Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Mustafa Cilasun

* Mustafa Cilasun Şiirleri *

Recommended Posts

Yine kendi dirliğimde düşüncelerimle bir hesaplaşmaya yöneliyorum.

 

Açmazların bulunduğu ruhi dinginliğimde icbar edilenler karşısında her geçen gün yabancılaşıyor muyum sorusu geliyor aklıma.

 

Düşünmenin dahi birilerince suç teşkil edildiğine şahit olunca ilk aklıma gelen birilerince pazarlanan bağnazlık geliyor aklıma.

 

Bir düşünceyi henüz doğmadan mahkûm etmek ne kadar acı bir zulmettir.

Kendi payelerinin yok olacağı korkusuyla hiddeti önceleyerek sığıntı kimliğinde yaşamaya çalışmak ne kadar tuhaf bir tercihtir.

 

Kime kulluk yağacağı konusunda netleşmeyen yürekler, sürdüre geldikleri mukallit kimliklerinin açmazlarıyla kapkara olan vehimlerini nesillere akıtmayı marifet olarak lanse ediyorlar.

 

Hukuku güya hukuk adına çapraz hezeyanlarla pak idrakleri yanılmaya gayret ediyorlar. Kimler, kimlikleri konusunda netleşemeyen cahil zümreler, reddi miras takiyyesinde bulunan gafiller.

 

Hizmet aşkıyla varlığını vakfeden değerlere saldırmak ne kadar büyük talihsizliktir. Saldıranlar kimler, kişiliklerinde aşktan bigane olan zilletler, çilenin hangi değerler muvazenesinde bir mefkûre oluşturacağını akledemeyenler.

 

Düşüncelerin kadavra odasında hayat bulması, ancak niyet ve hizmet anlayışında ki inkişafla orantılıdır. Bireylerin özellerini deşifre ederek bir yol aramanın yararını ve densizliğini kimlere sormalıyız.

 

Başarılı olan siyasilere ve müteşebbislere karşı neden bu kadar ön yargılıyız, bunun toplumu aydınlatma adına nasıl bir faydası olacaktır şaşarım.

 

Din adına siyasi kalem kavgasını en son raddesine kadar kullanan zavallılara nasıl acımayalım. Bilmeden konuşmak, siyasi getirim için çıkarları vuruşturmak ne acı.

 

İnsanlar doğup büyüdükleri topraklarda, mukaddesatın ne olduğunu, henüz kişilikleri tam oluşmadan öğrenirler.

 

Malik olmak duygusunun, fıtratın gereği olduğu kesin kanaat, ama neye, nasıl ve hangi ölçülerde olacağının tespiti gerekir.

 

İnsanı adam yapan tüm unsurların, yaşadığımız hayatın içinde bulunduğunu, bizlere uzak olmadığını bilmeliyiz, bir buket sunan elçinin, tebessüm ettiğini görebilmeliyiz.

 

Bizleri bu nadide buketten ve masrafsız tebessümden, sevgiden, fedakârlıktan alıkoyan unsurlar tarafımızdan bilinmiyor mu?

 

Bizzat yaşadığımız bu hayatın manasına bigane kalanlar, mutlaka mezarlara da manzara niyetiyle bakıyordurlar!

 

Yaşamak zorunda olduğumuz bu hayatı, çekilemez hale getiren temel unsurları ihdas edenlerin, aldatılmış olduklarını, bizzat hayatı bahşeden açık ve seçik bir netlikte beyan ediyor.

 

Bu yaratıkların kendi akıl ve zanlarına göre hayatın, ne anlam taşıdığını biliyor olmalarını, kendilerinden emin olmalarını bir zillet olarak, telakki etmek durumundayız.

 

Tercihlerinin bizimle aynı frekansta olmaması şaşırtıcı değil, çünkü bunların ortak zaafları tekebbür, enaniyet ve hıyanettir.

 

Paydaları bu olan yaratıkların, zulümden, desiseden, entrikadan asla vazgeçmeyeceklerini bilmemiz kaçınılmaz olacaktır.

 

Bizler mukallit olmaktan kurtulup, itminan olarak, kime, niçin, nasıl ve hangi ölçülerde itibar edeceğimizi bilemez isek, müşahhas bir şekilde, tahkik ederek kanaat sahibi olamaz isek, yanılgılarımızın kaçınılmaz olacağı muhakkaktır.

 

Hayatımızı ihata eden ve bizleri sürüklercesine alıp götüren, bizi bizden ayrı bir insan yapan faktörleri tanıyarak, muvahhit duruşunu sergilemeliyiz.

 

Rahmet vesilesinin öğretilerini, susamışçasına araştırıp, kanarcasına ve büyük bir ihtimamla deruhte etmek zorundayız.

 

Toplumun içine girdiği kutuplaşmalarının temelini oluşturan nedenlere, bir göz attığımızda anlamak adına zorlanmaya hiç gerek kalmıyor.

 

Bu bakımdan beni benliğimden uzaklaştıranlara, kin kusmak kolay olduğu için bunu yapmayacağım, fert bazında bile kendi ile barışık bir sevgi için kucak açacağım.

 

Hoş görü, ölçülü, sevgi, sabır, sebat, metanet azığım, kin, zan, zülüm ve egom çok iyi tanıdığım nefsimin basamakları olacaklardır.

 

Ben yine kendi dirliğimde düşüncelerimle bir hesaplaşmaya yöneliyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Öteden beri

‘Rahmet’ denince

Akla ilk gelen yağmur

 

‘Yağmur’

Denince de

İllaki rahmet akla gelir

 

O, bazen

Bir okyanusun

Ortasına iner

Sağanak sağanak

 

Bazen

Bir dağ başına iner

Sessiz ve ağlayarak

 

Bazen de

Çöllülere düşer

Çoraklaşmış

Toprakları ürperterek

 

Sinesindeki rahmeti

Hangi çöl

Ortasından aldığını

 

Ve bu

Mukaddes yük uğruna

Hangi semada kaldığını

Kim bilir ki

 

Kim bilir

Kaç derece

Ateşte pişti sinesi de

Doldurdu azığını alelacele

 

Öyle ya

Bekleyenleri var

 

Meleklerin refakatinde

İnmesini gözleyenleri var

 

Düşünmesini

Bilenlere bu yollar

Hikmet nakışlı bir kanaviçe

 

Yağmurun

İnsandaki izdüşümü

Gözyaşından başka nedir

 

Ağlayarak

Rahmet kapısı çalınır

Ağlayarak

Elin yetişmediği istenir

 

Ağlayarak

Açziyet aşılır

Ağlayarak

Yusuflar çağrılır

 

Ağlayarak

Kanlı gömlek koklanır

Ağlayarak

Af kapısı aralanır

 

Yağmurun

Zahirî sebeplerinden

Biri güneş olduğu gibi

Ağlamanın da

Güneşi yanık kalbidir

 

Kalbi

Yanmayanların

Yağmuru

Yağmayacak demektir

 

Ağlamayanlar ise,

Anlaşılamayacaktır

 

Kalb yanarsa

Gözler

Kayıtsız kalmayacak

Ve kahkaha

Mekân bulamayacaktır

 

Dertliler,

Gittikleri yerlere

Sinelerindekileri taşıyacak

Ve oralarda

Gözyaşlarıyla yeni

Doğuşlara vesile olacaklardır

 

Kalb

Yangınının adı

Bazen azim gayret, himmet

Bazen de

ızdırap, çile ve derttir

 

Hâl,

Kalbin durumuna

Doğrudan bir işarettir

Onu olduğu gibi ele verir

Share this post


Link to post
Share on other sites

Londra sokaklarında

Olanlardan habersiz şekilde

Dertli sineler, yol almaya devam ederler

 

Bunlardan ikisi

Karar almışlardır kendi aralarında

 

Atlamayacaklardır hiçbir

Kapıyı ve her eve sokacaklardır

Ellerindeki mukaddes davetiyeyi

 

Bu niyetle

Çalarlar her bir kapıyı

Ve yaparlar çağrılarını

Mütebbessim bir çehre

İle yaparlar gerekli olanı

 

Dedikleri gibi

Atlamazlar hiçbir haneyi

Aynen karar aldıkları gibi

 

Kimisinden o anda

Alırlar tepkilerini, kimisinden ise

Sonradan gelecektir davetin neticesi

 

Kimi için

Bu davet bir mekân beraberliği

Manasını taşırken,

Kimi gönül için de

 

Âhiret

Beraberliğine vesile olan

Bir tanışmanın başlangıcı olacaktır.

 

Küçücük davetiye

Belki de bazı sinelerin

Yamaçlarında bir kartopu

Gibi yuvarlanmaya başlamıştır bile

 

Çığa ne zaman

İnkılâp edeceğini kestirmek

O esnada imkânsızdır

 

Neyse onlar

Tohumlarını atarlar toprağa

 

Bakalım kaçı boy

Verip de selâma duracak

Kaçı sinesinde

Nice başağı barındıracaktır

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hikmet;

Bir düşünce, tasavvur

Ve davranış bütünlüğüdür

 

Evet,

Düşüncede isabet

İfadede gereklilik ve ölçü

 

Sonra da

O çizgide hareket

Tam bir hikmet tekevvünüdür

 

İlimde yakin

Amelde sağlamlık ve itkan

Hikmete bir diğer yaklaşım

 

Buna

İlmin amel ile sanat ruhunun

itkanla beslenmesi de diyebiliriz

 

Dinin gaye

Ve maksatlarını kavrayıp

Onu ferden temsil etmenin yanında

 

Topyekûn hayata

Hayat kılma düşünce ve

Cehdi de hikmetin bir başka çizgisi

 

Varlığın özü

Ve iç yüzündeki gerçeği,

Her nesneye ait ayrı ayrı hususiyetleri

 

Ve bu hususiyetler

Arasındaki münasebetleri

Yaratıcı tarafından hedeflenen

 

Gayeleri

İdrak ve şuur da

Hikmetin ayrı bir tarafıdır

 

Sebepler ve illetler

Âlemine yönelerek, varlığı

Fayda ve maslahat yanlarıyla görüp

 

Tanımak

Tahlil ve terkiplerde bulunmak

Yaratıcının halifesi olma unvanıyla

 

O’nun izni ve emri

Dairesinde varlığa müdahale

Hâkimiyet sanatı hikmetin ayrı bir yanı

 

Nizam ve ahengiyle

Kâinattaki her şeyin yerli yerinde

Olması ilâhî hikmetinden hareketle

 

Kendi dünyamızda

Bu denge ve düzenin

Korunmasına riayet Arz

Atmosfer ve semalardaki muvazenenin

 

Muhafazası istikametinde

Değişik ad ve unvanlarla değişik

İlim dallarının geliştirilmesi de

Hikmetin ayrı bir yorumudur

 

Her zaman en iyi

Hedefleri takip ederek

Sevk ve idare edilenler arasında

İyilik ve güzellik arayışları içinde bulunmak

 

İnsanlarla

Muamelelerimizde ilâhî ahlâkla

Taalluk etmek suretiyle arzı ve arzdaki

 

Peygamberlerin

Gönderilme gayelerini

Gerçekleştirmek de hikmetin

Bir diğer açıdan ve çok enfes tarafıdır

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evet, artık bir şekliyle

Her gün görüp temaşa ettiğimiz

O en güzel meşherlerden daha güzel

 

En muhteşem

Saraylardan daha muhteşem

En muhtevalı kitaplardan daha muhtevalı

 

En mevzun

Ve muntazam sistemlerden

Daha muntazam, en şaşaalı mesire yerlerinden

 

Daha büyülü

Ve hemen her zaman

Taptaze ve rengârenk hâliyle şu yeryüzü

 

Ona bir manada

Cennetlerin izdüşümü

Firdevslerin sihirli koridoru da diyebiliriz

 

Bütün o cazibedar

Derinlikleriyle insani duygularımıza

Akseden birbirinden farklı tecelli dalga boyundaki

 

Güzelliklerin

En enfesleriyle başlarımızı döndürmekte

Ve gönüllerimizi hakikat aşkıyla coşturmaktadır

 

Eğer insan

Tabiat ve hayata ait hususiyetleri

Biraz ön yargısız, biraz da insafla tetkik edebilse

 

Görüp duyduğu

Bakıp mütalâa ettiği canlı-cansız

Her nesneye karşı öylesine derin bir hayranlık duyacaktır ki

 

Müşahede ettiği şeyleri

Bir daha ve bir daha temaşadan

Kendini alamayacak; belki de, bir sevdalı gibi

 

Sürekli varlığın özüne

Ulaşma hülyalarıyla oturup kalkacaktır

Oturup kalkacak ve her yeni tetkik, yeni tahlil,

 

Yeni terkiple varlık

Ve eşyanın ötesindeki hakikatlerin/hakikatin

Meraklı bir araştırıcısı ve âşık bir keşşafı hâline gelecektir

Share this post


Link to post
Share on other sites

Özlemimi açmaya

Bir kalp istemedeyim ben

 

Uzak kalmaktan

Harap olmuş kalp yorulmuş

 

Halimi

Anlayacak bir kalp isteseydim

 

Hani bir vuslatı

Arar ya aslından kalan sırla

 

Uzak düşülen diyarlarda

Durmadan özünü hep arar ya

 

İşte hayıflandığım

Arandığım bu yüzden benim

 

Her zeminde dile getirdiğim

Yalnızca bu nedenledir dileğim

 

İnsan mefkûresinde

Husule gelen her bir şeyle

 

Anlaşmaya çalışmam

Meşverette bulunmaya başlamam

 

Onlarla paylaşmam

Halimi sunmam sadece bu yüzdendir

 

Herkes bir cana

Dost oluyor zannımca benim

Kendine yakın buldukları sürece

 

Ne çare ki

Aştırmadı kimsecikler

İçimde gizlenen onca sırları

 

Kimseler anlayamadı

Ahu figan ederek ağladıklarımı

 

Oysa sakladığım sırlarım

Duyulmayan çığlıklarımdan hiçte

 

Uzak değildi

İhsan sahibi görürdü

Ve dikkatle algılayan hissederdi onu

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ne yazı ki

Her gözde yok olur bir gün nur

Kulakta yok olacaktır dikkati şuur

 

Ne kadar

Gizlidir ki ten candan ve can

Tenin inkişafında var olandır

 

Fakat

Onu görmek için

İznin zuhur etmesi gerekir

 

O nefeslerde

Ne hikmetler gizlidir serdir

Ne ateştir ne badedir söyledikleri

 

Nefes

Mutlak hissedilmesi gereken

Meşkin avareliğinde yaşamaktır

 

Ruh bu aşkı

Hissetmese halde yoksa bu ateş

Dilden düşmeyen yürek kan içindir

 

Aşk kalbindir

O bahşedilen ulvi bir nimettir

Tefekkür etmek dahi gayretinledir

 

Feda olmazsan

Kar’ın sözünü nasıl edeceksin

Hali yakan aşkı tanımazsan neylersin

 

Dillenen bir aşkın

Coşkusunda içine düşen ateş misali

Yardan ayrı çekilen hasretin değeri

 

Bu zaman avuntular

Melali kesmez aşk iksiri kalbi korur

Teselli eden tek şey nağmeyle bulunur

 

Sana yoldaş olur

Hicranına ortak olur korlanan serinliktir

Perdeler ardı ardına açılır halin ahengiyle

 

Sana mahfuz olan sırra

Aşığın sır perdeleriyle sırdaş olur

Kalb hazzı müsemma ile sarmaş tadır

 

Ey pakı ihsan olan

Sen yalnızca yanımızda kal yeter

Dinginliğe erer devran olan keder

Share this post


Link to post
Share on other sites

Günler

Birbiri peşi sıra

Güneşin şevkiyle anlamlaşırken

 

Baharın

Serencamında

Kuytu enginliğin

Hazzına vakıf oluyorum

 

Yeşil

Çimenler sinemin

Bir hicranı olarak iz bırakıyordu

 

Onunla umudun

Kollarına uzanmıştım doyasıya

Sırtımı yaslanarak hülyalar yaşamıştım

 

Olmuyor işte

Her dilediğin özlemin seninle

Nice hasret perdelerinde

Sahnelenen piyeslerin seyrinde

Bir nazarın ne izler bıraktı kalbimde

 

Yumruklarımı sıkarak

Avuçladığım çimenler

Hıncımı ne kadar anlayabilirdi ki

 

Bir yeşilliğin

Mürüvvetiyle bahşedilen

Hükmün icrasının İklim kuşağında

Mühleti nöbet yaşantılarında

 

Kalbimin

Titrek atışlarına

Seni tanıdıkça,

Haline vakıf oldukça

Daha çok vakıf oluyordum

Bir korkunun kuşattığı serzeniş izleriyle

 

Tarafından

Yanlış anlaşılmanın

Halimde husule getirdiği telaşıyla

Sürekli susmaya talip olmam bunun içindi

 

Senin

Bahşettiğin ülfetin

Karşısında çaresizliğimi

Naçarlığıma anlatarak yaşıyordum

 

Halinden

Sudur eden bir kelam

Yüreğimde iğne oyası misali

 

Zarafetini

Resmederken

Naif cümlelerin karşısında

Sukutu hayale uğruyordum

 

Hak

Etmediğime kani olduğum

Değerleri omuzlarıma yüklemen

Karşısında mahcubiyetin katlarında

Hala seni anlamaya çalışıyordum

 

Bir

Ortak paydamız vardı

Müşterekliğimizi anlamlı kılan

Kelime ismi hüzün olan

Hatırlandıkça sol yanımızı ağrıtan

 

Nedamet

Zamanlarına kayıt bıraktıran

Özlem namelerinden arta kalan

 

Terennümlerdi

Bir zamanlardan kalan izlerin

Sahipliğinde vaat edilen değerlerle

 

Şimdilerde

Ne yağan yağmurun

Ne sensizlikte andığım umudun

Kalbimde mahfuz tuttuğum

Titremelerin sancısıyla aşk kokumdu

 

Seninle

Anlam bulduğum

Sevginle hizmete talip olduğum

Her bir yanımda bulacağıma inandığım

Zarifliğin ve şevkinin aşkıyla anıyorum

Share this post


Link to post
Share on other sites

Artık kurtarsın seni

Sahip çıktığın hüzünlerin

 

Yıllara sâri

Derlediğin çeyizin

Gölgesinde yaşadığın anıların

 

Bir türlü

Duymak bilmediğin

Acının sessizliğinde yorgun

Ve bıkkın gözyaşların

 

Nasibin hükmünce

Acıların karattığı günlerin

Duvağını düşürmüşse de sen

Sen ol aldırma, asla bir yese kapılma

 

Baharlar tükenmez

Tomurcuklar fırtınaların dirliğinde

Kendini bulurlar, yeni bir sayfaya

Duçar olarak safhaları olgunlaştırır

 

Kuru ayazda,

Kararan niyazda

Gönüllerde var olan nifakta

 

Hüzünlerin üşümelerinde

Kirazlar mı oluşur, eriğin

Güzelliğinde var olan cazibemi kalır

 

Sen

Serinliğin titretmelerinde

Yak gitsin sevdanın çırasını

 

Şarkılarla

Sınır tanımayan tınılar misali

Gönülleri hıçkırtan hicrandan artık

Bir nebze olsun kurtar kendini.

 

Bitsin artık

Senin sinende bezginliğin

Ölümü davet eden gecelerin

Durmayan yaşlarında ki haykırışların figanların

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hayatı

Yazıya vurarak coşmak

Melali

Paylaşmak adına

Yazıyla

Kendini kuşatanı bulmak

 

Yazıyla

Perdeleri aralamak

Ötenin

Eşiğinde soluk almak

Öteye

Gitmiş gelmişi sorgulamak

 

Kıyısında

Ömrün kalanıyla hesaplaşmak

Yeryüzünün

Semaya teslim oluşunu

Gece anılan

Maddenin kalp atışını anlamak

 

Ölümü

Dirimle barışıklığını

Arzı mekân

Zenginliğinde dirliği

 

Önünde

Köleliğimi itiraf ettiğim

Huşuyla yer serildiğim

Saygıyla kıdem eğlediğim

Varlığımın müşahhas sebebini

 

Bir müddet

Kendimden çıkıp

Soruyorum anlamın ne

 

Pınarın

Arz ettiği serinliğe

Arzın

Damarlarının kanısın

 

Sen bu

Gezegenin, can damarısın

Pınar pınarken

Değerini bilmeyişimizin anlamı

 

Yaşamak

Ağlamak demek

Can vermek, akarak,

Kuruyarak tohum olana

 

Çatlamış

Dudaklarıyla ruhumun

Soruyorum anlamın ne

Share this post


Link to post
Share on other sites

Her gün uyanırken üzerimden atamadığım yorgunluğum inanıyorum ki artık beni terk etmeyecek, izlerimin takipçisi olarak halime hükmedecek.

 

Yaşadığım hayatın açmazlarına teslim olmuş bir ürpertiyle onunla birlikte yaşmaya alışıyordum çaresizliğin yüklediği adımlarla.

 

Nereye baksam güne anlam kazandıran güneş olmasına rağmen, ellerimi açtığım semadan damlalar düşmesini anlarken, hakları gasp edilmiş bir kimliğin hercümerçliğinde hayıflanmam ne kadar çare olacaktı ki.

 

Her bir düzensizliğin hengâmesinde düzeni koruma adına akla hayale gelmeyen vehimler karşısında duyduğumuz günü birlik nakaratlar muvazenemi bozuyordu.

 

Düşünmeye dahi mahrum bırakılıyordu ruhuma emanet edilen sinem. Kalbimin bizzat sahibiyken onu düşünmekten ne kadar uzaklaştığımı fark edince içini titremeler kaplıyordu.

 

Yaşama hakkını elde edebilmenin tek bir yolu kalıyordu desiselerin her gün ivme kazandığı cihanın bizlere has yurdunda, bizzat vatanımda.

 

Kutlu bir görev aşkıyla askere gönderdiğimiz ciğer parelerimiz bu amansız hırsın ve esrarengiz paylaşımların kurbanları oluyorlardı birer birer.

 

Küreselleşme adına dünya müstekbirlerinin, mazlumların haklarını acımasızca zülüm ederek bizzat ellerinden söküp alarak…

 

Orta doğunun vicdanına zakkum katranlığında ihya ettiği mezalim ve bir marifetmiş gibi katlettikleri mazlum Müslüman halkın ortaya koyduğu feryatları hangi “medeni” ülke halkı duyuyor.

 

Yazmak adına, klavyenin karşısına oturduğumda içimim kan ağladığına şahit oluyorum ve ne kadar şiirler yazmışsam bizzat onlar adına hayıflanıyorum.

 

İtiraf eğliyorum ki aşikâr bir şekilde iman zafiyeti yaşıyorum kendi kimliğimde, ruh iklimimden her geçen gün uzaklaşırken.

 

Vakti geçirmek adına… Ne kadar acı bir itiraf… Senin ruhun biçilen zamanı yok etmek için avunmak ve oyalanmak… Zevkler ve hırslar zaviyesinden bakmak…

 

Sokak köpekleri için gösterilen gayretler, eğitim için seferber edilen gizemler…

Sistem içinde paye kazanmak için onca girişilen mukallitliğin enstantaneleri…

 

Milli hasletlerimiz her geçen gün tola re edilerek dünya müstekbirlerinin ve emperyalist güçlerin güdümünde nefes almak adına yaşamaya alışmak…

 

Gücü elde edebilmek için en değerli mevhumlar ve akaidi kurallar ihlal edilirken, en yakınlarımızın arzularını yerine getirmek için kan ter dökülürken…

 

Kanın ve terin sahibini düşünmek, ona yönelmek, mesajını idrak etmek ne kadar mümkün oluyordu ki bizim kimliğimizi bizzat ihdas eden, ahirin ve zahirin ölçüsünü bizlere öğreten yüce değerin nazarında…

 

Kaç zamandır mevsimlerin güzellerinden en güzeli olan ilkbaharın sevincini melalimde doyasıya yaşayamıyorum.

 

Ne dense gecekonduların düzensiz yollarında, kışın ayazında bin bir farklı desenle tüten bacalar, camlarından soyutlanmış pencereler, karanlıklar içinde hissettiğim inlemeler geliyor aklıma…

 

Ne zaman hastanelerin aciline nazar etmek için gittiysem bin bir derdin içinde bulduğum çaresizleri temaşa edince gönderiyordum derinliğime hüzünlerimi.

 

Geçim sıkıntısını iliklerine kadar terennüm eden canların, ekranlar karşısında yutkunmaları ve rey tik uğruna istismar edilen onca kurbanları düşünürken…

 

Bizler adeta verilenle yetinmek zorunda bırakılmıştık, ihdas edilen şartlar buna göre tanzim ediliyordu. Senin ne düşündüğün, ne kadar gücün varsa o kadardı.

 

Hatır ve gönül işlerinin revaç bulduğu iklimlerde, garibanlar, mazlumlar ne kadar değerliydi,

 

Oysaki her insan mükerremdi. Mükellefliğini idrak ettiği ölçüde itibarlıydı. Kıstaslar değişti artık en takva addedilen tasavvufi mekânlarda bunlardan nasibini almışlardı.

 

Gülün ölçüsü, rahmetin gücü, insanların öcü, mazinin ibret olması için şevki, ahirin özlem içinde terennümleri, mizanın nefsimiz için ürpertilerini ne kadar anlamlıydı.

 

Rahmetin herkesi kuşattığına iman ederken, ruhumda ki bu derbederliği hala anlaya bilmiş değilim.

 

Oysaki umudun, sabrın içindeki mevcudun, hilmin enginliğindeki var olan aşkın, çile ikliminde gizlenen nimetin kadrine vakıf olamadığım müddetçe yorgun yaşayacağım.

 

Ben bu manada aşktan asla anlayamayacağım, bir sevda coşkusunu yaşayamayacağım, mazlum milletlerin, Müslüman efradın duçar oldukları mezalim karşısında hala refahımı ve saltanatımı, heveslerimde mevcut olan şiddeti, zevklerimin her çeşidiyle yaşamaya devam ettiğim sürece…

 

Bizzat kendimizi kardırdığımızı, masrafı olmayan hoş görüde dahi ne kadar cimrileştiğimizi, bahşedilen tebessümü esirgediğimizi bildiğimi sürece…

 

En tahammülsüz olan cemaat asabiyetlerinde, feyzimiz kaçar teranelerinde, takiyyeler içinde alına yollarda, ilmi siyaset denen aldatmacalarla…

 

Dinin bizzat sahibinde bulunmayan saltanatla, gülün rengi ve bizzat kendisi olan efendimizin hiçbir hadisinde mevcut olmayan dünya zevki ve nimetlerinin kadriyle insanlarla cem olma hasletini akide birliği olarak zerk ederek ruhları ihlal etmek.

 

Evrensel bir mesaj iken, her zerreyi ihata ederken, din ulularının telakkiler karşısında ki açmazlarını nasıl masum göreceğiz…

 

Kadınları dört duvar arasına mahkûm etmeyi, takva olarak açıklayan basiretsizleri düşündükçe ruhumun daraldığını hissediyorum.

 

Akıl zaviyesi bakımından benden farksız olan, dünyaya gelmeme sebep olan, şefkatin membaı, himmetin odağı, hoş görü sancağı olan anneme, eşime, kızıma, halama, komşuma neden efendimiz tarafından teslim edilen hakları, çeşitli maslahatlarla ellerinden acımasızca alınıyor.

 

Erkek adam değilse, mertliği devirmişse, yiğitliği birilerin emanet etmişse, aklını şeyhim bilire tevdi etmişse ne beklenir ki mükellef kimliğinden…

 

Ruhun sana aitse, ahir ve zahir tercihi bizzat senin iradenle nefsini mizana getirecekse, peygamber efendimizden ziyade şeyhini zikredince ne diyelim ki!

 

Sen sana ait bulunan akıl ve kalbinle nefsinin nihayetini belirleyeceksin sana verilen mühlette. Tahkik etmeyince kâmil bir imana katiyen kavuşamazsın…

 

Peygamber dahi her dilediğine şefaat edemezken sen ne bekliyorsun kimden?

Share this post


Link to post
Share on other sites
Sevda Yolunda!

 

Her şey

El yanar, dil yanar, ten yanar

Sevda öylemi, yürekleri dağlar

 

Kor

Alevde ki ısı, bedende akan sıvı

Kalp almaz ısı ve nede bir kansızı

 

Bak

Kuşlar aşk ile kıtaları geziyorlar

Balıklar nesil için akara yüzüyorlar

 

Mübarek

Deve, çöl fırtınasını aşkla geçerler

Aşk öyle ülfettir ki, canı dahi çeker

 

İşte

Nasıl bir hal, kimi ne vakitte yakalar

Gayp mı, yapsana sen nefsine bir ayar

 

Aşk

Taleptir, hizmettir, çiledir, metanettir

Gösterirsen şayet azim, aşk seni yakalar

 

Hazindir

Şekliyet, enaniyet ve hatta bir zafiyet

Bulunursa kalbin de, aşk seni terk eder,

 

O vakit

Tövbe istiğfar, tevhidi hakikat bir rehber

Zişanı Efendim, maşuk için en güzel haber

 

Alemler efendisinin sözlerine mazhar olup çağ açmaya muvaffak olan, aleme nizam yayan kutlu hakanın imkansızda mümkünü görebilmesi; Gazi Osman paşanın şerefinden bir zerre dahi feda etmeksizin mağlubiyeti "mana"da muzafferiyet diye kucaklayabilmesi; üç tane birin yanyana dizilip "çokluk"u temsil etmesine nispeten üç tane birin toplamındaki azlık ve üç tane birin yan yana dizilebilmesindeki hikmet hep "aşk" iledir. Elle tutulmayan, gözle görülmeyen fakat elle tutulup gözle görünene nazaranla çok daha etkili ve tesirli olan "sevgi-aşk", anlayabilene ve kavrayabilene; yaşabilene ve tadabilene en ulvi zevki verecektir. Ne mutlu onlara...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ey

Kelebekler artık

Sevda kokumu getirin

 

Bana

Yârimden

Bir haber söyleyin çektirmeyin

 

Onu

Sizde özleyin

Hasret çekin, bir kez sevin

 

Şimdi

Ne olur sevdamı

Anlayın, onunla bana yaklaşın

 

Biliyorum

Sizde ne bir gam

Ve hatta ne bir keder var

 

Siz

Çok sevilirsiniz

Serpilirsiniz, yâri görürsünüz

 

Size

Teklife ne hacet

Dilediğiniz an ona konarsınız siz

 

Sevgili

Yâri koklarsınız

Tenini okşar aşkı haz ile yaşarsınız

 

Seni

Kıskanmayım mı

Be hey aciz olan kelebek

 

Görkü

Sende mi acizlik

Gel birde sen halime bak

 

Sen

Özgürsün, şensin

Mesrursun çünkü yârinlesin

Sinemle

Ben biçareyim

Biganeyim, zavallı kederimleyim

 

Sen

Bari sevdanı yaşa

Dilediğince yeter ki bir haz al

 

Sen

Baharın bahçesinde

Çiçeğin gözbebeğinde şensin

 

Çok

Yumuşaksın, hafifsin,

Latifsin, rengârenksin çünkü şevksin

 

Ben

Çulsuz, perişanım

Yüreği yanan çoraklaşan bir hanım

 

Sen

Bil ki güzel kelebek

Ben kendimi seninle yaşıyorum

 

Artık

Çaresizliğimi seni

Anarak, biraz olsun rahatlıyorum

 

Senin

Kanadın da olmak

Mekânı seninle birlikte dolaşmak

 

Sevgili

Yârimin kokusunu

Bir kez nefesimde almak onu solumak

Share this post


Link to post
Share on other sites

Senin Için Ne Söylenir!

 

O uyanırken

Ben uyumaya başladım

 

Karanlığa

Gömülmek için

Nelerde yapmadım

 

Her

Geçen bir anda

Beni bekleyen toprağım

 

Bir

Kök salmadım

Seni unutmaya başladım

 

Öyle

Diyor ne hazin ki

Bunu başaran canı taşıyan

 

Bir

Muradım yok artık

Sende ki gönülde kalan

 

Bir

Pişmanlık içinde

Hadsiz bir nedameti yaşatan

 

Hiç

Hal bırakmayan

Esrarı önceleyen değerli can

 

Artık

Asla bir umut

Bağlamayacağım sevdaya

 

Aşkı

Anmamaya çok

Çalışacağım hazanımda

 

Bir

Canımı bekleyen

Mezarın has toprağında

 

Seni

Başucuma yazdıracağım

Sinemde olan uhdeyi hicranımla

 

Sen

Hiç beni bilmedin

Ahirinde de bilmeyeceksin

 

Hiçbir

Sızımı hissetmeden de

Sen tüm varlığınla şakıyacaksın

 

Hiç

Bir ahu figanı hissedip

Duymayacaksın sen unutacaksın

 

Bir

Canın defnini ellerinle

Hazırlayıp felahta buluşacaksın

 

Senin

İçin anlıyorum ki

Artık ben pek çok zulmettim

 

Aşk

Adına hem seni

Hem de kendimi heder ettim

 

Ben

Seni terk etmeden

Sen beni gönlünden azat ettin

 

Sıkılmadan

Bir nisa ile unutursun

Hiç meraklanma dedin ve çekip gittin

Share this post


Link to post
Share on other sites

Heceler Gecelerde!

 

Bir göz ağrısıydı

Senin onca çektirdiğin

Ve çektiğim hasretin sancısı

 

Artık

Senden uzak günlerim

Hissedeceksin bir zindan hali

 

Senin

Hasretin elemin

Neler ne acılar çektirmedi ki

 

Sine-i

Gönüllerde çalkalanan

Acı dalgaların verdiği hicran misali

 

Sen ki

Bir demi hayattın

Var olan şevkin ilkbaharıydın

 

Bir

Demet çiçekler saldın

Terennüm ettiğim kokunla şakıyandın

 

Sen

Sinemin yalnız olan

Karanlığında aydınlık salandın

 

Sen

Hazandan arta kalan

en mübariz kederle soluklanandın

 

Sen

Nevi şahsına hassaten

Mana enginliğinde hep kalandın

 

Manayı

Aşkın letafetiyle

Sunan en bariz bir sevdaydın

 

Sen

Sineyi saadetinde

Derin izlerin harmanıydın

 

Sen

Çok farklıydın

Bir başkaydın alıp götüren şarkıydın

 

Sen

Halin derinliğinde

Bir baharı hazanın muştusu

 

Sen

Rahmanın engin

Hasretiyle bir seyri sefer yolcusu

 

Sen

Ruhun hilkati canın

Akıbeti, ahirin saadet olgusuydun

 

Sen

Melali bahşedenin

Nefesleri nazar edeninde kuluydun

 

Bak

Beklemektesin işte

Görünmezlerin seyri âlemin desin

 

Sen

Nağmelerin dilinde

Yalnızlığımın kalan hecelerindesin

 

Mücerret

Bir özlemdi hayatın

Bıraktığı halimi aşkın hasretiyle

 

İşte

Kuraklığın pençesinde

Çölün derinliğinde ki bulunan zahire

 

Bu

Öyle bir hakikati aşk ki

Tutkunun en nadir bulunan bir hali

 

Artık

Sinelerden ahu figan

Duyulmaz gayri elemde görünmez hani

 

Bir

Hicranı saadet öyle

Bir hazzı endam ki halin demiyle

 

Melalin

hamd serinliğinde

Sabrın güzelliğindeki aşkın keyfiyle

Share this post


Link to post
Share on other sites

Seni görmeyen

Gözlerim artık merdiven altında

Uçurumların o eşsiz diyarlarında

 

Derbeder

Akşamcıların acı bahtsızlığında

Koparılan her sevdanın ahında

 

Artık

Kalmadı ki bir muradım sonunda

Her bir tarafım karanlıkla olunca

 

Seninle

Hayallerim ipotek altına alınınca

Hülyalarım sayfalarını kapatınca

 

Biran

Yazmayayım diyorum her seferinde

Ellerimde ki parmakları kesmeyince

 

Ruhumun

Kalan bir nefesi olduğu müddetçe

Duramıyorum sus tavsiye edilse de

 

Uzaklarda

Kendisi başarıyor bravo her nasılsa

Her daim, sabır içinde yutkunsa da

 

Melalinde

Bir sevdanın acısını hiç duymasa da

Bir sıfatı yakıştırıp susta bıraksa da

 

Artık

Esrar perdesini ömür billâh açmasa

Bir hoş sedanın anılmasını engellese

 

Bir daha

Hiç söz etmese de en derinlere geçse

Gam değil artık bu sevdalar küllenirse

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şu

Yüreğim kanarken

Sen dalganın sesindesin

 

Onun

Her kıvrımı nefesin

Sinemde medceziri yaşatıyor

 

Sen

Yoksun, kum mahzun

Seni arayan su masum

 

Biliyorum

Sensiz dalga mahkûm

Gece yalnız, ben onda hapsim

 

Bak

Martılar ses vermiyor

Sensizliğimde onlarda terk ediyor

 

Melalimi

Yalnız biçarelik sarıyor

Halimde alacak bir nefes kalmıyor

 

Senin

Bıraktığın masum aşk

Artık semayı, ayı, kuşatıyor

 

Bana

Seni anlatıyor ve bakıyor

Sessizce kalbime giriyor ve yatıyor

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çare kalmayınca

Sızılar aman vermiyor kalan anlarında

Izdırap bir yere kadar halin darlığında

 

Verilen

Ömür ki kendi serencamının mahfilde

Katreler anlamsızlaşıyor iksir sahilinde

 

Bazendir

Halin demi, keyfin fevki hisler kıdemli

Can ki kimin derdi, aşk şevkini ne verdi

 

Ulaşılmaz

Bir sevda ki derinlerde uzayan nehirdi

Meşk kimin derdiydi ahiri kimler bilirdi

 

Şevkle

Umut olan çocuğun uçurtması kaçar ya

Uçmak için kanadını çırpan kuşlar var ya

 

Dilense de

Ağlamak istenen gözyaşları hiç akmaz ya

Zindan ki duvarları umutlar için ne sayfalar

 

Ne yapsın

Mabet bekçisidir yüreğim karargâh seyrinde

Hadiselerden bizar artık arı öteleyen dillerde

 

Bizler

Neler çektikse azimetin terk ediliş silsilesinde

Seküler kimliğin nezdinde, ahu figanlar adilince

 

Dil sukut eyler

Ne söyleyeyim ki halin kudret eli bilinmeyince

Utanmalar terk edilince, adaplarda ötelenince

 

Zikredilen

Aşklar kimliksiz, sevdalar ki bir rezilliğin içinde

Mananın mevti hazanın hüznüyle boğulup eriyince

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aksın kanım

Sonsuza değin ne varsa

Yüreğimde o sevgi var oldukça

 

Hüznüm hiç

Dinmesin zülüm ve eza

İnsanlık onurunu terk etmeyince

 

Gözyaşlarım

Akabildiğince aksın

Uyku gözlerimden feragat etsin

 

Mazlumun ahı

Yeryüzünden ilelebet

Huzur ve saadet için terk etmeyince

 

Hakikat olan

Tarife gerek duymayan

Ruhun varlığıyla ebet yolculuğu

 

Kalbin sahibiyle

Muhabbet coşkusunu

Yaşayamıyorsam hayat anlamlımı

 

En önemli güç iken

Gücümüzden feragat ettiren

Akidemizde şekliyeti önceleyen lekeler

 

Dirliğin sadece

Huzurla kaim olmayacağını

Bilmeyen bir gönlün yarası çok derindir

 

Ana analıktan

Ecdat darlıktan kahır içinde

Nefesler o kadar anlamsız ki sevgisiz iklimde

 

Ne martılar

Ne dallarını bırakan yapraklar

Özünden soyutlanan çalışkan arılar nerede

 

Bizi benliğimizden soyutlayan değerler içimizde…

Share this post


Link to post
Share on other sites

Senin Için Ağlarım!

 

Ah güzel kuşum biricik nadidem

Yüreğin pırpır ederken kanatlarınla

Hissiyat semasında süzülen semazendin

Kanatlarının arasında, bir tüy olamamak

 

En büyük bahtsızlığımdı. Hani sen,

Keşmekeşliğin içinde boğuşurken, sana

Bir el uzatamam, kapını açamamam

Sesine hasret kalmam, o kadar acıydı ki

 

Kalsaydım Ummanlarda, fırtınalarda

Dağların başınsa, çığın altında razıydım

Yeter ki sen mahzun olmasaydın hazırdım

Sen iste yeter ki fiz ana gitmeye razıydım

 

Razıyım av olmaya, bir fişekle vurulmaya

Kansız kalmaya, toprakta kaybolmaya

Razıyım, yeter ki sen o diyarlarda unutma

Gecen olup sarmayı, cebinde anahtar olmayı

 

Ne kadar çok isterdim bir bilseydin, hasretimdin

Dinmeyen sızımdın, yüreğimden akan kanımdın

Ey sevgili yar, sensizliğin acısı kahrediyor

Çaresiz bir derdin dermanına vurgunum

 

Sana susuzum, aşk yarası bu çaresi yok

Olan tek bir çare sensin, aşkı bilensin

Sevensin aşkın acısını hissedensin

Sen bir çaresin, devasın, şifasın sen

Selamı sabahı bilen, en güzel nadidemsin

Share this post


Link to post
Share on other sites

Nerede duracaksak!

 

Eğer

Şu bedbin gönlüm

Bir öğreticiye rastlamasaydı

 

Rahmeti

Anlamasaydı

Manasızlıkta kalsaydı

 

Enaniyetine

Bir vakitlerce sarılsaydı

İnsani hasleti elan unutsaydı

 

İman

Hakikatinden habersiz

Olsaydı, Nasıl dururdu ki

 

Nerede

Duracak, idraki ne yapacaktı

Tefekkür, tahayyül unutulacak mıydı

 

İrfan

Nerede bulacaktı

İhsanı hiç sormayacak mıydı

 

İhlâsı

Aramayacak mıydı

Ezeli şöyle bir sollayacak mıydı

 

Ebedi

Anlamayacak

Ahirine inanmayacaktı

 

Zahirinde mi

Kalacak, fazilet ne olacaktı

 

Vicdan

Rafa mı kalkacak

Güç mü her zaman konuşacaktı

 

Ceza

Ve takdir ölçü mü

Biz onu mu referans alacaktık

 

Durmayı

Bilmekte bir erdemdir

Değil mi ey kıymetli hocam

 

Lakin

Hiç bilmeden de

Erdem için, edep için nefeslenmek

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yâr Ne Diyeyim!

 

 

 

Şimdi

Kanatlarını çırparak

Aniden çıkıp gelmişti

 

Çok

Heyecanlıydı

Göğsü yerinden oynuyordu

 

Hiç

Sabit durmuyordu,

Merak içinde bakınıyordu

 

Halinde

O kadar masumdu ki

Himmeti, şefkati müjdeliyordu

 

Onun

Konduğu yer

Sadece kerpiçten yapılmıştı

 

Ne taş

Ne donduran beton

Samimiyeti sunan karışıktı

 

O

Çok yumuşaktı

Yalındı, Anadolu?ydu

 

Bir

Zamanlar sinesin de

Ağırlamadığı kimse kalmamıştı

 

Hastı

Olduğu gibiydi

Erdemliydi, vakardı, hoştu

 

Er

Meydanın da

Palazlanan nadide bir koçtu

 

Azmi

Zalime hasım,

Mazluma kalkan olmaktı

 

O

Sevdalara

El sallayan bir yanıktı

 

Ardı

Yüzü kızarır, utanır

Edebinden başını öne eğerdi

 

Gönül

Verdiğini görünce

Dayanamaz çok heyecanlanırdı

 

Telaşla

Yutkunurdu

Kaval üfleyerek efkârını akıtırdı

 

Ona

Sine-i feryadını

Biriken ahu figanını anlarlardı

 

Artık

Ne yapsam

Neylesem, kime gitsem

 

Hicranım

Hasretle filizlendi

Hüzün fidemi nereye diksem

 

Benim

Kanadım yok ki

Dallara konayım yaprağı anlayım

 

Merakla

Mekânları koklayım

Kimlerden yârimi sorayım

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sizin Farkınız!

 

 

 

Siz

Çok farklısınız

Yazdıklarınız ilginç ve güzel

 

Etkileniyorum?

Bilmiyorum? Bu güzellikleri

Bu kelimeleri kimler için kullandınız

 

Ama

Ziyadesiyle doyurucuydu

Diliniz daim olsun? Diyorsunuz

 

Bilmiyorsunuz

Güzel yüreğinizle siz

Ürken bir bülbül, naif güldünüz

 

Hasletleriniz

Hedefleriniz sizi çok zorladı

Dışlandınız? Bazense horlandınız

 

Oysa

Siz çok farklıydınız

Bir gülistandınız? Gülizar?dınız

 

Siz

Bir ahenktiniz

Sevgi sizde daha anlamlı duruyor

 

Siz

Nezaketinizle

Ne kadar çok naifleşiyorsunuz

 

İnanıyorum ki

Sizsiz bir hayatı solumak

Metal hurdalığında rahmet aramaktır

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sensiz hayalin izlerinde!

 

Hiç

Sensiz bilmediğim

O baharının güneşini ararım

 

Seni

Demlediğim yalnızlığın

Hazanın da öyle bulmuştum

 

Güller

O vakit seninle açtı

Erguvanlar gönlüme sarkmıştı

 

Sanki

O zaman hayat

Seninle bozkıra neşe saçmıştı

 

Bir anda

Sakin olan yüreğim

Yekpareliğin mücerret keyfini andı

 

Durağan

Umutlarım salkım

Saçaktı, ancak seninle açmıştı

 

Sessizce

Yanağıma düşen damlalar

Yine senin şevkinle baharı andı

 

Müdavimleşen

Gecelerimin karanlığı

Yine seninle bir aydınlığa kavuştu

 

Aklına

Hiç geliyor muyum

İnanır mısın bunu dahi bilmiyorum

 

Senin

Ritmik ayak seslerin

Klavyeye dokunan naif ellerin

 

Çayı

Yudumlarken aldığın

Nefesin senin hissettiklerinle olmak

 

Gecenin

Sessizliğinde ki gizemlerin

Bir hicran içinde yazdığın o şiirlerin

 

Çaresiz

Boğazıma düğümlenen

Vaat ettiği ayrılığın fısıltıların da

 

Sana

Bir kez hasretimi

Bizzat yüzüne bile söyleyemeden

 

Sen

Sessiz giderken hayalin

Avuçlarımda mısralaşıyordu hasret için

 

Bilerek

Sessizliğine çekiliyor

Ve hiç bir umut vermiyordun bana

 

Dillenen

Bu aşkın ve sevdanın

Sinemi coşturan bu hazzı ahengin

 

Mefkûren için

Meşkine kanmama

Hiç bir türlü fırsat vermiyordun

 

Artık sen

Anılarınla yaşıyordun

Silinmezler hatıraları yeniden anıyordun

 

Ve sen

Benim için bir meşkin

Kapısını bilerek ısrarla aralamıyordun

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...