Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

buyukdogu

Sivil
  • Content Count

    1,056
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    45

Posts posted by buyukdogu


  1. Suriye yanıyor, kanıyor, vahşete maruz kalıyor. Bürokrasi, diyalog, anlaşma çabaları, uzlaştırmalar işe yaramıyor. Kan kusuyor, kan döküyor, kan içiyor Esad. Esad'ın köpekleri müslüman kadınlara tecavüz ediyor, hem de çocukların önünde.

     

    İyi niyetimiz, komşuluk-kardeşlik beklentilerimiz, bir ihtimal daha var dileklerimiz artık faydasız ve anlamsız. Siyonistlerin yaptığı mezalimlikle Nusayrilerin yaptığı arasında ne fark var? Bu nasıl aşağılık işler, fiiller?

     

    Allah (c.c) zalim olanı ıslah eyleye, eylemeyecekse kahreyleye.

    • Like 3

  2. Yazmayı, birazda sığınma olarak görüyorum MÜNZEVİ. Yani insan kendini rahat hissetiği bir yerlerde durur ve oralı olur ya arasıra, böyle birşey. Yaşadığımız hayata dair söyleyeceğimiz öyle ya da böyle şeyler vardır muhakkak. Benim yaptığım birazda bu sanırım.

     

    Teşekkür ederim düşünceleriniz için...


  3. Babamın arasıra dillendirdiği ve tok bir sesle kulağıma değen ''Karac'oğlan'' deyişleri vardı geçmişimde. Hatta benimde bir kaç dörtlük ezberleyip, ikide bir ''Şu yalan dünyaya geldim geleli, severim kıratı birde güzeli'' diye denemelerim.

     

    Seçkin Beyitler başlıklı konuya birşeyler yazarken gördüğüm (paylaşana teşekkür ediyorum) ve hayatla/ölümle alakalı tabiri caizse nokta atışı olan bir Karac'oğlan deyişini yazdım msn'ye. Burada da paylaşmak istedim.

     

    Yürü bre yalan dünya,

    Sana konan göçer bir gün.

    İnsan bir ekine misal,

    Seni eken biçer bir gün...

    • Like 2

  4. Bu ibretlik kıssayı/hisseyi okuyunca, Hakan Ağabey'in gazetede paylaştığı bir hatırası geldi aklıma.

     

    Bir Mısır hatırası

     

    Bir gün Mısır Tabip Odaları Birliği'nin mescidinde kendi başıma ikindi namazını kılıyordum. Bir adam geldi, sol omzunu sağ omzuma değdirmek suretiyle "Uydum imama ve bu durumda imam sen oluyorsun" dedi. Malum; ikindi namazı istediği kadar cemaatle kılınsın, bu namazda sureler sessiz okunur.

    Ben de sessiz okuyordum. Öyle sessiz okuyordum ki, arkamdaki kardeşimin okuduğunu duyabiliyordum.

    O, namazı kendinden geçerek kıldığı için, elinde olmadan, kıraatını –usulca- dışa vuruyordu.

    Mısır Tabip Odaları Birliği'nde olduğumuza ve Mısır Tabip Odaları Birliği de İhvan-ı Müslimin Teşkilatı'nın kontrolünde olduğuna göre büyük bir ihtimalle İhvan'cı olan kardeşim, Fatiha'yı öyle cân-ı gönülden ve öyle uzun uzun okudu ki, neye uğradığımı şaşırdım.

    Şaşırdım, çünkü henüz cezaevine girmemiştim.

     

    Cezaevinde Kabe imamlarının hatim kasetleri setini dinledim. İmamlardan biri Fatiha'yı okurken "iyyake na'budu ve iyyake nasta'în" ayetinde takılıp kaldı. Yutkundu, sonra bir daha yutkundu, sonra da hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

    "İyyake na'budu ve iyyake nasta'în" deyip geçemedi bir türlü. Bir daha denedi, bir daha, bir daha...

     

    Tam 10 defa. Her defasında yutkundu, hıçkırdı, ağladı. Herhalde sorumluluk bilincinin tezahürüydü bu. Ve sorumluluğu yerine getirememe endişesinin tezahürü. "İyyake na'budu ve iyyake nasta'în"; "ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım dileriz". Bu büyük bir sözdür.

     

    Kâbe imamı bu büyük sözün altında ezilecek gibi oldu, fakat 11'inci denemede toparlanıp Fatiha'ya devam edebildi.

     

    Mısır Tabip Odaları Birliği'nin mescidinde imam diye bana uymuş namaz kılan o kardeşim, Fatiha'nın hiçbir yerinde takılıp kalmadı, ama Fatiha'yı aşk u şevkin gereği olarak öyle bir derinleşerek ve uzatarak okudu ki, ben öylece kalakaldım.

     

    Şöylece kalakaldım:

    Ben Fatiha'yı okuyup bitirmiştim, o okumaya devam ediyordu, bitirmesini bekledim.

    Sonra ben Kevser suresini okudum, o daha uzun bir bölüm okudu Kur'an'dan, tadını çıkara çıkara okudu, yine bekledim.

    Kardeşimin hazır olduğunu duymadan rükûya varmadım.

    Rükûda hızlı hızlı üç kere "Subhane rabbiye'l azîm" dedim.

    O, yavaş yavaş beş veya yedi kere "Subhane rabbiye'l azîm" dedi.

    Yine bekledim.

    Secdede de bekledim.

    Namaz bu minval üzre devam etti.

    Sözde imam bendim, ama kardeşime tabi olmuştıum.

    Kardeşim bana namazı ikame etmeyi öğretiyordu.

    Namazdan sonra musafaha eyledik.

    Alnında tabii ki secde izi vardı.

    • Like 2

  5. Katı, buz gibi, neşesiz, sevgisiz, donuk, üslubu bozuk bir Müslüman modeli olamaz. Soğuk, itici bir üslupla, yüzünde anlaşılmaz bir ifadeyle konuşan kişi neden örnek Müslüman olsun? Dindar olmak bunları gerektirmez. Dahası, söz konusu kişinin anlattığı, gerçek din değildir; bağnaz yalnızca kendi kafasındaki karanlığı ve kâbusunu anlatır.

     

    Köşe taşı gibi tespit... Dindar olmak bunları gerektirmez. Bizdeki dindarlık anlayışında gerçekten katılık, soğukluk, abartılı bir ciddilik var sanki.

     

    Şu durum, bırakın dindarın ya da müslümanın, inanmayanın bile yapacağı bir iş değildir: Camiye gelen, namaz kılıyorken gülen, koşan, avluda oyun oynayan çocukları müthiş bir atraksiyonla dışarıya kovalamak, onlara bağırmak, hatta ölçüyü kaçırıp ağızdan ters-düz şeyler çıkarmak vs. vs.

     

    Sanki cami meydan savaşı yapıyor hacı amcalarım !...

     

    Ondan sonra Diyanet çağırıyor tabi, hadi çocuklar camiye. E gelirse eyvallah, yoksa işimiz zor :)

    (Verdiğim örneğin konuyla direk alakası olmayabilir, belirteyim)


  6. Bir vakit sonra durdu Yılkı... Çevirdi başını ve ötelere dikti gözünü. Çatlama eşiğine gelmenin ya da bu eşiği ihlâl etmenin sonucunu bilmeden. Ve bir kez daha koştu, koştu, koştu ötelere. Durmadı Yılkı, duramadı. Kim bilir, belkide durmak istemedi. Kimseler bilmedi ve görmedi Yılkı'yı uzunca bir zaman.

     

    Koşuyordur ve koşmaktan yorulmuş olmasına rağmen devam ediyordur yorulmaya Yılkı... Bir ihtimâl...

    • Like 2

  7. UNESCO, Ayasofya camidir dedi... Onlar bile anladı neyin ne olduğunu ve neyin aslında ne olmadığını. Fakat teşkilatın bu kararından/görüşünden ziyade, merhum Üstad'ın Ayasofya Hitabesinde gedikleştirdiği bir cümle geldi aklıma.

     

    Üstad sadece UNESCO dememiş anlayacağımız.

     

    Ayasofya'yı kapalı tutmak, Yunanlıya "ben yapamıyorum; sen gel de kendi hesabına aç!" demekten farksızdır.

     

    Şimdi bizimkiler kalkıp: Bakın, UNESCO bile cami diyor buraya, açıyoruz kardeşim ibadete demesin :huh:

    • Like 1
×
×
  • Create New...