Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Hâcegân

Editor
  • Content Count

    989
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    42

Posts posted by Hâcegân


  1. ''Tasavvufun tarih içinde geçirdiğiüç aşamanın dikkatlice takip edilmesi bugünkü yapısına nasıl kavuştuğu hakkında bize bir fikir verebilir. İlk aşaması Efendimiz (sas) zamanında 'fiilî sünnet' halinde yaşanıp ismi konulmamış "zühd ve takva" hayatı. Bu özelliğiyle sünnetin bir parçası olarak Efendimiz'in ve sahabelerin hayatında devam ediyordu. Ancak Emevi iktidarlarının baskısı sonucunda bazı Müslümanlar gündelik hayattan elini eteğini çekme yolunu seçince, hem siyasî hayattan hem ekonomik faaliyetlerden, kısaca dünya meşgalesinden çekilip daha sistematik bir zühd ve takva hayatı yaşamaya başladılar. Bunu zaman içinde yabancı mistik ve gnostik disiplinlerle temasın da sonucunda "tasavvufun felsefileşmesi" aşaması takip etti. Bu süreçte diğer irfan ve hikmet ehli sufilerin yanında Muhyiddin İbn Arabi'nin önemli payı söz konusudur. Üçüncü önemli aşaması ise Selçuklu ve Osmanlılar döneminde tasavvufun "tarikatlar" şeklinde kurumsallaşmasıdır. Nitekim sosyal Müslümanlığın tarikat versiyonuna en önemli etkiyi yapan da muhakkak ki Osmanlı dönemindeki pratik uygulama, yani tarikatlardır.'' Ali Bulaç.

     

    Tasavvuf---- Yabancı mistik ve gnostik disiplinler----- Felsefileşme.

     

    Kelimelerin içine ne güzel de saklıyor bir takım fikirlerini...


  2. İnsanlar faceyi tanıdığından beri hiç araştırmadan etmeden bir takım sözleri nasıl da paylaşıyorlar, anlamak imkansız yahu!..

    Bir söz paylaş ve altına yaz, Mevlana...

    Bir başka sözün altına da mesela Yunus Emre... Sonra Necip Fazıl...

    Yahu face bülbülleri, beni gülmekten yerlere yatırıyorsunuz, zira paylaştığınız sözlerin yüzde 90'nı, sözün altına yazdığınız kişiye ait değil... Adam şiir paylaşıy...or, altına da bilmem hangi şair yazıyor, yavrucuğum o şiir o yazdığın kişiye ait değil, diyemiyorsun adama tabi...

    Bir başkası bir söz paylaşıyor, altına da Necip Fazıl yazıyor... Evladım, o paylaştığın söz Necip Fazıl'a ait değil, diyeceğim ama...

    Hani korkuyorum, Nazım hikmet'e ait olan bir sözü Yunus Emre'ye aitmiş gibi paylaşacak bir gerizekalı çıkacak diye... Yakındır, bu gidişle o da yakındır...


  3. Bir takım engeller yüzünden gelemiyorum maalesef. Buna, engeller değil de korkular desek daha yerinde olur. trradomir ve KaraBelaCeket diyorum. Ne olur ne olmaz, es kaza gelirler belki toplantıya. Çok görmeyin, kınamayın arkadaşlar; benim için yükseklikten hemen sonra gelen iki korkudur onlar. Korkularımla yüzleşmeye yüzüm yok. trra ve ceket’le bir araya gelmem namümkün. Beni harcayacaklarına dair yaptıkları planlar hala forumda dururken o toplantıya asla gelemem. Belki bu kararla hayranlarımı üzeceğim, belki o gün eksikliğim derinden hissedilip hasretle anılacağım ve belki ‘’o olmayınca tadı olmuyor be’’ gibi cümlelerin dile gelmesine vesile olacağım ama yapacak bir şey yok, üzgünüm.

     

    Adamlar gece ile gündüz gibi yahu...


  4. Çok zor bir soru?

    Rıza Nur'un hatıratında bu hususta ilginç bilgiler vardır... Osmanlı dönemi Selanik yargısından kalma bir belge vardır, internette dolaşan. O belgede de Rıza Nur'n yazdıklarını doğrulayan ifadeler geçiyor... O belgelerde ne geçiyor, bilmeyenler merak edebilir? Ama bu mevzuuda yardımcı olamam... Çünkü o bilgiler doğru mudur, emin değilim... Emin olmadığım şeyleri de buran yazmak hoş olmaz! İsteyen ulaşır o bilgilere zaten, kitap yasak değil...


  5. ''Yıllardır kalın kafalılara anlatmaya çalışırız: Hem Kemalist hem sosyalist olunamaz, olamazsınız!

    Çoğu anlamaz. Kimisi anlamak istemez, kimisinin işine gelmez.

    (...)

    Hem Kemalist hem sosyalist olmaya çalışan düşünme özürlüler artık tarihin çöp sepetindeler de, ara sıra çöp sepetinin kapağını kaldırıp seslenmeye, üstelik bir de edepsizlenmeye çalışıyorlar.''

    Engin Ardıç

     

    ''Bir insan, hem Komünist, hem de Atatürkçü olabilir mi?

    Olamaz!

    (...)

    Bunlar hem Atatürkçüdürler hem de komünist Nâzım Hikmet’in ve Nâzım Hikmet yolunda olanların sevdalılarıdırlar.''

    Yavuz Bülent Bakiler.

     

    Bu yazılar bir harika... Sanki bir kesimin yıllardır kullandığı maskeyi çekti attı...

     

    Peki Üstat ne demiş bu mevzuuda, bir bakalım:

    ''...Bütün taktikleri, İslamiyet alehtarlığını Sempati ile karşılayan Cumhuriyet hükümetinde aradıkları ve buldukları ''serbest geçit'' zeminini sağlamaktır.''

     

    Yani diyeceğim, bir insan hem sosyalist, hem müslüman olmaz, olamaz... Komünist zaten olmaz...

    Kemalist müslüman olur mu?


  6. CEVİZ : ( TUTKU ) Garip ve zıtlıklarla

    dolu biridir.

    Egoist ve agresiftir.

    Beklenmedik tepkiler gösterir.

    Asil bir ruhu vardır. Spontandır.

    Çok hırslıdır ve hiç esnekliği yoktur.

    Zor ve alışılmışın dışında bir eşitir.

    Çok zor beğenir.

    Çok kıskanç ve tutkuludur.

    Sadece takdir eder.

    Uyum göstermek için fazla fedakarlık etmektende hoşlanmaz.

    İlginç stratejiler üretmeyi sever.

     

    Komünist mi ne?


  7. ''Dindar bir neslin yetişmesini isteyen aktörler kesintisiz eğitim ile Türkiye'ye büyük zarar verdiler. 28 Şubat sürecinde hedef sadece imam hatipliler olmadı. İmam hatiplilerle birlikte yoksul anadolu çocuklarının elinden fırsat eşitliğini almıştır. Merhum Özal ve Menderes döneminde yoksul çocuklar iyi okullarda okumaya hak kazanırken 28 Şubat'çı zihniyet bu yolu kapatmıştı. Geçmişte zenginlik babadan oğula geçiyordu. Anadolu bu çarkı bozdu. Kapıcıların marangozların çocukları okudu. 28 Şubat Anadolu'daki bu şahlanışı engellemeye yönelik bir darbeydi.

    Ak Parti zorunmlu eğitimi kademeli olarak 12 yıla çıkaran düzenlemeyi meclise sunduk: Bir çok gelişmiş ülke öğrencilerin yaş ve gelişimine göre kademeli eğitim verir. Ak Parti olarak biz bunu savunduk. bu üç kademeli bir eğitim. Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu en modern bir sistem. Bu sistemle kesintisiz eğitimin verdiği ağüır tahribat ortadan kaldırılacak. Bugün batı toplumunda bile meclek lisesine giden öğrenci sayısı yüzde 65'tir. 4+4+4 sistemine başta CHP ve TÜSİAD'ın verdiği tepki tamamen çağdışı tepkilerdir. Demek ki CHP'nin taraf olduğunu biliyoruz. Demek ki TÜSİAD taraf olabiliyormuş. Bu TÜSİAD 1992 yılında da bir zata bir İmam HAtip raporu hazırlattı. O raporla İmam Hatiplerin orta kısmını kapattılar. Bunların kinin ne olduğu biliriz. Bunu bildiğimiz için bu yanlışı düzeltmek de bizim görevimizdir. Reform karşısında CHP'nin statikoyu savunmasına biz de millet de alışmış durumdayız. TÜSİAD'ın bir kez daha statikoyu savunması ibretliktir. Kusura bakma TÜSİAD senin arzun olmayacak milletin arzusu olacak. Dedim ki siz işinize bakın biz de işimize bakalım. Siz sanayicisiniz. Ne söyleyecekseniz onu söyleyin. Ama bu ülkede eğitimde yolları kapatmaya gelip de bariyer oluşturmayın. Sıkılmadan şunu söylüyorlar: kızların okumasının önü kesilirmiş. 8 yıllık eğitimin en büyük mağduru aslında sanayicilerdir. Kademeli eğitime karşı çıkmak TÜSİAD'ın geçmişte oynadığı eski bir roldür. TÜSİAD 28 Şubat'ta oynadığı rolü sorgulasın. Ekonomiye vurduğu darbenin özelştirisini yapsın. Ben artık TÜSİAD'ın kör ideolijiden kurtulmasını tavsiye ediyorum. Kız ö-ğrenciler niye evde kalsın. 4 okuyacak 4 daha okuyacak ikinci dörtten sonra tercih hakkı olacak. 3. dörde başlarken orada açık liseyi tercih edebilecek. Bunu yaparken bir rahatlama getiriyoruz. ABD evden eğitim sistemini kurmuş eee Türkiye buna niye bu kadar Fransız kalsın. Dert başka. 12 yıllık kesintili eğitimde ikinci dört yılla devam zorunluluğu getiriyoruz ve kız çocukları evde kalacak iddiası yalandır.''

     

    Başbakan Erdoğan...


  8. ''Merhum üstad Necip Fazıl'a ait ifadeler üzerinden günlerdir birileri fırtınalar koparmak istiyor: Ne diyor üstad, Dilinin, Dinin, Irzının, Evinin, Kinin davacısı bir gençlik diyor.. Tabii bu sözün sahibinin Necip Fazıl olduğunu bilemeyen cahiller hemen yoruma başlıyorlar. Bazı Cumhuriyet Halk Partililer nasıl olduysa Yunus Emre'yi hatırladılar bize cevap veriyorlar. Biz kime karşı Yunus'un kime karşı da Köroğlu'nun Dadaloğlu'nun diliyle konuşacağımızı iyi biliriz. Biz yolda kalmışın yanında bizim dilimiz Yunus'un Mevlana'nın dilidir. Ama zalime karşı, diktatörlere karşı onların taşeronlarına karşı dilimizin dili Köroğlu'nun, Dadaloğlu'nun Necip Fazıl'ın dilidir. ''''''

     

    Recep Tayyip Erdoğan...


  9. Pürmelal anlaşılan muevzuuyu pek anlamamış, hükümete veryansın etmiş...

     

    Yalçın Bayer Hürriyet'en kafa uzattı ve ülkem insanını cahiller deposu yaptı, her zamanki halleri... Özdemir İnce de yine aynı gazeteden küstahlaştı, 'kul sürüsü' tabirini kullandı ve dahası Başbakanı 'imam çobanı' yaptı... Bunlardan biri de Türkan Saylan'ın kemikleri sızlıyordur şimdi filan diye zırvaladı... Vallahi Rus elçisi ne söylerse, Abdulhamit tam tersini yaparmış... Eee ne de olsa 33 yıl bu...

     

    28 Şubat döneminde eğitim kesintisiz sekiz yıl olmuştu... Mesut Yılmaz siyasi kariyeni de sıfıra indirmeyi göze alarak arkasında durmuştu kesintisiz 8 yılın... Hani o 28 şubatta gerçekleşen ünlü MGK vardı ya, o MGK'dan 18 madde çıkmıştı hani... İşte bu kesintisiz 8 yılın kaynağı da o 18 maddenin içinde... Bu da demek oluyor ki, 8 yıllık kesintisiz reformu(!) askerlerin işiydi... Emrediyorum! Yapılacak, yap!!! Peki, bu malum reformu rapor halinde gerekli mercilere sunan kuruluş kimdi? Sıkı durun: TUSİAD. TÜSİAD'ın bu mevzuu ile alakalı 1990 yılında çıkmış bir raporu varmış, iyi mi? Tüsiad, askerler ve oradan hop Mesut efendi... Ne milli irade ama... Gözlerim yaşardı...

     

    8 yıllık kesintisiz niye yapıldı?

    İmamhatip, meslek okulları bu durumdan etkilendi... İrticanın önünü almak için yapıldı yahu... Aslında ben size bir şey yazayım mı? Geçmişte Diyanet Başkanlığı niye kurulduysa, yine İmamhatipler ilk anda bu rejim tarafından hangi amaçla kurulduysa, eğitimde 8 yıllık kesintisiz reformu(!) o yüzden yapıldı... Yahu bunun için, yani şu son yazdığım için Necip Fazıl'ın 'Vesikalar Konuşuyor' kitabına bakabilirsiniz... Geçelim...

     

    12 yıllık eğitim yanlış anlaşılmış anlaşılan... ilk 4 yıl zorunlu, sonraki yıllar zorunlu değil... Yani dışarıdan okunabilir... İlk dört yıldan sonra öğrenciye tercih hakkı tanınıyor, öğrenci ve velisi için çok iyi bir imkan... İlk dört yıldan sonrası veliye bırakılmış... Eğer dışarıdan okunacaksa, MEB müfretadı yine geçerli olacak... Bir de dışarıdan eğitim alma hakkı özürlü öğrenciler için... Yani öyle kızkarı eve filan kapatmayacaklar... Ne bu, komünist bir hükümet yok başımızda çok şükür...

     

    Allah aşkına siz ne sanıyorsunuz? Çocuğu okula bir vereceğiz, 12 yıl kesintisiz devletin olcak falan mı sanıyorsunuz yoksa? Yani bu 12 yıl kesintisiz filan da değil; 4+4+4... yada 4x3 de diyebiliriz... Parçalı yani...

     

    Ha bana göre eğitim 4+4+4 olsun, bir şey demiyorum... İlk dört yıldan sonra da özürlü özürsüz fark etmez, tercih vatandaşa bırakılmalı... İster okutsun, isterse kendisi evde istediği gibi öğretsin... Sonra çocuk MEB'in yaptığı sınava girsin... Cemaatlar, tarikatlar kendi çocuklarını istediği gibi yetiştirsin, ne var bunda? Katolikler yetişdiriyor... Tüsiad'ın başkanı hanımefendi nerede okudu, bir araştırn bakalım ne çıkacak... Öğrencilerden ve öğretmenlerden şu kravatı da çıkarırlarsa bal gibi olur hani...

     

    Çok kolay yakalanıyoruz...

     

    Bir de tevhidi... Neydi o yaa?.. Eğitimde birlik mi ne? Daha o var, aman o da eksik kalsın...

    • Like 1

  10. Başbakan Erdoğan, partisi AK Parti'nin İstanbul İl Gençlik Kolları'nın kongresine telekonferansla katıldı.

     

    Erdoğan'ın, kongrede video konferans yöntemiyle yaptığı konuşmasının öncesindeki hazırlıklar da kameraya yansıdı.

     

     

    Erdoğan, konuşmasına az bir süre kala kızı Sümeyye Erdoğan'dan, “Kızım aşağıdan şu Çile'yi getirsen de üstadın o gençlik şeyi var ya” diyerek Necip Fazıl Kısakürek'in Çile kitabını istedi.

     

    “Gençliğe hitabe mi?” diye sorunca “Evet” yanıtını alan Sümeyye Erdoğan kitabı getirdi. Konuşmadaki, “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik” sözleri de Gençliğe Hitabe şiirinden alındı.

     

    (Habervaktim)


  11. Nazım Hikmet Ran…

    Nazım Hikmet mevzuu geçince aklıma hep ‘Nazımım…’ geliyor Kurtlar Vadisinden…

    Kemal Sunal’ın bir filmi vardı… Buzdolabı, pantolon reklamında filan oynuyor Sunal… Millet ise reklamda oynayan şahsiyete güvenip alıyordu reklam ürünlerini ama… Ama işte… Sonra o ürünler fosss… Şu yağlama yıkama var ya, dünyanın en bakılmazını fanuslar içerisine aldırır, biz de önümüzde sanat icra ediliyor diye öyle ağzımız açık bakakalırız… Oysa her şey yalandan ibaret…

    ‘’Makineleşmek İstiyorum’’ şiiri Nazım’ın en güzel şiiri…

    ‘’Trrrrum,

    trrrrum,

    trrrrum!

    trak tiki tak!

    Makinalaşmak

    istiyorum!’’

    Şu şiirdeki sanatın reklamını nasıl yapmak gerekir, bilmem ki? Makina genç galiba...

    ‘Trrrrum,

    trackakık,

    cızızkık!

    Trak tiki zonk!

    Hurdalaşmak

    istemiyorum!’

    Bu şiiri de ben yazdım işte... Kominist arkadaşlar yapsınlar reklamımı, beni yoldaşları olarak görsünler de bak... Bak o zaman bu şiirden ne anlamlar çıkarırlar... Gözlerinde dünyanın en büyük şairlerinden olurum... Benim şiirime biraz yağ gerekiyor, e onu da siz ekleyin artık...

     

    ‘’Gelsene dedi bana

    Kalsana dedi bana

    Gülsene dedi bana

    Ölsene dedi bana

     

    Geldim

    Kaldım

    Güldüm

    Öldum’’

    Yani şu şiirdeki inceliği görememek demek... Yani başka bir şey demiyorum... Nazım’ın Vera’sına yazdığı bir şiir... Vera da çok şey olmuştur, duygulanmıştır canım... Merak ediyorum da Vera başka bir şey isteseydi diyorum, yani ‘İslama gir Nazım!’ deseydi misal... Aman ya... Aslında Nazım bu şiirin son mısrasına Vera’ın bir isteğini de yazabilirdi... ‘Haftada 2 gün dedi bana/ eski eşime gideyim dedi bana/ gönderdim’ gibi mesela...

     

     

     

    Hele bir şiiri var Nazım’ın... ‘Kızıl Saçlısına’ yazdığı bir şiir... Piraye’ye mi yazdı? Belki Vera... Nüzhet olabilir mi? Münevver?.. Amannn... Kime yazdıysa yazdı işte... O şiir şöyle başlıyor:

    ‘Pembe yanaklı al dudaklı bir karım olursa eğer..

    Olursa 24 ayar ahlaklı..

    Anama bakar gibi bakar..

    İlaha tapar gibi taparım..!’

    Ne şiir ama değil mi? Freud’a çok meraklıydı herhalde Nazım… Anasına bakar gibi karısına mı bakacak, yoksa karısına bakar gibi anasına mı bakacak? Ne karışık… Öyle olsa olmaz, böyle olsa hiç olmaz… Nazım ve tapmak… Bu da ayrı bir mizah konusu zaten…

    Nazım Hikmet efendi hiç rahat durmamış… Nüzhet, Lena, Piraye, Münevver, Galina, Vera… Yoruldum… Çok hızlı adam bu Nazım… Ayrılmış, hemen evlenmiş… Eşinden ayrılmadan başkasıyla olmuş, sonra ayrılmış beraber olmuş… Ayrıl demiş kadına ayrılmış kadın, sonra kendi de ayrılmış bilmem kaçıncı eşinden, evlenmiş ayrıl dediği kadınla… Bazen de ayrılmadan evlenmiş başkasıyla, iyi mi? Aklınız mı karıştı? Yani benim de karışmıştı ilkleri ama insan sonra alışıyor Nazım’ın özel yaşantısına…

    Nüzhet ile evlenmiş… Sonra Lena ile evlendi… Bu arada Nüzhet bir profla evlendi… Piraye ile evleniyor Nazım… Nazım ile Piraye boşanıyor… Nazım Münevver’e aşık oluyor ve evleniyorlar… Nazım Münevver aşkı, Piraye ile nazım evli iken başlıyor… Bu arada Nazım münevver birlikteliğinden bir çocuk oluyor… Çocuk 3 aylıkken Nazım kaçıyor ve Rusya’da Vera ile evleniyor… Nazım Vera evliliğinden önce de Dr. Galina ile evleniyor… Ömrünün sonuna kadar da Vera ile evli kalıyor… Vera’nın külleri Nazım’ın mezarının yanına koyulmuş…

    Nazım En uzun Piraye ile evli kalıyor… Piraye Vedat Örfü ile evliydi ve bu adamdan Piraye’nin iki çocuğu var… Böyleyken Nazım ile evleniyor…

    Münevver de Nurullah Berk ile evliydi ve bir kızları vardı… Sonra araya Nazım giriyor, Münevver Nazım evliliği oluyor, Nazım’ın bu adamdan bir oğlu oluyor…

    Vera bir başka adamla evli… Çocukları var Vera’nın… Boşan diyor Vera’ya Nazım… Vera şart koşuyor… Haftada iki kez eski kocamın yanına gideceğim ve Nazım kabul ediyor… Evleniyorlar…

    Bu arada Nazım habire evleniyor... Geride bıraktıklarından boşanıyor mu, bilmiyorum? Yani boşanmadan habire evleniyor... Sadece periye ile boşandığını biliyorum, ondan da emin değilim ya...

    Başka kadınlar da var arada ama onlarla evlenmiyor…

    Sanki birbirine geçmiş filmlerden oluşuyor Nazım'ın hayatı...

    Nazım’ın bu halini, onu sevenlerin az kısmı, farklı değerlendiriyor… Nazım’daki aşkın büyüklüğünden bahsediyorlar… İnanın böyle… Her dala konan bir aşk… Nazım hayranlarından büyük kısmı ise bu olanlardan habersiz.... Müslüman bir Sosyal Demokratın nasıl Nazımcı olduğunu sanıyorsunuz? Habersiz de ondan...

    Hâlbuki karısını aldatan vatanını satar… Nazım vatanını satmış mıdır, bilemem!?!

    Daha çok şey yazardım ama şimdilik bu kadar…

    • Like 1

  12. İskilipli Atıf Hocayı üç ayaklı sehpaya götüren bu risale piyasada var...

     

    Mehmet Sılay'ın 'İskilipli Atıf Hoca' isminde yayınlanan kitabın son sayfalarında Akit Gazetesinin verdiği risale vardır... Üstelik eski ve yeni harflerle birlikte verilmiş... Bu kitapta Atıf Hocanın hayatı da anlatılıyor... İçerisinde Necip Fazıl'ın da olduğu önemli yazarların mevzuu ile alakalı yazdıklarından parçalar da kitaba eklendi... İstiklal Mahkemesinde görülen davada, tanık ifadeleri, sanık ifadeleri, savcının iddianamesi filan hepsi kitapta var... Okumanızı öneririm...

    • Like 1

    • Selamünaleyküm arkadaş!
    • Kardeşim bir Türk’üz… Selamını Türkçe ver!
    • Peki kardeşim. Ne diyeyim mesela?
    • Merhaba diyebilirsin.
    • Merhaba deyince Türkçe selam mı vermiş oluyorum?
    • Gayet tabi…

    ::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

     

    • Günaydın kardeşim!
    • Günaydın canım!
    • Kardeşim ben sana günaydın dedim zaten!..

    :::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
    • Günaydın birader!
    • Gün aydın mı? Ben de görüyorum!

    ::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
    • Tünaydın kuzum!
    • Şimdi nasıl karşılık versem yahu?
    • Sen de tünaydın diyeceksin tabiî ki…
    • Niye ki?..
    • Kuzum öğleden sonraları tünaydın denir de ondan…
    • Hayır, ben öğleden sonrası ile akşam sınırını ayıramadım, sıkıntı burada…
    • Ne!?!
    • Yani şimdi tünaydın mı desem, iyi akşamlar mı?

    ::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
    • İyi akşamlar kardeşim!
    • İyi akşamlar… Yok olmadı, iyi geceler!..
    • Kardeşim bir karar ver artık!
    • Kararsızım!..

    :::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
    • Selamünaleyküm!
    • Aleykümselâm!

    :::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
    • Günaydın hocam! (Hep bir sesle)
    • Eyvallah…
    • Tünaydın hocam! (6. Derste)
    • Eyvallah… Allah’ım sen bana sabır ver!
    • Güna… (Ertesi gün)
    • Selamünaleyküm çocuklar!
    • A…Aaaaa… Aleykümselâm hocam! (Hep bir sesle)
    • Ha şimdi oldu!.. Bundan sonra böyle selamlaşacağız, tamam mı çocuklar?
    • Tamam hocam!

    :::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
    Selamünaleyküm arkadaşlar!..
    • Like 1

  13. Ohoooo… Daha neler var, neler!..

    Efem ne de olsa Hac zamanı da hep Kurban Bayramına rastlıyor… Bu şeriatçılar var ya bu şeriatçılar, bu rastlantıları bilerek yapıyorlar, gizli gündemleri var bunların! Sahi Hac’a gitmeye ne gerek var ki? Boşuna paralarımızı Araplara niye kaptıralım, değil mi ama… O Mukaddes Emanetleri İstanbul’a getirmeyi bildik de kimsenin aklına Kâbe’yi İstanbul’a getirmek gelmedi, iyi mi? Hem böylelikle Hac ibadeti için Mekke’ye gitmeye gerek kalmaz, Araplara da para yedirmezdik…

    Hem zaten Cuma namazını vaktinde kılamayanlar üzülmesinler… Üzülmesinler efem, çünkü çaresi var: Cuma namazını kazaya bıraksınlar… Hem ne olacak canım, Cuma namazını evinde tek başına kılanlar bile var bu memlekette… Mesela öğle namazı var ya, şafilere göre 4 rekâttır… Hanefilere göre kaç rekâttır pekâlâ? Onu bilmeyecek ne var, 5 rekâttır tabi ki de… Bir de şu var ki; bazı namazlarda cemaat dağınık bir şekilde kılıyor. Kimisi kıyama kalkerken, kimisi de secdeye varıyor… Bu ne dağınıklık, ne dağınıklık!.. Bazıları da o kadar uyanık ki, anlatamam doğrusu… Ülke dışına çıktıklarında bozuk fikirleri hemen gün yüzüne çıkıyor ve farzları iki rekâta indiriveriyorlar… Şu ülkemizin kıymetini bilelim… Laiklik ilkesini çiğnememek için Allahaısmarladık gibi ifadeleri kullanmayan çok duyarlı büyüklerimiz var… Gerçi bir tanesi kürsüde halka karşı kullandı bu kelimeyi ama olsun o kadar olacak… Böyle duyarlı ve dinimizi çok müthiş, fevkalade, fevkin fevkinde, enfes bir şekilde tanıyan insanlarımız oldukça bu ülkede, laik sistemimizi Nuh Tufanı bile yıkamaz… Gerçekten…

    Dinimizi çok iyi bilen bu insanlarımızın bazı fetvaları da var ki, devlet bandrollü dini hükümlerdir… Sakıncası yok, bu hükümleri doya doya kullanabilirisiniz… Hacerül esved İyon şeylerinden kalma bize, atası da bizim ege canım, Efes civarları… Kâbe mesela tavla zarına benziyor… Hem Mekke’den Medine’ye kaçma olayının doğrusunu bandrollü dini hükümlerden çıkartınız ortaya, bandrollü bilgi her zaman en iyisidir… Zaten ayetler de uzun bir tefekkürün neticesinde ortaya çıkmış ifadelerdir, değil mi ama!.. İslam ananesi diye bir kavram vardır mesela… Bu ananeye göre Cebrail adında bir melek, ayetleri Peygambere ilham yolu ile iletir, öğrenin bunları öğrenin…

    Bandrollü dini bütün insanlarımız işin teorik kısmını bitirdiler ve bizi çeşitli uygulamalarla aydınlığa çıkarıverdiler… Müteşekkiriz efem… Tabiki de ezanın Türkçe okutulması bizim için yapıldı… Sırf söylenenleri anlayalım diye… Ezan okunduğunda hemen camilere koşalım diye… Zaten Cumhuriyet dönemi ile camiler de külliye nizamından kurtarıldı ve insanların vicdanlarına kapattığı dini hükümleri yaşadığı mekânlar oluverdi… Türkçe Kuran, Türkçe hutbe filan beşi beşine gelen hayırlı devrimler oldu… Elifba eğitimine yasaklamalar getirildi, çok isabetli oldu… Hani çevrilen bazı filmlerde yobaz hoca sahneleri de çok bilimsel gerçekleri gün yüzüne çıkardı, aydınlandık… Kara cüppeli, sarı dişli, çarpık suratlı, yalancı, sahtekar hocaları, şıhları bu filmler sayesinde tanımış olduk… Hani bunun için başta Halide Edip’e teşekkürler… Yahu bu hocalar var ya, siz bunları bilmezsiniz… Bu filmlerden öğrendik ki, bu insanlar Kurtuluş Savaşımıza bile karşı gelmiş, Yunanlılarla işbirliği bile yapmışlar… Sonra hacı, hoca filan demek bizi bağlayan yasalarımıza göre hala yasak yahu… Ha ne diyorduk, elifba eğitimini zapturapt adlına almıştı jandarmalarımız, ne güzel…

    Ah, ahhh ah… Bunların yanında meclisimizde müzakeresi yapılan ama uygulanamayan çok pozitivist, moderin, bilimsel dini ahkâmlar da vardı… Camilere sıralar koyacaktık, ayakkabılarla girecektik sonra bu kutsal mekanlara… Müzik aletleri için bir sahne de yapacaktık camilerimize… Ah neler kaçırdık, neler… Devrim hareketini başlattık ama devamını getiremedik. Salladık ama yıkamadık, ne çare… Vurduk ama öldüremedik…

    Mevlana ve müritleri soytarıdır mesela… Bu bilgi bandrollüdür, karşı çıkamazsınız… ‘Ümmet leşi’ ifadesi de bandrollü hükümlerimizdendir mesela… Osmanlı bile kendilerini Allah’ın gölgesi sanan sultanların idaresindeydi… Bu sultanların kimisi baykuş, kimisi de simsardı… Niye? Bu sultanlar yobazdı da ondan… Gerçekten bu rejim olmasaydı, gerçekleri öğrenemeden geçip gidecektik…

    Şimdi size has bandrollü bilgiler sunayım da görün…

    • Ey Büyük ….! Ey Tanrının oğlu…
    • Ben ….’ün çocuğu, yurdun ve ulusun kuluyum…
    • Onun yolu bizi yalancı ahret cennetine değil, hayata kavuşturacaktır…
    • Göklere yükseliyor ilah gibi bir heykel…
    • Bu taş daha kutsidir o kabenin taşından…
    • Sana güneş mi desem, Tanrı mı desem sana?
    • Se…’ten yükseldi ilahların bir eşi…
    • Kurtulmak, kurtarmakta hacet yoktu Allaha!
    • Yaratmak, işte budur Allahların elinde…
    • Yılda bir borcumuzdur Cumhuriyete tapmak…
    • Her varlığın, her kutretin üstünde o…

    Artık yeter bu kadar bandrollü bilgi… Bu enfes dini ifadelerin tarihi ise 1938…

     

    Nur hanım var, CHP milletvekili hanım… Ne demişti Cumhuriyet mitinglerinde bu kadın… ‘sen adı konmamış bir peygambersin!’ Hem zaten ‘Allah bizi şeriattan korusun!’ şeyi de böyle bir mitingte söylenmedi mi?

    Her şey aşikar, ne diyelim daha…

    Neyse… Şimdilik bu kadar yeter… Bu konu başlığına bunları niye yazdım, bende bilmiyorum…

    • Like 1

  14.  

     

    Pekâlâ uzatmayalım. Hatta kısaltalım da akılda kolay kalsın;

    Buradaki hiç kimseyi, size katılmıyor yada katılamıyor diye fütursuz bir üslup ile eleştiremez hele hele hakaret hiç edemezsiniz.

    Edersem n’olur? Ben, “Herkeste siz de olan ağız var” deyim, siz anlayın.

     

    Ve anlatımın fasih olması, fikri fasih yapmaz.

    …belki anlamayı zorlaştırır.

     

    Selmanbey bey ve şimdi de siz...

    Yani sizden de hiçbir şey anlamadım...

    Şu başlığa tekrar tekrar baktım, öyle hakaret, küfür filan göremedim...

    Lütfen şu başlığa gölge etmeyin de bir mesele üzerinde tartışalım... Lütfen...

     

    Varsa bir gariplik, hakaret filan, herhalde bu sitenin yöneticileri var... Onlar gereğini yapar...


  15. Tartışmaya bak ya...

    Kimin zihninde ne değişiyor sanki?

    Cedel ne getiriyor?

    Daha da önemlisi ne değiştiriyor?

     

    Bize ne lazım biliyor musunuz?

    Fıkıh! Bu iş, bu durum, bu mesele şeriatta böyledir. Falanca adam (mesela Başbakan) tersini yapıyor ama! Yahu Allah selamet versin, Allah imanını korusun de geç... Yeter ki bu tavır seni haramı helal yapmaya itmesin.

     

    Diğer mesele de Üstadla bağı... Yahu ne zorluyorsunuz ki? Başbakan'ın siz bi makalesini bi demecini mi okudunuz Büyük Doğu'yla ilgi? Vermek zorunda mı? Yoo! Niye zorunda olsun ki? Biz işimize bakalım. Büyük Doğu davasının İslam'a ve Müslümanlara kaliteli bir yaşam vadettiğine inanıyorsanız siz işinizi yapın gerisini boş verin.

     

    Allah Allah ya, tartışmaya bak he...

     

    Yahu Selmanbey bey kardeşim... Ne ilginç adamsın!.. 'Şu gemicik' diye başlayan yazımda hiç zorlanmışa benziyor muyum? Gayet rahatım... Yani hiş zorlanmadım, kolay oldu!..

     

    Kardeşim sen 'fıkıh' deme bana, sonra 'peki' deyip gidiyorsun yahu... Şu yazdıkların hoş da Selmanbey bey, Necip Fazıl'ın 'Benim gözümde menderes' kitabını öneririm okumadıysan... Sonra Raporlar, Başmakaleler filan...

     

    Şu başlığı da çok fena yaptık... Bunun için kendi adıma özürdilerim.


  16. Aman Ebkem, sen adamı öldürürsün gülmekten!..

     

    Tavşan mı birinci olur, kaplumbağa mı? Mantık ne der?

     

    Şimdi efem, efem şimdi şu mevzuudaki mantık dairesi nasıl bir şey? Mevzuu şu:

    Bu Kominist şeyleri askerlere hakaretin bin türlüsünü ediyorlardı, değil mi? Evet, öyle... Hatta Kıbrıs'ta Türk Askerinin ne iş var gibilerinden bir şeyler kusuyorlardı, değil mi? Evet, öyle... Öyleyse, yahu öyleyse o vakit bu adamlar Genelkurmay emekli başkanına niye sahip çıkıyorlar? Ebkem çıldıracağım, az kaldı! Şu işin bir mantığı vardır, o mantığı anlat bana!...


  17.  

     

    Tayyip Erdoğan'ın Hoteller zinciri var, karısının "Medical Park" isminde özel hastaneler zinciri var, oğlu bilmem kaç bin dolar Amerika'da burs alarak okuyor ve gemiciği var. Kendi öz yeğeni 50 kilo esrar yakalattı, serbest kaldı. Oğlu trafik kazası geçirdi, bir çocuğu öldürdü ve ölen çocuk 7de 7 suçlu çıktı, haklı olmasına rağmen.

     

     

     

    Şu gemicik meselesi...

     

    Erdoğan'ın oğlunun gemiciği var mış? Hadi var diyelim... Ne var bunda, ben de bunu anlamadım? Bir insan gayri meşru yollardan bir kazanç sahibi ise, tamam!.. Ama meşru bir yoldan bir gemi sahibi ise ne var bunda? Yol meşru olduktan sonra dünyanın bütün gemileri benim olsa kime ne? İddia sahibi bu gemilerde bir usulsüzlük olduğunu söylüyorsa, buyursun kanıtlasın belgeleri ile birlikte... İşte şu vergide şöyle yapmış, devletin şu havuzundan aktarma yapmış filan gibi gerekçelerle kanıtlasın, işte meydan! Ayrıca ortada bir gemi var mı yok mu, bunu da bilmiyorum... Ama varsa, bu gemiler elde edilirken bir usulsüzlük yapılmışsa, belgeleriyle koyun ortaya...

     

    Erdoğan'ın oteller zinciri var mış... Bak bak... Ne var bunda eğer varsa? Erdoğan oteller zincirini birbirine eklerken bir usulsüzlük mü yapmış? Yaptıysa, bunu nasıl yapmış, belgeleriyle koyun ortaya, okuyalım bizde... Bu ticarette bir usulsüzlük yoksa diyorum, Türkiye'nin bütün otelleri Erdoğan'ın olsa kime ne? Hani otellerin arsası için belediyelerinden yer mi temin etmiş bedavadan? Vakıf arazilerine binalar mı yapmış, ne yapmış söyleyin Allah aşkına?.. Biz de bilelim...

     

    Hanımının da hastaneler zinciri var mış? Ne ayıp, ne ayıp!.. Usulsüzlük varsa, buyrun efem!..

     

    Erdoğan'ın kardeşinin durumu bilinen bir şey... Erdoğan'ın bu mevzuu ile alakalı söyledikleri de ortada... Orada kardeşine hiç bir şekilde sahip çıkmıyor...

     

    Asıl ben başka bir şeye geleceğim...

    Adnan Menderes neler çekti, neler... Kıbrıs'ı satmış, ülkenin topraklarını yabancılara satmış, gençleri kıyma makinesinden geçirmiş... Bunlar Menederes'in asılması için ortaya atılan yalanlar... Ve Menderes idam edildi... Peki bu yalan haberler nereden çıktı? Var mı bir fikrin? yoksa sana göre Menderes bunları yapmış mı? Menderes Amerikan uşağı diye suçlanıyordu ama, 60 darbesini yapanlara iyi çocuk diyen zümre kimdi?

     

    Andıç davası idianamasini biraz oku, oku da senin bu iddialarının kaynağını, çıkış noktasını görüver... Bu tür haberler nerelerden oluşturulmuş, beyinlere kazınmış çok net bir şekilde gör... Haberlerin oluşturulduğu kozmik oda ateistlerle dolu... Hani Ayasofya diyorsun ya... Yazık... Ateistlerin kaleminden çıkan herzeleri alıp kendine silah yapıyorsun, o silahlarla da güya Ayasofya davası beşindesin... Ne mantık, ne mantık! Ve böylelikle Ayasofya davasını savunuyorum diye sanırken, nerelere hizmet ettiğinin farkında bile değilsin...

     

    Ayasofya mevzuunda samimisin ama... vesselam...

    • Like 4

  18. Ah canım!.. Küçümsemek mi?.. Hayır ama belki mevzuu ile alakalı derinliğini öğrenmek...

     

    Kuyuya bir taş attık ama su hemen ses verdi...

     

    E hadi gir şu meseleye, Ayasofya meselesine de görelim neler biliyorsun... O zaman anlarız laf kalabalığını kimin yaptığını...

     

    Ayasofya bir paketin düğümüdür... Hadi güzel kardeşim bir şeyler söyle bize bu düğümden, bekliyorum?

     

    Al sana meydan... Saha senin...

    • Like 1

  19. Şu başlık da ne hale gelmiş!... Ama oldu olacak...

     

    Ayasofya meselesi öyle basit değil, hele dağdan inenlerle kıyaslanmaz bile yahu!.. İran, hükümet, Amerika filan ve Ayasofya ha... Güldürme beni...

     

    Türkiye Cumhuriyetini bir çöz de öyle Ayasofya'yı konuşalım seninle... Öyle bedavadan dava yok! Türkiye Cumhuriyetinin sırları ne zaman çözülür, ha işte o zaman Ayasofya açılır... Derin sulara dalmadan dava sahibi olmak istiyorsun!...

    • Like 1

  20. Bana sadece bir mantıklı gerekçe ve daha sağlam bir siyaset adamı söyleyin ben de bu hain sıfatını seve seve boynum asayım. Gardaş safın nire, bizden olmayan bizim karşımızdadır, hani diyor Fuzuli;

     

    "Aldanma ki şair sözü elbette yalandır."

     

    mısraına

     

    "Bir şair sözü olduğuna göre bu da yalandır, öyleyse şair sözü doğrudur" protagoros ofizmini düşünürsek öte taraftan p ise q önermelerini de hesaba katınca öyle sanıyorum ki haklılık payınız çıkıyor. :) Ha sahi hakikat parçalara ayrılmazdı değil mi? Mayöz bölünme mi bu? Konuyu dağıtmıyor ve sıkı bir manevra yapıyorum.

     

    Tayyip Baba'ya laf yok demiyoruz ama "yerin kulağı ver derler benim de kulağım var, peki ben yer miyim. Hayır yemem." (bugün de mantıktan gidiyorum n'oluyoruz ebkem?) türevinden saçma hesaplara karnımız, gözümüz tok arkadaşım.

     

    Ha bu arada hoşgeldiniz. :)

     

    Bak şimdi dayanamam!.. Lütfe ama!.. Böyle mantık kokan yazılar yazmayın, yazmayın!

     

    Madem mantık dedik, soralım: Tavşan ile kaplumbağa yarış yapsa diyorum, birinci kim gelir? Al sana bir mantık sorusu... Mantık kimi birinci yapar?..

×
×
  • Create New...