Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mumin

Editor
  • Content Count

    933
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    51

Posts posted by mumin


  1. "Tayyip Erdoğan'ın Hoteller zinciri var, karısının "Medical Park" isminde özel hastaneler zinciri var, oğlu bilmem kaç bin dolar Amerika'da burs alarak okuyor ve gemiciği var. Kendi öz yeğeni 50 kilo esrar yakalattı, serbest kaldı. Oğlu trafik kazası geçirdi, bir çocuğu öldürdü ve ölen çocuk 7de 7 suçlu çıktı, haklı olmasına rağmen."

     

    Bunlar hakikat mi ya? Hayret.

     

    Bir de arkadaş burada kimse körü körüne bağlı falan değil. Elbet nakıs tarafları vardır yok saymıyoruz, ben de bir BOP meselesidir muammalığını hep korumuştur yahut habire "okyanus ötesi"ne gönderilen selamlar, bu diyalog işine sıcak baktığını biliyoruz. Aslında yorumlara baktığınızda cevabı göreceksiniz. Sütten çıkmış ak kaşık diye diretilmediğini sadece daha iyisi olmadığı, gelmiş geçmiş başbakanlarla mukayese edildiğinde Allah'ın izniyle işin şuurunda olduğunu dile getirmişler.

     

    Merhum Erbakan Hoca'nın tutumunu değerlendirmek güç değil, malum ekmek yediği kapıya ihanet hesabı. Alın merhum hocadan bir laf daha;

     

    "AKP’ye oy vermek, siyonizme oy vermek demektir. ’Köle olmak istiyorum’ demektir"

     

    Çok aşırı bir cümle bu, bizatihi taşkınlıktır. Bir de gavur de, kafir de tam olsun değil mi?

     

    Ya arkadaşım bu meseleler senin benim cümlelerimle hallolmaz ve de yargılanamaz. Siyaset derin iş. Bir gerçek var, Sayın Erdoğan bu diplomasiyi en azından en az zararla ifa edenlerden. O hastane zinciri, yok otel, dolar, uyuşturucu bunlar ucuz hesaplar. Hem Allah korkusu olan insanlar sanmıyorum ki kan emicilik yapsın. Burada CHP zihniyetinden bir fark bırakmadınız, ayıptır yahu.

     

    Yerden yere çalmak yerine biraz da yaptığı, vesile olduğu hayırları göz önüne alsanız.

    • Like 1

  2. Hücum ve Polemik eseri olsun, Başmakelelerim serisi olsun Üstad hiciv oklarını fırlatıyor ama isimleri pek aşikar etmiyor. Dönemin yakın isimleri, yahut yaşanan anektodlar ortaya çıkmadıkçaya da şahitler bizzat anlatmadıkça pek aydınlanmıyor mevzular. Açıkçası bu hicvin muhatabını da merak ettim.

     

    Acaba hakkında soruşturma başlatılır korkusuyla mı öyle davranmak zorunda. Bence biri aşkın müstear isim kullanımı da o hissin neticesi.


  3. Kadir Mısıroğlu'nun Cübbeli Hoca müdafası;

    İşte bahsi geçen video, sitede mevcuttu aslında.

     

    Ben şunu dile getirmek istiyorum, tamam Mısıroğlu hoca Cübbeli Hocamız hakkında bir yorumda bulunmuş olabilir, bu musibetin dediklerinden kaynaklandığını söylemek bir yorumdur. Bakınız videoda da göreceksiniz, Cübbeli hoca yine de israr edip kitap falan göstermiş. Yani ben de anlamakta güçlük çektim. Şunu diyebiliriz ki, bir hususta bizimle bağdaşmaması kesinlikle insanın yaptıklarını yahut çapını küçültmez. Mısıroğlu beniM de tüm milliyetçi-muhafazakar kesimin de takdir ettiği mühim bir şahsiyettir. Aksiyonunun onunla şununla mukayese edilmesi yanlıştır. Ciddi bir eziyetin adamıdır o da, çile ehlindendir. Olayı pc başında fese indirgemeniz yakışık almamış. Tamam Cübbeli hocamız yüksek şeker hastalığına ve hatta tüm doktorların istirahat önerisine nazaran bizzat sahanın içindedir yalnız Mısıroğlu hocanın da o şekildeki kavgasını küçümsemeniz hoş değil. İkisi de bu yolun cengaver isimleridir, ne birini aşırı medh-ü senaya ne de diğerini zemmetmeye bence lüzum yoktur.

    • Like 1

  4. NECİP FAZIL KISAKÜREK

    ÜSTAD

    Yazar Özkan Taşar tarafından henüz piyasaya sürülmüş. Geçen gazetede okudum. Mavi Lale yayınlarından 6.32 tl, 262 sayfa.

     

    Damat ibrahim Paşa bir gün şair Nedime: "Dünyanın en büyük cihangiri, kahramanı kimdir?" diye sormuş. Nedim de karşılık olarak: "Kim en çok gönül fethetmişse, en büyük cihangir odur, Paşam." demiş.

     

    Farklı görüşlerde milyonlarca insanın gönlünü fetheden; yazdığı muazzam şiirlerle yediden 3etmişe herkesin hafızasmda ve kalbinde yer edinen Üstad Necip Fazıla gönül vermişlere ithaf olunur.

    edebiyat-roman-yerli-ustad20111122182144.jpg


  5. Kısa ve hakikaten şamar gibi ama. Muhtemelen mübareğin rahatsız olmasından. Yine de dinç bir zekanın harika mümessilini görmek güç değil.

     

    Üstad'da ben şu noktaya aşığım; en soyut kavramı, hani ifhamında kafanın zora düştüğü mevzuyu, ele alır size kabak gibi sunar, çarşaf gibi serer. Mesela bakınız, adamın o saçma sorusuna "niye yeniliyoruz?"a ki yanıt gayet açık teknik olarak düşük, taktikten yoksun ve de az koşuyorlar az, Terim de gidince hepten bitti. Bakalım Avcı gelir üstesinden inşallah. :) Neyse güya eleştiriyoruz ama girmeyeyim o mevzuya. Ha Üstad'ın verdiği cevap ne?

     

    "Haliç’in neresinden bir bardak su alırsanız alın tahlili hep aynı çıkar"

     

    Harika ya, müthiş bir örnek! Üstad bence darb-ı mesel, teşbih ve de müceli ifadede, beyanda tam bir sanatkardır. Bir şiiri yahut bir pasajı bunu anlamaya kafi gelir.


  6. Maruf-u Kerhi'den olaylara bakış örnekleri...

    Bağdat'ın büyük velisi Maruf-u Kerhi, yol kenarında elindeki ekmeği yerken karşısına dikilip bakmaya başlayan aç köpeği görünce tek başına yemekten utanır, bir kendi ısırır, bir de gözünü dikmiş bekleyen köpeğe uzatır, ekmeği birlikte yemeye başlarlar. Bu sırada uzaktan yaklaşan bir adam:

     

     

    -Utanmıyor musun elindeki ekmeği köpekle birlikte yemeye? der. Maruf:

    -Utanmaz olur muyum der, utandığımdan dolayı tek başıma yiyemedim de onunla birlikte yemeye başladım. Maruf şöyle sorar:

    -Sen olsan utanmaz mıydın aç kalan bir köpek karşısında iştiha ile karnını doyururken onun açlığına ilgisiz kalmaktan?

    Verecek cevap bulamayan adam uzaklaşırken söylendiği duyulur: Meczubun teki, ne olacak.

    Bir gün Dicle Nehri kenarındaki bir bahçede sohbet ederken kayık içinde bir kısım gençlerin saz çalıp içki içerek eğlendiklerini görürler. Bunlara kızanlar:

    - Senin duan makbuldür, bir dua et de bu sarhoşların kayıkları devrilip suya gömülsünler, derler.

    Maruf, hemen ellerini açıp duaya başlar. Ama nasıl dua?

    -Rabb'im der, bunları bu dünyada şen şakrak kıldığın gibi ahirette de şen şakrak kılacak ameller nasip eyle! İtiraz ederler:

    -Biz senden, nehre dökülüp cezalarını bulmalarını istedik. Sen ise bunların ahirette de şen şakrak olmalarına dua ettin! Şöyle cevap verir:

    - Bunların ahirette de şen şakrak olmaları günahları terk etmeleriyle mümkün olur. Ben günahlarından kurtulmalarına dua etmiş oldum. Siz benim duamı kabul etmediniz ama Rabb'im kabul etti, der.

    Az sonra sahile çıkan gençler Maruf'un huzuruna gelirler. Utanıp özür dileyerek bir daha böyle bir yanlışlığa sapmayacaklarına söz verirler. Hemen orada cemaate iştirak ederek namaza başlarlar. Bağdat'ın büyük velisi kendisini dinleyenleri şöyle ikaz ederdi:

    - İyiliklerin azına çoğuna bakmayın hepsini de yerine getirmeye gayret edin. Çünkü der, Allah'ın rızası hangisindedir bilinmez. Sizin küçük gördüğünüz bir iyilik ve ibadette Allah'ın rızası gizlenmiş olabilir..

    Bundan dolayıdır ki bir gün Bağdat caddelerinden birinde giderken yolun kenarında bir su dağıtıcısı sebilcinin:

    - Benim suyumdan içene Allah da Kevser suyundan içirsin! diye dua ettiğini duyunca hemen yaklaşır, tuttuğu orucunu bozarak adamın suyundan içer. Kendisini ikaz ederler:

    - Siz oruçlu idiniz, ikindiden sonra orucunuzu bozmanıza gerek yoktu, unuttunuz mu yoksa?

    - Hayır der, ne unuttum, ne ikindiden sonra oluşundan gaflet ettim.

    - Öyle ise neden suyu içtiniz? Şöyle izah eder düşündüğünü.

    -Rabb'imizin rızası nerededir belli olmaz. Muhtemeldir ki bu masum adamın duası, benim tuttuğum nafile oruçtan daha makbuldür. Bu mütevazı adamın duasını almak için ikram ettiği suyundan içmeyi tercih edip orucumu bozdum. Bu orucu tekrar tutarım; ama bu halis duayı bir daha alamam!.

    Gerçekten de sonuç ümit ettiği gibi olur. Çünkü vefatından sonra kendisini rüyada gören bir yakını sorar:

    -Senin birçok iyilik ve ibadetlerin vardır. Rabb'imiz en çok hangisinden ikram ve ihsanlarda bulundu? Cevabı şöyle olur:

    - Hepsi bir yana, nafile orucumu bozarak suyundan içtiğim mütevazı sebilcinin duası bir yana!.

    Evet hiçbir iyilik ve ibadeti basit görmeyin, mühimsemezliğe yönelmeyin. Zira Rabb'imizin rızası hangisindedir bilinmez. Sizin küçük gördüğünüzü Rabb'imiz büyük görür ve affınıza vesile kılabilir. İşte sucunun duası...

    Hicri 200 tarihinde vefat eden Maruf'un mezarı Bağdat'ta, halen ziyaret edilen türbelerin en başında gelmektedir.

    Ahmed Şahin

     

    Zaman


  7. Maneviyat büyüğü Maruf-u Kerhi'den ibretli örnekler...

    Vefatından sonra da tasarrufu devam eden Bağdat'ın büyük velisi Maruf-u Kerhi, aslında İranlı Hıristiyan bir ailenin çocuğuydu. Hıristiyanların öğretmeye çalıştıkları üçlü Allah inancı aklına yatmayınca ailesini ve çevresini terk ederek Bağdat'a kaçan Maruf, imam Ali Rıza'nın medresesine sığınır. Ehli Beyt'in 8. imamı sahip çıktığı bu gence der ki:

     

     

    -Büyük dedem Hazreti Resulüllah, İranlı Selman-ı Farisi'yi Ehli Beyt'inden sayarak sahip çıkmıştı, şimdi ben de İranlı Maruf'u Ehli Beyt'imden sayarak sahip çıkıyor, hane halkımdan biri gibi yetiştirmek istiyorum! Öğrenim devren bitinceye kadar yanımda kalabilirsin..

    Böylece Hıristiyan ailesinden kaçan Maruf, din adına aradığı gerçeklerin İslam'da olduğunu Ehli Beyt imamından aldığı eğitimde anlar, kısa zamanda örnek bir Müslüman genci haline gelir.

    Bu sıralarda Kufe mescidinde dinlediği büyük mutasavvıf İbnü's-Semmak'ın şu cümlesi de Maruf'u çok etkiler:

    "Hangi kul, Allah'a bütün varlığıyla yönelirse Allah da ona tüm ikram ve ihsanlarıyla karşılık verir, mahrum bırakmaz!.."

    Bu hatırlatma da genç Mâruf'un bütün varlığıyla Yaratan'ına yönelmesine sebep olur.

    Bu sıralarda Maruf'taki hızlı gelişmeyi gören mezhep sahibi Ahmed bin Hanbel'in değerlendirmesi de şöyle olur:

    - Bir Müslüman'ı kurtaran, önce kuvvetli imanı, sonra ihlaslı amelidir. Maruf'ta ise bu iman ve ihlaslı amel imrenilecek dereceye ulaşmıştır!..

    Medine'de yaşayan büyük veli Süfyan bin Uyeyne; ziyaretine gelen Bağdatlı Müslümanlara "Büyük veliniz nasıldır?" diye sorar. Onlar da "Kimdir bizim büyük velimiz?" deyince, "Hıristiyan ailesinden kaçıp gelen Mâruf'u kast ediyorum." diyerek şöyle tembihte bulunur:

    "Mâruf'u önemseyin. Siz Maruf'u önemsediğiniz takdirde Allah da sizi önemser, irşadından istifade etmeyi nasip eder."

    Bağdat'taki eğitim merkezlerinde kısa zamanda kendini yetiştiren Maruf, artık kendisi de öğrenci yetiştirmeye başlar, hayatını hizmete vakfeder. Seriyyüs'Sakati gibi maneviyat büyüklerini yetiştirdiğine bakılırsa nasıl bir hizmet içinde olduğu tahmin edilebilir. Şu sözler ona aittir:

    -Hayatımızı İslamî hizmete öylesine vakfetmeliyiz ki bu sırada dünyamızı kaybetsek üzülmemeli, kazansak sevinmemeliyiz. Çünkü bu hayatın hedefi, dünyayı değil, ahireti kazanmaktır! Ahiretini kazanan ise hiçbir şeyini kaybetmemiş sayılır..

    İslam'ı sadece sözle değil, halle de anlatmak gerektiğini ifade eden Maruf şöyle der:

    -Bir kul hayra layık hale gelirse, Allah ona halle örnek olma kapısını açar, dilinden önce hali konuşur.

    Hayatı boyunca maruz kaldığı zorlukları derin tevekkülüyle yenen Mâruf bu konuda da şöyle der:

    -Hayatınızda Allah'a öylesine tevekkül edin ki, bütün sıkıntılarınızda dayanak ve desteğiniz yalnız Allah olsun, başka kimseden destek aramaya gerek duymaz hale gelin..

    Bağdat'ta kendisini yetiştirip hidâyete erdikten sonra, dönüp Hıristiyan anne-babasını ziyarete giderek onların da hidâyetine sebep olan Maruf, anne-baba hakkını şöyle ifade eder

    -Elinde hürmetle tuttuğun Kur'an-ı Kerim'e bakman nasıl ibadetse, anne-babana bakman da öyle ibadettir. İbadetin birini öne alıp ötekini geriye atman mümkün olmaz..

    Bir adam Maruf'un İslamî hassasiyetlerini görünce merak ederek der ki:

    - Senin böylesine hassas yaşayışın ahirette hesap verme korkundan mıdır? 'Hayır!' der. 'Kabir azabı korkundan mıdır?' Yine 'Hayır!' der. 'Öyleyse cehennem azabı korkundandır.' deyince Mâruf şu karşılığı verir:

    -"Bu saydıkların nedir ki? Benim bütün hassasiyetim, bu saydıklarının tümünü de tasarrufunda tutan Rabb'imin rızasını kazanmak niyetimdendir. Zira O razı olduktan sonra bu saydıklarının hepsinden de korur ve kurtarır kulunu. Yeter ki kul, önce Rabb'inin rızasını kazanmış olsun."

    Bütün varlığıyla İslam'a hizmete yöneldiğinden dolayı dünya malı adına hiçbir şeye sahip olmayan Maruf, yetiştirdiği meşhur talebesi Seriyyüs'Sakati'ye vasiyetini şöyle yapar:

    -Vefatımın vaki olduğu anda hemen gömleğimi çıkarıp bir yoksula verin, dünyaya nasıl geldi isem ahirete de öyle gitmek istiyorum, hesabını vermek zorunda kalacağım bir dünya malı kalmasın zimmetimde diye düşünüyorum.

    Yarın: Maruf'tan olayları yorumlama örnekleri!..

     

    Ahmed Şahin

     

    Zaman


  8. İnkılap hocamın çok yerinde bir tetkikini paylaşmak istiyorum:

     

    Sen kalkıp bir başbakan olarak vakti zamanında milletini katlettiğini itiraf edersen, vesikaları tarihçi perspektifine sunmadan gösterir faş edersen, Fransa da kalkar Ermenilere soykırım uyguladığını iddia eder.

     

     

    Adam haklı. Bu hal elbet kuru politika girişimi ama biz bir devlet olarak kendi tarihimizde, müslümanlara bir katl uyguladıysak (başta hangirejim ya da hangi ideolojik ayrım olursa olsun) elin Fransızı da bir kaç vesika gösterir, belge uydurur ve bizden de sizin katledici, soykırımcı ruhunuza tasdik diye uluslararası sahada tabiri caizse madara eder.

     

    Kabullenem ki muhalefeti rencide etmek adına, halkıyla yıllardır süren küslüğü izale etmek adına uygulanan o metod beynelmilel sahada ayakbağımız, çirkin ördek yavrumuz olmuştur.

     

    Buradan da ikazımızı yapıyoruz, lütfen Sarkozy telefona bak, Sarkozy telefonu aç, Sarkozy seninle konuşmalıyız!

     

    Abdullah Gül arıyor arıyor ama zati alilelerine ulaşamıyormuş.

     

    Kaypak herif!


  9. Banka demişken dediğiniz zaviyeyi teyid eder değil ama Üstad'ın şu diyalogu geldi aklıma.

     

    “Kanlı Sarık” oyununun telif ücretini almak için gittiği bankada, Üstad’ı banka müfettişliği döneminden tanıyan bir hanım, Üstad’la konuşmaya başladı ve sonunda:

     

    -Peki Necip Fazıl Bey, siz şimdi ne işle uğraşıyorsunuz? diye sordu.

     

    Ne cevap verirse versin Üstad için yakışık almayacak bir durumdu. O:

     

    -Ben şimdi Necip Fazıl Kısakürek’le meşgulüm, hoşçakalın!

    • Like 1

  10. Buhari'nin Ebu Hanife'ye karşı taassubunun ulemâ nezdinde maruf ol­duğunu belirten Ebû Gudde, Zeylai’ den şu nakle yer verir:

     

    Buharı şid­detli taassubu ve Ebu Hanife mezhebine aşırı hücumu yüzünden Sa­hihinde onun tek bir hadisine bile yer vermemiştir. Halbuki o, Ebu Hanife'nin görüşüne muhalif olan sünnetleri araştırmada çok dakiktir. Herhangi bir konuda, hadisi zikrederek, "Allah'ın Resulü böyle buyurdu, bazı in­sanlarsa şöyle dedi" diyerek Ebu Hanife'ye ve onun hadise muhalefetine işarettte bulunur.

     

    Evet bir aydınlık getirelim mevzuya.

     

    1-Evet Buhari Sahihinde ve hiç Ebu Hanife'den hadis rivayet etmemiş ve hatta Kütübü Sitte'de de hiç kendisinden hadis rivayet edilmemiş. Buradaki asıl, benim de dediğim gibi tamamen mezhepsel farklılıktan kaynaklanmış olan bir 'kasıt'tır. Yoksa Ebu Hanife'nin şahsında yahut ele aldığı hadislerde bir şazz ve muallel olma söz konusu değil. Ve evet dediğiniz gibi cidi tenkitleri de varmış. Ama bu dile getirdiğimiz gibi tamamen Ebu Hanife'nin bağlı olduğu mezhep'in Şafii olmamasındandır. Dediğimiz gibi Buhari'nin Şafii mezhebinin kural ve kaidelerini benimsemesi, ona yakın olması doğal olarak Ebu Hanefi'ye de sanırım garez besletmiş. Yanlış tabi bu durum. Bu ne Ebu Hanife'yi ilim ve hadis sahasında itibarsız yapar ne de İmam-ı Azam'dan hadis rivayet edilmemiş diye Sahih-i Buhari'nin, Kütübü Sitte'nin kaynak teşkil etmede ehemmiyetini ekalleyite indirir. Bit yeniği aramaya lüzum yok bu hususta. Mevzu gayet açıktır.

     

    2-Bir diğer başlıkta vardı sanırım, icmanın nesh etmeye yetkisi yoktur. Nesh yalnız ayette Efendimiz'e aittir. İcma-ı ümmet ne hadisi ne de ayeti nesh edebilir. Yalnız Efendimiz'in söylediği bir sözü hiç uygulamadığı görülürse;

     

    Mesela içki içen kişi hakkında 3 uyarıda bulunun her defasında dinlemez ise dördüncüde öldürün mealine gelen hadisinde, Efendimizin hiç öldürdüğü görülmediği için, içtihad ile bu hüküm tercih edilmemiş, amel olunmamıştır. Amel edilmemesi tamamen yok sayıldığı anlamına gelmez burada sadece amel edilmediğine "işaret edilmiştir." Zira verdiğiniz sahabi durumuyla alakalı yani iddet olunmadan alınan hanımın durumunu nesh etme olmuyor. Doğru ya içtihad ile nesh edilebiliyordu diye bir ima ve kasıt olan sualinizi anlamış (!) bulunuyor, sorunu kısmen vazıha kavuşturduğumuzu umuyorum.


  11. Zekat vermeyi reddettiğine göre muhtemelen vakıa Efendimiz'in vefatının üzerine gerçekleşen, müslümanlar arasında çıkan ihtilaflardan bahsediyoruz. Bir çok kabile gruplar halinde dinden dönmüş, bir takım yabancı paygamber iddiaları artmış, zekat vermeyen kabilelerle Hz. Ebubekir'in kararı üzerine savaşılmıştır evet. Savaşta birbirlerini öldürdüler elbet. Sizin bir örneği burada vermenizden daha büyüğünü söyledim farkındaysanız. Zekatı reddetmeleri, kurandan bir hükmü yok saymak olduğu için küfüre girmektir ve dolayısıyla burada kafir kanı dökülmüş oluyor, bu mevzu da tamam. Şimdi burada bir dahabini diğer sahabiye (aslında bu konu hakkında geniş ölçüde bilgi sahibi değilim, zekatı vermemekte israr etmek, zekatın hükmünü reddetmek demektir. dediğim gibi onlarca insanla savaşıldı bu zekatın alınamaması meselesinde) bunu da hocama danışacağım inşallah) Şunu ayırt edelim sahabi hata yapabilir elbet peygamberimizin dahi zellesi olmuştur. Ama kalkıp da işin hikmetini, tam bıyutunu bilmeden bizlerin asıp kesmesi doğru olmaz. Orada namaz kılarken katledilmeleri gerçekten zahiren büyük bir kusur gibi görünüyor. Mürted olmuş olsalar niye namaza devam etsinler? Hanımını alma da hata görünüyor dediğiniz gibi iddet var. Yahu siz nerden buldunzu bu misali? :) Sevinmeyin hemen araştıracağım bunu.

     

    İçtihadın Kur'anı nesh etmesi? Efendimiz'in dahi Kur'anı nesh edip etmemesi tartışılmıştır ve bir kaç misalde de bunun olduğu gerçektir.. Bizim yıllarını bu ilme adamış sahabilere, alimlere Kur'anla tezada düşmüştür, şöyle hata etmiş böyle karşı gelmiştirden ziyade hüsni zan üzere olup olayın hikmet boyutunu düşünmek lazım. Eğer bir hata etmişlerse umulur ki Allah effeder değilse de bizlerin laf demeye hakkı yoktur.

    • Like 2

  12. Yanılırsınız yanılırsınız, biz böyle parlarız ama kolayca silmeyiz, usulünce işler yürüdü mü mesele olmaz Allah'ın izniyle. Elbet her görüşten insana açığız. Elbet karşılıklı istifade edilecek konular olur, hem sitemiz gerçekten süper bir donanıma sahiptir. Şahıslar da aynı nispette samimi ve de bilgilidirler. Rabbim hak davadan ve de inanıştan ayırmasın.

     

    Hoş gelmişsiniz kardeşim, yemeği yedikten sonra besmele çekmek gibi oldu ama olsun.


  13. Buhari'nin Ebu Hanife'ye karşı taassubunun ulemâ nezdinde maruf ol­duğunu belirten Ebû Gudde, Zeylai’ den şu nakle yer verir:

     

    Buharı şid­detli taassubu ve Ebu Hanife mezhebine aşırı hücumu yüzünden Sa­hihinde onun tek bir hadisine bile yer vermemiştir. Halbuki o, Ebu Hanife'nin görüşüne muhalif olan sünnetleri araştırmada çok dakiktir. Herhangi bir konuda, hadisi zikrederek, "Allah'ın Resulü böyle buyurdu, bazı in­sanlarsa şöyle dedi" diyerek Ebu Hanife'ye ve onun hadise muhalefetine işarettte bulunur.

     

    Bakınız benim dediğim işte, "mezhebine aşırı hücumu" diyorsunuz. Bu imam-ı azam'a değil mensup olduğu mezhebine bir ters bakıştır. Ki bunu kalkıp da Buhari İmam-ı Azam'a düşmandı, siz bilmezsiniz İmam-ı Azam güvenilmez adamın biridir demeye ruhsat vermez. Ayrıca bu misal keçi boynuzu tatlıdır ha siz bilmezsini glikoz da içerir der gibi ironik. Siz bana delil getirmemişsiniz ki, ben diyorum ki nerede bizzat İmam-ı Azam'a "bu adam güvenilmezin biridir" sözünüzü teyid edecek lafı, ya da hangi davranışında, içtihadında kendisiyle tezat düşmüş de bir kalemde silmiştir bunu deyin bana. Kalkıp adını sahih ravilerin arasında sayıplıp sayılamayacağı ihtilaflı olan(en azından cahil olan, yani pek şöhreti olmayan raviler ile) ispat etmeye çalışmanız af buyurun ama çok basit bir teknik.

     

    Buhari dediğim gibi hadis tetkikinde çok dikkatliydi, subut-u lika bunun en sivri olanlarından. Rivayet ederken bizzat hocalarını buluyordu yani, iş böyle ince işlenirken yani hadis rivayetinde çok ince eleyip sık dokurken kalkıp da bir mezhebine, içtihadı kararına ufak tezatlıklarından dolayı İmam-ı Azam'ı silip atamaz, atmamıştır da. Efendimiz'in söylemediği mevzu hadisleri ne kadar elemekte dakik ise, söylediği bizzat sabit olan hadisi de sırf İmam-ı Azam söylemil diye Sahih'ine almamış olması bana akılı bırakın vicdanen de pek kabil gelmiyor. Buhari amatör bir muhaddis değildir. Siz öyle bir konuşuyorsunuz ki, "senin babanı da sevmezdim o yüzden dediğin lafa itibarım yok" kadar çocukça. Bir diğer yan, Resulullah şöyle dedi birileri böyle dedi de ne demek? Yani İmam-ı Azam hadiste değişme mi yapmıştır rötüş falan ha? Ya gidiniz Allahaşkına kiminle oynadığınıza dikkat edin lütfen.Bu resmen İmam-ı Azam mevzu hadis isnat ettirmektir. Şaşarım size ve dediklerinize.

     

    Ve bana şunu getirin şunu şunu dediği için, yaptığı için Buhari İmam-ı Azam'ı silmiştir ve şu hadisin aslı şöyleyken İmam-ı Azam tahvil etmiştir. Çok askıda kalan, asılzı laflar sizin dediğiniz.


  14.  

     

    ashabı kiram (r.a.e) "Allah rızası için" birbirlerini yeri geldiğinde çok sert şekillerde uyarmışlardır. bunun sebebi ise birbirlerini sevmemeleri değil tam tersi birbirlerini "Allah için sevmek" düsturuna mukabil sevmeleri ve birbirlerinin hataya düşmelerini engelleme isteğidir.

     

    Hz. Ömer (r.a.) ın Hz. Halid bin Velid (r.a.) ı sevdiğini ispata gerek yok ki. Onlar söylediğim gibi "Allah için seven, Allah için düşmanlık besleyen" kimselerdi. Allahı ve Rasulu sav i sevenleri seven kimselerdi , hal böyleyken birbirlerini de seven kimselerdi. O ensar ki muhacirlere kucak açtı, mallarını bölüştü, birbirlerine kardeş oldular.

     

    Ebu Zerr kardeşim, ağzımızdan çıkanı kulağımızın iyi duyması lazım hatta ağzımızdan birşey çıkmadan önce beynimizin bu cümleleri, kelimeleri ve hatta harfleri haddinibilme süzgecinden geçirmesi lazım.

     

    Kimin hakkında konuşuyoruz? 2 tane büyük sahabe? Kendi aralarında ihtilaf çıkmış olabilir, birbirlerine kızmış olabilirler? Bundan bize ne?

     

    Arslanlar güreşmiş arkadaşım, arslanlar güreşirken; çakala, sırtlana laf düşmez.

     

    senin bu yaptığın Allah muhafaza fitneye kapı aralamaktır ki fitne ateş azabından şiddetlidir.

     

    sana tavsiyem yazmadan önce düşün taşın öyle yaz...

     

    Benden de bu yazıya imza. Yahu nfkkfn şol şahsa hangi başlıkta bir vaaz edecek diye beklerken ahan da geldi. :) Allah razı olsun. Bu arkadaş biraz farklı zaviyelere sahip. İnşallah asimile edeceğiz. :)

     

    Geçen hoca derste dedi ki, muaviye hakkında ne dersiniz? Şüpheli soruyor, anladım tabi maremını. Hiç bir şey diyemeyiz hocam hakkında dedim, tenkit edemeyiz. İlerde böyle düşünür müsün bilemem diyor bana. Böyle bir şey mümkün mü ya. Hangi dil uzanabilir ashaba? Ebu-zer kardeşimiz de inşallah dikkatli olsun. Bir de bir soru sorsam kendilerinin ilahiyatla falan yakından yahut uzaktan bir bağlantıları var mıdır hani yoksa soğuk mu kapmış? Malum kış dayandı kapıya ha geldi ha gelecek derken. :)

    • Like 1

  15. Ben parçanın kalitesine laf etmedim ki hatta fazla güzel olması mesele olmuş dedim. Makber'e de Mona Rosa'ya da Taç Mahal'a da Lüsyen'e de lafımız yok bizim.

     

    Ben kafamda takılan farklı bir zaviyeyi dile getirdim kendim öyle değilim ama "takva, vera" noktasında olayı ele aldım. Herkesin mutabık olması şart değil. Saygı duyarım.


  16.  

    Buhari'ye göre "büyük imam Ebu Hanife hz." güvenilmez bir adamdır. Ve güvenmediğinden dolayı ondan hiç hadis nakletmemiştir. İmamı Azam a çok ağır sözler söyleyen başta Buhari olmak üzere çok meşhur Ehli Sünnet alimleride sayarım size.

     

    .

     

    Bana şu kısmı delilleriyle ispat ediniz. Güvenilmez adamdır derken kast edilen ne? Hadisteki rivayet usullerinden "zatp ve adl"den hangisinde ne kabahat görmüş? Allah'ın izniyle İmam-ı Azam'ın hiçbir kavlinde ve de içtihadında Efendimiz'in sözüne tenakuz teşkil edecek hele Kur'anla çelişecek hiçbir mevzu yoktur. Bulmaya çalışan gitsin evvela samanlıktaki iğneyi çıkarsın. Belki Buhari'nin şafi olması hasebiyle (hocam derste dedi) şafi mezhebinin görüşlerine yakın hadisleri, fıkhı bapları kaleme aldığı için kısmen Buhari'nni Sahih'inde İmam-ı Azam'ın içtihadına ters hükümler bulunabilir yahut İmam-ı Azam'dan hadis rivayet etmemiş olabilir. Asla rivayet edip etmediğini de hocamdan öğreneceğim. Siz de elinizdeki eserden midir nereden bu savınızı ortaya attıysanız rica ederim iyice arz edin. Zira biz biliriz ki aklın yolu birdir (mezhep farklılıkları, içtihadi konularda bir takım farklılıklar müstesna) Efendimiz'den rivayet edilen mütevatir, sahih bir hadis birinin kendi mezhep anlaşıyına uymuyr diye hele de adama garezi var, huylanıyor diye rivayet etmemezlik olmaz. Ki Buhari'nin hadis tespiti, tedvini gerçekten çok sıkı şartlar altında olmuştur. Kalkıp bu tarz bir iddiade bulunmanız gerçekten "vehamettir"!


  17. http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?/topic/2248-ustad-ve-amerika/

     

    Önüne gelen konuşuyor, kimsenin bir şey bildiği yok, millet horozlanmayı, insanların yüzüne şakkadanak şamar indirmeyi marifet bildiği için gediği bulduğu anda mal bulmuş mağribi amiyane tabirle dalıyor olaya. Ne diyelim Allah izan versin, akıl nimetinden yoksun etmesin. Amerika hususundaki asıl hakikat yukarıdaki gibidir oysa. Ama bilmeyen etmeyen lafazanlık eder, on numara cahillik emaresi başka bir şey değil.

    • Like 1

  18. Güzel olmuş, hatta fazla başarılı bu yüzden bence olmaz, olmamalı yani. İlk bir buçuk dakika mübarek bildiğin slow şarkı, birazdan Ümit Besen, Sezen Aksu devreye girecek diye bekliyor insan. Bilmiyorum Üstad'ımız sağ olsaydı tasvip eder miydi? Allah muhafaza kemikleri sızlıyordur diye düşünmeden edemiyorum. Bence Kuşkaya bu işi daha mütevazi, daha sakin yapıyor. Bilmiyorum ben pek sıcak bakmıyorum böyle müzikli, şarkı havası verilmesine. Denilebilir ki Üstad'ı bu sahada da duyurmalı, tanıtmalıyız millet Hayko mu dinlesin Ceza ile bol bol kafa mı sallasın? Kendilerince haklı bir zaviye olabilir ama ne bileyim ama benim içeme pek sinmiyor.


  19. Hudeybiye seferinden sonra yapılan antlaşmanın zahiren müslümanların aleyhine grününce; sahabi Efendimiz'in kurbanlarını kesme ve saçlarını tıraş etme emrini yerine getirmemiş ve öylece yüzüne bakmışlardı. Efendimiz iki kere tekrar ettiği halde yine davranmadılar. Efendimiz üçüncü defa dersem ve yine eda etmezlerse korkarım ki helak olacaklar deyip çadırına geçti. ...Validemiz durumu anlamış ve O'na şöyle demişti;

     

    "-Ey Allah'ın Elçisi! Sen çıkıp kurbanını kes, başını tıraş et. Onların hepsi sana uyacaktır."

     

    Efendimiz dediğini yapınca tüm sahabi tıraş olup, kurbanlarını keser.

     

    Efendimiz'e bu zekice tavsiyeyi veren validemiz kimdir?

×
×
  • Create New...