Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mumin

Editor
  • Content Count

    933
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    51

Posts posted by mumin


  1. Necip Fazıl'ı "Üstad" yapan isim. Efendi Hzretleri'nin Efendi Babası Ali Haydar Efendi'nin de arkadaşı. Bakınız o yüzde sakalda, sarıkta, cübbede, şalvarda ne heybet var. Ben onun yerden topladığı toz dahi olamam. İnsan-ı Kamil olmak bu yüce insanların vesilesiyle mümkün. Düşününüz hiç bir kitaptan ruhunu doyuramayan adamı, insanları küçük gören, kibir adamını bir yanardağ haline çevirip, cemiyete adeta canavar gibi salan bu isim işte; Abdülhakim Arvasi Hazretleri.

     

    Bütün iş bu isimlerde, sır onlarda, ruhun anahtarları onlarda. Daha ne var?!

    • Like 1

  2. Üstad'ın günümüzde yetim kaldığı cephe; medya, basın. Reklamlarda geçti, güzelim masum yürekli Anadolu insanının gözlerine ve de kalplerine küfür hizmeti yapılıyor. Yüzlerce insanı toplayıp dizi izlettiriyorlar. Tanrım ne hizmet! Topla onları bir güzel bir konferansını koy Üstad'ın yahut adına bir sergi yap, yahut O'nun adına yapılmış bir belgeseli filmi izlet. İnsana vecd gelsin, öz ruhunu hatırlasın değil mi ama? Yok arkadaşım herkes küfürde birlik halinde. Nazım'ın filmi olmuştu, Mavi Gözlü Dev'di sanırım. Böyle bir canlandırma Üstad adına yapıldı mı? Harika tiyatroları var, hangisi oynanıyor? Senaryo romanlarının her biri bir filme malzeme olacak kalitededir. Kim el atar bu işe?

     

    Yukarıdaki karikatürü çizen şahsa da müteşekkiriz. Kalemin hizmet ettiği yol sahte kalemşörlük değil işte budur.

     

    Herkes alanında acaba Üstad için ne yapabilirim diye düşünecek. Çöpcüsü dahi. Uyanış o zaman başlayacak.

     

    Rabbim yürü ya kulum der elbet.


  3. Ne cennet tasası ve ne cehennem;

    Sadece Allahın rızasındalar.

     

    Sadece Allahın rızası... Karşı karşıya kaldığı her durumda, her müslümanın eliyle kalbini yoklaması gereken bir mesele. Allah rızası için mi, yoksa nefs için mi? Öldürmek üzere olduğu kafirin, yüzüne tükürmesiyle kılıcını kınına koyan Hz. Ali (r.a) ne güzel bir örnektir. Kafirin, kendisini niye öldürmediğini sorması üzerine, "Seni Allah için öldürecektim, yüzüme tükürünce araya nefsimin girmesinden korktum." der büyük sahabe. Sevgi ve nefret kanatlarımızı yalnız Allah için çırpmamız gerektiğini ihtar eder.

     

    Allah, namazla cennet takas etmeye çalışan aşksız yobazlardan değil de; sadece O'nun rızasıyla ömür sürenlerden eylesin bizi. "Geçen garip bir hal oldu; bir an cesarete gelip de ilk defa Allahtan cenneti istedim." diyen Allah dostunun halinden ibret almayı nasip eylesin.

    Ne denli hoş bir açıklama olmuş, kısa yalnız net. Bunları hatırlamak değil hiç unutmamak esas.


  4. Allah'ım bir ölüm ancak bu denli muazzam resmedilir, ancak bu kadar iliklerime işlemeyi başarabilirdi. Üstad şu son safhalara değinmemiş ilk devrelerde kalmış olsaydı, sahi göstermeseyi ölümün bir sevgiliye visal olduğunu; tek kelimeyle çıldırırdım. Çıldırmalıydı insan!

     

    Tamam maddeci zihniyete acayip bir darbe bu. Ama hangi müslüman bazen bu kelimenin soğuk yüzünden ürkmez ki? Bir yanda Beyazıt'ın "Ölümsüzlüğü tattık" sözü varken Cahit Ağabey'in "Kırlarda çiçekler bensiz açacak" demesi..

     

    Tanrım Tanrım aklın ötesi ne denli aciz.. Bu fikir başlı başına ölmeye sebep.. Aklım almıyor sözünü aklım almıyor ama insanın cidden aklı almıyor. İmansız birinin ölümle yok olacağı zannına bir an kendinizi koyunsanıza. İçtiğim su burnumdan gelir benim. Bir daha mı geleceğiz dünyaya sözünden verilmeye çalışılan mutluluğa teşvik, kederin ta kendisi.

     

    Yok oluş. Allah'ım kabirden öyle korkuyorum ki, ben bir odada kapalı kalmaktan, oksijensiz duvarlardan dahi daralırım. Fazlasını sevmem ama biraz ışık sızmalı bence. Kabre spot ışık fena olmazdı. Bu düşünce şu an acayip ızdırap veriyor bana. Hayır bunun adı entelektüel kriz değil. Resmen acı duyuyorum. Acı bu.


  5. Şu mükemmel ibarelerin hangisini bugün din adamı geçinen ilahiyatçılar dile getirmiştir yahut getirebilir. Bahsetmiştim bir başlıkta, hocamın şu Hamidullah'ı müdafaa hususu. Önden bir arkadaşım demişti, hocam Üstad o kişi hakkında ne der bilir misiniz?

     

    Arkadan gayet ve de tok bir sesle;

     

    _Aduvvullah! diye seslendim. Bakınız lafları aynen şu şekil.

     

    Şimdi arkadaşlar Üsad'ın kimliğini biliyoruz, ilim adamı da değildir, söylediği her şeye itibar edeceğiz diya bir kaide de yok.

     

    Allah ben arkada uçuşa hazırlanıyor gibiyim. Şimdi lafa girsem hocam eyvallah şair, yazar her neyse oldu zamanında. Ama Abdulhakim Arvasi Hazretlerine ittiba ettikten sonra hangi aşamaları geçtiğini bilmiyor musunuz? Hem bir ehl-i sünnet hem de şeriat ehhli olmuştur desem, kalkıp bana bir de tarikat mi diyorsun dese? Ben orada 3. dünya savaşına sebebiyet vermekten disiplini boylayacaktım. Tabi işin şakası da dedim susalım. Sadece hocam o eser bende mevcut, getireceğim size dedim. Gözleri gerildi, biz buradayız getir dedi.

     

    Sempozyumda Dursun Ali amca muazzam bir laf etti, oydu sanırım, ve de bu adama hayran kaldım, meğer ne mükemmel beyinlerin ustalığını yapmış Üstad'ımız.

     

    _Evet Necip Fazıl bir din adamı değildir ama dininin adamıdır!

     

    Uww harikaydı bu, çarpıldım. Ve hayıflandım ben nasıl bunu düşünüp hocama çarpamadım diye.

     

    Sonra Efendi hazretlerinin lafı geldi aklıma;

     

    _Müslüman dediğin akilli olacak akilli!

     

    Lafın zamanında ve yerinde kılıç gibi kesecek, kılıç!

     

    Evet Üstad hem akaid hem siyer hem de fıkıh meselelerinde bir ilahiyatçıdan daha çok vasfaa haizdi. Miyasoğlu amcam dedi;

     

    Bunca yıl geçti Çöle İnen Nur'un yayınının üstüne. Ve Üstad'da Allah aşkını ve Resul aşkını biliriz. Bir ilahiyatçı kalkıp da bunun üzerine tez yazmış, doktora yapmış değildir. Aklıma koydum, bu iş benim!


  6.  

     

    **Hiçbir çarem, hiçbir kuvvetim, hiçbir silâhım kalmamıştı. Nereye gideceğimi bilmeksizin kendimi sokağa attım. Arabaların sanki hiç yol bırakmayarak şehri tıka basa dolduran bu evlerde nasıl dinlenirler, nasıl düşünürler, nasıl yaşarlar? Bu evlerde hiç kafaları çalışan yok mudur? diye sayıklıyor, bir yandan da:

     

    "Yol evden belâlı, ev yoldan beter!"

     

    mısra-ı bercestesini mırıldanıyorum. Ne kadar mırıldandım bilmiyorum..."

     

     

     

    Ahh bayılıyorum böyle sorgulayıcıi hesabı kendine vazife ve de meslek edinen adamlara. Bir kadına zinet nasıl yakışırsa ki bunu da abartıyorlar ya neyse, adama da jilet bir takım elbise edasında fikir yakışıyor arkadaşım, fikir!

     

    Bazan kendimi geçip insanoğlunu, insanlığı sorguluyorum. Gerçekten bunu dediğim oluyor, istihza anlamayıınız hakikatin kendisi bu, gerizekalı sürüsüyle yaşadığımı düşünürüm kimi zaman. Hani bil bilimsel konuşma yapayım dersin, yahut edebi olsun, lafının derinliğini anlayacak kafadan mahrum olursun.. Yaşanıyor bunlar, uzak değil yani. Bir keresinde bir büyüğümüz bana; "Çok biliyorsun bu yüzden çevrendekiler seni tatmin edemiyor dedi." Hayır dedim, onlar az biliyorlar. Böyle farklı bir ihtiras bu, okumadan aldığım tadı ekmekten almam ben. Bu saplantı aslında anormal. İnsana ihtiyacım yok,bunu rahatlıkla diyebiliyorum. Hep akedemik çalışmalara gömülmüş hayal ederdim kendimi. Ahşaptan evin çatı katı, duvarları çevreleyen kütüphane, internete de salt günlük köşe yazılarımı yayınlamak için gireceğim. Oku, abdest al, namaz kıl, huzurdan kalk, oku, oku ve yine oku. Zaman zaman yurdun muhtelif topraklarında hitabet.. Hani şükür kuvvetlidir de biraz. Öyle derler yani. Ben bunu samimiyetime veriyorum, çünkü anlatırken gerçekten hissediyor ve de yaşıyorum. Neyse sonra imza günleri falan, hayır hayır nobeli reddediyorum, sanırım daha karizma bir ünüm olur o zaman. Sonra biraz para edindikten sonra hacc yegane muradım. İnşallah babamla gitmek nasip olur. Oraları çok merak ediyorum, arzuluyorum. Geçen ev arkadaşımla konuşuyordum, hoca demiş ki;

     

    _Rus edebiyatının hayranıyım, Puşkin'in vaftiz olduğu kiliseyi dahi ziyaret ettim.

     

    Dedim var öküz! Diyemedin mi ki hocam, Ahmet Yesevi'nin kabrini hiç ziyaret ettiniz mi?Gördünüz mü Buhara'yı, ya Kudüs'ü?! Gavur iline gittin diye adam mı oluyor, hüviyet mi kazanıyor bu man kafalar.. Prof oluyorlar, ve Türkiye bunlara emanet.. Yandık desenize!

     

    Geçen Akman'ın köşesinde okudum, şekspir Yunus Emre mukayesesi.. Hayy budala.. Anlamıyorum ben bu modayı.. Yok şu kadar kelime kamış yok şöyle edipmiş.. İlla da bizim bir adamımızı onlara benzetmek yahut onlara benzemek zorunda mıyız? Mürşidine odunun dahi eğrisini götürmeyen, o denli ince, hassas bir ruh çizgisine, mayasına layık bir yürek adamını ben niya illa batı kafasına uydurma derdindeyim? Şekspirin ülkemizde bir benzeri yok diye biz salak, gerizekalı bir millet miyiz, tek ayak üstünde mi durmamız lazım? Hem Üstad'ın kapasitesine hangi şekspir denktir acaba?Dünya edip isimi saydılar ona mukabil, her bir satırdan sonra Üstad'ın da adı geçsin diye fılfır fılfır okuyor gözlerim; yok yok yok! O gazeteyi de sildim defterimden, bakmayın makale okumak bir tutku oldu bende, edemiyorum yine de okumadan. Öte yandan bir grup salih insanla karşılaşıyor Yunus, dua ediyorlar, hop gökten yemek iniyor, ne güzel ya.. Neyse Yunus da bir deniyeyim diyor;

     

    _Allah'ım adını andıkları zatın hürmetine bize yemek indir.

     

    Hopp yemek önlerinde. Diyorlar ne diye dua ettin, diyor sizin andığınız zat adına dua ettim. Onların zikrettiği zatın adı da Yunus Emre..

     

    Diyor, biz hata ettik, meğer o dergah bizi adam ediyormuş.. Sonra Yunus Emre oldu, Bizim Emre.. Ya anladınız ya dostlar?

     

    Şimdi Şekspir kaç kere Ofelya dese yahut Horaçiyo dese sonra iner yahut soylu kafa imajı çizse "bizim şekspir" olur. Bunlara kafa yormak lazım gelmez akıl olan direk kavrar davayı. Ben böyle batı mukallidi olmaya, hayran olup akmaya karşıyım, savunanlara da fena çarpıyorum. Kalem gibi olacak müslüman. Eğriye eğri, doğruya doğru.

     

    Nereden geldik biz, ha; Bu evlerde hiç kafaları çalışan yok mudur?

     

    Var elhamdlillah Nurettin amca var.. Elhamdülillah ki o koca kartalı gökler bizden çekti aldı ama ardında hala sancılı kafalar var. Peki ya beni bu saatte yataklardan iten şey ne? Keşke beni bulsaydın Nurettin amca, Fethi Ağabey, Nuri Pakdil, Üstad'ım, Cahit Amca, Serdengeçti'm.. Alem hasret tütüyor be.. Neredesiniz?

     

    Bu dünya çok sıkıcı. Sıradaki?

    • Like 1

  7. Ve aleykum selam ve rahmetullahi ve berakatuh

     

    Ahh kıymetli gönüldaşlarım ahh; gönül isterdi ki herbiriniz orada olaydı, o güzelim havadan nasipdar olup bir kez daha öz ruhunu ve de kimliğini hatırlasaydı. Tek kelimeyle müthiş, derecelendirme yapmak dahi hata. İlk etaptan hasseten acayip bir keyif aldım. O Miysoğlu amcanın anlatırken nefesinin kesilip, sözlerin boğazına dizilip konuşamadı ve de gözlerinin dolmadığı başladı anda; öyle bir hisse kapılıyorsunuz ki.. Benim de onunla beraber gözlerim doldu. Kendimi deli gibi alkışlarken buldum, o vaziyeti öyle kurtarmalıydık. Sonra düzenyelen Muzaffer Doğan Bey'in aksiyonu ve de vecdi beni mest etti. Tam bir genç ruha sahip. Öyle sanıyorum ki evelAllah Fatih'i sonra da Türkiye'yi bu ülkü ile yoğuracaklar. Ben orada bir avuç yaşlı ama ruhu fokur fokur kaynayan adamlar gördüm. Öyle bir aile samimiyeti çökmüş ki sahnede espri yapıyor bir baba tebessüm ediyor ve de hep Üstad'dan bahsediyorlar. Hiç bitmesin istedim. Sabaha kadar sürse zerre gözümü kırpmazdım. Hep Üstad'ın devirdaşı olan şahıslardan kendisini dinlemek istemişimdir. Şükürler olsun nasip oldu. Orada yüzlerce gönüldaşım ile aynı atmosferi tenefüs etmek, aynı espriye gülmek, aynı adama alkışlamak gerçekten eşsiz bir an.. İnşallah yer yer notlar aldım, müsait zamanımda iyi bir şekilde derleyip paylaşma derdindeyim. Arkadaşım ses kaydı yaptı bir bakalım bir şekilde ulaştırmayı becerirsem sizler de istifade edersiniz. Herkes payidar olsun, herkes nasiplensin..

     

    Ahh Üstad'ım ahh seni ananların dili bu denli tatlıysa, acep sen nasıl bir şeydin?


  8. http://www.habervakt...p=video&id=3952

     

    Bravo ya çok güzel konuşmuş abla.

     

    "Kendine tatmin aracı yaratmak" o yüzden gönül verilmiş bir izm. Sanırım Deniz Geçmişi ve de diğerlerini ruhundan yakalayan gerekçe bu. Bugün trenle geçerken duvarlarda okudum;

     

    "Gençlik devrim istiyor!"

     

    Sana ben de katılayım kardeşim ama beni ne için savaşacağımıza inandır!

     

    dipnot:acaba kadının gösterdiği kitabı ben de alsam mı? Bu adamı okumak gerek sanırım. Hoş Hitler'in Kavgam'ı kütüphanemde biblo görevi görüyor ama bir düşünmem lazım.


  9. Bu gibi başlıkların vakti zamanında açılmış ve de biz fakirlerin istifade edebilmiş olması gerçekten nimet. Allah razı olsun değinenlerden fikirlerini esirgemeyenlerden. Evvela Efendi Hazretlerinden daha sonra Üstad'ın Doğru Yolun Sapık Kolları eseri gerçekten kaynak teşkil edecek cinsten.

     

    Geçen hafta okulda ilk golümü yedim. Hadis dersinde şol zatın adı geçiyordu. Hoca dedi şöyle muhterem, böyle büyük hoca. Kafamda hemen burada okuduklarım uçuştu, dedim hop ağır ol! Tabi içimden..

     

    Dedim, "Hocam ne diyorsunuz o sapık sapık!"

     

    Müdafaaya geçti; aman canım insanın bir hatasından ötürü hemen bu yaftayı yapıştıramazsınız. Emeği var, emeğe saygı var.. Manas destanının Türkiye ayağını temsile kalkıştı anlayacağınız.

     

    Hayır biliyorum, hocaları yolundan çeviremem, ama arkadaşların körpe beyinleri lekelenecek diye endişe ediyorum.

     

    Öte taraftan siyerci Hamidullah'tan dem vurmaya başladı. Şu Mirac hadisesinin salt ruhen gerçekleştirildiği iddiası. İçten içten ya sabur çekiyorsun da, ben susamam ki! Buna da daldım..

     

    Dedim hocam nasıl bunu savunursunuz? Bakınız cümleye, hayretlere düştüm.

     

    _Neden olmasın? Efendimizin rüyada vahy aldığına inanıyorsunuz da Mirac'a çıkmış olmasına neden kani olmuyorsunuz?

     

    _Karşıyım, karşısındayım. Burada Efendimize eksiklik isnad ediliyor. Hem Allah Efendimiz'i bedenen göğe kaldırmaya kadir değil midir? Öte yandan sırf ruhen gerçekleştirilmiş olsa, müşrikler neden karşı çıkmış olsunlar?Mucize bunun neresinde, ben de gözlerimi kapatsam ahan da Paris'e gittiğimi iddia edebilirim.

     

    Bana sadece güldü. Araştır, oku, önyargılı olmaymış..

     

    Mevdudi, Seyyid Kutup, İbn-i Teymiyye, Cevziyye, Hamidullah, Muhammed İkbal.. Ve de bunların elemanlarının topuna önyargılıyım! Her zamanda bahsinin geçtiği yerde hakikati söylemekten kesinlikle de geri durmayacak, ayağımı indirmeyeceğim! Neye mâl olacaksa olsun..Ne ehemmiyeti var?

     

    Bir arkadaşla mülahaza ediyoruz bu isimleri.. Kendisi de ilahiyattan. Yahu diyor senin yüzünden tüm hocalarımı önyargılı bir şekilde dinler oldum. Güldüm. Dedim aferim. Böyle olacağız. Bunlara objektiflik değil yargının en kırmızı ve de köşeli cihetinden muamele edeceğiz. Devam.

     

    Anlayacağınız gönüldaşlar, bu gibilerinin asıllarını, şeceresini okumak için üzerinde durmak ve de donanımlı olmak ilazım geliyor.

     

    Yine aynı arkadaşa cümlemdir.

     

    Muhammed İkbal neden okummamalı? Sorusuna cevap verebilmemiz için Muhammed İkbal okumalıyız./Aynı şekilde diğer isimleri de tabi.

     

    Mesele budur. Tashih edilmesi gereken meseleler var, işimiz var. Gerisi Fransız edebiyatçının dediği gibi, edebiyattan ibaret.



     

     

    "Yüce Meclisimizi oluşturan zevat yalnız Türk, yalnız Çerkes, yalnız Kürd, yalnız Lâz değildir. Fakat bunların hepsinden oluşan Müslüman unsurlardır."

     

    M. Kemal Paşa.

    YIL 1920... Mayıs'ın 1'indeyiz. Vak'a Ankara'da geçer. Millet Meclisi daha yeni açılmıştır. 23 Nisan'la 1 Mayıs arasında kaç gün vardır...

    Kastamonu Mebusu Yusuf Kemal Bey kürsüye çıkar ve Sıhhat Vekâleti (Sağlık Bakanlığı) hakkında bir konuşma yapar. Konuşmasında "Türk... Türklük..." kelimelerini sık sık kullanır. Bu konuşmadan bazı cümleler alalım.

    Yusuf Kemal Bey (Kastamonu Mebusu)

    " ...Her Türkün söyleyeceği şey: Memleketimizde görülecek ilk iş sıhhıye işidir. Çünkü sıhhat olmazsa, çünkü Türklük sıhhatli bulunmazsa, o Türkler üzerine bina edeceğimiz hiçbir iş kalmaz... Türkleri muhafaza etmek için evvelâ sıhhati muhafaza etmeli... Türklüğü bitiren hastalıkları bir an evvel kaldırmazsak, eğer Türk ailesinin ve Türk ferdinin refahını temin edecek esbabı istikmâl etmezsek hepsi boştur..."

    Yusuf Kemal Beyin bu konuşması üzerine Sivas Mebusu Emir Paşa Kürsüye çıkar.

    O da şöyle konuşur:

    "Yusuf Kemal Beyefendi Hazretlerinin irad-ı kelâm ettiği sırada sıhhatlerinin muhafazası lüzumunu yalnız Türklere hasretmiş olmasına itiraz ediyorum... (İslâm demekti sedâları... Kelime ile oynamayın sesleri) Müsaade buyurun. Zannederim ki Müslümanlık namına teessüs etmiş bir Hilafet vardır. Değil buradaki Müslümanlar, aktar-ı cihanda bulunan umum Müslimînin bu Hilafete merbutiyetlerini unutmamak iktiza eder. Rica ederim ki, yalnız Türklük namını istimal etmeyelim. Çünkü Türklük namına biz buraya cem' olmadık. (gürültüler). Rica ederim sadece Türkler değil, Müslümanlar demek, hatta Osmanlılar demek kâfidir efendim. (İslâm deniliyor sadâları...) Bu vatanda Çerkes, Çeçen, Kürd, Laz ve daha birtakım İslâm kabileleri vardır. Bunları hariçte bırakacak, tefrikaya sebep olacak söz söylemeyelim." (Gürültüler)

    Reis:

    - Müsaade buyurunuz, devam etsin!

    Emir Paşa (devamla):

    "- Bendeniz bu mesele hakkında uzun söz söyleyecek değilim. Bu gibi sözlerin şimdiye kadar bir faidesini görmedik. Hepimiz Hilafete merbutuz. Bu Hilafet-i muazzamayı birçok asırlardan beri muhafaza edenin Türk kavm-i necibi olduğunu da kimse inkar edemez. Yalnız tefrikayı icab edecek hiçbir söz söylenilmemesini tekrar temenni ediyorum."

    Sivas Mebusu Emir Paşanın bu ikinci konuşmasından sonra kürsüye, "Yaver-i Hazret-i Şehriyarî" Mustafa Kemal Paşa çıkar ve aşağıdaki konuşmayı yapar ki, Paşanın o tarihteki milliyetçilik anlayışını aksettirmesi yönünden son derece ehemmiyetli bir tarihî vesika teşkil etmektedir.

    Muhterem okuyucularımın dikkatle mütalâa buyurmalarını istirham ederim.

    Mustafa Kemal Paşa:

    "- Efendiler, meselenin bir daha tekerrür etmemesi ricasıyla bir iki noktayı arz etmek isterim: Burada maksud olan ve Meclis-i âlinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürd değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı İslâmiyedir, samimi bir mecmuadır. Binaenaleyh bu heyet-i âliyenin temsil ettiği; hukukunu, hayatını, şerefini kurtarmak için azmettiği emeller, yalnız bir unsur-ı İslâm'a münhasır değildir. Anasır-ı İslâmiyeden mürekkep bir kitleye aittir. Bunun böyle olduğunu hepimiz biliriz. Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan hudut meselesi tayin ve tespit edilirken, hudud-ı millîmiz İskenderun'un cenubundan geçer, şarka doğru uzanarak Musul'u, Süleymaniye'yi, Kerkük'ü ihtiva eder. İşte hudud-ı millîmiz budur dedik! Hâlbuki Kerkük şimalinde Türk olduğu gibi Kürd de vardır. Biz onları tefrik etmedik. Binaenaleyh muhafaza ve müdafaası ile iştigal ettiğimiz millet bittabi bu unsurdan ibaret değildir. Muhtelif anasır-ı İslâmiyeden mürekkeptir. Bu mecmuayı teşkil eden her bir unsur-ı İslâm bizim kardeşimiz ve menâfii tamamıyla müşterek olan vatandaşımızdır. Ve yine kabul ettiğimiz esâsatın ilk satırlarında bu muhtelif anasır-ı İslâmiye ki, vatandaştırlar, yekdiğerine karşı hürmet-i mütekabile ile riayetkârdırlar ve yekdiğerinin her türlü hukukuna; ırkî, ictimaî, coğrafî hukukuna daima riayetkâr olduğunu tekrar te'yid ettik ve cümlemiz bugün samimiyetle kabul ettik. Binaenaleyh menâfiimiz müşterektir. Tahsiline azmettiğimiz vahdet, yalnız Türk değil, yalnız Çerkes değil hepsinden memzuc bir unsur-ı İslâmdır. Bunun böyle telâkkisini ve sui tefehhümata meydan verilmemesini rica ediyorum." (Alkışlar)

    1920'de böyle konuşulurken, daha sonra, CHP tek parti iktidarı zamanında, bu söylenilenlere tamamen zıt bir ideoloji benimsenmiştir. Bu ideoloji, Tekin Alp takma adıyla kitaplar ve makaleler yazan Yahudi Moiz Kohen'in ortaya attığı sahte Türk milliyetçiliği, sahte Türkçülüktür. Bu adam, kitaplarından birine "Kahr Olsun Şeriat!.." başlıklı bir bölüm koyacak kadar azılı ve şiddetli bir İslâm düşmanıdır.

    Türkiye tarihini sorgulamıyor, Türkiye yakın tarihinde olup bitenlerin iç yüzünü bilmiyor. Türkiye yasaklar, tabular, tehditler, cahillikler, karanlıklar içinde boğuluyor.

    Mâzide yapılan yanlışları bilmeden, onları sorgulayıp telâfi etmeden, geleceğimizi güven altına almamız mümkün değildir.

    Moiz Kohen ideolojisi Türkiye'yi bugünkü hale düşürmüştür.

    İslâm dini menfi kavmiyetçiliği kabul etmez, meşru görmez.

    1920'lerde, Millî Mücadele yıllarında Müslüman Kürtlere verilen sözler tutulmamıştır. Müslüman Kürtlere zulm edilmiştir. Sadece Kürtlere değil, Türklere de zulm edilmiştir. En fazla Sünnî Türklere, Kürtlere ve diğer unsurlara zulm edilmiştir.

    Çerkeslere de zulm edilmiştir. Diğerlerine de...

    Bugünkü toplumsal çürümenin, dağılmanın, kopukluğun, yabancılaşmanın ana sebebi CHP'nin benimsediği Moiz Kohen ideolojisidir.

    Evet bu ülkenin adı Türkiye'dir, burada Türk dili konuşulur, Türkler dominant unsurdur ama Kürtler, Zazalar, Çerkesler, Çeçenler, Arnavutlar, Boşnaklar, Pomaklar, Araplar ve daha düzinelerce anasır-ı İslâmiye vardır. Onların altkimliklerine ve hukukuna hürmet edilmesi gerekir.

    Türkiye bir İslâm ülkesidir. İslâm bu ülkedeki çeşitliliğin harcı ve çimentosudur.

    Türkiye İslâmsız ayakta duramaz.

    Toplumsal barışı ve mutabakatı korumak istiyorsak İslâm'a sarılmalıyız. İslâm ırkçılığı reddeder. Üstünlük ve fazilet şu veya bu kavme mensup olmakta değil; ilimde, irfanda, ahlak ve karakter yüksekliğinde, hayır ve hasenattadır.

    Müslüman bir Türk, sâlih bir Kürdü, fâsık bir Türke tercih etmekle yükümlüdür.

    Müslüman bir Kürt, sâlih Türkü, fâsık Kürde tercih edecektir.

    Bu memlekette, Osmanlı cihan devletinden kalan Alman, İspanyol, Rus, Macar, Leh kökenli nüfus da vardır. Onların bir kısmı erimiş ve kökenlerini unutmuştur.

    Bu memlekette milyonlarca Kripto yaşamaktadır.

    Moiz Kohen Tekin Alp kavmiyetçiliği Türkiye'yi bir uçurumun kenarına getirmiştir. Bu ideolojiden dönülmezse, 1920'lerin doğru ilkelerine yönelinmezse geleceğimiz çok karanlıktır.

    Moiz Kohen ideolojisini benimseyen, savunan, resmî ideoloji haline getiren Sabataycıların, statüko konusunda direnmeleri meşru değildir.

    Bazıları Türkiye'nin bölünmesini yıllarca önce kapalı kapılar ardında gizli konuşmalar ve protokollerle kabul etmiştir.

    Biz anasır-ı İslâmiye yâni Müslüman Türkler, Müslüman Kürtler, Müslüman Çerkesler, Müslüman Arnavutlar, Müslüman Boşnaklar ve diğer Müslüman unsurlar böyle bir bölünmeyi ve parçalanmayı asla kabul etmeyiz. Biz hep kardeşiz. Biz evrensel bir Ümmet'in içindeki çeşitlilikleriz. Bu çeşitlilik fitne, fesat, tefrika sebebi değil, zenginlik ve güç kaynağıdır.

    Tekrar ediyorum:

    İslâmsız kurtuluş olmaz. İslâmsız istikbal karanlıktır. Moiz Kohen ideolojisinde ısrar felaketimize yol açar.

    (İLAVE BİRKAÇ CÜMLE: Sultan Vahidüddin'in yâveri, Osmanlı paşası M. Kemal'in (Atatürk olmadan önce) 1920'de Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmayı bu yazının başında okudunuz. Aradan 90 yıl geçti ve ülke büyük bir kaos, kriz, terör içinde... Bölünmeden, iç savaştan bahs edenler var. Felaketi önlemenin tek çaresi İslam'dır, İslam kardeşliğidir. Türkiye'de İslam vardır ama yeterli değildir. İslam prensipleri hayata geçirilmezse çözülme, çürüme, dağılma, bölünme, parçalanma, kaos, anarşi, kokuşma kaçınılmazdır. Moiz Kohen Tekin Alp'in ideolojisi bu ülkedeki çeşitli halkları bir arada tutmaya, birliği sağlamaya yetmez. Kemalizm ideolojisi M. Kemal Paşa'nın ölümünden sonra fabrike edilmiştir, memleketi ve devleti bugünkü hale bu ideoloji getirmiştir. Türkiye'nin bugünkü korkunç krizi, çürüme ve çözülmeyi yenebilmesi için tarihî kopukluktan, tarihî devamlılığa geçmesi gerekir. Bunu yapamazsa yıkım kaçınılmaz olacaktır.)

     

    26.10.2911


  10. Tarih, emperyalizmin anahtarıdır

     

     

    İslam Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) ile Arap Eğitim Kültür ve Bilim Teşkilatı (ALECSA) arasında tarih ders kitaplarında uyum sağlamak amacıyla ortaklaşa çalışma yapıldığı gazetelerde yer aldı.

     

     

     

    Yenilgiyle çıkmamıza rağmen 1. Cihan Savaşı İslam dünyasını birbirinden uzaklaştırmadı. Daha sonra İngilizler İslam topraklarını cetvelle bölüp, devletler kurdular. O devletler varlıklarını sürdürmek amacıyla tarihler yazdırdılar; okullarda okutarak emperyalistlerin menfaatlerine hizmet ettiler.

    Okullarımızda "Araplar bizi arkadan vurdu" diye okutulurken, onlar da Osmanlı sömürüsünden dolayı geri kaldıklarını, silaha sarılmakla hürriyete kavuştuklarını çocuklarına öğretiyorlar. Bizi Şerif Hüseyin'in arkadan vurduğu doğrudur; ama askerinin toplamı sekiz-on bin civarındaydı. Oysa üç yüz elli binden fazla Arap Sarıkamış'ta, Çanakkale'de bizimle aslanlar gibi dövüştüler. Arap gençlerinin Osmanlı saflarında yer almaları için Şerif el Tunusi'nin, Şeyh Sunusi'nin hizmetlerini inkâr nankörlük değil de nedir? Savaştan sonra İslam âleminin ileri gelenleri İstanbul'da toplanınca, Anadolu'da harekâtın başlamasına dair en hararetli konuşmaları yapan Şeyh Sunusi değil miydi? Kurtuluş Savaşı sürerken o mübarek zatın Anadolu'yu köy köy dolaşarak gençlerimizin orduya katılmasını teşvik etmesini nasıl unuturuz! Savaş bittikten sonra Mustafa Kemal Paşa, Şeyh Sunusi'yi Adana'ya kadar uğurlamadı mı?

    Muhammed Esed, Sunusi'nin Anadolu'daki gayretlerini anlattıktan sonra Batı'ya yöneleceğimizi sezip çok üzüldüğünü yazar. Yahudi asıllı Muhammed Esed, Müslüman olduktan sonra Kur'an ve sünneti esas alarak yeni bir medeniyet filizlendirmek gayesiyle belli bir gücün çevresinde toplanmak gerektiğine inanır. Önce Suudilere yaklaşır; onlarda umduğunu bulamayınca, Sunusilerle işbirliği yapmak ister. Sunusiler ihlaslı Müslümanlardı; ama Osmanlı'ya, Türklere aşırı bağlılıklarını zaafları telakki eder. Ülkemizden üzüntüyle ayrılan Sunusi, Şam'a gider. Ünlü olduğu için Arap şeyh ve kabile reislerinin ziyaret hücumuna uğrar. O sırada Fransa'nın işgalindeki Suriye bağımsızlık hareketleriyle kaynamaktadır. Sunusi'nin onlara "Batılıları buradan kovun; fakat sakın devlet kurmayın; Türkiye'ye iltihak edin. Kuracağınız devlet emperyalistlerin oyuncağı olur." deyişini Muhammed Esed hayretle kaydeder. Türkiye'de umduğunu bulamayan bir insanın bu sözlerini de sevgi zaafı olarak telakki eder. Halbuki Sunusi önemli bir idraktir; Müslümanların ancak büyük, güçlü bir devletin bünyesinde kendilerini bulabileceğini biliyordu.

    Yıllarca önce Almanya'nın bir televizyon kanalında Filistin Kurtuluş Teşkilatı'nın yetkilisiyle program yapılıyordu. Konuya başlayan Alman, tarihteki Arap ve Alman dostluğundan söz ederken Teşkilat'ın yetkilisi ona garip garip bakıyordu. Sıra kendisine gelince şöyle dedi: "Geçmişteki Alman-Arap dostluğundan haberim yok. Sadece Harun Reşid'in Şarlman'a bir çalar saat gönderdiğini biliyorum. Avrupalılar bize; 'Osmanlılar sizi sömürüyor' dediler. Biz de sömürülecek neyimiz var diye düşünemedik. Batı'nın teşvik ve yardımı ile silaha sarıldık. Meğer kumun altında petrol varmış; Avrupalılar gelip onu götürmeye başlayınca sömürünün ne olduğunu anladık."

    Her beyin ve vicdan sahibi, Osmanlı olmasaydı Kuzey Afrika'nın Hıristiyan olacağını, günümüzde de Fransızca veya İspanyolca konuşacağını teslim eder. Irak da Şiileşir, İran'a yamanırdı. İslam dünyasının meseleleriyle hemhal olan Mısırlı profesör Muhammed Harb ile konuşurken laf arasında şöyle demişti: "Arap dışişleri bakanları Osmanlı'ya haksızlık, Türklere lüzumsuz düşmanlık yaptıkları kanaatiyle okullardaki tarih kitaplarını değiştirmek lüzumuna inanmışlar. Okutulacak kitapların hazırlanması görevini bana verdiler. Türkiye'ye kaynak bulmak için geldim. Fakat sizin tarih kitaplarınız bizimkilere göre daha çok Osmanlı düşmanlığı yapıyor; sanki milletine karşı insan yetiştirmek maksadıyla hazırlanmışlar."

    Avrupalılar ilk çağı Roma'nın ikiye bölünmesi veya Batı Roma'nın yıkılmasıyla sona erdirirler. Roma'nın varlığından Çinlinin, Güney Afrikalının haberi yoktu. Ama onlar insanlığın geçmişini, yani hafızasını ele geçirmekle, geleceklerini de şekillendirme imkânına kavuşacağının şuurundadırlar. Emperyalistler her zaman sınırları süngüyle geçmezler; değişik kılıklara girerler. Zihnine bir yerleştiler mi, pençesine aldıklarının veyl haline!..

     

    24 Ekim 2011, Pazartesi


  11. .şu vaziyette ibadet ve dua başka yapacağımız bişey yok.ama biliyorum ki bu millet birgün ALLAH diyecek ve diyene kadar tevekkül !

    Olmadı! Bu demek değil ki, dua sığınağımız değil. İlk ve son her zaman müraat ona, amenna. Yalnız yapılacak olan oturup seccadenin desenlerini seyr eylemek ve de salt tevekkül olamaz. Üstad'ın aksiyon anlayışı bu değildir. Grekirse hadi çizmeyi aşalım, kapıları tekmelemekten bahsederken Üstad, bugün dört duvar ardına geçip secdelerde yükselmeyi tahayyül etmek ve de tek çözüm yolu görmek de nesidir?!

     

    Bir matodorun boğaya duyduğu dikkat olsa yeter! Kızdırmak için elinden geleni yapıyor, pekala ölümü dahi göze alıyorsa, bizlerde uyuyan bu devi uyandırmak için elimizden geleni yapmakla mesuluz..

     

    Bugün ehl-i küfrün yaptığını, ehl-i sünnet karşıtlarının yaptıklarını evvela dua ama elimizde, kalemimizle, dilimizle düzeltmek borcu altındayız. Aksiyon oturarak olmaz. Bakınız yanlış anlaşılmasın, elbette duanın hikmetini yok saymıyorum, yalnız yapmamız gerek daha fazlasıdır bunu ima ediyorum.

    • Like 1

  12. Bu meseleye “BÜYÜK DOĞU” kategorisi altında “Üstün Buluş”,”Üstün Buluş’a Doğru” makalelerimizle ve forum sayfasının muhtelif yerlerinde temas etmiştik.

     

    Her meseleye şamil bu meseleyi hassasiyeti bakımından liyakatsizlik korkusu içerisinde göğsümü yumruklarcasına tekrar ele almak mecburiyeti ve memuriyeti doğsa da fazla bir tafsilata germeden hülasa süzgecinden geçirelim:

     

    • Evvela Üstad Necip Fazıl Türk milletinin idrak melekelerinin,kültür birikiminin ve tefekkür ve sanat telakkisinin üstünde ve önünde entelektüel bir şahsiyettir.Bu yüzdendir ki Üstad’ın fikir sancısına ancak soylu ve cins kafalar gürühu muhatap olabilmiş; konferanslarında dahi binlerce halkın olmasına rağmen Üstad’ın kürsüsünden ötelere uzanan fildişi rengindeki maverai,bedii,mücerret ve ulvi fikir caddesinden geçerken Halk ancak O’nu bayram yerindeki sloganik ve resmi seronimi kalabalığı şeklinde alkışlar ve kompeti yağmuru altında uğurlayabilmiştir.Halkın içerisinden süzülüp de Üstad’ın o mücerret ve ulvi caddesini fark edebilen ve o caddeye çıkabilen çok az kişi olmuştur.Ve buna mukabil Üstad’a “sizi anlamıyoruz biraz halka inin” deme hafifliğinde ve gafletinde bulunanlar da hiçbir zaman kafa sancısı çekemeyen ”keleş başımı yoramam” diyen Demirelci ve mideci ayak takımı olmuştur.İlk hüküm:Büyük Doğu’nun idrak edilememesinde ki de birinci saik avamcılıktır.(kuru ve muhtevasız halkçılık)• Halk kesret (çokluk) halinde şahs-i manevi olarak bir vahiddir,ferttir.Devlet yapılanmasının içerisinde doğan ve yaşayan hareket halinde ve bu hareket esnasında da manevi olarak yıpranan ve mütemadiyen korunmaya ve tedaviye muhtaç bir olgudur.Öyleyse halk bugün olduğu gibi kendi reçetesini karalayan ve yine kendini ilacını seçmeye memur edilen bir ferttir.Tedaviye muhtaç olan da halk,ilacını yazan da yine halk…Halbuki halk, tabip mesabesindeki ehliyetliler (entelektüeller) elinden çıkan reçetelere tabi olmalı ve halk burada da verilen ilaçtan müspet bir netice alması noktasında da idealize edilmelidir.Yani ilacın prospektüsüne büyük bir rikkat ve sadakatle uyarak ana gayeye irca edilmeli.Demek ki halk bu noktada şekli kaymış bir fert olmaktan çıkıyor,hem de bu vazifesiyle birlikte (pasifize) olmuş toplum yapısından kurtulup ruhunda da en büyük aksiyonu gerçekleştirmiş oluyor.İkinci hüküm:Halkın ne istediğinden ziyade neye muhtaç olduğu bilinmeli ve o minvalde fikirler üretilmelidir.• Büyük Doğu Üstad’ın şahsında remzleştirdiği gibi asla ve asla avamcı değildir.Büyük doğu “ey halkım,benim halkım”,”ezilmiş halkım”,”halk ne derse o”,”Halka inmeliyiz” gibi gayet hafifmeşrep arabeskvari his sömürüsü bir anlayışa kesinlikle tenezzül etmez.Büyük Doğu eşya ve hadiselerin künhüne vakıf olabilme gibi bir mücerred gaye içerisindeyken bile yine eşya ve hadiseleri teftiş ve murakabe altına alma noktasında da gayet realisttir.Öyleyse Büyük Doğu’yu kimler anlayamaz;Büyük Doğu’yu,fikirden,tefekkürden,estetikten anlamayan,nefsinden bir kıl bile çekememiş,cırtlık sesiyle de “cihad,şeriat isterik(!)” diye nara atan din istismarcısı taş kafalı bir Teymiyeci,Abduhçu,Humeynici ve tasavvuf düşmanı asla anlayamaz.Büyük Doğu’yu hiçbir ruhi,tarihi,fikri ve harsi birlikteliğimiz olmadığı halde,kim olduğu,kime hizmet ettiği bile bilinmediği halde kendi öz ruhlarına ve iliklerine kadar kendilerinden olan Üstad Necip Fazıl’ı bile tanımayıp Üstad Ladin(!) diyen kıytırık İslamcılar asla anlayamaz.Büyük Doğu’yu;burnuna kazara bir kitap tozu bile kaşmamış,hamasetci,gösterici,slogancı işkembe beyinli “asacağız,keseceğiz,çakallar,ya sev ya terk et”gibi satıhçı posa bir milliyetçi asla anlayamaz.Büyük Doğu’yu İslam deyince milletini inkar eden bir soysuz;millet deyince de Ümmeti lağveden bir nasipsiz asla anlayamaz.Büyük Doğu’yu “ben halk için varım”diyen bir politikacı ve destekçileri“masaya yumruğunu vuracaksın”diyen bir antifikirci,duvar dibine bevleden tükürükçü bir külhanbeyi;”ben acıların çocuğuyum”diyen bir arabeskçi;”ben sevdim mi adam gibi severim”diyen bir şair(!);Yarası gocunan ve sağa sola çifte atan eşek gibi takım tutup,etrafı yıkan meşin kafalı bir futbol takımı taraftarı Büyük Doğu’yu asla ve asla anlayamaz,ve bunların bu meşrep üzerine Büyük Doğu’ya iştirak etmeleri de beklenemez.Bu saydıklarımızın hepsi avamcı bir görüşün semereleri olup örnekleri çoğaltılabilir.

     

    Son Hüküm:

    • Büyük Doğu’nun anlaşılamamasında ki ana saikler yukarıdaki temas ettiğimiz hususlar olup;Büyük Doğu’nun da kesinlikle “halka inmeliyiz”gibi bir divaneliğe teveccüh etmeyeceğine göre,tek çare entelektüel bir kadronun oluşumu ve dairesinin genişletilmesidir.Ancak bu dairenin genişlemesi nisbetinde halk idealize olacaktır.Kalbur kalbur kainatı eleyen yanık bir kafaya sahip olmak bin tane halkı murakabe altına almaktan daha eftal olup;bütün sırrın yukarıdaki Halkın ne istediğinden ziyade neye muhtaç olduğu bilinmeli ve o minvalde fikirler üretilmelidir. cümlesinde saklı olduğunu söyleme makamındayız.

     

    Hayy maşallah gönüldaşım, hakikaten ismiyle müsemma harika bir üslup, müthiş bir aksiyoner kalem.

     

    Yahu bulun bu adamları, çağırın gelsinler, nerelere gitti bu şahıslar?!

     

    Her bir kelimesi acayip vuruyor kafaya, fena galeyana geldim. Yıkılın Osmanlar geliyor da, yol nere, güzergah nereden, ardımda kimler var, teşlilatta durum ne? Hep her yerden eksiklik kardeşler..

     

    Ahh gün gelir, güneşi dahi elimizde tutarız. Elhamdülillah ki inancımı hiçbir zaman yitirmedim.

    • Like 1

  13. Masonluğun Üç Sarıklı Şövalyesi Afganî, Abduh, Reşid Rıza

     

    Şu üç ismi hiçbir uyanık ve şuurlu Ehl-i Sünnet Müslümanı hatırından çıkartmamalıdır: Cemaleddin Afganî, Muhammed Abduh, Reşid Rıza.

    Bunların müşterek özelliği üçünün de sarıklı Farmason olmasıdır.

    Bunların üçü de İslam'da reform, yenilik, değişim taraftarıdır.

    Afganî, asıl kimliğini gizleyerek Müslümanları aldatmıştır.

    O, aslen İran'ın Esedabad şehrine mensup olduğu halde kendisini Afgan göstermiştir.

    O, aslen Şiî olduğu halde kendisini Sünnî göstermiştir.

    Böylece "Bizi aldatan bizden değildir" hadîsinin tehdidi altına girmiştir.

    Bunların üçü de Osmanlı Hilafetinin yıkılmasında, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak rol oynamıştır.

    Bunların üçü de Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslamlığına büyük zarar vermiştir.

    Masonluk nedir?.. Evrensel, gizli ve özel bir kardeşlik hareketi perdesi altında dünyayı ve insanlığı hakimiyeti altına almak isteyen bir tür dindir. Masonlar iki ana gruba ayrılır: Allah'a inanan Masonlar. Allah'a inanmayan, kimi agnostik, kimi ateist Masonlar.

    İki Mason grubu da İslam'a, Kur'ana, Şeriata, Hilafete karşıdır.

    Masonlar kendi aralarına Hıristiyanları ve Müslümanları alırlar ama Masonluğu diğer dinlerden üstün kabul ederler.

    Afganî, Abduh, Reşid Rıza Masonluğun İslam dünyasında üç büyük ajanı, üç şövalyesi olmuştur.

    Afganî ve Abduh'un Masonlukları dışında Bahailikle de alakaları olduğuna dair iddialar ve belgeler vardır.

    Hindistan arşivlerindeki şu belge hayli dikkat çekicidir:

    (C:S:B) Report of D. E. McCracken, dated 14 August 1897, in file foreign: Secret E, Sept. 1898, no. 100. pp. 13-14; national archives of the governement of India, New Delhi.

    Abduh Abdul Baha ile şahsen görüşmüş ve onun hakkında sitayişkar cümleler yazmıştır.

    (Colm Juan R. I., "Rashid Rida on the Bahai Faith: A Utilitarian Theory of the Spread of Religions", Arab Studies Quarterly 5, 3 (Summer 1983): 278)

    Bugünkü İslam dünyasındaki modernist, reformist, bazısı aşırı, bazısı ılımlı akım ve hareketlerde bu üçlünün büyük tesirleri ve tuzu biberi vardır.

    Ehl-i Sünnet uleması, fukahası ve mürşidleri Masonluğa karşı olmuş, onu bir küfür ve fesat hareketi olarak görmüştür.

    Hiçbir İslam aliminin, fakihinin, mürşidinin Bahailiğe en ufak bir sempatisi olmamış, görülmemiştir.

    (Türkiye'de Bahaî cemaati vardır. Hattâ son birkaç yıl içinde onlardarn birinin bir üniversiteye rektör tayin edildiğini duymuştum.)

    Devlet-i Aliyye-i Osmaniye'nin yıkılmasında Masonlar büyük rol oynamıştır.

    Hilafetin yıkılmasında Masonlar büyük rol oynamıştır.

    Şeriatın kaldırılmasında Masonların büyük rolü vardır.

    İslam medreselerinin kapatılmasında Masonların rolü büyüktür.

    Bugün Türkiye'de bazı reformcu ve aykırı ilahiyatçılar Afganî'nin, Abduh'un, Reşid Rıza'nın hayranıdır ve onların izinden gitmektedir.

    Alim, fakih, arif bir Müslümanın bu üç Masonun peşinden gitmesi, onları sevmesi, onların metot ve doktrinini benimsemesi dinen caiz olur mu?

    Âqil ve bilge Müslümanların bu konuyu tartışmaları gerekir.

    Kur'an tek hak, muteber, geçerli dinin İslam olduğunu, Allah'ın İslam'dan başka din kabul etmeyeceğini çok açık, çok seçik, çok vâzıh, çok sarih şekilde bildirmektedir.

    Bir insan nasıl, hem Müslüman, hem Hıristiyan olamazsa; hem Mason, hem Müslüman olabilir mi?

    Birtakım reformcu, yenilikçi, değişimci, yeni İslamcı ilahiyatçıların, Afganî, Abduh ve Reşid Rıza sevgilerini Ümmet'e açıklamaları ve savunabilirlerse kendilerini savunmaları onlar için bir vicdan vazifesidir.

    Sünnî Müslümanlar bu üç ismi, bu sacayağını, Masonluk dininin bu üç şövalyesini bir an bile hatırlarından çıkartmamalıdır.

    Onlar Osmanlı Hilafetini yıkarak, Müslümanlık alemini perişanlığa, esarete, zillete sürüklemiştir.

    İslam alemi onların ektikleri zehirli tohumların ekinleriyle kaplanmıştır.

    Onlar, bilerek veya bilmeyerek emperyalizme, sömürgeciliğe, global Kapitalizme ve Liberalizme hizmet etmiştir.

    Ehl-i Sünnet Müslümanları böyle şâibeli, bulaşık, karışık, bulanık adamların peşinden gitmez.

    Bizim yakın tarihteki imamlarımız Şeyhülislam Mustafa Sabri, Muhammed Zâhid el-Kevserî, Yusuf İsmail en-Nebhanî, Halid-i Bağdadî, Şeyh/İmam Şâmil, Ahmed Zeyni Dahlan, Bediüzzaman, Abdülhakim Arvasî, Muhammed Zâfir el-Medenî, Ebu'l-Hüda es-Sayyadî ve benzeri ehl-i Sünnet uleması, mürşidleri ve mücahidleridir.

    Peygamberimizin zuhurundan, risaletini ilanından, tebligatından itibaren önceki dinler ve şeriatlar nesh olunmuş, yürürlüktan kaldırılmıştır.

    İslam, tek hak din oluşunda hiçbir ortaklık kabul etmez.

    Masonluk, kendini dinlerin üzerinde gören bir doktrin olarak Kur'ana, Sünnete, Şeriata göre merduttur.

    Afganî, Abduh, Reşid Rıza merduttur.

    Onlan Müslümanlara önder olmaz, baş olmaz, örnek olmaz.

    Onların yolundan gidilmez.

    Onların eteklerini tutarak Mevla bulunmaz.

    Gerçek, icazetli, muhlis, muttaki Ehl-i Sünnet ulemasının, fukahasının, mürşidlerinin peşinden gidenler Resulullahın (Salat ve selam olsun ona) hidayet yolunda olur ve Mevlasını bulur.

    Afganî'nin, Abduh'un, Reşid Rıza'nın yolundan gidenler, silsilenin sonunda Masonların Hiram Ustasını bulur. Hiram Usta'nın yolu necat yolu değildir. Hiram Usta'nın eteğine tutunarak ebedî saadet bulunmaz, Cennete girilmez.

    Fa'tebirû yâ ülü'l-ebsar...

    * (İkinci yazı)

    Kulağından Tutup Atmışlar!

    FİLAN Parti'nin bir üyesi bir belediye kararına itiraz şerhi koymuş. Sonra iş sahibi ile anlaşmışlar. Elli bin lira karşılığında itirazını geri çekmeye razı olmuş. Bu para 10'ar bin liralık beş taksitte ödenecekmiş. Birinci taksit ödenmiş, sonra iş açığa çıkmış. Filan parti hemen apar topar üyeyi ihraç etmiş.

    Buraya kadar normal... Rüşvetçiyi ihraç ettikleri için tebrik ediyorum.

    Yalnız işin gerisi de var.

    Partinin sözcüsü "Îşte biz rüşvet alanı, yolsuzluk yapanı böyle kulağından tutup atarız. Öteki partiler de böyle yapsalar ya!.." demiş.

    İşte buna çok güldüm.

    Yahu bu gibi işler, uzun süreden beri yapılıp duran işlerdir.

    Bir değil, iki değil, on değil, binlercedir.

    Bu konuda kamuoyunda tevatür derecesine varmış rivayetler, dedikodular vardır. Pis kokular vardır.

    Kararlara itiraz edenler, imzalarının altına cep telefonu numalarınıı yazıyormuş... Bu ne demektir?

    Birbirleriyle kanlı bıçaklı bazı partililer bu gibi konularda sıkı fıkı can ciğer kuzu sarması işbirliği yapıyormuş.

    İçişleri ve Adalet Bakanlığı'nın bu konuda çok geniş, çok kapsamlı, çok amansız bir araştırma ve soruşturma yapması gerekmez mi?

    Bu gibi konular yekun olarak yüz milyarlarca dolarlık bir sektör haline gelmiştir.

    Bu konuda dönen dolapları Mısır'da Sağır Sultan bile duymuştur.

    Bu gibi işler istisnâî suçlar olmaktan çıkmış genelleşmiş, kurallaşmıştır.

    Bu yollarla muazzam paralar kazanılmış, kirli kara necis haram servetlere sahip olunmuştur.

    Rezaletler ayyuka çıkmıştır.

    "İşte biz yolsuzluk ve yamukluk yapanı ensesinden tutup böyle atarız..."

    Yok canım!..

    Öyle mi?

     

    17.10.2011


  14. Hapisteyken yazdığı eser; "Doğu ve Batı Arasında İslam". Eminim süper eserdir, kütüphanemde okunmayı bekliyor.. Aliya da islami dirilişin önderlerinden. Ben bu abide şahsiyetlerin hepsine topyekun hayranım.

     

    Bakınıyorum da hep mazinin kahramanlarını yad eder olduk. Günümüzdeki ruhlardan ne haber?


  15. Bu hususta camianın gerçekten emektar ismi. Çıkardığı Yemen Ah Yemen de Çanakkale Mahşeri de başarılıydı. Okuerken ciddi manada o dönemi yaşatıyor insana. Öğretirken romansı uslübu ile sıkmıyor da. Bu eseri de inşallah kısa zamanda temin etmeyi düşünüyorum.

     

    Geçen kitapçıdan Dahiler ve Deliler eserine eserini satın aldım. İçinde Üstad ve de Hilmi Oflaz'ın adını görünce arka kapağı okumama gerek kalmadı.

     

    Neyse burada bahis, tarih, burada mesele Plevne. Tarihe yabancı kalmamak adına için sen de oku.

     

    İyi bir reklam senaristi olabilirim sanırım.

×
×
  • Create New...