Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mütereddid

Admin
  • Content Count

    625
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    70

Posts posted by mütereddid


  1. Partiler üstü bir anlayış ile, siyaset arenasında başarılı olmanız mümkün değil. Aynı zamanda tenkit bireyi olmaya ne hacet. Sürekli eleştirmek sizlerin mütemadi bir med-ceziriniz esiri kılmış. Ak Parti tabi ki, liberal bir politika sunmak zorunda. İslami rejim ideali için ülkemizdeki zeminin hazır olmadığı da bir gerçek. O yüzden ilk etapta bu zeminin hazır olması gerekir. Keza ben islami rejimi destekleyen bir birey değilim.

    Son cümlenizi okuyana kadar, teşekkür kasdı ile yorumunuza bir rep vermek üzere idim.

     

    Merak ediyorum, hangi "İslami" olan kavramları "destek"leyip, hangi "İslami" olan kavramları "destek"lemiyorsunuz? İslam'ı hangi sahalarda "destek"lenebilir buluyor, hangi sahalara karıştırmamak(haşa!) gerektirğini düşünüyorsunuz?

     

    İlah olarak iman edip, emir ve yasaklarına göre hayatımızı tayin ettiğimiz Rabbimiz, hükümleri evlerin ve camilerin haricine nüfuz etmeyen; muayyen vakitlerde namaz kılmakla ve muayyen vakitlerde oruç tutmakla vazifelendirip gerisine karışmayan, kıyamette de "Yediğiniz halt, çıkardığınız kanunlara uygunsa ne mutlu size!" diyecek olan bir tanrı değildir.

    • Like 1

  2. İffetsizlik neyin gereği?

     

    Kelam'ı hakikat olan Allah tarafından ebedi Azap ve ebedi Mükafat ile müjdelenen ve tehdid edilen insanoğlunun iffetizliği, yani Allah'ın müjde ve tehdidine kayıtsızlığı, neyin gereği?

     

    Dünya gibi bir milyon tane dünya olsa ve hepsi ağzına kadar buğday dolu olsa.. Ve bir kuş bin senede bir tek buğday yese.. O buğdaylar biter ama sonsuz bitmez.(*) 60 kadar yılın; ucu bucağı, başı sonu olmayan ebediyete nazaran nokta kadar ehemmiyeti var mıdır? Dünyaperest adam, öncesinde milyar kere milyar, sonrasında milyar üssü milyar katı zamanın arasında hiç mesabesindeki hayatının kemmiyeti, sıkleti, görüntüsü nedir ki sonsuz bir hayata takas ediyor? Allah'ı ve emirlerini dikkate almıyor, burun kıvırıyor, kibrediyor; ebedi hayatınata hasat olan ömrünü bozuk para gibi harcıyor. Zahmetsiz, elemsiz sonsuz Cennet hayatını; elemler, acılar, ıstıraplarla dolu göz açıp kapayıncaya dek geçen kıymetsiz dünya hayatına satıyor!

     

    Sanki sonsuz yaşayacakmış gibi, ölümü ve ölmeyi bir an bile hatrına getirmeyen ehl-i dünya, dört kolla sarıldıkları haram zevklerin derin sarhoşluğu ile dünya bataklığına dalıyor, susadıkça içiyor, içtikçe susuyor; beynini uyuşturan dünya şehvetler, hipnozlanmış, narkozlanmış canlı cenazeyi pembe hülyalar içerisinde bir o yana, bir bu yana koşturuyor! İki adım sonrasını düşünmüyor, düşünmek istemiyor; vur patlasın-çal oynasın deyip çılgınca eğleniyor! Tepinirken kalpten gidenler mi? O korkunç gürültüde canhıraş haykırışları duyulmuyor bile!

     

    İşte topyekun insanoğlunun esrarengiz bir şekilde görmek istemediği, görmemezlikten geldiği, görmemek için gözleini sımsıkı yumduğu, yumduğunu da unuttuğu devasa, korkunç, akıl uçuklatan büyük hakikat: Ölüm!

     

    Hayret değil mi?

    Öleceklerini, mutlaka öleceklerini bilen bu insanlara, sadece ve sadece ne zaman ölecekleri bildirildiği zaman dünyadaki her şey ama her şey değişiverecekti! Çünkü ölümü bilerek, ölümü görerek yaşamak, aslanların gezindiği bir ormanda piknik yapmak gibi bir şeydi! Her an üzerine atlayabilecek olan aslanları görerek, aslanlar yokmuş gibi mangalda et pişirmeniz, teybi açarak oynayabilmeniz mümkün müydü?

     

    Tabi ki değildi!

    Oysa bu insanlar ölümü bilmedikleri, ölümün simgesi olan aslanları görmedikleri zaman, aslanlar yokmuş gibi gayet kaygısız yaşayabiliyor, hatta ve hatta zil takıp oynayabiliyorlardı!..

    ...

    (Mehmed Alagaş/Alnımdaki Işık)

     

    Evet, iffetsizlik, korkunç bir akılsızlığın gereğidir.

    ___

    * İmam-ı Gazali'nin tarifidir

    • Like 1

  3. Metnin altına lügat ekledim. Ufuk açıcı eserler, sabırla okumak lazım.

     

    Risale-i Nur / Şualar / 11. Şua / 3. Mesele

     

    Bir zaman, Eskişehir Hapishanesinin penceresinde, bir Cumhuriyet Bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raksediyorlardı. Birden, mânevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki, o elli altmış kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar kat’î müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işittiler. Geldiler, sordular. Ben dedim: “Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.”

     

    Evet, gördüğüm hakikattır, hayal değil. Nasıl ki bu yaz ve güzün âhiri kıştır; öyle de, gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır. Geçmiş zamanın elli sene evvelki hâdisatı sinema ile hal-i hazırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hâdisatını gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet ve sefahetin elli altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilseydi, şimdiki güldüklerine ve gayr-ı meşru keyiflerine nefretler ve teellümlerle ağlayacaklardı.

     

    Ben o Eskişehir Hapishanesindeki müşahede ile meşgul iken, sefahet ve dalâleti terviç eden bir şahs-ı mânevî, insî bir şeytan gibi karşıma dikildi ve dedi:

     

    Biz hayatın herbir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattırmak istiyoruz; bize karışma.

     

    Ben de cevaben dedim:

     

    Madem lezzet ve zevk için ölümü hatıra getirmeyip dalâlet ve sefahete atılıyorsun. Kat’iyen bil ki, senin dalâletin hükmüyle bütün geçmiş zaman-ı mazi ölmüş ve mâdumdur. Ve içinde cenazeleri çürümüş bir vahşetli mezaristandır. İnsaniyet alâkadarlığıyla ve dalâlet yoluyla, senin başına ve varsa ve ölmemişse kalbine, o hadsiz firaklardan ve o nihayetsiz dostlarının ebedî ölümlerinden gelen elemler, senin şimdiki sarhoşça, pek kısa bir zamandaki cüz’î lezzetini imha ettiği gibi, gelecek istikbal zamanı dahi, itikatsızlığın cihetiyle yine mâdum ve karanlıklı ve ölü ve dehşetli bir vahşetgâhtır. Ve oradan gelen ve başını vücuda çıkaran ve zaman-ı hazıra uğrayan biçarelerin başları ecel cellâdının satırıyla kesilip hiçliğe atıldığından, mütemadiyen akıl alâkadarlığıyla senin imansız başına hadsiz elîm endişeler yağdırıyor. Senin sefihâne cüz’î lezzetini zîr ü zeber eder.

     

    Eğer dalâleti ve sefaheti bırakıp iman-ı tahkiki ve istikamet dairesine girsen, iman nuruyla göreceksin ki, o geçmiş zaman-ı mazi mâdum ve herşeyi çürüten bir mezaristan değil, belki mevcut ve istikbale inkılâp eden nuranî bir âlem ve bâki ruhların istikbaldeki saadet saraylarına girmelerine bir intizar salonu görünmesi haysiyetiyle, değil elem, belki imanın kuvvetine göre Cennetin bir nevi mânevî lezzetini dünyada dahi tattırdığı gibi gelecek istikbal zamanı, değil vahşetgâh ve karanlık, belki iman gözüyle görünür ki, saadet-i ebediye saraylarında hadsiz rahmeti ve keremi bulunan ve her bahar ve yazı birer sofra yapan ve nimetlerle dolduran bir Rahmân-ı Rahîm-i Zülcelâli ve’l-İkramın ziyafetleri kurulmuş ve ihsanlarının sergileri açılmış, oraya sevkiyat var diye iman sinemasıyla müşahede ettiğinden, derecesine göre bâki âlemin bir nevi lezzetini hissedebilir. Demek hakikî ve elemsiz lezzet yalnız imanda ve iman ile olabilir.

     

    İmanın bu dünyada dahi verdiği binler faide ve neticelerinden yalnız birtek faide ve lezzetini, bu mezkûr bahsimiz münasebetiyle Gençlik Rehberinde bir hâşiye olarak yazılan bir temsil ile beyan edeceğiz. Şöyle ki:

     

    Meselâ, senin gayet sevdiğin birtek evlâdın sekeratta ölmek üzere iken ve meyusâne elîm ebedî firakını düşünürken, birden Hazret-i Hızır ve Hakîm-i Lokman gibi bir doktor geldi, tiryak gibi bir macun içirdi. O sevimli ve güzel evlâdın gözünü açtı, ölümden kurtuldu. Ne kadar sevinç ve ferah veriyor, anlarsın.

     

    İşte, o çocuk gibi sevdiğin ve ciddi alâkadar olduğun milyonlar sence mahbup insanlar, o mazi mezaristanında, senin nazarında çürüyüp mahvolmak üzere iken, birden hakikat-i iman, Hakîm-i Lokman gibi, o büyük idamhâne tevehhüm edilen mezaristana kalb penceresinden bir ışık verdi. Onunla baştan başa bütün ölüler dirildiler. Ve “Biz ölmemişiz ve ölmeyeceğiz, yine sizinle görüşeceğiz” lisan-ı hal ile dediklerinden aldığın hadsiz sevinçler ve ferahları iman bu dünyada dahi vermesiyle ispat eder ki, iman hakikatı öyle bir çekirdektir ki, eğer tecessüm etse, bir cennet-i hususiye ondan çıkar, o çekirdeğin şecere-i tûbâsı olur dedim.

     

    O muannid döndü, dedi:

     

    Hiç olmazsa hayvan gibi hayatımızı keyif ve lezzetle geçirmek için sefahet ve eğlencelerle bu ince şeyleri düşünmeyerek yaşayacağız.

     

    Cevaben dedim:

     

    Hayvan gibi olamazsın. Çünkü, hayvanın mazi ve müstakbeli yok. Ne geçmişten elemler ve teessüfler alır ve ne de gelecekten endişeler ve korkular gelir. Lezzetini tam alır. Rahatla yaşar, yatar, Hâlıkına şükreder. Hattâ kesilmek için yatırılan bir hayvan, birşey hissetmez. Yalnız bıçak kestiği vakit hissetmek ister; fakat, o his dahi gider, o elemden de kurtulur. Demek en büyük bir rahmet, bir şefkat-i İlâhiye, gaybı bildirmemektedir ve başa gelen şeyleri setretmektedir. Hususan mâsum hayvanlar hakkında daha mükemmeldir. Fakat, ey insan, senin mazi ve müstakbelin akıl cihetiyle bir derece gaybîlikten çıkmasıyla, setr-i gaybdan hayvana gelen istirahatten tamamen mahrumsun. Geçmişten çıkan teessüfler, elîm firaklar ve gelecekten gelen korkular ve endişeler, senin cüz’î lezzetini hiçe indirir. Lezzet cihetinde yüz derece hayvandan aşağı düşürür.

     

    Madem hakikat budur. Ya aklını çıkar at, hayvan ol, kurtul. Veya aklını imanla başına al, Kur’ân’ı dinle, yüz derece hayvandan ziyade bu fâni dünyada dahi sâfi lezzetleri kazan, diyerek onu ilzam ettim.

    (...)

    ___

    bâki : devamlı, kalıcı

    berzah : kabir âlemi

    cihet : şekil, yön

    cüz’î : ferdî, az, küçük

    dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık

    ecnebî : yabancı

    ehl-i dalâlet ve sefahet : zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkün doğru ve hak yoldan sapmış inançsız kimseler

    firak : ayrılık

    gayb : bilinmeyen ve görünmeyen âlem

    gaybîlik : bilinmezlik

    gayr-ı meşru : helâl olmayan, dine aykırı

    hâdisat : hâdiseler, olaylar

    hadsiz : sayısız, sınırsız

    hakikat : doğru, gerçek

    hakikat-i iman : iman gerçeği

    Hâlık : her şeyi yaratan Allah

    hal-i hazır : şimdiki zaman

    haşiye : dipnot, açıklayıcı not

    hususan : bilhassa, özellikle

    hülâsa : öz, özet, esas

    ihsan : bağış, ikram

    ilzam etmek : susturmak

    iman-ı tahkîki : inandığı şeylerin aslını, esâsını bilerek inanma; sarsılmaz iman

    inkılâb etmek : dönüşmek

    intizar salonu : bekleme salonu

    istikbal : gelecek zaman

    itikatsızlık : inançsızlık

    kemâlât : mükemellikler, kusursuzluklar

    kerem : cömertlik, ikram, ihsan

    lisan-ı hâl : hal dili

    mâdum : yok

    mahbup : sevgili

    medar : sebep, vesile

    meyusâne : ümitsizcesine

    mezkûr : anılan, sözü geçen

    muannid : inatçı, direnen

    müstakbel : gelecek zaman

    müşahede : görme, gözlem

    mütemadiyen : sürekli olarak

    mütemerrid : inatçı, inançsızlıkta direnen

    nazar : bakış, dikkat

    nevi : tür

    nihayetsiz : sonsuz

    Rahmân-ı Rahîm-i Zülcelâli ve’l-İkram : kullarına karşı özel rahmeti olan ve rahmetinin eserleri dünya ve âhireti dolduran haşmet ve ikram sahibi Allah

    saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk

    seciye : üstün özellikler, güzel karakter

    sefahet : gayrı meşru zevk ve eğlence

    sefihâne : yasak zevk ve eğlencelere düşkün bir şekilde

    sekerat : can çekişme ânı

    setretmek : örtmek

    setr-i gayb : gaybı örtme, bilememe; ileriyi düşünüp görememe

    sevkiyat : göndermeler

    şahs-ı mânevî : belli bir kişi olmayıp. bir topluluktan meydana gelen mânevî kişilik

    şecere-i tûbâ : Cennetteki tûba ağacı

    şefkat-i İlâhiye : Allah’ın şefkati

    tecessüm etmek : cisimleşmek

    teellüm : elem, acı çekme

    teessüf : eseflenme, üzülme

    terviç etmek : revaç, kıymet verme, değerini artırmak

    tevehhüm etmek : sanmak, zannetmek

    tiryak : derman, ilaç

    zaman-ı hazır : şimdiki zaman

    zaman-ı mazi : geçmiş zaman

    zir ü zeber etmek : darmadağın, alt üst etmek, yok etmek

    • Like 1

  4. Gülen, yıllardır Amerikan hamiliğini tasdik etmiş bir şekilde diyar-ı küfr de ikamet etmektedir.

    Fethullah Gülen, Dinlerarası diyalog gibi İslam'ın özüne aykırı bir projenin başında bulunmaktadır. Bu kapsamda Papa'yla temasları olduğu bariz ortadadır. Ve Papa'da bu diyalog kapsamında Kur'an'ın münakaşaya tabi olması gerektiğini söylemiştir.

     

    Stephen King elinize su döksün. Yaşadığı yeri tabiyyetine; görüştüğü kimseleri ihanetine bağlayan bu mükemmel çıkarım ve çözümlemeleriniz, merd-i kıpti şecaat arzederken sirkatin söylermiş sözüne numunei-i imtisal olmakla, bana bir tek laf bırakmıyor.

     

    Bir daha anlıyorum ki zerre miskal fikir özü barındırmayan sözleriniz cevaba layık zerre miskal sıklete sahip değildir.


  5. Hanıfendi olaya el atımıştır, susunuz, dağılınız! Olur böyle vakalar, Türk polisi yakalar..

     

    1 Kimsenin hangi 'minvalde' konuşacağını, neye cevap yazacağını, gerekliliğini-gereksizliğini size soracağını zannetmiyorum.

     

    2 Kitabı okumadım, kitap hakkında da yorum yapmadım.

     

    3 Kitabın okunmaya değer olduğunu zannetmiyorum. Çünkü yazarın "İslami Gençliğin El Kitabı" adlı kitabını heyecan ile elime alıp; böyle bir isimle yazılan kitapta Hocaefendi ve cemaat hakkında ucuz piyasa dedikodularını okuduğumda büyük bir hayal kırıklığına uğramış, yazarın zihniyetine dair kafi derecede bilgi sahibi olmuştum. Ama içiniz rahat olsun, elime geçer geçmez okuyacağım.

     

    4 Dahiyane "Cemaate has kasetler.." teorinizi tebrik ederim. Doğana siz bu fikrinizi postalayınız. Gerçekten, gayet parlak ve Gelecek vadediyor.

     

    Birşey gizleyen adam kameraya konuşmaz sayın mümin. Bu ne komplo teorisidir yahu? Kurbağalar karınlarını hoplata hoplata güler böyle şeye. Siz cımbızlana cımbızlana çarpıtılan yarım yamalak üfürükten bilgilere inanıyorsunuz da, hakikat karşınıza çıkarıldığında, derin bir taassupla bu sefer takıyye ile suçluyorsunuz. Bir sahte fotoğrafa bir de aslına bakıp, sahtesine itimat ediyor, sahtecilikle itham ediyorsunuz!

     

    İki-üç kitap okumakla, birkaç dedikodu dinlemekle topyekün bir cemaat hakkında asıp kesmeye başlayın, komplolar kurun, şişirin, bozun, yeniden kurun.. Bir de kalkmış taassuptan, fanatizmden bahsediyorsunuz. Güldürmeyin. Bir tanesi de oradan "gözünüze perde inmiş" diyor. Perdenin kimin gözüne indiği aşikar efendim.


  6. Hocaefendi'nin kaç kitabını okuyup, kaç sohbetini dinlediniz bilmem ama, eleştirmeden önce en azından bir iki kitabını karıştırmanızı, bir iki sohbetini dinlemenizi tavsiye ederim. Bil hassa Sonsuz Nur adlı kitabını ve aynı isimdeki sohbetlerini..

     

    Birileri ısrarla cemaate, Hocaefendinin şahsında iftira ediyor, çamur at izi kalsın mantığı ile kendisine olmadık, saçma sapan suçlar isnat ediyor. Bunlar yıllardır kasıtlı olarak medyaya servis ediliyor, milletimizin cemaate ve kendisine olan desteği kırılmaya çalışılıyor. Yapılan iftiralar öyle asılsız, öyle hain boyuttadır ki, taş olsa çatlar orta yerinden.

     

     

    http://www.youtube.com/watch?v=E_w9faSVoEU&feature=player_embedded

    • Like 1

  7. sayın mütereddid suallerinizin muhattabı olmamakla birlikte 2. sualinizin cevabını buraya koymayı vicdani görev bilirim.

    Sayın Kanjeli, vicdani görev bilinen bir cevap, vicdandan haber verir; maalmemnuniye okurum, mukabele ederim.

     

    İlk olarak, eklediğiniz videoda delil namına en ufak birşey yoktur. Bu videodan, Hocaefendi'nin "Hazreti Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğunu kabul etmeyen kişileri makbul gördüğü" yorumunu çıkaran ya Hocaefendi'nin kullandığı kelimeleri anlamamıştır, yahut art niyetlidir.

     

    İkinci olarak, bu video kesilmiş, kırpılmış, cımbızlanmış, manası ters-düz edilip servis edilmiştir. Sizin eklediğiniz 1 buçuk dakikalık videonun, kırpılmamış, anlamı yamultulmamış 6 buçuk dakikalık halini ekliyorum.

     

    http://www.youtube.com/watch?v=bQ1HHasNQ5o&feature=player_embedded

     

    Asıl mevzuu insanları dış görünüşüyle yargılamamak olan ve kendi nefsine savcı, başkasına avukat olmak düsturunu ele alan bu sohbeti izleyen kimse, insaf ve vicdan sahibi ise hakikati görür.

     

    Bu videoyu koyarken en azından bir kez olsun izlemiş olduğunuzu düşünüyorum. Ancak merak ediyorum, videodaki atlamaları ve bozulan anlam bütünlüğünü hiç mi farketmediniz, yoksa önemsiz mi buldunuz? Acaba -böylesi mühim bir meselede- bir hüküm verebilmek için neden videonun tamamını bulma ve izleme zahmetine girmediniz? Böyle mühim bir iddiada bulunurken, neden araştırma ihtiyacı hissetmediniz?

     

    Sayın Hakiki Müslüman'ın iddia(iftira)sını ispat için ani bir insiyakla "F.Gülen Hristiyan Cennet" kelimelerini Google'a yazıp, karşınıza ilk çıkan video linkini buraya yapıştırdığınıza ihtimal vermiyor, vermek istemiyorum.

     

    Buyrunuz, yandaki linke tıklayarak, bu iftira hakkında tafsilatlı açıklamaya ulaşabilirsiniz: "Muhammeden Resulullah demese de alır başıma koyarım"Çarpıtmasına Cevap

     

    selam ve dua ile.


  8. Nasıl olur da Müslüman alimler, Papa'nın elini öpme ihanetini gösterebilir? Allah katında tek dinin İslam olduğunu bilen her samimi Müslüman kanaatimce Gülen'e notunu verecektir.

     

    Tabi hristiyanları cennete sokuyor ya papanın elini de öpmüştür.. Amerikan ajanı da olduğunu biliyoruz. Tabi efendim, niye Amerikada o zaman. He? He, ne diyeceksin? Yaaa.. Tabi arkasında İsrail var. Din-i Mübin-i İslam'ı tahrif etmek için göndermişler. Bu değirmenin suyu neyle dönüyor? Bu kadar nasıl güçlendiler zannediyorsunuz? Yaa, tabi siz bu ince meselelere aklınız yetmez. Ama yok, biz Allah Rasulü'ne "biat" etmiş Hakiki, Samimi, Halis-Muhlis Müslümanlar olarak, sivri zekamız, keskin gözlerimiz vedahii engin ferasetimizle kime biat ettiklerini ifşa ettiğimiz bu hainlere, hadlerini bildireceğiz.

     

    (!)

     

    Bay Hakiki Müslüman yine konuşuyor.. Cevaba muhatap en ufak kıymeti harbiyesi yok klavyesinden sadır olanların lakin, derler ya, "Sinek küçüktür ama mide bulandırır!"

     

    1 Kimmiş papanın elini öpen İslam Alimi?

    2 "Hazreti Muhammed'in son ve evrensel olmak suretiyle Allah'ın elçisi olduğunu kabul etmeyen kişileri de makbul gören biri olduğunu resmen kendisi itiraf etmiş bulunmaktadır." İftiranı ispat et sayın Hakiki Müfteri!

    3 "Biat etmek" fiilinin manasını kasten kullandı isen, ötede göreceğin muameleyi düşün, otur ve ağla!

     

    Sussam mı, konuşsam mı, boş mu versem de oyalanacak birşeyler mi bulsam, hakaret mi etsem, dilimi mi ısırsam ne yapsam? "Deccalimsi, Hoca Kılıklı" edepsizliğinin, haysiyetsizliğinin, ciğersizliğiniz, cinayetinin mesulü "bedava İslam Kahramanı" kılıksız lüzumsuza, lüzumsuzlara ne demeli, ne söylemeli, ne etmeli? "Ham softa" dan mı dem vurulmalı "Kaba Yobaz" mı hatırlatılmalı, ne yapılmalı arkadaş?

     

    Konuşsam tesiri yok, sussam gönül razı değil


  9. Vay sayın hakiki müslüman.. Gülücük gönderiyorum efendim. Verin kalemi imamhatip veledine, dakikasında "hakiki müslüman" listesi çıkartsın size. 70 milyon tane listemiz var. İşbirlikçiymiş.. Ezberlenmiş üçbeş klişeden başka meziyeti olmayan kanal D kafası ile ne kadar da örtüşüyor.. Bana bu iki resim arasında 7 fark gösteremezsiniz!

    • Like 1

  10. Başörtüsü teferruat değildir.Allah’ın Kur’an’da emrettiği bir farz teferruat,ayrıntı kabul edilemez.Bu mantık(sızlık)la,eğer başı örtmek teferruat ise,meselâ göğsü örtmek de teferruattır;çünkü o da aynı şekilde farzdır.Başörtüsü,çarpık yorumlarla önemsiz ve hizmet(!) için tâviz verilecek basitlikte görülemez,olmazsa da olur denilecek bir husus kabul edilemez.

     

    http://www.youtube.com/watch?v=jrNvI4HYBYk

     

    Tartışma olsun istemiyorum. Niyetim, birşeyi yerli yerine koyalım.


  11. Evet 3. ciltteymiş. Kitapta, Bekir Berk'in dahil olduğu, "Necip Fazıl Bey'in Bir Duruşması" başlığıyla, Büyük Doğu kapağındaki maymun fotoğrafı davasına ait bir hatıra daha nakledilmiş. Ayrıca Tahir Büyükkörükçü'ye ayrılan bölümde, üstadın, kendisi hakkındaki sözleri "Necip Fazıl Bey'in Sözleri" başlığında nakledilmiş.

     

    3. cildin önsözünde 4. cildin çıkacağı yazıyor.

     

    335320_2.jpg

    • Like 2

  12. Kapitalizmi ancak kapitale değer vermeyen insanlar yıkabilir.Çünkü kapitale değer vermeyen insanlar karşısında kapitalizmin büyük bir etkisi ve yaptırım gücü yoktur.(...)Yaşadığımız çağda bilim ve teknolojinin günümüz itibariyle kimlerin insisyatifinde olduğunu dikkate alırsak, kapitalizme karşı üretim alanında mücadeleye ve rekabete girişmek, bu kapitalizmin zayıflamasına değil, daha bir güçlenmesine vesile olacaktır.(...)

     

    Tüketim alanının asıl sahipleri dünya mazlumlarıdır.Tüketim gücünü ellerinde bulundurmalarına rağmen bundan gafil olan dünya mazlumları, medya ve reklam güdümüyle bu güçlerini kapitalizmin istediği kulvarda kullanmaktadır.(...)

     

    Sadece dünya Müslümanları bile ümmet düzlemindeki bu tüketim güçlerini bilinçli olarak kullansalar, tüketim alanındaki bu boykotları ile, gelişerek büyümek üzerine kurulan dünya kapitalizminin yere yıkılmasına neden olacaklardır. yeter ki Müslümanlar, yeter ki dünyanın mazlum insanları, ellerindeki bu tüketim gücünün farkında olarak ortak bir sese ve ortak bir tavıra girebilsinler.(...)

     

    Dünya nın mazlum insaları üretim ve pazarlama alanında Kokokolayla elli yıl rekabet etseler, bu çok uluslu şirkete yaklaşabilmeleri bile mümkün değildir.Ancak bu mücadeleyi tüketim alanına çeker ve elli gün Kokokola içmezlerse, buçok uluslu şirketten geşlen çatırtı seslerini kendi kulaklarıyla duyacaklardır.

    Mehmed Alagaş


  13. Gazze Vurulunca Boykot, Hama Vurulunca Cola

     

     

    İsrail ekonomisinin yüzde altmışını, on sekiz aile elinde bulunduruyor.

     

    En büyük 500 firmanın oluşturduğu 172 milyar dolarlık gelirin 57.4 milyar dolarını en zengin 19 kişi elinde tutuyor.

    Bu ailelerden en büyüğü ve en etkini Dankner ailesi.

     

    Dankner ailesi, GSM sektöründen tutun süpermarket zincirine, sigortacılıktan tutun çimento tekeline piyasada hatırı sayılır bir yer kaplıyor.

     

    Sahip oldukları büyük çalışma sahasının en önemli şirketi IDB Group.

     

    Nochi Dankner, geçen günlerde IDB çalışanlarına “zor günlerden geçtiklerini ve bu sürecin kimse için kolay olmadığını” dile getiren bir mektup yazmış.

     

    Holdingin an itibariyle yüzlerce milyon dolar borcu olduğu ve gelecek günlerde bu borçları ödeme noktasında ciddi sıkıntı yaşayacağı belirtiliyor.

     

    Ekonomik sıkıntılar ve gelir dağılımı adaletsizliği üzerinden ciddi anlamda eleştiri alan İsrail ekonomisinin çarklarının dönmesine yardımcı olan bu aile şirketleri.

     

    Aile şirketleri sıkıntıya girdiğinde doğal olarak İsrail ekonomisi de sıkıntıya giriyor. Örneğin bahsettiğimiz Dankner ailesi, Filistin ayaklanmalarının arttırılmasında ve Lübnan Savaşı’nda ciddi anlamda İsrail Devleti’ne destekte bulunmuş.

     

    Aklıma hemen yıllardır doğru düzgün yapamadığımız boykot geldi.

     

    Yıllarca İsveç’te bulunan bir arkadaşım Mavi Marmara saldırısının yaşandığı dönemde, ülkede bulunan süpermarketlerin hâlini ve tüketici davranışları profilini birkaç örnekle aktarmıştı da utancımdan yerin dibine girmiştim.

     

    Birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi İsveç’te de süpermarketlerin manav bölümünde bulunan meyve ve sebzeler hangi ülkelerden geldiklerine göre sınıflandırılıyor.

     

    Örneğin; manavda üç dört çeşit üzüm bulunuyor ve üzümler faraza; İtalyan üzümü, Türk üzümü, İsrail üzümü olarak ayrılıyor. Buraya kadar her şey tanıdık.

     

    Ancak özellikle ciddi boykot dönemlerinde İsrail’den gelen meyve-sebzelerden hiçbir şekilde kimse satın almıyor ve ürünler dağ gibi yığılıyor.

     

    Yan tarafındaki İtalyan ya da Türk meyvelerinden hepsi tükenirken İsrail ürünlerinin dağ gibi yığılması dolayısıyla İsrailli üreticilere ve firma çalışanlarına ciddi bir moral bozukluğu veriyor.

     

    Her şeyin ötesinde boykotun bu derece istikrarlı ve ilkeli yapılması, halkı bu anlamda teşvik ediyor ve boykota katılım artıyor.

    Avrupa’da istikrarlı şekilde boykot yapan ülkelerin başında İsveç, Norveç gibi ülkeler geliyor.

     

    Ve bu ülkelerin boykotları sadece Türk işi boykotlar gibi Gazze saldırıları ya da Mavi Marmara olayları sırasında değil uzun bir sürece yayılıyor.

     

    Suriye’de yaşanan insanlık dramı, son dönemde artan terör olayları, Haşimi’ye çıkan idam kararı, dershanelerin kapatılması, Devlet Bahçeli’nin halıya takılması falan derken yapabileceğimiz birçok şeyi ıskalıyoruz.

     

    Tepkilerimiz o kadar tek yönlü ve yapay ki.

     

    Suriye ile dertlenirken, Gazze ile Bahreyn ile de dertlenmek bir o kadar mümkün.

     

    Hama vurulurken, Gazze de vurulmaya devam ediyor.

     

    Yaşanan süreçlere belki de en zahmetsiz, direkt olarak etkide bulunacağımız boykotun ne kadar etkin ve istikrarlı olduğu tamamen bize bağlı.

     

    Piyasada dolaşan boykot listelerinin birçoğunda oldukça alakasız firmaların isimleri ve ürünleri de bulunuyor.

     

    En güvenilir kaynak için Tüketiciler Birliği’nin boykot listesine bakmanız yeterli.

     

    Evet gündemin oldukça fazla olduğu bir dönemde bir tribün yazısı yazmak oldukça kolaydı.

     

    Ancak zalimlerin değirmenine su taşıma noktasında kendimin de eskiye oranla oldukça gevşek bir tavır takındığını fark etmiş oldum ve bu canımı çok acıttı. Üzgünüm.

     

    Abdurrahim Boynukalın / Milat

×
×
  • Create New...