bu beyiti de Arif diye biliyorum, yanlışımız varsa, affola.
"Mehtaba sorarken seni, gurbette her akşam,
Hasret dökülür ruhuma, yıldızlara baksam."
Yakın zamanda kaybettiğimiz bu büyük şairimiz kimdir?
-
"Kendi kendinde ettiğin âdem,
Bir araya gelse edemez âlem."
Bu güzel beyitin sahibi kimdir?
-
OLMAZ
Küfür, bayrağını yaksa da hilâl,
Zulümlerden zulüm beğenmek olmaz!
Varsın darağacı kursun ihtilal,
Ölümlerden ölüm beğenmek olmaz!
Tarih yaprağından salya silerim,
Rabbim’den şanlı bir nesil dilerim;
Yavuz gibi sultan gelmez bilirim,
Selimlerden Selim beğenmek olmaz!..
Adıdeğmez / 2005
-
KIYAMET
Bir hakikatti yaşanan,
Hayale mi sapıyor ne?
Bir ucubeydi taşınan,
Saraylar mı yapıyor ne?
Böyle değil idi bu yurt,
Gel de özleneni buyurt;
Koyunlara musallat kurt,
Sürüler mi kapıyor ne?
Geveleme, söyle sözü,
Şairsen eğer, bul özü;
Yağmur sağanak; gökyüzü
Çamaşır mı çırpıyor ne?
Bu nasıl yakarış, niyaz?
Utanma, ahvalini yaz;
Dünya bir siyah, bir beyaz,
Güneş göz mü kırpıyor ne?
Oynanmaz geçmişle bahis,
Var ise iman, var ise his;
Maymuna gücenen nefis,
Maymuna mı tapıyor ne?
Bir nokta, yarılmaz oldu,
Virgülü kırılmaz oldu,
Başlığa varılmaz oldu,
Kıyamet mi kopuyor ne?..
Adıdeğmez / 2004
-
Bu Propaganda dizisinin sezon finalinde, ATV adlı komi/mason bir TV'nin, aynı sıfatla sunucusu olan Ali Kırca; kendiyle münhasır haber(!!!) bülteninde, dizinin o haftaki konusu Kanlı Pazar olayları için aşağı yukarı şu yorumu yaptı:
"Sosyalist Gençler ve Gericiler (gericiler dediği sırada, tam da dizide; sakallı, takkeli, sağcı kesim gösteriliyor) arasında çıkan olaylarda..."
Yanlılığın da bu kadarı...
YAZIKLAR OLSUN!!!!!!!!
-
Özellikle şu kısım çok ilginç...
"İşte işin Osmanlı’nın büyüklüğünü gösteren en hoş tarafı.
ABD Başkanı George Washington, Osmanlı Padişahı III.Selim tarafından
muhatap kabul edilmiyor ve antlaşma, Cezayir Beylerbeyi Hasan Dayı tarafından imzalanıyor."
Bunu bugüne vurursak eğer, şu netice çıkar ortaya:
Bir an, Türkiye Cumhuriyeti'nin eyalet sistemiyle yönetildiğini düşünün ve bu eyaletlerimizden birinin de İstanbul olduğunu.
Yani demektir ki, bugünkü ABD başkanı George W.Bush; Washington'dan kalkıp, İstanbul'a; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş ile anlaşmaya geliyor. Yani Cumhurbaşkanımız (kimliği farketmez), muhattap bile almıyor Bush'u.
Nerede Osmanlı, nerede biz???
-
OSMANLI, ABD’Yİ VERGİYE BAĞLADI
…Yıllardan 1783... O günün Avrupa standartlarına göre, her ne kadar mütevazı da
olsa, yeni bir denizci devleti olan ABD, denizlerde de yelken vurmaya ve sancak gezdirmeye başlıyor.
Bu tarihten sadece 2 yıl kadar sonra, 25 Temmuz 1785’te, bu yeni sancağı taşıyan bir
gemi, Atlantik Okyanusu’nda, Cezayir sahillerinde, Cadiz (İspanya) açıklarında Osmanlı gemileri tarafında ele geçiriliyor.
Geminin adı, sanı herşeyi belli: Boston Limanı’na kayıtlı. Kaptanı Isaac Stevens adlı
bir denizci. Adı da az ve öz: Maria.
Bugünkü Amerikalıların ataları da olaydan pek ders almıyor olmalılar ki, aynı sancağı
taşıyan ikinci bir gemi daha Osmanlı’nın eline düşüyor. Philadelphia Limanı’na bağlı, Kaptan O’Brien komutasındaki Dauphin de Osmanlı gemilerine teslim olmak zorunda kalıyor.
…1793 yılının Ekim ve Kasım aylarında, 11 Amerikan gemisi daha
Osmanlı donanmasının muhtelif gemilerine havlu atarak teslim oluyor.
ABD Kongresi 27 Mart 1794 tarihinde, Osmanlı deniz kuvvetlerine karşı koyabilecek
güçte savaş gemileri inşa edilmesi için Başkan George Washington’a 700 bin altın harcama yetkisi veriyor.
Dile kolay… Tehdit Osmanlı… Ve bugünün süper gücü ABD, bu tehdit karşısında
donanmasının temellerini oluşturuyor. 5 Eylül 1795 tarihinde, ABD, Osmanlı ile bir antlaşma yapmayı kabul ediyor. Bu antlaşmaya göre Cezayir’deki esirlerin iadesi ve gerek Atlantik Okyanusu ve gerekse Akdeniz’de ABD sancağı taşıyan gemilere dokunulmaması karşılığında bir sefere mahsus 642 bin altın ve yılda 12 bin Osmanlı altını (216 bin dolar) ödemeyi kabul ediyor.
Dili Türkçe olan ve 22 maddeden oluşan antlaşmaya, Başkan George Washington ve
Cezayir Beylerbeyi Hasan Dayı imza koyuyorlar. Böylece ABD yıllık vergiye bağlanmış oluyor. Bu, ABD’nin 200 yılı aşkın bir süre için yabancı dille imzalanan tek anlaşma olduğu gibi, yabancı bir devlete vergi ödenmesi kabul edilmiş olan tek Amerikan belgesi.
YABANCI DİLDE TEK ANTLAŞMA
Dahası ABD tarihinde kendi dilinde olmayan tek uluslar arası antlaşma, Türkçe.
Ve ABD’nin tarihinde vergi vermeyi kabul ettiği tek ülke de Osmanlı İmparatorluğu.
İşte işin Osmanlı’nın büyüklüğünü gösteren en hoş tarafı.
ABD Başkanı George Washington, Osmanlı Padişahı III.Selim tarafından
muhatap kabul edilmiyor ve antlaşma, Cezayir Beylerbeyi Hasan Dayı tarafından imzalanıyor.
İnanmayanlar olabilir. Kolayı var. Yale Üniversitesi tarafından yayınlanan
Türkçe Antlaşma’nın İngilizce örneği için aşağıdaki adrese tıklamaları yeter:
http://www.yale.edu/lawweb/avalon/diplomacy/bar1795t
Halit KAKINÇ
Star Gazetesi
14 Şubat 2006
Adıdeğmez Şiirleri
in Kendi Yazdıklarınız
Posted · Report reply
KAZ EVLADIM KAZ
Boş kalmasın sitem denen bu defter,
Al eline bir kalem, yaz evladım yaz.
Halim dünden iyi, bugünden beter,
Dertten bana kalan haz evladım haz.
Zamana pisletti uçkursuz deli,
Saçlar tren yolu, kulak küpeli;
Hayvan mı insan mı daha şüpheli?
Onlara bu onur az evladım az.
Bu zamana hangi asırda düştük,
Bir tutam ot için nasıl da düştük,
Bu hale en güzel fasılda düştük,
Bizim tek derdimiz saz evladım saz.
Kurtuluş Batı’da der de bücümen,
Her taşın altında çevirir dümen;
Onlar bu ülkede hep tümen tümen,
Bütün yaptıkları naz evladım naz.
Bir velî tanırım, Yunus’tur adı,
Yaradan’ın dostu, yalanın yâdı;
Allah’tır, Resûl’dür, aşktır feryadı,
Bu feryat her kula farz evladım farz.
Dedim ya bu defter boş kalmayacak,
Hoş kalmaz sitemim hoş kalmayacak,
Elbet güneş böyle loş kalmayacak,
Karanlığı nurla kaz evladım kaz.