Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

buyukdogu

Sivil
  • Content Count

    1,056
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    45

Posts posted by buyukdogu


  1. Buruciye Şiir Akşamında (Elazığ'dı sanırım) gözlerinden yaşlar süzülerek okuduğu ve yüreklerede dokundurduğu muhteşem şiirlerinden birisini paylaşmak istedim Bakiler Usta'nın...

     

    Şaşırdım Kaldım İşte Bilmem Ki Nemsin

     

    Sözde senden kaçıyorum

    Dolu dizgin atlarla

    Bazen sessiz sevdasın

    İpekten kanatlarla

     

    Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla

    Karşıma çıkıyorsun

    En serin imbatlarda

    Adını yazıyorum

    Bulduğun fırsatlarla

    Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla

    Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla

    Sözde senden kaçıyorum

    Dolu dizgin atlarla

     

    Ne olur bir gün beni

    Kapından olsun dinle

    Öldür bendeki beni

    Sonra dirilt kendinle

    Çarpsam kara sevdayı

    En azından yüzbinle

    Nasıl bağlandığımı

    Anlarsın kemendinle

     

    Kaç defa çıkıp gittim

    Buralardan yeminle

    Ama her defasında

    Geri döndüm seninle

    Hangi düğüm çözülür

    Nazla, sitemle, kinle

    Ne olur bir gün beni

    Kapından olsun dinle

     

    Şaşırdım kaldım işte

    Bilmem ki nemsin

    Bazen kız kardeşimsin

    Bazen öp öz annemsin

    Sultanımsın susunca

    Konuşunca kölemsin

    Eksilmeyen çilemsin

    Orada ufuk çizgim

    Burda yanım yöremsin

    Beni ruh gibi saran

    Sonsuzluk dairemsin

     

    Çaresizim çaremsin

    Şaşırdım kaldım işte

    Bilmem ki nemsin

    • Like 2

  2. Değil açılım dibine kadar saçılım yapılsa, ana dil-baba dil serbestisi getirilse, seçim barajı düşürülse, yerel yönetimler yasası çıkartılıp mevcut yönetim şekli usulen değiştirilse, öcala denen insanlık düşmanı ev değil otel hapsine alınsa nafile gardaşım nafile...

     

    Bunları destekleyenler ve artık ağzına anne sütü değmeye başlayan bebenin bile bildiği malum büyük israil, malum büyük ermenistan ve buna oratılı malum kürdistan projesi hayata geçmedikçe vazgeçmeyecekler. Toprak istiyorlar, kendilerini yönetmek istiyorlar, bayraklarını göndere çekmek istiyorlar, eyalet sistemini istiyorlar.

     

    Başbakan'ın ve ona paralel gelişen sivil inisayiflere rağmen, devletin verdiği tavizlere rağmen, devlet görevlilerin eski ceberrut hallerinden ciddi anlamda sıyrılmalarına rağmen bu iş güvercinlikle, adımla, atılımla, açılımla, bilmem nerede neyin müzakeresini yapmakla çözülmeyecektir.

     

    Bunu Allah biliyor, dünya biliyor, devlet biliyor, köydeki-kentteki biliyor, velhasıl ezcümle biliyor.

     

    Allah bunları destekleyenlerin projelerini alt-üst etsin, yıksın, başlarına geçirsin. Bua alet olanlarıda ıslah eylesin, ıslah eylemeyecekse kahreylesin ve ülkemizi yönetenlerinde basiretini artırsın, şaşırtmasın, kolaylıklar versin.

    • Like 1

  3. Hem yaşca, hemde yaşamca tecrübelisin ve büyüğümsün Mustafa Ağabey... Affola ama bizim yörenin ağzıyla sana "Allah'ına gurban olayım" demek istedim ve dedim izninle.

     

    Yazma işi başka iş ağabey, bambaşka.. Öyle işki; celalinden ve hiddetinden alemin karşısında büklüm süklüm olduğu Koca Yavuz'a bile neleri söyletti, neleri dedirtti, neleri akıttı dışarı...

     

    Gönlüne sağlık, emeğine sağlık, kalemine sağlık.

     

    Muhabbetle ağabey...

    • Like 1

  4. mumtazer%20turkone.jpg

    Kültür Bakanlığı, "Anma ve Armağan Kitapları Dizisi"nin son kitabını Erol Güngör'e ayırdı. Fikir adına yapılan her "resmî" iş düşük kaliteli olmuyor. Editör Murat Yılmaz'ın titizliği ortaya gerçekten kalıcı ve iddialı bir kitap çıkmasını sağlamış. 23 yıl önce tam 45 yaşında iken hayata gözlerini yuman Erol Güngör, bugün çok ihtiyaç duyduğumuz fikirlerin sahibi, dolayısıyla yazdıklarıyla yaşamaya devam eden bir entelektüel idi.

     

    İlmiye silkine "Erol Güngör'ün asistanı" sıfatıyla başlayan biri olarak, bu kitaba ve katkıda bulunanlara şükran borçluyum. Geçmişe duyulan bir özlem, kaybettiklerimizin hatırasına saygı, bir kadirşinaslık görevinin ifası değil mesele. Çok geniş bir yelpazede, bugün karşı karşıya olduğumuz ve ihatalı bir fikir cehdi gerektiren problemlerin tamamında, Erol Güngör'ün açtığı iz, mutlaka dikkate alınması gereken bir başlangıcı temsil ediyor.

     

    Eskinin toprak yolları gibi, geçip gidenlerin bıraktığı iz, derin bir yatak açmıştır. Yükselen suyun, yani karşılaştığımız problemlere getirdiğimiz çözümlerin bu yatağın dışına çıkması zordur. Çatışan veya uzlaşan medeniyetler. İki zıt kutba yerleştirdiğimiz bu sorunu çözmeden önce anlamak isteyenlerin başvuracağı ilk kaynak Erol Güngör'dür. Bilim şüphedir. Benim Erol Güngör'den öğrendiğim bilim anlayışının özü budur. Bir laboratuarda, bir fildişi kulede, felsefeye gömülmüş vaziyette, kuramlarla boğuşan bir bilim değil. Hayatın içinde yaşadıklarımızdan, alışkanlıklarımızdan, inançlarımızdan, hatta iman ettiklerimizden şüphe duyarak bakmak etrafa, sorgulamak, sorgulamak; sonra, bütünün parçaları arasında sağlam sebep sonuç ilişkileri geliştirerek hakikate yaklaşmak.

     

    Erol Güngör'ün "İslam Tasavvufunun Meseleleri" tarihin, sosyolojinin, psikolojinin verdiği ışığın Tasavvuf kültürünü anlamak ve yorumlamak için seferber edilmesidir. Anlaşılan ve anlatılan aslında Tasavvuf değil, Tasavvuf üzerinden yeni bir medeniyetin inşası imkanıdır. Erol Güngör, Tasavvufta capcanlı bir şekilde yaşayan kesintisiz bir tarihi ve geleneği keşfetmekte ve bize nakletmektedir. Bu gelenek içinde sağlam bir kimlik ve kişilik edinmek ve sonra başımızı yukarı kaldırarak, içinde batmadan dünyaya bakabilmek mümkündür. Gelenek devam etmelidir. Elimizde hiç eğilmeden, bükülmeden bugünlere intikal etmiş geleneğin ana taşıyıcı unsuru Tasavvuftur. Tasavvuf gibi, ilhamı bilgi kaynağı kabul eden bir geleneğin sebep-sonuç ilişkileri ile, özellikle sosyal arka planı ile aydınlatılması, derinlerdeki anlam dünyasının kucaklanması, üstesinden gelinmesi zor bir teşebbüstür. Bu teşebbüs, Erol Güngör'ün kaleminden Pitagoras'tan başlayarak modern dünyaya, İslam Tasavvufunun çetrefil tartışmalarından günümüz tarikatlarına ve cemaatlerine ulaşan bir çizgide kesintiye uğramadan ve okuyucuyu ikna ederek sürdürülür.

     

    Tasavvufî düşüncede keramete tanınan olağanüstü anlama getirdiği açıklama, tasavvuf ile bilim arasında kurulan sağlam köprüye güzide bir örnektir. Keramet aslında olağanüstü, mucizevî bir iş değil, aktarılan kıssayı taşıyan elemandır. Kısaca aktarılan şey kerametin kendisi değil, bir ahlâk umdesidir.

    Erol Güngör, bu topraklarda yeşeren kültürün anahtarını bulmuştur. Aleviliğe ve Sufîliğe getirdiği bakış, önümüze bir nitelik sıçraması şeklinde çıkacak tarihî birikimin, dolayısıyla geçmişin değil geleceğin habercisidir.

     

    Hocamın aramızdan ayrılmasının üzerinden tam 23 yıl geçti. Bu süre içinde çok şey değişti. 1989 yılında sessiz bir devrim oldu, Sovyetler tarihe karıştı. Sağ-sol çatışmasının açtığı yaralar unutuldu. İki kutuplu dünya yerini uzun süren bir kargaşaya ve nihayetinde tek kutuplu bir dünyaya bıraktı. Liberal kapitalizmin zaferi her yerde hükmünü sürdürüyor. Bize bugün düşen ise, ister çatıştırmak, ister uzlaştırmak için olsun bir medeniyeti yeniden inşa etmeye girişmekten ibaret. Başlayacağımız yer ise Erol Güngör'ün bıraktığı yer.

    Erol Güngör'ün fikir mirası bir medeniyetin nasıl ihya edileceğine dair bize tam da ihtiyaç duyduğumuz aydınlığı sunuyor. Mümtaz'er TÜRKÖNE


  5. * Kanepenin yanında sürekli çay demlediği küçük tüp, yanında yerde birkaç damla çay artığı bulunan su bardakları, öğrenciliğinden kalma alüminyum çaydanlık, birkaçı yere saçılmış küp şekerin kutusu, radikal gazetesinin spor eki, kadir'linin azaplı köyünde yaşayan annesinin ördüğü eprimiş altı delik patikler, kokusu odaya sinmiş mika küllük, boş-dolu sigara paketleri, kibrit kutuları, beypazarı maden suyu şisesi, sigara dumanından sararmış duvarda divani yazıyla istifli edeb ya hu ve rik'ayla yazılmış besmele kopyaları, miro'dan kurbağa yavrularına benzeyen iki tıpkıbasım kopyaları, bir hafta öncesinde kalmış diyanet takvimi, antep işi fildişi süslemeli aynalı kandil, karşıda duvara yaslanmış eski yemek masası üzerinde naylon sürahi, su bardağı, birkaçı kullanılmış vermidon tablet, kağıt peçeteler, toshiba marka küçük kapağı kırık teyp, yanında erkan oğur'un anadolu beşik kaseti...

     

    .... toz toprak ve bütün bunlara ayrı ayrı sinmiş yalnızlık... (a.g.e, sf. 12, 13)

     

     

    * Sana dokunamıyorum. Sen şimdi buradasın biliyorum. Bu çiçeğin taç yaprağında, bu kekiğin kokusunda, reyhanın rengindesin. Sen şimdi çocukla yürüyorsun biliyorum. Sen annedesin şimdi. Onun çocuğu için çarpan yüreğinin avucunda seni görüyorum.

     

    Seni görüyor gibi oluyorum. Sen bazen görünür gibi oluyorsun. Bu gördüklerimi bir an için yitirsem, onlarsız seni nasıl görebileceğim? Seni görmeksizin nasıl ayna olabilirim?

     

    Sonra bir kadın bağırıyor. Uzakta çalışan bir adama sesleniyor. Sesi ulaşınca ona yakınlaşıyor.

    'Aliii aliii' diye bağırıyor kadın. Sesi çınlıyor kırda. Kelimeleri çınlıyor. Kelimenin içi çınlıyor. 'Aliii aliii' diyor kadın, Ali'nin içi çınlıyor. Çınladıkça bir ova beliriyor. Beliren ovadan geçiyor kadın. Oradan geçerek varıyor eşine.

     

    Herkesin bir eşi, herşeyin bir benzeri var. Sen hiçbirine benzemiyorsun. Her şey sana benziyor. Sen farklısın.

     

    .... Ali'nin içinde su sesi var. Ali en çok suya benziyor... (a.g.e, sf. 86, 57)

     

    (Hiç, Sadık Yalsızuçanlar)

    • Like 4

  6. Birşeyi mi kaçırdım ben yahu :bas_donmesi: Bizim emektar ... başlıklı konu üzerinden ham meyve isimli ama cismi bilinmeyen dostlara mesaj mı veriliyor? Yoksa yeni bir kripto falan mı geliştirildi :) Bu arada: hayırlı kandiller arkadaşlar, gardaşlar, ablalar, ağabeyler..


  7. ALİ kardeşimizi de aramıza alırsak hemen hemen akran sayılırız. Belirtmek icap ederse tevellüt 984. :)

     

    Sanırım biz orta yaş tanımlamasına biraz daha uygun yaştayız :) 25'ten sonrası biraz "ne oluyoruz, otuza doğru gidiyoruz, ya otuzdan sonrası" gibi :sweatingbul: sorular yumağı halini alıyor açıkcası.

     

    Ha şuda var: Deparımız, siprintimiz, aksiyonumuz, hareket-atomik bünyemiz yerindedir hamdolsun :soccer:

     

    Bir sözüm vardı: Yaşamak ve yaşlanmak güzeldir. Hele adam gibi yaşadıktan sonra ölmek gibisi yok. Öylelerden oluruz inşallah.


  8. 13 EYLÜL - 22 EYLÜL___________________IHLAMUR

     

    IHLAMUR: (ŞÜPHE)

    Hayatın ona getirdiklerini kabul eder.

    Kavga ve tartışmadan nefret eder.

    Çalışkandır.

    Tembelliği ve bencilliği hiç sevmez.

    Streslidir.

    Yumuşak huylu ve merhametlidir.

    Arkadaşları için çekinmeden fedakarlık yapar.

    Becerikli olmasına rağmen bunları değerlendirmesini bilmez.

    Mızmızdır, kıskanç ama vefalıdır.

     

    Üstünü değil altını çizdiklerim mizacımdan örnekler teşkil etsede, "tartışmaktan ve kavgadan hiç çekinmez" olsaydı eğer özelliklerinden birisi aha budur derdim ama yine diyorum evet :)

     

    Ihlamuru severim, sallama değil doğal halini buldukça bol bol içerim ve hatta elma falan karışık olursa daha iyi içerim. Ihlamur iyidir, yumuşaktır, uysaldır ama derin bir sessizliği ve asaleti vardır. Üzerine türküler, hatta şiirler yazılmıştır ve bunlardan en hası Bahattin Karakoç ağabeyin eseridir ve Hasan Sağındık ağabeyde bestelemiştir.

     

    Ve son olarak: Evet, Eylül...


  9. Filmini bilmem ama Ahmet Yenilmez ağabeyin neredeyse tek kişilik performansıyla (diğer oyuncularda iyiydi ama paracı başkaydı) sergilediği tiyatro gösterisi müthişti. Hani boncuk boncuk terlemek vardır ya, ondan da fazla ter akıttı sahneye. İzlemek güzeldi ve özel bir gündü kısacası. İlin İmam-Hatipliler Derneği düzenlemişti yanılmıyorsam.


  10. Canımızı acıtırken bile "anne" dediğimiz muhteşem varlık...

     

    Allah'ın (c.c), kendi merhamet sonsuzluğundan başka insanlardan daha fazla nasiplendirdiği kul...

     

    Şefkatinin ve sıcaklığının hiç bir bilim metoduyla tarif edilemeyeceği insan...

     

    Candan, kandan, nurdan parçamız... Ötelerin, sonsuz beldenin, cennetin ayaklarına serpildiği annelerimiz...

     

    Hayatta olan annelerin ellerinden öper, sağlık sıhhat ve mutluluklar temenni ederim. Hayatta olmayan annelerimize ise sonsuz kere merhamet ve rahmet dilerim. Annelerimizin her günü, her anı, her nefesi kutlu olsun.

    • Like 2

  11. Sakarya Türküsü, Zindandan Mehmed'e Mektup ve Anneciğim gibi Necip Fazıl'ın şiirleri Uğur Işılak tarafından senfonik besteleriyle bir kez daha ölümsüzleşecek...

     

    'Üstad Senfonisi' albümü ve konserleri Türkiye'de bir ilk olacak..

     

    Şair Necip Fazıl Kısakürek’e hayranlığı ile bilinen Uğur Işılak, hayranlığını büyük bir projeyle pekiştirme yolunda yoğun bir tempoyla çalışıyor. Yapımcılığını Simklas Yapım’ın üstlendiği, Sakarya Türküsü, Zindandan Mehmed'e Mektup ve Anneciğim gibi Necip Fazıl Kısakürek’in daha önce bestelenmemiş şiirlerinden oluşan albümde bütün beste ve yorumlar Uğur Işılak’a ait.

     

    “Üstad” albümüne 60 kişilik senfoni orkestrası eşlik ediyor. Albüm, Necip Fazıl'ın ölüm yıldönümü olan 25 Mayıs'ta müzikseverlere sunulacak.

     

    ''Her şeyiyle sanat, duygu ve düşüncenin zirvede olduğu bu şiirlerin bestelenebilmesi için, mısralardaki musikiyi duyan ve hissedebilen ve bütün bunları ahenge dönüştüren ve aynı zamanda Üstad’a hizmetkârlık yapmayı üstün bir paye kabul eden bir yüreğin bu işe talip olması gerekir ” diyen Uğur Işılak, albümün içeriği ve misyonu hakkında da Haber 7'ye bilgiler verdi.

     

    Neden Uğur Işılak’la “Üstad” senfonisi?

    Necip Fazıl Kısakürek’e aşina olan herkes onu “Üstad” olarak anar. Çünkü o, hem aklın, hem düşüncenin, hem duygunun, hem sanatın, hem de misyonun Üstad’ıdır. Bu kadar çok yönlü bir Üstad’ın eserlerini ancak çok sesli bir müzikle ifade edebilmenin mümkün olduğuna inandım.

    Neden Uğur Işılak’la meselesine gelirsek, bu iş, Üstad geçinen ve Üstad’tan geçinenlerle değil, hayatı Üstad’la geçenlerin işidir.

     

    Albümde kaç eser yer alacak?

    Tarafımca bestelenmiş 10 Üstad şiiri yer alacak… Bu şiirlerin hemen hemen tamamı Türk insanının aşina olduğu şiirler. Müzik yönetmenliğini ise ünlü müzik adamı Turhan Yükseler,sanat danışmanlığını menejerim ve kardeşim olan Murat Işılak üstlendi ve daha birçok isim destek verdi. Albüm her yönüyle hem kulağı, hem gönlü ziyadesiyle dolduracak.

     

    Konserler olacak mı?

    Evet, hem ulusal hem de uluslararası yapılacak. Çalışmalar başladı...

    haber7.com


  12. Mesele derin ve çetrefilli bir hale gelmiş... Estetik, mimari, sanat ve medeniyete yansımalarıyla alakalı yeterli bilgiye vakıf olamamam (Ahmet Turan ağabey mi gibi mi konuştum ne :)) hasebiyle birşey diyemiyorum. Keşke biraz istidatım ve sanata alaka göstermiş olsaydım da (aha yine öyle konuştum :)) üç beş kelam etseydim.

     

    Sayın arkadaşlar sonuçta burası bir müslüman mabedi ve içerisinde namaz eda edilebiliyor, Tabi bize has çizgilerin, şekillerin ve ahengin olmazsa olmazımız olduğunu teğet geçmeden. Ötesi lazım mıdır bilemiyorum?

×
×
  • Create New...