Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

mumin

Editor
  • Content Count

    933
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    51

Posts posted by mumin


  1. Mimar Sinan ince hesaplara alışık sanırım :) Bir de Pala'nın iddiasıyla ortaya atılan Mimar Sinan ve Mihrimah Sultan aşkının yansımaları olarak yapılan külliye ve caminin yapılışı vardır ki hikayesini bilen bilir.Biri ay biri güneş falan. Bilmiyorum biraz fantastik geliyor.

    • Like 1

  2. Biri de kalkıp (hani elhamdülillah burada diyen çıkmaz da);

     

    "Yahu gidin islam şekil dini değildir, sizi gidi kıl müslümanları sizi!"

     

    derse şaşırmayın. O kadar ifrit tabirler var ki insan şaşakalıyor. İnşallah sakallı hatta bence kişi normal sosyal yaşamında giyemiyorsa bile evinde giyinmek, namazlarını eda etmek için cübbe, sarık bulundurmalı, giymeli.Hele yakasız gömlekler çok hoşuma gidiyor.( Merhum Serdengeçti'nin kravat için o yuları takmam da takmam deyişi hopp aklıma geliverdi.)

     

    Rabbim her noktasıyla Efendimiz'in hayatını taklid etmemizi nasip eyleye. Birileri oldum olası bizi mukallid olmakla itham ediyor. Allame Davudoğlu muydu net anımsayamadım; "Biz henüz mukallid dahi olamadık." diyor. Ne ince mana. İnsanı el_buti ikiye ayırıyor ya müçtehid olursun ya mukallid.Mukallid olmayı küçük görüyorsan müçtehidsin.Sorsan iki kelam ilmi olmaz ama futbol takımı tutar gibi ne canım bu mezhep tutmak diyecek kadar avam ruhludur reformistler..

     

    Ne diyelim biraz da feraseti olacak insanın. Rabbim doğruyu bulduktan sonra saptırmasın.

     

    Ha sakal diyorduk, bence erkeğe heybet katan belki de tek şey. Diğeri ne öyle sinek kaydıymış..De get.

    • Like 3

  3. benim kahramanlarım seyyid kutub

    hasan el benna

    mevdudi

    ümmetçiliği savunan kim varsa hepsi

     

    Bu kahrmanlarla beraber işin zor Allah yardımcın olsun...

     

     

    Hasan el-Benna'yı ben ehli sünnet çerçevede biliyorum. Bilmem yanılıyor muyum?


  4. Cihat gönüldaşın teşviki ile kütüphanemde bulunan bu Dine Karşı Din eserini okumaya başladım. Gece karanlık, hava yağmurlu, akıl duru ve içim gayet rahat idi.

     

    Şeriati'yi biliriz doğrusunu yanlışını.Ama kuru değil okuyarak bilerek kağıda dökmeliyiz yargılarımızı.Eser çok yanlış ibareleri bünyesinde barındırmakla birlikte dehşet derecede dimağı sarsan hakikatleri de yok değil.Not alarak okumaktayım.İnşallah geniş bir zaman diliminde bir makale yazma fırsatım olursa burada da paylaşırım. Mesela "İnsanlar Allah'ın ailesidir." diye bir uçuk cümlesi de var."Tanrı gerçek bir Janustur." kadar akıl tırmalıyıcı.Ama kendince izahı, ifadesi var. İnşallah incelememi taşırım. Şimdilik bu kadar olsun.


  5. Evet bayağı azdık malesef, salonu parayı basıp kapatmış gibi hissetim. Site falan öyle genel,karışık organizelere prensip gereği katılmıyorum,tasvip etmiyorum canım.Yoksa dağ bayır aşar ne şartta olsa gelirim,bugünkü halimle bir kez daha ispat ettim bunu kendime :)

     

    Ben gelmeyince kimsenin de şevki olmaz,nitekim organize yassah :)


  6.  

    Mayıs ayında sahnelenen oyuna gittim gerçekten fevkaledeydi.Sahneleri ezbere bilmeme rağmen acaba ne olcak hissiyle izlediğim ve gerçekten hiç abartısız ayakta alkışladığım bir oyun ...Oyuncular gerçekten işin hakkını verdiler..Gidebilecek arkadaşlara şiddetle tavsiye edilir :shiny:

     

    Wuuhhuu o yollardan nasıl sağ çıktım bilmiyorum.Rezil olacağım ama neyse biz burada bir aileyiz. Hayır giderken neyse ne de yani artık ne için dalgınsam, dönüşte de yalış istikamete giden arabaya bindim :) Millete yol adres sora sora bir hal oldum.Bir de karadeniz sokağı yazan tabelayı görünce aha dedim resmen Marmara bölgesinden çıktım.Ahaha tamam mübalağa.Velhasılı gidişim ciddi vukuatlı oldu dönüşü de cabası..

     

    Oyun tam anlamıyla harikaydı ya.Ama malesef ciddiyim 8 kişi izledik ya:/ Halkın rağbeti bu mudur yani?Ne kadar sanattan uzak bir milletiz biz.Üstad'tan bahsediyoruz Keşanlı Ali Destanı mı bu canım?Yazık vallaha. Hüsrev rolünü üstlenen isim gerçekten hakkını verdi. Mansur tvden tanıdık biriydi ya adını bilmiyorum ama şaşırdım görünce. Genel itibariyle çok güzel sahnelendi.Selma'nın vurulma sahnesindeki silah sesinden bi' tırstım var ya yerimde hopladım :)Çoh ani oldu yoksam şey etmem ya hani uff evet ani seslerden korkarım itiraf ediyorum :)

     

    Neyse bayağı geyik yaptım.İzlemiş olmana sevindim dostum.Ben yalnızları oynadım,yalınız.Yol boyunca aklımı kurcalayan yarım kalmış sudokum.Hamd olsun entelektüel hayat kolay değil kuzum.


  7. Ve Yeniden Bir Adam Yaratmak

     

     

    İlk kez Muhsin Ertuğrul tarafından 1938 yılında sahnelenen üstad Necip Fazıl Kısakürek'in şaheseri Bir Adam Yaratmak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü tarafından yeniden sahneye konuluyor. En son 2002 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları'nda sahnelenen oyun bu kez 100 Oyun Projesi kapsamında yüz seans gösterilmesi planlanan oyunlar arasında karşımıza çıkıyor. Bir Adam Yaratmak, Mayıs ve Haziran ayları boyunca Ümraniye Atakent Kültür Merkezi'nde seyircileri bekliyor olacak. Her ilçeye tiyatro götürmenin amaçlandığı bu projeyle birlikte seyircilerin tiyatro salonlarına daha çok teveccüh etmesi bekleniyor.

    Hem bir metin olarak, hem de sahne performansı açısından Türk tiyatrosunun hiç şüphesiz en güçlü, en etkili ve bence en iyi piyesinin böyle çok uzun aralıklarla sahneye konması, Türk milletinin başka milletlerde görülmeyen kendi hazinesini görmezden gelme hastalığının göstergelerinden biri olsa gerek. İngiltere'de tiyatroların perdelerini her sene Shakespeare'den bir oyunla açtıklarını ve mutlaka onun bir oyununun gösterimde bulunduğunu düşünürsek kendi ahmaklığımızı anlamakta zorlanmayız herhalde.

    Tiyatronun özelleştirilmesi ve 'sanat eliyle Türk milletini küçümsemeye yeltenen' tiyatrocu müsveddelerinin son nefeslerini verirken çılgınca etrafa saldırmalarına neden olan haklı müdahalelere pek girmek istemiyorum. Çünkü sonunda Şehir Tiyatroları'nın en az on sekiz yıldır, "Necip Fazıl'ı Muhsin Ertuğrul tiyatrocu yaptı" diyecek kadar edebiyat ve sanattan uzak, ne dramaturjiden, ne tiyatrodan, ne de sanattan anlayan, entel geçinen cahillerin, onca çarpıklığa rağmen "Tiyatro bizim zamanımızda gayet güzel yönetiliyordu" diyecek kadar etrafından habersiz, hiçbir şeyi umursamayanların elinde yönetildiği gerçeğini ifade etmek zorunda kalacağım. Kendisini üçüncü sınıf bir drama yazarı olarak gören Nazım Hikmet'in İnek'ine varana kadar, hatta piyes olarak yazmadığı metinleri bile oyunlaştırarak sahneye koyan, sonra "Necip Fazıl'ın yazdıkları o dönemde kaldı" gibi komik bir savunma refleksi geliştiren zavallı ideolojik fanatiklerin ahmaklığına hiç değinmeyeceğim. Üçüncü sınıf oluşlarına aldırmadan sahneye uyarladıkları çoğu yabancı oyunlarla perdeyi ucuzlaştıran, milli ve evrensel eserlere burun kıvırarak tiyatroculuk oynayan arkadaşların millete tepeden bakan tavırlarını şimdilik bir kenara bırakalım.

    İlk kez 1938'de sahneye konan eserin kahramanı Hüsrev'i o zamanlar Muhsin Ertuğrul canlandırıyordu. 1977 yılında televizyon dizisi haline getirilince, başrolü Ahmet Mekin oynadı. Daha sonra Ankara Devlet Tiyatrosu'nda 1992'de İsmail Bekir Ağlagül yönetiminde sahneye aktarılan şekli de çok tartışıldı. 2002'de de Mahmut Gökgöz yönetiminde, Bora Seçkin Hüsrevi'i gayet başarılı bir şekilde oynadı. Şimdiyse Bora Seçkin yine ve çok başarılı bir şekilde Hüsrev'i canlandırıyor ve aynı zamanda oyunun yönetmenliğini de üstleniyor.

    Bir Adam Yaratmak adlı oyunda, babasının ölümünden esinlenerek Ölüm Korkusu adlı bir oyun yazan Hüsrev'in, bu oyun çevresindeki tartışmalara öfkelenmesi, daha sonra bunalıma girerek hayatın ve ölümün manası üzerinde düşünmesi ve nihayetinde deli ithamlarına maruz kalması ele alınıyor. Bir kazanın olabilirliği tartışmalarının yol açtığı tesadüfün mantığı ve kader inancı çerçevesinde, insanın zihnî karmaşası ve hakikat arayışı anlatılıyor.

    Eserdeki entelektüel doyumluluğa ulaşan düşünce ve ifade tarzı insanı derinden etkiliyor. Acı çeken, bir toplumun sancısını bir ağızdan dile getiren kahraman, aslında bir kişilikten çok, sosyal bir gerçekçiliğe dönüşüyor. Bunalım içindeki Türk toplumunun içler acısı halini gözler önüne seriyor. Bora Seçkin'in fevkalâde oyunculuğu, seyreden herkese, bir bakıma kendi kendisini yargılama fırsatı veriyor. Eser bu yönüyle, insanın varoluş sebebinin en sağlam yanı olan dinî düşünceden koparılmak istenen aydınımızın trajedisini sergiliyor.

    Oyunun metnini okuyanlar ne kadar güçlü bir piyes olduğunu, özellikle de Hüsrev'in tiratlarının nasıl kuvvetli olduğunu bilir. Piyesin uyarlanışı başarılı. Fakat Bora Seçkin'in oyunculuğu ve yönetmenliği bir arada üstlenmesi biraz sıkıntı oluşturmuş görünüyor. Bora Bey on iki sene önce Şehir Tiyatroları'nda yaşadığı bazı sıkıntıları anlatırken çok haklı fakat bir tiyatro oyununda yönetmenin dışarıdan bakan bir göz olması çok daha faydalı. Eksik noktaları, aksayan yerleri üçüncü göz muhakkak daha iyi görür.

    Oyunun dekoru son derece başarılı. Daha önceki gösterimde oyun fantastik bir dekorla, onu hastalıklı bir zihnin hülyalarıymış gibi gösteren bir monolog havasına sokulmuştu. Bu sefer çok daha gerçekçi olmuş. Bir Adam Yaratmak'ı iyi okumak, Hüsrev'i iyi dinlemek lazım. Bu eser bu milletin, hatta insanlığın var oluş problemini irdeliyor ve o yüzden arızalı bir aklın serzenişleri değil, yaralı insanoğlunun çare arayışını simgeliyor. Lütfen buna dikkat!

    Düşüncenin gücünü ve düşünen insanın trajik durumunu anlatan eser, tüm boyutlarıyla sanat şaheseri olmakla birlikte insana manevî bir telkin özelliğine de sahiptir. Piyesi okuyan, ya da tiyatroda seyreden bir insanın bu çekimin gücüne kapılmaması mümkün değildir.

    "Bir adam yaratmak istedim. Sonra da adam yaratmanın ne olduğunu anladım" diyen Hüsrev'in macerasında bütün insanlığı ilgilendiren evrensel mesajlar var. Bu oyunu yazıldığı döneme hapsedip 'dönemsel' yaftası takmak ya cahilliğin ya da ideolojik bir hazımsızlığın göstergesidir. İngilizlerin Hamlet'i neyse Türklerin de Bir Adam Yaratmak'ı odur. Her yıl sahnelenmelidir. Hamlet oynamak nasıl bir İngiliz tiyatrocunun hayaliyse, Türk tiyatrocunun hayali de Hüsrev'i canlandırmak olmalı, olabilmelidir. Artık ideolojik saplantılar yüzünden eserlerin değerini görmezden gelen ve bu halleriyle de üstünlük taslayan budala sanatçıların tekelinden kurtulmalı Türk tiyatrosu. Sanatın sahnedeki en güçlü kalesi olan tiyatroyu çok daha tarafsız, ahlâklı, entelektüel ve güçlü görmek istiyoruz.

     

    Emre Miyasoğlu


  8. Son günlerde Şehir Tiyatroları’ndaki Yönetmelik değişikliği yüzünden tiyatro eserleriyle gündeme geldiği zannedilen Necip Fazıl, aslında şiir ve fikirleriyle 80 yıla yakın bir zamandır Türkiye gündeminde.

    Bazen şiirleri, bazen tiyatro eserleri, bazen de fikirleri-tarih tezleriyle dikkatleri üzerine çeken Üstad Necip Fazıl, galiba en çok 28 Şubat döneminde unutturulmaya çalışıldı. Fakat en olmadık bir zamanda, burada hikâyesi uzun sürecek bir gelişme ile Bir Adam Yaratmak oyunu sahne konularak Şehir Tiyatroları’nda yeniden gündeme geldi.

    10 yıl önce bu oyun Şehir Tiyatroları’nda sahnelenirken başrolü oynayan Bora Seçkin, bu yıl özel bir grup oluşturarak İBB Kültürel ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı desteğiyle bu eseri yeniden sahneye koydu. Bir kısmı Şehir Tiyatroları’ndan, bir kısmı da dışarıdan seçilen bir grup oyuncu ile Ümraniye / Atakent Kültür Merkezi’nde bu oyunu sahneye koyan ve esere daha hâkim bir tarzda başrolü oynayan Bora Seçkin’le arkadaşları tebrik edilecek iş yapıyor. Çünkü böyle büyük eserler, ancak büyük düşünen ve günlük politik tartışmalarla meslekî gruplaşmaların üstünde kalarak, evrensel temalara tutkun estetik bir duyarlıkla sahneye konur.

    Bir Adam Yaratmak, büyük şair ve mütefekkir Necip Fazıl’ın kendi hakikat arayıcılığının beyin fırtınasına dönüşmesinin hikâyesidir. Yansıtılan düşünce gelişimi ve olay örgüsü itibariyle de trajik bir şiir ve fikir şöleni haline gelen oyun, dünyada benzeri az görülen bir büyük sahne eseridir. Bu eseri bir dönemin İskandinav yazarları etkisindeki realizm ve irsiyet perspektifleri açısından değerlendirerek o döneme mahsusmuş gibi görmek, bir şaheseri anlayamamaktır. Bu anlayış yetersizliğinin farklı duyarlıklara mahkûm olmakla izahı mümkün, ama bir sahne eserinin özündeki yüceliği basit vesilelerle aktüel göndermelere icra yanlıştır!

    Düşünmekten kendini alamayan ve bu yönüyle kendisini nesli kesilmiş bir yaratığa benzeten eserin kahramanı Husrev, samimi bir tarzda sahne eseri ortaya koyarken, birden ontolojik tartışmaların içinde bulur kendini. Çünkü eserinde babasının hayat hikâyesiyle ilgili birtakım olaylara yer vermiş ve şuur altına yerleşen intihar meselesi de bu oyundaki olay örgüsü içinde farklı boyutta kendiliğinden yer alır. Bunların tartışılması farklı zihniyetlerin şaşırtıcı görünüşünü ortaya çıkarır ve eserdeki kazaya benzer bir başka kaza ile oyunun seyri değişir.

    Pek çok eserinde olduğu gibi Çile adlı şiirinde de ele aldığı “kriz entelektüel” ile modern dünyanın bunalımını dünyadaki pek çok sanatçı ve düşünürle eşzamanlı veya daha önce ortaya koyan Necip Fazıl, öyle günlük politik tavırlarla hafife alınacak bir sanatçı değildir. Ona ilgi duyan ve eserlerini okuma tiryakisi kesilen çeşitli çevrelerden farklı insanlar var. Bunlardan Çetin Altan’ın ifadesiyle Necip Fazıl, muhatabını hayranlıkla kendisine bağlayan, şiiriyle ve öteki kurgu metinleriyle olduğu kadar ses tonu ve üslubuyla da müstesna bir insan!

    Pek çokları gibi Çetin Altan da Üstad’ın sağlığında yazdığı yazıda aynen şunu söyler:

    “Kaybolmuş bir gecenin, kaybolmuş bir saatinde, baş başa bir masada otururken de, güzel konuşma şehvetinin karşısındakini çalma hırsızlığından kopmuş bir sesle:

    - Benim acımı kimse anlamıyor, benim kanatlarım ufuklara çarpa çarpa kanıyor, demişti...” (Milliyet, 20 Şubat 1982).

    Bugün de Bir Adam Yaratmak oyununu seyrederken aynı duygulara kapılmamanız, kanatları ufuklara çarpa çarpa kanayan bir büyük kartalın ruhuyla sahnede dolaştığını fark etmemeniz imkânsız. Üstad günlük hayatında da böyle dolaşırdı. O yüzden Sezai Karakoç, Necip Fazıl’ın ölümü üzerine yazdığı yazıda bunu şöyle ifade etmişti: Göklerin Çektiği Kartal...

    Bora Seçkin’i bu oyunda üç kere izledim, ikisi ilk oynanışta, Harbiye Tiyatrosu’nda...

    Matine sonrası tebrik etmek istediğimde, “Necip Fazıl’ın sahne şiirini yeterince canlandırabildiğime emin değilim!” demişti. Ben bunu samimiyetle yapmaya çalıştığını gördüm, intibalarımı söyledim. Suaredeki oyuna hazırlanmak için izin istedi. 10 yıl sonra da aynı özen ve ciddiyetle eseri sahnelediğini görmek, benim için sanat hayatımız adına bir umut oldu...

    Geçen hafta üçüncü kere izlediğimde asıl metne daha fazla sadık ve eserin ruhuna daha vâkıf bir tavır içinde gördüğüm Bora Seçkin’i beğendim. Ulviye’de Gül Yıldız Akelli, Selma’da Canan Uzun, Mansur’da Ali Nuri Türkoğlu, Nezat’ta İbrahim Can ve Şeref’te Selçuk Soğukçay ve diğer oyuncular gerçekten güzel bir Bir Adam Yaratmak oyunu sahneliyorlar. Kutluyorum. Bu başarı takdir edilmeli; kalabalık bir seyirci kitlesi tarafından alkışlanmalıdır.

    Ümraniye / Atakent Kültür Merkezi’nde 10 gün daha sergilenecek oyunu kaçırmayın.

     

    Mustafa Miyasoğlu


  9. Âsâyiş BerKemâl

     

    Bir ülkede, bir halkta, bir devlette şu aşağıda sayacağım değerler ya hiç yoksa, yahut yeterli miktarda mevcut değilse ne olur? Önce bu değerleri sıralayalım:

    1. Ahlak ve karakter terbiyesi... Yeni nesillere aile ocağında, okulda, toplum hayatında, çalışma mekanlarında, sokakta, medyada ahlak ve karakter terbiyesi verilebiliyor mu?

    2. Genelleşmiş olan eğitimde millî kültür ve genel kültür verilebiliyor mu?

    3. Liselerde ve üniversitelerde okuyan milyonlarca gence yazılı ve edebî Türkçe öğretilebiliyor mu? Yeni nesiller 1928'den önce yazılmış ve basılmış Türkçe metinleri okuyabiliyor mu?

    4. Adalet, insaf, doğruluk dürüstlük, iffet, namus, fazilet, mürüvvet kavram ve değerleri beyinlerde, zihinlerde, gönüllerde köklü bir yere sahip midir?

    5. Lise mezunları mantık bilgi ve kültürüne sahip midir?

    6. Estetik ve sanat terbiyesi verilebiliyor mu? İnsanlar çirkinliklerden rahatsız oluyor mu?

    7. Ülkede toplumsal barış var mıdır?

    8. Çeşitlilikler ve "ötekiler" arasında uzlaşı/mutabakat var mıdır?

    Evet bir ülkede, bir devlette, bir halkta bu değerler yoksa veya çok az ve yetersiz miktarda ise, orada neler olur? Bir de bu olacaklara bakalım:

    1. Toplum sağlıklı ve dengeli olmaz.

    2. Fitne ve fesadın ardı arkası kesilmez.

    3. Vatandaşların bir kısmı birbirinin meleği değil, kurdu olur.

    4. Bina ve zina çoğalır.

    5. Dev adliye binalarında hizmet gören hakimler ve savcılar ordusu milyonlarca dava dosyasına bakmaya yetişemez.

    6. Cezaevleri hep dopdolu olur.

    7. Hırsızlığın, haram yemenin her türlüsü yaygınlaşır.

    8. İffet, namus ve utanma kavramı ve değeri zayıfladığı için şehvetler galeyana gelir; gizlenmesi gereken ayıplar ve günahlar sokaklara, meydanlara, Kültür Parklara, feribotlara iner, medya müstehcenlik bataklıklarına yuvarlanır, Kürtaj ve bekaret tamiri yaygınlaşır.

    9. Memleketin zenginlikleri soyguncular, rantçılar, hortumcular tarafından talan edilir.

    10. Azınlıkta kalan namuslu vatandaşlar bunca pisliğe isyan ederken; soygun ve ranttan pay alamayanlar feryat eder.

    11. Müslüman kesim de ahlakını ve kendisini ayakta tutacak dinî değerlerini yitirdiği için Adana'da aç kalan yoksul, perişan, zavallı 26 yaşındaki anneye kimse birkaç yüz lira zekat vermez ve kadıncağız intihar eder.

    12. Ahlaksızlık ve beyinsizlik yüzünden ülke bir Tımarhâne-i Kübraya döner.

    Türkiye'yi İslam ve onun değerleri ayakta tutuyor, birliğini sağlıyordu.

    İslam'ı sarstılar, değerlerini yürürlükten kaldırdılar, onların yerine:

    1. Uyduruk bir resmî ideoloji koydular.

    2. Batı medeniyetinin ve AB'nin norm ve ölçülerini aldılar.

    3. "Kahr olsun Şeriat!" diye haykıran Moiz Kohen Tekin Alp'in milliyetçiliğini benimsediler.

    Sonunda, şu 2012 yılında karşımıza felaket bir manzara çıktı.

    Yükselin biraz ve Türkiye'ye yukarıdan kuşbakışıyla bakınız.

    Gazetelere bakınız... Tv'lere bakınız... Sokaklara, meydanlara, otobüslere, parklara, feribotlara, bilhassa "Kültür parklarına" bakınız.

    Aman kaçırmayınız, bahar ve yaz aylarında Kültür Parklar bir alemdir.

    Bursa Emniyet Müdürü beyefendi ne demişti:

    Geceleri teftişe çıkıyorum, Kültür Park'ta her çalının dibinde sevişen bir çift... Kanunlar müsait olmadığı için bir şey yapamıyoruz...

    Mübarek Ramazan yaklaşıyor... Yine Ramazan şenlikleri yapılacak. Aman ne şenlikler... Evlere şenlik...

    Kürtaj bayağı bir sektör olmuş.

    Bekaret tamiratı işi çok gelişmiş.

    Garp cephesinde sükûnet hüküm-ferma, âsâyiş ber-kemal.

    Kemal Kemal Kemal...

    * (İkinci yazı)

     

    Kurtulmak İsteyenin Dikkat Edeceği Hususlar

     

    Muhterem kardeşim: İmanını, âhiretini ve ebedî saâdetini kurtarmak istiyorsan aşağıdaki maddelere dikkat etmelisin:

    1. İslam'a, Kur'ana, Sünnete göre kötü olan bir düzene ve sisteme iyi demeyeceksin.

    2. İtikadını tashih edeceksin yani seni küfre, dalalete=sapıklığa düşürebilecek, inançla ilgili bid'atlardan arınacaksın; Allahı kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzeh bileceksin.

    3. Resûlullah Efendimizi (Salat ve selam olsun ona) canından ve çok sevdiğin kimselerden daha fazla seveceksin. Onu kendine en güzel örnek ve model olarak kabul edeceksin.

    4. Allah ile ilgili bütün işlerinde ihlaslı olacaksın.

    5. Yaratıklarla ilgili işlerde adaletli ve insaflı olacaksın. Öyle ki, bir çalıdan bir yaprağı bile lüzumsuz olarak kopartmayacaksın.

    6. Sen merhamete çok muhtaçsın. Sana merhamet edilmesini istiyorsan sen de merhametli olmalısın.

    7. Allahın kesin olarak haram kıldığı şeylerden birine bile helal demeyeceksin. Aksi takdirde kafir olursun.

    8. Ribadan, faizden bucak bucak kaçacaksın.

    9. Kafirleri dost ve velî edinmeyeceksin.

    10. Nefsini emmâre derekesinden, en az levvâme derecesine çıkartmak için çırpınacak, gayret göstereceksin.

    11. Din, iman, Kur'an, mukaddesat bezirgânlığı ve sömürüsü yapmayacaksın, böyle bir ticareti karı satmaktan daha kötü bileceksin.

    12. Allaha, Resulüne (Salat ve selam olsun ona) ve BİZDEN olan emir sahiplerine (icazetli ulemaya, fukahaya, kâmil ve mükemmil mürşidlere, Müslüman ümeraya) itaat edeceksin.

    13. İhtiyaçlarını çoğaltmayacaksın.

    14. İsraf, lüks, gösteriş, aşırı tüketim, aşırı konfor, gurur ve kibir gibi helak edici şeytanî davranışlarından uzak duracaksın.

    15. Zekatını Kur'ana, Sünnete, fıkha, Şeriata göre hak sahiplerine dağıtacaksın. Zekat ve sadakalarını uğrulara kaptırmayacaksın.

    16. Beş vakit namazı kalacaksın.

    17. Cemaat ehli olacaksın.

    18. Mütevâzı, alçak gönüllü olacaksın.

    19. Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapacaksın.

    20. Laik ve seküler olmayacaksın, gerçek dindar olacaksın.

    21. Azgınlığın her türlüsünden uzak olacaksın. Âşikâre, küstahça fısk, fücur ve günah işlemeyeceksin.

    22. Dünyayı imtihan meydanı, tarla bileceksin, büyük yolculuğa hazırlanacak, onun için azık toplayacaksın.

    23: Haram yemeyeceksin, haram kazancın olmayacak, haram para ve malla zengin olmayacaksın.

    03.06.2012


  10. Kişilerin ideolojileri, siyasi görüşü farklı olabilir. Tuttuğu parti de beni alakadar etmez. Yazerken kişi elbet fikrini lanse edecek yahud ideolojisinden etkilenecektir. Birini eleştirdi diğerine zeytin dalı uzattı, karşılıksız çek verdi falan bunlar sebep olamaz, hatta burada yazar da değil benim değindiğim. Artık Başbakan'ın durdurulamaz bir hal aldığı. Kendisi tek partiyi, statükoyu eleştirir, adaleti bağımsız kılıyoruz yok halkın iradesi der, aleyhinde söylenmiş bir makaleyi hazmedemez. Tamam zorda olan sensin gibi bir atıf ülkeyi yöneten bir öndere söylenemez, ben Ali Akel'in işten atılma ve hava personellerinin bir mesajla ihraç edilmesine taktım. Bu adil değil, kendisi bizzat şiir okuduğu için hapis yatmış biri, mağdur olmak nedir bilir. Ki bunun savaşını da verdi eyvallah ama gitgide o koltuğa fena kuruluyor. Neye güveniyor, neyine? Mit yasası benim nezdimde ciddi çöküştür. Adaleti bile ihtisarı altına almaya çalıştı. Adam bir parmağını şıklatıyor hoopp herşey oldu bitti. Bu denli kasımpaşılılığını belli etmesin. Gerçekten ben bile kısmen onun fikrinde olan biri olarak "büyümesinden" korkuyorum. İnsanın kendine duyduğu güven, ego ne kadar küçük olursa o kadar güzel işler başarır. Hele de devlet reisisin sen. Bu hususta elbet biliyordur ama Hulefa-i Raşidin dönemini iyi sindirsin derim. Hz. Ömer'e dahi yanlış bir şey yapacak olsan vallahi seni elimdeki kılıçla seni düzeltirim diyen kadı-kuddat'ın kafasını mı kopardı acaba?Ki celal timsalidir bilirsiniz.

     

    Bilmiyorum yolunda gitmeyen şeyler var, her kemal zevalini beklesin derler Allah korusun elbet daha beter haller yaşatmasın Mevlam ama kitlelerin bu denli tepkisini çekmemeli. Avrupa neden hep basın ve fikir özgürlüğüne amborgadan yargılıyor bizi düşünmek lazım. Oda tv ve ergenekon lehinde yapılan basın-yayın temsilcilerine değil lafım. Hepsi yatsın içeride. Ama şu Uludere bahsinden kalem oynatan adamı kalkıp yerinden ettirmek (ki dindar medyanın yalakalığı bu denli çok olduğu için aksi yorumda herkes Orhan Ekşi'nin akıbetine uğruyor) vicdansızlıktır. Ya Yeni Şafak'a verdi ayarı ya da gazete korktu. Çok yanlış, yanlışlarını duymaya tahammülü olmalı. Valla görsem söyleyeceğim, beni de içeri mi atacak ne? Üstad da Menderes'e derdi. Sonuç malum. Biri çıkıp uyarmalı artık, yok mu başbakanın Akşamsettin'i ?Gülen mi? Hadi canım ölürüm de inanmam..


  11. Konuya yaklaşım tarzıları güzel, analitik bir metod izleniyor. Takdirle karşıladım. Ben tasdik ve iman arasında bu farkı bilmiyordum, açıkçası aynı şey zannediyordum. Ziyadesiyle istifade ettim çok sağ olunuz. Selmanbey gönüldaşım gönderdiklerinizin tamamını okuyamadım, okuyacağım inşallah.

     

    Hacegan ağabeyim fikirlerimiz hemen hemen aynı nazariyede. Ayetlerle güzel izah edilmiş. Allah razı olsun hepinizden.


  12. Aziz Nesin demiş ki, "Üstad bizi orada döverdi." :shiny: Evet fikrinde kavgası sağlam olacak insanın, milletin gözünü korkutacaksın, velev ki ağustos böceği gibi cır cır ötüp paçandan tutsun, eyvallah de geç. Gözü kara, divane aşık, herkes aklı başında bize artık aklını yitirmiş lazım. Nitekim şimdilerde aklı doldurulmuş lafızlarını hiç kaale almıyorum, zirveye oynamak lazım. Ha bir de kulağı sağır mıydı neydi o, yakından takip edemedim ya tuhh :gleam:

     

    Üstad, büyüksün vesselam..


  13. Sevad-ul Azam eserini okumuştum, ehli sünnet minvalinde sağlam eserdir salık veririm. Şimdi aklımda kalan bir kaç ufak izahı zikretmeyi elzem görüyorum.

     

    Ehli sünnet nazarında amel-iman ilişiği yoktur. Hepimizce malum. Çok ibadet eden yahud az ibadet edenin imanı aynıdır, hatta Efendimiz ile benim imanım bile aaynıdır. Çünkü iman mahluk değildir. Mahluk desek haşa Allahın sıfatlarından birine fanilik isnad etmiş oluruz. Ama ki ne fark vardır mesela Efendimizin imanı benimkinden daha nurludur. Benim nefsim kafir, ama hadisle sabit ki Efendimizin nefsi müslüman olmuştur. Yanlış anımsamıyorsam şakk-ul sadr hadisesi ile gerçekleşti.

     

    Her mumin müslümandır ama her müslüman mumin değildir. Klişe bir ifade ama demek gerekli. Kimileri böyle diyor, kimileri de iman-islam birbirinin aynıdır gibi görüş ileri sürüyor. Ben mumin kimliğinin müslüman kimliğinden daha evla görürüm. Sıkgun minel kalp.. Kalpten gelircesine içten iman önemliç Ameli salihile bu ikisi yakın irtibatlı. Ama birbirinin lazımı gayri mufarığı değildir. Yani amel olamdı mı iman olmaz gibi bir yanlış düşünceye kapılmamak gerekir. İmam-ı Azam bizde imanı kalp ile tasdik dil ile ikrar demiş. Kimi imamlar imanın ibraz etmeyi izhar etmeyi de şart koymuşlar. Biz onlardan değiliz. Burada hariciyyelerin büyük günah işleyen dinden çıkar cümlesi aklıma geliyor. Olur mu öyle şey olmaz, denizler köpüğü günah olsa da Allah tevbe kapısını kapatmıyor. Allummeğfirli verhamni ve tub aleyye, misal Receb Ayı'nın istiğfarı budur ifenim.

     

    İmam artmaz-azalmaz, nurunun keyfiyetinde değişme olur. Misal namaz kılmasa müslüman kafir olmaz, bir müslümana dili ile tevhidi getirdiği müddetçe kafir diyemezsin. Velev oruç tutmasın yahud namaz kılmasın. Ama şunu da bilmek lazımdır ki hadiste kul ile şirkin arasında namaz vardır buyurulur. Yani namaz kılmayan kişi zanni olarak şirl koşuyor kabul edilebilir ama yine de müşrik yahud kafir diyemiyorsun hocalar dedirtmiyorlar abi :)

     

    Yani kaba hatlarla bu şekilde düşünüyorum.

     

    Ne ederse etsin mumin mumin olur, mumine kafir denmez, fiili olarak ibadet şartı koşulmaz yani yapmadı mı kafir olmaz, amel salih oldukç.a semaya erişir, Allah tevbe edebleri sever, ha bir de la tahzen innellahe meana:)

×
×
  • Create New...