Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

nedamet..

Üye
  • Content Count

    291
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    1

Posts posted by nedamet..


  1. Üslubum kırıcı ve alaycı kabul ediyorum. Çünkü birtakım insanların arada bir çıkıp İslam adına büyük adımlar atmış olan zatlar hakkında ileri geri konuşmasına tahammül edemez oldum. Ehl-i Sünnet düşmanı diye vasıflandırdığınız insanların bütün yapıtlarını devirmişsiniz gibi bir eda var siz de. Eğer böyle bir durum var ise sorununuzu ifade etme şekliniz yanlış. Bir kere derdiniz Mustafa İslamoğlu ile mi Efgani ile mi? Anlaşıldığı kadarıyla ikisiyle de. Ama benden önce buna sizin karar vermeniz gerekirdi. Abdulhamit, Cemil Meriç veya Necip Fazıl ile bu konuda ihtilafa düşebilirim. Ama bu ne Üstad'ı tamamıyla yok saymamı ne de Efgani'yi Necip Fazıl'ın verdiği hükümler doğrultusunda göz ardı etmemi gerekli kılar. Ancak siz, oturaklı kişiliğiniz çapında bir tabureye yerleşmiyorsanız size karşı itidal olamamı beklemeyin. İnadına komplo teorileri üretme çabası içinde olup, bildiklerimi birinci ağızdan öğrenmenin verdiği cesareti yıkmaya meyilli yargılara kelimenin tam anlamıyla gıcığım! Ezher hakkında da sizi sükunete davet ediyorum. Lütfen.

     

    Bir daha ki cevabınızı traşa değil, kaale dahi almayacağım.


  2. Olaya bak be! Ezher e gittik şimdi de. Ezher'den her çıkan mezhepsiz olsaydı ben de mezhepsiz olurdum. Ezher hakkında daha fazla yorum yapmayın bence. Zira krize gireceğim. (Gülme krizi :) )İslamoğlu'nu savunduğumu nereden çıkardınız onu da anlayamadım. Yalnızca üslubunuz ve kelimelerinizdeki ezberdir beni şaşırtan. Mehmed Ali Hoca yı tanımıyorum. İnternet ortamında yürüyorsa bu iş, Hüseyin Hilmi Işığın talebesi ve Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri ile bağlantısı olması da benim açımdan bir şeyi değiştirmez. Araştıracağım. Veya hiç uğraşmayacağım.


  3. Bahsetmiş olduğunuz sitelere göz gezdirdim. Cevabı veren belli değil sanırım. İslam ile ilgili konuların internet ortamında değerlendirilmesinin sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Çoğu zaman paylaşım açısından fayda sağlıyor olsa da yoruma açık mevzularda iş çığrından çıkıyor.

     

    İslamoğlu hakkında yapmış olduğunuz yorum da oldukça ilginç. Yaşınızla bağdaştıramadım. :D

     

    Pek muhterem oturaklı kişiliğinize de maşallah... :)

     

    (Gene tutamadım kendimi.)


  4. Yoo.. Ben anlamadım. Nerelere gidiyormuş mesele? Devamını da alabilir miyim? Tenkid size mi ait? Kaynak gösterilmemiş veya ben göremedim. Siz gösterin öyleyse... Birbirinden oldukça kopuk yargılar ve bunları olmadık yerlerde birbirine bağlamaya kalkan kıvrak zeka sahibini tanımak ayrıca satır aralarına konmuş gülücüklerin lüzumsuz olduğunu söyleyerek sorularıma cevap istiyorum. Ha bir de bu cümleler İslamoğlu'nun hangi yazısında, kitabında geçiyor? Onu da istiyorum. Evet, her şeyi istiyorum ancak bir daha bu konuya cevap yazmak istemiyorum. Zira yalnızca merak ediyorum.


  5. Bu iki fotoğraf ufak bir Kudüs olayı niteliğinde.

     

    Kubbetüs Sahra da Cuma namazı kılıyorduk. Erkekler ise Mescid-i Aksa da. Namaz bitmek üzereyken birkaç genç Mescid-i Aksa'ya çıkarak bir iki dakika içinde işte şu posteri asıverdiler:

     

    dsc07273pw8.jpg

     

    Ne olduğunu görebilmek için namazı bitirip Mescid-i Aksa'ya doğru hızla ilerliyorduk ki, Mescid-i Aksa girişinde nöbet tutan İsrail askerleri...

     

    dsc07285tr2.jpg

     

    (Afişin üzerinde duvarın diğer tarafında yaşayan Filistili'lerinde Mescid-i Aksa'ya girme haklarının olduğuyla ilgili bir slogan vardı sanırım, net olarak hatırlamıyorum... Arapça bilenimiz varsa... :)


  6. 'Bir Dinozorun Anıları' (Mina Urgan)

     

    Yazarla Thomas More'un Ütopya'sını okurken tanışmıştım. Hasan Ali Yücel dizisinden çıkan kitaba yorum getirmişti 'dinozor'. Sevgilisi Thomas gibi o da sosyalist idi belki ama hoşuma da gitmişti açıkçası o satırlar. Ne var ki bu kitapla geçenlerde bir pazar günü sahaflarda karşılaştım. NFK-Fan ile Reyhan Hanımın yapmış olduğu yorumlar zihnimi kurcalamıştı. Baktım ikinci el ve 5 ytl. Daha fazlasını veremem zaten diyerek satın aldım. Ve şu anda okuyorum. Nasıl can çekiştiğimi kimse bilemez. Satırlara bakarken bile yüzüm kızarıyor. Yalnızca Üstad hakkında aktarmış olduğu anılar değil kitabın genel içeriği iğrenç ve bir o kadar mide bulandırıcı. Kitap hakkında iki genel yorum yapabilirim: Dayanması güç fakat mutlaka alın, okuyun, bilin, öğrenin. Yahut kenarından bile geçmeyin...


  7. Bu sefer kırgın değilim. Öfkeli ve bir o kadar da nefret doluyum. Ve içimdeki bütün nefreti teker teker o leş suratlara kusuyorum.! O 90 cm lik kumaş benim onurum, şerefim, haysiyetim, sırrım... Ve hiçbir anayasa mahkemesinin, hiçbir laikliğin hiçbir demokrasinin bu sırrı ifşa etmeye hakkı yoktur! Edemeyecekler de! Rabbim cezalarını verecek!

     

    Selametle...


  8. Tuhaf adamın tuhaf konulu yazısı olur. Merakımı şey ettirmeyiniz lütfen. Mühim bir seneye adım atmaktayım. Maratona başlayacağım, dikkatimi dağıtmayın Ottrro efendi. (Dilim sürştü) Konuyla alakalı iki de olsa kelime sarf etmek isterdim ama cahilim henüz. Ama ilginç, irdelenmesi gerekli bir husus. (gibi gözüküyor uzaktan) Teşbihleriniz de ahahah tipinde. (Yüzde yirmilikliklikmişmişmiş de.. hayret bir şey!) Denizaltı... bir tane alsam mı? Ben konuştukça o gider. Neyse tuhaf konu tuhaf yollarla dağılmasın. Tuhaf kalın.


  9. ERDEM BEYAZIT

     

    Atmış beşlerde Ankara'da tanıdıklarımdan en sevdiğim kişinin Erdem Beyazıd olduğunu söylemekten zevk duyuyorum. Maraş'ın bu mert ve yiğit delikanlısı içi dışında bir kişiydi. Zaten 'Heeyyy...' diye açıkça bağırıyordu delikanlılığını şiirlerinde bile. Her an öfkelenmeye hazır gibi bekleyen Erdem kardeşimle bir hatıramı anlatarak kimliğine ışık tutmak isterim. Belki de benim kimliğimdir de vermek istediğim, kim bilir.

     

    Hilmi Işığın Seyyid Kutub, Mevdudi ve sair İslam büyüklerine hakaret ve hatta düzene ihbar taşıyan kitaplarına (Dinde Reform ve Reformcular gibi) dayanamayıp, karşılık olarak yazdığım dört-beş ay gibi kısa bir zamanda on dört bin adet satan 'Bir İhtar' adlı kitabımın neşrinden kısa bir müddet sonra Ankara'ya gitmiştim. Sanırım Kızılay civarında bulunan binalardan birinin üst katlarında İmam Hatip derneği mescidi bulunuyordu. Vakit namazlarından birinde oraya gitmiştim. Orada karşılaştık Erdem'le. Daha selamlaşma bitmeden 'İyi yapmadın bu kitabı yazmakla. Zaten güçsüzüz. Sen birliği bozacak işler yapıyorsun' diye çıkıştı bana. Ben şaşırmıştım onun bu çıkışına. Tabii biraz da üzülmüştüm bu mert adamla karşı karşıya gelmiş olmaktan.

     

    'Aynı ikazı hakkında yazdığım kişiye de yaptın mı? O, İslam dünyasının medarı iftiharı şahsiyetlere saldırıp hakaret ederken rahat mı bırakacaktık. Aslında bu kişilere yaptığı hakaretler onların tasavvufa önem vermemelerinden geliyor. Bir İslam düşünürü illa da mutasavvıf mı olmaya mecbur yani? diye karşılık verdim.

     

    'O bizim için fazla bir anlam taşımıyor. Ama senin böyle bir şey yapmanı kınıyorum' deyince, öfkelenmiş ve 'Sana göre, bu dünyada gerçekten homojen bir ümmet oluşmuş ve hedefe doğru gidiyor da, ben bu homojenliği bozan biriyim öyle mi? Hem buna inanıyorsun hem de beni yaşatmaya devam ediyorsun. Ben senin gibi, birinin oluşmuş birliği bozan birinin olduğunu görsem onu yaşatmam. Hem benim böyle biri olduğuma inanıyor, hem de yaşamama izin veriyorsun. Ve kendine de mümin gözüyle bakıyorsun, öyle mi?' deyivermiştim. Bu sefer şaşkınlık sırası ona gelmişti. Şaşkınlığı geçince de boynuma sarılmıştı. Evet, işte böyle biriydi sevgili Erdem Beyazıt. Serapa ve tavizsiz bir mümin ve erkek bir mücadeleci olan bu kardeşime iki zaman hayatında da saadetler dilerim.

     

    (İsmail Kazdal'ın 'Serencâm-Anılar' isimli eserinden iktibas)

    • Like 1

  10. RASİM ÖZDENÖREN

     

    Rasim Özdenören sakin ve tedbirli bir tipi yansıtıyordu. Dengeli ve tutarlı bir düşünce ve sanat adamı tavrı çiziyordu. Soğuk görünüşlüydü ta ki karşısındakini tanıyıncaya kadar. Ülfet geliştikçe sıcaklığı ortaya çıkan biriydi. J. Orvel’in ‘Domuzlar Çiftliği’ adlı Marksizmi kara mizaha konu eden kitabını çevirmekle büyük bir iş yapmıştı bana göre. Ben sanatçı olmadığımdan, anlamam ama, çok iyi bir hikayeci olduğu söylenmekteydi ve her fikirdeki eleştirmenler tarafından da böyle kabul edildiği için doğru bir betimleme idi muhakkak ki. Gruplar arasında karşılaşmaktan daha öte bir dostluğumuz olmadı onunla. Kardeşi Alaaddin ise sanki ayrı bir dünyada yaşadığı için, hakkında çok fazla bir şey bilmiyorum diyebilirim.

     

    (İsmail Kazdal'ın 'Serencâm-Anılar' adlı eserinden iktibas...)


  11. Yüzme Şampiyonunu Geçen Üstad

     

    ...

    Aydınlar Kulübü sohbet günlerinden birini Üstadımız doldurmuştu. Konferanstan sonra Laleli civarındaki bir eve gittik. Galiba kulüp başkanı ve o zamanlar tıp doçenti olan Süleyman Yalçın Beyin eviydi. Sonradan amerika'ya gidip, zannederim karaciğer üzerinde çalışmış ve bu dalda profesör olmuştu bu abimiz. Kadınlı erkekli sekiz on kişi vardık bu evde. Bir ara rahmetli Prof. Ayhan Songar'ın eşi Reyhan Hanım, bizim üstatla kadın erkek eşitliği tartışmasına girişmişti. Doğrusu iyi bir tartışmacıydı Reyhan Hanım. Fakat yine de üstadımızla bir münazarada baş etmesi düşünülemezdi. Ama kadın karşısında çok nazik olan üstadımız, cerbezeli ya da demagojik bir çıkış yapamıyordu. Üstadımız tam bunalmış ve çıkış yolu arıyorken, hazirun içinde bulanan emekli bir Vali, Reyhan Hanımı desteklemek niyetiyle, 'Ama, uzaya ilk önce kadın çıktı.' şeklinde münakaşanın arasına girivermedi mi? Üstat 'Allah Allah!... Ondan da önce köpek çıkmıştı uzaya. Şimdi köpeği mi yücelteceğiz yani? Böyle yaparsak ahmaklık etmiş olmaz mıyız?' karşılığını vererek içini bir anda boşaltmıştı. Reyhan Hanım, üstadımızın, 'Kadınlardan hiç ilim adamı çıkmış mıdır?' itirazına karşılık, Madam Küri'yi ileri sürmüş; üstat onun bu örneğini, 'Madam Küri'nin bütün işi, kocası Mösyö Küri'ye çalışmalarında yardımcı olmak, malzeme taşımaktı' şeklinde çürütmüştü. Şimdi bir eski vali kalkıp, Rusların uzaya gönderdikleri kadını, o uzay gemilerini yapan beyinleri unutup da ileri sürünce, üstadımızın 'Ahmak' hitabından nasıl kurtulsun ki. Özetleyecek olursak, üstadımız, kadını erkeğini tamamlayan bir varlık olarak kabul eder, ve kadın bu görevini yapdıkça da büyük bir saygı duyardı. Tam bir Osmanlı aristokratıydı hasılı.

    ...

     

    (İsmail Kazdal'ın 'Serencâm-Anılar' adlı eserinden alınmıştır...)


  12. Şekspir'den Örnek

     

    Sabataist Ahmet Emin Yalman Malatya'da vuruldu ellili yılların başlarında. Bu işi yapanların Büyük Doğu'cu olduğu savıyla, üstadımız ve Osman Yüksek Serdengeçti, Cevat Rıfat Atilhan ve Samsun'dan Mustafa Bağışlayıcı azmettirici sayılarak tutuklanmışlar ve mevcutlu olarak Malatya'ya götürülmüşler ve mahkemeye çıkarılmışlardı. Savcının iddiasına göre, tetikçi (Hüseyin Üzmez) Büyük Doğu dergisinde okuduğu antisemitik yazıların öfkesine kapılarak Sabataist Ahmet Yemin Yalman'a ateş etmişti. Savcının bu içerikteki iddiasını okumasından sonra, ağır ceza reisi, üstadımıza ne diyeceğini sorunca.

    Üstadımız gayet ciddi bir şekilde; 'Efendim, hepiniz Şekspir'in Othello'sunu okumuşsunuzdur. Orada Othello, yani piyesin erkek kahramanı, kadın kahramanı olan Dezdomona'yı boğarak öldürdü. Bu durum kanuni cezayı müstelzim bir fiildir şüphesiz. Ama yeryüzünde hiçbir nadan kalkıp, Othello Dezdomona'yı boğdu diye Şekspir'i itham etmemiştir.' karşılığını vermiş hakim heyetine.

     

    (İsmail Kazdal'ın 'Serencâm-Anılar' adlı eserinden iktibas edilmiştir.)


  13. ...

    Densizin Birine Cevap

     

    Bu arada bir anektodun tam yeridir zannındayım. Her şeyi aşırıdır hükmünü, en azından benim indimde haklı gösteren bir manzaradır şimdi anlatacağım olay. Çengelköy'ün, bana göre bütün İstanbul'un en temiz pastanesi olan Seval'e girmiştim gecelerden birinde. Orada tanımadığım iyi giyimli bir herif-i-lâ-şerif, üstadımızın kızının pavyonda çalıştığını, kendisinin de bir ayyaş olduğunu anlatıyordu. Tabi ki küplere bindim bu namussuzluk karşısında. Açtım ağzımı, yumdum gözümü:

     

    'Ulan senin karın da randevu evinde çalışıyor alçak. Hakkında konuştuğun insanı tanıyor musun namussuz. Namussuzluk bile seni anlatmaya yetmez. On beş on altı yaşında bir masum kızı pavyonda çalıştıran insandan daha alçak biri olabilir mi sence? Senin gibi sefillerin öldürülmesi gerekir. Ama ne kadar yazık ki, devir sizin gibi insan bile olmayan yok olasıların devri. Ulan biraz olsun tanısaydın hakkında konuştuğun kişiyi, onun her yaptığı işte aşırı olduğunu bilirdin. Şayet o içki içseydi, her zaman küfelik olurdu. Seni ne yapayım şimdi?'

    diye avaz avaz bağırırken, adam orayı terk etmiş gitmişti bile.

     

    Kurucusu ilk okul arkadaşım olan pastahane sahibi, beni bir sandalyeye oturttu. Teskin edip sakinleştirmeye çalıştı. Evet dediğim gibiydi. Üstadın normal bir işi yoktu. Eğer içki içseydi, gerçekten de her gün kûfeyle taşınması gerekirdi.

     

    ...

     

    (İsmail Kazdal'ın 'Serencâm-Anılar' adlı eserinden iktibas edilmiştir.)


  14. Veeee huzurlarınızda our green girls..

     

    Adam komünist ama tefecilik yapıyor.. Yahudi ama domuz kasabı mesela. Cumartesileri spor amaçlı pilotluk yapıyor..

    Bizim mahallede bir köfteci var, adam kebab düşkünü bir vejetaryen.. Zaten tabelasında da öyle yazıyor: Vejetaryen kebabçının yeri..

    Bir demokrat tanıyorum, halk düşmanı adam resmen yav.. Halkı adam yerine koymaz. Kuru kalabalık, sürü der onlara resmen.. Ama iyi bir demokrattır.. Bir demokrasi anlatır; aman Allahım..

    Bizim çıtırlar, Aysun familyasının farklı bir versiyonudur.. “Marka” giyinirler”. Marka kişiliklerinin açığını kapatır..

    Herkesin gösterecek bir şeyi vardır. Kimi parasını gösterir, kimi parasını markaya dönüştürür. Kimi bacağını gösterir, kimi zekasını.. Kimi de gizler..

    Saygın olan gizlenmesi gerekeni gizleyen, göstermesi gerekeni gösterendir.. Mesela insanlar aklını göstermeli, haksızlıklar kaşısında cesaretini göstermeli.. Şahidlik ettiğinde adaletini, dürüstlüğünü göstermeli.. Mazlumlar karşısında tevazuunu göstermeli. Zalimler karşısında tevazu zillettir mesela.. Yoksullar kaşısında cömerliğini. göstermeli..

    Kız kardeşinin kapanmasına karşı çıkan başörtülü bir kız düşünebiliyor musunuz? Demek ki, onun için başörtüsü bir marka ya da aksesuvar..

    Birileri bu tipleri modelliyor, örnekliyor, ki belki başkaları da peşlerine takılır diye. Klonlanmak üzere seçilen gen gibi ortalıkta dolaşıyorlar. Başörtüsünün ve tesettürün genlerini dönüştürmeye çalışıyorlar sanki.

    Tesettür defileleri bu açıdan, kime hizmet ettiği belli olmayan bir şey.. Birilerine tesettürü sevdirir, onun tehdit olmadığını gösterirken öte yandan tesettürün içini boşaltıyor..

    Kur’an da okur, makyaj da yaparlar..

    Bir adım sonrası şu:

    Kur’an da okur, flört de ederler..

    Kur’an da okur, diskoya da giderler..

    Kur’an da okur, dans da ederler..

    Kur’an da okur...

    Vay o Kur’an okuyanların haline ki!

    Sadece bizim çıtır kızlar değil, ak saçlı, sonradan zampara hacıbeylerin kırdıkları cevizlerin sayısı az değildir..

    Onlar yetimin hakkını yerler,

    Onlar sekreterleri ile gizli nikah yaparlar,

    Onlar Rus kızları ile tanıtım film ya da afişleri için fotoğraf çekiminde aynen..

    O firma sahiplerinin reklam katalogları ve fuarlardaki hostes kızlar gibi kızları, gelinleri, oğulları ya da damatları, torunları olacak bir gün..

    Kim neye yardım ederse, o onlara dokanır..

    Kınayan da kınadığı ile imtihan olur..

    Kızlar öyle de oğlanlar nasıl?!. Saçlarına, sakallarına bakın, favorilerine, dövmelerine, küpelerine.. Kulaklarında kulaklık, vapurda yan koltukta otururken çalan müziği ben duyuyorum.. 40'a geldiğinde sağır olacak bu çocuklar.. Bu kadar aşırı uyarılan kulakların iç kulaktaki su dengesinin ileri yaşlarda nasıl bir felakete sebeb olacağını yaşayarak öğrenecek bu gençler..

    Bazı başörtülüleri görüyorum da, açıklar beni o kadar rahatsız etmiyor.. Keşke açık olsalar, o kadar kötü olmayacak gibi geliyor bana.. Gözler, dudaklar, yırtmaçlar.

    Elde sigara afta tafra yürüyüşleri..

    Elinde sigara, jeepte çarşaflı ve dudaklar boyalı.. gözlerde far, yanaklarda allık..

    Hani sanki komplo gibi..

    Kim bunlar! Nereden çıktılar.. Ne yaptıklarını sanıyorlar?

    Tesettürün anlamı neydi? Ruhani boyut bu işin neresinde?..

    Bu çocuklar ne yaptıklarını sanıyorlar?.. Sadece başlarına bir başörtüsü bağlamakla her şeyin bittiğini mi sanıyorlar?..

    Neyse dışı başkalarını, içi beni yakar bu işlerin..

    Sonunda her iki tarafa da zarar veriyorlar..

    Ne Müslümanlara ne laiklere yaranacaklar..

    Bunlara zemin hazırlayanlar utansın..

    Oh! Our green girls! İyi kızlar cennete, kötü kızlar her yere!

    Dileyen dilediği yere..

    Selâm ve dua ile..


  15. (Üstad'dan evvel...)

     

    -Şimdi Âsım, edebiyâtı bırak, bir tarafa;

    Daha ciddi işimiz var, geçelim başka lâfa.

    Gâliba söylediğim yoktu? Evet, hiç yoktu:

    Mısır’ın en muhteşem üstâdı Muhammed Abdu,

    Konuşurken neye dâirse Cemaleddin’le;

    Der ki tilmizine Afganlı:

    -‘Muhammed, dinle!

    İnkilâb istiyorum, başka değil, hem çabucak,

    Öne bizler düşüp İslâm’ı da kaldırmazsak,

    Nazariyyat ile bir şeyler olur zannetme!

    O berâhîni de artık yetişir dinletme!

    Çünkü muhtâc-ı tezâhür değil isti’dâdın…’

    -‘Şüphe yok, hakk-ı seçmûhileri var Üstâdın...

    Gidelim bir yere, hatta şu bizim Sudan’a;

    Yeni bir medrese te’sis edelim Urbân’a,

    Daha üç beş de faziletli mücahid bulalım,

    Nesli tehzib ile, i’la ile meşgûl olalım.

    Çıkarıp gönderelim, hâsılı, Şeyhim, yer yer,

    Oradan âlem-i İslam’a Cemaleddin’ler.’

     

    Mehmet Akif Ersoy

×
×
  • Create New...