Mustafa Cilasun 27 Report post Posted May 28, 2008 Yaşamaktan maksat heyhat! Daldım Yine şu gecenin matemine Saldım melalimi sesin kesildiği yere Yoksun İşte, her şeyim bulunsa bile Neyleyim sensiz melalin kederlerini Beni ben Yapan senin tefekküründü Görünmezlerde salınan güzel güldü Ne güzeldi Mananın enginliğindeydi Sabırla, melalinde şekillenen erendi Haliyle Hadsizliğimi serdeden edepti Mizan için azimeti tercih eden abitti Teni Öteleyen, zevki dışlayan zakirdi Mana için hayatını vakfeden bir erdi Çaresiz Kalıyor halime de acıyordum Oysa elbette bende âdemi mutlaktım Neden Nefsimin gölgesinde salınırdım Akıbetimi hiç hesaplamadan yaşardım Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted May 28, 2008 Yaşamak böylemi anlamak! Her şey Aslında sevgi adına başlıyor Hırs merakın arkasında yerini alıyor Rolcü Sayesinde, oyun sahneleniyor Biri kaygılanıp umarken biride avlıyor Aslında Bir yönüyle yaşamak diyorlar Bir had olacağını hiç idrak edemiyorlar Bir zaman Demleniyorlar ter kokuyorlar Soluksuz kalmayı marifet zannediyorlar Artık Merak deşifre edilmişti bir yenisi Zevki uğruna aranmaktır her bir gayesi Uçkurundadır Arsızın payesi edepsiz hali İnsanlık adına pazarlamaktır hengâmesi Ne var ki İnsanın işte hem inanmaktayız Bu densizlere aptalca bir alkış tutmaktayız Ne olduğu Bilinmez heyecanı yaşamaktayız Gülmekten dört köşe olmaktayız, akılsızız Öyle bir Emanet ki dağlar kabul etmemişti Mükellefiyet nedir onlar öyle güzel bilirlerdi Haşyette Süzülen, ahiri bilen hoş dervişlerdi Zikrederken meşk eden, vuslat habercisiydi Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted May 28, 2008 Tebaa nazarıyla halimiz! Milletin efradı, Milliyetinden dışlandı! Vatandaşlara hissiyatı akidesi yaşatılmadı! Bizzat Devlet yönetiminden dışlandı? Efrada hizmet değil, vaziyet edilir dendi! Her kurumda, Kuyruklarda bekletildi! Mehmetçik dendi, anası kapı dışarı edildi! Kime Sütçü imam ünvanı verildi! Mücahidelerimizin, tesettürüne leke sürüldü! Softalık Peygamber sünneti dendi sakala! Yeşilçam’da, yıllarca çemberle maskelendi! Okuyun, Bir adam olun dendi! Adam zannedilenler, menfaatle şekillendi! Seçmensin Durma hakkını kullan dendi! Seçtiklerimiz, hortumlarla keselendi! Şeriatın Kestiği parmak acımaz dendi! Yasayla parmak kesmeye son verildi! Zina Nesil emniyetini tehdit eder dendi! Ne hikmetse zina tehdit olmaktan kurtarıldı! Ahlak, Edep, namus, hayâ, terbiye dendi! Her türlü fuhşu yat fütursuzca sahnelendi! Benim Mukaddesatım, kutsallarım dendi! En galiz küfürler, bunlar üzerinde denendi! Yıllarca Alkol, sigara sağlığa zararlı dendi! Bizzat devler tarafından üretime devam edildi! Radyo, Basın, yayın, çok önemlidir dendi! BBC, CNN, USA sesi, elemanları finaslandı! Zalim, müstekbir, tagut, katil, coniler denildi! Denizlerimizde demirlendi, bedenler ikram edildi! Profesör, Doktor, mühendis, muta it denildi! Milletin efradının acımadan kanına kenelendi! Dile geldi Milli eğitim çok önemli dendi? Maymun neslinden geldiğim efrada öğretildi? Hazindir Bu tespitleri yazarken, içim sızlıyor, Daha fazla yazacak mecali bulmam zor görünüyor. Ne yapsın Bu millet, yıllarca inim inim inletildi? Kime ne soracağını çoktan şaşırdı kaldı! Sormak için, bilmenin yolunu dahi unuttu… Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted May 28, 2008 Olsun ne olacaksa! Dinmek Bilmiyor kalbimin Bu hicranı mey anını Söyleyemem Artık kimseye bilmesin Bir lahzayı kelamda bulunmasın Dilemedin Her neyse yüreğimde dinmeyen Sızıyı kimseler görmesin açmadım ağzımı Dil-i sinemden Süzülen bir acıyı Düşen Hicran İçin nefeslenen kadrini bilen yaprakların hilminde Andım semadan yağan her damlayla Yüreğimi ovaladım varamadım kimseye Biçare Bahtımı oyaladım istemiyordum Bir derman olmasın kimseye istemiyordum Hicranın Yaşandığı her sinede ki Divaneyle solusun aşkın her zerresinde koşsun Gülüne Ne bülbüle ne de gönlünde Açan gül-ü sevgiliye öyle bir aşk ki yaşanan Âlemler Hakikat-ı hayran sineyi halime Zuhur etti aniden kimdi nereden bilirdi Bilemem ki Bir ömre sığmayan sevgiden Nakşedecek haz-ı aşktan yüreğimde Dinmeyen Yaradan var olan aşktan ne büyük Bir hezeyandır ve hatta gaflettir belki beyan Ettiğim Bu gerçekler dil mahkûm ten mahkûm Gözler hep mahkûm salın gülmeyin A dostlar Bilinmezdi Yaşadığım aşkın ızdırabı nerden bilinirdi ki Ben bilir miydim kalbimden damlayacak her yaşı Razıyım Elbette mahkûmum her hale Çilenin her bir katresine zihnim tarumar haline Beden Bitap yaşanır mı artık Bu anlamsız hayat dalsız bir ağaç Kanatsız Yarsız şimdi ne olacak varsın Toprağın olsun her yaşanmayan bize kalan acı hayat Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted May 29, 2008 Nakşeden İzler (anı roman 14) O insanı görmeden, mezarlığı en mahrem haliyle yaşadım bir an. Çeşitli meyvelerin, bulunduğu bahçe dünyanın idi Ama ben burada bilmediğim cenneti anmıştım. Peygamber ve onun sevgili Rabbine yakın olmam. Rehber olan Kuran’ı ve inmesine vesile olan insanları, Huzur ve emin olmanın, sevincini bizzat yaşadım ve gördüm. Yaşadığım güzelliklerde bunlar gizlidir, işte hikmetleri de budur. Haktan geldik ve yine ona döneceğiz diyerek buharlaşmayan, Amellerimizin kurtuluş reçetemiz olacağını idrak ederek, infak yapmalıyız. Dünya ve nimetlerinin kimin olduğunu bilerek, tekebbürden uzak durmalıyız. Kur’an ve inmesine vesile olan peygamberini, nefsimizden ziyade sevmeliyiz. Onun ümmeti için bıraktıklarını vuslat pusulası olarak görmeliyiz. Tüm bunlara rağmen Allah ve resulüne yabancı kalıyor isek. Nefsimizin hazin ve trajikomik durumunun, Kimseyi de şefaatçi yapmayacağını mutlaka bilmeliyiz. Allah hayırlısını versin, her neyse içim rahattı. Artık bu sevincimi paylaşmalıydım, içim içime sığmıyordu. Yaşadıklarımı makul ölçülerde sevdiklerime anlatmalıydım. Sevgili annem ve babamla paylaşamazdım. Zira onların bu konuları anlayacak durumları bulunmuyordu. Kolay değildi sülalemizde bir ben, bu manada beş vakit namazı eda ediyor ve kıyafetimi dahi farklı giyerek takva uygunluğu arıyordum. Genç yaşımda sakal bırakmıştım. İslami söylemleri, sinemde bir muştu gibi saklıyordum. Geleceğin meşalesini umutla yakarak, bu meşaleyi onurla taşımaya gayret gösteriyordum. Anneannem, dayılarım ve teyzem, sol yelpazesinde bulunan insanlardı. Cami, hoca veya hafız deyimleri onlar için çok bir şey ifade etmeyen, içi boş kelimelerdi. Benim durumuma oldukça hayret eder ve şaşarlardı. Benim hangi süreçlerden, geçtiğim ve bu yolu neden seçtiğim, onların ilgi alanlarına girmiyordu. Anneannemiz annemin öz annesi değildi. Annem dünyaya geldikten 5 gün sonra annesi vefat etmiş ve ne yazık ki, daha yaşına dahi girmeden yetim kalmış. Büyükbaba dediğimiz annemin babası bir müddet beklemiş, baktı ki olmuyor, yine evlenmiş. Fakat hanımı 3 yıl sonra yine ölmüş. Bir zaman sonra, şimdiki anneanne dediğimiz hanımını almış. Analık olduğu için midir, nedir bilemiyorum! Bu kadın anneme zülüm adına ne biliyorsa hiç esirgememiş. Bir çocuğa karşı, bu kadar acımasız olmak ve yetim çocuğu sevgiden mahrum bırakmak, niçin gerekliydi, bilmek isterdim doğrusu. Bunlardan birisi ve diğerlerinden büyük olan; Mustafa dayım bir gün, bugünkü gibi iyi hatırlıyorum ve henüz 4–5 yaşında bulunuyordum, öğleden sonra idi. Annem dış kapının önünde dizi bükülü otururken, dayım annemin yanı başında ayakta durarak, sert ve kızgın bir şekilde anneme kızıyordu. Ben çok üzülüyordum fakat bir şeyde yapamıyordum. Dayım anneme istemiş olduğu kolonyayı almadı diye, annemin dizine öyle vuruyordu ki, bir bilseniz, için kan ağladı. O an dayıma olan kızgınlığım ve şahit olduğum olay, hala aklıma geldikçe hayıflanıyorum ve ne kadar çok üzüldüğümü anlıyorum. Anneme vurduğu ve kızdığı için, sinemde mahkûm ettiğim dayım, kibirli, kimseyle konuşmayan havacı astsubay olan bir kişiydi. Oysaki o yaşadığım olaya kadar, dayım bizlere hiç şefkat göstermese dahi, asker olduğu için ona gıpta ediyordum ve böyle bir dayım var diye seviniyordum. Zeki dayım ise; kara takım kabilinden sayılan, Mustafa dayımın tam zıttı bir kişiliğe sahip, mütereddit hali eksik olmazdı. Hanımı öğretmendi ve ondan son derece çekinirdi, fakat alçak gönüllü olması ve bizlerden sevgisini esirgememesi çok özeldi, oda asker ve karacı bir astsubaydı. Benden bir yaş küçük teyzem, oldukça insancıl, her iki dayımdan farklı, biraz tok sözlü, Ankara adli tıpta görevli bir doktor olarak çalışıyordu. Büyük ablam Ankara da, Çincin bağlarında, iskeletçi ustası olan beyi ile, kahırlı günler geçiriyordu. Zira beyi beşer olmaktan kurtulamamış, işe gitmeyi istemediği için adeta sürünerek gidiyor ve acıdır ki, evinin ekonomik durumunu pek önemsemiyordu. Akranlarının çok gerisinde kaldığının farkına dahi varamıyordu. Ablamın göz nuru dökerek, el işleriyle kazandığı küçük paralarla idare etmeyi içine sindiren, ay içinde 2–3 hafta çalışan ve sonra kaytaran zavallı, fakat iyi niyetli bir insan diye tanıyabiliriz. Küçük ablam Almanya da beyi ile çalışan, oldukça çile çekmiş, gençliğini bir gün olsun yaşayamamış, kahırla gününü geçiren, sevgiye susamış bir insandı. Her iki ablamda, maalesef annemin mantıksız, plansız, acımasız ve manasız kararlarından dolayı, çok küçük yaşlarda talihsizce, seçeneksiz ve istemedikleri halde birer evlilik tecrübeleri olmuştu. Şimdiki eşleri, bu durumları bilerek ve de isteyerek, ikinci evliliklerini yapmışlardı, yıllar geçti 30–35 yıl oldu, hala mutlu ve umutlu bir şekilde geçinip gidiyorlar. Ben evimizin en küçüğü olduğum için, küçük ablamla üç yaş, büyük ablamla beş yaş farkımız vardı. Çok küçük yaşlarda iken yaşadıkları bu talihsiz evlilikler, benim ruhumda çok derin yaralar bıraktı. Şahit olmak zorunda bırakıldığım bu trajikomik olaylar, kanıma dokunuyordu, fakat seyretmek zorumda kalıyordum. Karar veren annemdi, mağdur olanda ablamdı, sırf bu açmazlar, içimi dağlıyordu ve hiçbir şey yapamamanın acısını ne yazık ki, yıllarca içimde yaşadım. İçimden annemi suçluyorum o an, yanımız da bulunmayan ve Ankara da yaşayan dayılarımdan dahi medet umuyordum. Bu üzücü olaya birileri engel olsunlar diyerek etrafıma bakınıyordum fakat nafileydi. Bir taraftan annemi de düşünüyorum, fakat bir türlü suçlayamıyorum. Çünkü henüz beş günlükken annesi ölmüş, iki analık elinde büyümüş, fakat neler çekmiş bir bilseniz, yazmaya kalksam, muazzam bir kitap olurdu. Aklını kullanmamış, tecrübelerini mukayese etmemiş, dost ve ahbaplarını, neye göre seçeceğini bilememiş, biraz gözü pek, fakat zavallı olan, beşer olmaktan kendini kurtaramayan bir insan. Sevgili babam, “dünya varmış, yar yokmuş bana ne” kabilinde olan, oldukça saf bulunan bir kişiliğe sahipti. Caddeden karşıya geçmek için, bir kaldırımdan diğerine geçerken, en az beş defa araç geliyor mu diye bakıyordu. Araç yoksa dahi karşıya, koşarak geçmeyi marifet sayarak, canının kıymetini biliyordu, fakat maalesef hanımına ve çocuklarına duyarsız kalıyordu. Evin her türlü ihtiyacını ve yükünü, hanımına bırakan, kızdığı zaman gözü kararan, kendi halinde zararsızdı. Bir ideali yoktu, hedefi bulunmuyordu, dedikodudan ve lüzumsuz sözlerden uzak kalırdı, beşer olmaktan kendini kurtaramamış iyi bir insandı. Allah’tan akrabalar vesile olmuşlarda, Sümer bez fabrikasına girerek, iş bulmuşlar ve idarecilerin kurduğu kooperatiften nihayet bir ev sahibi olmuşuz. Çok küçük yaşlarımda hatırlarım, babamın maaş alacağı zaman, Sümer’in kapısında beklerdik, bulamayınca babamı sabahçı kahvelerine gider arardık. Yoksa mesai arkadaşları, kandırarak kötü olan yollara götürürler ve babam maaşı tüketmiş olarak, eli, avucu bomboş halde eve gelirdi. Daha hala sevgili babamın, beni bir gün kucağına alarak sevdiğini ve benimle ilgilendiğini ve hatta kucağına alarak oğlum dediğini, maalesef hiç hatırlamıyorum. Ben içimde hissettiğim, sevgi ve şefkat yokluğunu, babamı ve annemi daha çok severek, bilakis onlara bunu gösteriyordum, hatta birer çocuk gibi ilgilenerek, günlerimi geçiriyordum. İşte o nedenle, Yahyalı kavacıkta yaşadığım güzellikleri ve sevincimi, bu insanlarla paylaşamazdım, zaten namaz dahi kılmıyorlardı. Namaz dedim de; yakınlarıma yararlı olmak adına yaptıklarımı hatırladım. Sevgili babama, anneme, ablalarıma namaz konusundaki, hassasiyeti ve önemini anlatarak, onların psikolojilerini bilmem sebebi ile çok zorlanmadım. Bir Müslüman olarak, namaz kılmamak gibi bir lüksleri olmadığını ve başka bir kurtuluş yolu bulunmadığını izah ediyordum. Zaten cehennemden bir ölçüde farksız olan, maneviyattan yoksun yaşantıları, daha fazla uzun süremezdi ve sürmemeliydi. Bu konunun bir başka seçeneği yoktu, bu aşamadan sonra olmamalıydı, onlara bildiklerimi, dilimin döndüğünce anlattım ve olmazsa olmaz şartımı arz ettim! Namazlarına başlamadıkları takdirde, onları terk edeceğimi, daha mı olmadı reddedeceğimi söylemek durumunda kaldım ve onlara bir mühlet verdim. Rabbime sonsuz şükürler olsun ki, hepside namazlarına başladılar, Kur’an okumayı öğrendiler ve ben evlatları, kardeşleri olarak fevkalade huzur buldum, rahatladım ve o bu nedenle, en yakınlarıma karşı görevimi yaptığıma inanıyordum. Yahyalı kavacık ziyaretimi ve orda yaşadıklarımı, arkadaşım Mehmet’e anlatarak, onunla hemhal oldum ve sevindim paylaştım. Mehmet te bende yaşamış gibi oldum, Allah senden razı olsun, diyerek sevincini izhar etti. İşten servisle eve geliyordum, servis yeni mahalle meydanda durarak, burada inecekleri bekliyorduk. Yorgundum, Mükremin hocayı, dolmuşun kapısını açarken fark ettim, bana yönelerek servisin yanına geldi. Ve sevgilim ne diye inmiyorsun aşağıya, inan ki bak seni çok özledim ve asla bırakmam diyerek, kolumdan tuttu ve servis aracından aşağıya çekerek indirdi. Sarılıp kucaklaştık, yine meşhur derviş bakkaldan bir karpuz alarak, hemen orada bulunan bir kasa üzerinde, keserek ikramda bulundu, çok ikram olmuştu sağ olsun, Allah geçmişlerine rahmet eylesin. O an aklıma geldi ve Yahyalıda yaşadığım, unutulmaz hatıramı bir solukta sevgili Mükremin hocama da anlattım. Dizlerime ellerini koyarak, o kadar şaşırmıştı ki, sanki rahmetlik babasını yeniden görmüş gibi sevinerek, anlatmaya devam etmemi arzuluyordu. Meğer Hafız Mükremin hocam da, Hacı Hasan efendi diye bilinen ve benimde sohbetinden çok etkilendiğim zatı muhtereme intisaplıymış. Bunu bilmiyordum ve o an öğrendim, fevkalade sevinmiştim. Müsaade isteyerek, vedalaşıp ayrıldım, fakat yorgunluğumdan eser kalmamıştı, yeniden şarj olmuştum ve sükûnete ulaşmıştım. Bu kadar kısa bir zaman diliminde, bu kadar farklılaşmayı, nasıl ve ne şekilde izah edecektik. Bizlere bu imkânları bahşeden, hiç ummadığımız anda vesile kılan Allah’a, nasıl şükretmeyelim ve niçin bundan mahrum kalalım. Ankara’daki ablamın beyi, sürekli mektup yazıyor ve Kayseri’ye yerleşmek istiyordu, benden yardım ve destek bekliyordu. Bende en yakınlarımın her zaman, etrafımda olmalarını isterdim, çünkü küçüklüğümde ve gücümün yetersiz olduğu zamanlarda, yardımcı olamadığım ablalarıma bir vefa borcumun olduğuna inanıyordum. (devamı Nakşeden izler 15) Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 2, 2008 Bir zamanlar yağan karlar! Bembeyaz yağan kar Nimetin sorası ve temiz bir örtüsüdür Toprak mutlaka gizleyendir, sırları devran eden erktir Suya hasret Bir toprak, maalesef hırçın kemirendir Şevksiz bir insan gibidir, hiddeti önceleyendir sefildir Kar kavlince Naif bir şekilde yumuşacık temas eder Boynu büküktür, hizmet için vardır, bir hayâ ölçüsüdür Azgın toprağın Hiddetinden kurtulması için bir rahmet ölçüsüdür Onu yumuşatır, mülayimliğe kavuşturur kemaliyet öğretir Kar semadan Toprak için gönderilen en güzel bir duvaktır Berivanlar iç güzelliğini, neşeyi, sevincini sembolize ederler Hanım nisalar Arzın en büyük dengesidirler, bizi biz yapan güzelliktir Asiye, Meryem, Fatıma isimleri onlar için dirliğin ahengidir Yaratılış Hilkatini bilerek, ilahi emre tabi olarak yaşamaları asıldır Ancak bu halleriyle de kardır, berivandır, mülayim bir topraktır İnsan olarak Yaratılan her bir can, nefsleri ile imtihandadır İrade en güzeli yansıtandır, yoksa evrensel mesaj nite vardır Terbiye edilen Her bir nefs, aşk için çalışan bir canı yeksandır Topraktır, kardır, perivandır, bir tek ölçüsü hak rızası olandır Azgın bir nefste Suya hasret bir toprağın yarılmaları halindedir Ahengi bulunmayan, meşkten anlamayan, şerle refakat edendir Hiçbir nebatat Bitmez, haşarat bile terk eder, rahmet bitmiştir Bu bakımdan kızlarımız, beden örtülerini, tenlerin, enlerini Hiçbir sarfı Nazar etmeden yaşamaları en büyük hicranımızdır Onlar naif bir gül iken, gülden anlamayan nice betbah ruhlar İnandırırlar Kandırırlar, acıma hissi vicdanındır onlarda bulunmaz Her bir katresi kopartılan gül çaresizdir, ancak katresi gitmiştir Eriyen bir kar gibi Solan berivan gibi, kuruyan toprak gibi Hiçbir gizemi kalmadığından, cazibe olmaktan çok uzaklardır Böyle durumlarda Bu bühtan nefsin sahipleri, arsızlığa sığınırlar Kılıf olarak ta sosyal içerikli faaliyetler olduğunu zikrederler Hilkatinin gereği Kendi için asıl olan değeri terk edince batar Battıkça gizli feryatlarıyla, avuntu kursaklarıyla taraftar bulurlar Öyleye şartlar Çok acımasız, ne derler kaygısı peşlerini bırakmaz. Saçıldıkça bir izzetin geleceğini sanırlar, sanki kırılmış karpuzlar Manavlar dahi O karpuzu satmaktan muaf tutarlar, satamazlar İnsanın kendi sınırları çerçevesinde, özeli dairesinde serbesttir Ancak dışarı Adı üzerinde olan harici sınır, had gerektirendir Toplumun sosyal yapısı elbette çok önemlidir, ancak bu yapıyı Düzenleyen Sebepler, neye göre şekilleniyorlar bilinmelidir Milleti millet yapan vazgeçilmez değerleridir, yalnız toprak değildir Bin yıllık tarihinden Kopartılan bu milletin efratları açıkta kaldılar Çaresizdiler, önlerine dayattıkları, zorunda bıraktıkları seçenekler Biçare olarak Seçmek zorunda bırakılmalarıydı, uymak zorun dalardı İnanç vicdana mahkûm edilen bir durumdu, Kuran anlaşılmamalıydı Peygamber Çöl bedevisi diye anlıyordu, sütçü imam sanki hadsizdi Kızları sakın okutmayın, yavuklularına mektup yazar diyen zihniyet Strateji değiştirmişti Kızları okutun fakat saçlarını mutlaka açın dendi Tabi okuyacak olan kızın saçımıydı, yoksa kafasının çalışması mıydı Defileler en güzel Teşhir aracıydı, kimlerin üzerinden kazanıyorlardı Bembeyaz bir kar olarak kalsalardı, berivan gibi güzel koksalardı… Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 2, 2008 İdrak aidiyetindir muhakkak! Toprak, Arzın döşeği serilmiştir yere Olmaz bir itirazı, yapılan her bir şeye Çiğnenirsin, Dökülürsün yinede çok sessizsin Suhulette sabredersin, gördüğün her şeye Bereket Kapısı, tohumların bir yuvası İnsan ki, husule gelir âdemi beşer mayası Kıtaların Anası, denizlerin hırçın dalgası Hakikatin şahikası, insanın aşikâr manası Güneşin Aşkı, ayın sevdası yıldınız ahısın Dağın odağı, karın, yağmurun mümbit yatağısın Nebatatın Membaı, hayvanatın barınağı, Enaniyetin, tekebbür kimliğin de şahit olanısın Sabrı halsin İfşayı sevmezsin, Ona bırakırsın Kâinatın en şereflilerini iftiharla bağrında yatırırsın Bir beklentin Bulunmaz, şekliyete dalmazsın Çocuğu şefkatle kucaklar, onlara sem hiç kızmazsın Hazindir ki Hakikatin izlerini itiraf etmeyiz Saçarız, pareleriz, günahlarımızı gizleyerek örteriz Ondan Besleniriz, mekânın da kayboluruz Hiç itiraz etmez, asla gücenmez, tebessümü eksik etmez Hayatın Manası, anıların bir karesi kabirdir Ahirin penceresi, mizanın beklentisi haşyet yelpazenesidir Bedeni Temizler, iskeleti süzer ve o anı bekler Nefesler insan ve can kimliğinde kayda giren hazanlar Ey Hak Biçare olduğumuz malumundu Elçiler, nebiler, gönderdin, bizzat ihmal edildin Eşrefi Mahlûkat payesi verdin, taltif ettin Zerrelerin sahibiydin, kâinatın hâkimiydin, Ama azgın Bir nefsin sahibi bulunan kullar Olarak avuntuyduk, sana olan kulluğumuzu hep unuttuk Sen ki arzın Ve arşın sahibi, canların banisisin Bizlerden, rahmetini ve merhametini esirgemezsin Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 9, 2008 Kelimeler seninle başka oluyor! Gözlerin Gözlerimi ziyaret ettiğinde Ruhumda bir coşkunun izlerini aralamıştım Yüreğim Ziyadesiyle ivme kazanıyor Hislerin dalgalar misali halimi kuşatıyordu Seninle Konuşmak, lisanı anlamlaştırmak Yüreğin enginliğinde senin sevginle nefes almak Yıllar Dile gelen tüm anlar Vaktin, mücerret tecellinin inkişafıyla karşı karşıyaydı Gözlerimi Kuraklığında fersiz bıraktığım Arayışlar, umut dirliğinde sessizce yakarışlar duyuluyordu Anlamıştım Sende ben vardım bende sen Yapraklar sararsalar, dallar mahzun kalsalar değişmiyordu Halimde Husule gelen sevinç başkaydı Sinemde engin bir genişlik yelpazesi vücut buluyordu Kuşlar Misali uçmak, aşiyanı solumak Muhabbetle yılara hasret demlediğim sevgimi konuşmaktı Zariftin Naif bir sezgiydin, güzeldin Sözlerin, kelamı kâmildi, vuslat senin hilkatinde vardı Kopardığın Avuçlarında tefekküre daldığın Ve sessizliğinle anlamlaştırdığın darcığın fevkalade berraktı Kelimelerin Bu kadar lahuti bir ahenkle beyanı Karşısında sukuta mecbur kalmam acizliğimin devamındaydı Anlamak Onun için yaşamaya gerekçe aramak Sevgiyi, hak edildiği müddetçe yozlaştırmadan kalbe ulaştırmak Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 9, 2008 Issız kaldırımlar! İsmini Kaç kez telaffuz Ettiğimi bilmiyorum Yalnızlığın Fakirliğinde sensiz Hıçkırıyor halime acıyorum Vefasızlığın Kadrini, hukukun Şevkini diliyor, onu arzuluyorum Sahipsiz Sokaklarda ıssız Kaldırımlarda soluyorum Hıncım Mermi olsaydı, Sıkardım kahrıma anla Sana Muhtaç olduğumu Hayıflanarak hiç anma Solgun Yürekte çok Üşüyorum artık hissetsene Şimdi Nerelerdesin Bir ses verip kelam etsene Kader Mahkûmu derler ya Sen asla onlara inanma Tercihlerini Sorgula, heveslerini Şimdi bir kez daha yorumla Sen Sen ol seveni kendi Zevklerin uğruna yorma Umutsuzluğu Solutma sevildiğini Tefekkür ederek şimdi anla Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 9, 2008 Ben kayboldum anne! Anne Beni bul artık Silik yamaçlardan bıktık usandık Ruhun Horlanmışlığından Mananın dışlanmışlığından bizar olduk Varoşlar Soluk soluğa hıçkırıklar Yağmurlarda tufan yaşayan sabi çocuklar Hastaneler Acizlere kim rağbet eder Fakirliğin içinde gizlenen hazindedir hikmetler Zaptiyeler Bir maaş için tuğyan edenler Hak hukuk dinlemeyen mezalim kusan nefesler Hepsi Annenin şefkatindeydi Şimdi onlar saltanat için el hak şekillendi Ne dendi Millet için hizmet esası dilendi Kimler parsellendi, sermaye için akide geçildi Korku Haşyetin nevinden şubeydi Şimdi can kimin derdi, intihar sitayiş için gerekti Anne Söyler misin ne denirdi Şahadet için nesiller feda edilerek ant içildi Toprak Bereketini uzak eğledi Rahmet esrarını deşifre etmeden sukut eğledi Anne Bunun için çekilir mi Benim dünyaya gelmem için hiç sabredilir mi Babam İşçi emeklisi vadesi yetmedi Onca döktüğü ter kimin için değerdi ey anne Kimliğin Buharlaştığı bir iklimde Edebin yobazlık sayıldığı sefillik hengâmesinde Senin Ehemmiyet verdiğin Mili birliğimizde nizam eden, yasayı delen nedir Türküm Derken, talanı riyayı Doğruyum derken, bin ir çeşit dillenen yalanı Menfaat Uğruna görmediğim haramı Hikâye misali dinlediğim ahirden vaazları Anne Ben nerdeyim kiminleyim Tercihlerimin hevesinde gezinen bir nefesim Gelirine Göre, değeri yönlendiren Gülü sadece günlere hasreden kariyerli âdemim Anne Ben senin büyüttüğün Sütünü emzirdiğin, şefkatini verdiğin çocuğun muyum Anne Ben dehlizlerde gezinen Çıkarını her şeyin üzerinde gören bir hissim Beni Şimdiki halimle sev Çocukluğum mazi sayfalarında ve birde o resimde kaldı Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 9, 2008 Kapı zamanında vurulmalı! Tak tak tak Annem oğlum katla Bir kapıya bak diye nida edince Besmele Zikrimle, merak içinde Kapının hiddetli cehliyle araladım Üç polis Simaları yılgınlıktan keyifsiz Kapının önünden araba çalınmış dedi Haberin Var mı yı peşinden ekledi Uyku sersemliği desem yaşlılığıma versem Bir türkü Muvazenem zuhur etmiyor Polisleri pür dikkat dinlerken anlamlı gelmiyor Gecenin Yarısında vaziyet gülünç geliyor Hangi arabadan bahsediyorsunuz diyesim geliyor Henüz Bir şey söylemesen Bizimle karakola gelmeniz gerekiyor failler için Deyince Sabahı beklememek niye Diye içimden geçirmiyor değildim olan garipliği Nihayet Çaresiz karakola geldik Nahoş bir atmosferde nefes nefese sorgu edildik Nezaret İçinde el ense edilenlerin Perişanlığını, acizliğini ibret içinde seyreyledik Üç çocuk Üçü de bir birinden kaçık Bali keyfiyetinden evvel emirde olmuşlar sanık Bu zavallılar Müdavim olmuşlar nara kolda Polisler aczi soluyor bunların dinmeyen heveslerinden Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 10, 2008 Korkarım! Ben Sana anlatamam Sessiz kaldırımlara anlattığım kadar Sana Düşlerimde ki sevdayla Seslenemem, çekilirim kuytu kenarlara Korkarım Anlayama cağından Müteredditlik yaşayacağında çekinirim Yazdığın Hissiyatını anlattığın Tefekküre meftunum ben onunla doluyum Hislerim Sürgün, uzaklarda üzgün Hasretin güzelliğinde ki ahengin dirliğinde Mütemadiyen Satırlarında arandığım şevkin Hazzın imtinalığında teneffüs ettiğim hayalin Baharı Bembeyaz papatyaları Rengârenk gelincik zarafetini yudumluyorum Gökyüzünde Turnaların gezginliğinde Umudun dinmez hasretiyle sana olan hislerimle Yalnız Kendimle senin özleminle Sessiz iklimlerde derlediğim hüzzam bestemle Seslenirim Ovalara, dinleyen dağlara Yüreğimden sökün eden hıçkırıklarla yalnızlığımda Sana Layık olmayan bedbinliğimde Sensiz çaresiz soluduğum hislerimin yaşattığı hüzünle Denkliğim Niteliğinde gördüğüm naifliğin Sana ait olan muhabbetli ülfetin benim tek çaresizliğim Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 11, 2008 Söylemek hissederek yürümek! Bilir misin Acılardan tutunarak Esrarını koruyan işaret için yürümeyi Nefesleri Bahşedenin hükmünce Tüketmeyi, öteyi nefeslerini hissetmeyi Korkunun Sineden sökülüp atıldığını Kalbin, aklın, bilginin, vicdanın aydınlığını Yaratan Seni sana hikâye eden an Dikkatinle anlam bulacak tükettiğin zaman Can Vaktin için seni yaşatan Ruhun inhisarında, tahkikin icbarında olan Korkma Ölümden, gafleti anma Aşkın güzelliğinde ki sevdadan sen soğuma Geldin Ki gideceğini hissetmelisin Zamanın safhalarında kalbin sezgisini içmelisin Hürriyeti Kulluğunun gerekçesiyle Özleştirerek cihanın sevgisini talep etmelisin Fıtratın Sırat için gayretli dikkatin Hakka kul olmazsan, neye kulsun düşünmelisin Sevgini Sende gizlenen hazineyi Neden esirgersin, kuraklıkta ömrünü tüketirsin Baban Sana kefaletiyle bakan Can içinde canı külfetiyle yaşayandır has anan Makam Adamlıkta sıkıntı yaşamayan Hakkın rızasında azimeti, çileyi sabırla kuşanan Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 11, 2008 Göçüp gitmeden dem! Aramayın Kaldırımların ahıyım Caddelerin yozlaşmışlığında yalnızım Ruhun Hüznüyle efkârı solurum Sokakların müdavimi yapraklar okurum Yoksulun Çöpler içinde ki umudun Aranan kollarda, parmakları sorgularım Ellerim Sazın perdelerinde hünerim Hüznün serinliğinde yalnız demlenirim Şiirlerim Hezeyan içinde hislerim Edebiyatın bendinde edebi nefeslenirim Denemelerim Ömür sayfasında inlerim Zamanı beklerim, an için ürperir tenim Hikâyelerim Özelimi aşikâr eğlerim Nesiller için idrakle hal anlaşılsın dilerim Efradım Uzanan haz dallarım Şefkatleriyle varım, onlar için bahtiyarım Refikam Kan içinde şevk veren can Hamiyeti kuşanan, muhabbeti bağışlayan Kerimem Mübareklikte sanki erdem Hizmet içinde gülümseyen canı yekparem Mahdumum Gelecek için çok umutluyum Dirayetlerinde azmi koklarım ben yolcuyum Hanem Dirliğimde ki hazinem Kalbin zikrinde ki meşgalem sürur saifem Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 12, 2008 Seni üzemem! Hislerim Hasretinle inlerken Bıraktığın izlerin gölgesindeyim Dinmeyen Esintim ilham pirim Sinemde tartışılmaz zenginliğim Hazinem Tefekkür ziyadem Hali edep payem tevazuu hanem Güzelliği Fark edemediğim nevi Serdettiğin sevgi yüreğimdir yeri Zaman Seninle hazzı kelam Vuslat yolculuğunda hissedilir an Beyan Aşksız kuraklaşır can Anlam, hakikat içinde gizemi olan Sensiz İklimler şefkatsiz Semada gürleyen gök şimdi fersiz Yağmur Hasreti çekilen nur Toprağın kadrinden seninle durulur Nesiller Şefkatten çok azadeler Dirliği bilmeyen beyhude geçinenler Teknik Koymadı kimsede mertlik Metelik kurşunları sıktıran kahpelik Söyleyemem Sana halimi arz edemem Senin mefkûren, sürur içinde bir dem Üzemem Seni soysuzluğa şahit Edepsizliğe zabit ettiremem çekilirim Kendimle Hasretin seninle ülfetine Sevginin vakfedildiği güzelliğin şevkiyle Vaktin Tecellisiyle, azmin Cehtin, sabrın toprağında olgunlaşmasıyla Sana Olan hasretim demim Ben kendi sessizliğinde yol alan bir âdemim Hamd Ederim, hükmü bilirim Kuvvetin sahibinde ben zavallı bir köleyim Zikrederim Fikirlerim niteliksiz bilirim Ben kalbin vuzuhunda itminan olan zadeyim Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 12, 2008 Sakin ve sessiz yürürken! Ortalama Bir ömrün anlarında Üçte bir oranında sabrı derlemiştim Hislerim Ne kadar depreşse de Dikkate almadan heveslere dalmadan Açlığı Oruçla güzelleştirerek Nefsin hırçınlığını azimle gemleyerek Ruhun Serinliğinde meşk ederek Kalbi lekeleri marazi kirleri def eyledim Çünkü Uzun soluklu yürüyüşün İşaret taşlarında ki mefkûreyi nefeslerin Namerde Meyletmeyecek kadar Erkekliğin, aşüfte edilen rezaleti zilletin Adamlıkta Saydamlıkta, sadakatte Düşlerin haşyetinden murat almalıydım Öteler Ruhumla yaşayanlar Muhabbet şefkati salan deruni hususiler Mesaj Aşikâr kalp onu anlar Akıl, zikrin hakikatinde olmazsa olmazlar Fikir Düşünmek için bilgiyi İkmal ettiren değerler bütünlüğünde yeldir Hesap Nefsin mutlakıyet rüknüdür Mizan için sahifeler dürülür ömür tüketilir Ölüm Akleden için güzelliktir Hesabı bilmeyen için düşünmek nafile iştir Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 17, 2008 Nerdesin! Kim bilir Şimdi nerelerdesin Hangi İşlerle iştigal edersin Kendi İkliminde nefeslenirsin Bahar Çiçeklerin şevkine boyandı Renkler Melali hazandan kurtardı Kuşlar Umut için kanatlanarak uçtu Lakin Sen yoksun, yalnız bırakırsın Hüznün Sefilliğinde halimi yorarsın Bizarlığın O solgunluğunu yaşatırsın Kelamı Hasretiyle ne hazin anlatansın Umudu Halin çehresinde mahzunlaştırırsın Gel artık Çiçeklerin diliyle latif olan rengiyle Yaprağın Teslimiyetiyle, sessiz kanaatiyle Yağmurun Ansızın müjdelemesiyle bereketiyle Gecenin Haşyetinin açılan ibret sahnesiyle Seherin Güzelliğinde, kalbinin ferahlığıyla Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 18, 2008 Sezgini kim anlıyordu! Kimliğinizin Nüvesinde yeryüzünde Vicdan misali güller koparılıyordu Hissiyat Nedameti soluyordu Hilkatim böyle olmamalı diyerek İnsan Kimliğinde ki vahşeti Canavardan besbeter zilleti anıyor Masum Bedenlerin perişanlığını Hunharca katledilen muratsız canları Arzın Hıçkırıklar içinde Med ceziri yaşatan ibret sallanmasını Müstezaf Kimliğin sessiz çığlığını Anaların dinmeden akan gözyaşlarını Kadının Irzın, namusun, arın Medeniyet vitrininde salınan tuğyanı Cahiliyete Taş çıkartan pervasızlığı Paganlaşmayı, sekülerle şen o iştahı Tenlerin Sübyan canı fidelerin Fütursuzluğun, arlanmaz hezeyanın Kurbanları Olurken, zevk zadeler Heveslerinin peşinden giden avareler Kimlik Sorunu yaşayan hisler Aidiyetini bilmeyen şevksiz nefesler Şahit Oldukça rağmen yaşamak Anlamsız kalmak, nazarları bırakmak Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 18, 2008 Andım seni derinden! Kalbim Yine üzgün Seni andımda bak derinden Geçtim Yine şimdi Sararmış hazan bahçesinden Üzgün Ve kırılmış İnce ve ben çok kederliyken Senin Halinden uzakken Hicran sinemde baharı diliyor Aşkının Karşılığını bekliyor Umutla o bulutları seyrediyor Senin Hasretinle tükeniyor Sessizliğinde çiçekleri ekiyor Sazendeyi Bastığı perdeleri Güftenin hüzünle uzandığını Hayatı Sensiz olan canı Hissiz yaşamayı ömrün hazanı Neşemde sen Hüznümde ben soldum Kolsuz kanatsız bir hal oldum Tükenmez Yolun yolcusuyum Han duvarından umut ararım Seni yazarım Halin acizliğini anarım Hasretin devranında yanarım Ağlarım Yüreğimi bağlarım Ancak mısralarda seni anarım Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 19, 2008 Artık çekilirken! Bir hayatın Bedeli bu olmamalıydı Hislerin susuzluğuyla kurumamalıydı Sevmeyi Hissetmeyi nefeslenmeyi Terennüm ederek hasreti içmemeliydi Bedbinlik Şevksiz ömürlük Hayatın baharında başlıyordu sönüklük Gün geliyor Yar çekip gidiyor Ölümü davet ediyor sessiz nefesleniyor Sinem Hazan içinde eriyor Yâri özlüyor çaresizliğe kurşun sıkıyor Zaman Ruh keyfiyetinde nizam Kalbin vuzuhunda gerekiyor ihtimam Çare sensin İçinde var olan hevessin Nedamet şevki neylesin yar görünmesin Rüzgâr essin Bahar sinende neylesin Ömür mühletinde muhabbetle tükensin Hür ol Gönlün güzelliğinde Gül ol, solan yaprağın efkârıyla ram ol Şahit ol Anlık zevkten arî ol Mevtanın sükûnetinde haline vakıf ol Musallada Tekbir getirilen yaşta Hakikatin güzergâhında kalbine bir sor Ellerde tabut Gönüllerde gizlenir umut An gelmeden yürekte yeşermezsen unut Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 20, 2008 Vazgeçilemez! Artık Ne bahara nede ayaza Kayıtsız kalamayacağım anla Gecenin Sabahına nazarla Melalime akıttığın yalnızlığa Önümde Ömürden vazgeçmek Hülasasında anlatırım umuda Bahar Seninle anılacaksa Aşk çiçeklerle anlatılan kansa Yar Soyut bir kavramsa Anlamak için zaman haykırsa Kan aksa Kalp sessizliğini korusa Ruh ömrün vaktine soracaksa Seninle Mümbit filizler Sinemde koruduğum o sezgiler Kimliğinde ki Nakarat halinde serzenişler Geceden sabaha fersizdi gözler Kabulümdür Halin, silinmez anın Rahmetin güzelliğindedir salkım Aklım Seni sana anlatamaz Farkın sabrın, arın, hayâ duvarın Anlatılmaz Dert buysa sorulmaz Aşk iklimine nasip duvarsız olmaz Çileler Umut içinde yeşerirler Çiçekler renkleriyle neye imrenirler Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 20, 2008 Sahnelenen leke! Her gün Yeni bir karar veriliyor Canlar telef ediliyor kan sökün ediyor Ertelenen Hınçlar sahneleniyor Desiselere takat yetmiyor an tükeniyor Maslahat Belamlar sayesinde Cehaletin hükmüyle bir bir sıralanıyor Yegâne Ve mücerret hüküm Göz ardı edilerek ekrandan gizleniyor Realite Öteleniyor zımnen Yasaları hiçlemiyor adam haykırırken Efrat Sessizdir bir hışımken Tuğyanı estirendi talanı icbar ederken Hüküm Yegânedir evrenseldir Gayeye götüren müşahhas denklemdir Akıl aciz Bilgi naçiz edilirse Tebaaya tahakküm etmek ne kolaydır Fakirlik Kader sayılmaktadır Talan edilen hakkın elinden alınandır Tek düze Bir hayattı sunulan Sanat adına da kepazeliğe boyanandır Takiyye İlmi siyaset olunca Kursakları arlanmaz haramı soluyunca Nefsin Sıfatın gücün olunca Vatandaş ne yapa aşk şarlatanın olunca Quote Share this post Link to post Share on other sites
sezefinu 2 Report post Posted June 20, 2008 yüreğinize sağlık çok güzel selamtle kalın şiirlere devam inşallah Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 20, 2008 yüreğinize sağlık çok güzel selamtle kalın şiirlere devam inşallah Çok teşekkürler ediyorum kıymetli kardeşim, sizde olmasaydınız şevkin sukut eyleyecekti bu değerli sitede, kim yok kimselerden bir seda yok, efradım belli ki müşkülatı haddinden çok, bu mnad sağlık ve afiyetler diliyorum, sevgiyle selam eğliyorum... Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mustafa Cilasun 27 Report post Posted June 20, 2008 Nasıl gelirsen gel! Neyleyim ki Tahammül kalmadı Seni sensiz yaşayıp durmaktan Sevdiğin Her şeyi zikretmekten Nefesin acizliğinde sukut etmekten Kimseye Seni anmayan geceye Hislerimde anlamlaşan her heceye Soluksuz Bitap kimsesizliğe Hüznün davet ettiği hicran sahifesine Bir ben Bilirim neler çektiğimi Hazanın ibret içinde halime yerleştiğini Dallarda Alımlı duran meyveyi Toplayacak takatin terk ettiği şevksizliği Uzaklardan Nazar eden umudu Yüreğimde kuruyan muhabbet sürurunu Payidar Eyledin sessizdin Nefeslerin nöbetinde hissini gizleyendin Serdetmedin Mısralarında serindin Kuytu düşlerin alaca karanlığında nefestin Nerdesin Zamanın içinde misin Yoksa göçüp gidenler kafilesinde ibretimsin Gönül Kafesim ıssız ayan Seni sensizlik düşüncelerimle halen perişan Çık gel Nasıl gelirsen öyle gel Ölmeden ömür tükenmeden kalp dinmeden Quote Share this post Link to post Share on other sites