Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Selmanbey

Üye
  • Content Count

    233
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    6

Posts posted by Selmanbey


  1. Muhâsebe

     

    Ulu dergah da bir hane yerin var mı gönül?

    Sana aid yücelikten haberin var mı gönül.

     

    Cüceler koskoca dünyayı yutarmışcasına,

    Yarışırken; iki üç damla terin var mı gönül.

     

    Soruversem eğer ecdad kıyasıyla sana;

    Acaba sanına layık hünerin var mı gönül?

     

    Gözün aç, onların asarına bak da söyle,

    Hoşça yad ettirecek bir eserin var mı gönül?

     

    Güçlü bir el yere gömsün şu zulüm çemberini,

    Yasasın rûh-i adalet; Ömer'in var mı gönül?

     

    Kör karanlıkta kalan kalplerin beklediği,

    Gökte kandil gibi ulvî fenerin var mı gönül?

     

    Yer-gök ağlarken umut bekleyerek Allah'dan

    Nefsi güldürmeyecek bir kederin var mı gönül?

     

    Şanlı Peygamberin ardınca yoğur fikrini, sor,

    Düşmanın methine şayan değerin var mı gönül?

     

    Yere düşmüş ezilen bir sürü mazlumu düşün,

    Koşacak kaldıracak dertte serin var mı gönül?

     

    Değmeden kırbaca at koşturacaksın, şöyle

    Böyle bir gayeye candan eyerin var mı gönül?

     

    Çınlayan ah, o ah; müslümanın feryadı,

    Duyup imdadına nusrat seferin var mı gönül?

     

    Hep beraber şu gönül borcunu îfaya hazır,

    Karagün dostu olan bir neferin var mı gönül?

     

    Yücelik sahibinin emrine teslîm olmuş,

    Pür-safa haline gelmiş kaderin var mı gönül?

     

    Nefse; şah etse dahî bir kere aldanmayacak,

    Ebedî sevgiye vuslat kemerin var mı gönül?

     

    Varsa şayet; yürü ta haşre kadar hiç durma;

    Oradan başka durulcak seherin var mı gönül?


  2. Aynadaki Yalan

     

    ...

    Belmâ'nın partisinden doğru evine kaçtı. ihtiyar annesiyle yine Boğaz tarafında oturduğu ahşap köşke... Uzaktan ezan sesi geliyor. Ama o da tabii değil... Hoparlörden... Hatta teypten verilip verilmediği şüpheli... Sabah olurken Allah'ı hatırlamanın saatinde bu mu davet ediciden beklenen ses?..

    ...

     

    Sayfa 32

     

     

     

    İman ve İslam Atlası

     

    ...

    * Ezan cami dışında okunur ve cümle aralarında durulur. Yalnız akşam ezanının çabuk ve cümleler birbirine bağlı olarak okunması...

     

    * Günümüzde ezan (hoparlör)le ve cami içinden okunur. Bunda bir ruh kayıbı vardır. Bildirelim ki, âdet, sesin her tarafa gitmesi için minare şerefesini dolanmak ve baş parmakları kulağına götürmek şeklinde... (Hoparlörce ezanda duyurma gücünü takdir ediyor ve mahzur görmüyoruz ama minare gibi bir remz şekline bağlı bir ruh fışkırışını iptal etmesi bakımından onu sevimsiz buluyoruz.

     

    * Minarenin şehâdet parmağı gibi gökdelen ifadesi Türk'e nasip bir mimarî dehâsıdır. Bazı İslâm ülkelerinde minare çatıyı zahmetle aşan ve çok defa basit bir kabartı biçiminde kalan mahcup bir edaya bürülüdür.

    ...

     

    Namaz - Ezan ve Kamet Bahsi

     

     

     

    Bu nasıl bir ruhsuzluktur ve biz nasıl bir günah işledik de imanımız böylesine zayıfladı! Hangi kebair sebebiyle böyle bir cezaya ve nasipsizliğe duçar olduk? Dünyanın neresinde olursa olsun, o nasıl bir müslümandır ki ezan okumaya üşenir, ses tellerini yormaya tenezzül etmez? Aman ya Rabbi! Ben anlayamadım gönüldaşlar anlayan var mı? Ne demektir merkezi sistemden ezan okutmak? Ne demektir sünneti terk edip cami içinde ezan okumak ve nasıl bir kafadır bu ki o sade ve berrak sesi cızırtılar kirletir? Herhalde tek cevabı var: Ahir zaman...

     

    Büyük Doğu nazarında hal budur ve bu hale sed çekmedikçe özlediğimiz cami imamı ve cemaat ruhu elde edilemez!.. Bu mevzu ihtilaf kabul etmez bir bozukluk arz eder.

     

    Vesselam...


  3. Esselamun Aleyküm Gönüldaşlar.

    Bu şair hakkında dilim dönmüyor. Kelime dahi edemiyorum. Üstaddan sonra ilk defa böyle bir ruh tanıdım.

    Seyri...

    Kendisi Osman Nuri Topbaş Hocaefendiye (K.S) bağlanmış büyük bir aşk adamıdır. Aruz ondan sorulur desem yeridir.

    İnşallah bu başlıkta bazı şiirlerini paylaşmaya çalışacağım.

    Allah kendisinden razı olsun.


  4. Ana Borcu

     

    Rabbin, yalnız Kendisine kulluk etmenizi ve ana babaya da iyilikte bulunmayı kesinkes emretti. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı «of» bile deme; onları azarlama! İkisine de hep tatlı söz söyle! İkisine de şefkat ve tevazu ile kol kanat ger ve de ki: «Rabbim, beni küçükken terbiye edip yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhametinle muamele et!»” (el-İsrâ 23-24)

     

    Karlı bir kış gecesi acı bir kazâ oldu,

    Bir âileden yalnız ana-oğul kurtuldu…

    Artık eve en uğrak misafir gariplikti,

    Ana, sezdirmese de gözü iplik iplikti…

    Bir şey olmamış gibi kül bastı yarasına,

    Gül gibi yetiştirdi güzel oğlunu ana…

    Ay oldu evlât için saçlarının siyahı,

    Etti nice geceler başucunda sabâhı.

    Kendisi hastalansa, alamazken bir ilâç,

    Etmedi çocuğunu mertlere dahî muhtaç.

    Yaz ve kış nazla bakıp eyledi fidan boylu,

    Büyüttü yavrusunu, hem huylu, hem de soylu.

    Hem de iyi okusun diye oğlunu ana,

    Büyük şehre yolladı yüreği yana yana…

    Oğul da kıymet bildi, kışı eyledi bahar,

    Elinde kurdeleli, takdirli diplomalar…

    Bir başarılı oldu ki, doymadı madalyaya,

    Bilgisi yeri aştı, taştı güneşe, aya.

    Yay çekse de okurken bazen yokluğun oku,

    Derhal anası derdi: “Oğul, yeter ki oku!

    Defter, kitap, ben sana, ne lâzımsa veririm,

    Üç-beş kuruş bir şey mi, cânımı gönderirim!..”

     

    Böylece çiçek çiçek oğul meyveye durdu,

    Tam o anda dalına bir rüzgâr tokat vurdu…

    Oğul da her nedense kapıldı esen yele,

    Güzelim ağacından meyve geçmedi ele…

    O fırtına, meğerse aklı çelen bir kızdı.

    Şimdi gencin her nabzı, ona ait nabızdı…

    Kız da bir tuhaftı ki; beni istersen, dedi;

    Yalancı yaşlar döküp; ya annen, ya ben, dedi…

    Silip süpürdü o kız, onca okunan ilmi,

    Başladı oğlan için kaderin meçhul filmi…

    Kız bir yalazlı ateş, oğul ise bir mumdu,

    Oğlun gözünde artık yalnız o kız mâlumdu…

    O oğul, bir zamanlar parlarken güneş gibi,

    Şimdi kara fânusta oldu rûhu leş gibi…

    Yıldızdı, zindan oldu, unuttu annesini,

    Gökten çamura düştü, kirletti karnesini.

    Ana sabretti yine, saçlarını yolmadı,

    Böyle hazâna rağmen sevgi gülü solmadı…

    Lâkin o dert çölünde artık dîvâne idi,

    Haraptı, perişandı, çünkü o anne idi.

    Olur mu tesellîsi hiç evlât yâresinin?

    Düşündü; hâli nedir bu ciğerpâresinin…

     

    Toprağında yıllarca köksüz mü okutuldu?

    Nasıl oldu o çınar bir saksıya tutuldu?

    Üzgün ana ne dese kâr etmedi oğluna,

    O pembe gül goncası, dönmüştü bir yosuna…

    O çilekeş anneye neler çektirdi oğul,

    Yetmemiş gibi bir gün, kirli elinde bavul,

    Terk etti ocağını, annesiz yaptı düğün,

    Gözleri çeşme ana, arayıp durdu her gün.

    Buldu kendinden kaçan o arsızı nihâyet,

    Görünmedi gözüne ondaki son ihânet..

    İki kolunu açtı, heyhât, sevinemedi,

    Zâlim oğul: “Be kadın, nereden çıktın?” dedi.

    O hayırsızın hâli, anayı kovaladı,

    Kalmadı ana için nankör evlâdın tadı.

    Gördü ki, akrep olmuş, yılan olmuş çocuğu,

    Göz çıkaran bir karga kesilmiş nazlı kuğu…

    Yaralı ceylan ana, için için hıçkırdı,

    Yıllardır sakladığı ninni sazını kırdı…

    Kalp denen sabır taşı çatladı ortasından,

    Binbir acı içinde inledi ana o an:

    “–A evlâdım, ben sana bir defa vurmamışım,

    Çocukluğundan beri seni hiç yormamışım.

    Etmişim sana kurban şu kısacık ömrümü,

    Karşılığım, ölmeden tatmak mıdır ölümü?

     

    Mâdem benim sevgimi bu derece kirlettin,

    Ne olduğu belirsiz yosmaya tercih ettin,

    Ver artık istiyorum benden emdiğin sütü,

    Geri ver emeğimi, o emek insanüstü…

    Ben bir kuzu büyüttüm, karşıma bir kurt çıktın,

    Taptaze hayat verdim, kokuşmuş bir murt çıktın!

    Geri ver benim sana öğrettiğim gülüşü,

    Geri ver benim sana gösterdiğim her düşü…

    Çirkef öpen dudağın, el öpmüyor; yuh sana,

    Öpmeyi ben öğrettim, geri ver onu bana!

    Geri ver can dilimden aldığın bülbül dili,

    Geri ver, gözlerini sildiğim her mendili!

    Ver uykusuz kaldığım yılları, nankör varlık,

    Al, sevincimi çalan hüzünleri, al artık.

    Şu beyaz saçlarımın karasını ver geri,

    Geri ver, şiir gibi şakıdığım sözleri!..

    Ver, benden öğrendiğin yürüyüşü ey oğul,

    Ver benim olanları, artık anasız boğul!

    Sen nasıl zehir verdin, sana şerbet verene?

    Nasıl diken batırdın sana kanat gerene?

    Can gülümdün, yâr sanıp ağyâr elinde soldun,

    Yazık, bir yosma için annene hâin oldun!

    Her çileyi çekerim, bu çileyi çekemem,

    Sensizlik acısından daha acı bu elem!

    Ver artık cân evimde büyümüş fidan boyu,

    Geri ver güzel adı, ver bana âit soyu!

    Ver, ver ana borcunu, bu kadar azap yeter,

    Borcun kendinsin oğul, sen kendini geri ver!

    Olmaz, ödemem diye düşme sakın cinnete,

    Ana borcu bitmeden giremezsin cennete!...”

     

    Bu anne bir anne ki, bizi doğuran kadın,

    Bu anne ey yiğidim, iki cihan kanadın…

    Bu annede saklıdır bütün değerlerimiz,

    Kanımız, târihimiz, bu anne cevherimiz…

    Bu anne, öz kültürdür, iman ile irfandır,

    Bu anne, bir âbide, ahlâk ile vicdandır…

    Bu ana, Mimar Sinan, ulu Süleymâniye,

    Bu ana, bu memleket, bu ana yüce gâye…

    Bu ana gök kubbemiz, hem elif minâremiz,

    Bu ana gece gündüz, bu ana tek çâremiz…

    Bu anne, Hayme ana, Fâtih büyüten kundak,

    Bu anne dalga dalga ay yıldızlı hür bayrak!

    Doğusu batısıyla bu anne Anadolu,

    Irmaklar onun gözü, ağaçlar onun kolu…

    Toprağım, vatanımdır, bu anne milletimdir,

    Bu anneden kim mahrum, o öksüzdür, yetimdir,

     

    Ey yiğit, bil ki o kız, düşman denen yabancı,

    O kız, tarihten beri Türk milletine sancı.

    O kız, senden güneşi alıp batıran çamur,

    O kız, senin sofrana mayası bozuk hamur.

    O kız, her şeyi çirkin, yalnız maskesi güzel,

    O kız, birkaç yalana gerçeği ister bedel…

    Sokarsan has bahçeye çöle döndürür o kız,

    Sevdâ yıldızlarını bir bir söndürür o kız…

    O kız haçlı güzeli, masum yüzlü cadıdır,

    Bize bin bir kötülük, o kızın soyadıdır…

    O kız, bazen şeytandır, bazen de bir kör nefis,

    O kız, gerçek güzeli göstermeyen kara is!...

     

    Oğul, sakın aldanma o kızın yaldızına,

    Hayırlı bir evlât ol, ana yâr olsun sana!...

    Cennet gibi bir diyâr, ana gibi yâr olmaz,

    Ey SEYRÎ , anasızlar, hiçbir zaman vâr olmaz!...

     

    25.08.2005 Perşembe, 13:00, ÇAMLICA


  5. Ne yani, İbni Teymiyyenin talebesi olması lekelenmek anlamına mı geliyor. Böyle bir mantık olamaz. İmamı Zehebide İbni Teymiyyenin talebesidir ama büyük bir alimdir.

     

    İbnül Kayyum büyük bir alimdir. Çok ilginç görüşleri olan bir alimdir hatta. Benimde katıldığım bir görüşü, cehennem azabının birgün son bulacağına dair olan görüşüdür. Açıkçası akla uyuyor. Allah neden sonsuza kadar azap etsin ki?

     

    Uzun zaman oldu siteye girmeyeli. Nereden başlasam diyordum da buldum :)

    Yahu harbiden çok güldüm bu yoruma. Gerçi ağlamak lazım da olmadı işte...

    Bu nasıl birşeydir abicim, bir mümin bunu nasıl der ya. Açıkçası aklım kesmedi bunu :)

    Tımarhanelik bir zeka geriliğinin ve insanda biraz teslim aklın olmayışının nerelere yol vereceğinin bariz örneği...

    Aklım kesmiyor ne demek yahu :D

    Cedele girmeyeceğim tabi ki. Böyle biriyle cedele girmek adamı Kebair Günaha sokar.

    Ama harbiden çok merak ettim. Şu cehennemin sonsuz olmayışını hangi Ayet yahut Hadisle açıklamışlar ya :)

    Ne yani, Beton Kemal'i de Allah yarattı diye cennete mi sokacak Allah Celle Şanuhu?

    Allah Allaaaah...

    Enterasaan...

    Üstad'ın Ehl-i Sünne radarına yakalandın babalık. Ya bu dereyi güdersin ya bu diyardan gidersin :D Şaka bir kenara, bence biraz şuur sahibi olmaya bak. Şuur alırsan anlarsın ki Nassı inkar küfürdür ve böyle itikadi ve fıkhi meselelere balıklama dalınmaz.

    Vallahi hipotenüse bakan açının 25 olduğunu söyleseydin John Nash 10 sene gülerdi. Hal böyleyken nasıl oluyor da din meselelerinde bu kadar rahat konuşuluyor.

    Enteresaaan...

     

    Bu arada bukadar enteresaaan şeyler dönerken gözüm mit ajanını simitçiyi ve sitenin parlak ilduzu Radomir beyefendiyi aramıyor değil ha :D :D

     

    Hadi selametle...

    Bu arada polis amca ben geldim ya hu!


  6. Es-Selamun Aleyküm...

     

    Sayın NFK-Fan, Cilasun Beyin büyük bir problemi var. Siteye ne zaman girse, bazı forumlarda üye olmayanların sadece forum kuralları başlığını gördükleri gibi Cilasun Bey de bu siteye girince sadece Kendi Yazdıklarınız'ı görüyor. Müdahale etmek icap ediyor sanırım. Yoksa Üstad Hazretleriyle ilgili açılmış forumu kendi blog'u zannedip böyle kullanmaz herhalde... Yardımcı olalım Cilasun Bey'e.

     

    Selametle...


  7. Kürdan Kollar

     

     

    Sagopa Kajmer:

     

    Sigaramın dumanını kıskan,

    Devran döner durur sabran,

    Yok olmasan da saklan

    Utanmasanda arlan,

    Ve her zaman bulduğun en küçük ine saklan.

    Nerde çokluk orda haine tokluk,yalnız kal ve aklan !...

    Melek yanaklarımda,kelek kader ataklarında

    Ayak bataklıklarda.

    Ecel konaklarında elem elimi bırakmamakta.

    Dünüm yarınımı sorgulamakta.

    Bu yüzden kalem sayfanın şakaklarında.

    İnsan Rabbın bebeği,hepsinin toplamı bir sürü

    Görmesekte başımızda bir çoban der-durur 'yürü' !...

    Hayat en yakın dostumdur,hep yanımda yürür.

    Birgün beni terk etse kemiklerim üzüntüden çürür.

    İnanç bir tarladır,hedefi olanların sürdüğü.

    Gülmek bir mükafattır,ağlayan gözlerin gördüğü.

    Ölüm bir karanlıktır,tüm ışıkların söndüğü.

    Madalyon 2 taraflıdır ,iyi ve kötünün böldüğü.

    Bilgilerimiz sis...kaybolur batan güneş gibi.

    Akıl inzivaya çekilir,birgün terk edip gider bizi.

    Sevgi tutuklu bir kral,esaretten bezmiş meğer.

    Aşk bir mülteci,göçüp gider bilmez değer.

     

    Nakarat:

     

    Feri kaçmış 2 göz,birbirine sarılmış iki titrek dudaktan ibaret suratım.

    Yardım çağır...

    Kurtarır bedeni elbet birileri yar

    Kürdan kollar ağırlığından ezilir dokunsalar ağlarım,ağrısı feryat

    Tahammülsüzüm

    Dindirir acını elbet bi melek yar

     

    Mozole Mirach:

     

    Huzur Özür Dilemeli Bana Uğramadığı Hergün İçin

    Gurur af etmeli ona sadık olamadım tek eksiğim belki buydu

    Yazdıklarımı dinlenecek hale getiren zehri tatmak gerekir Bazen bilki senin elinden...

    Derdi anlamak mı yoksa bilmemek mi fayda yoksa tek bi Şansın olsa fişini çekememek mi

    Fayda nerde?

    Zorda olsa irade sende hakim her bi hücreme kilit Sinirlerimde kazılı nefretimle

    Yıldızlardan birine dokunabildim bu akşam kararsızım

    Gizemli gecenin karanlığında o siyahıyla ansızın

    Kör bakar o gözleri ve yolu uzundur besbelli...

    Canı yanar acır teni kanı akar siler teri....

    Bu kalbi tek kelepçe iki bilekte bir dilekce olsa çehre Solgun çevre hezeyan

    Devre hüsran hicran kovsa fobileri ve yoksa imkan elde git ileri...

    kurtarır bedeni elbet birileri ya..

     

    Nakarat:

     

    Feri kaçmış 2 göz,birbirine sarılmış iki titrek dudaktan ibaret suratım

    Yardım çağır..

    Kurtarır bedeni elbet birileri yar

    Kürdan kollar ağırlığından ezilir,dokunsalar ağlarım ağrısı feryat

    Tahammülsüzüm..

    Dindirir acını elbet bi melek yar

     

    Sagopa Kajmer:

     

    2006 melankolia pesimist ep 4 parmak

    Sago şarkı sonuna ağlama payı bırak

     

     

    Albüm: Pesimist EP IV - Kurşun Asker


  8. Esselamun Aleyküm Gönüldaşlar.

     

    Ben Yunus Gönüldaşı 2000'den beridir tanırım. Silahsız Kuvvetten önce Yeraltı Operasyonundan tutun Promo albümlerine kadar dinler bilirim. Hele 2002 yılında çıkardığı Sagopa Kajmer adlı albümünü dinlemiş bir adam için bu hali epey şaşırtıcı... Maşallah diyelim, Allah saptırmasın. Yunus Gönüldaştaki bu değişimi albüm albüm takip ettiğim için epey bir şaşkınım doğrusu. ''Laiklik kurşununu kafana tıktım''dan nerelere :) Maşallah maşallah...

     

    Bu arada isteyene tüm underground albümlerini indirebilecekleri bir link verebilirim. Bandrollü albümleri satın almak lazım. Onları da indirmek hep ayıp hem büyük günah :) Aman diyeyim... Elhamdülillah 2000 yılından beri nerden esti bilmiyorum ama tüm albümlerini satın aldım.Yoksa... :)

     

    Bir de güzel şarkılarının sözlerini Diğer Yazarlar kısmında bir başlık açıp verebiliriz. Alakalılara duyrulur :)


  9. SEVAP İÇİN ÇALIŞ YORUL Kİ GÜNAH İŞLEMEYE DERMANIN KALMASIN.

     

    Fevkalade!.. Müthiş bir kelam!.. Var ya şu söz fırtınalar koparttı içimde de gel de yaz.

    Mecalimle yalnız şunu diyebilirim ki hep düşün, hep muhasebe et, hem murakabe et, hep çalış... Ama...

    Üstad Hazretlerinin dediği gibi hey gidi 'kafir nefs' heeey!


  10. Selamun Aleyküm.

     

    Fikir ve İman yalaması olmuş her tip bugün birşeyin yahut birkimsenin zulmüyle beslenerek yaşıyor. Fikri bozuk imanı sapık nekadar tip varsa hepsi zulümden destek bekliyor. Neden destek verelim ki? Biz Üstad'dan böyle öğrenmedik. Açalım şu Gençliğe Hitabeyi de biraz ders alalım!

     

    Son olarak; site sakinlerine sesleniyorum ki bugün, 28 Şubatta 'tekrar' yargılanıp kimlerin hapsi ağırlaştırıldı, kimler o dönem hapse girip hala hapiste. (Hapis dediğime bakmayın, büyük bir zulüm ve vahşetten bahsediyorum) Birde 28 Şubat'ta 2 hafta hapis yeyip (yeyip ne demekse, hay şu vakvakçaya...) reklamını yapanlara bakalım... Kimler kimler harcanıyor efendim! İsim vermeyecem, herkes koltuğundan kalksın da araştırsın bakalım. Kimler kimler harcanıyor!..

     

    Allah'a emanet olunuz.


  11. Maşallah maşallah! Allah bizleri böylemübarek insanlardan eksik etmesin. İnşallah istifade etmek lazımdır böyle kullardan. Konuyu açan kardeşten de Allah razı olsun. Bende pek yok ancak kitaplarından seçmeler de yayınlamak lazım sitede. İskenderpaşa Cemaatinden kardeşlerimiz varsa, bu işin üstüne düşmeleri iyi olur.

    Allah'a emanet olunuz...


  12. Ayrıca;

     

    Seyyid Kutup takınmış olduğu sosyalizma tavrı ve büyük sahabî Hazret-i Osman'a dil uzatmış olma felâketinden istiğfar ederek can verdiyse büyük şehittir.

     

    Bu yorum da Üstad Hazretlerinin... Kaldı ki yüzlerce ulvi zat dururken ilminden feyz alacağımız bir Kutub kalmışsa, bırakalım kalsın...

     

    Allah'a emanet olunuz...


  13. Esselamun Aleyküm.

    insaf kardeş ne hikmetse merhaba demeden bu başlığa ve bizce artık sona erdirilmiş bir meseşeye yorum yapıyor. Biz Büyük Doğucuların kalıncı çizgilerle çizilmiş hadleri vardır. Bilmemeniz ayıp değil tabi, öğrenmemeniz ayıp. Dolayısıyla büşraaa gönüldaşın taşıdığı o başlıklara bakarsanız, bizim bu meselelerde tavrımızı görürsünüz. Ondan sonra da karar sizindir efendim; BD yolunu kabul etmek zorunda değilsiniz ama kabul ettiyseniz uymak zorundasınız.

    Selametle...


  14. Sabret gönül sabret

    Sakin isyan etme

    Bir gün elbet bitecek bu çile

    İsyan etme

    Dört kitaptan başlayalım istersen gel söze

    Orda öyle bir isim var ki

    Kuldan öte kuldan ziyade

    O?nu düşün o?na sığın

    O senden öte benden ziyade

    Bir ben var ki benim içimde

    Benden öte benden ziyade

    Bir sen var ki senin içinde

    Senden öte senden ziyade..

     

    Allah rahmet eylesin.


  15. RABITA-İ ŞERİFE

     

    Esseyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri

     

     

    SEMA' (TEGANNİ)

     

    Fakihler zümresi ''sema mutlaka haramdır'' derler. Tasavvuf taifeside ''bazı yerlede helaldir'' hükmünü verirler. Bu mevzu üzerinde imamlar ve Hanefi fıkıh adamlarıyla tasavvuf büyükleri arasında kuvvetli bir ihtilaf vardır. Birinci fırka -ki imamlar ve fakihlerdir- semanın mutlaka haram olduğuna kail bulunurken, ikinci fırka -ki tasavvuf eldir- zevk ve halet galabesinden ötürü mutlaka helal olduğu itikadındadırlar.

     

    İfrat kapısının kapatılması maslahatına dayanarak hükmedilebilir ki, sema' iki kısma ayrılmış olmak lazım gelir. Birincisi, fitne mahalli olmayan, kadın ve genç çocuk bulunmayıp da vezinli kelam, vezinli namelerle şer'i yasakları içine katmaksızın okunan ilahi ve gazeller... Dinleyenlerin batının da bunlardan fesat doğmazsa, hatta kalpte sevinç ve hüzün uyanırsa, bu türlü sema elbette mübah olsa gerektir. Bunun da mübaha aykırı olmasında bir mana yoktur. Biliyoruz ki ilk zamanlarda nikah ve sefer dönüşlerinde ve bu gibi meşru işlerde ümmetin büyükleri ve bilginler bunu yaparlardı. Hadis kitaplarında da zahir olan hakikat budur. Ama bu amel o büyüklerden ve iltizam (ille lüzum göstermek) yoliyle değil, tesadüfen ve kendi kendisine vaki olurdu.

     

    İkinci kısım galiba son zamanlardakilerin revaç verdiği, içine şeriate aykırı işler karıştırarak yapılan tegganilerdir ki, araya mübah olmayan maddelerin girmesi nisbetinde kerahet ve harama gider. Haramlığında herkesin birlik olduğu birşeyin mübahlığına hükmetmekse küfre götürür. Kemal erbabından bir topluluk, mübah olduklarını doğruladıkları halde sema'a rağbet etmezler. Etseler de zevk hususiyetinden ötürüdür, şer'i ölçü değil...

     

    Allah ehli, birlik olarak İlahi Zat aşkını şaraba benzetmişlerdir. Benzeyiş noktası, şarabın melekeleri bulandırması, bozması ve insanı kararsız bırakmasıdır. Aşk da kararsızlık ister. Sarhoşlukta işte o hal vardır. Ancak, bu kararsızlık şaraptan ve benzerlerinden doğan sarhoşluktan meydana gelir.

     

    Afyon sarhoşluğunda ise sükut ve sükunet baş gösterir. Bu sarhoşluk insanda bir içekapanış meydana getirir. İşte iki nevi ‘serk-sarhoşluk’ arasında işaret edilen farklar vardır. Mesela şarapta meze olarak tatlı şeylere rağbet edilmediği halde afyonda ekşi ve tuzlu şeylerden hoşlanılmaz. Sıdık-i Ekber yolundan gelen Zat aşkı, afyon sarhoşluğunu andırıcı öyle bir içe kapanış ve sükunet meydana getirir ki, bu zevkin sahipleri, gürültülü, patırtılı, hengame ve nağme istemezler.

     

    Hazret-i Ali’ye bağlı tarikatlerden, hususiyle Çeştiyye’de şaraptan gelen sarhoşluk ve neşenin şarap tesirine benzerliği vardır ki, bağlıları cümbüş ve nağmelerden hoşlanırlar.

     

    Bu ayrılığın kaynağı zevk ve mizaçtır; biraz evvel belirttiğimiz gibi din ve şeriat emri değildir. Nitekim Ahmedi Şeriat, bütün şeriatları toplayıcı olduğu gibi, bütün tarikatlerin toplayıcısı da Nakşiliktir. Ve o yolun yenileyicisi İmam-ı Rabbani Hazretleri, şu iki mısrayla en salim zevk ve mizacı ortaya koymuştur:

     

    O afyon ki, saki

    Kadehe karıştırdı;

    İçenlerin ne başı kaydı,

    Ne de sarığı…

     

    Bütün tarikatlerin büyükleri, topyekun din ve millete bağlıdır. Heva ve heveslerine asla!.. Hepside mübah olmayandan sakınma icabında eşittir. Her iki taraf cahillerinin (zahir ve batın tarafları) ihtilafı ise itibardan uzaktır. Muteber kitaplarda, hususiyle İmam-ı Gazali’nin ‘İyha’siyle Şeyh Sühreverdi’nin ‘Avarif’ül Maarif’inde bu mesele tafsilatıyla anlatılmıştır.

     

    Şeyh Mazhar-ı Can-ı Canan buyuruyorlar:

    -Hamdolsun ki, bu fakir, mübah olmayan semadan tövbekar, mübah olandan uzağım. Benim semanın mübah oluş ve olmayışında ki itikadım, Kitap ve Sünnet’e bağlıdır zevk ve vecde değil…

    Bu bahsi uzatmaya hacet yoktur. Dürüst hal ve yüksek makam sahiplerinden, mübah semalarda can verenler bile görülmüştür.

     

    Hülasa:

    İlim ve tasavvuf zevklerine sahip, selim akıl ve doğru anlayış ehli, yazdıklarımı takdir eder. İnsaf edersek, sema’ hakkında mutlaka haram veya mutlaka helal diyenlere tabi olmayız.

     

    (Sf: 68)


  16. Es-Selamun Aleyküm.

     

    büyükdoğu demiş ki;

    Yenilmişliğin, hezimetin, ezilmişliğin, Batı'ya karşı hep mahkum olmuş bir coğrafyada, Amerika'ya ve emperyalizme karşı kazanılmış ve öyle ya da böyle adına İslami devrim denilmiş olan bir eylemin/hereketin sonucunda bu hayranlık bence yadırganmamalıdır.

     

    Bu yorum tamamlığında süphe duymadığımız Büyük Doğu davasınca kabul edilebilir bir yorum değildir. Biraz Üstadın eserlerini düşünelim... Mesela yukarıda zikredilen psikolocyalarını tüm hücrelerinde, iliklerine kadar yaşamış bir Tanzimat... Tanzimatın farbrika ürünü seri malları... Bizim, Büyük Doğu olarak, tarih muhasebemizi yaparken en büyük kavgamaz böyle çıfıta fikirleri, ezik fikirlerin getirdiği yarı oluşumları ve satıh çığırtkanlığını teşhis etmek, adını koymak, tiksinmek, terk etmek ve ezmektir. Üstad Necip Fazıl Hazretleri de bunu bir güzel yapmıştır. Bizim davamızda, böyle ucuz psikolocyalar yerine, tırnaklarımızla başımızı kesip iki diz kapağına koymak ve halimizin muhasebesini yapmak var. Bundan sonra yukarıdaki psikolocya devam ettiği taktirde adi bir mahluk, bu muhasebeye girişilmediği takdirde ise basit bir mahluk... Üstadın, Seyyid Kutub hakkındaki görüşlerini hatırlayalım:

    Seyyid Kutup takınmış olduğu sosyalizma tavrı ve büyük sahabî Hazret-i Osman'a dil uzatmış olma felâketinden istiğfar ederek can verdiyse büyük şehittir.

    Şu muazzam dava tamalığına bakınız da ders alınız efendim. Demek ki yukarıda da zikrettiği iki mahluk tipinden birincisine ''ne yapsın canım'' ikincisine ''vah yazık'' denilemez. Boynuna yine yukarıda zikrettiğim makamları levhalaştırıp asarız. Tıpkı Kutub'a yapılan gibi... Demekki bizim, Büyük Doğu Gönüldaşlarının, meseleler karşısında yegane tavrı budur. Eğer bu özümsenemiyorsa Üstad iyi anlaşılamıyor demektir ve bu benim gözümde nasip işidir.

     

    büyükdoğu demiş ki:

    Elbette ne Şia'yız, ne de Şia'ya hayran. Fakat, bu onların hakkının teslim edileceği yerleri görmezden gelmemize mani değildir.

     

    Şayet her yarım oluşum ve cemaatin yaftalarını çekinmeden üzerimize giydiğimiz gibi en ufak bir tereddüt yaşamadan Büyük Doğu hırkamızı üzerimize çekseydik hak teslim etmenin böyle olmayacağını anlar hemen Tarih Boyunca Büyük Mazlumları açıp okurduk. İşte Üstadımın dediği gibi PÜF NOKTASI!.. Bütün mesele kimsenin olup olmamasına alaka göstermeden Büyük Doğu olabilmekte... Yoksa bu sitede olmak hiçbirşey ifade etmez...

     

    büyükdoğu demiş ki:

    Metin Yüksel'in şehadeti hiç bir sebeble gölgelenemez ve tekrar tekrar tartışma konusu yapılamaz.

     

    Gölgelenecek bir şey yok zira iki mahluk tipi de kabulümüz değildir. Metin Yüksel olayına yorumum Seyyid Kutub'unkiyle aynıdır.

     

    Vesselam...

×
×
  • Create New...