Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mahlas

Editor
  • Content Count

    250
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    10

Posts posted by mahlas


  1.  

    Tavuğun neresi tövbe tutmaz?

    Demokrasilerde vatandaşların "saçmalama hakkı" da vardır efendim.

    Türkiye'de bu hakkını sonuna kadar, dibine kadar kullanan vatandaş sayısı da bolcadır maşallah...

    Bu ülkede açık açık "darbe isterim" diyenler bile ciddiye alınmadıkları, adam yerine konulmadıkları için kovuşturmaya uğramıyorlar, Türk hukuk sisteminin sonsuz hoşgörüsüyle...

    Devlet, nasıl "susma hakkına" saygı gösteriyorsa, "saçmalama hakkına" da gösteriyor.

    Saçmalama hakkının mükemmel kullanımına yeni bir örnek: Bazı sanatçılar ve nasıl tanımlanacağı bilinemeyenler bir "platform" kurmuşlar. Mecazi anlamda tabii, tiyatro sahnesindeki "estrad" gibi üstüne çıkıp oturulan yüksekçe bir yer değil.

    Platformun adı, "Cumhuriyet Güçbirliği"...

    Yok, bunlar miting yapan fraksiyondan değil, bunlar meyhane kadrosu.

    200 kişi kadar tutuyorlarmış. İmza toplamışlar.

    49 bin 800 kişi daha toplayabilirlerse bir milletvekili çıkarırlar, mecliste onları temsil eder.

    Hasan Pulur bile dayanamamıştı da, "Aydın Beyler'le Münevver Hanımlar" diye dalgasını geçmişti bir zamanlar, bu tür imza toplama meraklısı vatandaşlarla...

    Kimler mi var bunların arasında?

    Aydınlık gazetesi yazarı, mukallit Levent Kırca var.

    Çok yetenekli, esnek aktör Tarık Akan var.

    Uğur Mumcu'nun ağabeyi, avukat Ceyhan var.

    İçkili gazino sahnelerinin kendini özleten sanatçısı, "assolist altı" Müjdat Gezen var.

    Balyoz davası sanığı, emekli orgeneral Çetin Doğan var.

    Sağlıklı beyniyle derin düşünür Yalçın Küçük var.

    Ferhan Şensoy da var. Onun da aklı fikri çok yerindedir.

    Efendim bunlar yayınladıkları bildiride

    "AKP'yi iktidardan indirmede 'tayin edici görevlerini' yapmak arzusunda olduklarını" belirtiyorlar...

    Belirleyici arkadaşlar bunlar... Çok acayip iktidar ve muhalefet belirliyorlar. Bir belirlenen yanıyor. Dikkat edin, sizi de belirlemesinler.

    Bu amaçla da seçime "bağımsız adaylar blokuyla" girmeye karar vermişler. Böyle belirleyecekler.

    Çünkü mecliste bir "milli hükümetin" kurulması gerekiyormuş. Eh, bugünkü hükümet "Yunan hükümeti" olduğuna göre...

    Şuradan da gayet iyi anlaşılıyor ki, söylediklerine göre "seçmenin talebi AKP'den kurtulmakmış"... Onu da belirlemişler. Eh, geçen seçimde yüzde 47 oyu "uzaylılar" verdiğine göre...

    Bu da, Cumhuriyet Güçbirliği Platformu'nun itici gücüymüş.

    Çekici gücü de var, beni çok çekti bu muhabbet...

    Arkadaşların bu belirleyici girişiminin, toplasan toplasan 171 bin satışlı bir memur gazetesinin 18. sayfasının dibinde iki sütuna davulcu yellenmesi gibi kalmasına gönlüm razı olmadı! Daha geniş kitlelere duyurayım dedim.

    Hiç ağızlarını açmasınlar, aha da reklamlarını yapıyorum vallahi.

    Çünkü hedefleri var ve bunlar da çok ciddi hedefler: "TBMM'de Atatürk devriminden yana bir grup oluşturmak"... Yani en az 20 adamlarını sokacaklar meclise.

    Daha sonra da, oluşacak parlamento aritmetiğinde, "AKP ve BDP dışındaki güçlerle" hükümet kurmaya katılacaklar. Bazı basın manyakları "CHP-MHP koalisyonu" diye uçuyorlardı, bunlar o irtifayı alçak bulmuşlar, stratosfere çıkıp bir "CHP-MHPCGP" koalisyonu istiyorlar.

    Neyse, çok şükür içkili lokantalarda darbe istemekten vazgeçmiş görünüyorlar şimdilik, aralarından bazıları. Bu da bir gelişmedir icabında.

    Fakat yayınladıkları bildiride "bu olağanüstü dönemde artık çözümler de olağanüstü olacaktır" diye bir laf etmişler ki, azıcık tuhafıma gitti, midemi bulandırdı.

    Huylu huyundan vazgeçmez mi diyelim, kibarca?

    Yoksa tavuğun orası tövbe tutmaz mı diyelim, daha bir Türkçe?

     

    04/04/2011

    • Like 1

  2. Aramızı katmaya kimsenin gücü yetmez aga ;)

    Ayrıyyeten efsane olunmaz doğulur cihandar'ım (bu başka bir deyişmiydi yoksa)

     

    Yahu bir soruda ben sorayım bu konu Cihandar açtı diye solmasın gül misali :)

     

    Padişaha 10 kuyumcu herbiri 10'ar gramdan 10'ar altın yapıyor.

    İçlerinden biri sahtekâr olduğundan mütevellit :) 10'ar değil 9'ar gram yapıyor.

     

    Soru şu;

    Bir tartıda (terazi değil dikkat buyurun) hilekâr düzenbaz sahtekâr :D :D sarraf'ı bulabilirmiyiz?


  3. CHP ve Diyanet’ten ortak tepki!

     

    010420110142031140575_2.jpg

     

    Kılıçdaroğlu Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez’i ziyaret etti

     

    Kılıçdaroğlu “İlahiyatçıların evlerinde arama yapılması doğru değil” derken, Görmez “Biz de üzülerek izliyoruz” diyerek destek verdi

     

    CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, beraberinde Parti Meclisi üyeleri ilahiyatçı Doç. Dr. Muhammet Çakmak ve emekli müftü İhsan Özkes ile Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’e “Hayırlı olsun” ziyaretinde bulundu. Kılıçdaroğlu, aralarında Prof. Zekeriya Beyaz’ın da bulunduğu ilahiyatçı akademisyenlerin evlerinin aranmasına yönelik tepkisini dile getirdi. Din adamlarının evlerinde arama yapılmasının doğru olmadığını ifade eden Kılıçdaroğlu, “Dini, özgür anlayışla, hür düşünceyle araştırıyorlar. Sonuçta bu kişiler din adamları” dedi. Görmez de süreci üzülerek izlediklerini dile getirdi.

     

    'İslam sola yakındır’

     

    Görüşmede söz alan CHP PM üyesi İhsan Özkeş, İslam ile siyasetin ilişkilendirilmesini doğru bulmadığını belirterek, “İslam ne sağcılıktır ne solculuktur, Allah’ın dinidir” yorumunda bulundu. Özkeş’in “İlla bir yere çekilecekse İslam dini sağcılıktan çok solculuğa daha yakındır” sözleri ise odada bulunanları güldürdü. Özkeş’in espirisi üzerine araya giren Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Sahabe Ebuzer” örneğini anlattı: “Peygamberimiz döneminde Ebuzer isimli bir sahabe vardı. Sahabe Ebuzer’in bugünkü sosyal demokrat anlayışa yakın davranışları, alışkanlıkları varmış. Aşırı dünyalık biriktirmenin doğru olmadığını anlatır, Muaviye’ye karşı çıkar, hatta yaptırdığı bir köşk için Muaviye’ye ‘Eğer sen bunu haramla yaptırdıysan müsrifsin. Eğer halkın parasıyla yaptıysan mücrimsin, her iki halde de hainsin’ der. Bundan dolayı da eyersiz deveyle sürgüne gönderilir, büyük zulümler görür.”

     

    Prof. Görmez, yaklaşık 40 dakika süren görüşmede, Kılıçdaroğlu’nu 14 Nisan’da başlayacak Kutlu Doğum Haftası törenlerine davet etti. Kılıçdaroğlu da programının uygun olması durumunda Ankara’daki törene katılabileceğini söyledi.

     

    AB elçileriyle buluştu

     

    KILIÇDAROĞLU, dün AB dönem başkanı Macaristan’ın Ankara Büyükelçiliği rezidansında AB üyesi ülkelerin büyükelçileri ile bir araya geldi. 1 saat 45 dakika süren görüşmede büyükelçilerin gazetecilerin tutuklanmasından duydukları kaygıyı da vurguladıkları ve “Taslak halindeki bir kitaptan dolayı bir gazetecinin tutuklanması demokrasi ile bağdaşmaz” dedikleri öğrenildi. Kılıçdaroğlu ise Avrupa genel kanının aksine CHP’nin statükocu bir parti olmadığını dile getirdi. Seçim barajının indirilmesi, TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinde değişiklik yapılması gibi Türk demokrasininin temel konularındaki tekliflerinin iktidar tarafından kabul edilmediğini aktardığı ifade edildi.

     

     

     

    kaynak


  4. resim178119_1.jpg?t=

     

     

    Başörtülü doktora elbirliği ile linç

     

    Bolu Köroğlu Devlet Hastanesi'nde 15 gün önce göreve başlayan dahiliye uzmanı Dr. Zeliha Asiltürk, ikaz edilmesine ve hakkında soruşturma açılmasına rağmen başörtülü olarak çalışmakta ısrar edttiği gerekçesiyle görevinden alındı.

     

     

    Ankara Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden, Bolu Köroğlu Devlet Hastanesi'ne tayin edilen Dr. Zeliha Asiltürk, 15 gün önce görevine başladı. Dahiliye polikliniğinde başörtülü olarak hastaları muayene eden Dr. Zeliha Asiltürk, başörtülü çalışmaması konusunda hastane yönetimi tarafından uyarıldı.

     

    Başörtülü çalışmaya devam ettiği gerekçesiyle Dr. Zeliha Asiltürk hakkında soruşturma açıldı. 15 gün boyunca hastanede başörtüsüylü çalıştığı için Dr. Zeliha Asiltürk, sabah saatlerinde hastalarını muayene ettiği sırada görevinden alındı.

     

    Dr. Zeliha Asiltürk'ün poliklinikte muayene odasının önüne gelen Köroğlu Devlet Hastanesi Başhemşire Yardımcısı Meral Köse, sıra bekleyen hastalara doktorun rahatsızlandığını, başka bir doktora muayene olacaklarını söyledi. Sıra bekleyen bazı hastalar, bu öneriye tepki gösterdi. Hastaların başka bir doktora yönlendirilmesi ardından Başhekim Dr. Hüseyin İka, Dr. Zeliha Asiltürk'ün odasına giderek görevinden alındığını açıkladı.

     

    Dr. Hüseyin İka'nın yaklaşık 10 dakika sonra odadan çıkmasının ardından, Dr. Zeliha Asiltürk odasından çıkarak hastaneden ayrıldı.

     

    Hastanede görevli Dr. Zeliha Asiltürk'e başörtüsü ile çalışmaması konusunda uyarıda bulunulduğu ve soruşturma açıldığını belirten

    Bolu İl Sağlık Müdürü Dursun Koç, "Doktorumuza ilk etapta yıllık izin verdik. Daha sonrasında da bizimle çalışmayacak" diye kararı savundu.

    habervaktim


  5. Gölünüze kaleminize sağlık efendim.

    Yalnız

    Şu an bu topraklarda o kahramanların değil boyun eğen korkakların evlatları var.
    cümleniz biraz dokundu.

    Bana bu cümle; çok acımazsız ve etrafımızdaki olanca kellekoltukta hak olan dava için mücadele edenleri inkâr mahiyetindeymiş gibi geldi.

    Afbuyurun;

    Belkide gerçek en acı şekliyle bu. Yada kimbilir okadar cesur insanları hiç görmemiş olmak bize cesaret ve korkaklık kavramlarını yanlış idrak ettirmiştir.

    Ne bileyim birşeyler yanlış sanki...

    • Like 2

  6. Selamlar efendim.

     

    Yazılanlar her ne kadar fikriyatımıza tercüman, aşikar gerçekler üzerine temellendirilmiş ve fazlasıyla hakedilen bir üslup ile yazılmış olsada temsil ettiğimiz cenah ve bilikteliğimizi remzlendirmeye gayret ettiğimiz bu platforma yakışmamış.

     

    Ebubekirr nickli arkadaşa fikren katılsakta mesaj içeriğinden duyduğumuz rahatsızlığı yönetici arkadaşların dikkate almasıdır ricamız...

     

    Hayırlı cumalar...

     

     

    • Like 1

  7. ''islam Ve Demokrasi Yan Yana Olabilir''

     

     

    Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi'nde düzenlenen ''Değişim Liderleri Zirvesi''nin açılışında yaptığı konuşmada, toplantıya katılanları selamlayarak, değişimin kenti İstanbul'da, zirveye katılanları ağırlamaktan çok büyük memnuniyet duyduğunu dile getirdi.

     

    Toplantıyı düzenleyen İstanbul Üniversitesi ve Türkiye Gelecek Araştırmaları Vakfı (TÜGAV) ve Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğüne teşekkür eden Erdoğan, ''Bu vesileyle şu anda aramızda bulunan Bosna-Hersek'ten Irak'a ve Malezya'ya, Ukrayna'dan Kosova ve ABD'ye kadar sadece kendi ülkelerinde değil, çok daha geniş ölçekte pozitif dönüşüme önderlik eden değerli dost ve mevkidaşlarıma da Türkiye'ye, İstanbul'a hoş geldiniz diyorum'' şeklinde konuştu.

     

    Erdoğan, Japonya'da meydana gelen deprem ve tsunamiye işaret ederek, ''Konuşmamın başında, Japonya'da yaşanan deprem ve tsunami faciasından dolayı, dost ülke Japonya'ya bir kez daha baş sağlığı ve geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, bir an önce felaketin yaralarını sarmalarını temenni ediyorum'' dedi.

     

    ''Değişim Liderleri Zirvesi'' toplantısı için daha uygun bir zaman ve İstanbul'dan daha uygun bir mekan bulunamayacağını da ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

     

    ''Zira, İstanbul, bu geniş coğrafyada merkezi bir konumda bulunduğu gibi, içinden geçtiğimiz değişim sürecini anlamak ve analiz etmek için de adeta bir kılavuz olma özelliğini taşımaktadır.

     

    Sadece Ortadoğu'yu değil, Balkanlar'ı, Kafkasya'yı, Kuzey Afrika'yı, Akdeniz'i anlamak için de İstanbul'a bakılması, İstanbul'un iyi anlaşılması gerektiği kanaatindeyim. Şuradan caddeye adımınızı atıp, yarım saat kadar sokaklarda dolaştığınızda, tarih öncesi çağlara, milattan önceki uygarlıklara ait eserleri görürsünüz. Hıristiyanlığın Avrupa'ya akışına, İslam medeniyetinin şekillenmesine şahitlik etmiş mimari eserlerle karşılaşırsınız. Yurtlarından edilmiş Musevilere kucak açmış olan bu şehrin, her etnik gruba, her inanca, her renge ev sahipliği yaptığını bizzat şehri teneffüs ederek anlayabilirsiniz. Yine bu şehirde, tarihe şahitlik ettiğiniz, zaman içinde yolculuk yaptığınız gibi, bugünü, Avrupa'yı, demokrasiyi, evrensel değerleri ve geleceği de görebilirsiniz.

     

    Yüzyıllar boyunca bu coğrafyada bir başkent olarak merkezi konumda bulunan İstanbul, bugün de dünyanın kültür ve hoşgörü başkenti; değişimin, dönüşümün, demokrasinin ve finansın uluslararası merkezi konumuna yükselmiştir. Şunu burada özellikle vurgulamak istiyorum: Türkiye, halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bir asırlık parlamenter sistem ve demokrasi deneyimi, bugün Türkiye'yi, 'İslam ile demokrasi yan yana olabilir mi?' tartışmalarının tam da merkezine konumlandırmıştır. Türkiye, mevcut rejimiyle, demokrasi tecrübesiyle, bugün ulaştığı ileri demokratik standartlarla, değişimi yöneten iradesiyle, İslam ile demokrasinin yan yana olabileceğini tüm dünyaya başarılı şekilde göstermiştir.''

     

    -AB SÜRECİ...-

     

    Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin, Avrupa Birliği ile katılım müzakerelerini kararlı şekilde yürüterek, 'Avrupa'da halkı Müslüman bir ülke olabilir mi?' sorusunun, bu noktadaki tereddütün ve en önemlisi de önyargının kırılması için çaba sarfettiğini vurguladı.

     

    İnsanın her yerde insan olduğunu ifade eden Erdoğan, insan haklarının da evrensel nitelik taşıdığını kaydetti.

     

    Erdoğan, şunları dile getirdi:

     

    ''Demokrasi, insan hakları, özgürlükler, belli bir kesimin, belli bir zümrenin, kavmin, ırkın imtiyazı asla ve asla olamaz. Kuzey'in demokrasiyi hak ettiği, Güney'in henüz demokrasiye hazır olmadığı şeklindeki bir bakış açısı, en az ırkçılık kadar tehlikelidir.

     

    Demokrasiyi, bazı toplumlar için hak görüp, diğer bazıları için ise henüz erken demek; ön yargıların ardına sığınıp, bazı toplumların demokrasiye hazır olmadığını söylemek adaletsizliktir ve bugün yaşadığımız birçok sorunun temelinde de işte bu adaletsizlik yatmaktadır.

     

    Üzülerek ifade etmeliyim ki, Ortadoğu'da son dönemde yaşanan ve yüksek sesle dile getirilen değişim talebi, Batı'dan, Kuzey'den gerekli desteği bulamamıştır. Irak'ın demokratikleştirilmesi için uluslararası toplum tarafından ortaya konan iştiyak, Ortadoğu'dan, Kuzey Afrika'dan yükselen değişim ve demokrasi taleplerinden ne yazık ki esirgenmiştir. Petrol, demokrasi ve insan hakları noktasında bir kriter asla olamaz.

     

    Ortadoğu'ya ve Kuzey Afrika'ya baktıklarında, sadece petrol görenler, sadece piyasa görenler, çok büyük bir yanılgı içinde oldukları kadar, toplumların vicdanında da telafisi zor yaralar açmakta, adalet duygusunu ciddi şekilde tahrip etmektedirler.''

     

    -DEĞİŞİM VE LİDERLİK-

     

    Başbakan Erdoğan, yaşanan ve etkileri halen devam eden son küresel krizi iyi analiz etmek, iyi okumak ve gerekli dersleri çıkarmak gerektiğine de vurgu yaparak, son küresel finans krizinin, ekonomik kalkınmanın eşitlik ve adalet duygusunu kenara itmesinin, dışlamasının bir neticesi olduğunu belirtti.

     

    Erdoğan, şöyle devam etti:

     

    ''Küreselleşme diyoruz... Dünyanın artık her köşesine televizyon yayınları ulaşıyor. İnsanlar, televizyon ekranlarından, lüks yaşamları, sınırsızca tüketimi, sınırsızca yapılan harcamaları seyrediyorlar. Sermayenin küreselleştiği, dünyanın küresel bir köye dönüştüğü böyle bir çağda, refahın, adaletin, barış ve demokrasinin küreselleşmemesi, insanlık adına acı sonuçlar doğuracaktır ve nitekim de doğuruyor.

     

    Nasıl ki adaletsiz kalkınma, küresel krizleri tetikliyorsa, biliniz ki demokrasi taleplerine duyarsız kalmak da küresel sosyal ve siyasal krizleri tetikleyecek; tıpkı küresel finans krizinde olduğu gibi, küresel sosyal ve siyasal krizin de faturası ağır olacaktır.

     

    Takdir edersiniz ki değişim olumlu yönde olabileceği gibi, olumsuz yönde de seyredebilir. İşte onun için lider, değişime hükmedebilen, değişimi kontrol edebilen, değişime istikamet çizen kişidir. Lider, aynı zamanda, değişen, değişime ayak uyduran kişidir.

     

    Değişimin gerisinde kalan, dünyanın gittiği istikametin, halkının gerisinde kalan lider, öncü olmaktan çıkar ve bir zalime dönüşür. Her lider, değişimin önünde durulmayacağını, değişime set çekilemeyeceğini görmek durumundadır. Toplumun değişim taleplerine kulak tıkayan, toplumun arzu ve taleplerine duyarsız kalan her lider, değişim rüzgarı karşısında er ya da geç yenilgiye uğrayacaktır. Lider koltuğa zenginlik katan kişidir, koltuktan zenginlik kazanan kişi değildir. Esasen lider, toplumdaki değişimi iyi okumalı; liderliğini, bu değişimin olumlu yönde şekillenmesinde göstermelidir.''

     

    habervaktim

     

     

    • Like 1

  8. Türkler doğurmasın!

     

     

    Rum lider Hristofyas’ın Türklerin sayısının dörte biri geçmemesi gerektiği sözlerini bir Türk yetkili, “Hristofyas açık açık bize ‘Türkler doğurmasın’ diyor” şeklinde değerlendirdi.

     

     

     

    KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile Rum Yönetimi Lideri Dimitris Hristofyas

    arasında, Kıbrıs sorununa nihai çözüm bulmak için devam eden görüşmelere

    “Vatandaşlık” konusu damga vurdu. Yeni kurulacak devletin vatandaşlarının

    sayısının tartışıldığı geçen haftaki görüşmede Hristofyas, KKTC nüfusunun önemli

    bir bölümünün vatandaşlıktan çıkarılmasını istedi.

    Milliyet’in edindiği bilgilere göre, “Kuzey’de nüfus sayımı yapılmalı” diyen

    Hristofyas, Türklerin sayısının, oluşacak yeni devlette 4’te 1 kadar olması

    gerektiğini savundu. Rum lider, “Bu sayının sürekli aynı kalması yönünde”

    diretti.

    Kıbrıs Türk tarafı ise, Hristofyas’ın önerisine “insan haklarına uymadığı”

    gerekçesiyle sert tepki gösterdi. Türklerin doğurganlığına işaret eden Türk

    heyeti, “Bu nasıl olacak? Belki anlaşmadan yıllar sonra Türk halkı daha fazla

    doğurarak devletin 4’te 2’sine denk gelecek” yaklaşımında bulundu. Hristofyas

    ise “Sayı her zaman dörtte bir olmalı” ısrarını sürdürdü.

    Öğrenciniz değilim!

    Tartışma sürerken söz alan Eroğlu’nun temsilcisi Kudret Özersay da “bilimsel açıdan vatandaşlıklarla ilgili” bilgi vermek istedi. Özersay’ın vatandaşlık konusunda detaylı ve uzun bilgi vermesi üzerine küplere binen Hristofyas, BM diplomatları önünde, “Akademik ve detaylı sunumunuz için teşekkür ederim ama ben buraya ders alamaya gelmedim, ben öğrenciniz değilim” çıkışını yaptı.

    Hızını alamayan Hristofyas, Cumhurbaşkanı Eroğlu’na da dönerek, “Siz neden konuşmuyorsunuz?” sorusunu sordu. Eroğlu da “diplomatik bir dille” Hristofyas’a, “Ben siyasi liderim. Uzmanlarım kendi alanlarında konuşur. Mülkiyet, Toprak ve ya Vatandaşlık konusu olsun. Bunları konuşacaklar uzmanlarımdır. En son karar aşamasında söz söylerim” cevabını verdi.

    Özersay Hristofyas’ı kızdıran konuşmasında, “Vatandaşlık sayısının 4’te 1 olması insan hakları çerçevesinden kabul edilemez. Ne 1960 düzenlemeleri ne de başka bir hukuk kuralı 4’te 1’e benzer bir oranı zorunlu kılmıyor. Bu nedenle belirli rakamlara odaklanmak doğru değildir” dedi.

     

    Doğurmamızı istemiyorlar!

    Milliyet’e konuşan bir yetkili de, Hristofyas’ın “Türkler her zaman Rumlardan az kalsın” yaklaşımını, “Hristofyas açık açık bize ‘Türkler doğurmasın’ diyor” şeklinde değerlendirdi. Aynı yetkili, “Rum’un derdi hegemonya. Hristofyas Türk tarafının nüfusunu da kendi istediği gibi belirlemek istiyor” dedi.

    Rumların varılacak bir anlaşma sonrasında kalmasına “evet” dediği 50 bin Türkiyeli KKTC vatandaşı sayısında da geri adım attığı belirtiliyor. Buna göre, Hristofyas, Kuzey Kıbrıs’ta hem 1960’tan itibaren hem de 1974’ten sonra vatandaş olanların (çocuk ve aileleriyle birlikte) 50 bin sayısının içinde olmasını istiyor. Bu en az 30 bin kişinin vatandaşlıktan çıkarılması anlamına geliyor. (Normalde çocuk ve aileler doğal vatandaş olması gerekiyor)

     

    Kaynak


  9. Bu konuya dahil olmazsak eğer olurda bir gün memelkete gitmwek nasibolursa içeriye almazlar alimallah! :) :)

    Konuya ilk katkımız şivesinden olsun Erzurum'un...

     

     

     

    DİYİRLER BİZDE

    Çitin adi çeper, oğlak da gıdik

    Tay'a kurik derler, köpeğe gudik

    Fasulye löbiye, bulgura hedik

    Mantıya da hıngel diyirler bizde.

     

    Telis Çuval demek, Pingel de folluk

    Bütüne tomari, tuluma tulluk

    Civcivlere cücük, hindiye culuk

    Patatese kartol diyirler bizde.

     

    Un Corbasi herle, Ahır bizde kom

    Bacaya buhari, leviyeye Lom

    Dantele tentene, tumana ise don

    Bedduaya gargış , diyirler bizde.

     

    Sofra bezi Dastar, Samanlık merek

    Demine bayahıt, sergene Terek

    Çaydanlığa çaynik, kovaya külek

    Havluya da peşkir diyirler bizde.

     

    Sandalye iskemle, katı ise perk

    Bilmeceye mesel, nadasada herk

    Dedikodu hekat, at arkası terk

    Yüz örtmeye yaşmak diyirler bizde.

     

    Dilsizin adi lal, görmeyene kor

    Yoğurt suyu söcük, öksürüğe çor

    Banyo yapmak çimmek, peynire de lor

    Mızıkçıya cığız diyirler bizde.

     

    Sos anık ve urva, kirişe hetil

    Geçen yıla bıldır, yatağa mitil

    Kahverengi kavut, bakraca Sitil

    Kilime de cecim diyirler bizde.

     

    Elbise entari, yumağa kelef,

    Koyunlara davar, sürüye celep

    Çamaşıra esbab, çapraza verep

    Rüzgara ülüzgar diyirler bizde.

     

     

    Mandalara Camış, kediye pisik

    Sofraya peşkın, danaya mozik

    Kuzu ve dananın yatağı kozlik

    Divana da peke diyirler bizde.

     

    Dağ eriği sarol, kaynağa göze

    Annemiz abadır, teyzemiz eze

    Halamız bibidir, teyzemiz eze

    Bayata da kerti diyirler bizde.

    Hanifi SÖZTUTAN

    • Like 2

  10. Bizi kuşatan haramlar

    Günümüz dünyasında Müslümanların, dinle, kutsalla, kitap ve peygamberle olan bağları gittikçe zayıflıyor/zayıflatılıyor. Kur’an okunuyor, ama mesajları anlaşılmıyor. Kur’an’ın emir ve yasakları hayatımıza karışmıyor. Hz. Peygamber dillerden düşmüyor ama örnek alınmıyor. Onun sünneti, hadisleri pratiğe aktarılmayı bekliyor. google_protectAndRun("ads_core.google_render_ad", google_handleError, google_render_ad);Özellikle haram ve helal çizgisinde bir hayat anlayışımız eriyip gidiyor. Haramlar karşısında kırmızı çizgilerimiz kayboluyor. Allah Teâlâ’nın kesinkes yasaklamış olduğu birçok husus haram kapsamından çıkarılmış gibi yaygınlaş(tırıl)ıyor. Hâlbuki imanımız bizi, haramlardan alıkoymalı değil miydi?

    “Nasıl ki iman ve ibadetler ferdin yaratanına karşı bağlılık ve kulluğunu simgeleyen bir anlama sahipse, dinin birtakım gayelerle koyduğu yasaklara ve sınırlara uymak da yine dindarlığın, Allah’a karşı gösterilmesi gereken bağlılık ve kulluğun bir gereğidir. Bu sebeple de hadislerde ve fıkıh kültüründe haramlardan kaçınma ve farzları yerine getirme aynı düzlemde ele alınmış, hatta çoğu yerde birincisi daha önemli addedilmiştir.”[1]İşlediğimiz haramlar içimizde bir huzursuzluk/iç sıkıntısı oluştur mu yor mu?

    Haramlara bulaşmak bizi telaşlandırmıyor mu? Yoksa imanımız bize haramları çirkin göstermez mi oldu? Yoksa eski haramlar helal oldu da bizim haberimiz mi yok!

    Kendi özgür irademizle kelime-i şehadeti getirip iman ettik. Allah’a teslimiyeti kabul edip Müslüman olduk. Sorulduğu zaman da “elhamdülillah Müslümanım” diyoruz, göğsümüzü gere gere. Peki, bu imanımızın ve Müslüman oluşumuzun hayatımıza etkisi nedir? Bu soruya cevabımızı göğsümüzü gere gere verebiliyor muyuz?İslam sadece vicdanlara hapsedilen, kişi ile Allah arasında kalan kuru bir inançtan ibaret değildir.

    Allah Teâlâ’nın bizi, kendisine kulluk/ibadet etsinler diye yarattığını[2] bilmeyenimiz yoktur. Ölümü ve hayatı da hangimizin daha güzel davranacağımızı sınamak için yarattığını[3] da biliyoruz. Biliyoruz bilmesine de bu bilgiyi inanca dönüştüremiyoruz. İnanca dönüşmeyen bir bilgi davranışlara etki etmediği gibi, hayatımıza da yön vermez.

    Dinimizin günlük hayatta, davranış ve tutumlarda, sosyal ilişkiler alanında getirmiş olduğu yasak ve sınırlamalar vardır.

    Asıl dikkat çekmek istediğimiz husus, Dinimizin kesin ve açık bir şekilde yasakladığı haramlara birçok Müslüman dikkat etmiyor. Bu haramlar sanki önceki dönemler içinmiş de bugün artık haram olmaktan çıkmış gibi bir durum gözlemleniyor. Birkaç örnek verecek olursak ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır.1. Faizli işlemler, krediler normal alışveriş gibi yaygınlaşıyor. Özellikle bankaların cazip gibi görünen kredi teklifleri karşısında dünya hayatının mal, makam, servet ve şehvetine kendini kaptıran dünyevileşmiş kimseler faizin haram oluşuna aldırmadan bu harama bulaşıyor. Pişman olup bir daha faize bulaşmamaya söz verip, tövbe edecek yerde faiz üstüne faiz kullanıyor. Allah ve Rasülüne savaş açmak[4] olan bir günahı işlediğinin farkında mıdır? Faizle ilgili şu ayet üzerinde çok düşünmemiz gerekiyor:

    ”İnsanların acil paraya ihtiyaç duydukları zayıf anlarını fırsat bilerek, verdikleri borç karşılığında fâiz alıp insafsızca tefecilik yapanlar, yâni ribâ yiyenler, mahşer gününde kabirlerinden ancak şeytan çarpmış ve bu yüzden cinnet geçirmiş kimsenin kalktığı gibi perişan bir hâlde kalkacaklardır. Bunun sebebi:

    “Sizin helâl gördüğünüz kâr ortaklığına dayalı borçlanmalar ve her türlü ticâret ve kira gelirleri de tıpkı fâiz gibidir. Eğer fâiz almak haramsa, bunların da haram olması gerekir. Zira ikisinde de sermayenin para kazanması söz konusudur!” demeleridir.

    Dikkat edilirse, kâfirler, fâizin ticâret gibi helâl olduğunu ifâde etmek için “Faiz ticâret gibidir.” demeleri gerekirken, sanki iktisadi hayatın vazgeçilmez unsuru fâizmiş de, yasaklığı tartışılan konu ticâretmiş gibi, “Ticâret fâiz gibidir.” diyorlar.

    Oysa Allah ticâreti helâl, fâizi haram kılmıştır. Çünkü fâiz, ticârî faaliyetlerden tamamen farklıdır.

    O hâlde, her kim kendisine Rabb’inden bir öğüt ulaşır da o öğüdü dinleyip tefecilikten, fâizcilikten vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir. Bu âyet inmeden önce fâiz yoluyla elde ettiği kazanç kendisinden geri alınmayacaktır. Çünkü cezalar, geçmişe yönelik olarak uygulanmaz. Onun âhiretteki durumu ise Allah’a kalmıştır. Allah, tövbesindeki samîmiyete ve tövbe ettikten sonraki davranışlarına göre ona hak ettiği karşılığı verecektir.

    Fakat kim de Allah’ın emrini hiçe sayarak yeniden fâizciliğe dönerse, işte onlar da cehennem halkıdır ve sonsuza dek orada kalacaklardır!

    Faizden vazgeçmeyenler, bunun cezâsını sâdece âhirette görecek de değiller:

    -Allah, fâiz ve tefecilikle elde edilen kazancı, yâni ribâyı bereketsiz kılar, sadakaları ise kat kat artırır. Nitekim, fâiz ve tefeciliğin yaygınlaştığı toplumlarda, çıkarcılık ve bencillik duyguları egemen olur. Sürekli sınıf çatışmaları, anarşi ve sosyal bunalımlar yaşanır. Karşılıksız yardım ve iyiliklerin yaygınlaştığı toplumlarda ise, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma duyguları hakim olur. Refah ve zenginlik, toplumun her kesimine yayılır. İşte bu yüzdendir ki, fakirlere verilen sadakalar cennet nîmetlerine, fâiz kazançları ise cehennem azâbına sebep olacaktır.”[5]

    2. İçki, kumar ve insanın aklını örten her türlü uyuşturucu kullanımı da toplumumuzda yaygınlaşmıştır. İçkinin her türlüsünü dinimiz apaçık bir şekilde haram kılmıştır. Buna rağmen içki tüketimi yaygınlaşmakta hatta bazı kimseler haram oluşunu kabul etmeyerek içkinin tüketiminin yaygınlaşmasını savunabilmektedir. Bu içki örneğinde olduğu gibi haramlara karşı çıkarak, helalmiş gibi savunan kimseler acaba imanları ile nasıl bağdaştırabiliyor? Kim olursa olsun, kimse Allah Teâlâ’nın haram kıldığı bir şeyi kendi kafasına göre helal kılamaz. Aksi takdirde ilahlık iddiasında bulunmuş olur. Haramların yaygınlaşmasını isteyerek savunan kimseler ancak Allah’a isyan bayrağını çekmiş şeytanın insan versiyonudurlar. Şu İlahi hitap üzerinde biraz düşünürsek konu anlaşılacaktır:

    “-Ey iman edenler!

    -Şarap başta olmak üzere, bütün sarhoşluk verici ve uyuşturucu maddeler,

    -Kumar, yâni haksız kazanca sebep olan her çeşit şans oyunları,

    -Allah’ın hükümlerinin reddedilerek O’ndan başka ilahlaştırılan varlıkları temsil etmek üzere ortaya konan işâretler, semboller, rozetler, dikili taşlar, heykeller, putlar,

    -Ve yapacağınız işlerde, ilâhî vahyi rehber edinip, karar vermek yerine; medyumluk, astroloji, fal okları (5-Mâide:3) gibi bâtıl inançlarla hayatınızı yönlendirmeniz size yasaklanmıştır.

    İşte bütün bunlar, şeytan işi iğrenç birer pislikten başka bir şey değildir! O hâlde, bunlardan uzak durun ki, dünya ve âhirette kurtuluşa eresiniz!

    Bunların haram kılınma hikmetine gelince:

    -Şeytan, içki ve kumar yoluyla aranıza kin ve düşmanlık sokmaya, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymaya çalışır. Öyleyse, hâlâ bunlardan vazgeçmeyecek misiniz?

    O güne kadar içki müptelâsı olan insanlar, bu âyeti duyar duymaz, ellerindekini atıyor, Allah’ın “Artık vazgeçmeyecek misiniz?” soruna cevap olarak, göklere “Vazgeçtik ya Rab, vazgeçtik ya Rab!” nidâları yükseliyordu.”[6]

    Etrafımıza baktığımız zaman daha birçok haramların bizi kuşatıp çepeçevre sardığını görürüz. Evlilik dışı gayr-i meşru ilişkiler, fuhuş, açık saçıklık, cana kıyma, hırsızlık, gıybet, dedikodu, iftira, yalan, yalancı şahitlik, zulüm, kul hakkı gibi dinimizin yasakladığı hususlar da toplumumuzda yaygınca görülmektedir. Bu ve diğer haramların bizi kuşatıp yaygınlaşmasına imanımız gereği engel olmamız gerekiyor. Haramlardan uzak durmazsak, tehlikesini öğrenip öğretmezsek, sessiz ve tepkisiz kalırsak, gün gelir haramlar denizinde boğulur bir halde buluruz kendimizi.

    Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına uymak imanımızın bir gereğidir. Her Müslüman helal-haram sınırları içerisinde hareket etmelidir. Herhangi bir harama, günaha bulaşan bir Müslüman derhal tövbe etmelidir.

    “Hâlâ pişmanlık ve gözyaşlarıyla Allah’a yönelip O’ndan af dilemeyecekler mi? Zira O’nun rahmetinden asla ümit kesilmez. Ümit kesmeyenlere ne mutlu; çünkü Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”[7]

    [1] İlmihal 2, s.31, DİB [2] Zariyat, 51/56 [3] Mülk, 67/2 [4] Bakara, 2/279 [5] Mahmut Kısa, Kısa Açıklamalı Meal, Bakara, 2/275-276 (Koyu kısımlar meal, koyu olmayan ara cümleler açıklamadır.) [6] Mahmut Kısa, Kısa Açıklamalı Meal, Maide, 5/90-91 (Koyu kısımlar meal, koyu olmayan ara cümleler açıklamadır.) [7] Mahmut Kısa, Kısa Açıklamalı Meal, Maide, 5/74

    Alıntı: Mehmet ESER


  11. Konya’daki İlahiyatçı ve diğerleri!..

     

    Kadınımızın kahir ekseriyetle “şuurlu” olduğu, erkeğimizin iyice yamulduğu bu ortamda, aileyi “kadınımızın” ayakta tuttuğunu çok iyi biliyorum...

    Lâkin; görüyoruz ki hâlâ, “oyunun” farkında olmayan “kadın”lar da var!..

    Onlardan bazılarını “ekranda” gördüm...

    Sözüm...

    “Bu kadınlar”a!..

    İlahiyat Profesörü’ne saldıran “Bu kadınlar” ahlâksız erkekler tarafından kullanıldıklarını görmüyorlar mı?..

    Görseler...

    Akletseler...

    Konya’daki İlahiyat Profesörü’nün “Taciz evet iğrenç bir fiildir, aşırı dekolte de taciz eylemini kışkırtmaktadır” şeklindeki sözlerine karşı çıkmazlardı...

    İlahiyat profesörünün sözlerine tepki gösteren “kadınlara” hitap edeyim...

    Ey kadın;

    “Kapını kitle, hırsızı günaha sokma” lafına ne dersin?..

    Aç kapını sonuna kadar ve sonra da “Hırsız girdi, neyim var neyim yoksa soydu!” diye dert yan!..

    Evet hırsız suçlu...

    Suçlu da...

    Evinin kapısını açık bırakana ne demeli?!..

    Yaptığının “akıllı işi” olduğu söylenebilir mi?..

    ¥

    Ey kadın;

    Bazı gazeteler her gün hemcinslerinin “çıplak” resimlerini basıyor...

    Ve bu gazetelerin başındaki ahlâksız heriflerden bazıları; “Bu iş için özel zaman ayırdım; kadının en çekicisini kendi ellerimle seçiyorum” demekten çekinmiyor!..

    İlahiyat profesörünün “tespitine” karşı çıkan kadına sorayım mı:

    O ahlâksız heriflerin, yani çıplak kadın resmi basan o ahlâksız heriflerin müşterisi kim?..

    Evet...

    Yine ahlâksız herif!..

    Peki...

    Ahlâksız heriflere, “kadın sunana” ne derler?..

    “Kadın vücudu satana” ne derler?..

    Ey kadın...

    İlahiyat profesörünün “tespitine” karşı çıkan kadın...

    “Mal yerine konulduğunun” farkında değil misin?..

    ¥

    Bunlardan biri çıkmış...

    “Hadi açıldım saçıldım, tecavüzcümü bekliyorum” demiş!..

    Vay ‘mal’ vay!..

    YÖK BÜYÜK HATA YAPTI!..

    Onlar böyle...

    Ya, “YÖK yönetimine” ne demeli!..

    Ya, o rektöre!..

    Bir “İlahiyat profesörü”nün bu kadarını bile söylemesine ateş püsküren zatlara?..

    Bırak onu bunu;

    “Bilimsel özerkliğe” ne oldu?..

    Hani...

    İlahiyatlarda “Allah’ın varlığı, yokluğu bile tartışılabilir” diyordunuz...

    O tartışmanın bile yapılabildiği “özgür ilahiyat”, “dekolte giyinmenin hükmü”nü tartıştığında hedef haline getirilecek...

    Ve “beyaz kadın tacirleri”nin arzusu doğrultusunda,

    Hakk’ı haykırmaktan başka hiçbir “kabahati” olmayan bir İlahiyat Profesörü hakkında inceleme başlatılacak!..

    Ki siz...

    Daha “Bilimsel hırsızlığı” tescilli bir “laikçi profesör” hakkındaki soruşturmaya girmemişsiniz!..

    Daha doğrusu girememişsiniz!..

    Hal bu iken...

    Bir İlahiyatçı “Hakk”ı dile getirdiği için linç ediliyor...

    Bir çağrı ile bitirsem mi...

    Şöyle bir çağrı nasıl gider:

    Her “Namuslu” İlahiyatçı ‘meslektaşına’ sahip çıksın!..

    HATIRLATMIŞ OLAYIM!..

    Ha bak unutuyordum;

    Geçtiğimiz günlerde Rus Ortodoks Kilisesi Resmi Sözcüsü Vsevodol Çaplin demişti ki:

    “Fazla açık giyinen kadınlar erkekleri tahrik ediyor, bu da taciz olaylarını kışkırtıyor!..”

    Hani bazılarına;

    “Müslüman”ın lafı kâr etmez ya...

    Belki “Papaz”dan “İlham alırlar” diye vereyim dedim!..

     

    HACI BAYRAM’A...

    Biliyorsunuz, Ankara Ulus’taki Hacı Bayram-ı Velî Camii ve avlusu yeni haliyle hizmete girdi...

    Bugün Cuma...

    Orada bir “rekor”a imza atalım diyorum..

     

     

     

    Serdar Arseven


  12. Bismillarihmanirrahim;

    ....Bazan bir şeyi kerih görürsünüz. Halbuki o şey sizin için bir hayırdır. Ve bazan da bir şeyi seversiniz, halbuki o şey sizin için bir şerdir. Ve Allah Teâlâ bilir, sizler ise bilmezsiniz.

    Bakara/216

    Hadise akabindeki tepkiler ne kadar islam toplumundaki bizleri huzursuz etsede (özellikle Orhan Hoca'ya gelen eleştiriler) bunun içerisinden

    gelecekte müspet bir şekilde sonuçlanması muhtemel bir hayrın kapısı aralandı.(Allah muvaffak etsin!)

    Öncelikle değerli yorumlarınız için müteşekkirim. Aslında üzerine sayfalarca yazabilecek bir mevzuu. Lakin, dejenerasyonun bu şiddette zuhurumu dersiniz yoksa (Allah muhafaza...) imanın son noktası olan "buğz" eylemini bile hakkıyla ifa edememizmi...

    Artık yeterince tepki göstermeyi boşverin gösterenlere bile yeterince destek vermiyoruz. Belkide trradomir'in dediği gibi liberalizme aykırı sözü söylemeye yada savunmaya olan korkumuzdur buna sebep.

    Aslında konu açık; biri eğer islama inandığını iddia ediyorsa bu dinin kitabı olan Kuran-ı Kerim'e tabii olacak hepsi bu!

    Bir hocamızda kalkmış bu mihenkte somut örneklerle fikrini dile getirmiş. Salyalarla saldıranların derdinin özgürlük olmadığını hepimiz biliyoruz. Onların derdi İslam ile, hele bunu birde ilahiyatçı söylemiş ya, "Çocuklarımızı bu yobazlara mı teslim ediyoruz?" diyen denyolar döküldü sokağa. Sanki çocuklarını ilahiyata gönderenler onlarmış gibi. Bunula ilgili şu örneklere ise katılmıyorum, "falan yerde öylemiş filan yerde böyleymiş bakın bunlar bizim söylediklerimizi destekleyen gelişmiş(!) ülkeler o yüzden biz haklıyız" falan filan.Deminde söyledik "benim mesnetim Kur-an, Peygamber (s.a.v.)" diyecek fertlere ihtiyacımız var. "Banane italyadaki papazdan rusyadaki bilmem neden. Ben kendime bakarım ve Üstad'ın dediği gibi bir tek ben kalsam yine şeriat adına yapılması gerekeni yaparım" diyecek fertlere...

     

    Denebilir ki; inanmayana dininin üstünlüğünü nasıl anlatacak ispat edeceksin? O zman deriz ki; bunun tek yolu başka dinleri referans almak değil, aslında bu bir yol bile değil. Adam ateist ise-ki büyük bir çoğunluğun tabii olduğu din(!) bu- ne hükmü olacak hırıstiyanlığı yada bir papazı sözlerinize dahil etmenin. Unutmayın! Dinlerin tamamına savaş açmış gürüh ilk düşmanımız.

    trradomir'in alıntıladığı yazı güzel, ancak yukarıdaki sebepten ötürü bence amaca hizmet etmekten uzak. Bir kere kadının kapitalist sistemde kendisinin nasıl pazarladığının farkına varması gerek. "Bu nasıl eşitlik ki kendini teşhir etmesi gereken ben oluyorum?" demesi aklını başına bu yolla devşirmesi lazım.

     

    Müsadenizle bir yazıda ben eklemek istiyorum;


  13. Herhangi bir film hakkında bu siteye birşey yazmaya artık korkuyorum

    Ama dayanamadım gene :D

    Film bildiğiniz dizi formatında hazırlanmış (E.A.'ın tabiriyle "Dizi; adı üstünde kötü film" :) )

    Kalitesinide doğal olarak dizi terazisinde tartmak lazım.

    Dizide pardon filmde benim tek aradığım Mavi Marmara'ya daha fazla yer verilmesi olurdu heralde.

    En azından şu karelere düşen ödlek israil askerlerinin üzerinden bir geçseydi...

     

    d83296b4-31ec-451c-92d1-e3e714682404.jpg

     

    Sadede gelirsek bu eksiği dışında temas ettiklerine bakarsak illada izleyip her gördüğünüze tavsiye edeceksiniz diyemesekde :) firsat bulunduğunda seyredilebilecek bir film diyebiliriz.


  14. Dekolte giyersen tecavüz sürpriz olmaz!

     

    Selçuk Üniversitesi İlahiyet Bölüm Başkanı Prof. Orhan Çeker: "Sorunun odağında kadın var. Sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmaz. Tahrikten sonra sonucundan şikayet etmen makul değil."

     

    AK Parti'li milletvekilleri tarafından TBMM'ye sunulan ve "hadım yasası" olarak nitelendirilen "cinsel saldırı suçu ile çocuklara ve reşit olmayana tecavüzden yargılananların hadım edilmesini" öngören tasarıya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Çeker'den tartışılacak bir yorum geldi.

     

    Habertürk gazetesinin haberine göre, her ülkede olduğu gibi Türkiye'de de tacizcilerin olduğunu belirten Prof. Orhan Çeker, sorunun kökenine inilmesi gerektiğini ifade ederek şunları söyledi:

     

    "Sorunun odağında kim var? Kadın var. Kardeşim sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmayacaktır. Tahrik ettikten sonra sonucundan şikayet etmen makul değildir.

     

    Bu konuda suçu işleyenleri savunduğum anlaşılmasın. Elbette işlenen suç son derece iğrençtir. Lakin bu suçun işlenmesinde dekolte ve tahrik edici kıyafetler giyinen kadının da etkisi küçümsenmeyecek kadar büyüktür. Bu konuda tabi ki erkek suçludur ama kadının da suçu gözardı edilirse meseleyi çözümde yanlış adım atmış oluruz. Bu olayda her iki taraf da suçludur."

     

    Prof. Çeker, "Öncelikle belirtmeliyim ki dinimizde böyle bir ceza yok. Bu siyasi otoritenin kararı ile uygulanan bir ceza yöntemidir" dedi.

     

    KAYNAK


  15. Hazret-i Ebû Bekr önceleri tüccâr idi. Sefer ve ticâret yapardı. Ekserî Şâma giderdi. Seferde iken, bir gece rü'yâ gördü ki, gökden ay inip, kucağına girdi. Ebû Bekr, iki eliyle onu kucakladı ve sînesine basdı. Uyandı. Yemlîhâ adında meşhûr bir râhib var idi. Ona varıp, rü'yâsını ta'bîr etdirdi. Râhib dedi ki,

    - Sen nerelisin?

    Ebû Bekr dedi;

    - Arz-ı Hicâzdanım.

    Tekrâr sordu:

    - Ne iş yaparsın.

    Ebû Bekr,

    - Tüccârım, dedi.

    Râhib dedi ki,

    - Yâ Arabistanlı kişi. Bu rü'yâda, sana büyük müjdeler vardır. Ta'bîrini ister isen, ücretini ver, dedi.

    Ebû Bekr 'radıyallahü anh' oniki dînâr çıkarıp, verdi.

    Râhib dedi ki:

    - O ay ki, gökden sana indi. Âhır zemân Peygamberidir. Yakınlarda zuhûr edecekdir. Sen Onun hayâtında iken vezîri olursun. Sonra halîfesi olursun. Yâ Arabistanlı kişi. Eğer ben sağ iken, Ona yetişir isen, bana haber ver. Ona varıp, buluşayım. Eğer ben dünyâdan gitmiş isem, selâmımı ona ulaşdırırsın. Ben Onun dînine girdim ve ümmetinden oldum. Beni âhıretde şefâ'atinden unutmasın.

    Hazret-i Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh',

    - Bana bir mektûb ver, dedi.

    Râhib, oniki satır bir mektûb yazıp, Ebû Bekre 'radıyallahü anh' verdi. O mektûbun mevzû'u şu idi.

    (Esselâmü aleyke yâ Muhammed bin Abdüllah el Mekkî el Medenî el tehamî, salevâtullahi teâlâ aleyke ve selleme. Hakîkaten sen âhır zemân Peygamberisin! Ve Rabbilâlemînin Resûlisin. Bu mektûbu Ebû Bekr bin Ebû Kuhâfe ile sana gönderdim. Ma'lûm ola ki, ben sana îmân getirdim ve sana ümmet oldum. Ebû Bekr bana gelip, rü'yâsını ta'bîr etdirdi. O rü'yâ delâlet eder ki, Ebû Bekr senin vezîrin olur, sonra halîfen olur. Eğer ben sağ olup, hazretine yetişirsem, gelip önünde gâzâ ve cihâd ederim. Eğer yetişmezsem, âhıretde beni şefâ'atinden unutmayasın) diye mektûbu temâm etmişdir.

    Hazret-i Ebû Bekr 'radıyallahü anh'; ey rü'yâyı ta'bîr eden kişiye:

    - Eğer ta'bîr etdiğin gibi olursa, yüz altın dahi bende senin emânetin olsun, dedi.

    Şâm seferini bitirip, Mekkeye geldi. Bu hâdiseden oniki sene geçdi. Hak sübhânehü ve teâlâ, hazret-i Muhammede 'sallallahü aleyhi ve sellem' vahy eyledi. Bir gece o büyük Peygamber, Ebû Kubeys dağına çıkıp, gece yarısında dedi ki: Allahü teâlâya da'vet edenin da'vetini kabûl ediniz. Lâ ilâhe illallah, deyiniz. Ebû Bekr, serîr üstünde yatıyordu. Söylenilenleri işitdi. Eşhedü en lâ ilâhe illallah. Ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah. Birkaç gün sonra, Mekke sokaklarında, hazret-i Resûlullah 'sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem' ile buluşdu.

    Hazret-i Fahr-i âlem ona dedi ki:

    - Ne olaydı, islâma geleydin.

    Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' dedi ki:

    - Yâ Muhammed 'sallallahü aleyhi ve sellem'! Peygamber isen mu'cize gösteresin.

    Hazret-i Resûl-i ekrem 'sallallahü aleyhi ve sellem', Ebû Bekrin göğsüne mubârek ellerini dayayıp, şöyle dıvâra yaslayıp, dedi ki,

    - Sana o mu'cize yetmez mi ki, o rü'yâyı gördün. Yemlîhâ râhibe ta'bîr etdirdin. O zemândan on iki yıl geçdi. Ta'bîr edene on iki dînâr verdin ve yüz dînâr dahâ va'd etdin. Rü'yâyı ta'bîr eden, on iki satır bir mektûb yazıp, sana emânet verdi. Bunları bir-bir görüp, muttalî olup, mektûbda yazılan şudur, şudur deyip, takrîr buyurdular.

    Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' işitip, parmak kaldırıp,

    - (Eşhedü en lâ ilâhe illallah. Ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah). Ya'nî sen, o Peygambersin ki, Yemlîhâ râhib senden haber verdi, dedi.

     

    Kaynak: Menakıb-i Çihar Yar-i Güzin


  16. Twitter ve Facebook Penguen'in son sayısında yeralan bir karikatürle çalkalandı

     

    Penguen'in çizerlerinden Bahadır Baruter'in imzasını taşıyan karikatürün İslam'ın kutsallarına hakaret ettiği öne sürülüyor. Tartışmaya yol açan karikatür Twitter ve Facebook kullanıcılarını ikiye böldü. Bazıları bunun inanç ve dine hakaret olduğunu söylerken bazıları da "Penguen'e linç girişimi başlatıldı" dedi

     

    Eleştirilerde karikatürde “Allah yok, din yalan” ibaresi gizlice yazıldığı ve caminin lambalarının prezervatif şeklinde tasarlandığı iddia ediliyor.

     

    penguenhakaret.jpg

     

    Kaynak

    • Like 1
×
×
  • Create New...