Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

NFK-Fan

Admin
  • Content Count

    2,361
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    67

Posts posted by NFK-Fan


  1. Selamlar,

     

    Biz de zaten farklı bir amaçla buluşmanızın yanlışlığından bahsetmedik, yalnızca yöneticilik sorumluluğumuzu yerine getirerek bu buluşma hakkında zihinlerde oluşması mümkün olan bir soru işaretini ortadan kaldırmak için yapmamız gereken açıklamayı yaptık.

     

    Başlık şu halde duyurular'dan Serbest Kürsü'ye alınmıştır. Buluşmaya katılmak isteyen arkadaşlar bu başlık altında yazışmaya devam edebilir. Tekrarlamak gerekirse yönetim olarak bu buluşma ile şu şartlar altında herhangi bir ilgimiz bulunmamaktadır.

     

    Saygı ve selamlarımla


  2. Selamlar,

     

    Gerçekleşti, fakat biz bu işin bilfiil içerisindeydik. Bu buluşma için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Yöneticilerin sahip olması gereken sorumluluk zaviyesinden mevzuyu ele alırsanız eminim hak vereceksiniz.

     

    Saygı ve selamlarımla


  3. Selamlar,

     

    BDG şu an Ankara'da olmadığından ve bizim şahsi meşguliyetlerimiz Ankara'ya gelmemize engel teşkil ettiğinden bu buluşmayla alakalı olarak biz yönetim adına birşey söyleyemiyor ve adım atamıyoruz. Yeterli katılım gerçekleşir ve BDG de uygun olursa n-f-k.com toplantısı diyebileceğimiz bir toplantı inşallah Ankara'da da gerçekleşir; yalnız şu şartlar altında yönetim olarak bu mesele hususunda biz beklemedeyiz. Üyeler elbette istedikleri takdirde buluşabilir fakat bu site yönetimi tarafından yönlendirilen ve n-f-k.com toplantısı olarak ifade edilebilecek bir buluşma olmayacaktır.

     

    Saygı ve selamlarımla


  4. Selamlar,

     

    Evvela Ergenekon, şimdi de Doğan mevzuu... Ülkemizde dikkate şayan hadiseler gerçekleşiyor, inşallah bu çok çok mühim adımlar menzile ulaşır, inşallah neticesizlik mevzubahis olmaz. Olup biteni izleyince umutlanmadan edemiyorum, öte yandan da ruhum, en yüksek perdeden, bu iki hadisenin de muvaffakiyetle neticelenmesi için Allah'a haykırıyor.

     

    28 Şubat döneminde medyanın oynadığı rolün ciddiyetini bir kez daha gördük. Ki aile, medya ve marif teşkilatının bir nesli yoğurup kıvam vermede kullanılabilecek üç silahı teşkil ettiğini düşünürsek, meselenin ciddiyetine bir adım daha yaklaşmış oluruz. Bu ülkede tirajı en yukarıda gezen Posta rezaletini unutalım; gazete satışlarının yarısını karşılayan Hürriyet, Radikal ve Milliyet gibi pislik yuvalarının, Aydın Doğan isimli pislik bir manipülatörün elinden alınması Cumhuriyet tarihi boyunca matbuatla ilgili atılmış en mühim iki-üç adımdan birisi olacaktır.

     

    Erdoğan büyük risk aldı, demek ki onu bu riski almaya itecek birşeyler dönüyor arkaplanda. Fakat bu kadar keskin konuşabilmesinden kendisine güvendiğini çıkarıyor ve umutlanıyorum. Erdoğan'ı sevelim sevmeyelim, bu mevzuda onun başarısı için dua etmemizin ve onun arkasında olmamızın boyun borcumuz olduğu fikrindeyim. Bu ülkeyi Aydın Doğan isimli pislikten temizleyecek olan kişi, hakiki bir kahraman olacaktır. Son Ramazanlarda olduğu gibi, bu Ramazan'da da ortalığı lağım kokularına boğan mukaddesat düşmanı kalemşörlerin patronu inşallah tez zamanda paldır küldür devrilir ve hem bu adım, hem de Ergenekon hususunda atılan adımlar neticesiz kalmaz. Şu sıralar bu ülke hakkındaki en büyük iki temennim bunlar, zira kemikleşen ve CHP diktasının izlerini taşıyan bu azınlığın dezenfekte edilmesi, bu ülkedeki mukaddesatçılık müddeilerine derin bir nefes aldıracaktır. 80 sonrası dönemde, Üstad gibi bir avuç kanaat önderinin giriştiği çetin fikir mücadeleleri neticesinde ufku açılan, entellektüel bakımdan tüketicilikle meşgul olmayı bırakan ve çiftçilik, belediye işçiliği, büro memurluğu gibi ham insan gücüne dayanan işlerdense yavaş yavaş yöneticilik, akademisyenlik gibi alanlara temayül gösteren mukaddesatçı kadronun önünün daha da açılmasını, aynı zihniyetin temsilcisi olan bu iki pisliğin ortadan kaldırılması hayli hızlandıracaktır.

     

    Allah bu çetrefil mevzuda Erdoğan'ın yardımcısı olsun.

     

    Saygı ve selamlarımla


  5. Selamlar,

     

    Katılsaydınız görürdünüz. Leziz sohbet diye tam da ona denir işte. Ağzında yemek varken konuşan yoktu bu arada, lokmalar arasında kelam için teneffüs araları vermeyi düşünebilecek insanların katıldığı harika bir içtima oldu.

     

    Arkadaşlar, oradan bakınca buluşmanın sadece yarım saatlik bir yemek faslından ibaret olduğu mülahazası mı hayat buluyor?

     

    Hakikaten enteresan :)

     

    Dolu dolu 5 saat geçirmemizi sağlayan tüm arkadaşlara tekraren teşekkürlerimi iletiyorum.

     

    Ne demiştik arkadaşlar mesaj yazmayla ilgili, hatırlayan var mı? İpucu: Düşünmek... Kim hatırlıyor?

     

    Saygı ve selamlarımla


  6. Selamlar,

     

    Katılan ve katılmak istediği halde katılamayan tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum. İnşallah memnun kalınmıştır. Benim açımdan hayli faydalı bir buluşma oldu. İnşallah ileriki buluşmalarda, dünkü temelin üzerine daha fazla taş koyabiliriz. Her biri birbirinden kıymetli katılımcılarla tanışmak büyük bir zevkti benim için.

     

    Şikayetler bize, memnuniyetler dostlara efendim. :)

     

    Saygı ve selamlarımla


  7. Selamlar,

     

    Arkadaşlar, seviyeli cıvıyalım biraz, lütfen. Yapacağımız esprilerin üzerinde de iki kere düşünürsek güzel olur. Başlığın nasıl güzel başlayıp nerede bittiğini izledikçe şaşkınlıklar içerisinde kalıyorum. Karşılıklı atışmalar olsun, olsun ama lütfen bunlarda kalite sıfırın altına inmesin. Çünkü bu atışmalar ancak seviye yüksekken çekilebiliyor. Atışma kalitesizliği de üslup kalitesizliğiyle başlıyor malesef...

     

    Bu arada Müslüman 24 saat ağlayan bir tip değildir, muhabbetin lezizinin yerini hiç ama hiç bir şey tutamaz. Yeter ki seviye muhafaza edilsin. Gafleti arayan velilerin varlığını sizler de bilirsiniz. Denge korunduğu sürece bunlar da lazım.

     

    Saygı ve selamlarımla


  8. Selamlar,

     

    Necip Fazıl'ı sevmek kimsenin bakış açısındaki yanlışlığı tespit etmeye engel olamaz. Genel manada sevmek başkadır, belli bir konuda kendi donanımına bakmadan, hakikatle ilgilenmeden romantik perdeden terennümde bulunmak başka... "Bir kısım milliyetçi geçinen kardeşim" de ne demek Allah aşkına, olaya ideolojik yaklaşmanın buradaki manası ne? Tartışmayı mevzu ekseninden kişiler zaviyesine niçin indiriyorsunuz? "'Geçinmek' ne demek, bir adet Müslüman geçinen arkadaşım?" desek eminim bu samimiyetsizlik ithafından hoşlanmazsınız, hem bu başlıktan milliyetçiliğimizi nasıl çıkarabildiniz ki geçinmeyi çıkarabilesiniz? Yoksa muhattabınızı zihninizdeki şablonlara hapsederek gerçek insanlara değil de, kendi oluşturduğunuz figüre mi yazıyorsunuz? Meseleye ideolojik değil, temellendirmesini yaptığımız bir noktadan yaklaşıyoruz. Kimse bir insana karşı beslediği sempatiden hareketle bu hakikatleri geçersiz kılamaz, bir iddianın yanlışlığını ispat için bir kişiye duyulan sempati asla kâfî gelmez. Mustafa Armağan tarihçi midir ki değerli bir tarihçi olsun? Ki olsa bile bir tarihçinin tarihle alakalı bir konuda düpedüz saçmalaması imkan hududu haricinde midir, tarihçiler saçmalayamaz mı, ruhbanlık mı ithaf etmeli kendilerine? Mustafa Armağan'ın Üstad'ın tarihe yaklaşımıyla ilgili kaleme aldığı bir yazı için açılan başlıkta bir arkadaşımızın da bahsettiği gibi, kendisi Üstad derken aslında kendi tarih anlayışını onun üzerinde aksettirmekte ve Üstad'ı bu noktadan desteklemektedir. Kitabımızdaki sayfayı yerinden sökemezsiniz ki!

     

    Burada kimse laf olsun diye karalanmıyor, lüzum görüldüğü için bir fotoğraf çekiliyor. Üstad'ın kemiklerini sızlatacak olan onun anlaşılmadan eleştirilmesi ve hakikat bağlılığının komik bir noktadan taarruza uğramasıdır, bizim onunla ilgili bir yanlışa karşı cevap vermemiz asla değil. Saptırmanın, bitiş cümlesinde vurucu olabilme gayretinin ulaştığı dip nokta...

     

    Ayrıca forum genelinde tamamen büyük harflerden oluşan mesaj yazmak yasaktır, bkz Forum Kuralları

     

    Lütfen olayı şahsileştirmeksizin mesele odaklı bakalım mevzuya...

     

    Saygı ve selamlarımla


  9. Selamlar,

     

    Tanrıkulu mahlası, daha ziyade Abdülhakim Arvasi Hazretleri'nin kimliğini karşılamak için kullanılan bir mahlastır ve Tanrıkulu'ndan Dinlediklerim kitabının girişinde de bu meseleye temas edilmektedir. Üstad, Abdülhakim Arvasi Hazretleri'nden nakiller yaparken genelde bu gibi lakapları kullanmayı tercih ediyor. Mesela Abdülhakim Arvasi Hazretleri, Veliler Ordusundan 333 (Halkadan Pırıltılar) adlı eserde de "Tefsirci" mahlasıyla zikredilmektedir. Bu tavır, muhtemelen Üstad'ın, mürşidinin ismini dahi zikretmekten duyduğu hicaptan ileri geliyor. Zaten onun eserleriyle haşır-neşir olanlar, Hz. Risaletpenah efendimizin ismini zikretmekten haya duyduğu için o mübarek ismi mecbur kaldığında "M......." şeklinde yazdığına mutlaka şahit olmuşlardır.

     

    Saygı ve selamlarımla


  10. Değerli kullanıcılarımız,

     

    Ramazan ayının ilk cuma günü olan 5 eylül tarihinde, Üsküdar civarında henüz belli olmayan bir mekanda site üyeleriyle beraber iftar yappmayı düşünüyoruz. Yalnız iftarı tertipleyebilmemiz için belli bir katılımın üstüne çıkılması gerektiği kanaatindeyiz. Dolayısıyla detayları netleştirmeden evvel, böyle bir iftar düzenlendiği takdirde katılacak arkadaşların kimler olduğunu ve kaç kişinin bu buluşmaya katılacağını görme lüzumuna binaen, bu konu açılmıştır.

     

    Belirtilen gün içerisinde iftar düzenlendiği takdirde katılabilecek arkadaşlar için iki şık yazıyorum, gelmeyi düşünen arkadaşlar bunlardan birisini tercih edip yazabilirse memnun oluruz:

     

    * A. Allah'tan bir mani çıkmazsa kesin geliyorum.

    * B. Belki geliyorum.

     

    Tarihin kendisine uymadığını, fakat farklı bir tarih olduğu takdirde a şıkkını seçebileceğini düşünen arkadaşlar olursa, bunu bu başlıkta alternatif tarih önerileriyle belirtebilir.

     

    İsterseniz bana özel mesajla ulaşarak da cevabınızı verebilirsiniz.

     

    saygı ve selamlarımla


  11. Bir Bilen

     

    Şimşek çakar, gök gürler, ufuklar birbirine giriyor sanırsınız!..

     

    Filler, arslanlar haykırırlar, kükrerler; zaman ve mesafe inim inim inler.

     

    Bunların yanında sesleri kulaklarımızın duygu hududuna gidemeyen karıncalar da vardır. Onlar da ses çıkarırlar, çünki yaşıyorlar.

     

    Yaradılış muazzam bir orkestradır ki onu idare edenin elindeki değnek, muhakkak ki bazen bu karıncaya da emir verir. Ama orkestra içindeki onun yeri nedir, biz bilemeyiz; bestekâr bilir.

     

    Her şey konuşuyor, dili var. Çünki yaşıyor. Biz duymuyoruz, anlamıyoruz diye bunları nasıl inkar ederiz?

    Ayağımızın altında ezilen bir ottan, bir toprak zerresine kadar her şey konuşuyor. Çünki hayat nizamı içindedir. Başka türlü yaşanmaz.

     

    Sırrına eremediğimiz ve eremeyeceğimiz bir alemin içindeyiz ki, sade hayat!...

     

    Ölümün, yokluğun nam ve nişanı yok. Çünki var olan her şey yaşıyor.

     

    Müsaade ederseniz ben de yaşıyorum.

     

    Bu satırlar, büyük edebiyat tarihçisi ve Divân Edebiyatı mütehassısı Ali Nihad Tarlan'a ait. Kuğular adlı kitabının önsözü.

     

    Bugünkü nesil, Ali Nihad Tarlan adını yalnızca Divân Edebiyatı ile münasebetdar olarak duyuyor ve onu Divân şiiriyle aramızdaki bağları tesis eden birkaç üstaddan biri olarak tanıyor. Elhak böyledir. Ancak onun edebiyat dünyamıza katkısı bu kadarla bitmez. Divân Edebiyatı ile ilgili olarak yayınlanmış otuz kadar eseri yanında Farsça'dan ve özellikle Ikbal'den yaptığı çevirilerle kültür mirasımıza nice kıymetli eserler de kazandırmıştır.

     

    * * *

     

    Onun iyi bir şair olduğunu, hem aruzla, hem de serbest vezinde şiirler yazdığını biliyor muydunuz? Güneş Yaprak (1953) ve Kuğular (1970), onun şiirlerini topladığı kitaplarının adları. O, Servet-i Fünun'da başlayıp Edebiyat Gazetesi, Gündüz ve Gençlik mecmualarında devam ettirdiği şiir çalışmalarında 30'lu yılların Türkiye'sini pek mükemmel şekilde tasvir ve tahlil etmiştir, işte "Siz de mi?" başlıklı bir şiiri:

     

    Bir talebeme dedim ki bir gün söz arasında

    - Peki yavrum, İnşallah

    Hafifçe gülümsedi, hayretle dedi bana

    - Siz de inanırsınız demek hocam, Allah'a

    Ben de gülerek dedim:

    -Yanlış sordun sanırım

    Şöyle sormalı idin:

    - inanır mısınız siz bir şeye O'ndan başka?

    Hayır yavrum inanmam

    Ne bana inanırım, ne sana inanırım

    Ne de bu kainata

    İnanırım çünki ben o bir olan Allah'a

    Birden şaşırdı sordu: -

    Peki nerde O amma?

    - Gözünün önündeki perdenin arkasında

     

    Türkiye'nin inanç ve iman mücadelesine bilimsel eserleri kadar şiirleriyle ve küçük denemeleriyle de katılan ve o uğurda yıllarca bürokratik engellerle karşılaşan Ali Nihad Tarlan'ın, gerek Muhammed Ikbal'den aldığı ilham ve gerekse Divân şiiri dünyasından devşirdiği sağlam itikad, çocukluğundan itibaren taşıdığı inancını kuvvetlendiriyor ve eserlerine öylece yansıyordu. Bakınız "Yaratılış" başlıklı şiirinde yüksek kültürünü ve mütebahhir bilgisini nasıl da güzel vaz'ediyor:

     

    Yaradılış bir cümle

    Fiil, me'ful yerinde

    Failine gelince: Tahtında müstetirHu.

    Aşkolsun okuyana

    Yaradılış bir kitab; fasıl fasıl, bab bob

    "Ra" yazılmış, "Be" de var

    Hecele oku ahbab

    Getir şunu yan yana, Rabbin çıksın meydana.

     

    İşte onun elli yıllık hocalık hayatının dışında, uğraştığı, didindiği, çalışıp çabaladığı başka dâvalar ve ayrık idealler. Üniversite sınıflarına asla girmemiş bu düşünceler ve bediî değerler manzumesi, onun sanatkâr cephesine ayrı bir güzellik ve renk vermiştir. Zaten bilimsel araştırmalarındaki ve Divân şiiri metin şerhlerindeki lezzet biraz da onun şair ruhlu olmasından kaynaklanır. Bunlar, bir ömür boyu peteğe doldurulan usarelerin, taliplere bal olarak ikram edilmesinden başka bir şey değildir. Yaratılmışları konuşturarak Yaratan'ı aradığı, bulduğu ve gösterdiği şiirlerinde, varlık sebebini idrak etmiş bir mü'min tavrı vardır. İnsanoğlunun zaafları ve üstünlüklerine, ruh yapıları ve hayatların dair felsefî sorulara cevap aranan bu şiirler hakikaten okunmaya değer. Hele güzel dili, berrak ve seyyal üslûb ile insana verdiği zevk, onun hiç de küçümsenecek bir şair olmadığını gösterir. Mamafih alimliği şairliğini geçmiş durumdadır; ama bizce bu, onun az ve öz şiirler yazmasındandır. Eğer henüz onun şiirleriyle tanışmadıysanız, belki bir kütüphane rafında sizi gülümseyerek bekleyen Kuğular'ın, yahut Güneş Yaprak'ın, eski kültür kokusuyla dolu tozlarını yuttuğunuza pişman olmayacaksınız. Bir himmet ehli yayınevi çıkıp o şiirleri yeniden kitaplaştırsa ne hoş olur. Kaldı ki bu, topyekûn bir kültür borcumuzdur.

    "Müsaade ederseniz ben de yaşıyorum." diyordu Ali Nihad Tarlan. Gerçekten de kitaplarıyla, fikirleriyle, eserleriyle hâlâ yaşıyor ve ilelebed de yaşayacak. Ama biz onun fani vücudunu, günü gününe bundan tam 18 yıl önce, bir ikindi vakti İçerenköyü'ndeki kabrine defnetmiştik. Namazını kılan kalabalık arasında talebeleri dışında, yurdun her yanından gelmiş dostları vardı. Asistanı ve öğrencisi Mehmed Çavuşoğlu rahmetli de o günü Şirî'nin şu beyti ile anıyordu:

     

    Kabrim üstüne ölicek dem ola şayed gelesin

    Kim bile ben yitiği bulmağa toprak dökesin

     

    O gün biz onu yitirdik. Şimdilerde ise onun gibileri bulmak için toprak dökerek remil atmamız gerekiyor. Allah rahmet eyleye!..

     

    Nedim'e Nazire

     

    Serde cûş-ı badeden dîvâne cûlar var idi

    Dide-i müştakımızda cüst ü cûlar var idi

     

    Can verirken âhuvân birgamze-i dil-sûzuna

    Dilde can vermek için çok arzular var idi

     

     

    Câme-hâb-ı sinemizde hûş ederdi câm-ı subh

    Dilberânda gâh gâhî böyle hûlar var idi

     

    Olmamışdı böyle pâmâl-i hazân gülzâr-ı ömr

    Bülbülü hâkister eyler reng ü bular var idi

     

    Eyledim şair* sözüyle vasf-ı mâzî ey Nihad

    Eskiden dâvama şâhid nükte-gûlar var idi

    * Fuzuli'nin "Aldanma ki şair sözü elbette yalandır" mısraını kasdediyor.


  12. Selamlar,

     

    Ali Nihat Tarlan, uzun bir süre Üstad'la aynı dergide kalem oynatmış kişilerdendir. Özellikle edebiyat tarihi ile ilgili araştırmalarıyla dikkat çeken bir şahıstır ve Büyük Doğu'ların farklı devirlerinde dergi kadrosunda kendisine yer bulmuştur. Gençliğinde masonluğa kaydolmuş,, ismi Büyük Doğu'nun yayınladığı "Ünlü Masonlar" listesinde yer almış, fakat listenin yer verildiği yazıda kendisinin, bu teşkilata, teşkilatın içyüzünü bilmeksizin uzun bir süre önce girdiği ve faliyetleri takip etmediği hususlarında beyanat verdiği de not düşülmüştür. O da, tıpkı Gazi Osman Paşa gibi teşkilatın asıl amacını bilmeyen masum bir mensubuydu.

     

    Ali Nihat Tarlan; divan edebiyatının dışlandığı, Osmanlı kültür mirasına dair ne varsa yeni bir dil ve kültür oluşturmak sevdası uğrunda katledildiği bir dönemde; Divan Edebiyatını yeniden işlemiş, bu dalda araştırmalar yapmış ve bu edebiyatı yeni nesillere sevdirmiştir. İskender Pala kendisinden büyük ölçüde etkilenmiştir (Aşağıdaki mesajda onun A.N.Tarlan hakkında kaleme aldığı yazıyı paylaşacağım). Bugün bazı duygularını bercestelerle ifade eden, kadim edebiyatın kelam mucizelerini büyük bir hayranlıkla temaşa eden biz okurlar için Ali Nihat Tarlan çok mühim bir köprüdür. Zira dil ve kültür diktatörlüğünün karşısında onun gibi birkaç ilim, kültür, edebiyat ve estetik insanı olmasaydı, köklü bir kültürün çok mühim bir dalı olan divan edebiyatıyla irtibatımız büyük ölçüde kopabilirdi. Zira bugün bile liselerde divan edebiyatıyla ilgili masallar anlatılmakta, divan edebiyatının gül yüzüyle tanışamamış devrim çığırtkanları 1940'lı yıllardan esintiler sunmaktadır. Allah bu hizmetinden dolayı Ali Nihat hocadan ve onunla aynı çizgide çalışan idealist ilim ve sanat adamlarından razı olsun...

     

    Saygı ve selamlarımla


  13. Yarışmaya katılacak olan eserlerde, Üstadın isminin geçmesi mi gerekiyor, yoksa onun davasının bir yönünü ele almakta geçerli mi? Mesela Üstadın bende bıraktığı izleri 'Hiciv' adlı şiirimle dışa vurmaya çalıştım. Bir anlamda fikri yönden onun bir yönünü anlatmaya çalıştım, oldu veya olmadı.

    Ha bu arada birden fazla eserle yarışılabiliyor muyuz?

     

    Şimdiden teşekkürler...

    Selamlar,

     

    Yarışma; Üstad'ın bir yönünü ve ondaki bir özelliği, daha derli toplu bir ifadeyle onun kişiliğiyle, veya bir fikir/edebiyat adamlığı kimliğiyle gerçekleştirdiği aksiyonla ilgili tüm konuları ihtiva ediyor. Yarışmanın asıl öznesi, en azından görünen öznesi Üstad olmak zorundadır ve Üstad'ın özne olduğu her yazı yarışma kapsamına dahildir. "Davası" dendiğinde hem fazla geniş bir yelpazede ürünler ortaya çıkmasına zemin hazırlanmış olur, hem de hoşnut olunması mümkün olmayan muhtevadaki eserler de işin içerisine girebilir. İşe bu kadar geniş bir perspektifle bakarsak neredeyse tüm yazılar bir şekilde konu dahilinde kabul edilebilir. Üstad'ın dava adamlığı yarışma kapsamına dahildir ve bu anlatılırken onun davası ekseninde birşeyler yazma imkanına da sahipsiniz. Yalnız "O da küfre karşı savaşmıştı, ben de küfrü yeren bir şiir yazıyorum" benzeri düşüncelerden hareketle eklediğiniz yazılar yarışma konusunun kapsamı haricinde kalır.

     

    Birden fazla yazıyla yarışmaya katılabilirsiniz, yalnız derece durumu sözkonusu olursa yalnızca en yüksek puanı alan yazınız değerlendirilir.

     

    Saygı ve selamlarımla


  14. Selamlar,

     

    Yarışmaya katılacak arkadaşlar için bir hatırlatmada bulunayım; yazılarınızın yarışma konusu dahilinde olmasına özellikle hassasiyet gösterirseniz şansınız artacaktır. Konu haricinde kalan yazılar değerlendirilmeyecektir.

     

    Saygı ve selamlarımla


  15. Selamlar,

     

    Arkadaşlar, Kul'un mesajına kadar yalnızca başarı temennileri dile getirilmiş. Yarışma, katılım olsun diye açıldı elbette. Başarı dileyen arkadaşların da ürünlerini bekliyoruz.

     

    Hediyeler yönetim tarafından karşılanacak, o konuda bir sıkıntınız olmasın, zira bu tarafta herhangi bir sıkıntı yok. Anlayış ve nazik davranışınızdan dolayı çok çok teşekkür ediyorum.

     

    Saygı ve selamlarımla


  16. Değerli kullanıcılarımız,

     

    Daha önce yönetim olarak düzenlediğimiz şiir/nesir yarışmasının ikincisini başlatmış bulunuyoruz. Konuyu sitenin amacına uygun bir biçimde belirlerken katılımı da yüksek tutabilmek amacıyla, geniş bir konu seçmeyi uygun gördük. Yarışma hakkındaki teknik bilgiyi şu şekilde özetleyeyim:

     

    Konu: Üstad'la veya onun herhangi bir yönüyle ilgili şiir ve makale yarışması (Üstadla ilgili olduktan sonra, her konuda olabilir)

     

    Son teslim tarihi: 16 Eylül 2008

     

    * Yarışmaya katılacak olan kullanıcılarımız, ürünlerini bu başlık altına ekleyecektir.

     

    * Yazıların, yazıyı gönderen kişiye ait olması gerekmektedir. Yazının başka bir platformda yayınlanmamış olması belirleyici ehemmiyettedir.

     

    * Yarışmaya katılım dönemi sona erdiğinde, başlığa eklediğiniz yazılarınız yöneticiler tarafından puanlanacak ve;

     

    -En yüksek puanı alan yazının sahibi kendi belirleyeceği 5 Üstad kitabı ve içeriğini bizim belirleyeceğimiz bir CD'ye,

     

    - İkinci olan yazının sahibi kendi belirleyeceği 4 Üstad kitabına,

     

    - Üçüncü olan yazının sahibi ise kendi belirleyeceği 3 Üstad kitabına sahip olacaktır.

     

    Nesir ve şiirlerinizi göndermeye başlayabilirsiniz arkadaşlar, yarışma başlamıştır. Katılacak arkadaşlara şimdiden başarılar diliyorum. Hadi bakalım, beyninize ve parmaklarınıza kuvvet... Birinci olan yazı muhtemelen anasayfamızdaki kategorilerde de kendisine yer bulacak.

     

    N-F-K Administrator


  17. Selamlar,

     

    Konu mecraından çıkarak çirkin ithamların ve rahatsız edici ifadelerin uçuştuğu bir noktaya doğru yola çıktığından başlığı kilitlemek durumunda kalıyorum. Belagerdan kullanıcı ismine sahip üyemiz tahrik edici yaklaşımından dolayı 7 gün süreyle forumdan uzaklaştırılmış, sapaco kullanıcı ismine sahip üyemiz ise çirkin üslubu sebebiyle 30 gün boyunca foruma girmekten men edilmiştir.

     

    Bana hitaben yazılan mesaj hakkında kısaca birşeyler söyleyip başlıktaki son noktayı koyuyorum. Üstad da hata yapar, elbette. Fakat Üstad'ın da hata yapabileceği hakikati, onun bu mevzudaki bedihi haklılığını ortadan kaldırmaya kafi gelmez. Sitemizin hedefi sadece küfür zihniyetine karşı mücadele vermiş bir Üstad'ın fikirlerini anlatmaktan ibaret değildir; kendi cephemizdeki çatlaklar üzerinde de kafa yorarak daha bilinçli, daha samimi, daha akıllı bir muhafazakar kesimin oluşmasına katkı sağlamaya gayret etmek de sitemizin amaçları arasında yer alır. Çürük elmalar tüm sepeti mahveder. Bizden olduğu iddiasındakiler, bize karşı taraftan daha fazla zarar veriyorsa, bu zarara karşı mücadele etmek de boyun borcumuzdur. Bu ülkenin tereddiye uğraması Batı mukallidi zihniyete karşı koyamayan, onların ekmeğine yağ süren, onlara destek çıkan samimiyetsiz, cahil, sünepe müslümanların eliyle de gerçekleşmiştir malesef. Müslümanların bir kısmı, İslam düşmanı zihniyetin yanında saf tutmuşken aynı dava için nasıl mücadele edilebilir? Mevzuumuz Haluk Nurbaki'nin şahsından da öte bu noktadır. Yoksa Haluk Nurbaki ilerleyen hayatında fikir değiştirip zihnen terakki göstermiş midir, burası farklı bir nokta... Lütfen mevzuyu kişiler ekseninde değerlendirmeyelim ve olayları kendi içlerinde, tüm yönleriyle ele alalım.

     

    Niyet dedektörlüğüne kalkışıp güncel olaylara gönderme yaptığımızı bildiğini söyleyecek kadar iddialı davranan, bu yolla adi politika oyunlarına alet olduğumuz göndermesinde bulunan ve sözümona "ilkokulda öğretilen" alıntı yapma metodunu bilmediğimizi ima etme yoluyla bize sataşanın kim olduğunu atlayarak ortamı germe suçunu tamamen üstümüze yıkmaya çalışmışsınız. Tarafsız bakanlar neyin ne olduğunu görecektir. Kubur eşelemekten bahsetmişsiniz, konuyu kilitlemiyor olsaydım buna vereceğim cevap yüzünüzün kızarmasına vesile olacaktı muhtemelen. Her neyse...

     

    Saygı ve selamlarımla


  18. Selamlar,

     

    Bize edeb öğretmek isteyenlerin saygısızca tavrına laf yok da bizim üçüncü şahıslara karşı gösterdiğimiz saygı hedef kılınmaya layık, öyle mi? Yoksa Nurbaki muhipliği ortak paydası mı bu "lahana dolması"nın sebebi? Basit olan, kraldan çok kralcı gibi orta mallı bir tabiri dahi duymamış olabileceğimiz ihtimalini ima edercesine "bilmem bilirmisiniz" diye Türkçe yazım kurallarını da katlederek sormak ve kastı anlamamak değil mi sizce de?

     

    Mevzuyu gündeme taşıyan ve mesaj yazılmamış olan bir konuyu aktif hale getiren biz değildik. Konuyu paylaşmaktaki amacımızın, kişisel bir tartışmayı gündeme taşımaktan öte, bir samimiyetsiz tavrın eleştirisini sergilemek olduğunu idrak edemeyen de keza biz değiliz. Olaylara duygusal yaklaşarak sadece HN'ye karşı itham sözkonusu olduğu için tavır geliştirdiğinizi itiraf ettiğinizin farkındasınızdır umarım. Üstad H.N'ye bu şekilde hitap ettiği için Üstadseverlerden soğuyacak at gözlüklü seviyesizler var diye hakikati perdeleyemeyiz. Halbuki bizi basitlikle itham eden siz karmaşık insan, siz biraz basitlikten kurtulabilseydiniz tepkinin verilme şartlarını iyi analiz eder ve eğer söylediklerinizde samimiyseniz bu yazının varlığından dolayı ne Üstad'a, ne de Üstad'ı sevenlere bir Nurbakist olarak buğz ederdiniz; burada ünlemlerle bas bas bağırmaktansa Üstad'ın bu yazısına katılmasanız da onun ve sevenlerinin yanında olduğunuzu belirtirdiniz. Siz mevzuya yazının hedefi olan kişiye beslediğiniz sevgiyi merkeze alıp bakıyorsunuz, biz ise olay yönelimli bakıyoruz; basitliğimiz buradan kaynaklanıyor olsa gerek(!).

     

    Üstad'ın hata yapması mümkün olmayan bir Peygamber olduğunu, bırakın iddia etmeyi, nerede ima etmişiz, bana adam gibi bir örnek gösterin, siteyi kapatayım. Yok eğer biz ima etmemiş olduğumuz halde bunu siz uydurduysanız yapacak neyimiz olabilir ki? Üstad da hata yapar elbette ama HN'nin CHPye gitmesi iman mücadelesi içindir öyle mi? Pardon ama siz çocuk mu kandırıyorsunuz Allah aşkına? Nurbaki CHP'ye de gitse mazurdur ama Üstad onun CHP'ye gidişinin ardından heyecanlanıp itidali kaçırmıştır, ayrıca müfterilik etmiştir, yalancılık yapmıştır öyle mi? Size bir iyilik yapacağım, bunu başka bir yerde söylememenizi tavsiye edeceğim.

     

    Haluk Nurbaki'nin, son nefeseine kadar mücadele ettiğini söylediğiniz küfrün yuvası CHP'ye gidişini bile bir hata olarak görmeyen değil midir kraldan çok kralcı olan, elinizi vicdanınıza koyup da cevap verin lütfen. Rastgele birisine sorsanız CHP kalesinin içten fethedilemeyeceğini söyler size. Siz burada gelmiş ciddi ciddi bunu savunuyorsunuz. Yılların İnönü'sünün irşadına vesile olacaktı belki değil mi? CHPde hizmet edecekti millete. Güldürmeyin Allah aşkına, ciddi ciddi yazışıyoruz şurada.

     

    Samimiyetsizliğin eleştirisinden düşmanlık vesilesi çıkarabilenler, akıllarının başında olduğunu mu zannediyor? "H.Nurbaki CHPye giderek büyük bir hata işlemiştir, yalnız hayatı ve eserleriyle samimiyetini ispatlamıştır" deseydiniz diyecek bir şeyimiz olmazdı. Üstad'ın en ziyade haklı olduğu konuda bile onun haksız olduğunu kabul etmemiz gerektiğini bize dikte etmeye çalışıyorsunuz. Sizin dediğinizi kabul edince kraldan çok kralcı olmaktan kurtulacağız yani. Siz burada, Bunu yaparken nasıl "basit" bir tavır takındığınızı ve başarısız bir empoze çalışması içerisine girdiğinizi biliyorsunuzdur inşallah.

     

    Üstad da hata yapar, fakat burada yerden göğe kadar haklıdır. Yazmadan önce özeleştirimizi yapalım lütfen. Aklı başındalık tavsiye eden şahsınızın Üstad'a önyargı güdümlü hakaretlerini ve kraldan çok kralcılık suçlamasını bize yönelten tarafınızın içinde bulunduğu tavrın, bunun en uç noktası olduğunu fark edin...

     

    Saygı ve selamlarımla


  19. Forum kurallarına aykırı bir hareketi admin olarak uygulamanız pek edebi değil. Özellikle böyle bir sitede. Üstelik makalenin kaynağını dahi belirtmemişsiniz. İlkokulda bile alıntı nasıl yapılır öğretilir. Gerçek bir İslam alimi ve zâtı olan Haluk Nurbaki soluğunu verene kadar susmamış ve kimsenin O'nu ortaya çıkarmasına ihtiyacı olmamıştır.

    Halkın bildiği tanıdığı bir insan hakkında binlerce leh ve aleyhine yazılmış görüşler çıkabilir. Bu yazılar kişilerin şahsına münhasırdır. Şahsına yazılmış olan şahsın gerçekliğini değiştiremez. Siz aleyhine yazılmış olanı sunduysanız lehine olanı da sunun ki forumun edebi bir tarafı olsun. Üstelik yazı tamamen kötü niyetle foruma konulmuş bir yazı. Siyasi gündem düşünülürse 2008 yılındayız. Bunu sunmaktaki amacınız da ortada.

     

    Selamlar,

     

    Üstad'ı tanıyan kişiler için referansı tespit etme noktasında sadece tarihi yazmanın kafi geleceğini düşündüğümden tarihi belirtmekle yetindim; fakat madem ki doğruluğu tespit edilmek isteniyor, 1998 baskılı Çerçeve 3'ün 143. sayfasına bakılabilir. Alıntının nasıl yapılacağını bu işin üniversite düzeyinde eğitimini almış birisi olarak tüm detaylarıyla biliyorum, merak etmeyin, komedyenlik yapmayın. Üstad'a ithafen bir site açıyorsak, özellikle Üstad'la ilgili konularda yayınlayacağımız yazının ona aidiyeti konusunda herhangi bir tereddüdümüz olmamasına dikkat ederiz. İstendiğinde de kaynak gösterebiliriz görüldüğü gibi.

     

    Güncel politika olaylarına Üstad'ın her yazısını kullanarak gönderme yapmak gibi bir derdimiz yok, niyet dedektörlüğü yapmayın, burası Üstad adına açılmış bir site olduğu için bizim işimiz onunla alakalı paylaşımlarda bulunmaktır, güncel konulara göndermeler yapmak veya sizin tabirinizle "edebî" olabilmek için görüşlerini çizgimiz sebebiyle paylaşamayacağımız insanlarla ilgili yazılan medhedici yazıları da biriktirmek temel amacımız değildir. Kaldı ki siz H. Nurbaki hakkında yazılmış olan medhedici bir yazıyı forum düzeni içerisinde kalarak paylaşsaydınız bunu kaldırmazdık. Buradaki temel işim Üstadla alakalı konularla ilgilenmek olduğu için bunlarla vaktimi tüketemem, onu da siz yapın. Blog değil burası, bir forum neticede....

     

    Sadece kaynak istemekle yetinip böyle saçma sapan dokundurmalara başvurmasaydınız alacağınız cevap da daha uygun olacaktı. Artistliğin, terbiyesizliğin lüzumu yok.

     

    Saygı ve selamlarımla


  20. Selamlar,

     

    Arkadaşlar, bu meseleyi daha fazla uzatmayalım. Yöneticilerin müdahale etmemesinden ve forumda tanınan pek çok üyemizin yazmamasından da bu halin bir şaka olduğu çıkarılabilirdi belki evet, fakat yine de anlayışlı olmak gerekli. Vakıf Ahmet kardeşimizin üslubu hoş değildi ve tek mesajda 12 kişiyi hedef alarak hepsine çok ağır bir şekilde tepki gösterdi, hududu aştı, doğru. Bu sebeple Vakıf Ahmet arkadaşımızın bir gün evvel aldığı Yüzbaşı rütbesi yeniden teğmene çekilmiş ve foruma girişi 2 gün süreyle engellenmiştir. Verilecek ceza daha büyük de olabilirdi, çünkü bazı arkadaşlarımıza yapılan ithamlar çok çok ağırdı; lakin konuyu açık bıraktık ki hak sahipleri hakkını kendileri alsın. Hal böyleyken yüklenme faslını daha fazla uzatmamak ve hadiseyi ileride gülümseyişlerle hatırlamak üzere rafa kaldırmak en iyisi olsa gerek. Umarım ki Vakıf Ahmet arkadaşımız da özür dileyecektir.

     

    Saygı ve selamlarımla


  21. Selamlar,

     

    Genel manada heykelden ve heykellerin temsil ettiği müşahhaslaştırma fikrinden haz eden birisi değilim. Hele hele bu dikilen heykeller tarihe damga vurmuş ve manevi kıymetiyle, mücerret keyfiyetiyle kültürümüzü belirleyegelmiş din büyüklerine ait oluyorsa, en hafif tabirle kabalık olarak tasvir edebileceğimiz bu halin en ateşli muhaliflerinden olurum.

     

    Heykel, Bana hep oyuncak gibi gelmiştir. Aslında bulunmayan bir kişinin taştan kopyasını yapıp onu sokaklara dikerek insanlara onun varlığını hatırlatmak, oyuncak bebeklerle çocukların oyalanmasını amaçlayan oyuncak üreticilerinin zihniyetçe hemen hemen aynısını taşıyan insanların işi olmalıdır bence. "İnsan, bedeninden ibarettir" gibi bir mülahazanın tezahürünü heykellerde seyredebiliriz. Heykelin üzerinde mücerreti resmetmek hayli güçtür, yapabilen ise hakiki sanatkarın ta kendisidir. Bazı insanların aramızda olduğunu hissettirmek ve onların gölgesini üzerimize düşürmek için, bu mühim kişileri taşa, toprağa, metale indirgemek nasıl bir sanattır, anlayamıyorum. Basit bir resmedişin ötesine geçebilen heykel sanat değeri taşır, ki çevremizdekilerin ne kadarı böyledir, takdir sizlerin olsun.

     

    Kabiliyetli heykeltraşların eli değmeyen bir heykelin dikilmesini kabul edebilmek benim için hayli zordur. Mücerret kıymetleriyle cemiyete nüfuz eden kişilerin, maddileştirilmek yoluyla katledilmesi manasına gelen sanat değeri taşımaktan uzak kalmış bir heykelleştirme gayreti, insanın mücerreti müşahhaslaştırarak bayağılaştırma sevdasının en bariz ispatlarından biri olsa gerektir.

     

    Bırakın anlaşılmayı, hala iyi tanınmayan bir kişi olan Üstad'ın heykelinin dikilmesine karşı nötr bir his besliyorum. Zira meseleyi hem Üstad'ın bir maddileştirme hadisesine malzeme yapılması yönüyle, hem de insanların dikkatini çekerek Üstad'ı anlamalarını sağlama ihtimalinin varlığı ve "Biz, güzel sanatlar olarak ifade edilen alanda da varız" manasına gelen mevcudiyet haykırışı yönleriyle ele alınca, bir dengelenme sözkonusu oluyor. "Bir heykel mutlaka dikilecekse, dikilen heykel Üstad'ınki olsun" diyebilirim. Keşke heykelleri, resimde mümkün olduğu gibi ruha hitap edecek bir biçimde ortaya çıkarma kabiliyetine sahip olan mahir heykeltraşlar dizayn etse...

     

    Üstad'ın, 1923 sonrası açılan devlet reislerinin heykelini dikme çığırıyla ilgili seri halinde kaleme aldığı 3 yazısı sitemizde mevcut. Bu yazılara Buradan ulaşabilirsiniz.

     

    Saygı ve selamlarımla


  22. Aksiyon Serisinden: İNKILAP ABİDELERİ (3)

     

    Heykellere sarfedilen para :

     

    Memleketin en salahiyetli müessesesindeki mimarlar heyetinden, en uzak vilayetimizde 100,000 liralık bir abidenin icabettireceği masrafları öğrendim. Kazma işi, betonerme kaideler, taş malzeme, nakliye, el emeği, inşa iskeleleri, figür taşları, tunç figürler ve saire olmak üzere bütün masraf 35,000 liradır. Buna heykeltraşın şahsî masrafları ve fikir hakkı olarak 15,000 lira daha eklersek 50,000 lira eder. Geriye kalan ikinci 50,000 lira gölge fikir ücretidir. Son günlerde heykel, milli ellere geçmiye başladıktan sonra da, ağabeylerimiz Avrupalılardan kalma pahalılık modası devam etmiştir. Bir heykeltraşın tek eseriyle kazanacağı parayı kazanmak için en iyi romancı ve piyes muharriri 250, en iyi şair 1000 cilt eser vermeğe mecburdur.

     

    Ölçü:

     

    Bellibaşlı bir mahiyeti olan sanat eserini öderken, işi bütün inceliğile tanımak ve fikir hakkını, öbür sanatlarla mütenasip biçmek şarttır.

     

    İşte inkılap abideleri üzerinde, düne, bugüne, ve yarına ait bütün ölçülerile iş teşhisi!

     

    13 Mart 1939

×
×
  • Create New...