Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mütereddid

Admin
  • Content Count

    625
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    70

Posts posted by mütereddid


  1. Dediğim gibi, ehli necat ve fetret devri meselesindeki ihtilaf.. Bu konuda tavsiye edebileceğiniz bir kaynak var mı?

    Bu düşünceye üsdad Said Nursi'nin Risale-i Nurda geçen bir-iki yorumu kaynak gösteriliyor ve aslında o yorumlardan kaynaklanıyor. Hatta ilginç gelecek, üstad Necip Fazıl, Mehmet Şevket Bey'in çıkardığı Bugün Gazetesi'nde Risalelerdeki bu yorumlara itiraz makamında bir yazı yazıyor. Ardından üstad Said Nursi'nin talebeleri üstad Necip Fazıl'ın yanına gidiyorlar. Kırkıncı Hoca üstadın Eş’ari mezhebinden olduğunu, bu konuda Eş’ari ile Maturudi mezhebi arasında görüş farklılığı olduğunu söyleyip, İmam-ı Gazali’nin Faysalü’t Tefrika kitabından delil gösteriyor. Anlattıklarına göre üstad ikna oluyor ve ertesi gün özür beyanında bir yazı yazıyor. Habere bu adresten ulaşabilirsiniz: http://www.risalehaber.com/necip-fazildan-cubbeli-hocaya...-68194h.htm

    Elinde Faysal'üt Tefrika mevcut olan var mı? Alakalı bölümün(sayfa 93'te) başından sonuna kadar tamamının bir zahmet fotoğrafını çekip bizle paylaşsa ne dua ederim.. :)

    Ahmet Akgündüz de Akit gazetesinde "Risale-i Nur’a Yapılan Bazı İtirazlar ve İlmî Cevapları" başlıklı bir yazı yazmış. Vaktiyle forumda bu konu açılmıştı. Yazının ortalarına doğru "Bediüzzaman'ın gayrımüslimlerle alakalı mektubuna..." başlığından itibaren okuyabilirsiniz.

    O başlıkta sormuşum yine sorayım. Hoşgörün kızmayın efenim, belki birilerinin gözüne çarpar, kulağına gider, bizimle paylaşıverir.. Bugün Gazetesi'ndeki üstadın Risale-i Nur hakkındaki yazılarının olduğu nüshalara ulaşılabilir mi acep?


  2. Bu konuyu kurcalarken Zaman Gazetesi, 3 Nisan 2013 tarihli, Ümit Kesmez imzalı bir makaleyle karşılaştım. Şu yazıdaki çarpıklığa bakar mısınız? "Lailaheillallah Diyen Cennet'e Gider mi?"

    Yazının başı ile sonu arasında uçurum derecesinde fark var.. Ne zaman bu mesele gündeme gelse verilen cevaplar çelişkili, kaçamak.. "Lailaheillallah diyen cennete girer" hadisi için yazının başında sarfedilen ifadeler:

    "Efendimiz’in konuyla ilgili beyanlarının bütününe bakıldığında O’nun, ‘lâ ilâhe illallah’ hakikatına davet ederken maksadının, aynı zamanda ‘Muhammedün Resûlullah’ı da kapsadığı anlaşılmaktadır. Zira aynı veya benzer beyanlarını serdederken sadece “lâ ilâhe illallah” beyanıyla iktifa ettiği gibi bazen buna “Muhammedün Resûlullah”ı da eklediği görülmektedir."

    Bunlar da yazının sonundan:

    “Şüphesiz, ‘lâ ilâhe illallah’ diyen ve kalbinde hayırdan bir arpa kadar nasibi olan kimseler Cehennem’den çıkarılır. Yine, ‘lâ ilâhe illallah’ diyen ve kalbinde hayırdan bir buğday tanesi kadar nasibi olanlar Cehennem’den çıkarılır. Ve yine, ‘lâ ilâhe illallah’ diyen ve kalbinde hayır adına kalbinde zerre miktar nasîb olanlar da Cehennem’den çıkarılır.” [65] diye haber veren de O’dur (sallallahü aleyhi ve sellem). Yine O’nun beyanları arasında gördüğümüz, “Şefaatim vesilesiyle Kıyâmet Günü’nde insanların en bahtiyar olanı, kalbinden gelerek ve halis bir niyetle ‘lâ ilâhe illallah’ diyen kimsedir!” [66] sözü de aynı hakikatı anlatmaktadır.

    Hadis kaynaklarımıza baktığımızda, Cehennem hakikatıyla tanışan insanları oradan kurtarmak için çırpınan bir peygamber görmekteyiz; başını secdeye koyup dua dua yalvaran ve o kapıdan neyi nasıl istemek gerektiğini de bilerek talepte bulunan Efendiler Efendisi (sallallahü aleyhi ve sellem), “Lâ ilâhe illallah” diyen kimseyi de Cehennem’den kurtarabilmek için Allah’tan şefaat dilendiğini bize anlatmakta, buna mukabil Zât-ı Bârî’nin kendisine, “İzzet, celâl, kibriyâ ve azametime yemin olsun ki ‘lâ ilâhe illallah’ diyeni de Cehennem’den çıkaracağım!” [67] müjdesini verdiğini bize haber vermektedir.

    Benzeri bir durumu Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem), Âhiret yurduna göçtükten sonra haklarında olumsuz karar verilen bir topluluğun, nebi nebi dolaştıktan sonra kendisine müracaat edip de kurtuluş dilendiklerinde yaşanacağını haber vermekte, kalbinde arpa, buğday ve zerre miktar imanı olan insanlar için şefaat edeceğini beyan etmektedir. [68] Zaten Ehl-i Sünnet’in genel kanaatine göre Allah’a inanarak ölen bir insan, ne kadar günahkar olursa olsun, Cehennem’de ebedi kalıcı değildir; olağanüstü bir affa muhatap olmadığı sürece oradaki cezasını tamamlayacak ve neticede o da Cennete girecektir. Hadis kaynaklarında Cennete en son gireceği ifade edilen şahsın durumu bunun açık delilidir. [69]

    Hem "Muhammeden Rasulullah" Kelime-i Tevhidden ayrılmaz diyeceksin, hem de bak bu hadisler sadece "Allah'a iman edenleri kapsıyor" demeye getireceksin! Bir de üstüne "Cenneti'n bekçisimisiniz ulen, kendi akibetinize bakın" çekeceksin!

    Daha önce Ehli necat meselesinde ihtilafların olduğunu biliyordum. Tebliğin ulaşmadığı insanların ahiretteki vaziyetleri.. 'Ehli necat tabiri günümüzdeki gayrı müslimlerden bir kısmını da kapsar, fetret devri sayılabilir' iddiaları var. Tv dizilerindeki absürtlüklerin fevri ve şahsi hatalar olduğunu düşünüyorduk. Fakat bu boyutta tahrife denk gelmemiştim. Şaşkınlık içerisindeyim.

    • Like 2

  3. Noktalı yerden sonraki mısrada "şöhretinde" diyor "şöhretlerinde" demiyor. Bu ifadenin vezin icabı bu şekilde olduğu düşünülürse de. Bir sonraki dörtlükte "Bu, rahmet okuttu" ifadesi var. İki kişi için "bu" ifadesi kullanılmaz herhalde. Noktalı yerde tek bir kişinin ismi olması lazım bana göre...

    Bana da öyle geliyor..


  4. Ya Rasulallah firakın yaktı ben soldum bugün,

    Ah nasıl etsem tahammül dertliyim doldum bugün

     

    Sine sûzân,dide giryan, dil perişan,kıl medet,

    Bîkesim bir çare lütfet, çaresiz kaldım bugün

     

    Hâki payin pür şifadır şüphesiz mücrimlere,

    Arttı derdim bir şifa almak için geldim bugün

     

    Rahmeten lil aleminsin,sen şefi-ul müznibin,

    Ey kerem ummanı sultanım ümid buldum bugün
    __
    suzan: yakan
    dide: göz
    giryan: ağlayan
    bikes: kimsesiz
    hak-i pay: ayağın toğrağı, ayağın bastığı yer
    müznib: günahkar


  5. Necip Fazı'lı onbeş-yirmi dakika dinleyen biri kendi dünyasının ne kadar küçük, değersiz olduğunu derin derin anlar. Sohbetlerin, büyüklerin dizlerinin dibine oturmanın neler ifade ettiğini anlıyorum. Tasavvuftaki sohbet medeniyetini anlıyorum.

    İnsan ister ki odalar dolusu parası olsun ve bu eli sonuna kadar açık insana versin ve sonra da para nasıl harcanırmış seyre dalsın.

    Cahit Zarifoğlu

    https://www.facebook.com/photo.php?v=283015038506650

    • Like 1

  6. "Şimdi Avrupa'ya dışından baktığımız zaman orada, ezeli ve ebedi iman, irade, ahlak, nizam, gençlik, huzur ve şevk kıymetleri yerine, şüphe uyuşukluk, hile, karışıklık, ihtiyarlık, rahatsızlık ve kasve afetlerinden başka bir şey göremiyoruz.

    Tarihleri, doğuşları ve ruh mayaları bakımından Avrupa camiasının dışında olup da kendilerine yeni köklü ve şahsiyetli bir tekevvün arayan milletlerce bugün, Avrupalı olmamak şerefi haykıran bir gün. Kendi hesabıma diyorum ki, Avrupalı olmamanın şerefi bana yeter."


  7. Cahit Zarifoğlu'nun eşi Berat Zarifoğlu anlatıyor:

    Nikah resmimiz. Necip Fazıl nikah şahidimdi. Fotoğraftakiler babam, Cahit Bey'in babası, Ali ihsan Amcam ve Necip Fazıl. Necip Fazıl'a babam çok gider gelirdi. Abdülhakim Arvasi hazretleriyle görüşmek için geldiğinde hep bizde kalırdı. Ankara'da Rasim Abilere geldiği için tanıyormuş babam Cahit Bey'i. Cahit Bey son senelerde sohbetlerde çok bulunuyormuş. Cahit Bey 35 yaşındaydı ben 18 yaşındaydım. Bir sene sonra evlendik. Cahit Bey'e birkaç kişiyi göstermişler ya 'boyu kısa' demiş ya beğenmemiş. Ama beni görmeden de 'Çok istekli geldim, yeter ki bu aileden olsun diye' dedi. Ben onu bir kere geçerken gördüm. Görüşmeden evlendik. Bir kere telefonla konuştuk. O zamanlar telefonlar böyle değildi. Ankara'dan istiyordun, bağlatıyordun. Sonra geldiğinde nikah için gelmiş oldu. Kına gecesinde görüştük sonra da nikahta.

    http://dhaber.com.tr/wp-content/uploads/2013/06/cahit-zarifo%C4%9Flu-necip-faz%C4%B1l-k%C4%B1na-gecesi-foto.jpg

    • Like 2

  8. "Mukaddes gayeye erişmek için "El-harbü Hüd'atün" - Harp hiledir" kaidesince her yola başvurmak mübah ve hatta emir olduğuna göre, dış politikada partiyi desteklendirmek için Amerikan nufuzunu kullanmak ve bu mağrur, aynı zamanda ahmak filin ağırlığından faydalanmak gerekir. Arap ve İslâm âlemiyle temasta Amerikalıları ve Sovyetleri gocundurmayacak bir edaya bürünmek başlıca hedeftir." (Üstad'ın Turgut Özal'a mektubundan)

    Cemaat müntesibi olup olmamanız -"paralelci" demiyorum- benim için mesele değil. Fakat şu haliniz; askerin siyaseti muma çevirdiği bir dönemde 2004 MGK kararlarını formalite icabı imzalayan çiçeği burnunda hükumetin başvekili Tayyip Erdoğan'ın imzasını 10 yıl sonra bir nane bulmuş gibi yayımlayanların ve bunu Erdoğanın Cemaati Bitirme Planı'na delil diye gösterenlerin haline çok benziyor.

    Ak Parti hükumeti öncesi ahval-i umumiyeyi yukarıda bir misafir kardeşim güzel özetlemiş. O "hal ve şerait altında" yapılan işler ve beyanlar kardeşim, nazarımızda yukarıda üstaddan alıntıladığım tavsiyeler çerçevesinde kıymet buluyor.. Bu siyasi tavırlar elbette eleştirilmez olmamakla birlikte, bugün semeresine bakarak netice açısından isabetli olduklarını görebiliyoruz.

    Şunları da not edelim, paylaştığınız w.s.j. makalesinin yayınlanma tarihi 31 Mart 2003. Erdoğan'ın başbakan olduğu tarih 14 Mart 2003. Yani "dünya lideri" falan değil, krizle, borçla boğulmuş, göbeği İMF'ye bağlı bir ülkenin 15 günlük başbakanı.. İkinci olarak.. (Brave) "kahraman" manasına değil, "cesur" manasına gelir. Bir an önce terketsinler, evlerine dönsünler..

    Neye benziyor biliyor musunuz? Erbakan'ın anıtkabirdeki ziyaret defterine "Aziz Atatürk, bu millet yaptıklarını asla unutmayacak!'' Hadi Erbakan'ı da tekfir edelim..

    Başörtüsü.. Serbest bırakılana kadar 10 yıla yakın Erdoğanı yerden yere vuranları hatırlatıyorsunuz. Sanki e-muhtıraları yaşamamışız gibi, sanki kapatma davası açılmamış gibi, sanki Balyoz, Yakamoz, Sarıkız, Ayışığı darbe teşebbüsleri daha dün planlanmamış, son anda püskürtülmemiş gibi.. Sanki bu güne TR'yi leylekler getirmiş gibi.. Ne kadar renkli bir hayal dünyasında yaşıyorsunuz..

    Dünü-bugünü mukayese ederek, Erdoğan'ı tasfiye planında kurulan ittifaka ve Geziyle başlayıp bugüne gelen süreçte kustukları sinsi emellerine bakarak varılacak nokta: siyasal destek, yapıcı muhalefet.

    Pazarlıksız partizanlık ile pazarlıksız düşmanlık arasında fark yok. Listeyi istediğiniz kadar uzatın kardeşim. Yaptığınız ideolojik muhalefet değil, çamura yatmak.

    • Like 2

  9. Anlamak için fazla zorlama fayruzcuğum. O cümlem mazideki bir başka muhabbete göndermeydi, yerini buldu.

    Şu son dönemde gündemle o kadar meşkul oldum ki, artık aynı şeyleri tartışmaktan, tekrar etmekten gına geldi. Seni iknaya falan kalkışacak, içerisinde bulunduğun çelişkilerle uğraşacak değilim. Dinlemeye tahammülün varsa dinle, ondan sonra beni koyacağın yere koy.

    1) Erdoğan'ın hakkı olmayan birşeye tenezzül edeceğine zerre kadar inanmıyorum. Kaldı ki, Erdoğanın evinden kamyonla para çıktığını gözümle görsem, hırsızlığına hükmetmem.

    2) Olmayan şeyin iddiası ne kadar kolaysa, ispatı o denli zordur. Manüpilasyonun, komplonun mantığı da bu zaten. 40 batman suyla yıkasan çıkmaz izi nasıl olsa. Montajı belgelemekten başka yapılabilecek birşey yok. İspat için GSM opeatörlerinden yer tesbiti istemeleri de sinsiliğin alası. Adamın evini, ofisini, kriptolo telefonunu gece gündüz dinle, her adımını takip et, sonra da, "bak Sümeyye o saatte evdeyse kayıt sahte değildir" de! BB'ın evini izlemediklerini, montajın profesyonelce hazırlanmadığını söylemiyoruz ki zaten. Bu sebeple o saatte canlı yayında olmaması, yahut şahısların yerlerinin tutarlılığı hiçbirşey ifade etmiyor. Yarın utanmadan Sümeyye'nin eve giriş videosunu yayınlayıp, "bak yalanmış" diye yaygara yaparlarsa şaşırmayacağım, fikrim de değişmeyecek. Mesele zihin bulandırmak.. Ne kadar koparsalar kar.

    Kaydın içerisindeki -bulunursa- tutarsızlıklar dan önce sorulması gereken şu: Parti tarihinin en büyük skandalının gerçekleştiği, bakan çocuklarının içeri alındığı bir günde, dinlendiğini bile bile "şu kadar parayı şuraya, bu kadar parayı buraya kaçırıyoz, haberiniz olsun ha!" kabilinden böyle bir görüşmeyi telefon üzerinden yapmalarının hiçbir mantıklı açıklaması var mı? Böyle saçma sapan birşeye inanmamızı bekleyenler milletin aklıyla dalga geçiyorlar.


    Kaydın montaj olmadığına delil olarak Amerikalı bir kurum ve TRT gösteriliyor. Ortalık o kadar toz-duman ki, kimsenin bağımsız olması gereken yapılara güveni kalmadı. İnanmak stemeyen için Tübitak raporları tüpütak raporları olacaktır.
    Şu vaziyette, kaydın montaj olduğuna fizandan delil getirse inanmayacak, manüpile edecekler
    .

    3) 17 Aralık operasyonunun yapılış, hazırlanış, duyuruluş şekline bakıp, bir "yolsuzluk operasyonu" olmadığını, küresel güçlerin BM'ye kafa tutma, İsrail ile köprüleri atma, İranla ticarete cüret etme gibi suçların faili olan Anadoluya neşter vurma gayretinin tezahürü olduğunu görüyorum. Faillerinin -her kim iseler- sinsice çalıştıklarını, eğer BB erken davranmasa idi 2. ve 3. dalga operasyonlarla BB'ı ve yüzlerce siyasi-sanatçı-yazar-stk üyesini Silivriye gönderebilecek kabiliyette olduklarını düşünüyorum.

    4) Mavi Marmara Şehitlerinin aileleri, İHH çalışanları dahil sanatçıdan siyasetçiye binlerce kişiyi sahte ihbarlarla, hayali terör örgütlerine mensup olmak iddialarıyla dinleyen, şantaj yapan, Hükumet düştükten sonra da binlerce kişiyi içeri tıkmayı planlayan, İsraile "Selam" çakanlar... Başbakan, Enerji Bakanı Ve Dışişleri Bakanlarının kriptolu telefonlarını dahi dinleyip devlet sırlarını belki de dışarıya pazarlayanlar, Suriyeye giden tırları durdurup dünyaya şikayet eden veTürkiyeyi El Kaideci ilan edenler haindirler ve alınları secdeli, Allah korkusu taşıyan insanlarlardan olamazlar.


    5) BB'ın söylemleri, üslubu tartışılabilir. Bazı çıkışları ve yöntemi sevimsiz. Belki bilgi sahibi olmadığımız meselelere vukufiyetinden.. Duruşuna bakılmalı. Son derece gizlilik içerisinde çalışan, kamufile olan, bir ülkenin başbakana kadar dinleyebilecek bir gizli grubun mevcudiyeti milli güvenliğin delik deşik edilmesi demek. Hiçbir devlet, aniden toksitlenecek böyle bir yapıya kılcallarında müsade etmez.

    6) Bu kirli darbeye kalkışmış paralel yapı ile, samimi niyetli cemaat müntesiplerinin ayrıştırılmaları, kurunun yanında kül edilmemeleri gerekir.

    Cemaatin vesayet rejimine karşı stratejisi buydu. Sağ gösterip sol vurdu. Devletin, İslam düşmanı olan bir ksıım aleviler, ermeniler, dönmeler, yahudilerce işkal edilmiş yüksek kademelerine yıllarca süren bir emek neticesinde binbir cendereden geçerek evlerde yetiştirilen inançlı Anadolu evlatları yerleştirildi. Emniyet, askeriye ve hukuk mülakatlarında dizlerindeki namaz nişanesi seyrek tüğlerden eleniyordu insanlar.. Yıllarca o okullarda talebeler tuvaletlerde, yorgan altlarında ima ile namaz kıldılar biliyor muyuz? Daha fazlasına girmeyeyim ama bunlardan kimsenin haberi yoktu.

     

    (Şuradaki başlıktan alıntı)

    Emniyet, adalet, askeriye.. Devlet kadrolarını işkal etmiş ne kadar İslam düşmanı, dönme, ergenekoncu varsa millete yıllarca kan kustururken, bu insanlar buralara nasıl alnı secdeli insanları sokarız derdi ile dertlendiler. Hz. Erkam'ın evi gibi gördükleri evlerde, kimseler duymasın diye kısık sesle dinledikleri teyiplerdeki vaazlarla, Ashab-ı Kiram kıssalarıyla teçhiz edildi bu insanlar. Camilerde namaz kılan gencin mumla arandığı dönemlerde -şimdi aynı keyfiyette insan yetiştiremeselerde- onlar bu kadrolara cihat şuuruyla, hicret şuuruyla gittiler. Siyasi derinlikleri olmayabilir, ancak onlar bu yolla mücadeleyi seçtiler, muvaffak oldular. Şimdi içlerinden bir kısmı bilerek-bilmeyerek affedilemez bir günaha imza attılarsa, topyekün hepsini boyunlarında hain, haşhaşi yaftalarıyla sallandırmamız adaletsizlik olmaz mı?

    (Şuracıktaki tartışmadan alıntı)

    7) Şimdiye kadar, Ergenekonun, kemalistler ve bir kısım muhafazakarların ağzına sakız diye verdiği (Hocaefendinin amerikada ikameti, papayla görüşme vs) meseleler benim için miyop, yoz fikir kısırlıklarından başka birşey değildi. H.E.'yi vaazlarından kitaplarından tanıyan birisi olarak ihlasına şahittm. Cemaatteki fedakar insanların, topuklarına ulaşamayacağım insanların samimiyetlerine şahittim. Ne önceden, ne de şimdi Hocaefendi için "ihanet, ajanlık" gibi menfi söylemler sindirebileceğim ifadeler değil. (Yöntemde hatalar vardı elbet. Kabullenemeyecek dereceye varan tavizler mesela.. Başörtüsünden tut, kemaliste giden oylara, sınavlardaki hukuksuzluklara, hristiyana el öptürmeye, mavi marmaraya kadar.. Dinen asla tasvip edilemeyecek noktada duran meseleler..)

    Fakat, Cemaatin şu anki duruşun
    hiçbir izahı yok benim için. Geziden beri, altında hangi sebep yatarsa yatsın hükumet aleyhine tavırlarını tasvip edilebilir bulmuyorum. Derdin yolsuzluk olmadığını bile bile pişkin pişkin milletin aptal yerine koyulmasına tahammül edemiyorum. Ne yani, takiyyeyi kemaliste yaptın, şimdi müslümana mı yapıyorsun? Azıcık güçlenince silahın kardeşine mi dönecekti? Bu "asıl biziz" tavrı da nereden çıktı? Köprüyü geçinceye kadar mıydı ihtiram?

    İş buraya gelince insanı şüphe kurdu sarıyor. Acaba büyük oyuncular nazik noktalardan yakalayıp mecbur mu bırakıyor, acaba farkında olmadan birilerine alet mi olunuyor, Hocaefendi. acep içeriden bir ihanete mi kurban gidiyor, acep yönlendiriliyor mu vesair vesair..

    Bu düşüncemi kuvvetlendiren delillerimi bahis mevzuu ettiğim şuracıktaki başlık.

    • Like 2
×
×
  • Create New...