cihat
-
Content Count
686 -
Joined
-
Last visited
-
Days Won
4
Posts posted by cihat
-
-
HABERİN VAR MI
Sen öyle güzel ben böyle naçar
seni seviyorum haberin var mı
nasıl söylesem nasıl açıklasam
haykırsam, bağırsam, çağırsam
beylerbeyinde
çamlıca caddesinde
suyu akmayan çeşmenin
kuruyan sarnıcın
yaşlanmış çınarın altında
muntazam
bir rüzgâr
ve kamyonların gürültüsü altında
egzozları altında otobüslerin
insanların bakışları altında
tomurcuklanan güllerin boy atan çiçeklerin
zakkum ağacının akşam sefalarının
daha yeni yeni
tohumların topraktan başlarını uzattıkları
bu günde.
Seni seviyorum haberin var mı
ben ki naçar ben ki şair zanaatkâr
borsadan repodan faizden uzak biri
kalbim harbi bir aşkla çarpıyorken taksimdeyim
kendini kendine saklayan bir şairin yanındayım
benim değil etrafı duvarlarla çevrili köşkler
rıhtımları deniz kenarlarını geri alamıyorum
yani her şey tamam değil
çocukların keyiflerini kaçırtamıyor kimse
kimse rezil bir hayata teşne değil
kimse kaçamıyor günahlarından
duyuyor musun
zikrullah esenlikler sunuyor bize.
Ben sana sevgimi sen bana güllerini sun
ben böyle naçar sen öyle güzel.
-
Muhabbet Yelleri
Hak yoluna gidenlerin
Asa olsam ellerine
Er, pîr vasfin edenlerin
Kurban olsam dillerine
Torunuyuz bir dedenin
Tohumuyuz bir bedenin
Mûnkir ile cenk edenin
Silah olsam ellerine
Bir üstada olsam çırak
Bir olurdu yakın ırak
Kemiğimi yapsam tarak
Yar zülfünün tellerine
Vücudumu kavursalar
Yönüm yare çevirseler
Harman edip savursalar
Muhabbetin yellerini
Vakit kalmadı dermagın
Kaldır Seyrani parmağın
Deryaya akan ırmağın
Katre olsam sellerine
-
Ara Bul Şem'anı Yak ta
Ara bul şem'anı yak ta
Su gibi engine ak ta
Ne tırnak idim ayakta
Ne taç gibi serde idim
Ne martıyım bahre daldım
Ne dili ummana saldım
Ne er gibi avrat aldım
Ne zen gibi erde idim
Mahremiyim hak râzının
Ma'kesiyim âvazının
Âlem-i ervah sazının
Kolunda bir perde idim
Seyranî kader göçünde
Ne bir iki ne üçünde
Âlem-i ervah içinde
Himmetli bir pîrde idim
Asırda Acaip İşler Çoğaldı
Asırda acaip işler çoğaldı
Bilmem bu işleri kimler ediyor
Dünyayı hep rezil köpekler aldı
Gelen ümeraya karşı geliyor
Biraz bahsedeyim ehl-i zamandan
Yahşılar aşağı düştü yamandan
Aralık itleri olmuş kumandan
Uyuz it kurtlara kumand'ediyor
Buğday unu beğenmiyor enikler
İplikten aşağı düştü ipekler
Hep sedire geçti itler köpekler
Hânedan ayakta hizmet ediyor
Koltuk kılı fark olmuyor sakaldan
Tüccarlar aşağı indi bakkaldan
Aslanlara çoban düşmüş çakaldan
Şimdi aslanları çakal güdüyor
Mekteple medrese ortadan kalktı
Meyhane kerhane meydana çıktı
Ar namus denen şey ortadan kalktı
Şimdi kişi bildiğine gidiyor
Sarhoşlar çoğaldı kalmadı ayık
Bu asır böylece hallere lâyık
Müzevirin adı muhbir-i sâdık
Şimdi kişi bildiğine gidiyor
Şahinler yurdunu tuttu yarasa
Baklava yerine geçti pırasa
Şimdi rağbet deyyus ile terese
Zamane bunlara rağbet ediyor
Boy kürkünü beğenmiyor köçekler
Babasına akl'öğretir çocuklar
Yumurtadan burnu çıkan cücükler
Horoz oldum diye cık cık ediyor
Küçükler büyüğe çorap geydirir
Tatlıyı insana acı yedirir
Seyranî zamane böyle dedirir
Şimdi kişi bildiğine gidiyor
-
GAZEL
Süzme çeşmin gelmesin müjgân müjgân üstüne
Urma zahm-ı sîneme peykân peykân üstüne
Rîze-i elmâs eker her açtığı zahma o şûh
Lutfu var olsun eder ihsân ihsân üstüne
Dilde gam var şimdilik lutfeyle gelme ey sürûr
Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstüne
Yârdan mehcûr iken düşdük diyâr-ı gurbete
Dehr gösterdi yine hicrân hicrân üstüne
Hem mey içmez hem güzel sevmez demişler hakkına
Eylemişler Râsih'e bühtân bühtân üstüne
Rasih
-
Lâle
Eylül’de melûl oldu gönül soldu da lâle
Lâleyken emel ermedi bahçemde kemâle
Gelmez bu elem neyleyelim fazla suâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bir kâle
Hülyâ bizi râmeyleyebilmiş ki muhâle
Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle
Sevdâ denilir düştüğümüz gizli melâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bile kâle
Bülbül edemez belki de şâir gibi nâle
Yıllar eriyor ağladığım gülle zevâle
Son darbeyi vursaydı ecel bâri mecâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bile kâle
Edip Ayel
-
Özellikle sonlarına doğru harikulade tespitlerle dolu, hayli keyfiyetli bir yazı...
Üstad'ın fikriyatının belki de en eksiksiz tarifi budur; saf tasavvuf doruklarına çıkmak için sarp tefekkür patikalarından geçme...
19.yüzyılda Marks ve Engels gibi düşünürler Dünyanın mukaddesiyattan maddeciliğe yol aldığını görüp daha sonra 20. yüzyılda Lenin tarafından bayraklaşacak olan fikrin tohumlarını nasıl serptilerse, Üstad'da dünya çapında islamın muvaffakiyetinin ancak tasavvufla mümkün olacağını gördü ve fikriyatını bu yönde ördü...
-
Peyami Safa, Babıali'de Üstad'ın kimi konularda konuşup, muhattap olduğu bir yazardır. Nefs muhasebesinden uzak olsa da ruh analizleriyle kötünün iyisi denilebilecek niteliktedir.
Fakat Cemil Meriç onun için 'Sistemin Kalemşörü' derken haklıdır. Üstadın 'Tohum' piyesini göklere çıkarırken keyfiyette ondan on gömlek üstün olan 'Bir Adam Yaratmak' hakkında dut yemiş bülbül kesilmesi fikir haysiyetinden yoksunluğu ve kıskançlığından başka neyle tarif edilebilirki?...
-
-
Aşağıda, Mithat Cemal'in kaleminden iktibas edilmiş olay, Akif'in verdiği sözde durma hususundaki o harikulade itinayı çerçeveleyen dikkate değer bir misal...
Veteriner Fakültesi'nden sınıf arkadaşı Hasan Efendi'yle Akif, o kadar dost olmuş, o kadar birbirlerini sevmişlerdir ki bir gün birbirlerine söz verirler:
İleride çoluk-çocuk sahibi olurlarsa, ölenin çocuklarına kalan bakacaktı. Ve aradan yıllar geçti. Hasan Efendi ve Akif evlenip çoluk-çocuk sahibi oldular. Bu arada Meşrutiyet ilân edilmişti. Mehmet Akif de Tarım Bakanlığı'nda Genel Müdür Yardımcısı olmuştu. İşte o günlerde, Akif'in Genel Müdürü, Tarım Bakanı tarafından haksız yere görevinden alındı. Akif, bu haksızlığa dayanamadı ve Genel Müdür Yardımcılığı görevinden istifa etti. Artık, işsizdi. Para biriktirme âdeti olmayan, elindeki avucundakini anında çevresindeki yoksul ve kimsesiz insanlar için harcayan Akif, eşi ve çocuklarıyla büyük bir maddî sıkıntıya düştü. O kadar ki, o günlerde Akif'in evine beraber kitap okumak için sık sık gelen ve öğle yemeklerini Akif'in evinde yiyen Mithat Cemal, bu maddî sıkıntıyı açıkça gördüğünden, çeşitli mâzeretler bularak, Akif'e yemekten sonra gitmeye başlamıştı. Gerisini Mithat Cemal'den dinleyelim:
"Bir cuma Akif'in evinde sekiz çocuk buldum. Teker teker çok sevimli olan çocuklar bir araya gelince ne manzara alırlar malumdur. Evde sekiz kişilik bir kıyamet kopuyordu. Akif'in beş çocuğuna katılan bu üç çocuğun komşudan gelmiş ufak misafirler olduğunu zannettim ve ertesi cuma bu çocuk gürültüsüyle artık karşılaşmam sandım.
Fakat her cuma sekiz çocukla sofada aynı kıyamet kopuyordu. Akif de buna katlanıyordu. Bu üç çocuğun gelişi, Akif'in çocuklarına da fazla hürriyet vermişti.
Bir cuma, sofada, çocuklardan birinin yanağını, hıncımdan çimdikler gibi sıkarak, Akif'e sordum:
-Kim bu yavrular?
-Akif cevap vermedi.
Odaya girince, bu üç ızdırabını, bu misafir çocuklarını Akif'e takılarak tebrik ettim. Akif'in yüzü değişti:
-Misafir çocukları değil, benim çocuklarım! dedi.
Üç beş haftada üç çocuğu nasıl olurdu?
-Hasan Efendi öldü de...
Dedi; ve çocuklar, kim evvel ölürse hayatta olanın bakacağı çocuklardı, rahmetli Hasan Efendi'nin çocukları.
Fakat Akif bu çocuklardan daha güzeldi: Mektepte verdiği sözü hâlâ unutmayan bir çocuk."
-
Selamlar
Meselenin ne edebi, ne de fikri bir ilerleme kaydedememiş olması ve karşılıklı atışma şekline dönüşüp daha büyük bir tatsızlığın yaşanmasına meydan verecek hale gelmesinden ötürü, konu kapanmıştır.
Kapanmasının tek sebebi Can Yücel'in üstad hakkındaki bir takım nahoş ifadeleridir. Yoksa 'Diğer Şairler' bölümümüzün işleyiş politikası aynıdır, değişmemiştir.
-
Türkiye'de parti, Büyük Fransız İnkılâbından tam yarım asır sonra (1789 - 1839) Tanzimat hareketiyle zeminini bulur ve Abdülaziz devrinde "Genç Osmanlılar" adlı bir hücrecik halinde protoplazmalaşır. Bu, Batıdan sıçrama, frengi gibi bir mikroptur. Bir mikrop ki, memleketin iç halini, kendi içinden fışkırma, kendi öz nefs muhasebesine dayalı bir vicdan tepkisiyle düzeltmek ve aslî cevherine döndürmek cehdi yerine, dışarının ve düşman dünyanın bu hale bakışını, güya deva ve yol gösterisini böylece Türk'ü kökünden ayırmak ve boşluğa düşürmek gayretini kukla şuursuzluğu içinde temsil eder. Türkteki İslâm birlik ve bütünlüğü karsısında Batı adamının beş asırdır yapamadığını bir asra, evet, tam bir asra sığdırmak ve bunda da muvaffak olmak gibi bir yörünge belirtir. Bizde parti, kendi öz hakikatimizin koruyucusu olarak içimizden doğma değil, düşmanımızdan gelme ve onun öz hakikatini bize yamamak bahanesiyle bizi öz hakikatimizden mahrum bırakma (strateji)sinin "veled-i zina"sidir. Avrupalı bu "veled-i zina"yı büyür büyümez, kubbesini, sütunlarını, dört duvarını ve temelini yıkması memuriyetiyle cami kapısı önüne bırakmış ve muradına bal gibi ermiştir.
Necip Fazıl (Babıali)
-
Büyük Doğu dergilerinde Neslihan Kısakürek imzalı yazılardan bazılarına -şimdi- dikkat ettim. Kesinlikle üstadın üslubuyla yazılmış. Hangi sebeple eşinin adını seçti acaba ? Sual kendime...Üstad Neslihan Kısakürek imzasını Erzurum'da askerlik vazifesini yaparken yazdığı siyasi içerikli Çerçeve'lerde kullanıyor. İzahı oldukça basittir; askerere siyasi yazılar yazmanın yasak olması... (Kaynak olarak Bab'ıAli s.115'e bakılabilir.)
-
Bu kişinin böyle bir sitede ne işi var?Heralde sadece şiiri için eklenmiş ama silinirse çok bahtiyar olurum.Bu adam din düşmanıdır.Biraz daha Kısakürek'in görüşünden olan kişileri eklerseniz daha münasip olur...Selam ve dua ile...Daha önce de farklı başlıklarda üzerinde durduğumuz gibi sitemizin bu kısmı, şu veya bu fikriyat ya da inancın hükümleri altında veya hizmetinde değildir. Şiirlerin sadece edebi cihetleriyle haşır neşir olduğumuz bu kısımdaki tek muvazenemiz itidaldır. İtidal sınırlarını zorlamadıkça istenen şiir eklenebilir. Site yönetimi olarak bölüm için kabaca bu şekilde çerçevelediğimiz 'münasiplik' durumuna bu şekilde riayet etmeniz elzemdir. Bu noktadan sonra mevzunun uzamamasını ümit ediyorum.
Saygı ve selamlarımla
-
Tasavvufta fert ile cemiyet arasındaki uçurum iki merhalede aşılır. İlk merhale, 'terk', yani ferdin ictimai hayattan soyutlanması, artık derisinin bile ağırlık olduğu bir inzivaya çekilmesidir... Bu münzevi hal, nefs ve her türlü iç muhasebenin yapıldığı çileli bir evredir. Fert, fikir buudu çapında tefekkür sokaklarını arşınlar, arşınlar, ta ki hayret bahçesine ulaşıncaya kadar.
İkinci merhale ise (terk-üt-terk) yani terketmeyi terketmedir. İlk merhalede (pişen) fert, artık cemiyette olmaya muhtaç olan değil,bizzat (olduran)'dır. İşte nicedir dillerde pörsütülen, papağanvari tekrarlanan (toplumsal sorumluluk) ve (bilinç) isimli sathi,sahte ve icraatten ziyade gösterişten ibaret olan makamın özü budur...
-
Üstad'dan yine müthiş bir tespit. Almanların II. Dünya Savaşındaki şahlanışları, toslayışları ve nihayet üzerlerine ateş sıkılan böcekler gibi apar topar yuvalarına geri dönmeleri olayı, tam olarak nida ve istifham mefhumlarının madde üzerindeki tahakkümünü apaçık remzlendiren cinstendir.
Evet, onlar nida safındaydılar ama ulvi keyfiyetle kanatlı olan bir nida değil, tamamiyle nefsleriyle besledikleri, gurur icabı bağlandıkları iptidai bir nida... O destansı ilerleyişlerinin, kızdırılıp gözleri bağlanmış bir boğanın sağa sola tepinmesi şeklinde vuku bulup ardından kuzular gibi geri çekilme şeklinde sonlanmaları, keyfiyetli bir ruh kaynağından mahrum olmaları yüzünden madde planında hüsrana uğramalarıyla açıklanabilir.
Ya sağlam bir imanın himayesindeki inancın ve nidanın azameti? Onun aksiyon planındaki kudreti, şahlanışı nelere muktedirdir? Bu konuda ne kadar derinleşsek azdır...
-
Konu taşınmıştır..
Adalet mefhumu kuru akılcıların, pörsümez fikriyat karşısında fikir mahallesi dairesinde hiç bir itin tenezzül etmeyeceği kadar adi taktiklerin mimessilliğini yapanların idaresinde olunca, hakimiyet vasfından ziyade nefslerin hakimiyeti altına giren, iktidar vasfından ziyade pısırıklığın kanun olduğu bir mefhum olur.
Üstad hakkında açılmış bütün davalarda bu oldukça bariz bir şekilde göze çarpar. Görünürde sanık sandalyesinde olan Üstaddır ama, onun kendini savunuşu işte bu güruhu nizam önünde, fikriyat ve gerçek adalet önünde idamlık çapta bir davanın mahkum makamına düçar eder...
-
Ne hazindir, ebediyet adına bu kadar nasipsiz bir güruhun, uluorta fahişelik yapan kadınların namustan dem vurmalarına denk, ebediyet üzerinde bu kadar hak idda etmeleri!...
Ya hakiki manada ebediyetin fikrini vermek uğruna çile çeken, pörsümez Yeni'nin mimessilleri? Onların heykeli nereye dikili? Olsa olsa darağacına!..
Üstadın, heykel üzerine diğer bir yazısı için tıklayınız, Abide
-
Benem Ol Aşk Bahrisi
Benem ol aşk bahrisi, Denizler hayran bana
Derya benim katremdir, Zerreler umman bana
Kaf dağı zerrem değil, Şems u Kamer ram bana
Hak'tır aslım şek değil, Mürşittir Kur'ân bana
Çün dosta gider yolum, Mülk-i ezeldir ilim
Aşktan söyler bu dilim, Aşk oldu seyran bana
Yoğiken ol barigâh, Vâridi ol padişah
Ah bu aşk elinden âh, Derd oldu derman bana
Adem yaratılmadan, Can, kalıba girmeden
Şeytan lâ'net olmadan, Arş idi seyran bana
Yaratıldığı Mustafa, Yüzü gül gönlü safa
Ol kıldı Hakka vefa, Andandır ihsan bana
Aşk halinden bilmeyen, Ya delidir ya diri
Ben kuş dili bilirim, Söyler Süleyman bana
Şeriat ehli ırak, iremez bu menzile
Aslım Hak'tır şek değil, Mürşidim Kur'ân bana
Yunus bu halk içinde, Eksiklidir Hak bilir
Divâne olmuş çağırır, Dervişlik bühtan bana
Yunus Emre
-
size de servinin neden ahirete perdelik olarak simgelendiğini sorabilir miyim?[/b][/color]Üstadın bu şiirini idrak etmek için, betimlediği her müşahhas mefhumun ruhi boyutunu fikretmek elzemdir.
Misal, Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet dizelerinde, dünya zevklerine aldanmış olmanın coşkulu ve vahim haliyle (Beyoğlu), namütenahi alemin kapısından geçişin ızdıraplı hali (Karacaahmet) şairane bir dille anlatılarak okuyucunun bu iki kutuplaşmış mefhum arasında mukayese gücünü kullanması sağlanmıştır.
Hiç görmedim ama muhtemeldir ki Karacaahmet mezarlığının çevresi servilerle çevrilidir. Üstad Karacaahmet'i ahiret, dışında kalan yerleri ise Dünya olarak tahayyül etmiş, dolayısıyla serviler, Karacaahmet ile çevresi arasında mücerret bir perde veyahut farklı bir deyişle sınır teşkil etmiştir.
-
İstanbul hakikatten hem mücerret hem de müşahhas vasıflarıyla gerek his, gerekse fikir sokağından geçen her şair ve yazar için eşsiz ve hayli bereketli bir mekandır. Bana sorarsanız bir şair ya İstanbul'da, ya da gurbette yaşar.
Attila İlhan'ın, İstanbul'da yaşayan bir yazar arkadaşı konu sıkıntısı çektiğini söylediğinde " ulan ben şurda oturduğum yerde iett söförlerinin hayatını yazsam çok güzel roman olur be" şeklinde hoş bir nüktesi vardır. B)
-
Sardunyaya Ağıt
İkindiyin saat beşte
Başgardiyan Rıza başta
Karalar bastı koğuşa
Ikindiyin saat beşte
Seyre durduk tantanayı
Tutuklayıp sardunyayı
Attılar dipkapalıya
İkindiyin saat beşte
Yataklık etmiş zaar
Suçu tevatür ve esrar
Elbet bir kızıllığı var
Ikindiyin saat beşte
Dirlik düzenlik kurtulur,
Müdür koltuğa kurulur
Çiçek demire vurulur
İkindiyin saat beşte
Canların gözü yaşta,
Aklı idamlık yoldaşta,
Yeşil ölümle dalaşta
İkindiyin saat beşte
Can Yücel
- 1
-
Tabir İçin Bir Rüya
Hiç mi sabah görmedik yani !
Böyle yeşil gökyüzü mü olurmuş !
O karpuzu hangi dürzü astı oraya ?..
Vur bıçağı , bakma yaşın gözüne !
Çal bıçağı parmaklıklar arasından
Ki yarılsın çil çubuklu -kabuğu
Çatırdıya çatırdıya !..
Vur pençe-i Ali'deki şemşir aşkına !
Vur ki çıksın,
Çıksın gayri ortaya
Kuyu- yeşil hapislere sığmayan,
Kan-davalı ,
Delikanlı
Kızılbaş !..
Can Yücel
-
Kayıp Çocuk
Birden işitilmez olsun ayak seslerim;
Gölgem bir başka sokağa sapıversin;
Unutayım bir anda her şeyi,
Nerde oturduğumu,
Bir tuhaf adem olduğumu Can adında.
Aklım arayadursun başka kapılarda kısmetimi,
Ben, bilmediğim sokaklarda bir başıma;
Gönlüm öylesine geniş, öyle ferah,
İlk defa görmüş gibi dünyayı,
Bir şaşkınlık içinde, yeniden doğmuş gibi;
Hatırlamam artık değil mi, dostlar,
Hatırlamam artık garipliğimi?
Can Yücel
- 1
-
Martılar Ki
Günlerdir körköstebek nefsimle öyle hırlı
Ve öylesine harlı ki
esrik nefesim
Bir kibrit tutsam parlayacak.
Bir sarnıç gemisi diyecekler alev almış
Boğazın iki yakasından
oysa bir gaz tenekesiyle bir şişe mavg
Gelişi güzel mi güzel bir ocak
Suların ortasında sevgili öfkemle benim
Yanacak bahar erişinceye değin
Soğuktan morarmış kanatlarını
ısıtsın diye martılar
Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin
Can Yücel
- 1
Okuyup Adam Olacağım
in Serbest Kürsü
Posted · Report reply
Tabakta desen daha iyi olacaktı sanki :rolleyes: