Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Ya-Leyl

Admin
  • Content Count

    749
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    69

Posts posted by Ya-Leyl


    •  

      • İnsanın Kazandığı Paradan Değil, Paranın Kazandığı İnsandan Kork.
      • Armut Deyip Geçmeyin, Onun İlk Hecesi Çoğu Kişide Yoktur!
      • Yanında olduğum zaman değerimi bilmezsen; Değerimi bildiğin gün beni yanında bulamazsın...
      • Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret,Ebedi bir yaşam için gayret yok hayret.
      • Bana çağdışı diyorlarmış. Ne büyük bir onur! Ben bu çağın dışında kalmayayım da, içinde mi boğulayım.
      • Ömür ağaç dalında savrulan bir yapraktır; Ne kadar genç olursan ol sonun kara topraktır!
      • Yüz daha versen yüz uman yüzler bilirim.. Yokuşlara kardeş olan düzler bilirim ..Dünya öküzün üstünde derler ama; dünyanın üstünde nice öküzler bilirim !...
      • İnsanı Olgunlaştıran Yaşı Değil, Yaşadıklarıdır..!
      • Hayatımızın Yarısını Uyuyarak Geçiriyoruz, Diğer Yarısınıda Uyutularak...
      • Adam olmak cinsiyet meselesi değil, şahsiyet meselesidir.
      • Ölüm herkesin başına gelir, ama geç ama erken.. Ya kazanırken, ya da kazandığını yerken.
      • Benim ayağımın altıda müsait başımın üstüde nerde olacağını sen belirle...
      • İnsanlar ikiye ayrılır; vaktini beşe ayıranlar, vaktini boşa ayıranlar.
      • Yalnızım Diye Üzülmüyorum.. Çünkü Biliyorum, Yalnız İnsanın İhanet Edeni de Olmaz ..!
      • Önüne Gelenle Değil, Seninle Ölüme Gelenle Beraber Ol.
      • İki insan çeşidi vardır. Zaman geçtikte hatalarıyla yüzleşen! Zaman geçtikçe YÜZSÜZLEŞEN.
      • Veren de O Alan da O, Nedir Senden Gidecek ? Telaşını Gören de, Can Senin Zannedecek.
      • Çok sıkıldıysan hayattan, bir mezarlığa git. Ölüler iyi bilir ; Yaşamak güzeldir.
      • Ölüm her aklına geldiğinde 'Ah' edip 'Vah' edip inleme; Bu halinle Rabbimi incitmiş olacaksın. Ecel kapıyı çaldığı zaman evi telaşa verme; O geldiği zaman, sen çoktan gitmiş olacaksın.
      • Ey bir aileye bile hükmedemeyen ilerici. Üç kıtaya, yedi denize hükmeden ecdadın mı gerici?
      • Yusuf baştan aşağı iffet olduktan sonra, Züleyha baştan aşağı afet olsa ne yazar.
      • Sokak Lambası gibi olma ey yar . Kime yandıgın belli olsun.
      • Ya İslamla yükselir,ya inkarla çürürsün, Bu yol mezarda bitmiyor, gittiğinde görürsün.
      • Savaşın ortasında komutansız kalmaktır, babasız kalmak.!
      • İslamiyet Avrupa'dan Gelse Müslüman Olacaksınız .. !!
      • Tanrı sizi korusun, bizi Allah korur.
      • Bir namazım, bir duam, birde eski seccadem, hepsi hepsi bu kadar, işte benim sermaye.
      • Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen ; Hem yolunu kaybedersin, hem dostunu!
      • Ya Allah'a baş eğer hiç kimseye eğmezsin,ya da herkese baş eğer hiçbir şeye değmezsin.
      • Bazı İnsanlar Alçak Gönüllüdür, Bazılarıda Alçak Olmaya Gönüllüdür .. !
      • Hayatın çilesine tahammül gerek, Değil mi ki sefa ile cefa müşterek. Sizce ağlamak için gözyaşı mı gerek? Bazen dertliler de ağlar ama gülerek...
      • Uğruna ölmekse seni yaşatmak bin kere ölürümde adına leke sürdürmem, Gururdur namustur bayrak ve sancak, aksada kanım zalimi güldürmem!
      • Ölüm Zorların Zoru, Yaşamak Ondan da Zor!
      • Evdeki hesabımız bile çarşıya uymuyorken, ahiret hesabımızın vay haline.
      • Seni affetmek hayatımın en büyük hatasıydı. Nerden bilebilirdimki. Katilini affedersen seni yine öldüreceğini..
      • Kendini dünyalar kadar değerli zannedenlere kısa bir not; Dünya beş para etmiyor..
      • Öz anne-babasını huzurevine gönderip, evde kedi köpek besleyen insanların olduğu bir ülkede yaşıyoruz...!
      • Öyle Ucuz Değil Gül Koklamak... Gül Tutan Ele Diken Batmalı... Bir Aşka Gönül Veren O Aşkın Kapısında Yatmalı!
      • Kişiye göre davranacaksın, küçükle küçük olacaksın hatta; Ama seviyesizin seviyesine inecek kadar düşmeyeceksin hayatta..
      • Ne başını kapat, altını göster; ne altını kapat, üstünü göster. Hepsini kapat, İMANINI göster.
      • Her kahkahanda Allah'a teşekkür etmiyorsan, Neden her ağladığında O'na kızıyorsun?
      • Ağaçtan Düşen Yaprak Nasıl Kurumaya Mahkumsa; Gönülden Düşen İnsan da 'Unutulmaya Mahkumdur.
      • Kula kulluk etme ! Unutma ki sen de kulsun. Ve gerektiğinden fazla önem verme ! Yoksa, unutulursun.
      • İnsanın sevdiğini kaybetmesi, dişini kaybetmesi kadar ilginçtir. 'Acısını o an yaşar, yokluğunu ömür boyu.
      • Gökler ağlıyor, biz ağlamışız çok mu ? Bize Yobaz Diyorlar, Haberin Yok mu ?
      • Kimileri vardır aşkın en yücesine layıktır. Kimileri vardır aşkın en yücesini versen de, aşağılıktır.
      • Kadın Mezarlığa Girerken Başını Kapıyor, Dışarı Çıkarken Açıyor, Ölüye Karşı Kapayıp, Diriye Karşı Açmak Akıl Almaz.
      • Soruldu mu ne bilirsin diye;"Haddimi bilirim" Soruldu mu ne istersin diye; "Haddimi bilir, hakkımı isterim" demeli...
      • Ömrün ilk yarısı; İkinci yarısını beklemekle, İkinci yarısı da; İlk yarısının hasretiyle geçer.
      • Aldığımız nefesi bile geri veriyorsak, hiçbir şey bizim değil.
      • Sonunda 'eyvah' diyeceğin şeylere, başında 'eyvallah' deme. Pişman ol fakat pişman ölme.
      • Dün geçti bugünü düşünüyorum, yarın var mı? Gençliğine güvenme, ölenler hep ihtiyar mı?
      • Af var diye işlenen suçtan vicdan burkulur; Affı sigortalayan hayâsızdan korkulur...
      • Ayağın taşa takıldığında "Allah kahretsin" bile dememelisin, Dua etmelisin ki taşa takılan bi ayağın var...
      • Camiye dikey olarak gel, yatay olarak zaten geleceksin!.
      • Benim istediğimi Allah istemiyorsa, konu kapanmıştır.
      • Payımıza Sükût Düştüğünden Beridir, Kalbimizin Sesini Daha Bir Güzel Duyar Olduk.
      • Dünya Güzel Olsaydı, Doğarken Ağlamazdık... Yaşarken Temiz Kalsaydık Ölünce Yıkanmazdık.
      • Helal ile beslersen çocuğunu Hürmet ile öder borcunu, Haram ile beslersen o'nu Hakaret ile öder borcunu.
      • Cevabımın şiddetinden susuyorum!
      • Öyle insanlar vardır ki; Lağıma düşseler, lağımı kirletirler.
      • Dinde zorlama yoktur, insan özgürdür elbette! İsteyen bu dünyada pişer, isteyen ahirette!
      • Hayatin çilesine tahammül gerek, degil miki sefa ile cefa müşterek? sizce ağlamak icin göz yaşı mi gerek? bazen dertliler de ağlar ama gülerek...
      • Eğer tadını bilirseniz ekmeği paylaşmak ekmekten dehe lezzetlidir.
      • Felsefe; çürük cevizlerle dolu bir denizde sağlam cevizi aramaktır.
      • Hayat dediğin Allah (c.c.) için değilse, Ne çıkar hayat önünde eğilse.
      • Ben bir garip insanım..Ne tahtım var,ne tacım..Tut elimden ALLAH'ım..Yalnız Sana muhtacım.
      • Haram kazanılan aş, aşdan sayılmaz...Hak için akmayan yaş, yaşdan ayılmaz. Kişi, başım var diye övünmesin;Secdeye varmayan baş, baştan sayılmaz.
      • Biz; Ayakları Şişene Kadar Namaz Kılan Peygamberin, Gözleri Şişene Kadar Uyuyan Ümmetiyiz.
      • Nöbet sende diye aldanma sakın, Zannetme bakidir devranın senin! Bir gün bizim köye yolun düşerse, Boynuna asılır fermanın senin!
      • Ne gelirse başımıza Hakk'tandır; fakat geliş sebebi, Hakk'tan ayrılmaktandır.
      • Bir kişinin herkes, herkesin de bir kişi olduğu hakikati İslâmındır.
      • Salaklık bulaşıcıdır.
      • Şimdi Fatih kalksa mezarından ne ben onu tanırım ne o beni tanır.. Ama İstanbul'u Bizanslılar almış deyip tekrar savaşır.
      • Bizler açlıkdan karnına taş bağlayan Peygamberin , doymak bilmeyen ümmetiyiz .
      • Örtü, şuuruyla takılmadığında da Allah katında bir değeri olsaydı, Cennetin baş köşesine rahibeler otururdu..
      • Nazım benim cezaevi arkadaşımdı,düşüncelerimiz farklı olsada.
      • Ölümüz Dirimiz.. Her Gün Birimiz.. Bir Gün Hepimiz.. HAKK'a Gideceğiz...
      • Bin "günahın" olsa da bana, bir "gün ah'ım" yok sana...
      • Benim idealimdeki rejim olsa, seni astırırdım. Sonra ise mezarını türbe yaptırırdım. (Nazım Hikmet'e.)
      • Ben ve nazım herzaman kavga etmiştiriz ama biz hapishanede birbirimize ekmek vermiş insanlarız ey benim düşümdekiler nazım sevin demiyorum ama saygı duyun onun kadar türkiye sevdalısı yoktur.
      • Bir tohumda ; gövdesi, dalları, yaprakları ve meyvesiyle bütün bir ağaç gizlidir.
      • Tövbe Kapısı Açık Dediysek,Yeni Günahlara Koşman mı Gerek ?
      • Halbuki MÜSLÜMANLIK, zor içinde en kolay; pahalılık içinde de bedava kurtuluş çâresidir.
      • Sustum ! Birikti Yanaklarıma Alfabe.. Ya İlahi Ya Rab Sükutumu En Güzel Duam Eyle

    Açtığınız sayfa gerçekten çok önemliydi.Faydalı olacak kanaatindeyim.Sayfanın tanıtımını Facebookta yaptık.Ara ara da yaparsak üye sayısında artış olacaktır,inşAllah.

     

    ''ebkem'' adlı üyenin yollamış olduğu sözler kısmında ki bazı sözler Üstad'a ait.Ben bir ön eleme yaptım .Yukarıda alıntı kısmındakilerin Üstad'a ait olmadıkları gayet açık ve net.Okuduğum hiçbir kitabında bu tarz sözler bulunmuyor.Tabiki yinede diğer arkadaşların fikirlerini de bekliyoruz.

    • Like 3

  1. Bonmarşe Ağacı


    Tanzimattan beri ,türlü sun'i gübreler ve kimyevi yemlerle bir bonmarşe ağacını beslemeye çalışıyoruz.Batılılık dedikleri ağaç..Yemişleri tıpkısı tıpkısına ,bonmarşe malı Noel ağaçlarının dallarındaki takma ve iliştirme eşyadan ibaret...Bu yemişler ,ağacın Türk Milleti olması gereken kökünden doğma ve beslenme değil...


    Dal dal taşıdığı takma ve iliştirme eşya altında bu ağaç ,yine tıpkısı tıpkısına ,Noel ağaçlarının bir sarhoşluk gecesi sonunda ki kırılmış,dökülmüş,yolunmuş ve üstüne kusulmuş haline dönmeye mahkum...Nitekim hep böyle oldu ve olacak...


    Ya bu dallardaki yemişlere bir kök bulacaksınız ,yahut ağacın öz kökünü dallarına hakim kılacaksınız! Hikmet kanunu bu;başka türlü olamaz!


    Bizde bir asır üstüne bir çeyrek asırdan beri dallarımızın nimetini dışarıdan taşıyanlar bu sistemsiz ve temelsiz marifetlerine karşılık bir sistem ve temele dayalı olarak içeriden kökümüzü kurutmaya bakmışlardır.Halbuki dünyada ne kadar dal nimeti varsa hepsi de belli başlı bir kökten gelme...Kökü yabancıda ,yemişi bende bir nakil ve iktibas işine inanabilmek için de,hayvan olmak bile fazla...


    Yeni zaman yemişlerini olduracak hamleyi eğer 4-5 asırdır kendi ağacımızın kökünden geçirerek devşirmedikçe ,bunun sebebini nihayet köksüz yaşamaya razı oluşumuzdaki sebeple birleştirmek lazımdır.


    Dünün ,her türlü dal nimetine düşman din incelikleri dışı ham ve kaba softası neyse,bugünün bonmarşe ağacı simsarı küfür yobazı odur!

     

    21 ekim 1964 Büyük Doğu Dergisi (1001 çerçeve)

     


  2. Yazının devamı:

     

    Gerçekten şu bizim,başta Almanya olmak üzere bazı batı memleketlerine adam ihraç etmemiz kadar ,her planda çirkin ve çöküntü belirtici bir iş olamaz.Her planda çirkin ve çöküntü belirtici ;ruh,cemiyet,iktisat ve siyaset planında …


    Manalar:

     

    Ruh planında ,aklını kaybediş…

    Cemiyet planında ,çözülüş…

    İktisat planında ,iflas …

    Siyaset planında,esaret…

    Tek kelimeyle ,her planda çöküş…

     

    Dışarıdan işçi alan ve dışarıya işçi veren iki memleket arasında ki fark:


    Biri insanoğlunun hünerini her sahada kıymetlendirmiş ve ona açtığı muazzam iş cihazında kendi insan kadrosunu tamamı ile kullandıktan ve bu kadroyu efendi seviyesine çıkardıktan sonra Firavun’un esirleri gibi,kaba el gücüne ham beygir kuvvetine ihtiyaç duyacak çapa yükselmiştir.Öbürüde kendi nüfusunu verimlendiremez ,görevlendiremez,besleyemez,ona istihlakine denk bir istihsal sahası açamaz hale geldiği için doğrudan doğruya Allah yapısı insan gücünü,başkaları değerlendirsin verimlendirsin diye dışarıya hibe etmekten başka çare bulamamıştır.

     

    Bu,toprağın nasıl sürülüp ekileceğini bilmeyen ve açlık tehlikesi yaşayan bir köyün,delikanlılarını uzaktaki becerikli köye ,boğaz tokluğuna ,kapu kulu olarak vermesinden başka bir şey değildir ki ,verdiği insanlardan ziyade iç halinin ,memleket durumunun faciasını ilan etmektedir ve bütün dünyada ne Arap,ne Acem,ne Afrikalı,ne Asyalı ,Türkiye’nin bu vaziyetine eş bir ikinci memleket gösterebilmek imkansızdır.Türkiye’den çok aşağı seviyede oldukları halde bu vaziyete düşmeyen memleketlerin izahı şudur ki,onlar,sağlı ve sollu ,verim ve ihtiyaç kanatları arasında muvazene halinde,Türkiye ise tek kanat üzerinde düşen bir uçak gibi ,bütün muvazenelerini kaybetmiş durumda…


    Bir zamanlar Amerikan amelesini işsizliğe mahkum etmek gayesiyle Japonların Amerika’ya akın etme teşebbüsü,yahut seçkin bir işçi yığınının bir şey öğrenmesi veya mütehassıs işçi olarak gidip bir şey öğretmesi için girişilecek teşebbüslerdeki hakim mana nerede;bizim.’’Çocuk alamadığım kadını sen verilmendir!’’ gibilerden peşkeş çektiğimiz işsizlik yığınlarındaki mahkum mana nerede ?...

     

    Bizce,Kıbrıs’ın yüzbin Türkün’den çok üstün mesele,medeni batı ülkelerinde medenice tatmin edilmeleri için dışarıya sızdırdığımız yüzbin Türk’ün ,Türkiye’ye ,Türkiye’nin iç haline ait delaletleridir.Bu delalet de ,devlet kademelerinden başlayarak ,işçi,köylü,şehirli,patron,tüccar,memur ve daha nice sınıf arasında ,kökünden zedelenen muvazenenin başlıca ifşacısıdır.

    Büyük iddia ve komik planları bir tarafa bırakarak ,var kuvvetimizle iyi veya kötü fakat çarçabuk bir muvazene aramayacak olursak ,gökten tek kanat üstünde yere doğru süzülmenin akıbetinden kaçamayız.

    • Like 1

  3. Bunu facebook sayfanızda görmüştüm.

    Çok hoşuma gitmişti.

    Sizden bir istirhamım olacaktı.

    Acaba Üstad N.F.K'nin bu konudaki görüşü nedir tam olarak?

    Tamam yazıdan Üstad'ın fikri açık ama, bunu temellendirecek de birkaç kelam etmiştir diye düşünüyorum.

    Üstad gibi deha çapında birisi, birşeye karşı olmak için karşı olmaz.

    Karşı olacaksa da sağlam temellere dayanır, savunacaksa da sağlam temellere dayanır diye düşünüyorum.

     

    Aslında bu yazının sadece bir kısmı,diğer kısmında sebeblerini açıklıyor Üstad.İnşallah en kısa zamanda paylaşmaya çalışırım.


  4. Yüksek tahsilinde bir genç tanıyorum;bana geldi ve üniversitede ,filan zümreyle kendi grubu arasında bir münazara yapılacağını,münazara mevzuunun dışarıya gönderilen işçiler olduğunu,bunun doğru ve faydalı mı,yanlış ve zararlı mı olduğunu münakaşa edileceğini,kendileri bu işi yanlış ve zararlı gördüklerini söyledi ve benden fikirde kuvvetlenmek için yardım istedi.

     

    Böyle bir teklif karşısında ilk defa kalmıyordum.Niceleri benden,türlü münazara bahisleri etrafında tezlerini destekleyici fikirler istemişler ve bazı misallerde tezlerinin aksi de kendilerine yakın bir hak belirttiği halde,hasımlarını ilk dakikada tuşa getirmişlerdi.Bu defa ise,dışarıya işçi göndermeyi doğru ve faydalı bulan tarafın,paspasa çıkar çıkmaz ,üzerine el değmeden ,ayağı takılarak yere kapanması lazımdı.Bu ,o kadar savunulmaz bir tez ;ve benden yardım isteyen gencin iddiası herhangi bir yardımdan o derece de müstağni bir haktı.Gence evvela bir hususiliği bildirdim ve bir kaç bedahet çizgisinden başka her yardımı lüzumsuz bulduğumu söyledim;


    -Gerisi size ait ...Eğer hasmınıza ağız açma imkanını verirseniz bir daha gözüme görünmeyin!


    Genç ,şevk ve neşe dolu,peşin bir fatih tavriyle çıkıp gitti ve iki gün sonra birdenbire karşımda boy gösterdi:


    -Münazarayı kaybettik!Dışarıya işçi göndermeyi doğru ve faydalı bulan taraf kazandı!


    -Hayret! Demek terazide filin oturduğu kefeyi,sivrisinek havaya kaldırdı!


    -Öyle oldu!

     

    -Suç sizde mi bilmiyorum ama üzülmeyin ;daha fazla ihtimalle takdir edicilerde olabilir.Amerika'da bir gün Şarlo'ya benzeyenler müsabakası açılmış,müsabakaya bizzat ;Şarlo da girmiş ve sonuncu olmuş...

     

    1964


  5. 9 Mayıs Perşembe günü İstanbul’da, Sefaköy Cennet Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek sempozyumda, onun adıyla özdeşleşen ‘Büyük Doğu’ dergisinin kapaklarındaki düşüncenin izleri sürülecek. ‘Büyük Doğu Kapakları’ sergisi ise aynı mekânda bir hafta açık kalacak.

     

    “Gayesizim, telkinsizim, plansızım, hesapsızım, bilgisizim...” 8 Şubat 1946 yılında yayımlanan Büyük Doğu dergisinin kapağında yazan bu kelimeler, günümüz insanını bile anlatmıyor mu? Başmuharrir Necip Fazıl Kısakürek önderliğinde, 1943’ten 1978 yılına kadar aralıklarla haftalık olarak yayımlanan dergi, yayıncılık tarihimizde unutulmaz izler bıraktı.

     

    haberin devamı için:http://zaman.com.tr/kultur_buyuk-dogu-kapaklarindaki-necip-fazil_2080475.html

    • Like 1

  6. Diyorum ki;

     

    Avucuna alsan beni, hamdine tanık yazılsam

    sonra tane tane saysan beni ,sayende adamdan sayılsam ,

    birde göğsünde tutsan beni gizli fısıltılarını ben duysam,

    sonra diyorum ki cebinde gezdirsen beni hep yanında kalsam,

    ayrıca unutsan dünyayı bende sözlerinden sana cennet kursam,

    birde diyorum ki uyandırsan kalbini benimle ben dudağında gül yangını olsam,

    sonra ip ince dizsen beni kalbine sende bitip sende başlasam ,

    dua diye avuçlasan beni ,dua diye avucuna koysan ve senin hatırına kabul olsam,

    beklesen beni secdenin sonunda benide miracına çıkarsan ,

    birde parmağının izini bıraksan yüzümde tane tane mühürlenip öylece sana kalsam,

    ne diyorum biliyor musun?

    dokunsan bana tam doksan dokuz kez ,yüzün ben olsam tesbihin olsam ...


  7. GELEN NESİL

    Gelecek yeni neslin, madde ve zahir plânında mikrobu, bence motor...

    Bütün Avrupa ve Amerika'nın makine takatini, bilmem kaç milyar kuvvetinde tek bir motor olarak düşünelim!.. İşte bu motor, dişçilerin oygu törpüleri gibi,yeni dünya neslinin ruhunda, beyninde, kalbinde, ciğerlerinde, midesinde ve her tarafında çalışmakta...

     

    Bir tayyare dümeni başında, binlerce kilometrelik hızla dikine dalmalar!.. Bir tank dümeni başında, 80 derece hararet ve 80 kilometre sür'at içinde, kum taneleri gibi insan kafalarının üstünden geçmeler!.. Birer papatyaya sarılıp gökten kendini salıvermeler!.. Bir su bombasiyle, deniz altından kan yerine birkaç teneke yağ koyuverip suların kıskacında ezilmeler!.. Manda leşi gibi kten inen siyah bir karaltının peşinden, kat kat binaların iskambil ğıtları halinde üstüste takla attığına şahit olmalar!..

     

    Bütün bunlar; bir iç müessire bağlanamıyan ve gerçek bir ruh dâvası emrine verilmiyen bütün bu dış tezahürler, yeni nesli, yeni neslin harb artıklarını ve sinir mirasçılarını nasıl lif lif yolalacak ve nasıl fıkır fıkır kaynatacaktır, göreceğiz!


    Ben, pişmekte olan yeni nesli düşündükçe, hayâl sedirimin üzerinden yuvarlanır gibi oluyorum! Paris kadar büyük bir

    şehrin bile bu nesle tımarhane mekanı olmaktan âciz kalacağını düşünüyorum!

     

    Sevgilisiyle öpüşürken, ağzından benzin, atom bombası yanığı ve (D.D.T.) buhan kusacak olan yeni nesli, sanmam ki zamane insanlığının oyuncak medeniyetleri ve tesellî mükâfatları iyi edebilsin!..

     

    Her neye ve her ne istikametten baksak, maddeye ve her türlü madde marifetine tahakküm edecek ruhî nizam ele'geçmedikçe, bütün terakki unsurlarının deva yerine zehir getirdiğini görmüyor muyuz?

     

    1914 Dünya Harbi, bütün yeryüzünde korkunç bir nesil yoğurmuştu:

    Topuklarındaki eteklerini bir hamlede dizleriilden yukarıya çeken ve yine topuklarındaki saçlarını tâ dibinden.kırkan kadınlar... Dört köşe omuzlardan üç köşe pantalonlara kadar en sert hendese şekilleri içinde, her gün yeni bir biçim veya biçimsizlik arayan erkekler... Bu manzara karşısında katıla katıla ağlayan sahibsiz ve güdümsüz çocuklar... Ve apışmış, sinmiş, küçük dillerini yutmuş ihtiyarlar...

     

    Bu nesil, fende, ilimde, felsefede, edebiyatta, mimarî de, musikide, resimde,şiirde, bütün eski nisbet ve muvazene ölçülerini allak bullak etti. Boşlukta,tepesi aşağı yuvarlanmanın ceherinemî sarhoşluğundan başka haz tanımadı.

    Kendisini, ruhî ve. maddî bütün alâkalariyle, tüyler ürpertici bir nebatîlik ve insiyakîlîk havasına Teslim etti. Ve ruhda; maddede; bütün nizam ölçülerinde, taş üstüne taş koymaktan, taş üstünde taş görmekten âciz, bir inkâr ve ihtilâç örneği oldu.

     

    İkinci Dünya Harbi, işte bu neslin, kendi kendisine karşı bir "aksi dâva"olarak çıktı. Bu nesillerin, 25 senelik yatalak istirahat İnden sonra, boş yere ruhuna aradığı düzen ihtiyacından ve bu ihtiyaçla doğurduğu potların birbirine dalaşmasından İbaret bir müessir...

     

    Asıl bundan sonraki nesli, bulûğ yaşına 1940 etrafında eren nesli beklemek lâzım!...

    En eski nesiller, pilâv, börek, baklava tadındaydı. 1914 Dünya Harbi nesli,barut, kan ve zehirli gaz lezzetini getirdi.

    Şimdi, benzin, atom bombası yanığı ve (D.D.T.) tadındaki yeni nesli beklemek lâzım!..

    Ruh kasırgalarının, ahlâk zelzelelerinin, fikir yangınlarının son haddini temsil etmesi için, henüz kimsenin bir tedbir düşünmediği 1939 - 49 rahmindeki yeni nesil acaba nasıl olacak? Bu acaba, yaman bir "acaba"!...

     

    (1946) Büyükdoğu

     


  8. NAMUS...

     

    Tüccar..

    Partili…

    Partisine ve sözde hayır cemiyetlerine,şahitler huzurunda yardımı bol…Fakir komşusu acından ölecek olsa,Allah huzurunda bir dilim ekmek vermez.

    Emrindeki kara borsa şebekesi ve rüşvet mekanizması ,prpıl pırıl işlek ve santral.

    3 milyonluk servetinin 1 milyonu yalan ,1 milyonu riya,1 milyonu hile…

    Görülmemek şartıyla metreden ,kilodan ,balyadan yetimin elindeki simide kadar çalmayacağı yok…

    Karısı,gündüzleri ,sinema localarında matineler bıyunca(jigola) değiştirir.

    19 yaşındaki kızı,türkiyede nufus kontrolüne taraftar olduğunu fiil halinde tam üç kere ispat etmiştir.

    Üniversiteden belgeli oğlu ,kahvehane pokercilerinin meşhur (trişör)lerinden…

    Daima ardında mevki alan şöforünde efendisinin zevklerine kumanda ettiğine dair bir eda…

     

    Ama ,fakat,sonra,neticede:

     

    Bu adamın bankalarda protesto namusu ,büyük diplomatlar kulübündeki itibarına uygun olarak fevkalade yerindedir.

     

    14 ekim 1964 Büyük Doğu Dergisi (1001 çerçeve)


  9. BAŞBAKANA HİTAP!

     

    Adnan Menderes !

    İzmir de din mevzuunda söylediğiniz ve geçen sayımızda neşrettiğimiz sözler,bizi sadece bahtiyar etmekle kalmadı,şaşırttı,hayretten hayrete düşürdü ve adete perçinlenmiş bazı istikamet telakkilerimizi sarstı.Zira bizim ağzımızdan ve kalemimizden çıksaydı Savcılığın belki amme davası açmaya kalkışacak olduğu bu sözler ,sizin partinizden ve siyasi muhitinizden bir insan için ,bir Eskimoya göre hurma veya muz kadar yabancı olmak iktiza ederdi.O halde sizin kıymetiniz aslında birse bu vaziyette bin olmak lazım gelir;ve biz,topyekün türk tarihin ,kökünün,varlığının ,özünün ,ruhunun mücadecileri ,böyle bir sözü ,hemde bugün ki şartlar içinde söyleyenilecek başbakananın kölesi olduğumuzu ilan etmekle şeref duyarız.
    Eğer şu iki sözü gerçekte söylediniz ise ;

     

    1.(’’...İnkilap softalarının yaygaralarına rağmen ………’’)

    2.(’’...Türkiye Müslüman bir devlettir ve Müslüman kalacaktır….’’)

     

    Tekrar ediyoruz.Partinize,siyasi muhitinize ,kabinenizde ,tezatlarınıza ve hatıra gelen ve gelmeyen her şeyinize rağmen ,en saf ve halis tarafından azat kabul etmez köleliğimizi kabul buyurunuz!zira anlıyorsunuz ki ,dava,sizin veya herhangi bir şahsın değil,mukaddes gayenin kölesi olmaktır.

    Hiç şüphemiz kalmamıştır ki,siz,zahir planınızı çeviren her menfi unsura rağmen ,batın planınızla ,bu toprakların manevi köküne bağlı ,tarih ve cemiyet ,insan ve hayat çilesi çeken öz Türk ve Müslüman münevveri örneğisiniz.bu taktirde siz ,başbakanlık makamına kadar zuhur ve tecellinizi mümkün kılan vesile her ne olursa olsun ,nazarımızda,ondan ayıklanacak ve bu zuhur ve tecellisi ilahi bir lutuf halinde selamlanacak müstesna bir insansınız!bize düşen vazife ise ,maddi ve manevi bütün mevcudumuzla sizi kuvvetlendirip ,bir gün ,şu anda aranızda en korkunç tezatların yaşadığına inandığımız muvaffakiyet vesilenizi,yani partinizi kendi hakim renginize boyayacağınız şartlar etrafında yardımcınız olmaktır. Kabinenizde Tevfik İleri ve Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu gibi ,damarları aynı hakikat ve mukaddesat mihrakının ahengiyle atan insanlar ve Mecliste yine aynı merkezi noktaya bağlı yüzlerce mebusla beraber siz,işte ima ettiğimiz bu büyük inkılabı gerçekleştirmeyle mükellef bulunuyorsunuz.

     

    Allah sizi bu harikulade işe davet ediyor!

     

    Arapların ‘’hileyi terk etmek en büyük hiledir.’’ Tarzındaki harikulade ölçüleri içinden hakikati bu kadar çırılçıplak ve canhıraş bir heyette ortaya döktüğümüz için bizi mazur görmenizi ister ve şöyle deriz:

     

    ‘’-Allah’ın önünüze çıkardığı bu imtihanda Demokrat Partiyi kendinize kalbedebildiğiniz an,belki en küçük kazancınız ,21 milyon Anadolu Türkünün ,yine bizim gibi azat kabul etmez köleliğiyle ,ayrıca bizim,belki bütün memleket gençliğine şamil ve bütün gerçek münevverleri havi,topyekün maddi ve manevi kütlemiz ve bütün varlığımız olacaktır.Bu davanın ister ön,ister arka safında bulunalım ,sadece tahakkukuna şahit olmaktan başka gaye beslemeyen biz ,sizi, bu harikulade vadin istikbaline doğru hızla yol almaya davet eder ve safınızı bütün vatan ve bütün tarihin en ön mevkii olarak ,Allah’ın bugünden işaret ettiği ,vecd ve aşk içinde haykırırız.Allah’ın ve tarihin davetine icabet buyurunuz ,muhterem Adnan Menderes.


    16 şubat 1951 Büyük Doğu Dergisi (1001 çerçeve)


  10. SÖZDE MÜNEVVER

    Sözde münevver, hiçbir şeyin iç yüzünü bilmez, her şeyin posasını bilir. Sözde münevverin ruhunu gördüğü tek bir

    şey,cesedini görmediği hiçbir şey yoktur.Hakikat bir geyik ve sözde münevver bir avcıysa, bu avcının vurduğu avdan

    yediği şey onun tırnaklarıyle boynuzlarıdır.Avcı, geyiğin yüreğini, ciğerlerini, beynini ve böbreklerini işkembesiyle

    barsaklarının içinde bırakarak İaşenin yanından uzaklaşır. Bu cevherli ve canlı unsurların anlaşılmamaktaki kabahati nedir? Çünkü onlar derinin altında ve gizlidir. Yürekle tırnak arasında bir de yumuşaklık ve katılık farkı vardır. Sözde münevver, her şeyin sertiyle kabasını anlar. Onun hakikati "Ölüve kaba hakikattir. Onun bildiklerinden rasgele birkaç madde;

     

    1 - Dünya yuvarlaktır.

    2 - Yirminci Asırda insan hürdür.

    3 - Musiki ruhun gıdasıdır.

    4 - Fransız inkılâbı dünyanın en büyük inkılâbıdır.

    5 - (Greta Garbo) da cinsî cazibe vardır.

    6 - Edebiyat cemiyet içindir.

    7 - Ey nurlu garp medeniyeti!..

    8 - Amerikada demokrasya...

     

    Ve arzı yuvarlak görebilmek için onu göz önünde ne kadar küçültmek lazımsa o kadar küçültülmüş, cüceleştirilmiş mefhumlar:

    Beşer, vatan, millet, halk, insan, hâkimiyet, hak, ahlâk, kanun... Bakisi birmgramofon plâğı: Yaşasın hürriyet, müsavat, adalet, aman...

     

    Öz hakikat, sözde münevverin bildiği hakikatin tersine daha yakındır:

     

    1 - Dünyanın yuvarlaklığı, dünya hakkında en kaba, en bayağı malûmattır.

    2 - İnsan Taş Devrinde hürdü. Yirminci Asırdaysa esir olmasında mahzur yoktur.

    3 - Musiki ruhun gıdası olsaydı, dünya yabanî ruhların ördüğü bir devedikeni tarlası değil, bir (orkide) bahçesi olurdu.

    4 - Fransız inkılâbı dünyanın en küçük inkılâbıdır.

    5 - (Greta Garbo)da cinsî cazibe gibi duran şey, tipik kadın aptallığıdır.

    6 - Edebiyat cemiyetten başka her şey içindir.

    7 - Ey karanlıkta yarasalar gibi kendisini duvardan duvara vuran Garp medeniyeti!

    8 - Amerika'da demokrasya veya veba...

     

    Fikir, bir bal peteği gibi derin ve kudretli ferdin kafasındaki kovandan alınıp bandrollu kutular içinde mektebe, gazeteye ve kahvehaneye sürüldüğü dakikadan itibaren bu esrarlı macundan her yiyen sözde münevver olur. Fikrin

    ondan sonraki ismi, yaftali hakikat ve malûmattır.Yüzlerce, binlerce, milyonlarca sözde münevver, bu kuru malûmatı böbreğin kumtaşıması gibi beyinlerinde enterneden taşırlar.

    İnsan kafasının sanatta, lâboratuvarda, yerde ve gökte aradığı şey bütün insanlığa kepçe kepçe dağıtılmak için değil, bin senede yetişecek müstesna insanın beyninde eriyip mucizeli bir iksir terkibi yapmak içindir.

    Hakikatte iki hâlis ve şahsiyetli insan tipi vardır:

     

    Bîri hiçbir şeyi bilmiyen köylü ve aşağı sınıf halk, öbürü her şeyi bilen,doğurucu ve idare edici fert.

    Ve işte şimdi yeryüzü, bilhassa memleket yüzü, bu sözde münevverlerin,meydanlardaki işaret polisleri gibi "Geç, dur, kal, çek, git, gel!"cümbüşleriyle ferman fermandır. Kendilerini, sözüm ona, münevverlik hakkiyle nas yumurtlama mevkiinde gören bu şifasız budalalar, her mefhumu ters tarafından kullanarak "İleri, geri, güzel, çirkin!?." hükümlerini, her ileri tanıdıkları şey mutlaka geri, her güzel bildikleri şey de mutlaka çirkin,bilhassa şu mevzu üzerinde topluyorlar.

     

    - Sizi gidi mürteciler; softalar, yobazlar, kapkara cahiller, her İleri hamleye set çeken geri ruhlar!..

    Eğer bu bedbahtlar, bildiklerini sandıkları şeyleri tam bilseler veya hiç bilmeselerdi, belki kendilerine cevap vermek imkânı bulunurdu.

    (1947)


  11. ŞİMDİDEN TAAHHÜT EDİYORUZ!

     

    Merhamet…

    İnsani duyguların sultanı…İslamiyet düşmanları ,bu hissin dinimizde eksik olduğunu iddia,Müslümanlığı sert ve haşin bir din olmakla itham ederler.Bilmezler ve bilemezler ki ,Allahın’’Rahmetim her şeyi geçti’’fermanını getiren İslamiyet tir.Bilmezler ve bilemezler ki Ebu Bekir gibi bir büyüğün ‘’Allah’ım kamil ve hudutsuz olan kudretinle,benim cesedimi,bütün cehennemi dolduracak kadar büyüt ve beni oraya at! Taki başka kullarında cehennemine yer kalmasın ‘’duası sadece İslami rikkatin eseridir. Bilmezler ve bilemezler ki,sonradan uydurma ve sadece zahiri planını köpürtmeye mahsus,kaba ve sun’i Hristiyanlık merhametine nisbet edilince,İslami merhamet bir sır gibi derin,gizli,batını;ve zahiri sert ve haşin görünen ölçülerin kabuğu içinde mahfuz kalır.Hakikiliğin şartı da bu mahfuzluktur.Bizim kılıcımız bile operatörün neşteri gibi,okyanuslarca gözyaşından daha tesirli ve gökler dolusu çığlıktan daha hakiki olarak,merhametin ta kendisidir.Hristiyanlıkta merhametin ,sahte cesedi,şişirilmiş kemiyeti ve bezenmiş nümayişi vardır.Müslümanlıkta ise hakiki ruhu,,öz keyfiyeti ve her türlü alayişten müstağni vekarı…Yani merhamet de her şey gibi bütün asliyet ve hakikatiyle Müslümanlığın malıdır.

     

    İşte böylece, merhametin yerini,derecesini ve tezahür şeklini bilen ve onun hakikatini bozmamak sanatından anlıyan müminler sıfatıyla bildiriyoruz ki,yarın Allah bize ‘’Vatana,millete ,tarihe ve şahıslarınıza yapılanın intikamını alınız!’’diyecek ve buna göre bir kudret verecek olursa ,bizde merhametten ,merhametin hakikatinden başka bir şey görünmeyecektir.Bu hakikat şudur ki,nefslerimize ve şahıslarımıza ,nefs ve şahıs planında apılan her şeyi affedeceğiz!Evimizi yakan,kundakta ki çocuğumuzu kundak beziyle boğan ,yüzümüze isnat ve iftira irinlerinin en iğrencini atan ,saflarımızdan kaçan,dizinde uyuyacak kadar kendisine itimat duymuşken bizi arkamızdan vuran herkes ,nefs ve şahıs planında peşinen affedilmiştir.Fakat Allah ve sevgilisinin düşmanlarını,bütün ölüleri ve dirileri ,bütün soyları ve sopları,bütün cinsleri ve şubeleriyle en küçük af ve ihmale terk etmeyi ,bizzat Allah ve sevgilisine en büyük ihanet sayacağız! Bunları, çürümüş ataları ve henüz doğmamış olan torunlarına kadar kezzapta eritmeyi ve Allah ve sevgilisi düşmanlığına karşı ,yarın Allah imkan verecek olursa,vatan ormanlarının yetmeyeceği kadar idam sehpası kurmayı ,bu sehpalarda asırlık ihanetlerinin bütün cesetlerini,manalarını,eserlerini ve tesirlerini sallandırmayı ve karşılarında tarihin henüz bir eşini kaydetmediği şehrayinler tertiplemeyi İslami merhametin hakikati adına şimdiden taahhüt ediyoruz!!!

    23 şubat 1951 Büyük Doğu Dergisi (1001 çerçeve)


  12. Sizce hangi mevzuyu işlemek kalemi daha kolay oynatmamızı sağlar? Bana "Gençlik ve Necip Fazıl" ile "Necip Fazıl'da Arayış" gibi geldi. Olay örgüsü tarzında yazmaktansa psikolojik işleme her daim bana daha çekici gelmiştir. Aslında psikolojik tahlil derdindeysem Ütopik midir nedir onu seçmem lazım ama pek de ısınmadım ona.

     

    Bir de sizce bu muhtevada hangi Üstad eserlerini gözden geçirmemi tavsiye edersiniz?

     

    Yardımcı olunuz ödül getireyim, iddialı değilim ama almadan da gelmem ben Allah'ın izniyle ;) Şaka tabii de özledim ya Üstadıma dair yazmayı. Kazanamasak da siteye bir inceleme-deneme kazandırmış oluruz fena mı olur.. Evet iddia diye başlayıp kazanamasak da diye biten bir paragraf, dik dur mümin bu maçı alacağız. Kendi kendime motive süperim yaa, nasıl gülüyorum şu an ahah

     

    ''Gençlik ve Necip Fazıl '' ve '' Bir Mütefekkir Olarak Necip Fazıl '' konuları nedense merakımı celbetti.Sizin bu konularda daha iyi yazabileceğiniz aklıma geldi :shiny: Ne yapıp edip bir ödülle dönmeniz gerekiyor.O ödüllerden biri ya bizim olacak ya da bizim olacak.Güveniyorum size. :shake2:

     

    • Like 1

  13.  

    Necip Fazıl Kısakürek’in eserlerinden bir bölümü sinemaya aktarılmıştır. Bunlar; “Nâm-ı Diğer Parmaksız Salih”, “Yangın Var” (Lütfi Ö. Akad Usta tarafından 1960’ta çekilen “Yangın Var” filminin senaryosu da Necip Fazıl eserlerinden yola çıkılarak beyaz perdeye aktarılmış filmlerden biri olarak dikkat çeker.) , “Zehra”, “Çile”, “Diriliş”, “Bir Adam Yaratmak”, “Reis Bey”, “Mü’min ile Kâfir”, “Siyah Pelerinli Adam” ve “Mukâddes Emanet”tir.

     

    Öne çıkanlar Üstad'ın tiyatro eserlerinden esinlenerek hazırlanmış.

×
×
  • Create New...