Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Ya-Leyl

Admin
  • Content Count

    749
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    69

Posts posted by Ya-Leyl


  1. Suçlusun Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan. Biz sana ülkemize lider ol dedik, sen gittin dünya lideri oldun. Demedik mi sana hazmedemezler diye?..

    Günlerdir hükümetimizi çökertmeye yönelik, amacından sapmış protestolarla karşı karşıyayız. Demokratikleşmeyi savunan, yeşili ve doğayı korumayı hedeflediğini dile getiren, baskıcı bir yönetimden söz eden ancak, tüm bunlara ters düşen iş ve eylemleri gerçekleştiren protestocular, gün geçtikçe çevreye ve insanımıza daha fazla zarar vermektedirler.

    Yolu yol olmayan ve çizgisinden sapan bu eylemciler, provokatörlerin oyununa gelmekte ve bunu görmek istememektedirler. Türkiye'nin gençleri olarak, bu ülkenin geleceğini ellerinde taşıdığını aklından çıkaran eylemci gençler; polis arabalarına kürdistan yazan hayalperestlerle, kamu malına zarar veren ve acıma duygusunu kaybetmiş provokatörlerle aynı safta yer almaktadırlar.

    Yine aynı zalim ve sapkın fikirlere sahip, Cami'lerimize ayakkabılarla giren, orada içki içip orayı tâlan eden bu provokatörlerle, aynı şanlı al bayragın altında birleşmişlerdir. Teröristlerin çekilmesini hazmedemeyip, şehir magandalığı yapmaya çalışan vatan hayinleri ile aynı meydanları paylaşmaktadırlar. Amaçsız, sebepsiz ve mantıksızca... "Ülkemizi kaosa sürüklemek isteyen siz zalimlerin burada ne işi var?!" diye sormadan...

     

    Bir direnişmiş adı, neyin direnişi?
    Bir devrimmiş güya, neyin devrimi?
    Bir baskıya karşı gelmeymiş, hangi baskıya?
    Ve yanlış yeniliklere karşı alınan gardmış, hangi yanlış yenilikler?

     

    *Dünyanın en güzel köprüsü olacak olan 3.köprüye mi?
    *Gençleri zevk düşkünü olan ülkelere dönmeyelim diye, çocukların ahlaksız sitelere girişini engelleyen düzenlemeye mi?
    *Hem ruhu hem bedeni hasta bir toplum olmayalım diye, alkol satışına getirilen düzenlemeye mi?
    *Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'in okullarda seçmeli ders olmasına mı?
    *Devlet kurumlarında, inancı gereği saçını örtmek isteyenlerin, yıllardır gördügü eziyet ve zulmün bitmesine mi?
    *IMF belasından kurtulmamıza mı?
    *Ortadoğu'da ve dünyada söz sahibi olmamıza mı?
    *Milli Eğitim Bakanlığı'na yapılan dev bütçeye mi?
    *Savunma sanayiye yapılan dev bütçeye mi?
    *'Göktürk 2' uydumuzu yapmamıza mı?
    *Terörün bitmesine mi?
    *Namaz kılan bir başbakan olmasına mı?
    *Ve... ve daha bunlar gibi nicelerine mi?

    Sevgili Türkiye Cumhuriyeti,

    Atatürk'ün askerleri olduğunu imâ eden, ey dostlar! Soruyorum şimdi size: "Atatürk bu ülkeyi size mi emanet etti sanıyorsunuz?" Elinde içki şişesini bayrak misali gökte dalgalandıran, sahip çıktığını söylediği Türk bayragını yakan, çevre ile ilgili başlayan eylemde tam tersine ağaçları kesen, çevreyi yakıp-yıkan, yağmalayan, Allah'ın evine ayakkabıyla girip içki içen... sizlere mi bırakmış olduğunu zannediyorsunuz?

    Yanılıyorsunuz!

    Bu vatan, bu millet, bu bayrak sizlere değil bizlere emanettir. Kalbi iman ve Allah inancı ile dolu bir İslam Gençliği'ne..

    Olmayın istedik... Gafillerden, kâfirlerden ve zalimlerden olmayın. Gelmeyin istedik oyunlara ve iktidar hayali olan ana muhalefetin ara gazlarına... Oldunuz onlardan ve geldiniz tüm oynanan oyunlara.

    Artık, yıllardır görmediği adalet ve üstün başarıyla yönetilen ülkemizde, yeniden eski sükûneti istiyoruz. Anlamadınız mi hâlâ? Ne yaparsanız yapın, ilk günden hedefimiz olan 'Yeni Dünya'yı kuruyoruz. Ve ne yaparsanız yapın kurmaya devam edeceğiz; aynı adalet, aynı demokrasi ve üstün başarıyla... Kabul etseniz de etmeseniz de, siyaset maratonunda, Ak Parti olarak, Ak Parti'liler olarak zirveye ulaşacağız. Durmak yok! Koşacağız, Koşacağız, risk alarak Koşacağız. Minareler süngümüz, Kubbeler mi'ferimiz, Camiler kışlamız, mü'min askerler olarak, durmak yok koşacağız! Efendimiz değil, hizmetkârımız olan büyük liderimizin izinde koşacağız.

    Suçlusun Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan. Biz sana ülkemize lider ol dedik, sen gittin dünya lideri oldun. Demedik mi sana hazmedemezler diye?..
    Yolun açık olsun büyük başbakan. Yüce Allah, seni ve ülkemizi tüm belalardan korusun inşhallah.

    Durmak yok, yola devam din kardeşlerim!

    Bu ülkeyi, bu vatanı, bu bayrağı, bu milleti, bu dini sapkınlara ve azgınlara bırakmayacağız.

    Bırakmak yok, Camisinde içki içene!
    Bırakmak yok, örtülü kardeşine saygı göstermeyene!
    Bırakmak yok, ülkesini dış dünyada rezil edene!
    Bırakmak yok, ezan sesine tahammül edemeyene!

    Bırakmak yok, yolumuz açık, yola devam kardeşlerim. Herkese ve herşeye inat. Tüm gericilere, tüm düşmanlara inat...

    ' Durmak yok, yola devam! '

    Kaynak: Haber7

     

    • Like 2

  2.  

    -Siz hiç bir sarrafın bağırdığını duydunuz mu? Kıymetli malı olanlar bağırmaz. Domatesçi, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz. Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz. İnsan bağırırken düşünemez. Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir. Popçular, folkçular boğazlarını patlatana kadar bağırıp duruyor. Ama Dede Efendi'yi okuyanlar bağırmıyor..."

     

     

     

     

    Bu paragrafı üstadın kitaplarından birinde okuduğumu hatırlıyorum.Ama nedense bir türlü bulamıyorum.


  3. s.a çok teşekkür ederim.

    anasayfada Necip Fazıl Kısakürek'in nükteleri var bir kitapta toplanmış mı?

     

     

    Vealeykümselam.

     

    Üstadın nüktelerinin toplandığı bir kitap mevcut değil.Anasayfada ki nükteler kendi kitaplarından ve diğer yazarların üstad hakkında ki anılarından alıntılar.

    • Like 1

  4. Üstad Necip Fazıl Kısakürek, vefatının 30. yılında, bir süre yaşadığı ve okuduğu Paris'te de hatırlandı.

     

    Necip Fazıl Kısakürek, vefatının 30. yılında, Fransa'nın başkenti Paris'te de yadedildi. Ali Ulvi Temel'in yönettiği panelin konuşmacıları, Hece Dergisi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Çelik, Dünya Bülteni Genel Yayın Yönetmeni Akif Emre ile Yazar İbrahim Demirci'ydi.

    Konuşmacılar, bir dönem Sorbonne Üniversitesi'nde eğitim gören ve Paris'te yaşayan Necip Fazıl'ın düşüncesi ve müdadelesi üzerinde durdular.

    Panelde ilk sözü alan İbrahim Demirci, Necip Fazıl'ın eylemindeki güç ve etkinin, onun dilindeki, şiirindeki güçlü soluktan bağımsız olmadığını vurguladı. Demirci, konuşmasında, Necip Fazıl Kısakürek'in Türk şiirindeki yeri ve eserlerindeki ana fikirleri hayatına dair anekdotlarla anlatı.

    Akif Emre de konuşmasına, ömrünün bir kısmını Paris'te geçiren şairin, hayatında Paris'in bıraktığı ize işaret ederek başladı. Akif Emre, Üstad'ın üç farklı yönünü ele alarak, onun İslami düşünce gelenegi içindeki yerinin altını çizerken, "Necip Fazıl iman aksiyon ve düşünce boyutu olmadan değerlendirilemez. Sadece eylem adamı değil düşüncesi ve sanatıyla türk edebiyatının vazgeçilmez isimlerinden biridir. Buna rağmen o, aynı zamanda bir dava adamı olarak agoraya inmekten çekinmemiştir" dedi.

     

    Dünya Bülteni

     


     

    • Like 1

  5. Uzun süredir Üstad okumuyordum.Dün kitaplığımı düzenlerken elime para adlı eseri geçti.Daha önce okumama rağmen bir çırpıda bitiverdi.Paranın dehşetine kapılıp gidiyorsunuz...

    Aldığım notlardan bazıları:

     

    ''En korktuğum hastalıklardan birisi de bu, dehâ!… Beyin nezlesi gibi bir şey!. Mevcut olmayan büyük şeyi elde edeyim derken, mevcut olan küçük şeyden mahrum olmanın felâketi…''

     

    "Bir kanun çıksa… Mahkemeler, yeryüzünün malını hırsızlara taksim edecek diye… Ve mahkemeler kapılarını açsa, mübaşirler sokak sokak haykırsa : Yeryüzünün malını hırsızlara dağıtıyoruz! Koşun, mahkemeye gelin, hırsız olduğunuzu ispat edin! Acaba sırtında bir çuval ispat, mahkemeye başvurmayacak olan kimdir?"

     

    ''Öyle bir otel tanıyorum ki yıllardır uyuyan müşterilerini ,ne para diye dürtükleyen var,nede uyanmıyor diye polise haber veren!Girmişler yorganlarının altına uyuyorlar...''

     

     

     

     


  6. Üstadın beklediği ,düşlediği gençliği en güzel öğreneceğimiz kaynak yine üstadın kendisi...Gençliğe hitabesi okunduğumda aşikar bir şekilde neslin özellikleri ortaya çıkıyor .Okumak için:

     

    http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?/topic/29-genclydhe-hytabe/?hl=gençliğe hitabe

     

    Şuan ki gençlikle, üstadın beklediği gençliği karşılaştırma yapmanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Zira üstadın beklediği gençliğin hala gelmediği kanaatindeyim .Üstad Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik...düşlerken şuan ki gençliğin ne bir davası ne bir ideali var. Menfaat ve çıkarcılık üzerine kurulmuş,dil ,din düşünmeyen bir gençlik karşısındayız Genel olarak kıyaslamak doğru mudur? bilmiyorum ama etrafıma baktığımda maalesef farklı bir şey göremiyorum.

     

     

     

     


  7. Ten-i âdemdeki can bil ki edepdir

    Dil ü çeşm-i beşerin nûru edepdir

     

    Edebi olmayan âdem değil âdem

    Ayıran âdemi hayvandan edepdir

     

    Ser-i İblîs"i dilersen eğer ezmek

    Gözün aç öldüren İblîs"i edepdir

     

    Oku âyâtını Kur"ân-ı Kerîm"in

    Göresin cümle maânîsi edepdir

     

    Ulu Şems"in sözüdür bu, buna şek yok

    Bizi makbûl edecek Hakk"a edepdir

     

    Edebi eylesin Allah bize tevfîk

    İki âlemde, felâh, Ken"an edepdir.....

     

    • Like 1

  8. OKUYUCU

    Okuyucu... Okuyucunun beğenmediği... Okuyucunun sevdiği... Okuyucunun unuttuğu...

    Okuyucu...Okuyucu kimdir?

    Muharriri, canilerde vicdan azabı, sinir hastalarında sabit fikir ısrariyle takip eden, onun her girdiği yere giren, her çıktığı yerden çıkan, yazı yazarken arkasından satırlarına göz atan, ispritizma masalarının davetlileri gibi, zaman, mekân, hail, mâni tanımıyan bu etsiz, kemiksiz, çehresiz,sikletsiz cin kimdir?

    Kırmızı renkli tramvay arabasında gazetesini iki eliyle arşınlamış, şu ensesinden seyrettiğimiz kürklü adam mı?

    Kadıköy vapurunun güvertesinde, kemikli ellerine boğulmuş bir kedi yavrusuna benzer bir mecmua sıkıştırmış, gözünü dalgalara ve saçını rüzgâra vermiş, harp zengini kılıklı kimse mi?

    Koltuğunun altında incitmekten korktuğu kadife bir ciltle tıpış tıpış yürüyen şu hanım kız mı?

    Kahvehanenin mermer masasına, morgta bir ceset çıplaklığıyla serdiği gazete ölüsünü yumruklayan şu kirpi saçlı, münakaşacı genç mi?

    Şu gözlüğünü arayan ihtiyar mı? Şu kitapçıyla konuşan gölge mi?

    Kim?

    Sabah akşam, yalınayak başıkabak binlerce müvezzin avaz avaz aradığı ve yanınagelen herkesle bir iki saniye meşgul olduktan sonra tekrar aramaya koyulduğu o meşhur gaip kimdir?

    O, ne saydığımız tiplerden biri, ne de onların ve onlar gibilerin hepsidir.Onlardan başka okuyucu, olmasa da okuyucu onlardan başkadır. Çünkü okuyucu müşahhas olduğu zaman ismi artık okuyucu değil "Defterhane memuru Hadimünnas bey" gibi, mesleği ve göbek adı neyse odur.Onun bütün kudreti gizliliğindedir. Her meçhul ve hudutsuz şey gibi o da,içimizdeki âlemin esrarını üzerine aksettirdiğimiz muhayyel ve mefkûrevî bir mahlûktur.

    Onu bayağılaştırmamış ve hayattaki benzerlerinden ayırmış olan her kalem sahibi, gözünün derinliği ve şahsîliğiyle öbürlerinden ayrılır.

    Tevfik Fikret "Rübab-ı Şikeste"sinin başında okuyucu ile şöyle hasbıhal eder:

    Size ey bilmediğim görmediğim kariler Size ithaf ile neşreyliyorum bunları ben Size ithaf ile - zira ne için ketmedeyim-O sizin bilmediğim, görmediğim gözleriniz Ben bu ümmit ile teşyii hayat etmedeyim.

    Fikretin bu görüşündeki okuyucu, eski zaman küçük beylerinin cumba arkasında sezdikleri, fakat yüzünü görmedikleri besleme kızları kadar bayağıdır.Bir zamanlar İstanbul'a gelen avam romancısı bir Fransız, Beyoğlu'nda bir

    kütüphaneye günün bir kaç saatini bağlamış ve kitabını alan her okuyucuya el yazısiyle bir ithaf hediye etmişti. Yahudi daktilo kızlarının kahramanı olan bu adamın Amerikanvarî ticaret kafasiyle yaptığı bu bayağılık kadar hiçbir

    muharrir okuyucuya yılışamaz. Buna mukabil en aşağı kitap tabının 15.000'den eksik olmadığı aynı memlekette, eserini birkaç yüz nüsha bastırıp rasgelen almasın diye üzerine yüzlerce frank fiat koyan örnekler yaşıyor. İki derecenin tipik numuneleri olan bu iki muharrir, birbirlerine nazaran farklarını,şuurların altındaki okuyucu telâkkisiyle İfade ediyorlar. Sanatkârın içindeki mahrem benlik her büyük artistte ayrı bir tecelliye maliktir. Büyük sanatkâr (Bodler), bu benliği kemirir gibi gördüğü okuyucuya:Riyakâr kari, benim benzerim, benim kardeşim! diye hitap ediyor. (Bodler)in bu mısraı gösteriyor ki, onun kari diye seyrettiği şey, kendi içinden fışkırttığı bir vehim heyulasından başka bîr şey değildir.

     

    Yukarı seviyede her yazıcının kafasında karî mefhumu, arının iğnesi ve akrebin kıskacı gibi kendi beynine ve kendi uzviyetine yapışık, fakat herkesten ziyade kendisini sokan bir ıstırap ve nefret uktesidir. Yoksa okuyucu, her şeyi

    mefkureleştiren sanatkârın beyaz duvardaki gölgesinden başka ne olabilir?

    Evet, sanatkârın beyaz duvardaki simsiyah gölgesi ama, şu teşhis farkiyle:

    Mücerret hüviyetiyle okuyucu, üstün insan olmak davasındaki muharririn, ona,bütün küçük taraflarını ihtar eden; ve onu, büyük tarafiyle her ân arkasından koşup kendisini avlamaya davet eden korkunç ve cilveli bir mizan, bir nefs

    muhasebesi remzidir.

    (1947)


  9. Çok güzel bir yazı kaleminize sağlık.

     

    Ağlamak bazen sessizce bazen haykırırcasına.Ama bazı insanlar da varki ağlayamıyor.Ağlamak istiyor ama olmuyor,ağlıyor gibi yapıyor ama yok nafile.Ağlamak bile nasip işi.Hani Üstad diyor ya ''bir takım insanlar da var ki, ağlayamıyorlar. ağlamak onlara zor geliyor.bir incir ağacına asılmaktan daha zor!”

    İşte bende o nasipsizlerdenim.

     

    • Like 1
×
×
  • Create New...