Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Achar

Admin
  • Content Count

    1,001
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    24

Posts posted by Achar


  1. Bize "gerici" diyen, karanlık hokkası ve bataklık deliği ağız! Bizzat sen, zaman kadar mücerret bir şeyi çürütmüş, kokutmuş ve dünyayı Taş Devrine kadar itmiş, atmış bir küfür gericiliğinin mostralık çeşidi değilsin de nesin? Senin secde ettiğin putlar Önünde, Apis öküzüne tapanlar bile özür beyan edebilirler.

    Zaman denilince senin gözlerinin önüne, sığırları dürttükleri üvendereler gibi dümdüz bir şey gelir. Sivri ucu ileri, küt tarafı geri... Halbuki o üvendereği sivri ucuyla senin küt tarafına saplayıp anlatmak gerekir ki, zaman, düz bir çizgi üzerinde değil, sonsuzluk sembolü bir daire üzerinde hareket eder; ve orada yanlış ve doğru, eski ve yeni, geri ve İleri noktası, ön ve arkaya göre hesap edilmek yerine, mücerret keyfiyetine nispetle seçilir. Senin arkanda görünen noktanın, bir veya bin devir önünde olmadığını ne biliyorsun? Böyle bir keyfiyet ölçüsüyle muayene, muhasebe ve murakabesine yanaşabileceğin tek şey var mı bu âlemde?

    Nazariyede bir asır evvel doğmuş, ameliyeye yarım saat önce çıkmış, ol çeyrek asır içinde beton kafalı yobazlarını bulmuş olan komünizmayı; bizimkinden başka her mezhebe kapısı açık, yarım sistem, birbuçuk asırlık sosyalizmayı, hiçbir noktasını bilmeden ilericilik kabul ediyorsun! Sonra da, bildiğini sandığın için bilmek şansını da kaybettiğin İslâmiyet hakkında gericilik hükmünü kesiyorsun!

    Eğer hamakat, zekâdan, gece, gündüzden, ölüm de hayattan sonra geldiğini iddia edecek olursa, sen de onları kendi ilericiliğine şahit diye gösterebilirsin!

    Hakikatte sen, solda sıfır gibi, bir yokluk (adem) işareti olduğun ve her sayının gerisinde bulunduğun halde, zamanın kemiyet cilveleri yüzünden öne geçip on misli kuvvet iddiasına kalkışan bir hokkabazsın ve bilfiil geri, bizzat gericisin!

    Ama bir hünerin var ki, yaman... Kendisini ahlâka davet edici namuslu kadına "orospu!" diye haykıran fahişe, şirretlik ve hayâsızlıktan yana, sana nispetle yağmur suyundan daha temizdir.

    Yeni İstanbul Gazetesi 25 Nisan 1965

    • Like 1

  2. Suikast olabilir mi?

    En yakınlarından BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır, helikopterle seyahat konusu ilk açıldığında, Muhsin Yazıcıoğlu'ndan aldıkları tepkiyi şöyle aktarmış: "Bırakın bu helikopter işlerini, hava koşulları kötü olunca uçamayız. Tehlikeli bir şeyler olur. Beni öldürecek misiniz?"

     

    Kırmızı helikopteri TV'de ne zaman görsem bu tepkiyi hatırlıyorum. Siyaset böyle bir şey, siz istemeseniz -hatta itiraz etseniz- de sizi o helikoptere bindirirler...

     

    Son zamanlarda devlet adamlarının yediği-içtiğine dikkat ediliyor; cumhurbaşkanı ve başbakanın yanında gözleri yediklerinde olan insanlar var. Bugün en kolay suikast türü 'gıda zehirlenmesi' çünkü... Yakın geçmişin muhataralı günlerinde, Org. Hilmi Özkök de, bir süre sefertasıyla ev yemeği taşımıştı Genelkurmay Başkanlığı'na...

     

    Benzer bir tedbir binilen araçlar için de düşünülmeli, düşünülmüşse daha dikkatli olunmalı; özellikle de tekerlekleri yerden kesilen araçlar için... Org. Eşref Bitlis'i kendisine en çok ihtiyaç duyulan bir zamanda garip bir uçak kazasında kaybetmiştik (17 Şubat 1993). Pakistan lideri Ziya-ül Hak olağanüstü dikkatliydi; dikkatinin dağılması için Amerikan Büyükelçisi Arnold Raphel ile birlikte seyahat etmesi gerekmişti... Herkesin 'tuhaf' dediği bir uçak kazasında (17 Ağustos 1988) birlikte öldüler...

     

    Siyasetçiler son zamanlarda daha fazla uçakla ve helikopterle seyahat ediyorlar, onların bindiği araçlar normalin üzerinde kaza geçiriyor. Amerikalı politikacıların maruz kaldığı uçak/helikopter kazalarına şöyle bir göz attım, ortaya çıkan tablo beni ürküttü: Çoğu Temsilciler Meclisi üyesi, birkaçı ise senatör ve vali konumundaki politikacıların son 30 yılda uğradığı uçak kazası sayısı 20'ye yaklaşıyor...

     

    Reagan döneminin 'İran/Kontra Skandalı'nı araştıran 'Tower Komisyonu' başkanı Senatör John Tower bunlardan biri (5 Nisan 1991).

     

    Bir diğeri de Başkan John Kennedy'nin uğradığı suikastı soruşturan 'Warren Komisyonu' üyesi Hale Boggs... Komisyon Kennedy'yi öldüren Lee Harvey Oswald'ın tek başına hareket ettiği kanaatini raporlaştırmıştı; Boggs ise suikastın çete işi olduğuna inanıyordu. O yolda açıklamalar yapmaya başlamasından kısa süre sonra uçağı düştü (16 Ekim 1972).

     

    İçinde iki önemli politikacı bulunan Boggs'un uçağının enkazı o gün bugündür bulunamadı.

     

    John Kennedy'nin kendisiyle aynı adı taşıyan oğlunun hayatı da bir uçak kazasında sona erdi (16 Temmuz 1999). Karizmatik bir kişiliği vardı yakışıklı Kennedy Jr'un; politikaya da yakın duruyordu.

     

    Genel kanaati 'bizim ülkemizde uçak veya helikopter kazası cinsinden ince suikastlar sahneye konulamayacağı' olan, ama yine de böyle alengirli konularda akıl danıştığım bir dostum, “Ben olsam, bu olayda iki konu üzerinde yoğunlaşırdım” dedi bana: “İlki şu: Neden ilk gelen haberler aramayı geciktirecek türdendi? 'Muhsin Bey iyi durumda, şu anda hastanede dinleniyor' bilgisini kim pompaladı?”

     

    Gerçekten önemli bir nokta bu. Yeni Şafak Ankara Bürosu ne zaman '155' ile temas kursa, bilgi veren görevli, “Henüz helikoptere ulaşılamadı” diyordu; ama aynı saatlerde birileri ısrarla farklı bilgi sundu kamuoyuna...

     

    Dostumun ikinci yoğunlaşma alanı da helikopterin uyduruk oluşuydu. “Havanın iyi olduğu bir gün İstanbul üzerinde turistik geziler için tercih edilebilecek uyduruk bir araç, nasıl olur da, hâlâ kış şartlarından kurtulamamış bir dağlık bölgede uçuş için kiralanabilir?”

     

    Siyasi romanlar da yazan BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır'ın aktardığı Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterle taşınmaya gösterdiği tepki bu bakımdan önemli. Onun helikopterinin düştüğü gün arama faaliyeti yapması beklenen askeri Skorsky helikopterleri 'hava uçuşa elverişli değil' diye kalkamıyordu.

     

    İnsanın aklı bu tür noktalar üzerinde yoğunlaştıkça çaresizliğini daha da anlıyor...

     

    Biraz önce Senatör Boggs'un Alaska üzerinde düşen uçağının enkazının bugüne kadar bulunamadığına işaret etmiştim. Amerika'da oluyor bu.

     

    Görüştüğüm dostum siyasi suikastlar tarihinde benzer vak'alara fazlaca rastlandığı görüşünde. “Siyasi suikastlarda hedef bazen suikasta uğrayan kişidir, bazen de onu sevenlerin vereceği tepkilerle doğması beklenen infiali elde etmektir” dedi. Ona göre, Çetin Emeç şahsen hedefmiş, Necip Hablemitoğlu da öyle; buna karşılık Bahriye Üçok ile kitlesel infial amaçlanmış... “Uğur Mumcu ise hem şahsen hedefti, hem de suikastıyla kitlelerin sokaklara dökülmesi planlanmıştı” dedi.

     

    “Suikast mı?” sorusuna cevap olarak, Muhsin Yazıcıoğlu'nun kayınbiraderi de olan Ak Partili TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil, “Belki pilotaj hatası olabilir, ama suikast olacağını sanmıyorum” demiş...

     

    Taha Kıvanç / Yeni Şafak


  3.  

    Bu yazıyı kaleme alırken takvim 26 Mart 2009, saat Akşam 20:00’yi gösteriyordu. Yani Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişinin helikopter kazasının üzerinden tamı tamına 27 saat geçmiş…

     

    Az önce Bakan Atalay açıklama yaptı: “Devletin tüm imkanları kullanılıyor, maalesef enkaza ulaşamadık” dedi. Sayın Başbakan’ın da açıklaması aynı mahiyette…

     

    Şunda hiçbir şüphe yokki devleti yönetenler, siyasetçiler ve halk olaya karşı ciddiyetle yaklaşım gösterdi.

     

    Lakin sonuç tek kelimeyle acziyet…

     

    ***

     

    Gün boyu Ankara sokaklarında nereye girsem bu olay konuşuluyordu. Abartı yok; dolmuş durağında, simitçide, devlet dairesinde, Kızılay’ın göbeğinde…

     

    Ama herkes, “Devlet enkaza nasıl ulaşılamaz?” sorusuna da cevap arıyordu…

     

    İnanın bu olayla bir kez daha toplumsal duyarlılık çizgimize şahit oldum. Ama devletin teknoloji acizliğini de bir kenara not ettim…

     

    ***

     

    Herkes gibi “nasıl ulaşamazlar?” sorusunun cevabını ararken aklıma takılan tek şey şuydu: ”Devlet imkanlarının tümünün seferber edildiği”… Bu söz kulağa hoş geliyor, güçlü geliyor ama, sonuç çıkmaması; devleti de, gücünü de ciddi zaafiyete uğratıyordu. Yalan değil, gerçek, bugün devlete olan güvencim sarsıldı…

     

    “Cep telefonunuz kapalı dahi olsa, şarzı içindeyse sizi takip edebilir, dinleyebilirler” türünden teknolojik deyimler benim için “ şehir efsanesine” dönüştü…

     

    Ama efsaneye dönüşen ve gözümde artık anlamsızlaşan başka bir şey daha vardı. O da, “PKK yuvaları BBG evi gibi” sözüydü…

     

    Çünkü ülkenin göbeğindeki bir şehirde düşen helikopteri bulamayan devletim, BBG tanımıyla olayı izah edemeyecek kadar acizdi…

     

    ***

     

    Şimdi bırak bunları da asıl meseleye gel diyorsanız hemen devam edeyim…

     

    Benim tanıdığım devletin imkanları bu değil… Ya da hepsi bu değil… Anlatayım, bu olayda hiç gündeme gelmeyen çok önemli bir kurumu daha var devletin.O da Orman Genel Müdürlüğü…

     

    Evet, bu olayda hiç gündeme gelmedi, ama OGM’de birde Yangın Harekat Merkezi (YHM) diye bir birim var. Bu birim Orman Yangınları sezonunda çok aktif görev yapar. Türkiye’deki tüm yangınlar bu merkezden koordine edilir. Ve bu merkez google earth’la ve Turkcell’le küresel veri konusunda anlaşmalı olarak Türkiye’nin her karışını canlı olarak online izleyebiliyor. Sadece bu da değil, uydu sistemiyle de bağlantılı bir altyapıya sahip…

     

    Yani Türkiye’nin her karışını kare kare canlı izleyebiliyorsunuz…

     

    Peki buradan kimin haberi var?

     

    Akşamüstü bu konularla ilgilenen bir görevliyi aradım, “Bizden yardım istenmedi” dedi. Sadece olayın yaşandığı bölgedeki 2 helikopterin yardımı istenmiş, onlarda hava muhalefetinden dolayı kalkamamış bile.

     

    Yangın harekat merkezinden yardım istemek, dahası buradaki altyapıdan istifade etmek kimsenin aklına bile gelmiyor… Akşamüstü bir kaptan pilotla görüştüm, aynen şunu söyledi. “Eğer helikopterde araç takip sistemi bulunsaydı yerleri çok çok kolay bulunurdu. Ama bu olmasa bile bir yol daha var, o da RADAR… Radar mutlaka bu helikopterin uçuş kaydını tutmuştur, oradan da bulunabilir, dedi. Kriz merkezindekilerde hangi bilgiler var bilmiyorum, ama deneyimli bir kaptan pilotun bana söylediği de budur…

     

    Bu yazı umarım uyarıcı bir nitelik taşır.

     

    ***

     

    Elbette kimseyi suçlayacak durumda değiliz…

     

    Herkes samimiyetle üzerine düşeni yapıyor. Ama maalesef ciddi bir irtibatsızlık, koordinesizlik var. Helikopter düşüyor, içindeki gazeteci telefonuyla 112 acil servisi arıyor, acil servisteki görevlinin aptalca sorularını herkes dinledi. Ve dakikalar geçiyor, şarzım bitecek deniliyor ama ne hikmetse yerleri bir türlü tespit edilemiyor…

     

    “Cep telefonlarından gelen sinyal bugün saat 2’ye kadar geldi” diye açıklama yapıldı, ama koordinatları ne hikmetse verilemiyor…

     

    Buyurun anlam verin?

     

    Evet, ciddi ve güçlü firmalar kriz ortamında belli olur, güçlü devletlerde kriz ortamında... Maalesef biz bu kriz ortamında ne durumda olduğumuzu gördük…

     

    Acziyyet… Büyük acziyyet…

     

    Beni asıl endişelendiren nedir biliyor musunuz?

     

    Elbette şuan helikopterde mağdur olan vatandaşlarımızın hepsi çok önemli, hatta sadece bir tek kişi bile düşmüş olsaydı yine çok önemliydi…

     

    Peki ya o helikopterdeki bu ülkenin Başbakan’ı olsaydı ve biz ona ikinci günde bile ulaşamayan bir devlet olsaydık ne olurdu hiç düşündünüz mü?

     

    Gazete manşetlerini düşünebiliyorum: “ Başbakanını arayan ülke”…

     

    ***

     

    “Büyük düşünmek” noktası tamda bu noktadan başlasa gerek…

     

     

     

    Fatih BAYHAN – Haber7


  4. Selamlar

     

    Temiz insan Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefat ettiği söylenen (ki benim hala umudum var şu an itibariyle 5 cesede ulaşıldığı, Muhsin Yazıcıoğlu'nun cesedine rastlanmadığı belirtiliyor, BBP den saat 21,30 da yapılan açıklama bu yönde.) kazanın suikast olma ihtimali şu son üç günde yaşanan olayları düşündükçe güçleniyor.

     

    Bu konuyu bu zaman da tartışmak ne derece doğru bilmiyorum, bildiğim tek şey bu işin peşinin bırakılmaması gerektiği.

     

    Kafa karıştıran hadiseler şunlar:

     

    112 de ki kadının iha muhabirine "yanınızdaki 5 kişi nasıllar?" diye sorması, muhabir konuşma esnasında helikopter de kaç kişi olduklarından bahsetmiyor.

     

    Yine muhabirin konuşma esnasında "bu adam kim ya?" demesi, muhabir helikopter deki herkesi tanıyordu, neden öyle bir şey desin ki?

     

    Helikopterin miting esnasında bir saat süreyle ortadan kaybolması..

     

     

    Samanyoluhaber yazarı Abdulah Abdülkadiroğlu'nun yazısından kısımlar aktaracağım:

     

     

    "Otuz saatin sonunda helikopterde sinyal cihazı bulunmadığı ortaya çıkıyor. Sinyal alınamadığı için enkazın yeri bile tespit edilemiyor.

     

    Şimdi bu son bilgiyi hafızamıza kaydederek en başa dönelim.

     

    Hatırlasanıza; kazanın hemen ardından Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterinin kaza yaptığı ve kendisi dahil helikopterdekilerin hafif yaralı olduğu bilgisi kamuoyuna yansıdı.

     

    Oysa helikopterdeki İHA muhabiri hepimizin tüylerini ürperten 19 dakikalık telefon konuşmasında bir tek kendisinin yaşadığını, havanın çok soğuk olduğunu ve dayanacak gücünün kalmadığını haykırıyordu.

     

    Sanki bu gerçeğin üstü örtülmek istenircesine kamuoyuna herkesin iyi olduğu haberi pompalandı.

     

    Yoksa amaç 'nasıl olsa iyiler' düşüncesinin hakim olmasını sağlayarak hayati öneme sahip ilk saatlerin yeteri kadar ciddiye alınmasını önlemek miydi ?

     

    Niçin ?

     

    Çünkü akıllara bir suikasti getiren kazayı planlayanlar kimsenin sağ kurtulabileceğini hesaba katmamış olabilirdi.

     

    Ortaya çıkan ve hesapta olmayan bu durumu ancak kamuoyunu manipüle ederek telafi edebilirlerdi.

     

    Plan devreye konuldu.

     

    Samanyolu haber olarak ilk andan itibaren bölgedeki kaynaklarla yaptığımız görüşmelerde daha enkaza bile ulaşılamadığını öğrenip duyurmamıza rağmen sanki biryerlerden gizli bir el Yazıcıoğlu'nun Kayseri Devlet Hastanesine kaldırıldığını ve hafif yaralı olduğu bilgisini yaymaya çalışıyordu.

     

    Herkes bu bilgiyle rahatlıyor mesele hayatiyet noktasından uzaklaşıyordu.

     

    Samanyolu haber ekranından daha enkaza bile ulaşılamadığını açıklamaya ve bu konuda en doğru bilgileri bizzat bölgedeki yetkililerden aldığımızı duyurmaya ısrarla devam ettik.

     

    Muhsin Yazıcıoğlu gibi çok önemli bir insanı taşıyan helikopter düşmüştü ve bu çok önemsenmesi gereken bir durumdu.

     

    Resmi açıklamalar; verdiğimiz bilgileri teyit ettiğinde belki de iş işten geçmiş, kazaya müdahale edilmesini önlemeye çalışan mekanizma amacına ulaşmıştı.

     

    Gece ve gün boyu devam eden çalışmalar sonunda ise çaresizlik zirveye tırmandı.

     

    Enkazın yerinin bile tespit edilemeyeceği resmen ilan edildi.

     

    Bu acı itirafın sebebi helikopterde sinyal cihazının bulunmamasıydı.

     

    Kazanın hemen ardından kurulan cep telefonu irtibatı kamuoyuna lanse edilen yanlış bilgiler yüzünden yeteri kadar ciddiye alınmadı.

     

    Maalesef acı kaza bu şekilde yürütülen bir tezgahla vahim bir noktaya ulaştı.

     

    Türkiye; belki de milletin gözünün içine baka baka yürütülen bir planla tarihine kara leke olarak geçecek bir suikaste sahne oldu."

     

    Daha bir çok şüphe veren durum var, mesela 112 de ki kadının muhabirin şarjını bitirmek istermişcesine muhabiri hatta tutması, halbuki telefonun açık olması yer tespiti için yeterli. Yetkililerin kasti yapar gibi farklı bölgede arama yapmaları, helikopterin düştüğü yönü belirten köylülerin dikkate alınmaması ve böyle bir çok ayrıntı..


  5. Ölüm Allah'ın emri, ölümüne değil böyle ölmesine olmalı tepkimiz, Alatav'ın yazdıklarına katılmamak mümkün değil. Onun kadar temiz biri şimdiye kadar gelmedi bundan sonrada gelmesi çok zor..

     

    İnşAllah şehittirler, Allah rahmet eylesin.


  6. Alatav kardeşim dur yahu sen dünyanın bilmem "kaçıncı büyük ordusu" bulur herhalde..

     

    Nasılda kandırıyoruz kendi kendimizi, yok 4. büyük ordu yok en gelişmiş bilmem kaçıncı ordu falan filan. Avrupa da olsaydı bu kadar zaman alır mıydı acep bi helikopteri bulmak..

     

    İşin ilginç yanı şu ki bulamamak üzerine planlanmış sanki arama metodları, koordinat belirleyip bi oraya bakmak nasıl aramadır yahu :shake2:


  7. Uyan Ey Gözlerim : Bir Sabah Namazını Kaçıran Sultan III. Murat?ın Hicranıdır

    Sultan III. Murad Han, Padişah II. Selim Han'ın 6 erkek çocuğundan biridir. Bundan gayrı merhum padişahın 3 tane de kız evladı vardır. Manisa sancağında vazife ifa eden Veliahd Şehzade Murad Sultan, pederinin vefatını, Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'nın gönderdiği haberci vasıtası ile haber almıştır. Şehzade Murad Sultan Sadrazam Sokullu Paşa'nın gönderdiği gemiyi beklemeden, boşalan tahtı almak için Mudanya iskelesinden küçük bir gemi ile yola çıkmıştır. Padişah olacağı daha bu yolculuğunda bellidir. Çünkü Sultan Murad, bu gemi yolculuğunda, içecek bir su bulamamış, elini yüzünü deniz suyu ile yıkamış ve karaya çıktığı yere çeşme yaptıracağı sözünü kendi kendine vermiştir. Hakikaten Padişah olduktan sonra kendine verdiği sözü yerine getirerek bir çeşme inşa ettirmiştir. Saraya vardığında, Sadrazam Sokullu Paşa ile ilk defa karşılaştığından ötürü, Sokullu Paşa, Sultan Murad'ı, Afife Nur Banu Sultan'ın yanına götürmüş, oğlunu gören Valide Sultan, aslanım diyerek oğluna sarılmış, bu davranışı ile hem oğlunun Padişah'lığını hem de kendi Valide Sultanlığını tescil etmiştir. Sultan III. Murad Han, 1574'ten 1595'e kadar 21 yıl Osmanlı Devleti'nin başında Padişah olarak bulunmuştur.

     

     

    İşte "Uyan Ey Gözlerim" eseri, bir sabah namazını kaçıran ve hicranını dile getiren, bir devlet adamının, bir Sultanın, Sultan III. Murad Han'ın eseridir. Bu şiir çok sade bir dil ile Sultan tarafından yazılmıştır. Şiir sade ve kolay görünmesine karşın, bulunup söylenmesi ve taklidi zor olan, sehl-i mumteni bir tarzda kaleme alınmıştır. Sultan Şair, Uyan Ey Gözlerim derken, kendi nefsi ile başbaşadır.

    UYAN EY GÖZLERİM

    Uyan ey gözlerim gafletten uyan

    Uyan uykusu çok gözlerim uyan

    Azrail'in kastı canadır inan

    Uyan ey gözlerim gafletten uyan

    Uyan uykusu çok gözlerim uyan

    Seherde uyanırlar cümle kuşlar

    Dillu dillerince tesbihe başlar

    Tevhid eyler dağlar, taşlar, ağaçlar

    Uyan ey gözlerim gafletten uyan

    Uyan uykusu çok gözlerim uyan

    Semavatın kapuların açarlar

    Müminlere rahmet suyun saçarlar

    Seherde kalkana hülle biçerler

    Uyan ey gözlerim gafletten uyan

    Uyan uykusu çok gözlerim uyan

    Bu dünya fanidir sakın aldanma

    Mağrur olup tac-u tahta dayanma

    Yedi iklim benim deyu güvenme

    Uyan ey gözlerim gafletten uyan

    Uyan uykusu çok gözlerim uyan

    Benim, murad kulun, suçumu affet

    Suçum bağışlayub günahım ref'et

    Resul'un sancağı dibinde haşret

    Uyan ey gözlerim gafletten uyan

    Uyan uykusu çok gözlerim uyan

     

    Güfte:Sultan III.Murat Han

    Beste:Ali Ufki Bey

     

    Şuradan ilahinin 24 farklı versiyonunu dinleyebilirsiniz.


  8. Aydın Menderes, Hüsamettin Cindoruk'un rahmetli Adnan Menderes'in Yassıada'da avukatlığını yaptığına dair galat-ı meşhuru tarihin çöp tenekesine gönderiverdi.

     

    Cindoruk için şunları söyledi, Aydın Bey:

     

    “Adnan Menderes'in avukatı olarak tanıtıldığı durumlarda sessiz kalmış, bunu tekzip etmemiş adeta kendisinin böyle tanıtılmasından pişkince bir memnuniyet duymuştur.”

     

    Bu ifadeler, siyaset dünyamızın duvarlarında çerçeveletilmiş “Yağlıboya” Cindoruk Portresi'nin doğru yorumlanmasına yardımcı olacak niteliktedir.

     

    Cindoruk, yıllar yılı kamuflaj elbisesi giymiş bir politik simadır. “27 Mayıs darbesine karşı çıkmış” ama 28 Şubat'a sıkı destek vermiş bir siyasetçinin “Statüko” tarafından hangi rollerde istihdam edildiğidir, önemli olan�

     

    Hüsamettin Bey, Adnan Menderes'in avukatı değildi; ancak unutmayalım rahmetli Hasan Polatkan'ın avukatıydı.

     

    Yani, finaldeki kararları önceden yazılmış, kurgusal “Yassıada Mahkemesi” adlı derin gösteri için ayarlanmış rollerden biri de onundu.

     

    Bu durum, Hüsamettin Cindoruk'un Statüko'nun hizmetinde koşturmaya “genç yaşta” başlamış olduğunu gösteriyor.

     

    *

     

    Cindoruk ve üstadı Demirel, rahmetli Menderes'in siyasi mirasını tepe tepe kullanmış, her fırsatta istismar etmiş politikacılardır. Sağ-muhafazakar seçmeni efsunlamak için kendilerine verilen rolü yıllarca “başarıyla” oynadılar, itina ile yutturdular�

     

    Gayet tabii, bu konuda en mahir olan, “en baba narkozcu” Demirel'di.

     

    Demirel, Cindoruk ve Yılmaz -kimi zaman senaryo gereği çatışmış olsalar da- aynı derin bağın mahsulüdürler. Bilenler zaten farkındaydı da; bu üç ismin aslında “aynı kişi” oldukları 28 Şubat darbesindeki başat rolleriyle ortaya çıktı.

     

    'Poker Surat' Mesut Yılmaz, Özal'ın ANAP'ında başından beri Statüko'nun “Truva Atı” idi.

     

    Hüsamettin Cindoruk, “Demirel Özal'da yanıldı, Çiller ise benim hatamdı” diye konuşmuştu. (Akşam, 4 Ocak'09)

     

    O röportajda, “Demirel'in tarihi yanılgısı Özal'ı müsteşar yapmasıdır” diyor, Hüsamettin Bey�

     

    Bu cümle, ilk bakışta pekala Demirel'in siyasi eleştirisi olarak görülebilir. Acaba, sadece öyle mi?

     

    Cindoruk'un bilinçaltı bu cümlede sahne alıyor:

     

    Aradan yıllar geçtikten sonra daima hizmetinde bulunduğunuz “Statüko Hesabına” bir muhasebe yaparsanız; “Defansın arkasına sürpriz koşu yapan ve tarihi golü atan oyuncunun Turgut Özal olduğunu” görmeniz hiç de zor olmaz!

     

    Cindoruk'un açıkça söylemediği hayati husus budur.

     

    *

     

    Hüsamettin Cindoruk, 1993'te DYP Kongresi'nde aday olsaydı muhtemelen Tansu Çiller'in siyasi kariyeri başlarda bitecekti. “Çiller yanılgısı” dediği hadise ile “aday olmamasını” kast ediyor, Cindoruk�

     

    Hüsamettin Bey'in aday olmayışına mazeret olarak ileri sürülen konular bu satırların yazarına hiçbir zaman inandırıcı gelmedi. Adeta “boş kaleye gol atacağı bir maça çıkarılmayışı” o dönemde kendisine Gizli Egemenler'ce Başbakanlık rolünün uygun görülmemiş olmasıyla mı alakalıydı, acaba?

     

    *

     

    Cindoruk, Çiller'i siyasetçi bile kabul etmiyor.

     

    Demirel ise siyaset sahnesine paraşütle inmesine vesile olduğu Tansu Çiller'e -sonradan “pencereden atmayı aklından geçirecek kadar”- husumet duyar hale gelmişti.

     

    Bütün bu siyasi çatışmalar, Demirel ve Cindoruk'u yıllarca istihdam etmiş olan gizli mekanizmanın, “vakti geldiğinde” Çiller'i oyuna dahil etmiş olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor, elbette...

     

    Tansu Çiller, siyasete girmeden önce Bedrettin Dalan'ın danışmanıydı. Ergenekon örgütüyle bağlantısı ortaya çıkan Dalan ABD'de, Türkiye'ye bir türlü dönemiyor.

     

    Tansu Hanım, Mehmet Ağar'ın mahkemesinden hemen sonra “hava almak için” ABD'ye uçuvermişti.

     

    Hepsi tesadüf tabii, bütün bunların�

     

    Hüsamettin Cindoruk'un 367'nin avukatlığını yapması, “Gül benim Cumhurbaşkanım değil” demesi veya “28 Şubat'ı savunan” demeçler vermeye devam etmesi de öyle�.

     

     

     

     

    Tamer KORKMAZ Yeni Şafak


  9. Harun Yaşar bey heralde kaynakları görmediniz Buhari, Müslim,Kaşkarlı Mahmut yalan söylüyor da sen mi doğru söylüyorsun. Hadi ispatlada utandır beni. İslamın özünden bahsediyorsun delilsiz ispatsız ,töbe haşa, iftira mı islamın özü?

    Maide suresi 54. ayette ney övülüyor ağaç mı?

    Sanırım bu forumda da suyum ısındı. Cehalet, bilmediği şey hakkında hüküm vermeye denir.

    Sen Kaşkarlı Mahmut ' a Buhari 'ye Müslüm'e yalancı diyeceksin. //Edit İşte sizin müslümanlığınız. İslamın özü "Allah'ın varlığıdır" dilediğine verir. Zoruna mı gitti? Git ozaman Hakettiklerini düşündüklerinin hakkını Allah'tan al. Beğenmedim bu işini de. Töbe Haşa git töbe et.

     

    Yöneticilere bak hele hangi tatlıyı yedirdi bu densiz size. Tövbe et Allaha sığın Yada sözünü ispatla beni utandır. Vesselam...

     

    Çok haklısınız "Cehalet, bilmediği şey hakkında hüküm vermeye denir." derken.

     

    "Yöneticilere bak hele hangi tatlıyı yedirdi bu densiz size." sözünüz bir önceki satırda kopyaladığım cümlenizle ne kadar güzel uyuşuyor.

     

    Ne kadarda güzel hüküm veriyorsunuz işte sizin müslümanlığınız diyerek :sticky:

     

    Anlatında öğrenelim nasılmış bizim müslümanlığımız ?

     

    İlgili hadislere uydurma demek hiç birimizin haddi değil elbette, araştırmadan etmeden uydurma demekte yanlıştır şüphesiz. Birileri çıkıp öyle dedi diye hakaret etme hakkını kendinizde nasıl buluyorsunuz ? Hataya hatayla karşılık vermek mi müslümanlık ?

     

    Konunun seviyeli bir şekilde sürmesini diliyorum, şahıslara hakeret içeren mesajlara izin vermeyeceğim.

    • Like 1

  10. Urfa da veya diğer illerde yabancılara toprak satışı muhakkakki oluyordur. Lakin bu tehlike arzedecek, hatta dikkate alınacak boyutta bile değildir bence. Elbette satılmasın isteriz lakin biri bir dönümünü sattı diyede vatan elden gidiyor diye bağrışmak yanlış. Devletimiz çok şükür herşeyden haberdar, kimin ne yaptığını çok iyi biliyor.


  11. İsrailin Gazzeye girmesi tabiiki kötü bir durum lakin Filistindeki Mücahidlerin yahudilere ancak kara harekatında kayıp verdirebileceğide malum. Belki düz mantık diyeceksiniz dediğime ama gerçek şu ki israilin hava saldırısına hiç bir karşılık verilemiyordu, karadan karşılık verilebilmekte. Gazze yahudilere mezar olacak sözünün sadece slogan olmadığına inanıyorum, gerçekleşecek İnşallah.


  12. ki çıkıp biz burda hastane açtık yahudiler gelip çocuklarını dünyaya getiriyor derki.. ben olsam demem tepkiden korkarım.. ayrıca bizim güvendiğimiz bir çok şeyin altında onlar var.. bu pireyi deve yapmak değil bilmediğimiz çok şey var daha doğrusu öğrenmek istemediğimiz.. ama gün gelip karşımıza çıkacaklar biz de aa bu böyle miymiş bak ben zamanın da düşünememiştim diyeceğiz.. ama çok geç olacak.. ben de biliyorum 3-5 kişi çıkıp bir şeyler için çabalayınca düzelmez herşey.. ama bir yerden başlamak gerek.. her geçen gün istedikleri sona biraz daha yaklaşıyorlar....

     

    Ben anlatamadım galiba, Urfalıyım Urfadaki sağlık sektörünü az çok biliyorum (abimin mesleği dolayısıyla). Ufada italyan hastanesi yok, çok net söylüyorum bunu, mevcut hastanelerin sahipleri belli şahıslar. Ayrıca sizin söylediğiniz gibi bir durum olsa Türk istihbaratınn haberinin olmayacağını, müdahale etmeyeceğini mi sanıyorsunuz ? Devletimizi küçümsemek bence bu, binlerce yıllık devlet geçmişi olan bir milletin devletinin herşeyden habersiz bir yapısı olabilir mi ?


  13. tesekkurlerbatili9.gif

     

     

    Mutlu Noeller Müslümanlar..

    Mutlu Noeller Irak,

    Mutlu Noeller Filistin,

    Mutlu Noeller Çeçenistan,

    Mutlu Noeller Afganistan, Filipinler, Bosna,

    Ve daha bir çok islami mücadelenin yaşandığı beldeye Mutlu Noeller..

     

    Sizlere Barış Getirildi, Çelik Gövdeli Araçlarla..

    Bir sabah uyandığınızda karşınızda barış elçilerini gördünüz..

    Ellerinde teknolojinin son icadı buketlerle size yeni bir dünya verdiler..

    Annesiz, Babasız, Eşsiz, Kardeşsiz, Arkadaşsız, Kolsuz, Bacaksız Ucube bir dünya.

     

    Diğer Müslümanları da Unutmadılar Tabi..

    En Modern Felsefeler, En Eğlenceli diyaloglarla onlarında ruhlarına eşsiz bir huzur verildi..

    Önce Kurbanlık Kesmenin Hayvan katliamı olduğunu öğretildi, sonrasında Hindi kesmenin eğlenceli yönleri anlatıldı..

    Sonra Peygamberlerine Hakaret edildi, Aşağılayıcı Karikatürleri çizildi, Sonrasında bir yılbaşı partisiyle bunlar unutulmaya çalışıldı..

    Önce incittiler ama sonra noel babanın hediyeleriyle sevindirdiler..

    Çocuklarına uyurken Sünnetin Emrini bir kenara atıp gece noel babanın gelmesi için dualar öğrettiler..

    Irzlarına geçtikleri Iraklı kadınlara Noel günü Birer gül verip Üzüntülerini Dile getirdiler..

     

    Bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesinde birkaç mesajla geçiştirdiler, Noel gününü ise müslümanların ülkesinde, yorulmasınlar, eğlencelerinin tadına varsınlar, işleri kendilerini noeli kutlamaktan alıkoymasın diye Tatil yaptılar..

     

    Biz ise bütün bunları unutarak, ehli küfrün, ehli kitabın amellerine, adet, gelenek ve göreneklerine muhalefet etmemiz gerekirken onlara eşlik ettik.. Hatta onlara kendi bayramımızı öğreten bir heyecan ve mutlulukla..

     

    Halbuki islam bunu emretmiyor..

    İslam Bunlar için Çetin bir ateş müjdeliyor..

     

    Buyrun bu müjdeyi, ırzına geçilen kadınları, kimsesiz bırakılan çocukları, kolsuz bacaksız bırakılan insanları, düğün gecesi kocasının karşısında namusu kirletilen genç kızları noel gecesinde Hristiyan alemini yanlız bırakmayanlara karşı rahatlatan müjdeyi okuyalım…

     

    “Zulum yapanlara en ufak meyil göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. sizin Allah’tan başka velileriniz de yoktur sonra yardım da göremezsiniz." (K.Hûd (ll) 113.)

     

    Ve zulüm yapmış olanlara rükun etmeyin, yani, zulüm ve haksızlık yapanlara herhangi bir şekilde destek vermek, yakınlık gösterip yaltaklanmak şöyle dursun, meyil bile etmeyin, yüz vermeyin, ilgi göstermeyin ki sonra size ateş dokunur. Ve sizin Allah’dan başka dostlarınız yoktur, sonra mansur da olmazsınız, Allah’ın yardımına nail olamazsınız. Size dokunacak olan ateşten kendinizi kurtaramaz, kurtarıcı da bulamazsınız. (Elmalılı Tefsiri Hud 113)

     

    Bir Müslüman Kendi bayramında annesini babasını ziyaret etmeyi, kardeşlerine çocuklarına eş ve akrabasına hediye almayıp Unutup, hepsini noel günü hatırlıyorsa ozaman Allah’ın Onlara cevabı şu olacaktır..

     

    Allah “Evet, öyle. Âyetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen unutuluyorsun” der. (Taha 126)

     

    Hazreti isa bir peygamberdir. Müslümanların nazarında bütün peygamberler Kutsaldır, hepsinin kalbimizde engin bir yeri vardır. Ancak Rabbimiz bizlere onları elçi, yol gösterici olarak gönderdi..

     

    Hangi bir müslüman doğum gününde dansözler eşliğinde, içki masalarında, eğlence merkezlerinde haddi aşan bir eğlence düzenleyebilir?

     

    Bir müslüman bunu yapmazken nasıl olurda bir peygamberin Doğum gününde bunlar yapılır? Peygamber buna Razı gelir mi?

    Bir müslümanın dahi razı gelmediğinden Allah nasıl razı olsun?

     

    Allah’ın rızasına uyan kimse, Allah’ın gazabına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? O ne kötü varılacak yerdir! Al-i İmran(162)

     

    Uyan müslüman, Kendi dinine bak, tahrif edilmiş, adeta seni dininden çıkarmak için feda edilmiş bir dine uyma, o dinin mensuplarına aldanma, uyanık ol..

     

    Nefsine gem vur, Kendine Mukayet ol, Kardeşlerine ettiklerini unutma..

     

    Irzına geçenle aynı masada oturma..

     

    Şerefini kirletenlerle eğlenecek kadar şerefsiz misin?

     

    Canına malına çoluk çocuğuna kastedenlerin eğlencesine gidecek kadar haysiyetsizmisin?

     

    İslam sana yeter.. İslam dairesi sana eğlence hakkı tanımadı mı?

     

    islam sana bayram günleri vermedi mi?

     

    islam sana seni tatmin edecek yollar sunmadı mı?

     

    Peki Allah Bunları sana Sormaz mı?

     

    Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O halde nasıl(haktan) döndürülüyorlar? Ankebut(61)

     

    Eğer bütün bunları da unutuyorsan Mutlu noeller sana Müslüman..!!

     

    Mutlu Noeller...

     

     

     

    Bir forumdan alıntıdır.

×
×
  • Create New...