Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Muvazene

Editor
  • Content Count

    2,115
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    28

Posts posted by Muvazene


  1. Merhaba, hoşgeldiniz.

    Üstad'ın beğenerek ve haz alarak okuduğunuz şiirlerinin çıkış noktası olan iman aşkıyla dolu ruhunun kim tarafından nasıl yoğurulduğunu, Üstad'ın İslam ve iman şuurunu nasıl kazandığını ve sanatkârlık gücünü cumhuriyetten beri horlanan, küçümsenen, gerilik olarak lanse edilen bu hak yolda kullanmaya nasıl başladığını, "Tam 30 yaşımda kanlı bir fikir çilesinden ve nefs muhasebesinden sonra her bakımdan tek kurtuluş yolunu Müslümanlık'ta görmüş bulunuyorum!" demesine vesile olan Allah dostunu nasıl tanıdığını, kısaca Üstad'ı Üstad yapan zât-ı mübarek ile tanışmadan önceki ve sonraki hayatını ve daha fazlasını bulacaksınız bu kitapta. Üstad'la birlikte Üstad'ın mürşidini de, o Allah dostunu da tanıyacaksınız Üstad'ın kaleminden. Kitabın başlığında yer alan "O" zamiri, Üstad'ın mürşidi olan Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerine işaret etmektedir.

    Bu konunun toplam 3 sayfa tutan diğer mesajlarında da kitabı okuyanların fikirlerine ve kitaptan yapılmış iktibaslara ulaşabilirsiniz.


  2. Bizim görevimiz insanımızın arzu ettiği, ihtiyacı olan din hizmetini en sağlıklı, en doğru şekliyle vermektir.

    Sayın Bardakoğlu, kendilerine düşen görevi en doğru şekilde tarif etmiş, tebrik ediyoruz... Lakin iş tarif etmekle bitmiyor. İbni Teymiyye'yi âlim olarak kabul eden bir Diyanet, din hizmeti verdiği bir toplumun hangi itikat vasıflarında olmasını istiyor acaba? (tıklayalım)

    Diyanet'i kuran kişilerin ruh köklerine ve iman cephelerine bir mercek tuttuğumuz vakit, diyanetin neden cinayet işlerine dönüşmüş -veya dönüştürülmüş yahut zaten o vasıfta kurulmuş- olduğunu anlayabiliriz. Türkçe ezan cinayeti bile Diyanet İşleri Başkanlığının eliyle uygulamaya konuldu. D.İ. başkanı cemiyete din hizmeti verildiği vehmiyle yaşayadursun.

    Mevzuyla âlâkalı olarak Üstad'ın bir röportajını okumak için tıklayınız: Diyanet Ve Süleyman Ateş Hakkında Röportaj

    • Like 1

  3. Selamlar,

    Ehli sünnet itikadındaki sitemizde böyle bir mevzunun tartışılmaya açılması abesle iştigalden başka bir şey değildir. Ehli sünnette asla yeri olmayan ve reformcu mezhepsizlerin ortaya çıkararak bir de cihad gibi en nazik bir mefhumu kullanarak İslam'a verdikleri zararlardan biri olan intihar eylemlerinin ehli sünnet itikadına bağlı olanlarca savunulacak, benimsenecek, övülecek, tebrik edilecek hiç bir yanı yoktur. Ne büyük tenakuzdur ki, ehli sünnet olduğunu savunan birtakım zihniyetler de bu sapıklığı savunmaktadırlar. Ehli sünnete ters olan hiç bir şeyi savunmuyor ve şiddetle reddediyoruz. Üstad'ın Başyücelik devletine bu tür sapkınlıkların hiç biriyle ulaşılamaz. Üstad sanki Başyücelik için böyle bir yolu tarif yahut işaret etmiş gibi bir ifade kullanmak Üstad adına işlenmiş ayrı bir cinayettir. Bu zihniyetin yazılarını foruma taşıyan ve lüzumsuz tartışma ortamı kuran üyelerimiz forumdan uzaklaştırılacaktır. Konu kilitlenmiştir.

    Saygılarımla


  4. Selamlar,

    Üstad'ın itirazını yazıya mı döktüğünü, yoksa şifahen mi bir itirazda bulunduğunu net olarak bilmiyoruz. Yazıyı kaleme alan Prof. Akgündüzün kullandığı ifadeye göre de bu tam olarak anlaşılmıyor. Bu yazıda verilen bilgiye göre ortada bir itiraz var lakin itirazın ne şekilde yapıldığına dair bir malumat mevcut değil. Yazar, 1950li yıllarda çıkan Büyük Doğu'larda, diye başlayan bir cümle kursaydı itirazın dergide neşredilmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdik. Üstad'ın siyasi, tarihi, harsi, dini ve diğer sahalardaki bütün fikirlerini, beyanlarını kendi neşrettiği Büyük Doğu dergisinde yayınladığı gerçeğine binaen, bu yazının da dergide yayınlanmış olduğu tahmininde bulunabiliriz. Yazıyı kaleme alan kişi bu itirazı okumuş (veya bizzat dinlemiş vs.) ve onu da ele alan bir yazı yazmış olduğuna göre en kestirme yol yazar ile iletişime geçip ilgili itirazlar hakkında bilgi sahibi olmak için onları bizimle paylaşmasını istemek olacaktır.


  5. Bir sünni Hazret-i Muaviye'ye asla dil uzatmaz. Sünni olduğunu iddia edip onun hakkında menfi konuşuyorsa işin içine İbni Sebecilik girmiştir. N.K. Zeybek'in sünnici, Ehlibeytçi diyerek sanki bu iki mefhum farklı kolları, farklı zihniyetleri temsil ediyormuş gibi gösterdiği telakkinin kökü ibni Sebe'ye kadar gidiyor. Ehlibeyt sünnidir, sünniler ehlibeyt aşığıdır. Hazreti Muaviye ile Hazreti Ali arasındaki içtihat farklılığından kaynaklanan hadiseleri kaba akılla anlamak, açıklamak isteyenler hep yukarıdaki yazıda geçen hatalara düşüyorlar.

     

    Abdullah ibni Mübarek hazretleri buyuruyor ki:

    (Hazret-i Muaviye, Resulullahın yanında giderken, bindiği atın burnuna giren toz, Ömer bin Abdülazizden bin kere efdaldir.)

     

    İkinci binin müceddidi imam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:

    (Hazret-i Muaviyenin yanılması, Resulullahın sohbeti bereketi ile, Veysel Karaninin ve Ömer bin Abdülazizin doğru işlerinden daha hayırlı oldu. Bunun gibi, Amr ibni Asın yanlış bir işi, o ikisinin şuurlu işinden daha üstün oldu.) [Mektubat-cilt.1, mektub.120]

     

    Hazret-i Ali, (Muaviye, hiç mağlup olmaz) hadis-i şerifini hatırlasaydım, Muaviye ile savaşmazdım buyurdu. İmam-ı Beyheki de diyor ki: Hazret-i Ali buyurdu ki, Resulullahtan işittim, (Ümmetimden bazıları, Eshabımı kötüleyecekler. Bunlar, Müslümanlıktan ayrılacaklardır) buyurdu. (Mevahib-i ledünniyye)

     

    İmam-ı a'zam hazretleri, (Eshab-ı kiramın hepsini hayırla anarız) buyurdu. İmam-ı Şafii ve Ömer bin Abdülaziz de, Eshab-ı kiram arasındaki savaşlar hakkında (Allahü teâlâ, ellerimizi, bu kanlara bulaşmaktan koruduğu gibi, biz de, dilimizi tutup, bulaştırmayalım!) buyurdu. (M. Rabbani c.2, m.96)

     

    Ebussuud Efendi, Muaviyeye lanet eden kimseye tazir-i beliğ ve hapis lazım olduğu fetvasını vermiştir.

     

    Hazret-i Ali, Hazret-i Muaviye ve arkadaşları için, Onlar bizim kardeşimizdir, fasık ve kâfir değildirler buyurdu. (Şerh-i Mekasıd)

    *Kaynak

    • Like 1

  6. Dizide komünist zihniyeti temsil eden bir karakterin ağzından dökülen "Erbakan'a kızdığı için Mhp'li olmuştu" lafı ve bir ülkücü genci canlandıran şahsın dile getirdiği "Abi bu adam selametçi değil miydi" suali.

     

    Her iki kelam da Üstad'ın siyaset arenasındaki tutumunu ve politik anlayışını, siyasete ve partiye ne gözle baktığını, bu sahadaki faaliyetlerini anlamaktan, anlatmaktan ziyadesiyle uzak. Gayesi her halükarda menfi bir propagandaya dayanan ve Basmacı rumuzlu üyemizin değindiğine, ilgili bölümden de izlediğimize göre bu zihniyetten zuhur eden her dizide olduğu gibi ahlak bozma, beyin zehirleme mefkuresini başarıyla yerine getiren dizinin Üstad'ı da konu alan bu kısmı tabii olarak Üstad'ı göstermek, tanıtmak istedikleri şekilde çizilmiş. Bu tür dizileri takip etmek zamanı ve ruhu boşa harcamaktan başka bir şey değil. Göze, gönle, beyne aktarılan pisliklerin zararı da cabası.


  7. Bir gün evime, Kenyalı kuzgunî siyah bir zenci gelmişti. Odama girerken beni Müslümanca selâmladı ve benimle, hem de ecnebi bir lisanı vasıta ederek dertleşmeye başladı. Birkaç saat içinde bu zenciye o kadar ısınmıştım ki, siyah kehribar rengi yüzünü bile bembeyaz görmeye başlamıştım. Düşünmüştüm ki, şimdi bu zenci Romanyalı Hristiyan bir Gagavuz Türkü olsaydı her türlü ırkî ve uzvî eşlik içinde acaba bana ne kadar yabancı görünecekti?

     

    (Necip Fazıl Kısakürek - Çerçeve 3 - Büyük Doğu Yayınları - 2.basım)


  8. *Yuf olsun, Avrupalının kendisi olmak isterken kazuratı bile olamayanlara!

     

    *Bizim için tek ve mutlak iyi, doğru ve güzel, İslâmiyettir.

     

    *"Tarih tekerrürden ibarettir" derler; değildir! İnsan, bütün sabit hikmetleriyle tarihi bilecek olursa tarih tekerrür olmaz. Tarih her ân yenidir!

     

    *Boksör Muhammed Ali (Clay)'in yumruğundaki kuvvet İslâm mütefekkirinin kafasında da tecelli ettiği anda her şey kurtulmuştur.

     

    *Nefsi elle gösteremem ama kapısını "nah!" diye gösterebilirim: Ağız!.. O, karanlık ağızlar, zulmet kuyusu ağızlar

     

    *Ayakları sağlam bir körün sırtında gözleri görür bir kötürüm pek âlâ yol alabileceği halde, biz, kötürümün sırtına binmiş bir kör olarak nereye gidiyoruz?

     

    *Allah aşkı olmadan put nefreti hiçbir şey ifade edemez...

     

    *Bir şeyde kemmiyet ve posa cephesi ne kadar galipse, onun eskimeye istidadı o derecede büyük, ruh ve keyfiyet tarafı ne nispette hâkimse o şeyin yeni olmak kudreti o rütbe yüksektir.

     

    *Ah samimiyet, ah samimiyet; senin olmadığın yerde hiçbir şeyin gerçeği kalmıyor!

     

    *İslâmiyet topunu kullanmayan, komünizma tankları altında ezilmeye mahkûmdur.

     

    *Biz karşılarına fikirle, kanunla, hamleyle çıkamadıkça, Müslümanlık iddiası dine ihanettir.

     

    *İnananın da, inanmayanın da birlikte tüküreceği surat... Tarafsızlık suratı...

     

    *Hayatın gayesi şevk... Büyük ve sonsuz neş'e... Ama delinin, aptalın, vurdumduymazın ve ahlâksızın köpek neş'esi değil... Bir his ki, belirttiğimiz şevk ve neş'e, tek damlası denizler kadar ağlamadan ele geçmez...

    • Like 1

  9. Siyasetin, bürokrasinin eylemlerinin merkezi Ankara, bu sefere farklı bir eyleme tanık oldu. Yeni yıl kutlamalarına karşı Ankara'da ilk defa sokak-artçılar sprey boyalarıyla seslerini çıkardılar. Üstad Necip Fazıl'ın Utansın şiirinden mısralar sokaklara, caddelere işlenmişti.

     

    Yerli Sokak-artçılar!

     

    31 Aralık sabahı Ankara'lılar ilginç bir güne uyandılar. İlginçti çünkü her mağazanın yılbaşı indirimi yaptığı, her kafe-restoranın yılbaşı özel programı düzenlediği bu günde sokaklarda hiç beklemedikleri ve bir o kadar da insanı etkileyici bir dörtlükle karşı karşıyaydılar:

     

    10125.jpg

     

    "Eski çınar şimdi noel ağacı/ dalında iğreti yaprak utansın

    Ustada kalırsa bu öksüz yapı/ Onu sürdürmeyen çırak utansın!"

    Modernlik adı altında herkesin birbirini taklit ettiği bu zamanda bu eylemi gerçekleştirenler unutulan, göz ardı edilen bir gerçeği sokaklara taşıdılar.

     

    Bir BARİKAT KUR... ' şiirini kendilerine düstur alarak yola çıktıklarını bildiğimiz İslamcı sokak-artçılar şimdi de Ankara'da boy verdi. Sayıları çok değil belki ama milyonları aşacak cesur yürekler olduklarını düşünüyorum onların. "Kim var!" diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" duygusuna sahip artçılar onlar benim için.

     

    Muhtemelen bu genç artçılar Ankara'nın ayazında sabaha karşı 4 - 5 sularında koyuldular yollara. Dillerinde 'Utansın' şiiri ellerinde renk renk boyalar ve fon kartonuna çıkarılmış kalıplar... Böyle bir şey yapmanın verdiği heyecan, bu heyecanın ısıttığı yürekleri takdire şayan bir görüntü çıkarmışlar ortaya.

     

    10126.jpg

     

    Şiiri anlamayacaklar için!

     

    Yazdıkları şiir güzeldi ama eğleneceğiz diye zom sarhoş olan birisinin farkedemeyeceği farketse de anlayamacağı bir şiirdi nihayetinde. Bunu da düşünmüş olmalılar ki Sakarya Caddesindeki eğlence merkezlerinin önlerini, masalarını -kısa ve öz bir şekilde ve büyük puntolarla hazırladıkları- 'ZIKKIM İÇ' yazısıyla renklendirmişler.

     

    Eve dönerken belki de bu kirli, memur, bürokrat şehrinde karar verdikleri sıradışı bir şeyi yapmanın huzuru ile içlerinden üstadın şu dizesi hafifçe dönüştürülerek şöyle geçiyordu:

    'Surda bir yazı yazdık mukaddes mi mukaddes / Ey kahpe rüzgar artık ne yandan esersen es.'

     

    Burkay Bilgiç sevinerek bildirdi

     

    *Kaynak


  10. Üstadın 1968 yılında kaleme aldığı ve İnönünün karakterini, siyaset çizgisini, ruh yapısını resmettiği Akrostiş isimli akrostiş tarzında yazdığı şiirinden önce, 1965 yılında köşe yazısı olarak kaleme aldığı bu yazısı da İnönünün iç ve dış politikada izlediği yolu anlatmaktadır.

     

    Bir yazısında Paşam! Kurtar bu milleti kendinden... diyen Üstad, tek tek her satırda birkaç kelimeyle değindiği milleti maddede ve manada çökerten, yozlaştıran, eriten unsurları ayriyeten teferruatıyla anlatan yazılar da kaleme almıştır. Chp zihniyetini şahsında ve icraatlarında müşahhaslaşan İsmet İnönü; millet üzerinde menfi tesir ve milletin ruh bünyesini bozma işini yapanları tahlil edip bilhassa sahte kahramanları ortaya çıkarıp milleti gafletten uyandıran Üstad için, hakkında en çok yazı yazılan şahıslardan biri olmuştur.

     

    Üstadın 1968 yılında kaleme aldığı akrostişi okumak için tıklayınız.


  11. ŞİFA

     

    İhtilâle Selâm...

    Nevmitliği istismar...

    Örfi idare zırhı...

    Nazik bölge tabiyesi...

    Ürkütme metodu...

    Plân gösterisi...

    Oyalama ve kanunla oy avlama...

    Lâfta liberal...

    İktisadî çöküntü...

    Toprak reformu çıkmazı...

    İstifa tehdidi....

    Kıbrıs bozgunu...

    Amerika dramı...

    Sovyet Rusya komedisi...

    Istırap, ıstırap, sonsuz ıstırap...

     

    Şimdiye kadar rahatça çözmüş olmanız gereken şifreyi, her cümlenin başındaki büyük majiskül harfleri yukarıdan aşağıya okursanız bir anda halledersiniz.

    Bakisi ve millî bakiyesi, ıstırap, ıstırap, sonsuz ıstırap...

    16.1.1965

     

    (Necip Fazıl Kısakürek - Çerçeve 3)


  12. Uyarınız için teşekkür ederiz, gerekli düzenleme yapılmıştır. Kitabın 2. basımında da kelime, hece ölçüsüne uygun olacak şekilde ve doğru olan şekliyle "Moskova'nın" olarak geçmektedir.


  13. Elinize sağlık, çizimler tek kelimeyle şahane. Görsel çalışmalarda kullanılmak üzere bu tür profesyonel çizimler çok lazım oluyor. Malzemenin kalitesi ne kadar çok olursa, ortaya çıkacak olan ürün de o nispette kaliteli olacağı için, izninizle bu çizimleri de çalışmalarımızda kullanırız inşallah. Yeniden elinize sağlık, Büyük Doğu gençliğine Büyük Doğu armasını orijinal halinde tutup teknolojinin nimetlerini kullanarak yeniden hediye ettiğiniz için teşekkür ederiz.


  14. Hesaplaşma'dan:

    (Şekspir) çok beğendiğim bir sanatkârdır. (Hamlet) elinde kitap; (Ofelya)nın «o nedir?» sualine cevap verir: «Kelimeler, kelimeler, kelimeler...»

     

    Konuşmalar'dan:

    (Şekspir)i çok beğenirim. Cidden çok severim onu... "Cins kafa" tâbiri (Şekspir) için caiz...

     

    Yahudilik-Masonluk-Dönmelik'ten:

    Bütün bu saydığımız Yahudi büyüklerine dikkat edecek olursanız görürsünüz ki, içlerinde (Homeros), (Sokrat), (Platon), (Şekspir), (Kant), (Göte), (Bethoven), (Roden), (Mikel Anj), (Napolyon), (Pastör) çapında kahramanlar bulunmadığı bir tarafa; pek az istisnasiyle çoğu bozguncu, ümit kırıcı ve ideal körleticidir.

    Niçin Yahudiler arasında (Şekspir) veya (Dante) gibi, büyük ve ulvî tek bir şair yok?..

     

    Batı Tefekkürü ve İslam Tasavufu'ndan:

    Meşhur (Şekspir), İngiliz tiyatro muharriri ve şairi... (Şekspir) isminde birinin yaşayıp yaşamadığı hususunda büyük münakaşalar olmuştur. (Beykın)la aynı asırdan olduğu için bunun (Beykın) olduğu zannedilir. Çünkü (Şekspir)de öyle büyük hikmetler ve fikirler vardır ki, anlatıldığı gibi, tiyatro önünde arabaların kapısını açarak veya tiyatroda perdecilik ederek hayatını sağlıyan bir serseriye yakıştırılamaz. Bir aralık İngiltere'de dünyanın en büyük meselesi oldu bu...

    İngilizler (Şekspir)i çok üstün görürler. Bir İngiliz nâzırı, "bize müstemlekelerinizden mi, (Şekspir)den mi, vazgeçersiniz diye sorsalar tereddütsüz vereceğimiz cevap şudur: Bütün müstemlekelerimizi feda ederiz de (Şekspir)den vazgeçmeyiz!"

    Kendisi mi, (Beykın) mı, ayrı mesele!.. Yalnız (Beykın)ı çok andırır; (Beykın) felsefesinin şiirini, sanatını belirtir. (Beykın) sistem iddiacısı, büyük felsefe çapında en ileri merhaleden değildir. Yalnız akıl istiklâlcisi olarak 17. Asrın başında İngiliz fikriyatını mühürler.

     

    Batı Tefekkürü ve İslam Tasavufu'ndan:

    Hicret zamanı... Hicrette herkes Medine'ye gider. Allah'ın Resulü yalnız Hazreti Ebubekir'le yola çıkar. Dikkat edin, burada dostun, bir ehli beytten olmayanlar dâvası vardır. Hiç teşbih kabul etmez ama hatırıma Şekspir'in Hamlet'inden bir sahne geldi. Hamlet Aşkın adamıdır Ofelya'ya karşı... Basit aşk o ama, bir hikmet noktasından mühim... Mezarına gittiği zaman Ofelya'nın kardeşi gelir. Yani biri Ofelya'nın sevgilisi, biri öz kardeşi...

    "- Burada sen ne arıyorsun?"

    Der Hamlet'e...

    "Benden başka kardeşimi kim arayabilir?" gibilerden...

    Hamlet sorar:

    "- Sen kimsin?"...

    "- Kardeşiyim; peki ya sen kimsin?"...

    "-Ben Hamlet!"...

    "- Hakkın nedir?"...

    Hamlet döner ve şu cevabı verir:

    "- Kaç yüzbin kardeş bir Hamlet eder?"...

    Buradan da anlayın; O'na bağlılığın ve aşkın ifade ettiği yakınlık kaç yüzbin yakınlığın üstündedir. Hazret-i Ebubeki'r ashabın en büyüğüdür.

     

    Kafa Kağıdı'ndan:

    Geceleri erken saatte uzandığımız yatakta, yatsı ezanı okunurken elimle başımı örtüyor ve dua ediyorum:

    - Allahım, bana yolumu göster!

    İngilizcesinden (Oskar Vayld)'i, hattâ (Şekspir)'i, (Lord Bayrın)'ı okuyorum. Amerikan mektebinden aldığım sermayeden ötürü İngilizcem kuvvetli... Gittikçe de kuvvetleniyor.

    • Like 1

  15. Ali Haydar Efendi hazretleri anlatıyor:

    "Sultan Abdülhamid'i din düşmanları bize bile kötü tanıttılar, sonra anladık ki kerametleri olan büyük bir veli imiş. Osmanlı, İslam'a çok büyük hizmetlerde bulundu. Hele Sultan Abdülhamid olmasa ehl-i sünnet eserleri ortadan kalkmaya mahkum olurdu. Onun gayreti, siyaseti ve himmeti sayesinde ileriki nesillere sahih kaynaklar ulaşabildi.

    Bir kere beni huzuruna kabul etti. Sultanlar perde arkasından konuşurlardı. Beni kendisine çok yaklaştırdı, birden perdeyi kaldırınca burun buruna geldik. O zaman bana:

    -Ali Haydar efendi! Etrafımda senin gibi taviz vermeyen âlimler olsaydı bu Devlet-i Aliyye bu hale gelmezdi.

    dedi.

    Allahu teala ona yüksek dereceler ihsan eylesin".

     

    (Kasr-ı Arifan Dergisi - Kasım 2009 - Sh. 6)


  16. Levent Kırca'nın sosyalist zihniyetini ortaya çıkaran bir video. Karşı cenah bayılmıştır bu bölüme. Yıllar önce, şimdi eski eşi olan Oya Başar'la katıldığı bir tv programında, biz evlilik kurumuna karşıyız ama çocuklar mağdur olmasın diye evlendik, mealinde fikir beyan edecek kadar sosyalizmin kanına işlediği Kırca'nın, herkes kendi tabiatını sergiler düsturunca İslam'a saldırması gayet normal. Bu video, mizah maskesi altında dinimizle dalga geçtiği ve dinimize saldırdığı için Danimarka'daki karikatür rezaletiyle eş değer bir çirkefliğe sahip. Bir de böyle pislikleri fikir özgürlüğü maskesi altında yapıyorlar ki, zamanında Ulu Hakan'ın bunların bin katı şiddetinde olan basına neden sansür getirdiğini çok daha iyi anlıyoruz. Ki o devrin pislikleri de Ulu Hakan'ı istibdat ile suçlamıştı. Bunlara da bir sansür lazım. Yapılan şey mizah, tenkid değil sadece ve sadece hakaret. İslam'ın tevekkül mefhumuna tamamen zıt olacak şekilde tedbir almayı, teknik gücü son raddesine kadar kullanarak doğal afetlerden zararsız şekilde çıkmayı İslam'ın karşı olduğu bir şeymiş gibi göstererek güya kendi geri kafalarına göre tenkid yapmışlar! Ki bu sadece bir noktası. Fen bilimlerinde gelişmek, tenkiği kullanmak, ülkenin her noktasını mamur etmek dinimizin emri olduğu halde sanki dinimiz bunun tam tersini emrediyormuş gibi öyle bir hava durumu sahnesi koymuşlar ki oraya, küfür yobazlığının parlak bir misali olmuş. Bunlar İslam'ı eleştirdiklerini zannederken aslında yanlış bildikleri, yanlış öğrendikleri ve İslam denilemeyecek bir zihniyeti eleştiriyorlar. Aynen ham yobaz kaba softayı İslam'ın temsilcisi sanarak ona karşı çıkmaları gibi. O yobaza İslam da karşı çıkıyor ve reddediyor zaten. Lakin küfür yobazı zaten bunu idrak edecek melekeden mahrum olduğu için küfür yobazı oluyor.

    Bu çirkinliğe karşı tepkisiz kalmayarak şikayetimizi ilgili kurumlara bildirmeliyiz.


  17. Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları, ardından 1. Dünya Savaşı ve son olarak da Kurtuluş Savaşı ile külfeti çok ağır olan bir savaşlar silsilesini göğüslemek durumunda kalan Osmanlı Devleti, vârisi olan Türkiye Cumhuriyetinin bin yıllık mâzisini, kültürünü, medeniyetini ihtiva eden kök olmasına rağmen; garplılık davasını kabuktan öteye götüremeyen, yelek, ceket, şapkadan başka garptan bir şey alamayan mukallitler eliyle yok edilmeye çalışılmış ve başıboş, köksüz, imansız, şahsiyetsiz olarak yetişmeye başlayan yani ruhî muhtevadan yoksun bir neslin zuhuruna kapı açmıştır. Mücerret sahadaki kuraklık, müşahhas âlemin imar edilmesi için elzem olan hak ve hakikat zemininin de berhava olmasına sebep teşkil ettiği için, kılığından kıyafetine, şehir mimarisinden köy meydanına, kümeste beslenen tavuğundan çayırda otlayan merkebine, hâl-tavır-davranış-düşünüş iklimine kadar bir fakirlik, bitkinlik, dikiş tutmazlık, avarelik, bitap düşmüşlük hâkim olmuştur.

    Fransız profesörün müşahede ettiği manzara karşısındaki yorumu ve Üstadın yapmış olduğu muhasebe; beşikten mezara kadar inceliği, zerafeti, güzeli, sanatı, keyfiyeti kurmayı emir buyuran, tüm alanlarda nezih, rakik, şuurlu, müşfik, daima ilerleyen bir yolu işaret eden dinimizin terk edilmeye başlanmasıyla birlikte ne hâle geldiğimizi görmek açısından önem taşıyor.

    Üstad bir sözünde: dünya gösterdiğiniz, istikbal karattığınız, hayat yaşattığınız gibi değildir, der. Dünyayı Batı medeniyetinden ibaret gören, istikbali o taklitçilerden birinin izinde gitmekte bulan, hayatı ise şahsiyetine kavuşamadığı için bâtıl da olsa- şahsiyetini koruyan eller tarafından idame ettirmekte karar kılan bir zümrenin; insanından hayvanına kadar getirdiği nokta, Üstadın bu hatırasında net bir şekilde ortaya çıkıyor.

    Vatanı kurtarma naraları atarken aslında milletin ruh kökünü nasıl kuruttuklarını bir çok yazısında anlatan ve bu hale nasıl geldiğimizin şuuruna ermemizi ve bu şuura erdikten sonra da hakiki kurtuluş yolunda ilerlememizi-

    isteyen Üstad, En Kötü Patron isimli senaryo romanında da mekan olarak yukarıda bahsi geçen merkebe ev sahipliği yapabilecek köhne bir köy seçmiş ve milletin içinde bulunduğu duruma ayna tutmuştur.

     

    En Kötü Patron Senaryo Romanını okumak için tıklayınız: http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?showtopic=2302


  18. Vaktiyle Ankara'da, birkaç maarifçi, parlak bir ilkbahar günü, bir temiz hava safası yapalım demiş ve kırlara dökülmüştük. Yanımızda bir de Fransız profesör... Yalçın bir step zemini üzerinde yol alırken birdenbire kulağımızda sert ve iç çekici bir ses... Merkep anırması... Gayet neş'eli ve hayatiyetli...

    Şöyle mırıldanmıştım:

    - Bahar münâdisi, kuraklık içinde yeşile hasretini ilân ediyor!

    Biraz ilerleyip merkebin bulunduğu yere gelince ne görsek iyi?.. İskeletinin üstüne tek tek kıl ekilmiş gibi, bir deri, bir kemikten ibaret bir hayvan... Kuru kafasını bile kıpırdatamayacak bir zayıflık halindeyken ensesini kabartmış ve kulaklarını dikmiş, hayat şevkini haykırıyor.

    Fransız profesör manzaraya hayretle baktı ve dedi:

    - Ayol; sizin bütün harikanız, Allah'ın bir mahlûkunu adetâ zorla yaşatmanın dehâsına ermenizdir. Şu gördüğünüz hayvan, bizde, bu hale gelmeden çok evvel ölür. Çünkü ondan önce öyle bir bakımdan gelir ki, bu şartlara tahammül gücünü yitirir.

    Bu sözde müthiş bir gerçek vardı. Bahis mevzuu da hayvan değil, belki insandı.

    Demek istiyordu ki:

    - Siz insanları yaşamanın gereklerine göre değil de katlanmanın şartlarına göre yetiştiriyorsunuz! Marifet, insanı sefalet ve felâket rejimlerine alıştırma yerine üstün hayata hazırlamadadır.

    İkinci Dünya Harbi'nde bir İsviçre gazetesi, harbe girmediğimiz halde geçirdiğimiz iktisadî, içtimaî ve ahlâkî buhranlara bakıp şöyle yazmıştı:

    "- Türkiye'de bir ihtilâlin bütün şartları hazırdır. Fakat öyle bir katlanma ruhu vardır ki, orada, herkes her baskıya boyun eğer ve kimse yerinden kıpırdamaz!"

    Dinimizin emrettiği tevekküle tamamiyle zıt olan, bu, şerre katlanma tabiatı bize, iman, aşk ve ahlâkımızın gölgelenmesiyle beraber musallat olmuştur.

    14 Şubat 1978

     

    (Necip Fazıl Kısakürek - Çerçeve 4 kitabından iktibas edilmiştir)


  19. "Gözlerim ruhumu kör ediyor" diyor bir yazar bir kitabında. Müşahhas âleme açılan ve sadece kabuğu görmek ehliyetine sahip olan göz, eğer ki bu ehliyetin yanında asıl liyakati ve marifeti olan baktığı kabukta özü görebilmek hassasına erişebilirse, hem hakiki memuriyetini ifa edebilmiş, hem de kabuğa takılı kaldığı için ruhu körelten bir mahiyetten sıyrılmış olacaktır.

    İnsandaki göz, ruhu nasıl kör edebilir, veya Üstadın ifadesiyle göz, baktığı halde nasıl olur da görmez?

    İnsanoğlunun aynı âleti hem fayda sağlamak hem de zarar vermek için kullanabilmesi gibi -en basit örneği ile bıçak- iki gözü olduğu halde o gözlerden çıkan nazarlar, şualar kâinattaki muazzam yapıyı, o yapının üzerine nakşedilen yaratılış hakikatini, kainatın özü ve varlığın gözbebeği olan âdemi göremiyorsa, o bakışlar baktığı halde göremeyen ve hakiki vazifesini yapamayan, sadece açılıp kapandıkça maddenin kabuğunun ötesine geçemeyecek şekilde nazar eden iki küçük pencere... Üstadın Zindandan Mehmed'e Mektup şiirinde "Dünyaya kapalı, Allah'a açık" şeklinde ifade ettiği o garip, küçük pencerenin tersine; baktığının ötesini göremeyen göz de dünyaya, dünyanın muşamba dekoruna açık ama Allah'a kapalı..

    Eğer ki göz, maddeyi aşıp öze ulaşamıyorsa, maddeye takılı kalıp manâyı göremiyorsa, o göz ruhun kör olmasına sebep teşkil ediyordur. Gene verilecek en basit örnekle, fizikî güzelliğe kapılarak ruha inemeyen beşer, karşısındakine baktığı halde onu görememektedir, çünkü insanın muhtevası, her şeyi ruhundadır, kabuk güzelliğine takılan göz, o kabuğu aşıp ruha erişemediği için hem karşısındakini tanıyamamakta hem de hakiki görmenin üzerine gem vurmaktadır. Bu durumdaki bir göz, ruhu kör etmektedir.

     

    Üstadın, gözü olduğu ve baktığı halde göremeyen, idrak edemeyen göz ifadesinden sonra gelen ikinci mısrasında, görme organı olmamasına karşılık, göze sahip olanın göremediği özü görmesi, anlaması mümkün olan bir körden bahsetmesi, görme mefhumunun sadece müşahhas âlemden ibaret olmadığını, asıl görmenin mücerreti görmek olduğunu ve görebilmek ehliyetine eren birinin göz olmadan da o özü görebileceğini belirtmesi, göz ve görmek mefhumlarını anlatabilmek için verilecek en güzel misal. Gönül gözü tamlamasıyla da ifade ettiğimiz göz olmadan görebilmek durumu, insanı Allah'a götüren ibret nazarının asıl çıkış noktası. Ve Allah'ın kendi rızasını kazanma yolunda kullanalım diye verdiği göz baktığı halde göremiyor ve öze ulaşamıyorsa, bir kıymet ve manâ ifade etmemektedir. Üstadın 'Bu kadar gafil olmak için mi akıl sahibi olduk?' demesine eş olarak; bu kadar kör olmak için mi göz sahibi olduk diyerek göremeyen gözlerimize bir tenkid oku saplayalım.

×
×
  • Create New...