Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mütereddid

Admin
  • Content Count

    625
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    70

Posts posted by mütereddid


  1. Aynı medyanın, Başbakan'ın Afyon'daki Said Nursi vurgusunu nasıl manüpile ettiğini gördükten sonra daha uzun süre camia tabanındaki koşulsuz Erdoğan aleyhtarlığına şaşırmam.

    Başbakan Afyonda mitingde konuşurken tevafuken Said Nursi ile alakalı açıklamalarını izlemiştim. Üstadın Afyona getirilişini, ona yapılan zulümleri anlatıyor ve "Said-i Nursinin kemikleri sızlıyor" diyordu. Aynı konuşmayı bu medyanın internet sayfasının veriş tarzına bakınız: "Başbakan Said Nursiyi paralel örgütün lideri gibi gösterdi"

    Konuşmanın aslı için "Tayyip Erdoğan: Said Nursi'nin Kemiklerini Sızlatıyorlar !" cümlesini aratabilirsiniz
    Çarpıtma haberin haberi: http://www.yirmidorthaber.com/Dunya/basbakan-erdoganin-sozlerini-oyle-bir-carpittilar-ki-saidi-nursiyi-yalanlarina-ortak-ettiler/haber-848467

    Erdoğan iftiralarına Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'ni de alet etti

    Başbakan Erdoğan, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'ni paralel yapının başı gibi gösterdi...

    Başbakan Erdoğan iftiralarına Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'ni de alet etti. Başbakan'ın; Menderes ve Üstad'tan örnek verdiği tarihin akışı içinde birbiriyle çelişen sözleri, Risale-i Nur eserleriyle milyonlarca talebe yetiştiren Üstad Hazretleri için ithamlarda bulunduğu şeklinde anlaşıldı.

    Başbakan Erdoğan'ın hizmet camiasına gönül vermiş insanlara yönelik ithamları Afyonkarahisar'da da devam etti. Erdoğan, Merhum Adnan Menderes döneminden örnek verdi, "Merhum Menderes'e ne yaptılarsa hangi tuzakları kurdularsa hangi senaryoları yazdılarsa şuan da bize de aynısını yapıyorlar." dedi.
    Başbakan, Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'ni de iddialarına alet etti. Menderes dönemine ait verdiği örneklerdeki çelişkiler ve paralel örgüt diyerek itham ettiği hizmet camiasının Said Nursi hazretlerinin izinden gittiğini söylemesi, Bediüzzaman'ın Menderes dönemindeki Paralel yapının başı olduğu şeklinde algılandı. Erdoğan, "CHP ile güya Said-i Nursi'nin izinden gittiğini iddia eden bu paralel örgüt şu anda kol kola yürüyorlar." diye konuştu..
    Başbakan bir yandan Merhum Menderes'e aynısı yaptılar derken diğer yandan Bediüzzaman'ın izinden gittiğini söylediği hizmet camiasını paralel devlet ilan ediyor.
    O dönem yaşanan bir olayda Üstad Bediüzzaman bazı sıkıntıları aktarmak için Başvekil Adnan Menderes ile görüşmek üzere Ankara'ya doğru hareket ediyor. Üstad ve talebelerinin yolu Gölbaşı'nda kesiliyor ve 'Ankara'ya giremeyecekleri' söyleniyor. Geri döndürülen Bediüzzaman Hazretleri'nin bir talebesine bu olayla ilgili "Menderes bizi anlamadı. Bizim ona olan himmetimizi, duamızı bilmedi" dediği rivayet ediliyor.
    "Merhum Menderes'e ne yaptılarsa hangi tuzakları kurdularsa hangi senaryoları yazdılarsa şuan da bize de aynısını yapıyorlar." şeklinde konuşan Başbakan'ın bugün Menderes'e tuzak kuranlardan bahsederken, tarihi kendisiyle irtibatlandırması ve kendisini hedef alanların Said Nurs-i Hazretleri'nin izinden gittiğini söylemesi, Üstad Bediüzzaman'a attığı iftira şeklinde anlaşıldı...

     


  2. bu söz bana aittir.. ilk olarak 29 ekim 2012 tarihinde söyledim..!! N.F.K adında bir sayfam var orda paylaştım diğer sayfalarda bunu necip fazılın mış diye paylaştılar...!!! https://www.facebook.com/photo.php?fbid=241058809383854&set=a.241058859383849.1073741827.241058212717247&type=1&theater

    İlk olarak, sayfanızın adresini ve paylaşımınızın linkini gönderebilir misiniz?

    İkinci olarak, acaba neden N.F.K adlı bir sayfada kendi sözlerinizi paylaşıyorsunuz?

     

    Bu tür asılsız sözlerin yayılmasının en büyük sebebi, onbinlerce-yüzbinlerce takipçisi olan üstad adına açılmış facebook ve twitter sayfalarıdır. Lütfen sayfanızdaki geçmiş ve gelecek paylaşımları, yüklendiğiniz mesuliyetin şuurunda süzgeçten geçiriniz.

    • Like 2

  3. Kapatılsın dersaneler, millet bir nefes alsın. Amma öncelikli olarak

    1 Ya ÖSS sistemi değişsin, yahut okullar ÖSS'ye yönelik (test tekniği ile) eğitim versin.
    2 Devlet hantal, müsrif, kalitesiz eğitim sistemini reforme etsin; yeterli eğitimi verememe acizliğinden kurtulsun.
    3 İlgisiz, bilgisiz, sorumsuz, adaletsiz personel devlet okullarından atılsın, yerine donanımlı ve idealist personel yetiştirilsin, yerleştirilsin, düzenli olarak sınansın.
    4 Homojenlik ve fırsat eşitliği sağlansın, büyükşehirlerde okuyan ihya olurken küçük illerde (bilhassa Doğu'da) okuyan mağdur edilmesin.

    5' incisisi ve en mühimi.. Bu memlekette talebe kitlesinin çoğusunun yolu dersaneye uğruyorsa ve dersanelerin büyük bir kısmını cemaat dersaneleri oluşturuyorsa, kaldırlmasıyla büyük bir boşluk meydana getirecek olan "rehberlik faliyetleri"ne kafa yorulsun, alternatif bulunsun, zemin hazırlansın, kadro yetiştirilsin. "Dindar nesil"in "din kültürü ve ahlak bilgisi kitabı" okutmakla yetiştirilemeyeceği bilinsin.

    Eğitim bu işin etiketidir. Siz dersane açmakla bu ülkede, gelecek neslin çoğuna ulaşma imkanı buluyorsunuz. Bu dersaneleri menfaatperestlikle suçlamak, camia medyasının hükumeti darbeci ilan etmesi gibi, eleştiriken işin dozunu kaçırmaktır. Bu dersanelerin ve yurtlarının sırf Doğu'daki faaliyetleri bile başlıbaşına takdire, teşekküre şayandır. Ne diyordu Yalçın Küçük: "Fethullah Gülen Hareketi Pkknın dibini oyuyor"

    Buraya kadar fedakar insanların halisane çabalarıyla gelinmiştir, azımsanamaz küçümsenemez. İnsanlar bir emirle Boğaziçi'yi, İTÜ'yü bırakıp öğretmenlik okudular. Neslin yetiştirilmesi için ter dökmemiş, hiçbir rizikoya girmemiş sine, hiç olmazsa ter dökene saygı duysa diyorsunuz amma olmuyor işte.. Dertsiz yine bıyık altından sırıtıyor, "demogoji" sakızını çiğnemeye devam ediyor.

    • Like 1

  4. Devletin gevşek davranması

    Bir ülkede kahir çoğunluğun değerlerine ters düşen davranışlar uluorta sergilenirse çoğunluk bunu hoş karşılamaz, hatta farklı şekillerde tepki gösterir, mahalle baskısı da oluşur. Bundan şikayet eden ve davranışının bireysel hakkı olduğunu savunan vatandaşlar devlete başvurunca kolluk kuvvetlerinden meclise kadar devletin bütün temsil kurumları, çoğunluğu karşılarına alarak azınlığın bu 'haklarını' tanımayı savunma ve engellemeyi önleme bakımından gevşek davranırlar (davransınlar demiyorum, bu böyle olur, bu sosyal bir gerçekliktir diyorum).

    Üç örnek üzerinde duralım: Nikahsız birliktelik, kürtaj ve eşcinsellik.

    Liberal demokrasinin uygulandığı ülkelerde bile -birincisi hariç- bu konularda tartışmalar devam ediyor, taraftar ve karşı olanlar farklı tepkiler ortaya koyuyorlar, meclisler kanun ve düzenleme konularında ya ağırdan alıyorlar veya zorlanıyorlar.

    Devleti birçok alanda temsil eden hükümetleri böyle davranmaya sevk eden iki amil var: 1. İdeoloji, 2. Oy kaygısı.

    Hükümetleri tek bir parti kurduğunda genellikle bu partinin bir siyasi tarafı, yaslandığı bir ideolojisi ve bir ahlak anlayışı oluyor. Bireysel hak ve özgürlük adına talep edilen ve iktidar partisi ile yaslandığı çoğunluğun beğenmediği, gayr-i meşru, ayıp, zararlı, günah... telakki ettiği bir uygulamayı iktidar da istemediği için -şartlara göre açıkça karşı çıkmasa bile- ağırdan alır, gevşek davranır.

    Çok partili demokrasilerde iktidara gelmenin tek aracı sandıktır, oydur. Büyük çoğunluğun istemediği bir şeyi yapan iktidarların bir sonraki seçimde oy, hatta iktidar kaybetme ihtimali kesine yakındır. Bu sebeple de hükümetler (devlet) mesela kürtajı serbest bırakma, eşcinsellerin evlenmesini meşrulaştırma gibi adımları atmayı istemez.

    Ben tecrübeme ve eşyanın tabiatına dayanarak böyle görüyor ve böyle diyorum. Bunun nesine itiraz ediliyor!? Benim gördüğümü, ülkemizde ve dünyada olup biteni herkes görmüyor mu?

    Ha, 'bu böyle olmasın, bireysel hak ve özgürlükler çoğunluğa rağmen verilsin ve korunsun, çoğunluk azınlığa ve bireye ahlak dayatmasın...' diyenler olabilir, onları da kimsenin engellediği yok, herkes diyeceğini diyor, ben de diyeceğimi diyorum.

    Diğer iki konuyu da gelecek iki yazıda ele alacağım.

    Hayrettin Karaman
    15.11.2013

    http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/devletin-gevsek-davranmasi/41149


  5. Hayrettin Karaman'ın duruşu bana ilginç geldi. Ertesi günkü yazısı:

    Hangi eve girilemez

    İslam'da ve bizim İslam içinde oluşmuş ve değişmiş kültürümüzde ev, nikah bağı ile birbirine bağlı bulunan çiftin ve yakınlarının oturdukları mekan, yuva, barınak manasına gelir.

    Hz. Ömer böyle bir evin içinden şüphe uyandıran seslerin geldiğini işitmiş ve baskın yapmış, ev sahibi de bu baskının İslâmî kurallara aykırı olduğunu söylemiş, büyük Halife bu uyarıyı kabul etmiş, adamın meşru olmayan fiili hakkında takibat yapmamıştı.

    Son günlerde 'kızlı erkekli birlikte kalınan veya hukuki şartları taşımayan yahut da terör yuvası olarak kullanılan öğrenci evleri' üzerine yapılan tartışmalarda Hz. Ömer'in bu uygulamasının delil olarak kullanıldığını, bu örnek ve delile göre niteliklerini zikrettiğim öğrenci evlerinin de denetlenemeyeceğini ileri sürenler oldu.

    Başta, İslam'a göre evin tarifini verdim. Eğer bir evde nikahsız bir çift yaşıyorsa veya kızlı erkekli öğrenciler birlikte kalıyorlarsa, yahut da bir evde ülke için tehlikeli olan bazı faaliyetlerin yapıldığı konusunda ciddi şüpheler varsa İslam'a göre devlet bu evi denetler, basar, gayr-i meşru olan fiilleri engeller, failleri cezalandırır.

    İslam'ı siyasi ve sosyal hayatın dışına itmeyi amaç ve ilke edinmiş bir siyasi rejimde (laik demokratik cumhuriyette) doğru ve yanlışı, meşru ve gayr-i meşrûu, ahlaka uygun olanı ve olmayanı belirlerken İslâmî referansları kullanmak kafa karıştırıcı ve saptırıcı bir çelişkidir. İslam bir bütündür; ya alır, kabul eder, uygularsınız ya da dine ve mümine saygı göstererek aziz dini, ona zıt ve düşman olan bir siyasi sistemi meşrulaştırmak için kullanmaktan vazgeçersiniz, vazgeçmeniz gerekir.

    Liberal demokratik sistem 18 yaşını doldurmuş bay ve bayanın bir mekanda birlikte yaşamalarını, cinsel ilişkide bulunmalarını, hatta çocuk sahibi olmalarını yasaklamıyor. Bu sistemde günah kavramı yoktur, ayıp kavramı da görecelidir, fludur, ne idüğü belirsizdir. Ahlak nerede ise bireysel hale gelmiştir; tartışmalarda 'kimin ahlakı, o senin ahlakın, bana kendi ahlakını dayatamazsın' gibi sözler sıkça kullanılmaktadır. Bir de 'evrensel ahlak' ifadesi varsa da buna göre değerlendirme yapmak da imkansızdır; çünkü uygulamaya geçildiğinde onun da detayda izafi olduğu görülmektedir.

    İşte böyle bir siyasi ve sosyal sistemi alır da bin yıl, iyi kötü İslam'ı yaşamış bir topluma zorla uygulamaya kalkışırsanız karşınıza binlerce problem, aksaklık, bozukluk çıkacaktır.

    İşi yıkmak olandan yapmayı beklemek abestir.

    Ne ekersen onu biçersin. Bugün tartışılan, taraftarı ve karşı çıkanı bulunan ürünün tohumu yıllarca önce atıldı, hayli zamandan beri de ürün veriyor. Bu ürünü bekleyenler mutlu, hem ekime hem de ürüne karşı olanlar mutsuz. Laik devlet -her inanca eşit mesafede değil- mutlulardan yana, hukukunu da bu mutluluğu devam ettirme amacıyla düzenlemiş.

    Bu çerçevede sosyal problemler devam edecektir. Aileyi tehdit eden gelişmeler aileye bağlı muhafazakâr çevreleri üzecek, derin derin düşündürecek ve şikayete sevk edecektir.

    Nasıl etmesin ki, yirmi yaşını geçmiş bir üniversiteli kız, televizyonda utanmadan ve çekinmeden şunları söylüyor: 'On sekiz yaşımı doldurdum, bana ailem karışamaz, özel hayatıma müdahale edemez, istediğim kimse ile kalır ve kanun yasaklamadıkça istediğimi yaparım, asıl yanlış olan bu özgürlüğe karşı çıkmaktır…'

    Profesör unvanlı birçok yol gösterici de hararetle bu kızın tezini savunuyorlar.

    Değil mi ki İslam'a aykırıdır, değil mi ki mevcut iktidarın istikametine zıttır onlar elbette bir 'cihad' duygusu içinde tezlerini savunacaklardır.

    Onları anlıyorum da 'bizimkileri' anlamakta zorlanıyorum.


    Hayrettin Karaman
    10.11.2013


  6. Liberal demokrasi tanımlamasında insan (birey) hakları ön planda oluyor ve çoğunluğa karşı azınlığın haklarının korunmasına vurgu yapılıyor.

    Kim koruyacak?

    Bir yandan sivil toplum, diğer yandan devlet koruyacak.

    Nasıl korunacak?

    Eğitim, müsamaha, kanun ve idari tedbirlerle.

    Bireyin ve azınlığın kendine hak olarak gördüğü şeyi toplumun çoğunluğu böyle görmüyor, hatta kendi hak ve özgürlükleri, değerleri bakımından zararlı buluyorsa korumaz ve engellemeye çalışır.

    Çoğunluğun istemediği, zararlı, çirkin, gayr-i meşru gördüğü bir davranışı, bir uygulamayı, bir ilişkiyi hükümetler de kanun ve düzenlemelerle koruyamaz.

    Liberallere göre onsekiz yaşını doldurmuş insanlar; öğrenci, memur, sivil, yaşlı, genç ne olurlarsa olsunlar, evli olmasalar bir mekanda evli gibi yaşayabilirler. Üstelik bir mekanda yalnız bir çiftin çiftleşmesine (nikahsız bir çift teşkil etmelerine) değil, birden fazla çiftin yaşamasına da bir engel yoktur.

    Diyelim ki bu bireysel haktır, toplum içinde azınlık da olsalar demokrasi bunlara bu hakkı tanır. Çoğunluğa göre bu durum ahlaksızlık, rezillik, onursuzluk, ayıp, günah (zina), düşüklük… olarak kabul ediliyorsa durum ne olacak.

    Ben söyleyeyim: Toplum (apartman, mahalle, çevre…) buna tepki gösterecek, çirkin duruma bir şekilde müdahale edecek, mahalle baskısı yapacaktır. Baskıya maruz kalanlar medyayı ve devlet kurumlarını kullanarak yardım isteyecekler, medya karışacak, devlet kurumları da baskıyı engelleme bakımından gevşek davranacaktır.

    Bütün bu söylediklerim sosyal gerçeklerdir. Masa başında kurgulanan liberal demokrasi ve toplumun dönüştürülmesi projeleri sosyal gerçeklik ile çelişir ve çatışırsa mutlaka problemler çıkacak, huzur ve sükun bozulacak, birlik ve dirlik zarar görecektir.

    Bir toplum içinde yaşayan birey, topluma olan ihtiyacı ve zorunlu alış-verişi uğruna bazı özgürlüklerinden fedâkârlık edecektir. Hem toplumu kale almamak, toplum değerlerini takmamak, bu değerlere isyan etmek, hatta fiilen veya kavlen küçümsemek, tahkir ve tezyif etmek hem de o toplum ile alış-verişe talip olmak, o toplumun varlığından yararlanmak mümkün değildir.

    'Batı'da şu şöyle, bu böyledir' şeklindeki argümanlar, meşrulaştırma delilleri bu noktada işe yaramaz ve yaramamalıdır; çünkü her bir toplumun (kavim, ümmet, milletin) kendine özgü değerleri, sınırları, kutsalları, kuralları vardır; ortak değerler ve kurallar kadar, hatta bazen bunlardan

    daha fazla farklı değerler etkili olabilir.

    Konuyu özelleştirelim:

    Bugünlerde tartışılan konu, kadın (serbestçiler bu kelimeyi tercih ediyorlar) ve erkek öğrencilerin bir veya birkaçının aynı evlerde kalmalarıdır.

    Müslüman milletimizin ahlak, gelenek ve göreneğine göre bu durum meşru değildir, birçok sakıncası vardır. Birçok erkek öğrenci ailesi yanında kahir çoğunluğu ile kız öğrenci ailesi bu duruma razı olmazlar.

    'Razı olmuyorlarsa aynı evde barındırmasınlar, ayırsınlar' demek kolay, bunu uygulamak -istenen yardımlar alınamazsa- zordur.

    Bizim toplumumuzda -haklı olarak- birisiyle düşüp kalkmış erkek ve daha ziyade de kız ikinci sınıf eş adayı durumundadır. Zampara erkekler de sıra evliliğe gelince eli erkek eline değmemiş kız ararlar.

    Kızı veya oğlu evli olmadığı birisi ile bir evde beraber yaşayan aileler komşularının ve yakınlarının yüzlerine bakamazlar.

    Toplumun özelliğini göz önüne almadan dayatılan değişim şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da başımıza nice dertler açacaktır.

    Peki çare nedir?

    Bana göre birinci çare, yüzde yüze yakını Müslüman olan bu toplumda 'İslam'ı temel referans alan bir demokratik düzen'dir.

    Liberal demokraside ısrar edilecekse hükümetlerin, bu rejime ters düzen devlet davranışlarına teşebbüs etmemesi, ama bireylerin, muhtaç oldukları çoğunluğun hatırı için bazı özgürlüklerini 'gönüllü olarak' kullanmamalarıdır.

    İnadına kullanırlarsa en azından mahalle baskısı, değerleri çiğnenen çoğunluğun hakkı olur.

    http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/cogunlugu-kale-almamak/40566


  7. https://www.youtube.com/watch?v=eScKxFn8gNU

    Sözleri Nurullah Genç'e ait..

    Uyan Artık Yiğidim

    Istırâbdır yiğidim azığımız, hicrandır
    Mirasımız mahkûmdur, mahzundur, perişandır
    Gene de ye’se düşme yiğidim; imtihandır
    Filizlenen her ölüm, mazlumlara nişandır

    ,
    Ne gönüllerde sevinç, ruhlarda beyaz kaldı
    Ufka bir bak, ilerle; inkılâba az kaldı.


    Ülkemden hatırıma hep sefiller geliyor
    Bin yüzlü Ebrehe’ ler, kara filler geliyor
    Şimdi devran değişti; ebâbiller geliyor
    İbrahim bahçesinden taze güller geliyor

    Âlemde, duyulacak kutlu bir âvaz kaldı
    Ufka bir bak yiğidim; inkılâba az kaldı.

    Çöküyor sırtımızda yükselen vahşi duvar
    Heykeller kırılıyor; dökülüyor mumyalar
    Toprağın sinesinde umut var, heyecan var
    Okşadığın her kökten fışkırıyor bir bahar.


    Buzlar çözüldü; kıştan kuru bir ayaz kaldı
    Ufka bir bak yiğidim; inkılâba az kaldı.


    Gözlerin âyet âyet büyüyen bir bebektir
    Ellerin sokaklarda uçuşan kelebektir
    Sana rehberlik eden ne cindir, ne melektir
    O bir İnsan-ı Kâmil, mücella bir dilektir


    O’ ndan bize ebedi sürecek bir haz kaldı
    Ufka bir bak yiğidim; inkılaba az kaldı.


    Bulanık akan sular durulacak yeniden
    Gökyüzüne direkler vurulacak yeniden
    Saâdet menziline varılacak yeniden
    Çağlar üstü bir nizam kurulacak yeniden


    Cehaletin elinde lanetli bir saz kaldı
    Ufka bir bak yiğidim; inkılâba az kaldı.


    Bu kan kokan coğrafya, bu çığlıklar senindir
    Bu gözü yaşlı târih, hıçkırıklar senindir
    Yeryüzünde çiğnenen bütün haklar senindir
    Prangalı hükümler, aydınlıklar senindir.


    Yıllardır, uygarlıktan sana hep enkaz kaldı
    Ufka bir bak yiğidin, inkılâba az kaldı.


    Tasalanma yiğidim; zaman bizden yanadır
    Külümüzden yükselen duman bizden yanadır
    Son durak, son ilahi ferman bizden yanadır
    Dünya düşman olsa da, iman bizden yanadır


    Kapıları açacak çoşkun bin niyaz kaldı
    Ufka bir bak yiğidim, inkılâba az kaldı


    Mahzenlerde beklemek ziyan artık, yiğidim
    Fecr-i sâdık vaktidir; uyan artık yiğidim
    Ateşlere girsen de, dayan artık yiğidim
    Hakikate dönüyor rüyan artık, yiğidim


    Zalimler için karar verildi; infaz kaldı
    Ufka bir bak yiğidim, inkılâba az kaldı.

    Nurullah Genç

     

     


  8. gonul isterdi ki bahsi sahsiyete indirmeseydik. Siz bunu yapıyorsunuz bana hem de hep. Sağlam laflar da ettiniz bir guzel yedim onceden de. daha bir kaç hafta once gayet sakinken Hacegan'dan da yedim. Kiriliyorum, inciniyorum saf gibi donup yine yazıyorum. Sadece burada teskilatinizı, icraatlerini ve liderinizı tenkid ettim. karakterinize hakaret etmedim. Siz beni hep rencide edip kız cocugu azarlar gibi yazıyorsunuz.. Edepsizliğıme terbiyesizliğıme cırkefliğıme her seye dayandi konu. Yeter gerçekten alttan alttan bu laflariniz hiç hos değil. Benim de bir sahsiyetim var,

     

    Genelde bu konuya getirmek deginmek istemezdim. Ama tahammul sınırı diye bir sey var, umarım bir daha karsi karsiya gelmeyiz.

     

    İnanın ki gönül yıkmaktan, incitmekten zevk alan bir tip değilim. Ne tuhaf ki belki şu forumda kimseye karşı kullanmadığım üslubu size karşı kullanmaya mecbur kaldım. Ama bu tavrım ne şahsiyetinize, ne de fikirlerinize karşıydı. Bir grubu, fikriyatı başkalarına sevdirmek gibi bir gayretim yok. Kendimi buna memur da hissetmiyorum. İletinizin içerisinde son derece rahatsız edici ibareler bulunmasına rağmen işi şakaya vurduğum-gerçi siz onu da sui niyetle okudunuz- ilk iletime bakabilirsiniz.

     

    Çünkü "tenkid"leriniz değildi sözlerimin hedefi. Sözlerimin hedefi, kıymet verdiğim kimselere yapılan hakaretti. Böyle bir halde insanın canının ne derece sıkıldığını bilmem tahayyül edebiliyor musunuz.. İnsaf edin, "sadece" tenkit miydi sözleriniz? Siz rencide olabiliyorsunuz, bizdeki cami teneşiri mi Allah aşkına?

     

    Bir kez dönüp yazmış olduklarınızı okusanız keşke.. Herneyse..

     

    En başından beri forumda, konuşulması yasak konuların olmasından, konuların kilitlenmesinden hoşnut değilim. Tartışılmayacak, konuşulamayacak birşey olmamalı. Konuşamıyor olmak çok yakışıksız bir hal. Madem buna benim hassasiyetim sebep oluyor, bu başlığa başka bir mesaj daha eklemeyeceğim. Buyrun devam edin.


  9. Yoo beni hiç şaşırtmadınız sayın mümin. Yani üslubunuz azıcık edepli olsa hayretler içerisinde bırakacaksınız beni. Aşamıyorsunuz ki.. Çirkinleşmeden, vakarınızı muhafaza ederek cümle kursanız kıyamet kopacak. Adam adam, hanım hanım neyse eleştrini yap, sözünü söyle. Bu ağız ne mümine yakışıyor ne de mümineye. Kimsin, sıkletin ne, ilmin ne ki "baron", "söde din adamı", "haysiyet y.." gibi laflar edebiliyorsun? Ucuz ucuz dil uzattığın alimin şukadar kitabından kaçını okudun, şu kadar vaazından hangi birini oturup dinledin, tahlil ettin şimdiye kadar? Yani şu cümleleri kurmaya mecbur bırakıyorsunuz insanı ya.. ne diyeyim.

    O yüzden, hiçbir cemaat tabanında taassup içerisindeki insanın lüzumsuzluklarına bakıp bir grup hakkında topyekün hüküm vermek doğru değil. Avamın işi o. Bakınız Hocaefendi ile Cübbeli Ahmet Hoca'nın birbirlerine hürmetlerine, üsluplarındaki nezakete...

    _____

    Son mesajdaki videoyu paylaşan arkadaşa bilhassa teşekkür ediyorum. "Gelen mektuplar" üzerinde durulması gereken, gençlerin tezini doğrulayan son derece çarpıcı bir misal.

    Bir de belirtmekte fayda var, “Erdoğan nasıl güç kaybedecek” yazısı 2 Ağustosta, yani Gezi olayları sırasında değil, bundan 2 gün önce yayımlandı. Zaman'da da değil, Today's Zaman'da, yani yabancılara hitap eden İngilizce bir gazetede yayımlandı.


  10. Tüm sansür, yıldırma, hakaret ve tehdit politikalarınıza rağmen herşeyi göze alıyorum. Bu yazıyı zor şartlar altında yazıyorum. Cumhuriyeti ilelebed muhafaza etmek yükümlülüğü beni böyle bir fedakarlığa mecbur ediyor. Kaldı ki sen yanmazsan, ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa? Muhtac olduğum kuvveti, damarlarımdaki..

     

    Neyse :)

    Şunu söylemem gerekiyor ki, gördüğüm kadarıyla genç şakirtler rahatsız. Gazetedeki, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtecek yazıları neresinden bakarlarsa baksınlar bir kalıba sokamayıp, sebeb-i hikmetine erememişler. İmanlı Anadolu insanının samimane gayretleri, peygamberane azimleri ile önce yurtta sonra cihanda teşekkül edecek olan ikinci Asr-ı Saadet mefkuresine hizmet eden teşebbüslere, "toplum mühendisliğine yönelmek"ten hüküm giydiriyordu bir adam. bkz

    Hareket kendi ilk misyonundan ve tabanından kopuyor muydu? Kökleri elma, dalı armut bu tuhaf hal, bir çizgi değişikliğine gidiliyor mu demekti; yoksa gazetenin tutumu siyasi bir manevra sayılıp görmezden mi gelinmeliydi?

    Neticede gençler, bu vaziyeti ancak son referandumla ayyuka çıkan Parti-The Cemaat yakınlığı imajını yıkma gayretine yorabildiler. Çünkü bu durum rahatsız edici bir hal almış ve arka bahçelik iddiaları hissedilir şekilde zarar vermeye başlamıştı. Hatta referandumdan sonra ters düşme söylemlerinin şer görünse de hayır olduğundan ve faidelerinden söz edilir olmuştu. Bunun ne derece ehemmiyetli olduğu dışarıdan anlaşılabilecek birşey değildi elbet de, büyükler de bunu anlatmak lüzumu hissetmiyorlardı, çünkü vaziyetten memnundular.

    Ben sordum, gençler kaygılılarmış. Son zamanlardaki liberal söylemler can sıkıcı bir vaziyet almış. Cemaat içerisinde derin bir cemaat oluştuğunu, cemaat Büyüğü'ne sansür uygulandığını, hatta ve hatta bulunduğu yerde bir nevi hapsedilip yanlış bilgilendirmelerle yönlendirildiğini düşünenleri bile var.

    Velhasıl, kimilerinin "kendi ayağına sıkmak" diye, kimilerinin "ihanet" şeklinde, diyalog+papayla fotoğraf+amerikada ikamet=misyoner tekerlemesiyle yatıp kalkan kimilerinin de mal bulmuş mağribi gibi "amarihanın oyunları bunlar" olarak tevil ettiği bu ucube vaziyet, içeride de dışarıda da kafa karışıklığına sebep oldu.

    Bu arada, iki ağacı bahane edip hükumeti yerin dibine batıranlar ile, bir Müsbet Hareketi iki yazı ile topyekün yerin dibine sokup çıkaran mantığın çok da farklı olmadıklarını düşünen gençler, kırgın olsalar da alışık olduklarından sadece tebessüm etmekle yetindiklerini fısıldadılar. Çok konuşmak istemediler. Bir alev, içerisinde de evlatları varmış, ayaklarına çelme atılsa ne ehemmiyeti varmış falan filan..


    Bu arada esefle söylüyorum, şu lanet olası emperyalistlerin lanet olası dilini bir türlü onlar gibi konuşamıyorum.

     

    • Like 1

  11. Öhöm ehem öhöm. Burda bir hedef gösterme var efendim! Artık palalılara ve aptestli kapitalistlere karşı güvencem yok. Tehlikenin farkında mısınız? Kurduğunuz bu korku ve baskı imparatorluğunda konuşmak noktasında pek tabi mütereddid olacağımı bile bile konuşmaya davet etmeniz çok -o ifadeyi kullanmayacağım- acımasızca.
    Acilen koruma talep ediyorum! Başıma tuğla düşerse yönetim sorumludur!

    • Like 1
×
×
  • Create New...