Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Miralay

Editor
  • Content Count

    301
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    15

Posts posted by Miralay


  1. Hani biz komplo teorisi üretiyoruz.. Peki hükümetin gazetesi olan Yenişafak yazarının yazdıkları ne oluyor??? 7 Şubat tarihin kırılma anıdır!

    Türkiye'de seçimle işbaşına gelmiş AK Parti hükümeti Türkiye'nin en büyük sorunu Kürt meselesi ve PKK'yı bitirmek için 2010'dan sonra başka yolları uygulamaya koymak istedi. Başbakan evvelden beri çok güvendiği ve sevdiği Hakan Fidan'la bu konuda sürekli fikir alış verişinde bulundu.

    Tıpkı askeri kurmaylar gibi sertlik yanlısı çözümde direten Emniyet Teşkilatı'nın önerileri Başbakan'ın aklına hiçbir zaman yatmadı. O yüzden Hakan Fidan'la beraber Oslo süreci başlatılmış oldu. Aynı zaman dilimlerinde tüm uyarılara rağmen KCK tutuklamaları da devam etti. MİT'in uzun zaman uğraşlarla KCK içindeki adamları deşifre oldu.

    Oslo görüşmeleri de basına sızdırılınca Öcalan'la başlatılacak olan çözüm ve barış süreci sekteye uğradı. Bu arada MİT, Kamu Güvenliği Teşkilatı ve İç İşleri Bakanlığı'nda kendilerine kadro isteyenler bunları alamayınca önce Beşir Atalay'ı ve ardından Hakan Fidan'ı hedef tahtasına oturttular. Beşir Atalay'ı İrancı olmakla suçladılar. Hakan Fidan'ı PKK'yı koruyup kollamakla itham ettiler. Bu arada Mavi Marmara'da vatandaşlarımız zalim İsrail devleti tarafından şehit edilince malum çevre dışında herkes tek yürek oldu. Bazıları İsrail'i değil eleştirmek destek bile verdiler. Çünkü o kesim İsrail'e karşı çıkarsa Yahudi sermayesinin kendilerini bitireceğinden hep korktu. Irak Savaşı'nda açıkça ABD'yi eleştiremediler bile.

    Anahtar teslim devleti isteyen bu cenah ellerinin altından bazı şeylerin gittiğini görünce 7 Şubat'ı planladılar. Üstelik İsrail'in ilk kez Türkiye'de MİT'in başına getirilmiş birini açıkça hedef gösterdiği sırada. Başbakan Erdoğan çıktığı her programda, her sohbette, 'Hakan Fidan'ın tutuklanacağını ve sonrasında sıranın kendisine geleceğini' ısrarla söylemesine rağmen akılla düşünmeyi unutmuş olanlar, 'Başbakan'ın tutuklanması anayasaya göre ancak şöyle şöyle olur' gibi tezvirata başladılar.

    Bu konuda yetenekle değil atamayla gelmiş biri 7 Şubat'ın efsane ve uydurma olduğunu, birinin bu balonu söndürmesi gerektiğini yazmış. Ona verilen görev gereği torba yasaları ve bunların ne anlama geldiğini sıralamış. Şimdi bu arkadaşların zihnine göre düşünürsek Martin Luther King'i James Earl Ray, Özal'ı Kartal Demirağ vurdu. Öyle ya, hadi ispat et arkasında başka güçler olduğunu mantığı geçerli ne de olsa.

    7 Şubat, 1988 Özal suikastıyla beraber yakın tarihin en önemli olayıdır. Hedefinde açıkça Başbakan olan bir darbe ve tarihin kırılma anıdır. Bunu söyleyen Başbakan'ın bizzat kendisi. Elbette anayasaya göre Başbakan'ın nasıl tutuklanacağı belli ama şayet Hakan Fidan tutuklansa Başbakan Başbakanlık yapabilir miydi? Siz kimi kandırıyorsunuz? Efendim bunu ispat et? Edelim…

    İstanbul, Ankara, İzmir'de Emniyet istihbarat dairesinin tümü tasfiye edildi. Milli Eğitim'de aynı operasyonlar sürdü, sürüyor da. Yargıda benzer süreçler devam ediyor. Başbakan'ın dinleme ofisine Emniyet içinden birileri dinleme cihazı koydu. Hatta bir bakanın dahi odasında aynı dinleme cihazından bulundu ama bu hükümet tarafından çok dillendirilmedi. 7 Şubat'ı yapanların bir kısmı bu ekiptendi.

    Madem 7 Şubat efsane niye o zaman Hakan Fidan hedefinizde? Niye çözüm sürecini baltalamak için her yolu deniyorsunuz? Gazetelerinizde Hüseyin Gülerce dışında kimse 7 Şubat savcılarını suçlamadı. Hatta destek çıktı. Niye acaba? Ha, gerçek bir demokrat olan Etyen Mahçupyan televizyonlarda 7 Şubat darbedir dedi. Sağlam yazarlardan Mümtazer Türköne'nin 7 Şubat'ı onaylamadığı biliniyor. Ama ne hikmetse Şahin Alpay'ın 7 Şubat'ı savunan yazılarını yayımlamakta bir beis görmediniz.

    Eğer 7 Şubat darbe değilse gidin Başbakan Erdoğan ve Hakan Fidan'ı bu konuda ikna edin. Ucuz polis eskisi tetikçilerini Fidan ve Erdoğan'a yöneltirken niye sesiniz çıkmıyor? Belirli internet siteleri üzerinden çözüm sürecine operasyon çekmeyi biliyorsunuz. Bazı yazarlara bilgi ve belge aktarıp kara propaganda yaptırıyorsunuz.

    Hani basın özgürlüğü diyorsunuz, o zaman gazetelerinizde 7 Şubat ve Hakan Fidan'ı savunan tek bir yazı ve yazar niye yok? Bakın Sabah gazetesinde hükümeti eleştiren birçok yazı yayınlanıyor. Emre Aköz açıkça eleştiriyor hükümeti. Nazlı Ilıcak 7 Şubat'a sahip çıkıyor. Bu yazılar Sabah'ta yayınlandı. Ama tek bir tweetle, küfür etti diye Ergun Babahan'ı işten atıyorsunuz. Ama küfür eden diğer yazarlara dokunmuyorsunuz. ABD'yi çok eleştiriyor diye cesur gazeteci Tamer Korkmaz'ın yazılarını kesiyorsunuz.

    Yani biri çıkıp da 7 Şubat diye bir şey yok diyorsa, ya yalan söylüyordur, ya saftır ya da ne olup bitiğini anlamayacak kadar acizdir. Hadi biz uydurduk, Başbakan, hükümet, MiT niye 7 Şubat'ın kendilerini yönelik bir komplo olduğuna inanıyor?

    Hanefi Avcı için mahkemeler kurgulanıyor, Yüce Divan'da yargılanması gereken İlker Başbuğ tutuklanıyor ve 7 Şubat'a destek çıkanlar tüm bu davalara da sahip çıkıyor. Hakan Fidan'a hareketler ediliyor ama çıt çıkmıyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük sorunu çözülme aşamasında kara propaganda ve yalan haberler yaptırılıyor. Gezi sürecinde yabancı medyadan daha gönüllü hükümet karşıtlığı yapılıyor. Seçilmiş hükümetin meşruiyeti sorgulanıyor. Ne olup bittiğini anlayan beri gelsin…

    Kim ne yaparsa yapsın 7 Şubat unutulmaz

    http://yenisafak.com.tr/yazarlar/CemKucuk/7-subat-tarihin-kirilma-anidir/38898

     


  2.  

    Üstteki başlık içerisinde ilginç bir konu dönüyor ortalıkta şu günlerde. Aklı başında ve ilgililerin cevaplaması gereken sorular sorulmuş. Sorular şu şekilde:

     

     

    28 şubat cuntası ile Erbakan hocanın istifasını istediniz.

     

    – Merve Kavakçı’nın şahsında başörtülülere açılan savaşta, iki yüz yıllık öfkelerini kustuklarında ağzınızı açmaya tenezzül dahi etmediniz. Açıkça söylemek gerekirse başörtüsü sınavını da siz kaybettiniz. Bu sınav Müslümanların vicdanlarında kaybedilmiş bir sınavdı. Cemaate mensup kimselerin başörtüsü konusunda yaptığı açıklamalarda ve medya organları yoluyla yaptığınız beyanatlarla bu sınavı kaybettiniz. Ancak bunu da çok gündeme getirmedik, sorulduğunda da geçiştirmeyi yeğledik.

     

    - Ecevit’in vefatı akabinde, ‘Hocaefendinin’; ‘‘Hakka yürüdü. Eğer Allah bana şefaat hakkı verirse ilk şefaat edeceğim kişi, Ecevit’tir.’’ taziye mesajını hala hazmedebilmiş değiliz.

     

    – İçimizi en çok yakan şudur ki; muhtelif vesilelerle Müslüman topraklarına işgal girmişken, kadınlarımız tecavüze uğratılıp erkeklerimiz ve çocuklarımız öldürülürken, ne sizden, ne medyanız ve ne gazetenizden içimizi ferahlatacak bir öfke emaresi sızmadı. Kardeşlerinize yardım edin de demiyoruz, tepki göstermenizi beklemekle hata mı ediyoruz?

     

    - Irak, ABD işgaline uğradığında sesiniz çıkmadı. Ancak ABD, İran’ı vurmakla tehdit ederken, ‘Hocaefendi’ de İran’a karşı eleştiri füzelerini yöneltti ve İran’ın İslam’a çok ciddi bir zarar verdiğini dile getirdi. Tesadüf olduğunu düşünenlerimiz oldu, yeniden susmayı tercih ettik. Garipsedik. İran’a sevgi duyulmamasını elbet anlayabilirdik ancak zihinlerimizi ne kadar baskı altına alıp susturmaya gayret etsek de ABD’nin İran’ı vurmaktan bahsettiği günlerde İran’ı İslam dairesinin dışına iten açıklamalara bir mazeret bulamadık.

     

    – Şeyh Ahmed Yasin tekerlekli sandalyesinde şehit edildiğinde çıkıp göğsünüzü gere gere sahiplenmeniz, ümmetsel bir mesajı dünyaya haykırmanızdı İSLAM adına sizden beklenen, bizim gördüğümüzse; cemaati temsilen Ortadoğu yazılarını ele alan yazarınız Kerim Balcı’nın Şehid Şeyh Ahmed Yasin için, “İsrail ile savaşıyorsa öldürülmeye hazır olacak tabi…” “Hem HAMAS da intihar saldırıları yapıyordu zaten. İki taraf da ahlaksız savaş veriyor…”, “Ahmed Yasin de intihar saldırılarına fetva vermişti, Allah taksiratını affetsin.” Beyanatını nasıl unutabiliriz? Unutmak da istemiyoruz…

     

    – Açıktan söyleyemediniz belki ancak aynı ABD ve İsrail gibi direnen Müslümanları terörist olarak görüyordunuz. ‘Hocaefendiden’ mülhem anlayışınıza göre teröre bulaşan Müslüman kalmaz, kalamazdı. 1991 yılında sırf Tel Aviv’e bir iki füze düştüğü için gözyaşlarını esirgememişti. Aynı ‘Hocaefendi’, Filistin’li Müslümanların maruz kaldığı zulme karşılık bir çıkış, bir isyan, Müslümanın izzetini gösteren bir tavır sergilemedi. Beklediğimizle kaldık bunca yıldır. Kendisi; 2004 yılında da, 1991 yılında bıraktığımız yerde duruyordu. Düşen füzelerin sesinden korkup ağlayan Yahudi çocukları için ağlamaktadır halâ…

     

    - Gazze sekiz gün boyunca İsrail jetleri tarafından vuruldu, siz ise o günlerde zerre utanç duymaksızın dershanelerin neden kapatılmaması gerektiğini anlatıp duruyordunuz. Gördük ki dershanelerinizin mevcudiyetini koruması Müslüman çocukların kanından daha azizdi nazarınızda. Artık üzülmeye bile içimiz el vermedi. Ne söyleyeceğimizi bilememenin ızdırabını hissediyorduk.

     

    – Ahmed Yasin’in katilini değil maktulünü suçlayan bakışlarınızdan biz nefret ettik.

     

    Niye böyle yaptığınızı anlamıyoruz. Anlamak da istemiyoruz. Zaman geçiyorsa da tavrınız değişmiyor. Eğer düşman olarak karşımızda iseniz, çıkın ve bunu açıkça söyleyin. Yok eğer dost olarak yanımızda iseniz, düşmanlarımızla aynı safta yer almayın ki bizde tavrımızı ona göre belirleyelim.

     

     

     

    Bu cemaatin mensupları kesinlikle bunları da uygun bir şekilde tevil edeceklerdir...

    Emin olabilirsiniz...

    Geçenlerde Türkçe Olimpiyatları yapıldı malumunuz üzere...

    Fethullah Hoca, şöyle bir laf etti.

    http://www.youtube.com/watch?v=daqfYwt738I

    Bakalım bunu nasıl tevil edeceklermiş...

    Merak ediyorum, Türkçe Olimpiyatları birileri ballandıra ballandıra anlatsada İslama aykırı çok faaliyetin olduğu bir organizasyonda Peygamber Efendimizin de orda olmasını ima etmek acaba nasıl bir durumdur???


  3. Ekrem Dumanlı sanki bizim siteyi takip ediyor baksanıza... :P :P :P

     

    Medyanın siyasetle imtihanı

    Ufukta üç seçim birden tulû ettiğine göre siyaset karşısındaki duruşların iyi belirlenmesi lazım; zira nerede duracağını bilemeyen, nerede durduğunuzu da bilemiyor. Ve kendi önyargıları üzerinden kara propaganda makinesine dönüşüveriyor.

    Hani bir zamanlar “Üç Tarz-ı Siyaset” diye bir tasnif yapılmış ve aydınlar için kabaca bir pozisyon belirlemişti ya; bugün de “Üç Tarz-ı Neşriyat” üzerinde konuşmalıyız; ta ki kimin ne yaptığı daha doğru anlaşılsın:

    1- ÖLÜMÜNE KÖSTEK OLAN GAZETECİLİK:

    Bu tür yayıncılık, bir partiyi (özellikle de iktidar partisini) düşman ittihaz eder ve her fırsatta o partiyi karalamak için yayın yapar. Bu tavır demokratik bir denetimden ziyade, her icraatın düşmanca yorumlanmasını netice verir. Bu zihniyete göre bir partinin bütün yaptıkları yanlıştır ve neticesi 'hıyanet'tir. Oysa önemli olan icraatın muhtevasıdır; kategorik düşmanlığın kimseye faydası yoktur. Demokrasilerde medyanın görevi de tam burada başlar: İcraat denetimi. Faydalı görülen politikaları desteklemek, zararından şüphe duyulan politikaları eleştirmek sadece gazeteciliğin değil, akıl ve vicdan sahibi olmanın gereğidir.

    Toplumun bir bölümü köstekli, her şeye karşı gazeteciliği pek sever. Öfkeli kitlelerin arzuları toplumu kimi zaman gerer, kutuplaştırır, hatta bazen (maalesef) bilfiil çatıştırır. Bu duruma rağmen demokratik toplumlarda bu tip kışkırtıcı yayınlar mı daha tahripkardır, yoksa o izan ve insaf yoksunu yayınların susturulması mı derseniz; tabii ki en tehlikeli tercih devlet eliyle o gürültülü sedanın susturulmasıdır derim. Çünkü bir fikrin ne kadar tehlikeli olduğunu belirleme hakkı, keyfi uygulamaları da yanında getirir. Bilfiil terör suçuna saplananlar, hakaret ve şiddet çağrısı yapanlar saded haricidir. Hiç korkmayın, toplumun ezici çoğunluğu, cinnet sınırında dolaşan tahripkar yayınları zaman içinde dışlar ve marjinalleştirir...

    2- ÖLÜMÜNE DESTEK VEREN GAZETECİLİK:

    Bir partinin bütün politikaları doğru olabilir mi? Mümkün değil. Dünyevi meselelerin hiçbirinde insanoğlu, “Yüz tane icraatımız var, yüzü de doğrudur.” diyemez. Ne var ki ölümüne destek düşüncesini ete kemiğe büründüren gazetecilikte herhangi bir hatayı dile getirme, yanlış yapıldığında (dostça da olsa) uyarma gibi bir şey söz konusu olamaz. Bir partiyi (iktidar ya da muhalefette olması fark etmez) ölümüne destekleyen fanatik tarzın gözünde ya 'dost' olarak yaftalanırsın yahut 'düşman'. Vahy-i semavî ile mukayyed veya edille ile müeyyedmiş gibi davranıldığından bir tür kutsallık oluşturulur. Halbuki ülkeyi yönetmeye talip olanların, paçalarından yağ damlayan kutsamalara değil; içi tefekkürle yoğrulmuş yapıcı fikirlere ihtiyacı vardır. El hak, partizan gazeteciliğin de toplumsal bir karşılığı vardır ve bunun sebepleri bellidir. Ne var ki partizan gazeteciliğin hırçın tarzı (hele bir de belli bir güce erişmişse) konjonktürel tetikçiler üretmeye müsaittir. Aynı düşünce kulvarında yer alsa bile her konuda kendisi gibi düşünmeyenlere karşı sergilenen hodgâmlık, çoğu kez üzücü sonuçlar doğurur; hele mukaddes bir mefkureden uzaklaşılmış ve insan yetiştirme idealinden mahrum kalınmışsa...

    3- ORTA YOLDA DURAN GAZETECİLİK:

    En zor olan tarz-ı neşriyat budur. Aklınızı, iradenizi, ülke ve dünya gerçeklerini anlama gayretine sarf edeceksiniz ve eğriye eğri doğruya doğru diyeceksiniz. Sizin eğri dediğiniz doğru, doğru dediğiniz eğri olamaz mı? Tabii ki olabilir. Dünya işlerinde yanılma payınız her daim vardır; tıpkı siyasetteki yanılma payınızın var olması gibi. Burada önemli olan, hüsnü niyettir. Hiçbir menfaat gözetmeden yapılan yapıcı tenkitler de tenkide tabidir; yeter ki karşı tenkitçiler de zerre miktar menfaat gözetmesin, demagoji yapma uğruna fikrin namusuna tecavüz etmesin ve üslubunu bozmasın. Heyhat!

    İtidal yolunu seçen, ateşten bir gömlek giymeyi göze almıştır. Bu yola girdin mi haberde vakayı raporla vazifedarsın artık. Yorumda da olabildiğince çok sesli bir ton yakalamaya mecbursun. Bir dünya görüşün olsa bile, farklı dünya görüşlerine de kapılar açarsın. Bazen köşelerde yazılanlar ile sizin (gazete yönetiminin) hadiselere bakış açısı arasında büyük farklar oluşabilir; ama tesadüm-ü efkardan hakikatin zuhur edeceğine inanıyorsanız katılmadığınız o fikirleri de neşredersiniz; yeter ki içinde somut bilgi hatası ya da hakaret gibi hak ihlali bulunmasın. “Benim düşündüğümü yazmıyorsan ben de senin yazını yayınlamam.” demek, kendimize dar bir hücre inşa etmek demektir. Fikri fikirle alt etmek zordur; farklı fikirleri aynı gazetede, aynı sayfada buluşturmak daha da zordur. Bazen okurunuzun bile kafası karışır; ama tefekkür dünyamızın zenginleşmesi için yapılması gereken de budur; tabii, “Benden başka doğru yoktur!” gibi bir labirente sıkışmamışsan.

    Herkesin tercihi kendine. Kimseyi seçtiği yayın tarzından dolayı kınamıyorum; tam tersine seçtikleri pozisyonu mertçe ifade ediyorlarsa saygı duyuyorum. Tarzınızın ne derece doğru olduğuna tabii ki kamu vicdanı karar verecek. O vicdan ya yayınlarınızı adil bulmayıp sizi cezalandıracak ya da fikir zenginliğine yol açan tutumunuzdan dolayı sizi baş tacı yapıp ödüllendirecek. Bir de tarih yargılayacak herkesi. Ufuk zenginliğiniz ve tahammül gücünüz sizin tarih sayfasındaki yerinizi belirleyecek; çünkü bir gün toz duman ortadan kalktığında izan ve insaf çizgisini aşanlara tarih çok ağır bir fatura kesecek...

    Ayıp ki ne ayıp!

    Meslekte yaşını başını almış bir beyefendi (tıpkı diğer bazı beyefendiler gibi) belli bir zamandan beri tuhaf yazılar kaleme alıyor. İnsanın inanası gelmiyor. Mesela Rusya'da yayın yapan bir medya kuruluşuna verdiği röportajda, Fethullah Gülen Hocaefendi için “Soros” diyebiliyor. Ne kadar ayıp! Ne kadar yaralayıcı! Söylediği lafın ne manaya geldiğini “bilmiyor” desem, onun meşhur bilgi dağarcığına hakaret sayılır. “Biliyor” desem, bunun altında çok kötü bir mana gizlidir de demek zorundayım; onu da meslekte pek çok kişiye abi sayılan bir insana yakıştıramıyorum. “Sehven söylemiştir” diye avunurken bir açıklama yayınlıyor köşesinde; ama açıklama maalesef hiçbir şeyi açıklayamıyor. Feci bir karakter katliamı ve masum insanları zor durumda bırakabilecek ağır bir benzetme duruyor orta yerde. Şimdi cemaati eleştiriyor diye avuçları şişinceye kadar beyefendiyi alkışlayanlar, bir zamanlar Başbakan için Putin dediğini unutmuş görünüyorlar.

    “Neyse...” deyip bu korkunç hatayı sineye çekecekken Today's Zaman'da çıkan bazı yazıları vesile kılarak “Cemaat-AK Parti kavgası” üzerine çok sert bir yazı geliyor ve “cemaat” hedef tahtasına oturtuluyor. Bir partinin sözcüsü gibi yazılar döşenen üstat, acaba başka yazarların sansürlenmesini mi ya da derhal susturulmasını mı istiyor? Belki de işten atılmalarını mı temenni ediyor? Başyazarlığını yaptığı gazetenin ombudsmanı kovuluyor; ona bir kelime ile itiraz etmiyor, İngilizce çıkan bir gazetede bir yazar bir şeyler yazdı diye koca bir kitleye en ağır ithamlarda bulunuyor. Oysa suçladığı gazetede hükümetin politikalarını doğru bulan yüzlerce yazı da yayınlanıyor. Bir başka gazeteden “Bütün yazılar alkış kıvamında olsun!” dercesine uluorta konuşmak hangi nezaket anlayışının ürünüdür; anlamakta zorlanıyorum. Bir gazetedeki farklı sesleri kimse duymasa bile tecrübeli bir başyazarın o zenginliği yakalaması gerekirdi. Diyelim ki Today's Zaman'a ya da “cemaatin yayın organları”na kızdın; orada çıkan her satırın hesabını neden Hocaefendi'den soruyorsun? Meslektaşlarına eleştiri getirmek varken Hocaefendi'ye ve hatta camiaya en incitici lafları sıralıyorsun?

    Sırada bekleşenler varmış meğer. Bir yerden hücum borusu çalmışçasına cemaate karşı bir kampanya başlatıyor bazı arkadaşlar. İtibarsızlaştırmaya yönelik şımarık yazılar vasıtasıyla nezaket kuralları da yerle bir ediliyor. Bu arada öyle laflar sarf ediliyor ki (özellikle sosyal medyada), ne insanlığa sığar ne Müslümanlığa. . Herkes bazı yazılardan bahsediyor ama belli ki bahsi geçen yazıları ne görmüşler ne de okumuşlar. Çoğu yalan ve iftiraya dayanan bazı lafları okudukça hayretler içinde kalıyorsunuz. Şeytanların bağlandığı, rahmet ve mağfiretin gönüllerimizi sağanak sağanak yıkadığı bir zaman diliminde bu kadar keskin gıybetlerin yapılmasını sadece İslamiyet'le değil, insaniyetle de izah etmek çok zor.

    Akla hayale gelmez laflar. Neymiş? Cemaat yeni bir vesayet merkezi olmak ya da 'iktidarı paylaşmak' istiyormuş. Ne münasebet! Alın o Leviathan'ınızı güle güle, tepe tepe kullanın. Uluorta yazılanlardan anlaşılıyor ki bazıları ne katılımcı demokrasiyi kavramış; ne de sivil toplum örgütlerinin, medyanın ve kanaat önderlerinin demokrasideki rolünü anlamış. Benci ve kinci söylemlerle insan olsa olsa dostlarını gücendirir, kendini tüketir. Yazık...

    http://zaman.com.tr/ekrem-dumanli/medyanin-siyasetle-imtihani_2117185.html

     


  4. Zaman'ı sürekli takip edenler bu tip haberlerin çaktırmadan, fincancı katırcıları ürkütmeden yaptıklarını görürsünüz...

    Artık bu tip haberlere şaşırmıyorum hatta, bunları normal karşılıyorum dersem yeridir...

    Haberlerdeki kullandıkları "dil" i takip ederseniz, bunu net bir şekilde görürsünüz...

    Koç Holding'e yapılan denetlemeyi, siz isterseniz operasyon deyin..

    Basın yayın organlarında nasıl verdiklerine bir bakın...

    http://www.zaman.com.tr/ekonomi_koctaki-inceleme-yatirimciyi-tedirgin-etti_2113945.html

    Haberin başlığı şu şekilde.

    "Koç'taki inceleme yatırımcıyı tedirgin etti."

    Bu net bir şekilde şu anlama geliyor.

    Bu incelemede, açıkça Koç grubu tarafındayım..

    Bunun başka manası yoktur..

    Konu bu basın kuruluşu olduğu için bununla ilgili başka bir hatıramı paylaşmak istiyorum..

    Hatırlarsınız, bunlar belli bir süre önce Bakanlık bozuk mamülleri satan firmaları kamuoyunda teşhir etme geleneğini başlattı...

    Türkiye'nin ünlü firmaları da bu teşhire maruz kalmıştır..

    Bana göre çok doğru bir cezalandırma yöntemidir..

    Neyse konuya gelirsek,

    Hatırlayacağınız üzeri, Pınar Grubu da bu teşhire uğrayan firmalardan birisiydi. Açıklandığı zaman internetin başındaydım da ordan biliyorum..

    Tesadüf eseri, bir de sağlık ile ilgili bir konu olduğu içni zaman gazetesinin internet sitesinde son dakika olarak konu ile ilgili haberi okudum.

    Daha sonra tesadüf ve meraktan dolayı bu haber başka yayın kuruluşlarından da okudum...

    Zaman gazetesi hariç hepsi "Pınar Grubu" nun ismini zikrettiği halde, zaman gazetesi belli bir zamana kadar bu haberde bu grubun ismini zikretmemeyi tercih ettiklerini gözlerimle müşahede ettim...

    Bazıları şunu diyebilir.

    Yav bu kadar basit suçlamalar da çok çocukca değil mi?

    Siteyi hazırlayan kişilerin basit bir hatası olamaz mı?.....

    Tabiki buna kim inanır, "Kadir İnanır"...

     

    • Like 1

  5. Konuyu tek tek yazmaktansa buraya sadece linkini veriyorum.

    http://www.habervaktim.com/haber/337343/mudurden-basbakana-agir-hakaretler.html

     

     

     

    Aslında böyle bir şirketin genel müdürünün gerçek halet-i ruhiyyesini anlamak bakımından ve onun benzerlerinin halet-i ruhiyyesini göstermesi bakımından süper bir örnek kabul edebiliriz...

    Emin olun ki, büyük holdinglerdeki yöneticilerin hemen hemen hepsinin düşüncesi bu şekildedir...

    Daha doğrusu ben bu şekilde olduğunu düşünüyorum...

    İlginç olan böyle kurumsallaşmış bir firmanın genel müdürlüğüne getirilen bir şahsın, siyasi bir konuda açıkça tavrını belli edip, siyasi rakip olarak gördüğü Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına hakaretler yağdırmasıdır.

    Ben sosyal medyadan ve diğer yerlerden şunu net bir şekilde müşahede ettim.

    Adamlar fırsatını bulsalar, Tayyip erdoğan ve ekibinin canlı canlı derisini yüzecekler...

    Bu adamların zihniyetinin okumuşu da böyle, cahilide böyle...

    Tabiki kolay değil, 100 senelik bir diktatörlük ve uzantısı ile bir nebze de olsa hesaplaşılıyor...

    100 senelik köhne bir Üstad'ın tabiri ile "Babıadi" ile hesaplaşılıyor...

    Adamların kurduğu düzenin surları gediklerle doldu, ve her tarafından rüzgar almaya başladı...

    Yakında acaba gerçekten bu surları tamamiyle yıkacak bir fırtına gelir mi diye korkuyorlar...

    Sosyal medya'da adamları biraz takip ederseniz, yaptıkları yorumlardan aslında onu demek istediklerini net bir şekilde müşahede edersiniz...

    Gezi Parkı eylemleri ile umutlanan ama söndüğü zaman da geri vitese takan sözüm ona sanatçıkları, aydıncıkları umarım bu millet asla unutmaz...

    Şahsen ben asla unutmayacağım...

    Adamlar korkuyor, çünkü kurdukları saltanat yavaş yavaş altlarından kayıyor.

    Belki bu şimdi olmayacak ama, bu bile onun net bir işaretidir..

    Adamın attığı yorumlardan birisine baksana...

    "Chp milletvekilleri adınızdaki Cumhuriyet ve Halk'ın haklarını korumak üzere doğru Taksim'e yoksa bu millet sizi de affetmez"

    Ben genelde ilgimi çeken haberleri bir bizim cenahtan, bir de karşı cenahtan okurum.

    Daha doğrusu habere yapılan yorumlara bakarım..

    Hürriyet gazetesinin internet sitesinde bu haber ilgili yorumları okudum da, gerçekten insan bu kadar da olaylara at gözlüğü ile bakmaz diye içimden geçirmedim değil...

    Bu tipte haberleri ismini verdiğim ve benzerlerinin sitesinde ve yorumlarına bakarsanız bunu net bir şekilde gözlemleyebilirsiniz...

    Uzun lafın kısası, yorumcuların yaptığı yorumlardaki haleti ruhiyyesi bu ex genel müdür ile aynı kutup dairesi içerisindedir...

    -Korkuyorlar ve korktukları içinde hakarete sarılıyorlar..

    Ben özellikle sosyal medyada "Başbakan" hakkındaki hakaretlerden bunu çıkardım...

    Ama ne demişler

    "Korkunun ecele faydası yok"

    "Yarasalar istedi diye, güneş parlamaktan vazgeçmez."

     


  6. “Bir kötülük gördüğünüzde, onu elinizle düzeltin; eğer buna gücünüz yetmezse, dilinizle düzeltin; eğer buna da gücünüz yetmezse kalbinizden buğzedin; buğzetmek imanın en zayıf fiilidir.”

    Mısır konusunda Müslümanların şu 3 tavırdan birine, imanları ve konumları derecesinde sahip olmaları gerekir...

    Ama Allah'ın izni ile umudu hiçbir zaman elden bırakmayarak ben Mısır ve diğer İslam ülkeleri ne kadar karışık olurlarsa olsunlar, küfür surlarında gediğin açıldığını ve kahpe rüzgarın eseceği zamanı beklediğini düşünüyorum...

    Unutmayalım ki,

    “Gecenin en zifiri karanlık anı, güneşin doğuşuna en yakın zamandır.”

     

     


  7. Miralay:

    Bir insan idraktan ne kadar yoksun olabilir? Mesela sokağa çıkan insanların tamamını ilk günlerde marjinal grup ve çapulcu olarak nitelendirmek idraktan yoksun oluşun göstergesi midir miralay?

     

    Yahu Türkiye gelişti, bölgesel güç oluyoruz, dünya da şu oluyoruz bu oluyoruz diyenler yalan mı söylüyordu? Söylesene Miralay yalancı mı seninkiler? Niye sordum bunu biliyor musun?

     

    Amerika'da, Boston'da patlayan bir düdüklü tencereyi günlerce konuşan medya sizin iddia ettiğiniz üzere bu kadar büyümüş bir devletin göbeğinde yapılan bir gösteriye ilgi göstermeyecekti de ne olacaktı? Yoksa yalan mı söylüyorsunuz bizlere? Üfürüyor musunuz yoksa utanmadan sıkılmadan devamlı?

     

    Hadi diyelim bunlar şerefsiz, ülkede iç savaş varmış görünümünü vermeye çalışıyorlar insanlara, sen ne halt yemeye halkla çatışıyorsun onların gözlerinin önünde o halde? Sen her haltı ye, bunu yayınlayan suçlu olsun, rahmetli Erbakan hocanın bir sözü vardı, hadi oradan, hadi oradaan.

     

    Savaş muhabirleri meydana çıkmasın diye ağlayacaksan ortalığı savaş meydanına çevirmeyeceksin arkadaş. Gidip milletin çadırlarını yakmayacaksın. Eski bakanınız Ertuğrul Günay neler diyor bak:

    https://twitter.com/ErtugrulGunay/status/345983440849620992

    Ondan daha fazla Akp'li değilsin herhalde.

     

     

    Sana yukarıda şurada bir çerçeve çizersek hepimizin aynı ideolojiye sahip olduğunu görebiliriz demiştim, sen hala gelmiş siyasi parti karşıtlığını ideoloji cık cık cık diye yazıyorsun. Hacegan'ın akıl tutulması sana da mı bulaştı arkadaş?

    İdeoloji lafını diline doladın da de bakalım madem o kadar çok biliyorsun, neymiş benim ideolojim? Akp yardakçılığı yapmamak ideolojik davranmak mıdır?

     

    Fatih Altaylı ne demek, iktidar yalakası Yiğit bulut bile gördü biz körüz, sağırız anasını satayım, göremedik birşey.

     

    Ülkemizde algıyı belirleyen iktidar yardakçılığıdır (ben siyasi parti yardakçılığını ideolojiden saymıyorum kusuruma bakma), menfaatlerdir (kesinlikle ülke menfaatleri değil, eğer ülke menfaatleri olsaydı Şimon Peres'in Türk lokumu dediği Akp'yi desteklemezdi insanlar).

     

     

    Yukarıda biriniz yazmıştınız, akıl tutulması yaşayan iki arkadaştan biri, bu mesajların muhattabı iki arkadaştan biri, arayamayacağım o mesajı şimdi.

     

    Avrupa parlementosunda Tayyip istifa demişler, kim demiş biliyor musunuz gençler? İrlandalı ve muhtemelen hıristiyan olduğu halde Gazze ablukasına karşı Gazzeye giden Paul Murphy idi o konuşmayı yapan. İstanbul da bizzat yaşadıklarını anlattı, diğerleri sizler gibi akıl tutulması yaşıyorlar ve siyaset uğruna vicdanlarını satmış durumdalar.

     

     

     

    Hala bakıyorum da aynı şeyleri geveleyip duruyorsun.

    Ülkede iç savaş falan yok, ama sizlere göre 19 gündür bütün Türkiye ayakta, tek yürek olmuş, Başbakan'a karşı direniyor.

    Aynı filmleri biz meşhur, yabancı basının canlı canlı aktardığı, sözüm ona bazılarına göre, Türkiye'nin en büyük mitinglerindeki dezenformasyon kampanyalarını da gördük...

    Ama bu millet bu sahtekarlıkları, bunların suratına patlattı....

    En yakın seçim de, inşallah gene bunların suratına patlatacaktır...

    Ertuğrul Günay'ı örnek vermişsin,

    Tamam eski bakan, Akp milletvekili olabilir...

    Belki benden daha iyi Akp'lidir.

    Ben baştan beri öyle düşünmüyorum orası ayrı konu...

    Bu eski Chp Genel Sekreteri'nin açıklamaları Akp milletvekili oldu veya bakanlık yaptı diye niçin doğru kabul edeyim...

    Biz senin gibi, muhalif olan ya da aykırı düşünen bir kişinin düşüncesini kendi ideolojime, dünya görüşüme uygun olduğu için beğenmem...

    Gösteri kanununa göre, halka açık yerlerde miting ve bu şekilde toplantı yapılamaz..

    Toplantı yapılacak yerler bellidir.

    İllada Taksim ve Gezi parkını işgal edecem ve Başbakan'da, hükümet de bana uyacak diyorsan, kusura bakma buna Yüce Türk Milleti müsade etmez...

    Keza bugün belki izlemişsindir, "çapulcu" takımının değil, gerçek halkın mitingi nasıl olurmuş görmüşsündür...

    Ortalığı hiç yakma yıkma eylemi mevcut değildir...

    Yiğit Bulut ve Fatih Altaylı demişsin, ben onları inanki sen sevmiyorsan, senden daha fazla sevmiyorum.

    Her devrim ve holdingin sözcülüğünü yapan insanlar olarak görüyorum..

    Tamam Yiğit Bulut belki bazı şeyleri Kanal24 de çalışması münasebetiyle olayları Akp penceresinden yorumlayabilir,

    Fakat benim paylaştığım Fatih Altaylı demecine kimsenin birşey demeye hakkı yoktur.

    Yüzde yüz doğru ve yerinde bir tespittir.

    Yüzde 99 demiyorum bakarsan, yüzde yüz diyorum....

    Sen kalmış hala, yabancı basında çıkan bir haber ile, GeziParkı eylemlerini canlı yayınlayan 10'larca muhabir yollayan, sanki Türkiye'de bir iç savaş yaşanmış hissi veren, haberleri, yorumları kıyaslıyorsan...

    Sana karşı ne söylersek söyleyelim, ha duvara konuşmusuz ha sana konuşmuşuz hissi uyandırır...

    Diğelim A.P da "Tayyip İstifa" diye Türkçe bağıran şahıs, Gazze eylemlerinde ön sıralarda yer alması neyi değiştirir???

    İkisi birbirinden alakasız konulardır...

    Bir konuda sana göre doğru yaptığı bir hareket, diğer konuda onu haklı çıkarmaz...

    Sen ve senin gibiler saçmalamaya devam edebilirler...

    Ama gerçek halk, cevabı yakıp dökmeden en yakın seçimde verecektir...(İnşallah)

    O zaman Taksim eylemlerinde provakatörlük yapanlar, sanki Türkiye ayaklanmış gibi imaj verenler utanacaklar mı??


  8. Fişleme hadiselerini çok iyi biliriz Dervish... Kokoreççileri satanları bile fişlemişlerdi bir zamanlar... O okul yıllarından ben de geçtim, üstelik zaman 28 Şubat zamanlarından başladı, ekonomik krizle bitti... Yaaa... Yaşadıklarımı anlatsam yol olur...

     

    İddiana göre seni fişlemişler ve sen bu hakkında tutulan kanunsuz dosyayı gördün... Seni fişleyenler de malum kişiler, değil mi? Bak ben sana bir şey anlatayım: Üstad Necip Fazıl B.D dergilerinde Türkiye'deki masonları ifşa etmişti ki, bu masonlar arasında Süleyman Demirel de vardı... Süleyman Demirel mason olmadığını kanıtlamak için mason localarından mason olmadığına dair bir belge aldı ve o zaman medyaya göstermişti. Bunun üzerine necip fazıl şu enfes açıklamayı yapmıştı:“Sizin Mason olmadığınıza dair Mason Kulübü’nden belge almanız, iffetli bir kadının randevu evinden, orayla münasebeti olmadığına dair vesika almasından farksızdır; ve masonlukla münasebetiniz olmadığına değil, aksine, tam ve kurmayca bir alakanız bulunduğuna delildir!”

     

    Dervish şu yukarıdaki yazıyı senin bu fişlenme dosyana uyarlayabiliriz, değil mi?

     

    Polisler eski ordunun yerini alıyor da, eski ordu neydi, biliyor musun? Polis nasıl olur da eski ordu seviyesinde değerlendirilir? Birisi armut, diğeri elma... Sen eski polis ile yeni polis arasındaki o muazzam farkı anlatsana, bu daha iyi olur?

     

    Bu ülkede ne oluyorsa, emirler cemaatten alınıyor zaten... F:Bahçe'ye şike operasyonu yapıldı ya, bunlar onun arkasından da Cemaati aradı... O Ergenekon, Balyoz gibi darbe operasyonlarının ardında da cemaat var zaten... O değil de, hatta ve hatta bizim yola taş koydular, takıldım, düşüyordum... Kesin cemaatin işidir, dedim... Biraz paranoyak bir durum oldu...

     

    İlk müdahalelerin emri cemaatten gelmiş, polise... Yahu bu iddiayı en azılı solculardan bile duymadım bu süreçte... Fetullah Gülen'in bu hadiseler hakkındaki yatıştırıcı açıklamaları neydi o zaman? Yoksa Fethullah Hoca bu cemaatten değil mi?

     

    Bak kardeşim, ben polis olabilmek için sınavlara girdim... Hani lisans mezunlarını bir hak tanındı ya, işte oradan yararlanalım da polis olalım dedim... Ama bütün sınavları geçtim, polis olamadım. Niye? sağlık durumlarım engel oldu. O sınavlarda, mülakatlarda geçilen bütün aşamaları bilirim... O sınavlara bütün hak sahipleri girebiliyor, cemaatçiler de giremesin mi? Önüne gelen girsin de, bu cemaatçiler giremesin mi? Sen de hazırlan gir, sana engel olan mı var???

     

    İlk müdahalelere emri cemaat vermiş izlemi oluşmuş belli çevrelerde... Aman dervish sen o çevrelerden hemen uzaklaş... Ya bu iddiaya hiçbir şey yazmıyorum, çünkü saçma bir iddia, olmayan bir şey üzerine tartışmaya girmem, böyle şeylerle zaman öldürmem...

     

    Erdoğan'ı kimler Ermeni yaptıysa kitaplarında, Gül'ü kimler Yahudi yaptıysa işte bunlardır senin bu fikirlere kaynak teşkil edenler... Cumhuriyet gazetesinin baş tarafında, Cumhuriyet yazan kısmında yani, işte o Cumhuriyet yazsının her iki tarafında ağlayan Fethullah hoca resimleri, yine bu resimlerde hocanın başında Amerikan şapkası... Sen Cumhuriyet gazetesini bu vaziyette gördün mü? İstersen arşivlerden bir kaç gün geri git de gör, sadece bir kaç gün... Burada Fethullah Gülen'in muhtemelen Peygamberimizi anlattığı anda ağlarkenki resminin üzerine bir çalışma ile, Fethullah hocanın başına Amerikan şapkası geçirdiler... Şimdi bu alçaklık değil mi? Bu hainlik değil mi? Bu yalancılık(oldu mu üstad?) değil mi? İşte bunlar değil mi, senin şu iddialarının kaynağı???

     

    PKKlılar da alternatif cuma namazları kılmıştı güya... Peki Taksim'deki Cuma Namazları ne oluyor? Bu bölücülük değil mi? Niye bir camiye gitmeyip, o meydanda kıldılar namazlarını? Ne mesajı verdiler millete???

    Cuma nazının cemaatini gördün mü? Orası insan kaynıyorken, cuma cemaati bir avuç insandan oluştu... Bu durum oranın nasıl bir ağırlığa sahip olduğunu göstermiyor mu? Belki bin erkek var orada, ama cuma cemaati 30 kişiyi geçmiyor neredeyse... Bu oranın nasıl bir ağırlığa sahip olduğunu çok net bir şekilde gösteriyor... Sen hangi birliktelikten söz ediyorsun? Bu aşırı solcuların yanına gidince birlik mi olunuyormuş??? Bizim buralarda cuma vaktinde dışarıda neredeyse erkek kalmaz... İstanbul'da bu durum tam tersi herhalde... Taksim'de de neredeyse cemaat bulamıyorsun herhalde... Hadi güç bela bir cemaat oluşturuldu... Güzel... İyi ama neydi o namaz kılanların hali öyle??? Adam rükuya giderken bileklerine kavrıyor, bir diğeri etrafı seyrediyor, bir başkası da kıyamda kolları ile vücudunu sarmalıyor... Cemaatin içinde kendini Mehdi ilan eden uzun saçlı bir dam da var, namazın vakitlerini kendine göre ayarlayan adam da... Sen bunları görmüyor musun?

     

    Bizim marjinal dediklerimiz cemaatin başında nöbet tutmuşlar... O zaman madem bu adamlar nöbet tutmuş, siz de iadeyi itibar yapın, kaldırım taşlarını sökün polise, esnafa atın... Araçları yakın, binaları yıkın, bir kadının üstüne işeyin, camiye ayakkabılarınızla girin... Ben marjinal deyince bunları kastediyorum zira burayı da bir türlü anlatamadım kaç gündür yahu!!!

     

    Bir de İhsan Eliacık Cumayı kıldırıyor, bir gerizekalı da cemaatin önüne oturmuş, hocaya mikrofon tutuyor... Yani görüntüye bak!!!

     

    Başbakanın değişmesini istiyorsun... Bak Zaman gazetesi yazarı ateist şahin Alpay da Taksim hadiselerinden sonra yazdığı bir köşe yazsının başlığını ne koymuş: Başbakan değişmeli... Biz bu türden fikirlere şerbetliyiz... Varsa adamla bir sıkıntınız, seçimleri beklersiniz... Madem muhafazakar kesim de bıktı bu adamdan, o zaman 7 ay sonra görüşürüz...

    Bu adamlar tam komedi, bunları takip et, bir söylediği kesinlikle bir söylediğini tutmaz...

     

    tweety_2551.jpg

     

    kandil_1530.jpg

     

    Hala bu adamları kaale alanlar var mı merak ediyorum.

    Üstad her zaman ne derdi, "Reformacı inandığından şüphe edendir"

    Bunlarda öyle tiplerdir...

    Bunlarla vakit kaybetmemek gerekir, insanı sinir etmekten başka hiçbir şeye yaramaz...

    Bunlarda reformacıların bir şubesini oluştururlar.

    Reformacı der ki, "Allah'a Peygambere evet, Şeriate hayır", yani güneşe evet ışığa hayır gibi saçma birşey çıkıyor ortaya...

    Reformacı, ne türlüsü olursa olsun, İslâmı harap bir bina farz edip onu dışından payandalamak, ahşap evlere dışardan çimento püskürtürcesine, onu dışından desteklemek, onu yardıma muhtaç bilip bu yardımı dışından tedariklemek gayretinde bir fikir haini ve iman yoksunudur.
    Birinci hüküm, İslâm inkılâbı bunlarla olamaz!

    Bunları Üstad ne güzel tarif etmiş değil mi?

    Fazla kaale alınmaya değmez...


  9. Miralay:

    Sanırım çok farklı noktadayız, eylemler Gezi parkı eylemleri olmaktan polisler eylemcilerin çadırlarını yaktıkları gün çıktı zaten. Aksini kimse iddia edemez herhalde. Evet başta insanlar Tayyip'in tabiriyle üç beş ağaç için toplanmışlardı, sonrasında kendi canlarına kastedildiği için, zorbaca muameleye maruz kaldıkları için toplanmaya devam ettiler. Sen gelip benim canıma kastedersen kusura bakma ama elimdeki tüm imkanlarla sana karşı koyarım. O insanların da yaptıkları şey o idi.

     

     

    İdeoloji mi? Akp'nin ideolojisi mi varmış? Bu sitede toplanan bizlerin ideolojisinden bahsetmeye gerek var mı?

     

    Bir siyasi partinin icraatlarını onaylamama olayını ideolojiyle karıştırmayalım. Şurada bir çerçeve çizersek neredeyse hepimizin aynı ideolojiye sahip olduğunu görürüz.

     

     

    Son mesajına karşılık, Akp'yi öven dış kaynaklı haberler göstermemi ister misin?

     

    http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/09/02/515570.asp

     

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/6873839.asp

     

    http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=104127

     

     

    Senin mantığınla hareket ettiğimizde demek ki bu haberler Akp'nin haberde geçenlere çalıştığını gösteriyor.

     

    Bir insan idraktan bu kadar yoksun olursa ancak bu kadar saçmalayabilir.

    Bu tip haberler her dönemde her zaman çıkabilecek, cinsten haberlerdir.

    İkisi birbirleriyle çok çok alakalı değildir.

    Diğelim, hükümet ile ilgili hükümeti öven bir haber çıkmıştır, onu küçük bir şekilde basına vermek ayrı konudur.

    10-15 tane muhabirini oraya yollayıp, sanki ülkede bir iç savaş varmış izlenimi varmış gibi, 7/24 canlı yayın yapmak ayrı konudur.

    Bunu Fatih Altaylı gibi insanlar bile belirtiyor ama, sizler idraktan yoksun olduğunuz için, bu faltaşı gibi önünüzde duran gerçeği görmek istemiyorsunuz..

    İdeoloji insanların gerçeği bile görmesini engelliyor.

    Bu yazıyı yazarken bile, Cnn İnternational sitesine bakarsan, normalde haber değeri vardır, fakat manşetten verilmeyecek bir haberin, günlerce canlı yayınlarla, savaş muhabirleriye verildiğini görürsün...

    Tamam protesto gösterileri haber niteliği taşıyabilir fakat, bu şekilde sanki bir iç savaş çıkmış gibi yayın yapmaları bile bu işin dış bağlantılarını net bir şekilde gösteriyor...

    Ama dediğim gibi, bazıları internetten de okuduğum kadarıyla, bunları bütün Türkiye ve bütün Dünya bu protesto gösterilerini destekliyor olarak algılıyor..

    Bu da algıda seçicilik, malesef ülkemizde de, algıyı belirleyen en büyük etken de saplantılı bir şekilde bağlı olunan ideolojidir.


  10. Millet oyunlarn farkinda ins bir sey yapamayaçaklar.mitingde gereken cevabi verecegiz

     

    Bende öyle düşünüyorum, ama inanılmaz bir şekilde uluslarası bir dezenformasyon kampanyası yürütüyorlar, bizim yerli işbirlikçi hainlerde de malesef buna maşa oluyorlarlar...

    Bbc, Reuters, Cnn, Alman kanalları, hep Türkiye ile ilgili haberleri ilk haber olarak veriyor.

    Bizi bizden daha fazla sevdikleri içindir...

    Meselenin aslında bu gösteriye katılanlarda farkında ama, sırf Tayyip düşmanlığından ötürü, bu uluslararası komploya maşa olmaktan bile çekinmiyorlar...

    Tayyip düşmanlığı gözlerini o kadar kör etmiş ki, gerçekleri ya göremiyorlar, ya da görmemezlikten geliyorlar....

    Allah akıl fikir versin diyelim...


  11. http://www.haber7.com/dis-politika/haber/1038203-irlandali-vekil-tayyip-istifa-diye-bagirdi

     

    İlginç ve enteresan değil mi?

    Çok kirli bir dezenformasyon kampanyası yapılıyor ama, Rabbim inşallah bunların tuzaklarını başlarına geçirir.

    Bu zamanda çok dikkatli olmak gerekir, dünyada savaş olsa bu kadar ilgi çekmeyen konular, gezi parkındaki marjinal grupların ayaklanması malesef ilk haber olarak veriliyor..

    Dikkat etmek lazım, bunların meyveleri yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlar...

    Bu zamanda birilerin tutumundan onun hangi tarafta olduğunu net bir şekilde anlarsınız..

    Yazar çizer takımına bakın olayı net bir şekilde görürsünüz...


  12. Bakın bunu samimi bir şekilde düşünmeniz için veriyorum.

    Sakın ha, bundan da bir art niyet çıkarmayınız,

    Akşam üzeri Başbakan gezi parkı ile ilgili temsilcilerle görüşme yapıyor, malumunuz üzere bizim medyamızda bolca haber konusu oluyor.

    Ama kimsede şunu demiyor, bizim medyamızda haber olan bir görüşme yabancı ve popüler iki haber kanalının sitesinde manşetten, ilk ve flaş haber olarak niçin verilir demiyor???

    Bunu bana Allah aşkına birisi anlatsın???

    p30tk.jpg


  13. Yahu Hacegan gören de Tayyip'in yargıya hiç müdahale etmediğini sanır. Eğer şurada yazdıklarımızı samimiyetle yazıyorsak yargının hükümetin emrinde olduğunu itiraf etmemiz gerek zaten. Öyle olmasaydı şu pkk elebaşıyla görüşmelerden sonra kck dan tutuklananlar serbest bırakılmazdı değil mi? Hadi onu da geçelim, varsın tesadüf olsun. Peki bu başbakan değil miydi şu gezi parkı ile ilgili mahkemenin durdurma kararına rağmen biz buraya bunu yapacağız, ne yaparsanız yapın diyen? Yok yargıya müdahale ediyormuş görünümü verecek, yok bilmem ne, bunları geçelim.

     

    Diyorsun ki başbakan göstericilerle şu marjinal gurupları ayırabiliyor. Hadi canım. O ayrımı yapan biri çıkıp ilk günden göstericilere eyvallah, gelsinler konuşalım ama şu şu şu guruplar şunları yapıyor, yaptıkları ettikleri şeyler bunlardır. Bu ayrımı yapıp, insanlara bunu gösterdikten sonra zaten orada ortada kalacak olanlar o marjinal guruplardır. Bu adam iki haftadır o marjinal guruplardan daha fazla provakatörlük yapıyor kusura bakma.

    Kaldı ki polislerin çadırlarını yaktığı insanlar marjinal gruplar değildi, onlar henüz meydana inmemişlerdi, olayın farkında değillerdi. Önceki mesajımda da belirttiğim gibi hani böyle bir provokasyon olacağını biliyorsan malzeme verme arkadaş, niye malzeme veriyorsun? Kaldı ki ortalığı bulandırmaya çalışan o gurupları eylemciler ayıkladılar zaten, tıpkı Taksim'e giden pkklıların kuyruğuna teneke bağladıkları gibi.

     

    Neymiş? "Başbakan göstericilerin dediklerini yapamazmış, bunun Imf'den ne farkı varmış" yahu arkadaş bunlar senin vatandaşların, seçmenin değillerse de vatandaşların, eğer sen tüm Türkiyenin başbakanıyım diyorsan isteklerini elbette ki gözönüne alacaksın. Bu istekleri gözönüne almayı yenilgi olarak algılayan zihniyete de ayrıca şaşırıyorum, ne bu yahu savaşta mıyız? Düşmana avantaj mı sağlamış oluyorsun göstericilerin taleplerini gözardı etmeyince? Partizanlığı bırakın, vatandaş olarak düşünün. Bireysel düşünceye sahip olmak gerek, partim bunu düşünüyor destekliyor ben de desteklerim gibi saçma bir yola girmemek gerek, bize yakışan duruş budur.

     

    Anlamadığım nokta şudur, bu eylemlere katılanların çoğu, eylemlere katılma nedenleri "Gezi Parkı" değil diyorlar, sen hala bunu gezi parkına bağlıyorsun.

    Başbakan içkimizi yasakladı, 19 Mayıs törenlerini yasakladı, 23 Nisan törenlerini yasakladı, M.Kemal'a hakareti serbest bıraktı, yatak odasına karıştı v.b kendi ideolojileri doğrultusunda, bunun sadece fitili ateşlemek olduğunu söylüyorlar, bizim çok zeki kardeşimiz hala olayı gezi parkındaki müdahale ve ağaç savaşı sanıyor..

    Destek veren kesimlerin yazarlarına, çizerlerine, bilimum düşünür geçinenlerire, internet sayfalarına bakarsan, konunun ağaçla falan alakasının olmadığını tamamiyle konunun ağaç bahanesiyle ideolojik boyuta taşındığını görürsünüz...

    Gezi eylemlerinde bakarsan, beğen veya beğenme, ağızlardan kora halinde küfürler, duvarlara sprey boya ile küfürlü yazılar sadece "Başbakan" ı hedef alan ve inanılmaz küfürler içeren yazılar yazılıyor adam hala gezi parkı diyor...

    Mesele geziparkı değil hala anlamadın mı?

    Anladın ama bence konuyu birçokları gibi anlamamazlıktan geliyorsun...

    Bana kimse şunu açıklayamaz, Türkiye'deki bir eylem, yurt içinde yaygın olsa bile, yabancı haber kanalları ve ajanslarının canlı olarak vermesini açıklayamaz....

    Zaten olaya senin gibi ideolojik değil de, birazcık mantık ekseninde yaklaşanlar doğruyu ideolojik görüşü ne olursa olsun bulacaklardır,

    Yeter ki, at gözlükleri takmasınlar!!!


  14. Mecal ciddi ciddi sen akıl tutulması yaşıyorsun..

    Tamam her insanın bir ideolojisi vardır, ve de bu ideolojisi birçok olaya o ideolojik gözle bakılmasını sağlar fakat senin yaptığın da düpedüz yandaşcılıktır..

    Hatay'daki ölümden bahsetmişsin, eğer gerçekten bu olayda bu gencin cinayeti polis tarafınan işlendiyse unutma ki, kimse onu savunmaz..

    Olaylar karşısında unuttuğumuz bir noktada, polislerin de insan olduklarıdır...

    Göstericiler her türlü şekilde kesici, sopa, v.b materyallerle saldıracaklar, küfürler edecekler, duvarlara küfürlü yazılar yazacaklar, sen onlardan, onların hepsinden dört dörtlük polislik görevini yapmasını bekleyeceksin...

    Kusura bakma, böyle birşey geçmişte mümkün değildi, şimdi de mümkün değil, gelecekte de mümkün olmayacaktır....

    Çünkü bu bahsettiğin konu insan fıtratıyla doğrudan alakalıdır....

    Peki göstericiler karşısında sadece verilen emri yapmakla görevli olan, ideolojik kişiler bunu bile unutuyorlar, polislerden kaç kişi yaralanmış, ya da şehit olmuş....

    Diyelim anlattığın gibi hükümet bunlar gerçekten bu kadar etkileyecek yanlışlar yaptıysada, bu insanların yaptıkları eylem ne kadar doğrudur?

    -Gece tencere tava çalarak insanların huzurunu bozmak, araba yakmak, kamu malına zarar vermek, facebook ve twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinde provakasyonlar paylaşmak,

    Adama demezler mi?

    Hırsızın hiç mi suçu yok??


  15. Sevgili arkadaşlar konu biraz sertleşmeye başladı sanırım.

    Bence halkın nazarında beş para etmez bir konunun bu kadar uzaması bile hatadır.

    Bizim Üstad'ın tabiriyle basınımız "Babıadi" olduğu müddetçe, deveyi pire yapma hastalığı olacaktır...

    Bence hükümetin yapacağı geri adım atmamaktır....

    Kesinlikle bu işte geri adım atarsa, her konuda hükümeti emin olun ki, böyle marjinal kesimle sıkıştırmaya çalışacaklardır...

    Başbakan'ın üslubunu eleştirenlerin hiçbirinin, sözde Taksim platformunun önerilerini ağızlarına bile almadıklarını net bir şekilde görürsünüz...

    Tamam Başbakan'ın uslubu eleştirilebilir fakat, bundan çok çok önemli konuda, bunların sanki yabancı devlet valisi gibi, gelip 7 tane öneri sunmalarıdır...

    Asıl üzerinde durulması gereken budur...

    Ama bakıyorum da, konu malesef bu mehvalden değil de, ağıza bile alınmaya gerek olmayacak şekilde üslup ekseninde gelişiyor...

    Bu şuna benziyor, Başbakan'ı havaalimanıanda karşılamaya giden grubun attığı attığı sloganları, "yol ver gidelim, taksim'i ezelim" sloganı çok tartışmaya konu eden ama, Taksim'deki grupların dükkanları yağmalamasını, ekonomiye 100 milyon TL zarar açmasına, borsadan milyar dolar paranın buhar olmasına takılmayan sözde aydınlarımıza benzetiyorum...

    Lütfen gerçek konuya takılalm, kimse başbakanın üslubundan dolayı bu meydanlara çıkmış değildir,

    Başbakanın sırf İmam Hatip Lisesi mezunu diye varlğna tahammül edemeyen bir kesim vardır...

    Başbakan ağzıyla kuş tutsa, bunlara yaranamaz....

    Hala baz arkadaşlar ya anlamıyorlar olayları, ya da anlamamazlıktan geliyorlar...

    Ülke kutuplaştı, adamlar hala başbakanın üslubuna takılıyor,

    Solcu marjinal kesim bütün gücüyle alanlarda fakat, bazı arkadaşlar hala üsluba takılıyor...

    Bir arkadaşın dediği gibi, benim için Taksim'e gezi parkının yıkılıp yıkılmaması çok önemli değildi, ama emin olun ki, bu hem bizim için hemde artık ülke için hayat memat meselesi haline getirildi....

     


  16. Başbakanın hangi sözü, hangi üslubu yanlıştı? Söylemleri üzerinden konuşalım da konu muğlak kalmasın.

     

    Sevgili kardeşim Başbakan söylemlerinde bana göre hatalı değildi...

    Sosyal medyayı az çok takip edersen, adamın ne anasına küfür etmedikleri kaldı, ne bacına...

    Karşındaki kişiler bu şekilde bir halet-i ruhiyye ye sahip olurlarsa emin olun ki, sizin de bir yerden sonra çatlarsınız...

    Milletvekile denen bir müsvedde kameraların önünde kahvedeki kişilerin bile çoğu zaman ağızlarına almaktan çekindikleri küfürleri alenen söylüyor...

    Pankartlara baktığın zaman her tarafta küfürlü yazılar...

    Ama ilginç olan bunların yaptığı, barışcıl bir söylem oluyor, ama Başbakan'ın "çapulcu" sözü hakaret oluyor...

    Ben onlara sadece Rahmetli Erbakan Hoca'nın tabiriyle "hadi oradan" diyorum...

    Sonuçta o da bir insandır, bu lafları taşlara söyleseniz onlar kahrından, sinirinden çatlar, bu adam az bile dayanıyor diye düşünüyorum....

    Tabiki, bozuk saat nasıl ki, günde iki kere doğruyu söylerse adamların da haklı olduğu yönler, yani Başbakan'ın da haksız ve Ak Parti icraatlarının da hatalı olduğu yönler vardır...

    Bunu zaten kimse inkar etmiyor,...

    Ama adamların hedefi bu değildir, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir...

    Baktığın zaman, son zamanlarda yapılan ve yapılmaya çalışılan bütün projeleri bitirmezseniz eylem artarak devam edeceğini söylüyorlar...

    3.köprü olmasın, 3.havaalanı, Kanal İstanbul, Nükleer ve hesler iptal olsun...

    Tamam iptal olsun da, peki sizin bu konudaki alternatifiniz nedir..

    Türkiye'nin artan enerji ve ulaşım ihtiyacına karşı sizin öneriniz nelerdir?

    İstanbul'un nüfusu kimilerine göre, bende onlardan biriyim, 20 milyona yaklaştı...

    Bu kadar kalabalık bir nüfusun da kendine göre ihtiyacları vardır.

    Artık 2 köprünün de yetmediğ besbeli....

    Bunun için sağır sultan olmaya gerek yok.....

    Ben istemezukcülerin bu konuda aynı yeniçerileri gibi, istemezuk da istemezuk" den başka hiçbir şey söylediklerini görmüyor...

    Tamam diyelim bunlar olmasın ama, artan enerji ve ulaşım ihtiyacını nasıl çözmeyi düşünüyoorsun...

    Maskat üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek değil, bağcıya akılları sıra bir ders verme niyetidir...

    Ama her olayda olduğu gibi, bizim hayır gördüğüm şer, şer gördüğümüz hayır olabilir...

    İnşallah da bu olay da şer görüdğümüz hayırlardan olur


  17. Sevgili Kardeşim ben bu konuda değindiğiniz bazı noktalarda sizinle hem fikir değilim.

    Ak Parti aynı Rahmetli Menderes'in partisi gibi hazır bir şekilde, bedavadan bu koltuğa konmuştur.

    Demokrat Parti , halkta biriken Chp düşmanlığından seçimi kazanmıştır,

    Ak Parti ise 2002'de dağılan koalisyon hükümetinin başarısızlığından seçmi kazanıp buralara gelmiştir.

    Recep Tayyip Erdoğan'ın bazı konularda Adnan Menderes'ten dersler çıkardığı bir gerçek, fakat ben tam olarak yaptıklarına bakıyorum da, çok fazla ders çıkardığını düşünmüyorum.

    Ak Parti'ye baktığımız zaman, fikri ve ideolojik bir duruşunun olmadığını görürsünüz.

    Her telden çalan insanların bu partide mevcut olduklarını görürsünüz.

    Komünisti var, ateistl var, eski solcusu var, liberali var, ülkücüsü var, Milli Görüşcüsü var, var oğlu var....

    Bunlar kabul edelim, bu ideolojideki insanlar, menfaatleri olmadan asla bir araya gelmeyecek insanlardır...

    Ak Parti tek başına hükümetin verdiği güçle bu insanları bir arada tutabilidi, ama şunu da unutmamak gerekir, bu insanlarla birlikte ortak bir medeniyet tasavvur etmek, hayata geçirmek de imkansız gibidir.

    Bir konuda birinin a dediğine, birisi kesinlikle b diyecektir.

    2*2: 4 kadar net bir olgudur.....

    Allah Menderes'e verdiği gibi, rakiplerini, hasımlarını, düşman ideolojileri yok etmesi için Ak Parti'ye bir fırsat verdi.

    Malesef bu zamana kadar çok konuda Menderes'in yaptığı gibi, hep orta yollu halletmeye çalıştı...

    Ayrıca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aynı Menderes gibi hizmet yaparak(yol, hastane, okul, hızlı tren, baraj v.b), ülkeyi kalkındırarak bazı şeyleri koruyabileceğini düşündü...

    Unuttuğu birşey vardı, "dindar gençlik" dönüşümüne öncülük edecek bir gençlik kadrosuyla çalışmıyordu.

    Fikirsiz gayret ile ancak bir yerlere kadar gidelebileceğini ama onun ötesinde asla muktedir olmadığını göstermiştir bence...

    Bence bu olaydan Başbakan'ın dersler çıkarması gerekiyor, aldığı oy oranına bakarak karşı tarafı çok fazla küçümsemeden....

     


  18. Son bir haftadır sizinde bildiği üzere ülkenen özellikle büyük kentlerinde sözüm ona bir isyan dalgası provası almış başını gidiyor.

    Olayların nasıl ve ne şekilde geliştiğini herkesin bildiğini varsayarak bir daha bahsetme gereği duymuyorum.

    İnsanın aklına gelmiyor değil, acaba Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Rahmetli Adnan Menderes'in yaptığı hataları tekrar mı ediyor?

    Tarih tekrardan tekerrür mü ediyor diye insan kendine sormuyor değil...

    Zaten gösteriler çığrından çıktıktan sonra, göstericilerin birinci amacı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı Başbakanlıktan düşürmektir,

    Bunu açık açık yazmakta ve dile getirmekte beis görmüyorlar....

    Birden gözümde Üstad'ın Necip Fazıl Kısakürek kitabı gözümün önünde canlandı...

    Zaten az çok Adnan Menderes'in hayatını bilenler, onun aynı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gibi, hizmetleriyle ön plana çıkmış ama malesef Üstad'ın değişiyle "fikirsiz gayret" ona gerçekten bu ülkede iktidar olma şansı vermemiştir.

    Sonunda da, o kadar kolladığı ve titizlikle bu memlekete hizmet ettiği için çapulcular tarafından iktidardan uzaklaştırılmıştır...

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da, bol bol Rahmetli Adnan Menderes'in hayatını okuması gerekiyor...

    Özellikle de, bu alandaki "Benim Gözümde Menderes" isimli Üstad kitabını hayatına enpoze etmelidir.

    Adnan Menderes'in yaptığı "fikirsiz hamle" leleri yapmaması gerekir.

    Darbeden belli bir süre önceki meşhur 555K eylemini az çok herkes bilir.

    Son olan olaylar o istikamette değil fakat, başbakanın her olaya karşı uyanık olması ve hiç zaman yüzde 50 oy aldı diye kendisine de tabirimi mazur görün, bu çalışmalarda çok güvenmemesi gerekir.

    Son olarak Şeyh Edebali Hazretleri'nin Osman Gaziye nasihatinden bir bölümle konumu bitirmek istiyorum.

    Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.

    Sizce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Adnan Menderes gibi, olmaması ve gerçekten tam anlamıyla iktidar olması için Üstadca neler yapması gerekiyor????

    • Like 2

  19. Şahin Alpay isimli zaman gazetesi yazarı eski Cumhuriyet kökenli liberal düşünceye mensup bir yazar olduğu için onun öyle düşünmesi çok normaldir.

    Liberallerin çoğu zaten belki de hepsi düşündüğünü varsayıyorum.

    M.H.P gibi yıllardan beri, hep Osmanlı devleti üzerinden ve onun savunduğu değerlerden tabirimi caiz görün, nemalanan bir partinin bu konuda Başbakan'ı desteklemesi gerekirdi diye düşünüyorum.

     


  20. Sayfada herhalde bir sorun var.

    Neyse konumuza gelecek olursak, yıllardır Osmanlı adından nemalanan bu gruhun gerçek yüzleri bana yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor.

    Belki basından takip etmişsinizdir.

    Devlet Bahçeli bile bu isme bir kulp bulmuş.

    Yahu lafa geldi mi, en iyi Osmanlı hani sen oluyordun,ama Osmanlı'nın en cengaver, Müslümanları en fazla birleştiren padişahlarından birisinin adı verildiği zaman, dolaylı yoldan da olsa bunu beğenmeme gafletinde bulunuyorsun

    Bunu belki açık acık kendi vicdanlı kişilerinden korktuğu için dile getirmekten çekiniyor fakat, bu sözlerden farklı bir anlam çıkaran var mıdır???

    Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu bu parti ile boşu boşuna yollarını ayırmadı.

    Yanlış yolda olduğunu, bu insanların davasının kesinlikle İslam ile uzaktan yakından alakası bulunmadığını anladı da ayrıldı...

    Simdi gidip utanmadan facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinde Osmanlı adını kirleten(bana göre) bunların paylaşımlarını yapacak kişilere duyurulur.

     


  21. MHP Kayseri milletvekili ve Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Yusuf Halaçoğlu İstanbul'da temeli atılan 3'üncü boğaz köprüsüne Yavuz Sultan Selim adının verilmesine tepki gösterdi.

    'İSTANBUL'LA HİÇ ALAKASI YOK'

    Halaçoğlu şöyle konuştu: "3'üncü boğaz köprüsünün adının Yavuz Sultan Selim olmasını anlayamadım. Çünkü Yavuz Sultan Selim, İstanbul'la hiç alakası olmayan bir hükümdar. Seferlerini Doğu'ya yapmıştır. Mısır'a, Şah İsmail'e karşı seferler yapmıştır. İstanbul'un fethinden sonra hükümdar olmuştur. Yavuz Sultan Selim Camii'si bile babası tarafında tamamlanmıştır. 8 sene 8 ay 8 gün hükümdarlığı var.

    İstanbul'da bile doğru dürüst kalmamış. Buna karşın Yıldırım Bayezid Anadolu Hisarı'nı yaptırmıştır ve ilk kuşatmayı Yıldırım Bayezid yapmıştır. Anlamı büyük. Kosova Savaşı'na katılmıştır. Dolayısıyla, aslında herhalde Yavuz'la Yıldırım'ın karıştırıldığını düşünüyorum ve köprünün adının Yıldırım Bayezid olması gerektiğini düşünüyorum.

    'ÇALDIRAN SAVAŞI EN ACI TABLO'

    AK Parti İktidarı eğer 'Yavuz Sultan Selim Şiiler'e karşı savaşmıştır. Bu nedenle köprünün adı Yavuz olsun' diyorlarsa bu çok acı bir durum" diyen Halaçoğlu, "Bu düşünce çok yanlış olur. Bizim tarihimizin en acı tablolarından biridir. Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim arasındaki Çaldıran Savaşı. Çünkü 2 Türk devleti birbirini kırdı"

    http://www.habervaktim.com/haber/328491/mhpden-itiraz.html

     


  22. Zaten bir Mehmet Şevket Eygi de çekip gitse, gazetede okunacak bir yazar da kalmayacak.

    Kendileri pişirip kendileri yiyecekler,

    Bazıları diyebilir, bu zaten parti gazetesi değil mi?

    Evet ama başka insanlarda sırf bazı yazarların hatırına bu gazeteyi okuyordu.

    Ama şimdi onlardan da mahrum olacaklardır.

    Satışları pek düşmez fakat, kaliteli okuyucu profili düşeceği kanısındayım...

    Allah ne diyeyim, Suriye konusunda insanlara ve Müslüman cemaatlere ve siyasi partilere basiret versin diyelim.

    Bu işin vebali çok büyük dikkat etmek gerekir

    • Like 1

  23. Biz siyasetle hissiyatı hep birbirine karıştırmışızdır.

    Muhalefet iken, asıp kesenler iktidar olduğu zaman süt dökmüş kedi olduklarını bu gözler çok şahit oldu.

    Arkadaşın dediği gibi, Ayasofya açılsın açılmasına ama, biz ona gerçekten layık mıyız?

    Ben zannetmiyorum, bırakınız normal insanları, dindar diye geçinenler bile hak etmiyor!!!!

    Öncelikle gönüllerdeki Ayasofya'yı açalım ki, zamanı gelince gerçeği otamatikmen açılır.

    Bu kadar gevezelikten sonra konuya gelcek olursak, Ayasofya Açılsın eylemi tabiki yapılmalı,

    Fakat bazı arkadaşların dediği gibi, samimiyetten yoksun bir şekilde değil, samimi bir şekilde yapılmalıdır.

    Sırf siyasi şov uğruna Ayasofya Açılsın demek, kadar ikiyüzlülük hayatta yoktur.

    Artık ne yalan söyleyeyim, Erbakan hoca vefat ettikten sonra gerçekten bu camidan iyice soğudum.

    Söylediği şeylerin çoğu doğru olsa bile....

    Geçenlerde gene bir "Milli Görüş" cü abimizle oturuyorduk, hoş bende üye olmadan "Milli Görüş" gömleği giyordum orası ayrı bir konu....

    Biraz hoşbeş sohbetten sonra, konu her zamanki gibi, çok anlıyormuşuz gibi ülkenin durumu, hükemetin yönetimi şu bu meselelere geldi....

    Bu abimiz facebook sayfasında da aşağı yukarı her zaman aynı şeyleri, Milli Görüş sitelerinin görüşlerini paylaşır...

    Dersiniz ki, bunda ne var, isteyen istediği şeyi paylaşır, bunda garip olan şey nedir???

    Garip olan bu görüşü savunması değildir,

    Savunduğu şeylere yüzde yüz aykırı hareket etmesidir....

    Kendisi her zaman vatan millet sakarya lafını ağzında eksik etmez,

    Pkk ile pazarlığı eleştirir, ama gel görün ki, son zamanlarda kendisinin de faydalandığı bedelli yasasıyla askerlik de yapmaz...

    Bu ne perhiz, bu ne lahana demezler mi adama....

    Bu hükümet öyle bir eleştirilir ki, zaten kendi şahsımca çok eleştirilecek yönleri vardır.

    Oy da vermeyebilirsiniz fakat eleştirinin de topuzunu, iyi ayarlamak gerekiyor.

    Kendiniz acaba aynı pozisyonda olsaydınız bunun hakkında ne karar verirdiniz.

    Rahmetli Erbakan hoca" Atatürk yasasaydı Milli Görüşcü olurdu" lafına ne diyorsunuz.

    Cevapları hemen hazırdır, aynı Ayasofya Kampanyasında olduğu gibi, Erbakan Hoca siyaset yapıyor.

    Ama aynı şeyi rakip düşman parti yaptığı zaman yerden yere vuruyorlar.

    "Nasılsanız öyle yönetilirsiniz" hadis-i şerifini acaba nasıl anlıyorlar???

    Bu onların da gördüğü üzere, ülkenin birçoğu sefalete ve günaha batmış durumdu,

    Sefalete bakmayan diğer yarısının da acaba kaçta kaçının samimi bir şekilde içerisinde "Ayasofya Açılsın" duygusu var!!!

    Kusura bakmayın arkadaşlar bu işler öyle kolay olmuyor,

    Önce sen kendini düzelt, ondan sonra yakın çevreni düzelt, ondan sonra ülkeyi düzelt, Ayasofya zaten kendiliğinden açılır, bu şekilde samimiyetsiz olmaya ne lüzum var değil mi????

    • Like 1
×
×
  • Create New...