Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Miralay

Editor
  • Content Count

    301
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    15

Posts posted by Miralay


  1. 17 Aralık' operasyonunun destekçilerinden Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın 29 Aralık 2008 tarihinde yazdığı “Seçim stratejisi belli olmuştur gelin deşifre edelim” başlıklı yazısında yolsuzluk haberleriyle kamuoyu oluşturulmaya çalışılacağını ifade ediyor…Dumanlı 5 yıl önce yazdığı yazıda bugünlerde yapılanları anlatıyor ve şunu söylüyor: Ne var ki seçimden çok az bir süre önce yolsuzluk kampanyaları açmak çok sayıda soru işaretlerinin oluşmasına da sebeptir. İki kritik konu var zamanlamada: Bir, bahsi geçen (daha doğrusu geçecek olan) dosyalar niçin bu zamana kadar bekletildi? İki, bu kadar kısa bir süre kalmışken yapılan yolsuzluk suçlamasına cevap vermek için yeterince savunma süresi kaldı mı? Açık söyleyeyim, bu saatten sonra yapılacak olan yolsuzluk suçlamaları doğruyu arama ve yoksulluktan arınma talebinden daha çok siyasette belli bir imaj ve hava oluşturmak içindir ve güvenilir olma özelliğini kaybetmiştir.

    17 Aralık'taki siyaset ayarlı operasyonun destekçisi olan, olayın siyaseti dizayn etme amaçlı yönlerini ısrarla görmezden gelen Zaman Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın 9 Aralık 2008 tarihinde yazdığı yazı aynı konularda bugün yazdıklarının tam tersi yönde. Dumanlı o dönem '... Ne var ki seçime çok az bir süre önce yolsuzluk kampanyaları açmak çok sayıda soru işaretlerinin oluşmasına da sebeptir' derken bugün yolsuzluk kampanyasının medya ayağında en önemli destekçilerinden biri.

    İşte Dumanlının yazısı:

    Seçim stratejisi belli olmuştur gelin deşifre edelim


    Bir ülkede bu kadar sık ve kavgalı seçim yapılınca perşembeyi çarşambadan anlamak için özel bir gayrete gerek kalmıyor. Lütfen şu birkaç yılda yaşananları hatırlayın.

    367 tartışmaları, Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında yaşananlar, 22 Temmuz seçimleri… Ortaya konulan taktikler, rol dağılımı, mizansenler, gerçekler… Ve hepsinden önemlisi halkın bunca yaşanan kargaşaya vereceği tepki. Yakın tarihli psikolojik harp taktikleri ve siyaset mühendisliği göz önüne alındığında, bugün yaşananların aslında ne manaya geldiğini anlamak hiç de zor değil. Hatta seçim gününe kadar (29 Mart) yaşanacak bazı olayları şimdiden kestirmek mümkün. Gelin seçim sonuçlarından rahatsız olan bazı kesimlerin stratejilerini ve hamlelerini (şimdilik bir noktaya kadar olan kısmını) basamak basamak irdeleyelim.

    1) SEÇİMİN MEŞRUİYETİNİ TARTIŞMAYA AÇMAK

    Seçimin meşruiyetine gölge düşürecek uç örnekler aranır ve kıyısından köşesinden bulunan bazı konular şaşaalı sunumlarla halka arz edilir. Maksat bir hatanın (şayet öyle bir hata varsa) düzeltilmesi değil, istenmeyen sonuç çıkarsa tartışma başlatmaktır. ‘Zaten bu seçimlerde hile yapıldı’ demek isteyenler, güven bunalımına yol açmak için inanılmaz bir gayret sarf eder. Seçmen kütükleri üzerine bugün koparılan fırtınanın asıl sebebi de budur. TC kimlik numarasının esas alınması, bir kişinin iki kez oy kullanmasına imkân vermiyor. Öteden beri istenen de bu değil miydi? Ancak birileri, bunu da umursamıyor. Hatta her seçim sonrası ‘Oy kullanımı sırasında parmaklara sürülen boya uygulaması çağ dışıdır, bundan ne zaman kurtulacağız?’ diye feryat edenler, ‘Bu seçimde niçin parmaklar boyanmıyor?’ diye kıyameti koparıyorlar. ‘Seçmen sayısı 6 milyon arttı’ deniyor. Yüksek Seçim Kurulu ısrarla ‘Bunun sebebi mükerrer yazım değil. Zaten iki milyon seçmen 18 yaşına seçme hakkı verildiği için geldi’ dedikçe, ‘Eskiden ismi olmayanlar bu seçimde TC kimlik numaralarına binaen kayda girdi’ dedikçe birilerinin nevri dönüyor.

    2) YOKSULLUK HABERLERİYLE FELAKET TELLALLIĞI YAPMAK

    Seçim takvimi işlerken dikkat edin bazı medya kuruluşları yoksulluk üzerine inanılmaz haberlere imza atacak. Maksat ekonomik krizin halka yansıma biçimi olsa bu haberlerin gazetecilik ilkelerine binaen yapıldığını söylemek mümkün; ancak maksat farklı. Şu an bütün dünya küresel krizle boğuşuyor. Bunun ülkemize yansımaması düşünülemez. Ancak başta Amerika ve Avrupa olmak üzere bütün dünyayı sarsan mali krizi bu kadar iç siyaset malzemesi yapmak, haberciliğe de siyasetçiliğe de yakışmaz. Herkesin elbirliği yapıp ‘yüzyılın en büyük krizi’ne çare araması gerekiyor; o krizden günlük hesap yapması ve siyasi menfaat talebinde bulunması değil…

    3) YOLSUZLUK HABERLERİYLE KAMUOYU OLUŞTURMAK

    Yolsuzluk iddiaları dünyanın her yerinde gazetecilerin ilgisini çeker. Çünkü vatandaşın ilgisine mazhardır. Ayrıca gazetecilik, kamu yararı gözetilerek yapılan bir çeşit demokratik denetimdir. Ne var ki seçime çok az bir süre önce yolsuzluk kampanyaları açmak çok sayıda soru işaretlerinin oluşmasına da sebeptir. İki kritik konu var zamanlamada: Bir, bahsi geçen (daha doğrusu geçecek olan) dosyalar niçin bu zamana kadar bekletildi? İki, bu kadar kısa bir süre kalmışken yapılan yolsuzluk suçlamasına cevap vermek için yeterince savunma süresi kaldı mı? Açık söyleyeyim, bu saatten sonra yapılacak olan yolsuzluk suçlamaları doğruyu arama ve yoksulluktan arınma talebinden daha çok siyasette belli bir imaj ve hava oluşturmak içindir ve güvenilir olma özelliğini kaybetmiştir. Bu konuda samimi olan, seçim sonuçlarının sabahında elindeki dosyaları kamuoyuna arz eder…


    4) İSTENMEYEN SONUCA YARGI YOLUYLA GÖLGE DÜŞÜRMEK

    En acısı da bu! Her türlü polemiğin dışında kalması gereken yargı, son yıllarda bütün siyasi tartışmaların tam göbeğinde. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş hadiselere rastlıyoruz. Dün Anayasa Mahkemesi’ni tartışılmaz son karar mercii olarak görenler, bugün Danıştay’ı kutsamakla meşgul. AYM Başkanı’nın kendi kurumunun verdiği kararı savunmasına kurum içinden tezgâhlarla karşılık veriliyor. Aktörler yine aynı. Osman Paksüt’ün telaşı da 367 garabetinin mimarı Sabih Kanadoğlu’nun çırpınışları da bildik bir tablonun çağrışımına sebep oluyor. Sanki millet iradesinden hiç ders çıkarmamışlar…

    5) İSTENMEYEN PARTİNİN GÜÇLÜ OLDUĞU YERLERDE RAKİPLERE DESTEK VERMEK

    Bazılarının niyetini aynen şöyle özetlemek şart: ‘Aman AK Parti kazanmasın da kim kazanırsa kazansın.’ Bu strateji o kadar net ki bazı medya gruplarının ezeli düşmanı sanılan bazı kişiler adeta seçim sembolü haline getiriliyor. En çarpıcı örnek Ankara. Melih Gökçek’in aday olmasını istemeyen, ama sıkı AK Parti düşmanı olarak bilinen gazeteler ve televizyonlar, kurtuluşu Gökçek’in rakiplerini parlatmakta gördü. Mesela Keçiören Belediye Başkanı hakkında kısa bir süre önce en sert yayınları yapanların Turgut Bey’e ekranlarını ve sayfalarını cömertçe açmaları; hatta CHP adayı Karayalçın’ı bayraklaştırmakla yetinmeyip öteden beri hiç haz almadıkları MHP’ye özel bir ihtimamla sahip çıkmaları bir tesadüf değil; bir strateji gereği.

    6) MAHALLE BASKISI TEMASIYLA BİR YERLERE MESAJLAR GÖNDERMEK

    Hiç kimse kusura bakmasın ama Açık Toplum Enstitüsü tarafından yapılan Türkiye’de Farklı Olmak araştırması operasyoneldi ve belli bir amaca hizmet için hazırlanmasa bile o amaç için kullanıldı, kullanılacak. Geniş halk kitlelerinde korku uyandıracak ‘araştırmalar’ ile yaklaşan seçimler arasında kuvvetli bir bağ var. Bu sefer Alevi kardeşlerimiz üzerinden yürütülen korku ticareti, bulunacak başka uç örnekler ve söylemler başka kitleler üzerinden de devam ettirilecek. Korku simsarlığına dayalı raporların bir amacı siyaseti etkilemek; diğeri de başta AB olmak üzere dünya kamuoyuna (daha doğrusu karar mekanizmalarına) şikâyette bulunmak.

    7) NEVRUZ’A KADAR ŞEHİT CENAZELERİNDEN MUHALEFET OLUŞTURMAK

    Etnik milliyetçilik üzerinden siyasetin doğal mecrasını değiştirmek isteyenler PKK’yı tepe tepe kullanmak istiyor. Belirledikleri milat, bölgeye uzak olmayanların malumu: Seçimlerden 8 gün önce kutlanacak olan Nevruz’da geniş katılımlı, bol provokasyonlu eylemler yapmak. O güne kadar çatışmaları körüklemek de şehit cenazelerinden siyaset rantı sağlamaya çalışmak da bir başka psikolojik harp taktiği. Maksat belli: Bir yandan Kürtlere ‘Bakın bu siyasi partiler sizin hakkınızı savunmuyor’ denecek; diğer yandan da geniş kitlere ‘PKK ayaklanıyor, bunlarla baş edilemiyor’ propagandası yapılacak.

    8) YANDAŞ MEDYA SUÇLAMASIYLA EZBER BOZAN MEDYAYI SİNDİRMEK

    Pek çok örneğinde görüldüğü gibi halkın zekâsını hafife alan psikolojik taktiklerin tutabilmesi için ezber bozacak yayınların susturulması gerekiyor. Çünkü belli bir siyasi atmosferin oluşturulması için yapılan yayınlara ‘Bir de bu gözle bakın’ dendiği an kamuoyuna dayatılan manzara bambaşka bir hal alıyor. Soran, sorgulayan ve seçimin demokratik bir ortamda yapılmasını savunan gazete ve televizyonlar, toplum mühendisliği için çırpınıp duranları can evinden vuruyor. Mesela ‘Bilimsel bir araştırma’ denen kurmacanın psikolojik harp taktiği gibi kullanıldığını, somut olaylar örnekler üzerinden ispat edince birilerinin kimyası bozuluyor. Elinden oyuncağı alınanların başvurduğu propaganda belli: Yandaş medya. Şunu hep unutuyorlar: Bu ülkede neler yaşandığını, kapalı kapılar arkasında hangi fırıldakların döndüğünü, kamu vicdanı gayet net görüyor ve kimin kime ne kadar yandaş olduğunu biliyor. Demokrasiden başka hiçbir şeye yandaş olmayanlarla içine kapalı toplum isteyenler arasındaki açık farkı da vicdanlar gayet açık bir şekilde seziyor…

    http://haber.stargazete.com/medya/ekrem-dumanli-5-yil-once-bakin-ne-yazmis/haber-820780


  2. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV), son günlerde gündemden düşmeyen dershane tartışmaları, MGK kararı ve fişleme iddialarıyla ilgili açıklama yaptı. Açıklamada, "Gönüllüler Hareketi, demokratik hak ve özgürlüklerden yana kararlı tavrını sürdürecektir." denildi.


    Vakıf tarafından yapılan açıklamada, öncelikle dershanelerin kapatılmasıyla ilgili tartışmalara değinildi ve şu ifadelere yer verildi: "Sınavların mevcudiyeti ve üniversite/lise tercihlerindeki farklılıklar var olduğu sürece, ortaya çıkan doğal talebin özel teşebbüs tarafından karşılanmasına herhangi bir engel konmamalıdır. Şüphesiz ki, hükümetlerin aksayan eğitim sistemini reforme etme yetkileri herkesin malumudur ve bu konudaki gayretleri de takdire şâyândır. Eğitim sistemindeki çarpıklıklar, yetersizlikler ve eşitsizliklerin sonucu olarak ortaya çıkan ve 10 yıllardır teşebbüs hürriyeti çerçevesinde yasalara uygun şekilde faaliyet gösteren dershanelerin kanun zoruyla yasaklanmak istenmesi, başta evrensel hukuk ilkeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olmak üzere temel insan haklarına ve demokrasiye aykırıdır."


    DEMOKRASİLERDE BİREYE VE TOPLUMA DAYATMA OLMAZ


    "Gerçek demokrasilerde neyin ihtiyaç olup olmadığı bireye ve topluma dayatılamaz; toplum mühendisliği yapılamaz. Birey ve toplumun önündeki çoğulcu eğitim seçenekleri ortadan kaldırılamaz." denilen açıklamada, "Günümüzde demokratik dünya daha çoğulcu ve alternatifli eğitim modellerine meyillidir. Dershane ihtiyacının hükümet tarafından da kabul edilmesi ama bu ihtiyacın devlet tarafından karşılanacağının (halk eğitim merkezleri, okulların hafta sonu kursları) ifade edilmesi, demokratik dünyadaki genel eğilimlere terstir, sivil toplumun ve özel teşebbüsün aleyhinedir. Sivil toplumun ve özel sektörün kamu yararına gerçekleştirdiği faaliyetlerin 'paralel yapı' gibi sunularak yasaklanmasını meşrulaştırmaya çalışmak demokratik kazanımlarla örtüşmemektedir. İnandığı ilkeler gereği yakın geçmişte siyasal partilerin ve imam hatip okullarının kapatılmasına, basın ve ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına, her türlü hak ihlallerine karşı var gücü ile karşı çıkan Hizmet Hareketi, dershanelerin yasaklanmasına da aynı anlayış gereği karşı çıkmaktadır." görüşü dile getirildi.


    'FİŞLEMELER VE TASFİYELER'


    Fişlemeler ve tasfiyeler konusunda ise şu açıklama yapıldı: "Camianın ilkeleri çerçevesinde faaliyet gösteren kurumların ve gönüllülerinin yanı sıra, birçok sivil toplum kuruluşunun da yurt içinde ve yurt dışında takip edilmesi, fişlenmesi ve bunlara karşı eylem planı hazırlanması gibi unsurlar içeren 2004 tarihli MGK kararının hükümet üyelerince de imzalanmış olması gerçeği görmezden gelinemez. Kararın, o dönemin anti-demokratik şartlarında sivil iktidarın isteği ve iradesi dışında imzalandığı, ancak bu kararın hükümetin daha sonraki demokratik uygulamalarıyla örtüşmediği görülmektedir. Bu noktadan hareketle anti-demokratik dönemden kalma eski Türkiye'yi hatırlatan bütün mevzuatın bir kez daha gözden geçirilip, temel hak ve özgürlüklerle uyumlu hale getirilmesi önem arz etmektedir. Dershanelerin yasaklanma teşebbüsünden kamudaki fişlemelere; medyada yer alan bürokrasideki tasfiyelere kadar, söz konusu MGK kararını çağrıştıran uygulamaların olması kaygı vericidir."


    'DERSHANELERİN YASAKLANMASI TARTIŞMASINI CAMİA BAŞLATMAMIŞTIR'


    Dershanelerin yasaklanmasıyla ilgili tartışmayı Camia'nın başlatmadığının kaydedildiği açıklamada, şöyle denildi:


    "Dershanelerin yasaklanması ve demokrasiyle bağdaşmayan girişimlere karşı gösterilen sivil-demokratik tepkinin, siyasi bir komplo olarak gösterilmesi konuyu hedefinden saptırmak ve gerçeği tersyüz etmektir. Unutulmamalıdır ki, dershanelerin yasaklanması tartışmasını Camia başlatmamıştır. Ayrıca, bu konunun tek muhatabı ve tepki göstereni de Camia değildir. Böylesi bir siyasi komploya inanılıyorsa, bu tartışmayı bitirme ve gerginliği giderme; eğitim, hukuk ve demokratikleşme hamleleriyle hâlâ mümkündür.


    Dershanelerin kapatılmasına gösterilen sivil ve demokratik tepki ile Hizmet Hareketi'nin 'Erdoğan'sız AK Parti', 'Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesini önleme', 'Parti kurup siyasete girme', 'yurt dışı güçlerle AK Parti'ye karşı komplo kurma' gibi siyasi projeler içinde olduğuna dair üretilen komplo teorileri mesnetsizdir, temelsizdir, apaçık iftira ve bühtandır.


    Hiçbir demokratik ülkede benzeri görülemeyecek dershane yasağını gündeme getirip, yasağa karşı haklı itirazları 'otonom yapı', 'operasyonel cemaat' iddialarıyla boğmaya çalışmak açık bir hedef saptırmadır ve vakfımızın daha önce yaptığı açıklamalarda vurguladığı gibi gerçeklerle bağdaşmamaktadır.


    Kamuoyunun yakından bildiği gibi Gönüllüler Hareketi'nin siyasete yaklaşımı; hukukun üstünlüğü, demokrasi, çoğulculuk, evrensel insan hak ve özgürlükleri, adalet, eşit vatandaşlık, uluslararası hukuka ve anlaşmalara riayet, devletin şeffaflığı ve hesap verebilir olması gibi temel ilkelere dayanır.


    Hizmete gönül veren insanlar bu değerlere uygun politikaları izleyen siyasi parti ve/veya adayları sadece ve sadece kendi vicdani kanaatleri ve bireysel tercihleri çerçevesinde destekler. Bu şekildeki bireysel vicdani tercih, sadece demokratik bir hak olmayıp, aynı zamanda ülkeye ve gelecek nesillere karşı bireysel sorumluluğun da gereğidir.


    Bünyesinde birbirinden farklı siyasi anlayışlara sahip gönüllüler bulunan Camia, gönüllülerine herhangi bir siyasi parti ya da aday yönlendirmesi yapmaz. Özellikle son günlerde hedef gösterici ve tercih belirleyici yaklaşımlar tamamen hayal ürünüdür. Dolayısıyla seçimlerde herhangi bir partinin alacağı netice, parti politikaları ve halkı ikna kabiliyetine bağlıdır.


    Hizmet Hareketi, Türkiye'nin gerçek bir demokrasiye, şeffaf ve dört başı mamur bir hukuk devletine kavuşmasını can-u gönülden arzu etmekte, milletin demokratik tercihlerine ve parlamentosuna saygı göstermektedir.


    Seçim sath-ı mailine girdiğimiz bu günlerde, camianın hayatın her alanında olduğu gibi siyasette de her türlü gayr-i ahlaki ve gayr-i meşru yönteme karşı olduğu aşikardır.


    Önceki seçimler arefesinde denenmiş olan özel hayatın mahremiyetini ihlal edici ahlak dışı metot ve girişimlerin, tekrar denenebileceğine dair endişe verici işaretler görülmektedir. Haklı, meşru ve demokratik taleplere gölge düşürmeye matuf olmak üzere, gerginlikten istifade etmek isteyecek bu yöndeki her türlü art niyetli girişim, herkes tarafından şiddetle reddedilmeli ve lanetlenmelidir. Ayrıca meşru taleplerin gündeme getirilmesinde kullanılan üslup rencide edici, haksız duruma düşürücü olmamalıdır.


    Ülke olarak yaşadığımız bu zorlu süreçte özellikle sivil toplum hareketi temsilcilerinin, entelektüellerin, kanaat önderlerinin ve medya mensuplarının gösterdikleri ve bundan sonra gösterecekleri demokrasi, toplumsal uzlaşı, hak ve adalet yanlısı tavırları her türlü takdirin üzerindedir. Böylesi sıkıntılı günlerde hak ve adaletten yana olanları tarih ve gelecek nesiller hayırla yâd edecektir.


    Gönüllüler Hareketi, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sivil inisiyatif çerçevesine bağlı kalarak her türlü demokratik haklar ve özgürlüklerden yana kararlı tavrını, toplumsal uzlaşmayı esas alarak sürdürecektir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur."


    http://www.zaman.com.tr/gundem_hizmet-demokratik-hak-ve-ozgurluklerden-yana-kararli-tavrini-surdurecek_2178003.html


    Basit bir soru altı çizili yerden ne anlıyorsunuz?



  3. Cemaat iyiden iyice gemiyi karaya çekti.

    Biraz önce sosyal medya'yı takip edeyim dedim ama, ne göreyim.

    Her tarafta adamların propaganda şakirtleri etrafı dağıtıyorlar.

    Kimin ne dediği belli değil, önemli olan seslerinin çok çıkması.

    Akşam üzeri onların dersanelerine giden bir genç ile konuştum da, şöyle dedi.

    Saat 9'da internet cafe'ye gidip, twittir hesabı açıp, bu propaganda faaliyetline onlarda katılacakmış.

    Dersaneye giden çocukları bile kullanıyorlar bu uğurda.

    Keşke bu enerjilerini 28 Şubat sürecinde kullansalardı da, millet top yekün bunların arkasında olsaydı...


  4. ''İki cümle daha: Kurumlarla kişileri, cemaatin yaptığı işle müntesiplerin samimiyetini birbirinden ayırarak değerlendirebilecek olgunluğa ihtiyacımız var.''

     

    Trradomir, burada sana katılmıyorum... F.Bahçe'nin ceza alması, şampiyonluğun da Trabzonspor'a verilmesi gerekir... Cemaatin zirvesinin yaptığı ile müntesiplerini bir görmemeliyiz, eyvallah... Ben de aynen böyle düşünüyorum ama müntesipleri de hadiseye insaflı yaklaşacaktır, buna inanıyorum. Hele cemaate ait bir medya grubunun seçim tehditleri havada uçarken, bu olgunluğa ihtiyacımız hat safhada...

     

    Miralay kardeşim, Hükumetin bu işin üzerinde niçin bu kadar hararetle durduğunu soruyorsun... Yıllardır beklenen bir hamleydi, bunun daha niçini mi var? Şimdi burada niçinleri say da dur, bitmez!!! Bak ben size bir şey anlatayım, hadise taze, bu senenin başı... Bir arkadaşım ile birlikte dershaneleri dolaşıyoruz... Arkadaşımın yeğeni için... Hangi dershaneye gittiysek hep aynı cevabı işittik, ücreti iki milyardan başlattılar... Cemaatin dershanesi de dahil buna... En son girdiğimiz dershaneye bunun sebebini sorduk. Meğerse bunlar rekabetten zarar görmüşler de, sene başında bir birlik kurmuşlar, dershaneler birliği... Bütün dershaneler anlaşmışlar ve 2 milyarı taban fiyat belirlemişler, üstünde de rekabet etme alanı bırakmışlar... Yani taban puan 2 milyar... Tekel!!! Hani bankalar bir araya gelip, alacakları aidat, uygulayacakları faiz için tek rakam belirlemişlerdi de, birbirleri ile rekabetten kaçıp, zavallı milletin paralarını hortumlamışlardı ya, ha işte o hesap bu dershane işleri... Hükumet bankaların tekeline çomak sokunca da ortalık ayağa kalkmıştı, şimdi de dershaneler hakkında ortalık kalktı gidiyor...

     

    Miralay kardeşim, alt yapı meselesi önemli tabi ama bu sorunun kaynaklarından biri de bu dershaneler zaten... Yani bu mevzu hakkında bir ilerleme olacaksa, dershanelerin de bir düzene sokulması lazım, baksana tekelleştiler bile bunlar!!! Yavaş yavaş, kademeli olarak filan diyorsun ama buradan da anlıyorum ki güzel kardeşim, Milli Eğitim Bakanlığının paylaştığı taslağı okumamışsın... Hükumet bu işe uzun bir zaman yayıyor zaten, teşvikler veriyor ve üstelik dershanelerin kapatılması da söz konusu değil, bir dönüştürmeden bahsedilebilir... Yani... Bu mevzuda Zaman gazetesinin manşetten verdiği 'Eğitime Darbe' gibi fazla uçuk bir başlıkla verilen haber bizzat bakanlık tarafından yalanlandı, hem de 'alenen yalan' kapsamında... Yalan bir haber olduğunu da, bakanlığın daha sonradan yayınladığı taslaktan öğrendik...

     

    Bu söylediklerinde haklısın ama, benim demek istediğim önümüzde yakın bir seçim varken, hükümet bile bile belli bir oranda da olsa, bu konuda niçin oy kaybetmeyi göze aldı?

    Yani bunu yerel seçimlerden sonra yapabilirdi.

    Belki de, Sarıgül ile Cemaat açık açık anlaştılar, Başbakan onlara bir nevi ultimaton yolladı.

    Geri planında farklı pazarlıklar falan da olabilir.

    Cemaat, kendi oylarıyla İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı için Mustafa Sarıgül'ü açı açık destek vermeye başlamış da olabilir.

    Zaten bu son olaylardan önceki Zaman Gazetesinde bunun ile ilgili birkaç haber vardı.

    Açık açık aba altından sopa gösteriyorlardı "Hükümet" e...

    Hükümet ile arasının açılmasına sebep olan olayları kısaca hatırlatabiliriz.

    Bir ara binlerce polisin tayin işleri çıkmıştı.

    Bunların çoğu da bu cemaat mensubu polislerden oluşuyordu.

    Kamoyunda bu fazla gündem olmamıştı ama, cemaatin işgal ettiği kadroları hükümet bir miktarını değiştirmişti.

    İkincisi Mavi Marmara saldırısında, Fethullah Gülen'in beyanatları bence hükümet ile ikinci bir krize neden olmuştur.

    Ara ara Bülent Keneş, Emre Uslu, Mehmet Baransu gibi yazarlar vasıtasıyla da, sanki bunlar cemaat den değillermiş gibi hükümete saldırmalar başladı.

    Bunlar olurken, hiçkimse kusura bakmasın beğenelim veya beğenmeyelim Tayyip Erdoğan, bunları olayın olduğu zaman değil de, hep aklının bir köşesine not etti.

    Ondan sonra meşhur şike davası...

    Bilmiyorum bunun içerisinde Akparti var mı, ama bir tarafında Cemaat'in olması açık açık bir spor klübünü ele geçirmeye çalışması bence hükümetin Aziz Yıldırım'ı sevmese bile, hoşuna gitmedi...Şike vardı yoktu tartışmasına girmek istemiyorum...

    Üçüncüsü meşhur dünya gündemini de işgal eden "Gezi Olayları" ki, bence iplerin tamamen kopmasının en büyük nedeni budur.

    Ben medyadaki büyüklerin yaptığı yorumları aktarıyorum, hiçbir zaman F.G Grubundan bir şahıs bunu yalanlamaması işin doğru olduğu net bir şekilde gösterir.

    Today's Zaman diye, ingilizce yayın yapan bir gazeteleri var.

    Ben kendim bunu İngilizcem iyi olmadığı için, fazla anlamadığımdan takip etmem.

    Ama "Gezi Olayları" esnasında bunu anlayacak seviyede İngilizcesi olanlar, cemaat taassubu içerisinde olaylara yaklaşmayanlar verdikleri haberlerin açık açık Gezi Olaylarının desteklediğini anlarlar" demişti.

    Ama işin ilginç yanı, Zaman Gazetesinde İngilizce yayın yapan gazetelerinin aksine bu konuda tam tersi bir tutum takınmışlardır.

    Genelde yabancı misyon temsilcileri, yurt dışındaki insanlar okuduğu için, bu olayların yurt dışında bu kadar kötü lanse edilmesinde bu "Cemaat" in de açık açık parmağı vardır.

    Yapbozdaki parçaları bir araya getirdiğiniz zaman bunu net bir şekilde anlarsınız.

    Son olarak, malum herkesin bildiği ufukta bir yerel seçim var.

    Çoğu kişi, geçmişte yaşanan birçok seçimden farklı bir seçim olacağını söylüyorlar.

    Bütün sol partiler seçimde tek aday üzerinde birleşmeye çalışıyorlar.

    Yani Chp'nin büyük ihtimalle İstanbul adayı Mustafa Sarıgül etrafında...

    Bütün hazırlıklar onun için...

    Kendi ideolojilerine yakın partileri onun etrafında birleştirmek için...

    Malesef Cemaat de, bu kurulan kumpasın bir tarafından tutuyor.

    Açık açık şunu destekliyoruz demese bile, bu son olaylardan önce milleti alıştıra alıştıra "Sarıgül" etrafında birleştirme gayretlerine gitmişlerdi...

    Son iplerin koptuğu olaylarda ise, Cemaat taassubuna mensup kişilerin açık açık hükümete oy vermeyeceklerini beyan ettiler.

    Bence bu seçimler birde şu açıdan önemlidir.

    Kendilerini Türkiye'nin en belirleyici Cemaati ve organizasyonu olarak gören, Fettullah Gülen ve hareketi'nin de gerçek gücü test olunacaktır.

    Bunu göreceğiz....


  5. Bence dersaneler kapatılsın mı, kapatılmasından ziyade Hükümet niçin bu kapatma işinin üzerinde bu kadar hararetle duruyor.

    Hem seçim öncesi kabul edelim veya etmeyelim, belli bir miktarda Cemaatin oyu, başka bir partiye gidebilir.

    Sizce yerel seçimler yaklaşmışken, hükümet niçin böyle bir riski göze alsın ki?

    Bence cevaplanması gereken en büyük soru dersaneler kapatılsın veya kapatılmasından çok, hükümetin bu cemaatin tepkisini çekecek böyle bir adımı niçin attığıdır...

    Bunun cevabını verirsek eğer, bence diğerleri sadece bu tartışmada figuran olacaktır.

    Konuya gelecek olursak, zaten yorumları okuduğumuz zaman, arkadaşlar bunun cevabını net bir şekilde vermişler.

    Bizde konuyu boş bırakmayalım babında, birkaç kelam edelim değil mi?

    Bence kapatılmalıdır fakat, bu şekilde değil de, alt yapısı hazırlanarak ve bu konuda oluşturulacak uzmanlar tarafından yapılacak çok detaylı bir çalışmadan sonra....

    Şimdi hırsla birşey yapılırsa, bence bundan sadece zarar göreceği umulan cemaat değil, Türkiye'deki birçok kesim bunun zararını görür.

    İlk başta kademeli olarak, yavaş yavaş kaldırılabilir.

    Sonuçta beğenelim veya beğenmeyelim, binlerce kişi bu sektörden ekmek yiyor.

    Birden kaldırdığımız zaman, bu insanların çoğu işsiz kalacak ve sosyal boyutunda hükümete ve ülkeye zarar olarak geri dönecektir.

    Hükümetin bu sosyal boyutu kesinlikle ihmal etmemesi gerekir.


  6. Cumhuriyet Halk Partisi, 10 Kasım Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümü nedeniyle Eminönü Yeni Cami'de mevlit okuttu.

    Mevlit çıkışı konuşan CHP Grup Başkanvekili İnce, gazetecilerin Gürsel Tekin ve Mustafa Sarıgül 'ün başkanlık adaylığı sorusu üzerine, "Kulaklarımda sorun var duyamıyorum" diye yanıtladı. Eminönü Yeni Cami'deki mevlide, CHP Grup Başkanvekilleri Muharrem İnce, Akif Hamzaçebi, CHP İstanbul Milletvekili ve emekli Müftü İhsan Özkes, CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı, çok sayıda partili ve vatandaş katıldı. CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes tarafından organize edilen mevlit öğle namazının ardından Yeni Cami imamı tarafından okundu. Çok sayıda vatandaşın katıldığı mevlit duayla sona erdi.

    http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/100707.aspx

    mevlit3.jpg

    mevlit1.jpg

    mevlit2.jpg

    mevlit.jpg


  7. Zaman'ın Kahire temsilcisi Erdoğan'a diktatör dedi mi demedi mi?Zaman Kahire temsilcisi Cumali Önal, Mısır'da muhalif El-Vatan gazetesine verdiği mülakatta Başbakan Erdoğan’ı “diktatör” olarak tanımladı mı?

    08 Haziran 2013 Cumartesi - 12:17

    Zaman gazetesi temsilcisi Cumali Önal Mısır'ın El Vatan gazetesine verdiği röportajda Başbakan Erdoğan'a diktatör demedi diye açıklama yaptı. Gazete yönetimi böyle bir ifade kullanmadı, çarpıtıldığını belirtti. Peki gerçekten çarpıtıldı mı?

    Önal, Başbakan Erdoğan için "o tam bir diktatör" ifadesini kullanıyor.

    Bu video üzerine nasıl bir açıklama yapılacağı merak ediliyor.

  8. Cemaatin yayın organlarını takip ederseniz, bazılarının böyle aba altından, bazılarının Emre Uslu v.b gibi açıkca bazılarının da sözde Ak Parti 'ye dost gibi yanaştıklarını görürsünüz.

    Yani artık bu cemaatin yazarları birçok yerde, genelde sol kesiminin diline doladığı Ak Parti'nin ve Ak Parti'lilerin sevmediği, Akp'yi kullanmaya başlamaları açıkca hükümete akılları sıra tavır aldıklarının en büyük kanıtıdır.

    Cemaat'in ingilizce yayın yapan gazetesinin genel yayın yönetmeni...

    Ak Parti'yi eleştirmesini fazla kaale almıyorum ama,

     

    TVNET televizyonda Veyis Ateş'in hazırlayıp sunduğu Habere Bakış programına katılan Todays Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş, Suriye politikası üzerinden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'yu, Özel Yetkili Mahkemeler üzerinden de iktidarı topa tuttu.

    "AKP HÜKÜMETİ KENDİNİ DEVLET SANIYOR"

    Başından beri cemaatin ilkesel bir duruş sergilediğini belirten Keneş, "Bir zamanlar halk adına devletten hesap soran AKP hükümeti şimdilerde kendini devlet sanıyor. Demokrasi, azınlık haklarının genişletilmesi gibi konularda cemaat hala aynı yerdedir ama birileri karayı ak, akı kara göstererek iktidarı kafalamış gibi görünüyor. Cemaat ise başından beridir hep aynı yerde duruyor." dedi.

    "BURADA BİR ACAYİPLİK VAR"

    http://www.duzceyerelhaber.com/turkiyeden--dunyadan-haberleri/6984-bulent-kenes-ak-parti-kendini-devlet-saniyor#.UmmIjnCGqAw


  9. Cemaat yazarından aba altından sopa...

     

    Vatandaşlar, yönetime talip olanlar arasında tercih yapar ve birilerini yetkilendirir. Yani demokrasilerde patron olan; birilerini vekil yapıp yetki vererek ülkeyi yönetmesini sağlayan milletin kendisidir. Yönetmek isteyenler, projeleriyle, dünya görüşleriyle, yönetme biçimleriyle devletin asıl sahibi olan milletten yetki talep ederler. Vatandaşlar da kendi anlayışına uygun olanlara, kendini en çok memnun edenlere ve taleplerini karşılayanlara yetki verir. Demokrasinin işte böyle basit çalışan bir tarafı vardır.

    Ayrıca; hukuk devletlerindeki demokrasilerde seçimle gelen hiç kimse devletin sahibi olmaz. Yani seçmenin yetki verdiği süre boyunca yönetimde kalır sonra da yerini diğer yetkilendirilene bırakır. Olayın bu kadar basit bir yönü vardır. Bu nedenle yönetenler hep kanunun kendilerine tanıdığı yetkileri kullanır. Kanunun kendisine vermediği yetkileri kullananlar bilirler ki, bir sonraki yönetimlerin eski defterleri karıştırma ihtimali çok yüksektir. Aradan yıllar geçse de birilerinin gelip kanun dışı iş yapanlardan hesap sorma ihtimali yüksektir. Nitekim 28 Şubat’ın kudret simsarı generallerinin yaptığı kanun dışı işlerden hukuk bugün hesap soruyor.

    Her neyse konumuz bu değil. Basit bir düzenekle işleyen demokrasinin temelinde, yetki verenlerin yani milletin memnuniyeti yatar. Eskiden katı laikçiler sürekli şöyle derlerdi: “Oy uğruna laiklikten taviz veriliyor.” Yani, onlara göre, ‘toplumda bir talep ve beklenti var ama ne pahasına olursa olsun o talebi karşılamamak lazım.’ Bu jakobenist yaklaşım, tarihin kara çöplüklerindeki yerine gönderildi. Artık toplumsal taleplerin yönetimler nezdinde çok önemli karşılıkları olmak zorunda.

    Seçmenin tercihini etkileyen birinci etken, partilerin onlara karşı tutum ve davranışlarıdır. Mesela bir parti, diyelim CHP iktidara geldi ve İzmirlilere düşmanıymış gibi davranıyor. O şehirden olan hiç kimseyi devletin herhangi bir yerine almıyor. Hatta hafiye teşkilatları daha önceden devletin çeşitli yerlerinde görev yapan İzmirlileri tek tek fişleyip görevden uzaklaştırıyor. İzmir halkının çok sevdiği, diyelim Konak Meydanı’nı ve Kültürpark’ı -bütün şehrin tepkisine rağmen- konut alanlarına dönüştürüyor. İzmir’e giden yolları köstebek yuvasına çeviriyor, bütün yatırımları kasten askıya alıyor, yapılanları bozuyor. Üstelik CHP yönetimine yakınlığıyla bilinen yazarlar, gazeteler İzmirliler hakkında akla hayale gelmedik tezviratlar yapıyor, yalan yanlış sözlerle iftiralar atıyor. Kavgada söylenmeyecek sözleri kolaylıkla İzmirlilere söylüyorlar. İzmirlilerin CHP’ye karşı nasıl bir tutum içinde olmalarını beklersiniz? Aynı adamların bir de kalkıp yoksa siz CHP’ye oy vermeyecek misiniz, diye aba altından tehditler savurmasını sineye mi çekersiniz? Sahi İzmirlilerin bu durum karşısında nasıl bir tavır içinde olmasını beklersiniz? “Efendim bize her türlü sıkıntıyı çıkartsanız da, en önem verdiğimiz yerleri kapatsanız da, bizim kente gelen yollarımızı harabeye dönüştürseniz de, İzmir’in CHP’ye desteği sürecek.” demesini mi beklersiniz?

    Demokrasilerde böyle denmez. Hiçbir ideolojik kılıf bu yapılanları örtmeye yetmez. Demokrasilerde kimden oy almak istiyorsanız onların evrensel hukuka uygun taleplerini yerine getirmek zorundasınız.

    http://www.zaman.com.tr/mehmet-kamis/onumuzdeki-secimler-ya-da-demokrasinin-dili_2155556.html


  10. Arkadaşlar kusura bakmayın hata bizde değil mi???

    Ben bu kaçıran "kanı bozuklara" , "soysuzlara" birşey demiyorum..

    Herkes meşrebine uygun olarak, kendisine verilen görevi yerine getiriyor...

    Acaba biz kendimize verilen görevi ne kadar yerine getirdik??

    Ama bir hatırlatma da, elin İngilizi senin fazla önemsemediğin(önemseme olsaydı, eser Türkiye'de kalırdı) esere servet ödüyor.

    Bence bizim zenginlerimizin bol bol düşünmeleri gerekir...

    Picasso'un eseri satılsaydı, bizim sözüm ona zenginlerimizin eseri almak için sıraya girerlerdi, ama eser bir Osmanlı eseri olunca malesef kıymetini Üstad'ın "İslam'a en yakın millet İngilizler" alıyor...

    Acı ama gerçek...

     

    Not: Alıntıladığım bölüm Üstad'ın bir kitabından iktibastır. Ama ilginçtir, orjinal haliyle bu şekilde olmayabilir fakat, ben her zaman niçin İslam'a en çok zarar veren milletlerden olan İngilizlerin, bir yönüyle de İslam'a en yakın olabileceklerini düşünmüşümdür..Acaba diyorum, geleneklerin bağlılık yönüyle mi Üstad İngilizlerin İslam'a en yakın Avrupa milleti ünvanını yakıştırıyor??? Kim bilir???


  11. Oldu bile, olurmusu biraz fazla değil mi?

    Irak'tan ne farkı var söyler misiniz Allah aşkına???

    Kan, vahşet, ölüm, hepsi var...

    Tek vahsetin olması için Amerika'nın mı gelmesi gerekiyor...

    Üstad'ın her zaman karşı durulması gerektiğini söylediği ve benim de bundan sonra ağzıyla kuş tutsa inanmayacağım ve kanmayacağım "Şia" mezhebinin taassubu ile(büyük çoğunluk suç bunlara aittir) Suriye'de oluk oluk kan akmıştır...

    Ha dersiniz ki, Amerika'nın vurmasını ister misiniz?

    Hayır istemem fakat, bu saatten sonra bence fazla birşey olacağı yok...

    Esad devrilse bile, büyük ihtimalle öyle görünüyor...

    Suriye'de bir rejim kurulsa bile, savaşın getirdiği yorgunluktan ötürü bayağı bir yorgun ve yıkılmış bir ülke ile dünya sahnesine çıkacak...

    Türkiye'nin bence Esad rejiminden sonra, Suriye'ye el uzatması ve yaralarının sarılması için şimdiden planlar yapması gerekir..

    Tabiki önce, bu savaşın bitmesi gereklidir...

     


  12. Hangi ehli sünnet, hatta durun ileri gideyim; hangi şeriat? Size Pakistan'ın kuruluşunu hatırlatırım. Şeriat ve islam diye başlayan parti isimleri sonraları demokrasi ve liberal kılıflarına büründüler. Bir kanun çıkaracaklardı lafta islami olan tüm kuruluşlar kendi şeriatlerini ilan etmek istiyorlardı. Bizde din-şeriat-islam pek çok kostüm giydiği için demokrasi(ileri olan cinsten hani) böyle canımıza okudu. Biz islam dinine değil dinlere iman ettik. Mezhep üstü ( bu demek değil ki mezhepsiz ol) kavim-ırk üstü bir ittihad gerekir. Bunun için de selefi, vahhabi, ehl-i sünnet kelimelerini bir kenara bırakacağız. Allah bütün müslümanları tek sancak altında toplasın. Sünni-şii hepsi bir arada olmalı. Ehli küfrü hedef almak lazımken mesele kendi içimzde kangrene dönüşmemeli Biz yıllardır miraç hadisesini tartışırken, Efendimiz ruhla mı bedenle mi yükseldi derken bakın içimizde düştüğümüz manzara, GEZİ zekalılardan biri Mısır şehidleri için, gebersin yobazlar! diyor. Şu manzarada kafaları vura vura ağlamak gerek.

     

    Mısır'da darbe oldu değil mi?

    Evet,

    Peki darbeye en büyük desteği veren veren ülkeler hangileridir??

    Başta, vahhabiliğin resmi devleti Suud vb ülkeler,

    Amerika,

    Avrupa

    ama işin daha da ilginci, bana göre ilginç değil, Mursi devrilirken, daha doğrusu Mursi devrildikten sonra sözüm ona kafirlerle katıksız bir anlaşmazlık belirten, ona kafir buna kafir diyen, Selefiler de "Sisi" nin yanında poz vermeyi ihmal etmediler..

    Müslümanların bu fotoğrafı iyi okuması gereklidir...

    Demişsin ki, Şii-Sunni hepsi kardeş olacak,

    Amenna bu dediğine katılıyorum, fakat seninle kardeş olmak istemeyen, seni kafir olarak gören, sahabelerine, Hz.Ayşe'ye, Hz.Ömer'e, Hz.Ebubekir'e di uzatan şiilerle nasıl kardeş olacak mışız???

    Bugün Suriye'yi göz önüne getir bakalım, sırf mezhep taassubu yüzünden, azınlık olmalarına rağmen, mezhepsel yakınlıktan dolayı, Suriye'yi destekleyen hatta saflarında savaşcı gönderip savaşan koyu Şii Hizbullah ve İran bu dediğinden malesef anlamazlar...

    Bunlarla birliktelik olmayacak...

    Ben yani sırf birliktelik olacak diye Suriye'de oluk oluk kan akıtan ve birçok mazlumun kanında parmağı olan İran ve Hizbullah'ın kaynağı olan Şiierle birlik olacam...

    kusura bakma, zaten bunu onlarda istemiyor ama, bu saatten sonra vicdaneni bırakın, kalben olmasa bile, ağızla bile bu sözü dillendirmekten imtina ederim..

    • Like 1

  13. "Müslüman cemaatçilik yapmaz, cemaatleşir"

     

    cemaat olabilmek ne kadar önemli. "Müslümanlar kardeştir" beyanına nazaran dünyanın 4 bir tarafında din olarak İslamı seçmiş insanların kardeşimiz olduğunu bilerek yaşama şuuru... Dünyanın bir ucundaki kardeşinin ayağına diken batsa onu yüreğinde hissedebilmek...

     

    içimizin kan ağladığı günlerden kurtuluşa ermeyi Allahu Teala nasib-i müyesser eylesin inşallah...

     

    cami cemaati mevzusuna değinmeden de geçmek olmaz. ben, sen, o, kısacası biz 5 vakit namazımızda imkanlar nispetinde camileri doldurmuyorsak vah halimize!!!

     

    camiler cemaatten yana mahzun, 2-3 saf yatsı cemaatlerinin ortalaması? yaş ortalaması ise 60 civarı! Nerde bu gençlik? Yatsılarda, sabahlarda neden boş camiler?

     

    Allahu Teala yatsı ve sabah namazlarımızı da cuma ve bayram kalabalıklarıyla kılmayı nasip eyler inşallah...

     

    Her zaman ümitliyiz çünkü Müslümanız...

     

    Sevgili kardeşim sonunda söylediğini vurgulayarak cümleme başlamak istiyorum.

    Dediğin gibi Müslüman bir kişi asla ve asla umutsuzluğa kapılmamalıdır.

    Müslümanın halet-i ruhiyyesi her koşulda, bu şekilde olmalıdır..

    Kötü günlerin de, aynı gecenin sonunda gündüzün geleceğini bildiği gibi iyi günlerin habercisi olacağı bilmelidir.

    Ama ben kendim de dahil bazen bazı olaylar karşısında gerçekten umutsuzluğa kapılıyor.

    Bu da, belki kendimizin iman zayıflığından dolayıdır, Allahu Alem...

    Baktığın zaman nesil inanılmaz bir şekilde dejenere, Türkçe tabiriyle bozuluyor, rayından çıkıyor...

    Üstad'ın belki hatırlarsınız,

    Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem!

    Üst kat: Elinde tespih, ağlıyor babaannem,

     

    Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları,

    Alt kat: Kızkardeşimin (Tamtam) da çığlıkları;

     

     

    Acaba Üstad şimdiki halimizi görse bize nasıl bir şiir yazardı...

    Hemde ümitvar olduğu Anadolu gençliğinin halini bir görse,

    Dindar insanların yaşantısını bir görse...

    Acaba bize ne derdi???

    Doğru dersin Müslüman her zaman ümitvar olmalıdır fakat insan Türkiye'deki bu kokuşmayı gördükçe inanınız, benim gibi binlerce belki de milyonlarca Müslümanın ümidi kırılmıyor değil...

    Bunu Üstad o ekonomik olarak, siyasi olarak, adamsızlık olarak o devirde bize yani Türkiye'ye aşıladıysa, bizim de Üstad'ın hayatından ve mücadelesinden çokca ders çıkarmamız gerekir...


  14. Aslında harekete geçmek istemek ve belki de Mısır için sadece eylem yapmaktan başka hiçbirşey yapamamak insanı gerçekten o kadar çok kahrediyor ki!!!!

    inşallah bunların çektikleri acılar onlara öteki tarafta kefaret olur, bu dünya da ise, barış ve huzura vesile açar...

    Aslında ben bir nebze alakalı oluduğu için söylüyorum,

    Bizdeki bazı aklı evveller Ergenekon örgütü için verilen cezaları çok çok fazla olduğunu böyle şerefli subayların nasıl olur da bu şekilde ömür boyu müebbet hapis cezasına çarptırılabildiklerini akıllarının almadığını söylüyorlardı..

    Bizimkilerin aslında anlasalar, halet-i ruhiyyelerinin Mısır ordusundan bir farkı olmadığını anlarlar...

    Yıllarca bu memlekette irtica Pkk'dan daha büyük bir tehdit olarak görülmedi mi???

    28 Şubat sürecinde Kartel'in amiral gemisinden "Gerekirse silah bile kullanırız" tehditi yapılmadı mı??

    Bazıları o zamanlar da asker kendi halkına silah sıkmaz diye düşünüyordu....

    Bence acı Mısır Katliamından bizlerin çıkarması gereken en büyük ders...

    Batı güdümündeki Mısır ordusuyla, yıllarca bu ülkeye kan kusturmuş bizim Ergenekoncuların fikir yapılarında hemen hemen hiçbir fark yoktur...

    Çok basit bunların sağlamasını yapın...

    Mısır katliamı olduktan sonra, Ergenekoncuları açık açık destekleyen gazetelere, tvlere, internet sayfalarına bakarsanız, yaptıkları yorumlarda bir göbek atıp oynamadıkları kaldı...

    Adamların zihin yapısını tüm çıplaklığıyla göstermesi açısından size bir örnek sunmak istiyorum...

    gunsel-facebook.jpg

     

    Bunların siz bakmayın demokrat ayaklarına, gazelerinde malum üzere kendi doğrularını net bir şekilde yazamıyorlar...

    Ama bunların destekçilerinin kurduğu sayfalara bakarsanız bunların gerçek yüzlerini anlarsınız...

    Orda bir milyon ihvan destekçisi şehit olsa, emin olun ki, buna Mısır'daki darbeci ve yardakçılarından daha fazla sevinen tiplerdir bunlar...

    Hala utanmadan acaba İhvan Lideri Mursi'nin bizim ülkemizde olduğu gibi, klasik diğer kesimleri kucaklamadığını geveliyorlarmıydı acaba...

    Başbakan ve ekibinin, ülkedeki Müslümanların Mısırdaki olaylardan ders çıkarmaları gerekir...

    İktidarı ele aldıkları zaman, aynı zihniyetteki kişiler emin olunki, Mısır'daki kardeşlerimize ne yaptılarsa, bunlarda aynısını bizlere, ülkenin gerçek sahibi Müslüman kesime yapmayı planlıyorlar...

    Geçenlerde sözde Müslüman, Antikapitalist Müslümanlar diye zırva çıkartan İhsan Eliaçık Beyefendi, boşuna demiyor" keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner"

    Açık açık aklı sıra bunların da hesabı sorulacak diyor...

    Bizler iktidar olduğumuz zaman sizlerin yaptığının on misli yapacağız diyor...

    Müslümanlar asla uyumamalı, su uyur düşman uyamaz...

    Saygılarımla...

    Allah Mısırlı kardeşlerimize sabır ihsan etsin. Gerçekten bir destan yazıyorlar...

    İnşallah bu destan mutlu sonla neticelenir...


  15. trradomir

    yazın mükemmel olmuş, tek solukta okudum....

    Benim düşündüklerim de senin yazdıklarınla hemen hemen aynı parelelde...

    Birkaç noktaya değinmek istiyorum....

    Sen demişsin ya, cemaat bu şike olaylarına neden bu kadar ilgi gösteriyor gibisinden bir cümle kullanmışsın...

    Artık cemaat sadece bürokside üst seviyeleri değil, oluşturduğu zenginler vasıtasıyla da büyük spor klüplerini de etkisi altına almak istiyor...

    Bunun başka lamı cimi yoktur...

    Ergun Babahan, böyle bir laf etmişti, ertesi gün çalıştığı gazeteden kapı dışarı edildi...

    Burda ilginç bir nokta var aslında...

    Kimse ona değinmemiş.

    Akp'yi her türlü eleştiren, yerin diben sokan, başbakanı diktatör diye suçlayan, eski İçişleri bakanını oduna benzeten liberal tayfanın en küçük eleştirisini niçin cemaatteki bir kişiye yöneltmiyorlar???

    Bu adamlar(üst kadro için konuşuyorum) hep mi doğru işler yapıyorlar ki, hiç eleştirilmiyorlar???

    Bu bile benim midemi bulandırmaya yetiyor da artıyor bile...

    Senin değindiğin 28 Şubat dönemi, değinmediğin 12 Eylül Darbesi(Cemaat bu dönemlerde yeni yeni filizleniyordu) Fethullah Hoca'nın darbeyi açıkca öven açıklamaları, daha sonra 12 Eylül Darbesiyle hesaplaşmada sanki doğuştan darbe karşıtıymış gibi bir hava esilmesi ve bu şekilde yorumlar yapılması...

    Ben şuanda şunu net bir şekilde söyleyebilirim...

    Cemaate gönül vermiş herkesde az çok bir gönül bağı mevcuttur...

    Ama senin de yazında belirttiğin gibi artık üst tabaka direkt bir emirle alttaki herkesi kontrol edebilecek durumda değillerdir...

    Türkçe olimpiyatlarında bunu net bir şekilde gördük...

    Ben bunun artık seçimlerde de gün yüzüne çıkacağını düşünüyorum

    Deseki cemaatteki kodomanlardan bazıları, bir dahaki seçimde karar aldık, Chp'yi destekleyeceğiz...

    Cemaatin avam kesiminden kaçta kaçı bunu uygular veya uygulamaz...

    Bence büyük çoğunluk bu alınan kararı sorgular ve uygulamaz diye düşünüyorum...

    Ne kadar birbirlerine bağlı olsalar da....

    Senin dediğin gibi artık cemaat eskisi gibi dini bir duruşu yoktur...

    Önceden nasıldı bilmiyorum fakat şuanda dersanelerine ya da başka kurumlarına girdiğiniz zaman, toplumda oluşan "şakirt"lik havası yaşan(a)mıyor....

    Bu kodu bir ansiklopedi dolusu yazı yazılsa gene de yetmez.

    Her zaman söyleyecek yeni birşeyler var olacaktır...

    Bu cemaatin ben her zaman gücünü rüzgardan tarafa yönelmesine bağlıyorum...

    Akp ile direkt çatışacaklarını düşünmüyorum fakat, Akp gittiği zamanda ilk gemiye terk edenlerin bunlar olacağını düşünüyorum...

     

×
×
  • Create New...