Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Ya-Leyl

Admin
  • Content Count

    749
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    69

Posts posted by Ya-Leyl


  1. AFFETMİYORUZ!

     

    Af kanunuyla çıktık.Şükürler olsun ki,bu kanunu,evvela taahhüt ettiği halde,sonra,efsane çapında dolandırıcılığa razı olarak,celladımız çıkaramadı.Onun yerine,aynı evde oturan ,aynı zevkleri taşıyan ,yalnız cellatlık sıfatından iğrendiğini söyleyen ve mesleğini acemice ''Hürriyet'' yazılı tabelalar boyayıp pazara çıkarmakta bulan,bu kadarcık bir emekle de bütün bir memleketi satın alan süt kardeşi ve ilk mektep arkadaşı çıkardı.Eğer bu kanunu celladımız çıkarmış olsaydı,şöyle yapacaktık:

     

    Bileklerimizdeki zincirlerin kırıldığını gösteren bir resim yaptırıp kapağımıza koyacak ve üstüne yazacaktık:''Bu affı Allah'tan bir lütuf,senden de vermeğe mahkum olduğun bir haraç diye alıyoruz.!''Ya şimdi ne yapalım?Asli manalarda bir değişiklik yok ama,üslupta var.Daima Allah'tan bir lütuf ,berikinden de bir göstermelik olarak!.Yoksa bizi suçlandırıp da affetmek ne kelimedir?

     

    Allah kulluğunu,peygamber köleliğini,onun bağışladığı topraklar ve tarih üzerinde sistemleştirmek istediğimiz için mi suçlandırılıp zindana tıkılacağız!.Üstelik anasının ırzına geçenlerle beraber affa mahzar olacağız ???Acaba böyle bir edayı her iyi cephesiyle evvela takınanlar ,sonra da mücrim mevkiinde kabul edenler hesabına,suç, anasının ırzına geçmiş olmaktan kaç milyar defa şenidir?Mahut edayı, bizi zindana atan fiilin sahibi olmadığı için,şu anın dürbüniyle Demokrat Partinin ötesinde görür ve asli sahibine bağlamakla ''kesbi şeref'' eyleriz.Bizim kabul ve red edamıza gelince,gördünüz.!

     

    Kısacası;af lafını çıkaran siz,kanunu çıkaran da sizsiniz!!!Ala! ....Allah'tan lütuf,birinizden haraç ,öbürünüzden de göstermelik diye kabul ettiğimiz şeye karşılık,biz,hiçbirinizi,hiçbir noktayı,hiçbir rengi,hiçbir çizgiyi,hiçbir manayı,hiçbir nükteyi gözden kaçırmıyor ve affetmiyoruz!!!.

     

    Elbette bu davanın da sırası gelecektir.!!! Göreceksiniz.!!!

     

    18 ağustos 1950 Büyük Doğu Dergisi (1001 çerçeve) 


  2. Ya Bu Deveyi Gütmeli,ya ...

     

    Ferdi ve içtimai erdiriş gayeleriyle,mücerret plânda İslâm?Onun müşahhas plânda,doğuşu,kuruluşu,yayılışı ve oluşu?İslâmdan evvelki mazisiyle Türk?Türk'ün İslâmdan sonraki hali? Tam o zamanki dünya manzara ve muhasebesi?İslâmın, Türkte, vecd ve aşkla saffet ve asliyetini muhafaza ettiği devir? Nasıl,niçin ve ne kadar? Sonra bu devrin kararışı?Nasıl,niçin ve hangi şartlar altında?

     

    Tam o zamanki dünya manzara ve muhasebesi?(Rönesans) nedir?Garp dünyası (Rönesans) ile ne gibi bir oluşa ayak bastı?Garbın oluşuyle Türkün artık olamaz oluşu arasındaki girift muvaziler?Gitgide müsbet olarak karakter kazanan Batı;ve gitgide menfi olarak seciye bağlayan Doğu Alemleri arasındaki mana sınırları?Bütün İslâm dünyasının tutmaya başladığı kabuk?Bu macera boyunca dünya manzara ve muhasebesi?Garplının gözünde Şark,Şarklının gözünde Garp?

     

    Asırlardır İslâm ve Doğu âleminden bir türlü çıkmıyan dünya çapında mütefekkir,inkılâpçı,aksiyoncu suali?Acaba niçin?Suç kimdeyse tâyini?Tanzimatın bütün ruh ve iç seciyesi?Taklitçi, züppe, şahsiyetsiz, köksüz adamın tahlili?Her şeyin unsur unsur sebep ve netice vâhitlerine ircaı?Tanzimattan Meşrutiyete kadar 65 yıl,nesil üstüne nesil üreten «Hasta Adam»ın şaşkın ve karmaşık ruhu?Bütün İç faktörleriyle Meşrutiyet?Tam o zamanki dünya manzara ve muhasebesi?

     

    Yirminci Asır?Yirminci Asırda buhranını idrake başlıyan Garp?Onun karşısında dünya ve Şark?Garbın bulamadığı eksik;ve Şarkın kullanamadığı fazla?Müsbet bilgiler,makine,ruh ve insan?Gizli müessirleriyle Birinci Dünya Harbi ve neticeleri?Her sahada ihtilâç depremleri ve muvazene yıkılışı?İhtiyar liberalizme ve kapitalizma karşısında,genç sosyalizma komünizma? Her tül ve arz dairesiyle dünya?Batan Türk İmparatorluğu?«Kuva-yı Milliye» isimli hareket?Nasıl muvaffak olabildi?Bu hareketin kahramanı ve gerçek kıymet hükmiyle bütün ettikleri?Madde ve mekân plânında kurtulmuş görünmemize karşılık,ruh ve zaman plânında ne olduk?

     

    Biricik müzakere usulü olarak,bütün kadrosu,kıymet ölçüleri,tarihi sebep ve neticeleriyle inkılâbın müşahede ve murakabesi?İkinci Dünya Harbi ve Batının birbirine dolaşan üç ayağı?Netice ve bugünkü dünya?Bugünkü dünyada biz ve Müslümanlık?Bir tarafta eski Garbın azmanı dost edalı Amerika,öbür tarafta da eski Garbın cellâdı düşman tavırlı Rusya?Sahte hürriyet madalyalı ruhi esaret mi;büsbütün ve simsiyah ölüm mü?Bu iki şart arasında,asliyet ve şahsiyet temeline dayalı oluşun mücerret ve müşahhas sahalarda plânı?

     

    Bugünkü Türkü uyandırmanın,yılgınlıktan ve alâkasızlıktan kurtarmanın,düşündürmenin,okutmanın,haberdar kılmanın,teçhizatlandırmanın ve sonra onu Doğu âlemine örnek tutarak,Kafdağından azametli dış engellerden atlatmanın ve dünya çapında oluşa erdirmenin muammalı maddeleri?

     

     

    3 şubat 1950 Büyük Doğu Dergisi (1001 çerçeve) 


  3. NE Mİ LAZIM?

     

    Yarım asırda 20 milyondan 100 milyona çıkmak... Vatan bütününde tetkik ve tefahhus olunmamış, bir fayda ve iş fikrine bağlanmamış tek kum tanesi bırakmamak... İnsan aklının haşmet tahtı olan müsbet bilgiler lâboratuarının, en büyük, en hakikî ve en şahsiyetlisine malik olmak... Umran dâvasını, kaldırmaları fildişinden ve evleri billûrdan yapacak kadar ileri götürmek... Şahsiyet hümmasını, kendi, cinsi içinde tek yabancısı ve yabancılar arasında tek benzeri bulunmayacak mikyasa erdirmek...

     

    Ağrı dağında, sırtını kaşıyan çobanın kirini, bizzat kendi gömleğinde görecek derecede içtimaileşmek.., Millet bütününün en kudretli ferdi olan devlet reisini, bu bütün önünde, en âciz fert saymak... Ortada, meydanda, divanda, mecliste, kanunda, usulde, hak ve hakikatten başka hâkim bırakmamak...

     

    Bütün ahlâksızlık şubelerini, ilk devirlerde yaşamış (Mamut) lar gibi sadece bir mazi hikâyesi ve ilim mevzuu diye bilmek... Gaflet ve uykuyu, çalışmaya devamın zarurî bir halkası olacak nisbette tatbik etmek... Milli varlık ve ruha zıt, yeryüzünde ne kadar düşman varsa, hepsinin arasından maharetle sıyrılıp, günü gelince hepsinin birden başına na çullanmayı mümkün kılıcı bir politika dehasına varmak... ,

     

    Bunun için; muhal çapında görünen bu efsanevi saadet için ne mi lâzımdır?.

     

    İslâm Şeriatini anlamak lâzımdır!!!!

     

    5 mart 1948 Büyük Doğu Dergisi (1001 çerçeve) 

    Necip Fazıl Kısakürek


  4. AŞK

     

    Çocuğa ana karnında ruh üfleyen, tohumu hararet içinde çatlatan, ampulü nurla dolduran, Çin Seddini yükselten, Süleymaniye kubbesini dokuyan ve öksürüklü Mantık hesaplarını paçavraya çeviren aşk, insan hilkatindeki "ol!" hamlesinin birinci sırrı...

    Her şubede her işi aşk yapacak, akıl hesaplayacaktır. Ve bunlar birbirleriyle hiç geçinemeyecekler...

    (Sidre-tül-müntehâ)ya kadar dayanıp oradan ileriye geçemiyen, geçerse kanadlarının yanacağını bildiren Melek, aklın mümessilidir.

    - Buradan ileriye nasıl geçilir? Suâline Cebrail şu cevabı verdi:

    - Buradan ileriye akılla geçilmez, aşkla geçilir!..

    Kederin hakikati Allah'tan uzaklık, safanın hakikati Allah'a yakınlık, varlığın hakikati Allah'ta yok olmak, aşkın da hakikati Allah'ı sevmektir.

    • Like 1

  5. ÇOCUKLAR! NE GÜN SABAH OLACAK?

     

    İki istikamet arasında yalpaladığım oluyor. Bugün bunlardan birini tereddütsüz seçtiğim halde, ruhumun en mahrem vadisinde pusu kurmuş bir (aksi dâva) olarak, yine ters istikamete doğru gözle­rimi kaydırdığım oluyor.

     

    İstikametlerden biri, beni doğuran milletin bütün İçtimaî yükünü sivrisinek gövdeme bindirip, sokağa, meydana, orta yere atılmak; ve söylenebilecek ve söyleyebileceğim her şeyi haykırmak ve her âkıbete katlanmak... Sadece ertesi günü yazı yazabilmek, için uyumak, aç olduğumu hatırlamamak için yemek, serseri ve (reklâm)cı sanılmamak için giyinmek; ve fert yaşayışı,hususî hayat adına tek saniye sahibi olmaksızın didinmek... Türk okuyucusuna zevk, Türk muharririne keyfiyet, Türk salâhiyetlisine insaf, gelinceye kadar didinmek.

     

    Ya İkincisi?.. Nem varsa, satıp savmak, kitaplarımı okkaya vermek, çoluğumu çocuğumu akraba ve hayr sahiplerine ısmarlamak;kitap namına yanlışsız bir «İlmihâl» den, hafıza namına da «Şehadet Kelime»sinden başka üzerime yük almamak; ve her hangi bif dağ başına çekilip (Con Ahmet) beyin icat edemediği (devri dâim) makinesini, otlattığım keçinin sütünü emerek ve sütünü emdiğim keçiyi otlatarak yerine getirmek; sonra ıssız ufuklardan bir haber atlısı kollarcasına ecel süvarisini beklemek...

     

    İkinci istikamete o kadar uzağım ki, önu bu derecede hayalî ve hakikî tafsilâtiyle düşünebiliyo­rum. Merak etmeyin; ekseriyetle yanı başında olduğumuz ihtimaller, hayal edebildiğimiz değil, hak­kında hiçbir şey düşünemediklerimizdir. Ve istikametlerden birincisi, cemiyete karşı, her menfiye rağ­men nikbinlik; ikincisiyse, müsbet kaç tane olursa olsun, zifirî bedbinlik...

     

    Evet, her menfiye rağmen buğun ben böyle bir nikbinim! Ve aradabir yaradılışımı tartak­ladığım zaman, akşam üzeri, «çocuklar, acaba sabah mı oluyor ? Haydi kahvaltı etsek!» deyip de son nefesini veren bir ihtiyar gibi, acıklı bir gülünçlük içinde daima böyle bir nikbin kalacağımı sanıyorum.

     

    Ve müsaadenizle şimdi işi ters tarafından alayım; acıklı bir gülünçlük İçinde değil, belki gülünç bir acıklılık içinde, nikbin olmakta, kendimi gayet doğru ve (realist) hissettiğimi söyleyeyim. Benim gülünç acıklılığınım, ancak gündelik hayâtımın miskin kadrosuna göre olabilir. Zira inanıyorum ki, bir gün,bu memlekette birdenbire bütün ruhundan ve maddesinden dâvacı bir nesil şahlanacak; ve bir akşam üzeri, üzerine hafakanlar basarak «Çocuklar Ne gün sabah olacak?» diye avaz avaz haykıra­caktır. Ben, bu kadar güzel bir nidaya, bu günden bir takım nota kâğıtları hazırlamaya çalışanlarla beraberim...

     

    1 şubat 1946 Büyük Doğu Dergisi (1001 çerçeve) 


  6. "Sırf Kur'an'da var diye bu isimleri koymayın"...

     

    Sanem, Kezban, Bekir, Rumeysa, Hüreyre, Kayra, Melis, Erçin, Jülide, İrem, Bade... Bu isimlerin gerçek anlamını biliyor musunuz?

    Yrd. Doç. Dr. Öztürk, çocuğa isim vermenin kültürel, sosyal ve dini açıdan önemli bir konu olduğuna işaret etti. Pek çok ailenin Kur'an-ı Kerim'de geçen isimleri çocuklarına vermek istediklerini söyleyen Öztürk, Kur'an'da geçen her kelimenin ise isim olarak konulamayacağını hatırlattı.

     

    ANLAMLARINI BİLMEDEN VERİYORLAR

    Kuran'dan isim konulurken seçilen kelimenin gerçek anlamının öğrenilmesi için uzman kişilere danışılmasını tavsiye eden Öztürk, isim kitaplarında veya internette geçen adların anlamlarının da irdelenmesini istedi.

    Öztürk, şöyle devam etti:

    ''Aileler çocuklarına Kuran'dan isim koymak isterken ismin anlamına çok dikkat etmeliler. Mesela Sanem ismi çocuğa verilmemeli, Sanem, put demektir, Aleyna sıkça duyduğumuz bir isim ama anlamı üstümüze bela, sıkıntı aksın demektir. Kuran'da geçen her kelimenin isim olmayacağı bilinmelidir. Kur'an-ı Kerim'de geçen her kelime 'Bu Kuran'da geçiyor isim olur'' mantığıyla çocuklara verilmemelidir. Kur'an'da geçen kelimelerin anlamı iyi bilinmelidir. Kezban ismi Kur'an'da geçiyor diye veriliyor. Oysa Kezban yalancı demektir. Çocuğa bu ismi koyarsanız, 'yalancı, yalancı' diye çağırmak zorunda kalırsınız. Aleyna 'üstümüze bela sıkıntı aksın', Bekir, 'deve yavrusu' demektir. Hz. Ebubekir'in ismi Abdullah'tır Ebubekir lakabıdır. Bu husus karıştırılmamalıdır. Rumeysa 'gözü çapaklı kadın' demektir. Hüreyre, 'kedicik' demektir. Kayra eski Türk mitolojisinde 'tanrı' demektir, Allah'tan başka ilah mı olur? Çocuğa tanrı ismi konulmamalıdır. Melis, Yunan mitolojisinde 'tanrıça' demektir, şişman ve tembel anlamlarına da gelir. Erçin 'ücret' anlamına gelir. Bir insanın ücreti olamaz.''

     

    İŞTE MEKRUH OLAN İSİMLER

    Dinen mekruh sayılan isimler de olduğunu vurgulayan Öztürk, sözlerini şöyle sürdürdü:

    ''Resul, Nebi, Cebrail, Azrail, Mikail, İsrafil isimleri konulmamalı, hoş değil. Samet ismi, hiç kimseye muhtaç olmayan demektir. Bu sadece Allah'a mahsus bir durumdur, isim olarak kullanılamaz. Gülsüm gariban, zavallı kimsesiz anlamındadır. Julide Farsça'da dağınık, perişan demektir. Cennet bahçesi olarak bilinen İrem ise Allah'ın gazabına uğrayan sahte cennettir. Bade ismi içki demektir. Hannas ismi şeytanın ismi. Alara, Rosa, İleyda bunlar İslam isimleri değil gayrimüslim isimleridir ve çocuklara konulmamalıdır. Anlamı kötü olan, anlamsız şeyler de çocuklara isim olarak konulmamalıdır.''

     

     

    HER DİLDEN İSİM OLABİLİR!

    Yrd. Doç. Dr. Öztürk, ''İsim her dilden olabilir. Yeter ki anlamı güzel olsun, yaşadığı toplum ve kültüre yabancı olmasın'' dedi.

    Barış, Mert, Özgür, Sevgi gibi isimlerin kullanılabileceğini, aynı şekilde Kerim, Macit, Zeynep, Hasan, Abdullah, Kevser, Abdurrahman gibi isimlerin çocuklara verilmesinde bir sakınca olmadığını aktaran Öztürk, isimlerde Allah'a kulluğun ifade edilmesi gerektiğini vurgulayarak, İslam büyüklerinden hatıra kalan isimlerin kullanılabileceğini, halk arasında yaygın olan Fatma, Ayşe, Ahmet, Mehmet, Muhammet, Mustafa, Zeynep gibi isimlerin de benimsendiğini söyledi.

    • Like 1

  7. Misyonerlik

     

    Beyoğlunda bir kütüphane var.Vitrinlerini Hristiyan mukaddes kitaplarına propaganda merkezi yapmış.Vitrinlerinin tenziminde o kadar mükemmel canlılık var ki dinlisi,dinsizi bir defa durup bakmadan geçemiyor.Bu İstanbul ki beş asırlık Türk ve İslam tarihiyle onüç asır evvel Mekke'de doğan güneşin nurlarını bizzat cihana yaymak vazifesini deruhte etmişti.Bugünse ortalığı boş bulan Misyonerler bu Türk ve İslam yurdunda faaliyettedirler.Bizim ise faaliyet mevzumuz şu:

    -Hergün yüzlerce aşk romanı yazıp Ankara caddesinde ki vitrinlerde teşhir etmek!!!

     

    BD 1946


  8. Reis bey demek merhamet göstergesi demektir.Merhamet etmeyene merhamet olunmayacağının en güzel delilidir adeta...Ağlamanın mükemmelliyetini anlatır.''Ağlayanlardan olmak varken ağlatanlardan olmak reva mıdır?''derken de bir o kadar samimi ve içtendir..

    Bir çete kurma telaşındadır,sizin bizim bildiğimiz bir çete değil belkide ilk defa duyulan bir çete ''Göz Yaşı Çetesi'',insanlara merhameti,ağlamayı öğreten bir çete....

    Yaşarken sadece bencil olmamak gerektiğini,toplumu toplum yapan her bireyin sadece kendinden sorulmayacağını,insanları kurtarmakta ki sorumluluğu öğretir bize...Ağlamak ,ağlayarak yumuşamak...Kendini bir taş yerine koyarak,ağlamayı geçte olsa öğrendiğini öğretir topluma...(taş öğrenirde ağlamayı akrep öğrenmez mi?)

    • Like 2

  9. BU İŞİN ŞAKASI KALMAMIŞTIR!

     

     

    Zavallı insanoğlu, kendi öz işinin ciddiyet ve heybetine bir türlü inanamaz. Kalblerdeki «aşağılık ukdesi» nin ter­sine dönmüş bir
    timsali olan Donkişot, en büyük kahramanlarda bile gizli ve baskı altında bir hayat, sürerken, bazen kendi ken­disini sahibine ifşa edercesine acı bir nefs muhase­besine yol acar; ve insana, ayna karşısında «sakın bir Donkişot olmayasın?» diye vehim terleri dök­türür. Vâkıâ, içinde böyle ulvî bir nefs muhase­besi taşıyanlar, Donkişot’luktan kurtulmuş olma­nın başlica şartına malikdirler; fakat ne olursa ol­sun, eserlerini bir türlü ciddiye ve hakikîye ala­mazlar; ve bazı tecelliler önünde küçülürler, uta­nırlar, kendileri ile gölgeleri arasındaki nisbetsizlikten ürkmeğe başlarlar.
    Kayseride öyle şeyler gördüm, öyle intibalar devşirdim ve öyle duygular içinde çalkandım ki, ömrümde ilk defa olarak, şahısları aşan ve mah­rem nazariye satıhlarından çıkıp üç buutlu ameli­ye sahasını istilâ eden bir dâvanın ne demek oldu­ğunu anladım. Ve kendi kendimle yalnız kalır kalmaz, yorganın altında haşyetle büzülerek, eseri kendisini milyarlarca defa aşan bir müessirin mah­cup ürpertisi içinde; şöyle mırıldandım:
    Efendiler; artik bu işin şakası kalmamıştır; görürsünüz!

     

     

    17 şubat 1950
    Büyük Doğu Dergisi (1001 çerçeve) 

  10. (DÜYUNUUMUMİYE) RUHU

    Avrupalı, (Düyunuumumiye) yi kurarken demek istiyordu ki:
    -Sizi artık dilediğiniz gibi kazanmak; dilediğiniz gibi harcamakta başıboş bırakamayız! Alacaklarımızı tashil için kaynaklarınıza el atıyor ve tıpkı bir muvazenesize yapıldığı gibi, sizi hacr altına alıyoruz ! Böylelikle hem borcunuza öder, hem de İş nasıl yapılır, görürsünüz!

    Yabancı tesirler ve medeniyetler karşısında: körükörüne teslim olmanın ruhunu ifadede, (Düyunuumumiye) bir şaheserdir. Nüktesi de şudur:

    -İraden yok! İrademe teslim ol!

     

    (Düyunuumumiye) yİ doğuran maddî bir borçtu, maddî bir takibe uğradı, meydana maddi bir müessese, çıktı. Ya kapısında ( Halk borcu) yaftası olmıyan manevi (Duyunuumumiye) ler ?

    İçine milli benlik katılmamış her taklit hareketi, manevî bir (Duyunuumumiye) dir.

    Hesapsız, kitapsız hayran olmak tehlikesiz bir iş değil. Hattâ pek tehlikeli. O kadar ki, insanı altından kalkılmaz, bir borca sokar, sonra da mübaşir gibi kovâlar durur.

    ( Jön-Türk ) ler bir ( Düyunuumumiye ) nesli, ( Edebiyat-ıCedide) bir (Düyunuumumiye) edebiyatıdır.

    Korkulacak ( Düyunuumumiye ) ler, fikîr (Duyunuumu­miye) leridir. Zira kazanca değil, ruha haciz koyarlar.

    (Düyunuumumiye) yi resmî ve zahirî planda lâğvettik edeli hususi ve bâtını planda temelleştirmiş bulunuyoruz.

     

    Ya son zamanların Amerikancılık gayretine ne buyurulur?

    Çent zamandan beri bütün münakaşalarımızın sınırı, hangi efendiyi seçmemiz gerektiğinden ileriye geçemiyor.

     

    30 mayıs 1947
    Büyük Doğu Dergisi (1001 çerçeve) 

  11. Uğur IŞILAK’tan “ÜSTAD” Yorumları

     

    ugur_isilak.jpg

     

    Türü : Konser

    Kültür Merkezi : Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi

     

    Mekan : Gösteri Salonu

     

    Tarih : 22 Ekim 2012 20:00

     

    ​Türk edebiyatının en önemli isimlerinden Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in şiirlerinden yola çıkarak bestelediği şiirleri konser tadında icra edecek olan bağlama ustası Uğur IŞILAK konseri...

    • Like 1

  12. ''SURETİ HAK ‘’ PERDESİ

     

    Yobaz Allah adına konuşur.Dinin,şeraitin,kitabın,peygamberlerin reddetmediği işlere din,şeriat ,kitap ve peygamber adına küfür damgasını basar.

     

    Halbu ki,kalbinin nur sağan aynasında ,dinin,şeriatin,kitabın,peygamberin,en gerçek akislerini pırıldatan büyük veli derin bir sukut içindedir.

     

    ************

    On altışar yaşında üç haylaz,paltolarının rehine koyup bir mecmua çıkarır ve gençlik adına konuşur.Gençliğin semtine uğramamış temayüllere gençliğin davasına süsünü verir.

    Halbuki on altışar yaşında üç haylaz .üç sahipsiz sıpa kadar gençliğe uzaktır.

    Halbuki,hakiki gençlik ,hadiselerin esrarlı teknesinde pişmekte;ve olmıya memur bulunduğu cevhere doğru,için için kıvam tutmaktadır.

     

    *******

    Bir ruh hastası,hastalığı ilerleyip de korku ve nefs mürakabesi duygusunu kaybeder etmez,şiirde yenilik adına

    konuşur.Nizam,ahenk,şekil,fikir,unsur,muhteva gibi bütün insani kıymet ölçülerine eskilik ve bunaklık atfeder.

    Halbuki,o ruh hastası,her müsbet hadise karşısında menfi tarafı gıcıklanan bir sinir bünyesinin,insanoğlu kadar eski aksülamelinden bayat bir örnektir.

    Halbuki yenilik,eski kıymet şekillerinin yüzde yüz tersini yapmak sahtekarlığında değil,eski kıymet şekillerin, aşıp ötesine geçmek marifetindedir.

     

    ********

    Bütün bu ağızlar,hırsızın kanun ,dolandırıcımım fazilet adına konuşması kabilinden …Bu zümrelerin ve daha nicesinin şarlatan örnekleri de,kuvvetlerini,büyük ve sabırlı hakikatin onları hemen yalanlamıyan,tepelemiye tenezzül etmiyen ulvi temkininden alırlar.(sureti hak) perdesi dediğimiz şeytani tecelli zemini ,insanoğlunu yutan en orkunç ejderha,işte budur!

     

    Hakkın güzel yüzünü sevenler,(sureti hak).perdesine lanet okur ve onu teşhis ettirecek ölçüleri mukaddes tanırlar.

     

    29 mart 1946 Büyük Doğu Dergisi (1001 çerçeve) 

    • Like 1

  13. ESRAR

     

    ***İhata edilen her şey, ihata edenin es­rarı içindedir.

     

    ***Her şey Allah tarafından ihata edilmiştir.

     

    ***Böylece insan ruhunu, hayranlık, vecd ve aşka sokan, esrardır; ve esrar Allah-tan getir.

     

    ***Ham softada esrar idraki yoktur.

     

    ***Bütün tasavvuf esrardır.

     

    ***Akıl esrarı sıyırmak ister, «sıyırdıkça esrar daha ziyade kesafet bağlar. Bugün müsbet bilgiler ‘bu noktaya kadar gelmiştir.

     

    ***Allah'a esrar yolundan bağlanınız..

     

    ***Esrarı anlamak, anlamamayı anlamaktır.

     

    ***Her şey anlamaktır; yâni anlaşılamıyanı anlamak...

     

    ***Şeriat, dış görünüşündeki billûr gibi vuzuhuna rağmen içiyle bütün bir esradır.

     

    ***Garp (mistik) leri esrarın batıl ve sun’î tarafliariyle avladılar ve avlandılar.

     

    ***Güzellik esrardır.

    • Like 1

  14. Köyümüz

     

    20 milyona yakın topluluğumuzun onda yedisini aşan köy ve köylü kadromuz,madde sefaletinde,riyazet ehline ve çilekeşler topluluğuna parmak ısırtacak ve bir garplı gözünde,insan hayatının sıfıra indiği yerden ötesini manzaralaştıracak kadar müthiş…

    Sel yatağından daha eciç büçüç bir yol,,Yol,üstünde,suların diktiği hissini veren kocakarı dişi taşlar…

    İki yanda,ilk insan sığınağı,çamurdan ve samandan evlerin müselles delikli taharet menfezleri ile yol arasında,sızıntı damarları,,,ve her sızıntı damarını sokakta düğümliyen korkunç akıntı…Teneşirlik kadrosu kahvehanede iskambil oynuyan candarma,Şeytana külahını ters giydiren muhtar,ümit ve hayal lanetlisi öğretmen…ve iskeletinde kıl bitmiş,öküz,kulaksız çomar,topal eşek,,Sümükten ve cerahetten maskeler takmış çocuklar ve palasparelerinin her santimetre murabba lif lif deşili, renk renk yamalı insanlar…İşte bu tersinden mucize levhasıdır ki,bizim köyümüzü çerçevelemekte…

     

    İlk zamanlar,topraktan fırlamış bir şehadet parmağı gibi süt beyaz minarelerin yükselttiği bir duygu ve düşünce mihveri etrafında kurulan ve çürük imparatorluk devirlerinde sefahat akçesi halinde harcanmanın muhteşem safiyetini asırlar bıyunca muhafaza eden köyümüz,bugün,derilerimizin alt tabakasını bir türlü fethedemeyici içtimai alaboralar yüzünden safiyetini de kaybetme yolunda…

    Yepyeni bir davranışın dalkılıçları halinde köylere dağılarak,cemiyetimizin temel taşı köyü ve köylüyü kurtarmanın mevsimi,birkaç asırdanberi,güneşin doğduğu her günün yükünü ertesi günün üzerine bindire bindire bugüne kadar geldi.

     

    27 Eylül 1946 Büyük Doğu Dergisi (1001 çerçeve) 


  15. ŞAİRSİZ DEVİR

     

    Tarihçi bir fikir adamı Asuriler için şöyle der:

    -‘’Sorun, onları yutan unutulma uçurumuna,niçin silindiler?Zira şairleri yoktu!’’Evet,şair o Hüma kuşudur ki,bütün bir cemiyeti;mabedleri,sarayları,yolları,meydanları,bütün maddi ve manevi ağırlığıyla kanatları üstüne yerleştirir,havalanır,asırların tepesinden süzülüp geçer.Sanatkarı olmıyan devir,hatta küçük bir zaman parçasını bile fethedebileceğini ummasın.İstikbale sözü olan devirler,mektuplarını,sanat güvercininin gagasına teslim ederler.

     

    Osmanlı tarihinde,içtimai sarsıntı ve kaynayış bakımından meraka en değerli devir,fetret devridir.Buna rağmen o günleri tanımıyoruz.Çünkü şairi yok.Lale devri gibi basit bir sulh ve bolluk mevsimi,Nedim olmasaydı,çizgisi çizgisine içimizde yaşar mıydı?Kanuni Sultan Süleyman'ın,yıkılmayacak olan türbesi,Baki imzalı mersiyedir.Atlarına,ahırlarına kadar hatırımız da kalan Dördüncü Murat Nef’iye dua etsin.Onun içindir ki,Büyük İskender,taş üstünde taş bırakmamak azmiyle yıkmayı kurduğu bir şehri düşürünce şu emri verdi:

    -‘’Şehri tarlaya çevirin!Fakat meydan yerindeki şair heykeli,olduğu gibi kalsın!’’

    Bakın bir İngiliz,her İngilize tercüman olarak ne düşünüyor:

    -(Şekspir)le Hindistan'dan birini seçmeğe mahkum olsak,Hindistan'ı feda ederdik!

    Fakat malum ola ki:

    Sesleri,çizgileri,renkleri,kokuları ile bütün bir devri omzuna alıp Sırat köprüsünden geçİren sanatkar,siyasi manzumeler peşrevcisi ve dalkavuklar borazanı değildir.

     

    1 Kasım 1946 Büyük Doğu Dergisi (1001 çerçeve) 

    • Like 1

  16. YOL

     

    İsterseniz her yıldızla her yıldızın arasını çizeyim!Meydana yine bu kadar yol çıkmaz!

     

    Ey çaresiz insan ;söyle.bunca yol arasında hangisi ulaştırıcı?..Yolun (bir) olduğunda kimsenin şüphesi yok;fakat herkesce yolun kendisinin ki olduğunda da aynı şüphesizlik!

    O kadar tersine gittik ki ,aslında şüphe felaketten ,şüphesizlik felaket oldu.(Bir) den başka her sayının aldandığı mutlak olan bir vaziyette namütenehi teselli!

     

    Yirminci asrın ortasında insanoğlu,batılla batıl arası kaç nokta varsa hepsine birden bilet kesen,hepsine birden tren kaldıran cehennemi bir yol şebekesinin merkez istasyonundadır.Belki de yalnız Hakka giden hattır ki,işlememekte,üzerinde yorgun öküz arabaları dinlenmekte...

     

    Yol,yol,yol...(Bir)in aşkına bunca sayı; ve (tek) in yüzü suyu hürmetine bu kadar yol..! Ve cemaat,nebat ,hayvan,her,herşey yolunda...Suyun yolu,tohumun yolu,kuşun yolu var....Kıvılcım,rüzgar,bulut,ay,sapan taşı hepsi yolunda ....Ya insan?...

    ''Bir incecik yolum gider Yemene..''diye acı acı düşünen Anadollunun dipsiz hassasiyeti içinden bakalım...;

     

    Batıllar arası bu korkunç yol dokumacılığı .1950 (gar)ının tepesine bir atom bombası inmeden önlenemez.Belkide bu icadın hikmeti budur.Herşeyi o kadar dağıttılar ki,büsbütün berhava etmeden toplamak imkanı kalmadı...

    Yolcu;(tek)in hangi yol olduğunu biliyorsan;zahirde bunca yolun ,zahirde bunca elektrik lambası altında karanlıklar (metropol) ünden başka bir yere çıkmadığını görüyorsan ;ve bütün işlerin işte o (bir)e şan olduğunu seziyorsan ;ver elini öyleyse,yol bizimkidir....

     

    3 Mayıs 1946 Büyük Doğu Dergisi (1001 çerçeve) 

    • Like 1
×
×
  • Create New...