Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mahlas

Editor
  • Content Count

    250
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    10

Posts posted by mahlas


  1. Kardeşlerim şöyle izah edeyim;

     

    Bence diğer müslüman ülkeleri de Türk niteliği taşımakta.. Neden böyle düşündüğüm hususuna gelince onu da şu şekilde dile getireyim ki; Allah C.C bir ayetinde der ki: " Türklere her zaman yakın durun, onlarla her zaman birlik olmaya çalışın, çünkü onlar dünyaya hükmetmeden Kıyamet kopmayacaktır...".

     

    Sahii ??? :bas_donmesi:

    Sen o zaman böyle devam et, söz ben yetişecem... :tek_dis:

     

    Yada biraz siteyi dolaş.

    Hani fikir sahibi olmana yardımcı olur...

    • Like 1

  2. Boşuna dememişler "bir kişiyi tanımak istiyorsan evvela onun düşmanını tanı" diye.

    Bu söylenenler, yazılıp çizilenler bana daha büyük bir şevk veriyor, daha güçlü Üstad'a bağlanmamı O'nun sözünün hakikatini daha iyi bellememi sağlıyor.

     

    Evet! Köpüren ağızlara çok şey borçluyum.

    • Like 1

  3. Hele biraz ağır ol cihandar gardaş bu ne şiddet ne celal. Hadi yılgınlığa diyeceğim yokda it sürüsü, pislik, kokuşmuşluk da neyin nesi? Ehli küfre cihad ilan edildide haberimiz mi yok :)

     

    Şaka bir tarafa Allah'ın inayetiyle buda elbet bir cihad'dır (inş.). Haliyle bizede bu saflarda bulunmak düşer. 15-20 günlük bir süreyi atlattıktan sonra bende bu çalışmada pay sahibi olacağım. Müspet gelişmelerle görüşmek üzere...

    • Like 2

  4. İlk sorduğum sorunun cevabı "hayır" galiba :)

     

    Sayın Mahlas, çeşitli gazete, haber sitesi ve ajanslardan haberler aktarmaktayız, bazılarına kendi başlık ve yorumlarımızı da ilave etmekteyiz.

    Cumhuriyet'ten iktibas yapılmasında "habercilik" açısından ne gibi bir mahsur görüyorsunuz?

    Mesela Cumhuriyet'in temsil ettiği değerleri benimsemek anlamına mı geliyor? Eğer öyleyse malum değerler açısından diğer haberlere göz atma fırsatınız olmadı mı?

     

    Evvela teşekkürler,

    Cumhuriyet, yaklaşık on yıldır takibettiğim birkaç gazeteden biri, bu süre zarfında yüzlerle ifade edilebilecek kadar müslüman türk mukaddesatına dil uzatan yazısı resmi veya çizgisine şahidim. Onun safını belirtmek dışında ondan tek kelime ne yazdım ne söyledim. Sitenizde bu istikamette bir iktibasta bulunmuş olsaydı ne habercilik adına nede temsil ettiğiniz cizgi adına menfi birşey ifade etmnezdi elbet. Ancak site kendi fikrini desteklemek için cumhuriyet gazetesinin haberini-fikrini kullanıyorsa-sahipleniyorsa en masum tabirle "düşmanımın düşmanı dostumdur" düstüruna malik demektir. Bu belki habercilik açısından bir mahsur ifade etmeyebilir ama bana samimi değilmiş gibi geldi.

     

    Ama dediğim gibi çokda erken konuşmamak lazım.

    Allah hak olan davanızda yâr ve yardımcınız olsun.

    • Like 1

  5. Biraz dolaştımda açık konuşalım bana bu site pek samimi gelmedi.

     

    Ne AKParti partizanıyım nede diyalogcu hocanın mübtelası, ama ilk açtığım haberde referans olarak Cumhuriyet gibi bir gazetenin verilebiliyor olması...

    brrr! beni buz gibi soğuttu.

     

    Neyse çok erken konuşmamak lazım.

    Görelim mevlam neyler

    • Like 1

  6. Uzak Dur

     

    Uzak dur, uzak duran çiçeğin kokusundan

    Uzak dur başka yöne süzülüp giden sudan

     

    Uzak dur; karanlığın başını bekleyen kuş

    Uzak dur ki, bakarsın tam göğsünde vurulmuş

     

    Uzak dur; bir bahar ki, yoluna diken döker

    Uzak dur; gökkuşağı göğüne perde çeker

     

    Uzak dur rahminde küf taşıyan analardan

    Uzak dur gölgesini görmeyen aynalardan

     

    Uzak dur beyazından mahrum bırakan canın

    Uzak dur sırlarına gülümseyen fincanın

     

    Uzak dur güle katran damlatan aşk kirinden

    Uzak dur ihtirasın kurt kanı şiirinden

     

    Çemenzârı inciten her belâdan uzak dur

    İçindeki bin yüzlü Kerbelâ’dan uzak dur

    • Like 1

  7. Günler ömrümüzden geçiyor der eskiler...

    Hakikaten öyle! Bu başlığı ilk gördüğüm gün dün gibi...

    Hemen kolları sıvayıp N.Fazıl'ı benim gözümde Üstad yapan unsurları bir bir sıralamıştım.

    Naçizane...

    Sonra Word'den copy'lediğim güzelim yazıyı konuya yerleştirmeden evvel birde başlığa neler yazılmış okuyayım istedim

    Birde ne göreyim;

     

     

    ...

    Üstad Necip Fazıl derken Bediüzzaman Said Nursi, İkbal, Elmalılı, Babanzade, Filibeli Ahmet, Sait Halim Paşa, Şeriati, Mevdûdî, Seyyid Kutup Sezai Karakoç Mehmet Akif Ersoy, Süleyman Hilmi Tunahan, ve Mehmet Zahid Koktu gibi düşünürleri göz ardı edecek değilim Çünkü bu büyük zatlar da Necip Fazıl gibi, ...

    Hepsinin dava ve inancı ortaktı.

     

    Oo yeee!

    Birkaç tanede şöyle reformist diyalogcu falan katsaydın be adam.

    Ey gidi Goca N.Fazıl! İsmin kimlerle birlikte yadedilir, kimlere denk tutulur oldun. Sen ki ehl-i küfür gibi bunlarlada mücadele eden değilmiydin.

    Eyvah ki ne eyvah!..

     

    Hasılı güzelim textimi paste'lemek yerine save yapıp, gün gelirde bu soru şöyle katışıksız-safiyane sorulur diye harddiskimin karanlık silikonlarıona emanet ettim...


  8. Üstad'ın konu hakkındaki tespiti hiç şüphesiz müthiş, birde ismini tellafuz edemeyeceğim kadar mesafeli olduğum birinin çok acımasız gibi görünsede

    "Futbol; hani şu alınıp satılan cinsten çıplak rahiplerin stad adlı mabetlerde icra ettikleri ayin."

    diye bir sözü var.

    Fevkalade...


  9. Af buyurun, tam olarak ne demek istediğinizi anlamadım.

     

    Fakat sonradan gördüm ki, Seyyid Kutup bir İbn-i Teymiyye meddahıdır ve kellesini kaptırdığı sosyalizma yularının zoruyla Hazret-i Osman'a adaletsizlik isnat eden ve dil uzatan bir bedbahttır.

     

    Şu kısım zaten sorunuza cevap değil mi?

    Yada ben hala yanlış anlıyorum ve istediğiniz açıklama değil kaynak...


  10. Ben de isterem, elma yanaklardan, kiraz dudaklardan

     

    Cumhuriyet Halk Partisi'nin İzmir örgütü, Mustafa Balbay'ın tutukluluğunu bin adet karanfil dağıtarak protesto edecekmiş. Yazıyı erken yazıyorum, gazeteye basılıp çıkana kadar herhalde etmiştir.

    Çünkü Balbay, tutuklulukta bininci gününü doldurmuş. Partinin İzmir milletvekili.

    Soner Yalçın dokuz ayı geçti, Doğu Perinçek üç buçuk seneyi buldu ama onlara sahip çıkmıyorlar. Bazı amigo gazeteler "laf arasında" onları da geçiriyorlar ama pek fazla da üstüne gidemiyorlar... Kemal Kerinçsiz gibi adamlara da haksızlık ediyorlar!

    Elbette amaç, bu kişilerin "gazetecilikten dolayı" içeride bulundukları havasını yaratarak hükümete vurmak.

    Oysa, en adi varakpare bile hükümete amansızca yüklenebildiğine ve kovuşturmaya uğramadığına göre memlekette iyi kötü demokrasi olsa gerektir, yani "yetmez ama var"...

    Yokmuş. CHP İzmir örgütü karanfillerin üzerine "cumhuriyet, özgürlük ve demokrasi istiyoruz" yazacakmış. Yok ki istiyorlar.

    İyi de, bu kadar lafı karanfilin neresine sığdıracaklar, merak ettik.

    Herhalde minik bir kâğıda yazıp karanfilin sapına bağlayacaklar.

    Demokrasi ve özgürlük olmadığına göre herhalde polis de bu karanfilleri toplayıp saplarını...

    Aman aman, sapları kısa tutsunlar.

    Memlekette özgürlük ve demokrasi yokmuş, herhalde bu nedenle seçim sandıklarının başına jandarmalar dikiliyor, "oyunu Kılıçdaroğlu denilen o adama mı vereceksin" diye seçmene baskı yapılıyor, oylar açık atılıp sayımı gizli yapılıyor, bu da yetmezse tutanaklar değiştiriliyor...

    1946 şartları geri gelmiş de haberimiz olmamış.

    Öyle ya, AKP il başkanı aynı zamanda hem vali, hem de belediye reisi... AKP parti programı aynen anayasada yer alıyor... Parti kuracak herkesten de "AKP ilkelerine bağlılık" şartı aranıyor! "Abdullah Gül'ü Koruma Kanunu" da yolda olsa gerektir. "İslam devrimi yasaları" çıkarılmış ve herkese sarık sarıp cüppe giyme zorunluluğu getirilmiş, giymeyeni asıyorlar. İskilip ADD ilçe başkanı Bay Atıf bu yüzden asılmış. Takvim "hicriye" döndürülmüş, dört kadınla evlenmek serbest.

    Vallahi memlekete padişahlık gelmiş de haberimiz olmamış!

    Öyle olmalı ki, CHP İzmir örgütü dağıttığı karanfillerin neresine yazdıysa "cumhuriyet" istiyor.

    Allah Allah, acaba İzmir bakkallarında Cumhuriyet gazetesi kalmamış da onu mu istiyor? Kolayı var: Parasını bastırsınlar, Internet'ten okusunlar.

    Belki de despot hükümet o gazeteyi kapatmıştır da onun için istiyorlardır.

    Yok yok, "yönetim biçimi" olarak cumhuriyet istiyorlar.

    Çünkü tahtta, "Erdoğanoğulları" hanedanından "Birinci Recep" oturuyor.

    Canım belki de CHP İzmir örgütü "kendi tek parti iktidarını" istiyordur, cumhuriyetin 1925-1945 dönemini...

    O şimdi muhalif, canı neler ister...

    Sayın Kılıçdaroğlu istemesini bilmiyor. Uyanık bir politikacı olsaydı Balbay'ı falan boşverip "Aziz Yıldırım'a özgürlük" ister, oy oranını da arttırırdı!

    Bakalım son umutları Ümit Boyner partinin başına gelince ne isteyecek?

    Ne isteyecek ayol, istese istese kredi ister.

    Muhtaç olduğu kudret de, CHP'nin İş Bankası hisselerinde mevcuttur.


  11. Çünkü Türkiye’de “Cumhuriyet” kavramı insanlara esas itibariyle “Padişahların kovulması” olarak empoze edilmiştir.

    Devlet Başkanının irsî yoldan göreve gelen kişi olmamasının Cumhuriyet olmak için yeterli olduğu sanılmış üstelik Cumhurbaşkanı’nın seçimine cumhurun karıştırılmamasına da özen gösterilmiştir.

     

    Zirvedeki Mankurtlar/ Taha İSLAM


  12. İşte Kanuni ve Hürrem gerçeği

     

    Hükümdarlığının onbir yılını at üstünde geçiren, sarayda değil, seferde gözlerini hayata yuman cihan padişahının bir Hanım Sultan'la ilişkilerini öne çıkarmanın ızdırabını duymamak mümkün değil.

    resim205942_2.jpg

     

     

    Ama neylersin ki ülkemizde bunlar cereyan ediyor. Can Alpgüvenç de Kaynak Yayınları'ndan neşredilen "Hürrem ve Mihrimah" Hanım Sultanlara dair eseriyle aynı konuya temas etmiş. Tarih adına eli öpülecek atalarımıza yapılan iftiraları göğüslemeye idraki ve vicdanı onu zorlamış.

     

    Azıcık tarih nosyonu oluşan, ilk bakışta geçmişimizin tepetaklak edilmeye çalışıldığını kavrar. Devellioğlu'nun lugatinde cariyenin karşılığında şu açıklama yer almaktadır: "Para ile satın alınan halayık, hizmetçi kız. Harpte esir düşmüş veya odalık olarak alınmış kız." İslam Ansiklopedisi'nde ise cariye şöyle izah edilmektedir: "Kadın köle anlamında bir fıkıh terimi."

     

    Fakat Kanuni Budin'de iken, ona yazdığı mektupta Hürrem Sultan'ın "Cariyeniz" diye imza attığını Alpgüvenç'in eserinde okuyoruz. Demek ki lugatin ve ansiklopedinin verdiği anlamlar "cariye"yi yeterince ifade etmiyor; çünkü Hürrem Sultan bu mektubu yazdığında Kanuni'nin eşidir. İyi bir tarihçi, kelimelerin canlı organizmalar gibi olduğunu, zaman zaman farklı anlamlar kazandığını bilmelidir.

     

    Alpgüvenç, Prof. Sıtkı Baykal'ın "Tarih Boyunca Türk Polonya İlişkileri" başlıklı konferansından şu cümleleri alıntılamış: "Kanuni döneminin ikinci yarısında Leh elçilerinin hemen her yıl İstanbul'a geldikleri görülmektedir. Kanuni'nin Polonya'ya karşı izlediği politikada Hürrem Sultan'ın payı olduğu şüphesizdir." Bu cümlelerin bir bilim adamının ağzından çıkması şaşırtıcıdır. O dönemlerde hızla nüfusları artan Germenler ve Ruslar, kablarına sığmaz bir durum alıyorlardı. Hatta Yavuz Selim'in Kırım Hanı'na "Rusların üzerine seferi eksik etmeyin; zira çok ürüyorlar" dediği rivayet edilmektedir. Rusya ve Almanya tarafından ezilen Polonya'ya sahip çıkmakla Osmanlı, Batı'da sağlam bir dost edinmek istemektedir. Polonya bölüşülüp ortadan kaldırıldıktan sonra bile, Osmanlı bunu yüzyıllarca tanımamış, bayram selamlıklarında Polonya elçisinin nerede olduğu sorulmuş, yine aynı şekilde "Yolda" cevabı verilmişti. Böyle önemli bir olayı padişahın eşiyle izah etmenin ilmilikle ne derece bağdaşacağı açıktır.

     

    Ayrıca Hürrem Sultan'ın soyu kesin olarak bilinmemektedir. Tarihçilerimizin kimisi Leh, yani Polonyalı, kimisi Rus, kimisi Ukraynalı olduğunu yazar; elbette ki Türk olmadığı kesindir. Bu konuda aydınlarımızı, tarihçilerimizi anlamak mümkün değildir. Türk'e vurgu yapanı ırkçılıkla suçlarlar; ırkçılığın ilkellik olduğunu dillerinden düşürmezler. Ama Osmanlı söz konusu olunca, eşlerinin milliyetlerini öne çıkarırlar. Bu cahiller şunu bilmiyorlar ki Osmanlı hanedanının tanınmış bir Türk ailesinin kızıyla evlenmeleri mümkün değildi; devlet sırlarının korunması, saray çevresinde mütegallibe bir zümrenin doğmaması için bunu elzem görüyorlardı. Uzun bir dönem haremde eğitilenlerle evlenmek zorunda kaldılar; Hürrem de bunlardan biriydi. İslami ölçüye sahip olan Osmanlı insanı kaderinden dolayı değil, tercihlerinden dolayı değerlendirirdi. Kimsenin milliyetini seçmekte hür olmadığının Can Alpgüvenç de altını çiziyor.

     

    Rüstem Paşa, Şehzade Mustafa'nın saltanatı ele geçirmek amacıyla faaliyette bulunduğunun belgelerini önüne koyduğu halde Kanuni inanmak istememiştir. Her ihtimale karşı oğluna "Deden babasını tahttan indirdi; sen de beni indirirsen, bu yol haline gelir. Bunca insanın canı, kanı, teri pahasına günışığına çıkan Devlet-i Aliye'ye yazık olur." şeklinde nasihat ettiği de bilinmektedir. Ne çare ki Mustafa, kafasına koyduğundan geri durmamıştır. Bazı tarihçiler ise "Hürrem-Mihrimah-Rüstem" üçlüsünün, İran'la işbirliği yaptığı komplosuna kurban gitmiştir, demektedirler. Alpgüvenç, haklı olarak sormaktadır: "Mihrimah Sultan böyle bir komplo içinde bulunduğunda 'Sultan babam öğrenirse, halim nice olur ' diye düşünmez mi?" Tabii aynı soruyu Hürrem Sultan için de sormak gerekir. Alpgüvenç, devlet mi evlat sevgisi mi ikilemi arasında kalan Kanuni'nin, devleti tercih etmekle doğru olanı yaptığını belirtmektedir.

     

    Kanuni döneminde hayvanları da kanunların korunduğu bilinmektedir. Hatta 'Ağaçlara zarar veren karıncaların öldürülmesi günah mıdır?' diye Şeyhülislam Efendi'ye sorduğu, onun da şu beyitle cevap verdiği ünlüdür: "Yarın Hakk'ın divanına varınca / Süleyman'dan hakkın alır karınca." O yüce bir kanun, nizam padişahı olmasaydı, İslamiyet'i bayrak yapmış bir Türk sultanının büstü on büyük kanun adamından biri olarak Washington Kongre Galerisi'ne konulur muydu?

     

    Mehmed Niyazi / Zaman


  13. Geçtiğimiz günlerde Cübbeli Ahmet üzerinden Müslümanlar'a söven ve kışkırtmaya çalışan Salman bir kez daha Müslümanlara hakaret etti.

     

    Bir etkinlikte kürsüye çıkarılan Salman,

     

    Bir, insan olmayan bana selam vermesin.

     

    Çoğumuz insana benziyoruz ama sadece biyolojik anlamda. Hak yemeyeceksin, hakkını yedirmeyeceksin. Hak yiyen ne kadar onursuzsa, hakkını yediren de o kadar onursuzdur.

     

    İki, sinema hayatı anlatma sanatıdır.

     

    Eğer hayatı anlatamıyorsa şarlatanlıktır.

     

    Üç, fiyatı olan insan arttıkça özü sözü satılmayan insan sayısı azaldı.

     

    Biz satılmayan insanların olduğu bir ülkede yaşamak istiyoruz. Sistem cahilden beslendiği için bilgiye düşman bir toplum yetişiyor" açıklamalarında bulunduktan sonra, Bazı Arap ülkelerinde yaşam ortalamasının 40-50 yaşlarda, Türkiye'de ise 60'larda olduğunu söyleyen İlyas Salman, İsviçre'de ise 85 yaş ortalaması olduğunu belirterek,

     

    "Tanrı'nın İsviçre'de oturup oturmadığından şüphe duyuyorum" dedi.

     

    Türkiye'deki bebek ölümleri olaylarına da sallayan Salman, paraya ne kadar yakınsa bir insan, doktora da Allah'a da o kadar yakındır" dedi.

     

    Kaynak


  14. ANKARA- Zaman gazetesi çok ilginç bir analiz yayınladı. Tesettürlü kadınların giderek açıldığı, artık saçların ve boynun göründüğü ve kadınların küpelerini göstermek için başörtülerini de yavaş yavaş açtıkları belirtildi.

     

    Zaman Gazetesinde Kezban Karagöz imzası ile yayınlanan yazıda, ‘’Modada öne çıkan bazı eğilimler, tesettür giyimde hoş olmayan görüntülere neden oluyor’’ denilerek şu görüşlere yer verildi:

     

    ‘’Mesela ipek etoller, başörtülü gençlerin daha çok tercih ettiği ürünler oldu hep. Son zamanlarda vual şallar ve ipek şallar daha çok gündemde(…) Şalların bağlanma şekilleri uyumdan uzak bir hal almaya başladı. Özellikle yazın şal takanların birçoğunun iğnesiz, öylece serbestçe omzuna attığını ve bunun çoğaldığını gördük. Boyunları açıkta bırakan, kulaklardaki küpelerin bile çok rahat görüldüğü bu şal bağlama tarzı hızla yayılıyor. Hatta bu şal bağlama modası, bone ya da iç başörtüsü kullanmadan saçların ön kısmının göründüğü bir tarza doğru gidiyor’

     

    ‘’FATİH DE BİLE KISA ETEK’’

    Yazıda muhafazakar bir semt olan İstanbul Fatih’de bile tesettürlü kadınların, kısa etek giydikleri belirtilerek şöyle denildi:

     

    ‘’Bir de midi etekler var. Kısa desen değil, uzun desen hiç değil. Fatih gibi tesettür giyim müşterisine hitap eden bir semtte bile birçok eteğin boyunun kısa olduğunu görmek mümkün(…) Tesettür giyime yönelik ürünler satan mağazaların birçoğunda ise kol boylarının yine kısa olduğunu görüyoruz.(…) Pardösü markası bazı firmaların kataloglarında yarım kollu modellerin, gömlek ya da body ürünler kullanılmadan çekildiğini görmek de üzücü.(…) Şal moda diye boyunların açıkta bırakılması, küpeli kulakların görünmesi . Diz altı etekler de artık başörtülü kadınların kullandığı bir ürün. Ten rengi çorap, diz altı etek ve başörtüsü oldukça çelişkili bir görüntü. Kuş yuvası gibi birçok iç başörtüsü kullanılarak şişirilen baş bağlama yöntemi. Hem estetik değil, hem de örtünmekten uzak.‘’

     

    kaynak


  15. Aleyküm selam

    Başınız sağolsun, Rab'bim rahmetiyle tecelli etsin kardeşim

    ----------

    Yazmaktan sıkılmış olabilirler :)

    Ne diyelim herkes birileri yazsın ben okuyayım diye düşündüğünde gün geliyor böyle sessiz kalabiliyor mekanlar.

    • Like 2
×
×
  • Create New...