Mustafa Cilasun 27 Report post Posted February 28, 2008 Yine kendi dirliğimde düşüncelerimle bir hesaplaşmaya yöneliyorum. Açmazların bulunduğu ruhi dinginliğimde icbar edilenler karşısında her geçen gün yabancılaşıyor muyum sorusu geliyor aklıma. Düşünmenin dahi birilerince suç teşkil edildiğine şahit olunca ilk aklıma gelen birilerince pazarlanan bağnazlık geliyor aklıma. Bir düşünceyi henüz doğmadan mahkûm etmek ne kadar acı bir zulmettir.Kendi payelerinin yok olacağı korkusuyla hiddeti önceleyerek sığıntı kimliğinde yaşamaya çalışmak ne kadar tuhaf bir tercihtir. Kime kulluk yağacağı konusunda netleşmeyen yürekler, sürdüre geldikleri mukallit kimliklerinin açmazlarıyla kapkara olan vehimlerini nesillere akıtmayı marifet olarak lanse ediyorlar. Hukuku güya hukuk adına çapraz hezeyanlarla pak idrakleri yanılmaya gayret ediyorlar. Kimler, kimlikleri konusunda netleşemeyen cahil zümreler, reddi miras takiyyesinde bulunan gafiller. Hizmet aşkıyla varlığını vakfeden değerlere saldırmak ne kadar büyük talihsizliktir. Saldıranlar kimler, kişiliklerinde aşktan bigane olan zilletler, çilenin hangi değerler muvazenesinde bir mefkûre oluşturacağını akledemeyenler. Düşüncelerin kadavra odasında hayat bulması, ancak niyet ve hizmet anlayışında ki inkişafla orantılıdır. Bireylerin özellerini deşifre ederek bir yol aramanın yararını ve densizliğini kimlere sormalıyız. Başarılı olan siyasilere ve müteşebbislere karşı neden bu kadar ön yargılıyız, bunun toplumu aydınlatma adına nasıl bir faydası olacaktır şaşarım. Din adına siyasi kalem kavgasını en son raddesine kadar kullanan zavallılara nasıl acımayalım. Bilmeden konuşmak, siyasi getirim için çıkarları vuruşturmak ne acı. İnsanlar doğup büyüdükleri topraklarda, mukaddesatın ne olduğunu, henüz kişilikleri tam oluşmadan öğrenirler. Malik olmak duygusunun, fıtratın gereği olduğu kesin kanaat, ama neye, nasıl ve hangi ölçülerde olacağının tespiti gerekir. İnsanı adam yapan tüm unsurların, yaşadığımız hayatın içinde bulunduğunu, bizlere uzak olmadığını bilmeliyiz, bir buket sunan elçinin, tebessüm ettiğini görebilmeliyiz. Bizleri bu nadide buketten ve masrafsız tebessümden, sevgiden, fedakârlıktan alıkoyan unsurlar tarafımızdan bilinmiyor mu? Bizzat yaşadığımız bu hayatın manasına bigane kalanlar, mutlaka mezarlara da manzara niyetiyle bakıyordurlar! Yaşamak zorunda olduğumuz bu hayatı, çekilemez hale getiren temel unsurları ihdas edenlerin, aldatılmış olduklarını, bizzat hayatı bahşeden açık ve seçik bir netlikte beyan ediyor. Bu yaratıkların kendi akıl ve zanlarına göre hayatın, ne anlam taşıdığını biliyor olmalarını, kendilerinden emin olmalarını bir zillet olarak, telakki etmek durumundayız. Tercihlerinin bizimle aynı frekansta olmaması şaşırtıcı değil, çünkü bunların ortak zaafları tekebbür, enaniyet ve hıyanettir. Paydaları bu olan yaratıkların, zulümden, desiseden, entrikadan asla vazgeçmeyeceklerini bilmemiz kaçınılmaz olacaktır. Bizler mukallit olmaktan kurtulup, itminan olarak, kime, niçin, nasıl ve hangi ölçülerde itibar edeceğimizi bilemez isek, müşahhas bir şekilde, tahkik ederek kanaat sahibi olamaz isek, yanılgılarımızın kaçınılmaz olacağı muhakkaktır. Hayatımızı ihata eden ve bizleri sürüklercesine alıp götüren, bizi bizden ayrı bir insan yapan faktörleri tanıyarak, muvahhit duruşunu sergilemeliyiz. Rahmet vesilesinin öğretilerini, susamışçasına araştırıp, kanarcasına ve büyük bir ihtimamla deruhte etmek zorundayız. Toplumun içine girdiği kutuplaşmalarının temelini oluşturan nedenlere, bir göz attığımızda anlamak adına zorlanmaya hiç gerek kalmıyor. Bu bakımdan beni benliğimden uzaklaştıranlara, kin kusmak kolay olduğu için bunu yapmayacağım, fert bazında bile kendi ile barışık bir sevgi için kucak açacağım. Hoş görü, ölçülü, sevgi, sabır, sebat, metanet azığım, kin, zan, zülüm ve egom çok iyi tanıdığım nefsimin basamakları olacaklardır. Ben yine kendi dirliğimde düşüncelerimle bir hesaplaşmaya yöneliyorum. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted February 28, 2008 Öteden beri ‘Rahmet’ denince Akla ilk gelen yağmur ‘Yağmur’ Denince de İllaki rahmet akla gelir O, bazen Bir okyanusun Ortasına iner Sağanak sağanak Bazen Bir dağ başına iner Sessiz ve ağlayarak Bazen de Çöllülere düşer Çoraklaşmış Toprakları ürperterek Sinesindeki rahmeti Hangi çöl Ortasından aldığını Ve bu Mukaddes yük uğruna Hangi semada kaldığını Kim bilir ki Kim bilir Kaç derece Ateşte pişti sinesi de Doldurdu azığını alelacele Öyle ya Bekleyenleri var Meleklerin refakatinde İnmesini gözleyenleri var Düşünmesini Bilenlere bu yollar Hikmet nakışlı bir kanaviçe Yağmurun İnsandaki izdüşümü Gözyaşından başka nedir Ağlayarak Rahmet kapısı çalınır Ağlayarak Elin yetişmediği istenir Ağlayarak Açziyet aşılır Ağlayarak Yusuflar çağrılır Ağlayarak Kanlı gömlek koklanır Ağlayarak Af kapısı aralanır Yağmurun Zahirî sebeplerinden Biri güneş olduğu gibi Ağlamanın da Güneşi yanık kalbidir Kalbi Yanmayanların Yağmuru Yağmayacak demektir Ağlamayanlar ise, Anlaşılamayacaktır Kalb yanarsa Gözler Kayıtsız kalmayacak Ve kahkaha Mekân bulamayacaktır Dertliler, Gittikleri yerlere Sinelerindekileri taşıyacak Ve oralarda Gözyaşlarıyla yeni Doğuşlara vesile olacaklardır Kalb Yangınının adı Bazen azim gayret, himmet Bazen de ızdırap, çile ve derttir Hâl, Kalbin durumuna Doğrudan bir işarettir Onu olduğu gibi ele verir Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted February 28, 2008 Londra sokaklarında Olanlardan habersiz şekilde Dertli sineler, yol almaya devam ederler Bunlardan ikisi Karar almışlardır kendi aralarında Atlamayacaklardır hiçbir Kapıyı ve her eve sokacaklardır Ellerindeki mukaddes davetiyeyi Bu niyetle Çalarlar her bir kapıyı Ve yaparlar çağrılarını Mütebbessim bir çehreİle yaparlar gerekli olanı Dedikleri gibi Atlamazlar hiçbir haneyi Aynen karar aldıkları gibi Kimisinden o anda Alırlar tepkilerini, kimisinden ise Sonradan gelecektir davetin neticesi Kimi için Bu davet bir mekân beraberliği Manasını taşırken, Kimi gönül için de Âhiret Beraberliğine vesile olan Bir tanışmanın başlangıcı olacaktır. Küçücük davetiye Belki de bazı sinelerin Yamaçlarında bir kartopu Gibi yuvarlanmaya başlamıştır bile Çığa ne zaman İnkılâp edeceğini kestirmek O esnada imkânsızdır Neyse onlar Tohumlarını atarlar toprağa Bakalım kaçı boy Verip de selâma duracak Kaçı sinesinde Nice başağı barındıracaktır Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted February 28, 2008 Hikmet; Bir düşünce, tasavvur Ve davranış bütünlüğüdür Evet, Düşüncede isabet İfadede gereklilik ve ölçü Sonra da O çizgide hareket Tam bir hikmet tekevvünüdür İlimde yakin Amelde sağlamlık ve itkan Hikmete bir diğer yaklaşım Buna İlmin amel ile sanat ruhunun itkanla beslenmesi de diyebiliriz Dinin gaye Ve maksatlarını kavrayıp Onu ferden temsil etmenin yanında Topyekûn hayata Hayat kılma düşünce ve Cehdi de hikmetin bir başka çizgisi Varlığın özü Ve iç yüzündeki gerçeği, Her nesneye ait ayrı ayrı hususiyetleri Ve bu hususiyetler Arasındaki münasebetleri Yaratıcı tarafından hedeflenen Gayeleri İdrak ve şuur da Hikmetin ayrı bir tarafıdır Sebepler ve illetler Âlemine yönelerek, varlığı Fayda ve maslahat yanlarıyla görüp Tanımak Tahlil ve terkiplerde bulunmak Yaratıcının halifesi olma unvanıyla O’nun izni ve emri Dairesinde varlığa müdahale Hâkimiyet sanatı hikmetin ayrı bir yanı Nizam ve ahengiyle Kâinattaki her şeyin yerli yerinde Olması ilâhî hikmetinden hareketle Kendi dünyamızda Bu denge ve düzenin Korunmasına riayet Arz Atmosfer ve semalardaki muvazenenin Muhafazası istikametinde Değişik ad ve unvanlarla değişik İlim dallarının geliştirilmesi de Hikmetin ayrı bir yorumudur Her zaman en iyi Hedefleri takip ederek Sevk ve idare edilenler arasında İyilik ve güzellik arayışları içinde bulunmak İnsanlarla Muamelelerimizde ilâhî ahlâkla Taalluk etmek suretiyle arzı ve arzdaki Peygamberlerin Gönderilme gayelerini Gerçekleştirmek de hikmetin Bir diğer açıdan ve çok enfes tarafıdır Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted February 28, 2008 Evet, artık bir şekliyle Her gün görüp temaşa ettiğimiz O en güzel meşherlerden daha güzel En muhteşem Saraylardan daha muhteşem En muhtevalı kitaplardan daha muhtevalı En mevzun Ve muntazam sistemlerden Daha muntazam, en şaşaalı mesire yerlerinden Daha büyülü Ve hemen her zaman Taptaze ve rengârenk hâliyle şu yeryüzü Ona bir manada Cennetlerin izdüşümü Firdevslerin sihirli koridoru da diyebiliriz Bütün o cazibedar Derinlikleriyle insani duygularımıza Akseden birbirinden farklı tecelli dalga boyundaki Güzelliklerin En enfesleriyle başlarımızı döndürmekte Ve gönüllerimizi hakikat aşkıyla coşturmaktadır Eğer insan Tabiat ve hayata ait hususiyetleri Biraz ön yargısız, biraz da insafla tetkik edebilse Görüp duyduğu Bakıp mütalâa ettiği canlı-cansız Her nesneye karşı öylesine derin bir hayranlık duyacaktır ki Müşahede ettiği şeyleri Bir daha ve bir daha temaşadan Kendini alamayacak; belki de, bir sevdalı gibi Sürekli varlığın özüne Ulaşma hülyalarıyla oturup kalkacaktır Oturup kalkacak ve her yeni tetkik, yeni tahlil, Yeni terkiple varlık Ve eşyanın ötesindeki hakikatlerin/hakikatin Meraklı bir araştırıcısı ve âşık bir keşşafı hâline gelecektir Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted February 29, 2008 Özlemimi açmaya Bir kalp istemedeyim ben Uzak kalmaktanHarap olmuş kalp yorulmuş HalimiAnlayacak bir kalp isteseydim Hani bir vuslatıArar ya aslından kalan sırla Uzak düşülen diyarlardaDurmadan özünü hep arar ya İşte hayıflandığım Arandığım bu yüzden benim Her zeminde dile getirdiğimYalnızca bu nedenledir dileğim İnsan mefkûresindeHusule gelen her bir şeyle Anlaşmaya çalışmamMeşverette bulunmaya başlamam Onlarla paylaşmamHalimi sunmam sadece bu yüzdendir Herkes bir canaDost oluyor zannımca benim Kendine yakın buldukları sürece Ne çare ki Aştırmadı kimsecikler İçimde gizlenen onca sırları Kimseler anlayamadıAhu figan ederek ağladıklarımı Oysa sakladığım sırlarımDuyulmayan çığlıklarımdan hiçte Uzak değildi İhsan sahibi görürdüVe dikkatle algılayan hissederdi onu Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted February 29, 2008 Ne yazı kiHer gözde yok olur bir gün nurKulakta yok olacaktır dikkati şuur Ne kadar Gizlidir ki ten candan ve canTenin inkişafında var olandır FakatOnu görmek içinİznin zuhur etmesi gerekir O nefeslerdeNe hikmetler gizlidir serdirNe ateştir ne badedir söyledikleri NefesMutlak hissedilmesi gerekenMeşkin avareliğinde yaşamaktır Ruh bu aşkı Hissetmese halde yoksa bu ateşDilden düşmeyen yürek kan içindir Aşk kalbindirO bahşedilen ulvi bir nimettirTefekkür etmek dahi gayretinledir Feda olmazsanKar’ın sözünü nasıl edeceksinHali yakan aşkı tanımazsan neylersin Dillenen bir aşkınCoşkusunda içine düşen ateş misaliYardan ayrı çekilen hasretin değeri Bu zaman avuntularMelali kesmez aşk iksiri kalbi korurTeselli eden tek şey nağmeyle bulunur Sana yoldaş olurHicranına ortak olur korlanan serinliktirPerdeler ardı ardına açılır halin ahengiyle Sana mahfuz olan sırraAşığın sır perdeleriyle sırdaş olurKalb hazzı müsemma ile sarmaş tadır Ey pakı ihsan olan Sen yalnızca yanımızda kal yeterDinginliğe erer devran olan keder Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 3, 2008 Günler Birbiri peşi sıra Güneşin şevkiyle anlamlaşırken Baharın Serencamında Kuytu enginliğin Hazzına vakıf oluyorum Yeşil Çimenler sinemin Bir hicranı olarak iz bırakıyordu Onunla umudun Kollarına uzanmıştım doyasıya Sırtımı yaslanarak hülyalar yaşamıştım Olmuyor işte Her dilediğin özlemin seninle Nice hasret perdelerinde Sahnelenen piyeslerin seyrinde Bir nazarın ne izler bıraktı kalbimde Yumruklarımı sıkarak Avuçladığım çimenler Hıncımı ne kadar anlayabilirdi ki Bir yeşilliğin Mürüvvetiyle bahşedilen Hükmün icrasının İklim kuşağında Mühleti nöbet yaşantılarında Kalbimin Titrek atışlarına Seni tanıdıkça, Haline vakıf oldukça Daha çok vakıf oluyordum Bir korkunun kuşattığı serzeniş izleriyle Tarafından Yanlış anlaşılmanın Halimde husule getirdiği telaşıyla Sürekli susmaya talip olmam bunun içindi Senin Bahşettiğin ülfetin Karşısında çaresizliğimi Naçarlığıma anlatarak yaşıyordum Halinden Sudur eden bir kelam Yüreğimde iğne oyası misali Zarafetini Resmederken Naif cümlelerin karşısında Sukutu hayale uğruyordum Hak Etmediğime kani olduğum Değerleri omuzlarıma yüklemen Karşısında mahcubiyetin katlarında Hala seni anlamaya çalışıyordum Bir Ortak paydamız vardı Müşterekliğimizi anlamlı kılan Kelime ismi hüzün olan Hatırlandıkça sol yanımızı ağrıtan Nedamet Zamanlarına kayıt bıraktıran Özlem namelerinden arta kalan Terennümlerdi Bir zamanlardan kalan izlerin Sahipliğinde vaat edilen değerlerle Şimdilerde Ne yağan yağmurunNe sensizlikte andığım umudunKalbimde mahfuz tuttuğum Titremelerin sancısıyla aşk kokumdu Seninle Anlam bulduğum Sevginle hizmete talip olduğum Her bir yanımda bulacağıma inandığım Zarifliğin ve şevkinin aşkıyla anıyorum Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 3, 2008 Artık kurtarsın seni Sahip çıktığın hüzünlerin Yıllara sâri Derlediğin çeyizin Gölgesinde yaşadığın anıların Bir türlü Duymak bilmediğin Acının sessizliğinde yorgun Ve bıkkın gözyaşların Nasibin hükmünce Acıların karattığı günlerin Duvağını düşürmüşse de sen Sen ol aldırma, asla bir yese kapılma Baharlar tükenmez Tomurcuklar fırtınaların dirliğindeKendini bulurlar, yeni bir sayfaya Duçar olarak safhaları olgunlaştırır Kuru ayazda, Kararan niyazda Gönüllerde var olan nifakta Hüzünlerin üşümelerinde Kirazlar mı oluşur, eriğin Güzelliğinde var olan cazibemi kalır Sen Serinliğin titretmelerinde Yak gitsin sevdanın çırasını Şarkılarla Sınır tanımayan tınılar misali Gönülleri hıçkırtan hicrandan artık Bir nebze olsun kurtar kendini. Bitsin artık Senin sinende bezginliğin Ölümü davet eden gecelerin Durmayan yaşlarında ki haykırışların figanların Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 3, 2008 Hayatı Yazıya vurarak coşmakMelali Paylaşmak adına Yazıyla Kendini kuşatanı bulmak Yazıyla Perdeleri aralamak Ötenin Eşiğinde soluk almak Öteye Gitmiş gelmişi sorgulamak Kıyısında Ömrün kalanıyla hesaplaşmakYeryüzünün Semaya teslim oluşunuGece anılanMaddenin kalp atışını anlamak Ölümü Dirimle barışıklığını Arzı mekân Zenginliğinde dirliği Önünde Köleliğimi itiraf ettiğimHuşuyla yer serildiğimSaygıyla kıdem eğlediğim Varlığımın müşahhas sebebini Bir müddetKendimden çıkıp Soruyorum anlamın ne Pınarın Arz ettiği serinliğeArzın Damarlarının kanısın Sen bu Gezegenin, can damarısın Pınar pınarken Değerini bilmeyişimizin anlamı YaşamakAğlamak demek Can vermek, akarak, Kuruyarak tohum olana Çatlamış Dudaklarıyla ruhumun Soruyorum anlamın ne Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 13, 2008 Her gün uyanırken üzerimden atamadığım yorgunluğum inanıyorum ki artık beni terk etmeyecek, izlerimin takipçisi olarak halime hükmedecek. Yaşadığım hayatın açmazlarına teslim olmuş bir ürpertiyle onunla birlikte yaşmaya alışıyordum çaresizliğin yüklediği adımlarla. Nereye baksam güne anlam kazandıran güneş olmasına rağmen, ellerimi açtığım semadan damlalar düşmesini anlarken, hakları gasp edilmiş bir kimliğin hercümerçliğinde hayıflanmam ne kadar çare olacaktı ki. Her bir düzensizliğin hengâmesinde düzeni koruma adına akla hayale gelmeyen vehimler karşısında duyduğumuz günü birlik nakaratlar muvazenemi bozuyordu. Düşünmeye dahi mahrum bırakılıyordu ruhuma emanet edilen sinem. Kalbimin bizzat sahibiyken onu düşünmekten ne kadar uzaklaştığımı fark edince içini titremeler kaplıyordu. Yaşama hakkını elde edebilmenin tek bir yolu kalıyordu desiselerin her gün ivme kazandığı cihanın bizlere has yurdunda, bizzat vatanımda. Kutlu bir görev aşkıyla askere gönderdiğimiz ciğer parelerimiz bu amansız hırsın ve esrarengiz paylaşımların kurbanları oluyorlardı birer birer. Küreselleşme adına dünya müstekbirlerinin, mazlumların haklarını acımasızca zülüm ederek bizzat ellerinden söküp alarak… Orta doğunun vicdanına zakkum katranlığında ihya ettiği mezalim ve bir marifetmiş gibi katlettikleri mazlum Müslüman halkın ortaya koyduğu feryatları hangi “medeni” ülke halkı duyuyor. Yazmak adına, klavyenin karşısına oturduğumda içimim kan ağladığına şahit oluyorum ve ne kadar şiirler yazmışsam bizzat onlar adına hayıflanıyorum. İtiraf eğliyorum ki aşikâr bir şekilde iman zafiyeti yaşıyorum kendi kimliğimde, ruh iklimimden her geçen gün uzaklaşırken. Vakti geçirmek adına… Ne kadar acı bir itiraf… Senin ruhun biçilen zamanı yok etmek için avunmak ve oyalanmak… Zevkler ve hırslar zaviyesinden bakmak… Sokak köpekleri için gösterilen gayretler, eğitim için seferber edilen gizemler…Sistem içinde paye kazanmak için onca girişilen mukallitliğin enstantaneleri… Milli hasletlerimiz her geçen gün tola re edilerek dünya müstekbirlerinin ve emperyalist güçlerin güdümünde nefes almak adına yaşamaya alışmak… Gücü elde edebilmek için en değerli mevhumlar ve akaidi kurallar ihlal edilirken, en yakınlarımızın arzularını yerine getirmek için kan ter dökülürken… Kanın ve terin sahibini düşünmek, ona yönelmek, mesajını idrak etmek ne kadar mümkün oluyordu ki bizim kimliğimizi bizzat ihdas eden, ahirin ve zahirin ölçüsünü bizlere öğreten yüce değerin nazarında… Kaç zamandır mevsimlerin güzellerinden en güzeli olan ilkbaharın sevincini melalimde doyasıya yaşayamıyorum. Ne dense gecekonduların düzensiz yollarında, kışın ayazında bin bir farklı desenle tüten bacalar, camlarından soyutlanmış pencereler, karanlıklar içinde hissettiğim inlemeler geliyor aklıma… Ne zaman hastanelerin aciline nazar etmek için gittiysem bin bir derdin içinde bulduğum çaresizleri temaşa edince gönderiyordum derinliğime hüzünlerimi. Geçim sıkıntısını iliklerine kadar terennüm eden canların, ekranlar karşısında yutkunmaları ve rey tik uğruna istismar edilen onca kurbanları düşünürken… Bizler adeta verilenle yetinmek zorunda bırakılmıştık, ihdas edilen şartlar buna göre tanzim ediliyordu. Senin ne düşündüğün, ne kadar gücün varsa o kadardı. Hatır ve gönül işlerinin revaç bulduğu iklimlerde, garibanlar, mazlumlar ne kadar değerliydi, Oysaki her insan mükerremdi. Mükellefliğini idrak ettiği ölçüde itibarlıydı. Kıstaslar değişti artık en takva addedilen tasavvufi mekânlarda bunlardan nasibini almışlardı. Gülün ölçüsü, rahmetin gücü, insanların öcü, mazinin ibret olması için şevki, ahirin özlem içinde terennümleri, mizanın nefsimiz için ürpertilerini ne kadar anlamlıydı. Rahmetin herkesi kuşattığına iman ederken, ruhumda ki bu derbederliği hala anlaya bilmiş değilim. Oysaki umudun, sabrın içindeki mevcudun, hilmin enginliğindeki var olan aşkın, çile ikliminde gizlenen nimetin kadrine vakıf olamadığım müddetçe yorgun yaşayacağım. Ben bu manada aşktan asla anlayamayacağım, bir sevda coşkusunu yaşayamayacağım, mazlum milletlerin, Müslüman efradın duçar oldukları mezalim karşısında hala refahımı ve saltanatımı, heveslerimde mevcut olan şiddeti, zevklerimin her çeşidiyle yaşamaya devam ettiğim sürece… Bizzat kendimizi kardırdığımızı, masrafı olmayan hoş görüde dahi ne kadar cimrileştiğimizi, bahşedilen tebessümü esirgediğimizi bildiğimi sürece… En tahammülsüz olan cemaat asabiyetlerinde, feyzimiz kaçar teranelerinde, takiyyeler içinde alına yollarda, ilmi siyaset denen aldatmacalarla… Dinin bizzat sahibinde bulunmayan saltanatla, gülün rengi ve bizzat kendisi olan efendimizin hiçbir hadisinde mevcut olmayan dünya zevki ve nimetlerinin kadriyle insanlarla cem olma hasletini akide birliği olarak zerk ederek ruhları ihlal etmek. Evrensel bir mesaj iken, her zerreyi ihata ederken, din ulularının telakkiler karşısında ki açmazlarını nasıl masum göreceğiz… Kadınları dört duvar arasına mahkûm etmeyi, takva olarak açıklayan basiretsizleri düşündükçe ruhumun daraldığını hissediyorum. Akıl zaviyesi bakımından benden farksız olan, dünyaya gelmeme sebep olan, şefkatin membaı, himmetin odağı, hoş görü sancağı olan anneme, eşime, kızıma, halama, komşuma neden efendimiz tarafından teslim edilen hakları, çeşitli maslahatlarla ellerinden acımasızca alınıyor. Erkek adam değilse, mertliği devirmişse, yiğitliği birilerin emanet etmişse, aklını şeyhim bilire tevdi etmişse ne beklenir ki mükellef kimliğinden… Ruhun sana aitse, ahir ve zahir tercihi bizzat senin iradenle nefsini mizana getirecekse, peygamber efendimizden ziyade şeyhini zikredince ne diyelim ki! Sen sana ait bulunan akıl ve kalbinle nefsinin nihayetini belirleyeceksin sana verilen mühlette. Tahkik etmeyince kâmil bir imana katiyen kavuşamazsın… Peygamber dahi her dilediğine şefaat edemezken sen ne bekliyorsun kimden? Quote Share this post Link to post Share on other sites
BDG 76 Report post Posted March 16, 2008 Sevda Yolunda! Her şey El yanar, dil yanar, ten yanar Sevda öylemi, yürekleri dağlar Kor Alevde ki ısı, bedende akan sıvı Kalp almaz ısı ve nede bir kansızı Bak Kuşlar aşk ile kıtaları geziyorlar Balıklar nesil için akara yüzüyorlar Mübarek Deve, çöl fırtınasını aşkla geçerler Aşk öyle ülfettir ki, canı dahi çeker İşte Nasıl bir hal, kimi ne vakitte yakalar Gayp mı, yapsana sen nefsine bir ayar Aşk Taleptir, hizmettir, çiledir, metanettir Gösterirsen şayet azim, aşk seni yakalar Hazindir Şekliyet, enaniyet ve hatta bir zafiyet Bulunursa kalbin de, aşk seni terk eder, O vakit Tövbe istiğfar, tevhidi hakikat bir rehber Zişanı Efendim, maşuk için en güzel haber Alemler efendisinin sözlerine mazhar olup çağ açmaya muvaffak olan, aleme nizam yayan kutlu hakanın imkansızda mümkünü görebilmesi; Gazi Osman paşanın şerefinden bir zerre dahi feda etmeksizin mağlubiyeti "mana"da muzafferiyet diye kucaklayabilmesi; üç tane birin yanyana dizilip "çokluk"u temsil etmesine nispeten üç tane birin toplamındaki azlık ve üç tane birin yan yana dizilebilmesindeki hikmet hep "aşk" iledir. Elle tutulmayan, gözle görülmeyen fakat elle tutulup gözle görünene nazaranla çok daha etkili ve tesirli olan "sevgi-aşk", anlayabilene ve kavrayabilene; yaşabilene ve tadabilene en ulvi zevki verecektir. Ne mutlu onlara... Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 17, 2008 Ey Kelebekler artık Sevda kokumu getirin Bana Yârimden Bir haber söyleyin çektirmeyin Onu Sizde özleyin Hasret çekin, bir kez sevin Şimdi Ne olur sevdamı Anlayın, onunla bana yaklaşın Biliyorum Sizde ne bir gam Ve hatta ne bir keder var Siz Çok sevilirsiniz Serpilirsiniz, yâri görürsünüz Size Teklife ne hacet Dilediğiniz an ona konarsınız siz Sevgili Yâri koklarsınız Tenini okşar aşkı haz ile yaşarsınız Seni Kıskanmayım mı Be hey aciz olan kelebek Görkü Sende mi acizlik Gel birde sen halime bak Sen Özgürsün, şensin Mesrursun çünkü yârinlesin Sinemle Ben biçareyim Biganeyim, zavallı kederimleyim Sen Bari sevdanı yaşa Dilediğince yeter ki bir haz al Sen Baharın bahçesinde Çiçeğin gözbebeğinde şensin Çok Yumuşaksın, hafifsin, Latifsin, rengârenksin çünkü şevksin Ben Çulsuz, perişanım Yüreği yanan çoraklaşan bir hanım Sen Bil ki güzel kelebek Ben kendimi seninle yaşıyorum Artık Çaresizliğimi seni Anarak, biraz olsun rahatlıyorum Senin Kanadın da olmak Mekânı seninle birlikte dolaşmak Sevgili Yârimin kokusunu Bir kez nefesimde almak onu solumak Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 17, 2008 Senin Için Ne Söylenir! O uyanırken Ben uyumaya başladım Karanlığa Gömülmek için Nelerde yapmadım Her Geçen bir anda Beni bekleyen toprağım Bir Kök salmadım Seni unutmaya başladım Öyle Diyor ne hazin ki Bunu başaran canı taşıyan Bir Muradım yok artık Sende ki gönülde kalan Bir Pişmanlık içinde Hadsiz bir nedameti yaşatan Hiç Hal bırakmayan Esrarı önceleyen değerli can Artık Asla bir umut Bağlamayacağım sevdaya Aşkı Anmamaya çok Çalışacağım hazanımda Bir Canımı bekleyen Mezarın has toprağında Seni Başucuma yazdıracağım Sinemde olan uhdeyi hicranımla Sen Hiç beni bilmedin Ahirinde de bilmeyeceksin Hiçbir Sızımı hissetmeden de Sen tüm varlığınla şakıyacaksın Hiç Bir ahu figanı hissedip Duymayacaksın sen unutacaksın Bir Canın defnini ellerinle Hazırlayıp felahta buluşacaksın Senin İçin anlıyorum ki Artık ben pek çok zulmettim Aşk Adına hem seni Hem de kendimi heder ettim Ben Seni terk etmeden Sen beni gönlünden azat ettin Sıkılmadan Bir nisa ile unutursun Hiç meraklanma dedin ve çekip gittin Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 17, 2008 Heceler Gecelerde! Bir göz ağrısıydı Senin onca çektirdiğin Ve çektiğim hasretin sancısı Artık Senden uzak günlerim Hissedeceksin bir zindan hali Senin Hasretin elemin Neler ne acılar çektirmedi ki Sine-i Gönüllerde çalkalanan Acı dalgaların verdiği hicran misali Sen ki Bir demi hayattın Var olan şevkin ilkbaharıydın Bir Demet çiçekler saldın Terennüm ettiğim kokunla şakıyandın Sen Sinemin yalnız olan Karanlığında aydınlık salandın Sen Hazandan arta kalan en mübariz kederle soluklanandın Sen Nevi şahsına hassaten Mana enginliğinde hep kalandın Manayı Aşkın letafetiyle Sunan en bariz bir sevdaydın Sen Sineyi saadetinde Derin izlerin harmanıydın Sen Çok farklıydın Bir başkaydın alıp götüren şarkıydın Sen Halin derinliğinde Bir baharı hazanın muştusu Sen Rahmanın engin Hasretiyle bir seyri sefer yolcusu Sen Ruhun hilkati canın Akıbeti, ahirin saadet olgusuydun Sen Melali bahşedenin Nefesleri nazar edeninde kuluydun Bak Beklemektesin işte Görünmezlerin seyri âlemin desin Sen Nağmelerin dilinde Yalnızlığımın kalan hecelerindesin Mücerret Bir özlemdi hayatın Bıraktığı halimi aşkın hasretiyle İşte Kuraklığın pençesinde Çölün derinliğinde ki bulunan zahire Bu Öyle bir hakikati aşk ki Tutkunun en nadir bulunan bir hali Artık Sinelerden ahu figan Duyulmaz gayri elemde görünmez hani Bir Hicranı saadet öyle Bir hazzı endam ki halin demiyle Melalin hamd serinliğinde Sabrın güzelliğindeki aşkın keyfiyle Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 18, 2008 Seni görmeyen Gözlerim artık merdiven altında Uçurumların o eşsiz diyarlarında Derbeder Akşamcıların acı bahtsızlığında Koparılan her sevdanın ahında Artık Kalmadı ki bir muradım sonunda Her bir tarafım karanlıkla olunca Seninle Hayallerim ipotek altına alınınca Hülyalarım sayfalarını kapatınca Biran Yazmayayım diyorum her seferinde Ellerimde ki parmakları kesmeyince Ruhumun Kalan bir nefesi olduğu müddetçe Duramıyorum sus tavsiye edilse de Uzaklarda Kendisi başarıyor bravo her nasılsa Her daim, sabır içinde yutkunsa da Melalinde Bir sevdanın acısını hiç duymasa da Bir sıfatı yakıştırıp susta bıraksa da Artık Esrar perdesini ömür billâh açmasa Bir hoş sedanın anılmasını engellese Bir daha Hiç söz etmese de en derinlere geçse Gam değil artık bu sevdalar küllenirse Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 18, 2008 Şu Yüreğim kanarken Sen dalganın sesindesin Onun Her kıvrımı nefesin Sinemde medceziri yaşatıyor Sen Yoksun, kum mahzun Seni arayan su masum Biliyorum Sensiz dalga mahkûm Gece yalnız, ben onda hapsim Bak Martılar ses vermiyor Sensizliğimde onlarda terk ediyor Melalimi Yalnız biçarelik sarıyor Halimde alacak bir nefes kalmıyor Senin Bıraktığın masum aşk Artık semayı, ayı, kuşatıyor Bana Seni anlatıyor ve bakıyor Sessizce kalbime giriyor ve yatıyor Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 18, 2008 Çare kalmayınca Sızılar aman vermiyor kalan anlarında Izdırap bir yere kadar halin darlığında Verilen Ömür ki kendi serencamının mahfilde Katreler anlamsızlaşıyor iksir sahilinde Bazendir Halin demi, keyfin fevki hisler kıdemli Can ki kimin derdi, aşk şevkini ne verdi Ulaşılmaz Bir sevda ki derinlerde uzayan nehirdi Meşk kimin derdiydi ahiri kimler bilirdi Şevkle Umut olan çocuğun uçurtması kaçar ya Uçmak için kanadını çırpan kuşlar var ya Dilense de Ağlamak istenen gözyaşları hiç akmaz ya Zindan ki duvarları umutlar için ne sayfalar Ne yapsın Mabet bekçisidir yüreğim karargâh seyrinde Hadiselerden bizar artık arı öteleyen dillerde Bizler Neler çektikse azimetin terk ediliş silsilesinde Seküler kimliğin nezdinde, ahu figanlar adilince Dil sukut eyler Ne söyleyeyim ki halin kudret eli bilinmeyince Utanmalar terk edilince, adaplarda ötelenince Zikredilen Aşklar kimliksiz, sevdalar ki bir rezilliğin içinde Mananın mevti hazanın hüznüyle boğulup eriyince Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 18, 2008 Aksın kanım Sonsuza değin ne varsa Yüreğimde o sevgi var oldukça Hüznüm hiç Dinmesin zülüm ve eza İnsanlık onurunu terk etmeyince Gözyaşlarım Akabildiğince aksın Uyku gözlerimden feragat etsin Mazlumun ahı Yeryüzünden ilelebet Huzur ve saadet için terk etmeyince Hakikat olan Tarife gerek duymayan Ruhun varlığıyla ebet yolculuğu Kalbin sahibiyle Muhabbet coşkusunu Yaşayamıyorsam hayat anlamlımı En önemli güç iken Gücümüzden feragat ettiren Akidemizde şekliyeti önceleyen lekeler Dirliğin sadece Huzurla kaim olmayacağını Bilmeyen bir gönlün yarası çok derindir Ana analıktan Ecdat darlıktan kahır içinde Nefesler o kadar anlamsız ki sevgisiz iklimde Ne martılar Ne dallarını bırakan yapraklar Özünden soyutlanan çalışkan arılar nerede Bizi benliğimizden soyutlayan değerler içimizde… Quote Share this post Link to post Share on other sites
ranüna 5 Report post Posted March 25, 2008 yüregine emegine saglık...paylaşm için tesekkürler.. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 25, 2008 Senin Için Ağlarım! Ah güzel kuşum biricik nadidem Yüreğin pırpır ederken kanatlarınla Hissiyat semasında süzülen semazendin Kanatlarının arasında, bir tüy olamamak En büyük bahtsızlığımdı. Hani sen, Keşmekeşliğin içinde boğuşurken, sana Bir el uzatamam, kapını açamamam Sesine hasret kalmam, o kadar acıydı ki Kalsaydım Ummanlarda, fırtınalarda Dağların başınsa, çığın altında razıydım Yeter ki sen mahzun olmasaydın hazırdım Sen iste yeter ki fiz ana gitmeye razıydım Razıyım av olmaya, bir fişekle vurulmaya Kansız kalmaya, toprakta kaybolmaya Razıyım, yeter ki sen o diyarlarda unutma Gecen olup sarmayı, cebinde anahtar olmayı Ne kadar çok isterdim bir bilseydin, hasretimdin Dinmeyen sızımdın, yüreğimden akan kanımdın Ey sevgili yar, sensizliğin acısı kahrediyor Çaresiz bir derdin dermanına vurgunum Sana susuzum, aşk yarası bu çaresi yok Olan tek bir çare sensin, aşkı bilensin Sevensin aşkın acısını hissedensin Sen bir çaresin, devasın, şifasın sen Selamı sabahı bilen, en güzel nadidemsin Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 25, 2008 Nerede duracaksak! Eğer Şu bedbin gönlüm Bir öğreticiye rastlamasaydı Rahmeti Anlamasaydı Manasızlıkta kalsaydı Enaniyetine Bir vakitlerce sarılsaydı İnsani hasleti elan unutsaydı İman Hakikatinden habersiz Olsaydı, Nasıl dururdu ki Nerede Duracak, idraki ne yapacaktı Tefekkür, tahayyül unutulacak mıydı İrfan Nerede bulacaktı İhsanı hiç sormayacak mıydı İhlâsı Aramayacak mıydı Ezeli şöyle bir sollayacak mıydı Ebedi Anlamayacak Ahirine inanmayacaktı Zahirinde mi Kalacak, fazilet ne olacaktı Vicdan Rafa mı kalkacak Güç mü her zaman konuşacaktı Ceza Ve takdir ölçü mü Biz onu mu referans alacaktık Durmayı Bilmekte bir erdemdir Değil mi ey kıymetli hocam Lakin Hiç bilmeden de Erdem için, edep için nefeslenmek Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 26, 2008 Yâr Ne Diyeyim! Şimdi Kanatlarını çırparak Aniden çıkıp gelmişti Çok Heyecanlıydı Göğsü yerinden oynuyordu Hiç Sabit durmuyordu, Merak içinde bakınıyordu Halinde O kadar masumdu ki Himmeti, şefkati müjdeliyordu Onun Konduğu yer Sadece kerpiçten yapılmıştı Ne taş Ne donduran beton Samimiyeti sunan karışıktı O Çok yumuşaktı Yalındı, Anadolu?ydu Bir Zamanlar sinesin de Ağırlamadığı kimse kalmamıştı Hastı Olduğu gibiydi Erdemliydi, vakardı, hoştu Er Meydanın da Palazlanan nadide bir koçtu Azmi Zalime hasım, Mazluma kalkan olmaktı O Sevdalara El sallayan bir yanıktı Ardı Yüzü kızarır, utanır Edebinden başını öne eğerdi Gönül Verdiğini görünce Dayanamaz çok heyecanlanırdı Telaşla Yutkunurdu Kaval üfleyerek efkârını akıtırdı Ona Sine-i feryadını Biriken ahu figanını anlarlardı Artık Ne yapsam Neylesem, kime gitsem Hicranım Hasretle filizlendi Hüzün fidemi nereye diksem Benim Kanadım yok ki Dallara konayım yaprağı anlayım Merakla Mekânları koklayım Kimlerden yârimi sorayım Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 26, 2008 Sizin Farkınız! Siz Çok farklısınız Yazdıklarınız ilginç ve güzel Etkileniyorum? Bilmiyorum? Bu güzellikleri Bu kelimeleri kimler için kullandınız Ama Ziyadesiyle doyurucuydu Diliniz daim olsun? Diyorsunuz Bilmiyorsunuz Güzel yüreğinizle siz Ürken bir bülbül, naif güldünüz Hasletleriniz Hedefleriniz sizi çok zorladı Dışlandınız? Bazense horlandınız Oysa Siz çok farklıydınız Bir gülistandınız? Gülizar?dınız Siz Bir ahenktiniz Sevgi sizde daha anlamlı duruyor Siz Nezaketinizle Ne kadar çok naifleşiyorsunuz İnanıyorum ki Sizsiz bir hayatı solumak Metal hurdalığında rahmet aramaktır Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted March 26, 2008 Sensiz hayalin izlerinde! Hiç Sensiz bilmediğim O baharının güneşini ararım Seni Demlediğim yalnızlığın Hazanın da öyle bulmuştum Güller O vakit seninle açtı Erguvanlar gönlüme sarkmıştı Sanki O zaman hayat Seninle bozkıra neşe saçmıştı Bir anda Sakin olan yüreğim Yekpareliğin mücerret keyfini andı Durağan Umutlarım salkım Saçaktı, ancak seninle açmıştı Sessizce Yanağıma düşen damlalar Yine senin şevkinle baharı andı Müdavimleşen Gecelerimin karanlığı Yine seninle bir aydınlığa kavuştu Aklına Hiç geliyor muyum İnanır mısın bunu dahi bilmiyorum Senin Ritmik ayak seslerin Klavyeye dokunan naif ellerin Çayı Yudumlarken aldığın Nefesin senin hissettiklerinle olmak Gecenin Sessizliğinde ki gizemlerin Bir hicran içinde yazdığın o şiirlerin Çaresiz Boğazıma düğümlenen Vaat ettiği ayrılığın fısıltıların da Sana Bir kez hasretimi Bizzat yüzüne bile söyleyemeden Sen Sessiz giderken hayalin Avuçlarımda mısralaşıyordu hasret için Bilerek Sessizliğine çekiliyor Ve hiç bir umut vermiyordun bana Dillenen Bu aşkın ve sevdanın Sinemi coşturan bu hazzı ahengin Mefkûren için Meşkine kanmama Hiç bir türlü fırsat vermiyordun Artık sen Anılarınla yaşıyordun Silinmezler hatıraları yeniden anıyordun Ve sen Benim için bir meşkin Kapısını bilerek ısrarla aralamıyordun Quote Share this post Link to post Share on other sites