Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Hâcegân

Editor
  • Content Count

    989
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    42

Posts posted by Hâcegân


  1. Vehabbi olduğunu bilmiyordum Dervish, insanları tanıyamıyorum artık. Senin de Vehabbi olduğunu hiç tahmin dahi edemedim.

     

    Evet, hatırladığın hikayeyi bende hatırladım... Hikayedeki kahraman İbrahim bin Ethem hazretleri, tacı tahtı bıraktı ve gönüller sultanı oldu... Evet, Allah iradesiyle kuluna böyle tesir eder, zaten Allah'ın tesirinden kurtulan mı var, O'nun takdirinin dışında hayat süren mi var? Yok tabiki de...

     

    Vehabbi olduğunu yazıyorsun, bir de gülücük atıyorsun... Hi hi hi...


  2. Allah'ın varlığı hakkında bilgi...

     

    Bu insan idrakının alacağı bir mesele değildir. Gelmiş geçmiş bütün felsefeciler akıl yolu ile bu meseleyi çözüme kavuşturmak istemişler ama netice ne oldu? Koca bir hiç!!! Hatta kimisi 'Allah'ın varlığı akıl yolu ile ispat edilebilir' dediyse de, yarı yolda kalmıştır böyleleri... Çünkü aklın onlara bulduğu herbir şey aslında bir perdeden ibaretti...

     

    Allah'ın varlığı ile ilgili kesin bilgiler, Allah tarafından gönderilmiş bir Peygamber olmadan bilinemez. Bu anlamda filozofların akıl yolu ile ileri sürdükleri herbir şey, bizim kesin imanımızı sarsamaz. Bu anlamda; İmam Rabbani şöyle der:

    ''İlim ve idrakin ötesinde marifet denilen bir mertebe vardır.''

    İşte bu marifet mertebesidir ki Peygamberlerin getirdiği bilgidir.

     

    Yine burada akla düşen payı Hz. Ebubekir şöyle dile getirir:''İdrakin aczini idraktir ki, idraktir.''

     

    Erenler de şöyle demiştir: ''Bu iş ne akılla olur, ne de akılsız.''

     

    Yine İmam Rabbani şöyle demiştir: ''Allah tecelli eder, ötenin ötesinde, ötenin ötesinde, ötenin ötesinde...''

     

    Allah'ın varlığı ile ilgili bir şeyler öğrenmek isteyen değerli kardeşime kaynak önermek istiyorum. İmam-ı Rabbani'nin 'MEKTUBAT-I RABBANİ' eserinde bu mevcu ile alakalı çok faydalı bilgiler var. İnternet ortamında da ulaşabilirsiniz bu kitaba.

     

    19, 38, 43, 125, 167, 173, 247, 260, 272, 297 nolu mektuplara bakılabilir. Ayrıca aynı kitabın 2. ciltinde

    bulunan 40 ve 45. mektuplara bakılabilir.

     

    Ben buraya 'MEKTUBAT-I RABBANİ'den bir kaç alıntı alayım.

     

    ‘’…zat mertebesinde yapılan her ispat sapkınlıktır. Bu konuda kullanabileceğimiz en iyi ifade; ‘’O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.’’ (Şura:11) ayetidir.’’

     

    ‘’Allah’ın öz zatının bilinmesi, müşahede edilmesi ve onun tanınması imkansızdır. Gözlerin gördüğü kulakların duyduğu ya da hatır ve hayale gelen şeyler Allah’tan başka şeylerdir.’’

     

    ‘’Zat’ı Bari’nin nihai derecede bilinmesinin ancak; ‘’O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.’’ ayetinde belirtilen esastan ibaret oluşuna bağlıdır.’’

     

    ‘’Alemin, O’nun tarafından yaratılmış olmak ve isimlerinin ve şu’unlarının göstergesi olmaktan öte kendisini yaratanla hiçbir bağı yoktur.’’

     

    ‘’Hace Nakşibend der ki: ‘’Allah Teala görülen, işitilen, hayal edilen, düşünülen her şeyin dışında, başka bir şeydir.’’

     

    ‘’Allah Teala’nın Zatının ne alemde bir mahzarı ne de aynası vardır. Hatta Allah Teala’nın Zatının alemle kesinlikle hiçbir münasebeti yoktur, ortaklıklarının bulunması ise asla mümkün değildir. Bu münasebetin isimden, ortaklığın suretten ibaret olduğunu söyleyecek kadar bir ilişki bile yoktur. ‘Şüphesiz Allah alemlerden kesinlikle müstağnidir.’ (Ankebut,6)’’

     

    ............................

     

    Dervish efendi, kader/kaza konusu da çok tartışılır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da Ehli Sünnet alimleri ne diyorsa, benim kabulüm odur. Zaten kader hakkında sapıtanlar iki şekli alıyorlar. Necip Fazıl’ın deyimi ile bu ikiliyi şöyle açıklamak mümkündür: ‘’Mahluktaki müstakil iradeyi inkara, yahut bu iradeyi mutlak kabul etmeye götürür. İkisi de küfür…’’

    Necip Fazıl ölçüyü koymuş: ‘’Kişinin hem irade sahibi olması, dilediğini yapmak iktidarına sahip bulunması, hem de bu sahipliğin üstün bir kudrete bağlı kalması ve kendisinden ayrılması arasında akılla doldurulmaz bir tezat uçurumu vardır; ve insanın zati iktidarına göre kurduğu nispetlerle muhal görünüzü bu işi yapabilendir ki, Allah’tır…’’

    'MEKTUBAT-I RABBANİ' kitabının 1. cilt ve 19. mektubu, kader bahsini hem de Allah’ın varlığı ile birlikte açıklıyor. Yine bunun için aynı kitabın 2. cilt ve 289. mektup da kader bahsini enfes bir şekilde açıklar.

     

    Abdülkadir Geylani Hazretlerinin Gunyetü’t Talibin adlı kitabında da çok önemli bilgiler vardır. Yine Geylani’in El-Fethu’r Rabbani eseri de sohbetlerden oluşur. Bütün bu sohbetler de kader inancının izlerini görmek, doğrusu insanı hayretlere düşürüyor.

     

    Dervish efendi, senin pek hoşuna gitmeyecek ama Fethullah Gülen’nin ‘Kitap ve Sünnet Perspektifinde Kader’ kitabında da değerli bilgiler vardır ve bu kitap tamamen bu mevzu üzerinedir.

     

    Daha pek çok kaynak sıralayabilirim ama şimdilik bunlar aklıma geldi. İlerleyen zamanlarda aklıma gelenleri buraya ekleyebilirim.

     

    Diyeceksiniz ki, senin bu konuda bir görüşün yok mu? Evet var… Buraya da uzun uzadıya yazabilirdim… Ama bu konular bence çok zor ve tehlikeli konular. Bu konuları uzmanlarından okunmasından yanayım, o yüzden kendi fikirlerimi yazmadım.

     

    Değerli kardeşlerime şöyle bir tavsiyem olacak: Kardeşlerim, itikat ve amel konularını okuyup anlamadan bu türden konulara girmeyin. Yoksa ayağınız kayar, yolda kalanlardan olursunuz. İtikat ve amel konularını kendinize yetecek kadar iyice okuyun, öğrendiğiniz amel bilgileri ile amel edin, itikadınızı sarsılmaz bir kale yapın, ondan sonra böylesine tehlikeli deryalara dalın.

     

     


  3. Başbakan bugün yaptığı konuşmada, Mısır darbesinin arkasında İsrail'in olduğunu söyledi ya... Sözcü ve Oda Tv bu söylemleri haberleştirmediler.

    İsrail ve Amerika'dan cevaplar gelince, Sözcü ve OdaTv hemen haberini yaptılar. Bakın nasıl yaptılar:

    Sözcü: İsrail'den Tayyip'e anında cevap!
    Sözcü: ABD'den flaş açıklama/Suçlamalar saldırgan, delilsiz ve yanlış.
    OdaTV: Erdoğan'ın sözlerine ABD'den ser yanıt/ Saldırgan, delilsiz... Gittikçe yalnızlaşıyor.
    OdaTV: Ciddiye bile almadılar/İsrail'den Erdoğan'a tek cümlelik yanıt.

    Adamlar İsrail ve Amerika'nın avukatı olmuşlar. Erdoğan düşmanlığı bunların gözlerini kör etmiş, vicdanlarını sağır etmiş...

    Bir daha Erdoğan Amerika'nın, İsrail'in uşağı demeyin!!!

     


  4. Hesapta bir kaç ağaç için çukur zihniyetinizi ortaya koyan 'gezi zekalılar'; binlerce insan ölüyor Mısır'da, neredesiniz?

    Ulan vicdansızlar, nasipsizler!!! Haberlerinizde Mısır katliamlarını çatışma esnasında karşılıklı ölümler varmış gibi veriyorsunuz! Zalim Darbecileri, Mısır'ın meşru hükumeti imiş gibi göstermek, hangi vicdana sığar Allah'tan nasipsizler!?!

    Bir hocanın kendi fikrini söylemesine tahammül edemeyip, karnına yastık bağlayıp sokaklara çıkan reziller, maymunlar sizden utanır be!!!

     


  5. Ne yazacağımı, ne diyeceğimi bilemiyorum!!!

    Lütfen şu yazdıklarımı iyice okuyun, kesinlikle okuyun...

    Diyanet İşleri Başkanı, katliamlar ile ilgili açıklamalar yapıyor. İşte o açıklamalar:
    ''"Öyle bir zor zaman dilimlerinden geçiyoruz ki sözün tükendiği zamanlardayız. Gerçekten kadın haklarından kadına karşı şiddetten insan haklarından söz etmenin bunların lafını etmenin gittikçe zorlaştığı dönemlerden geçiyoruz. Çünkü insanlık vicdanını kaybediyor. Birkaç gündür hepimiz evlerimizde televizyonlarımızın karşısına kilitlendik ve bütün insanlığın nasıl vicdanını kaybetmeye başladığına hepimiz şahit oluyoruz. Aslında insanoğlunun öldürme macerası kabil ile başlanmıştır. Kabil Habil'i öldürerek başlatmıştır. İnsanoğlunun bu en büyük cinayetini bizim elimizdeki kitaplardaki rivayetlere göre bu cinayet Kasyon Tepesi'nde Şam'daki Kasyon Tepesi'nde işlenmiş ve biz dünden bugüne Kasyon Tepesi'nde büyük bir insanlık suçunun yeniden işlendiğine şahit oluyoruz. Öncelikle bunu bir vicdan sahibi insan olarak iman sahibi bir mümin olarak telin etmek her birimizin vazifesi ama telin etmek yetiyor mu, yetmez asıl üzücü olan bir husus daha var asıl üzücü olan birinci husus insanlık vicdanını kaybediyor. İkinci husus Müslümanlığımız vicdan üretmemeye başladı. Çünkü bu cinayetler İslam topraklarında Darussalam olarak bilinen barışın ve esenliğin yurdu olarak bilinen topraklarda ve coğrafyalarda meydana geliyor. Bu büyük cinayetlerle insanlığa karşı işlenen büyük cinayetlerde hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Bütün insanlığı yeniden kendi vicdanına yaratıcının yüreklerine yerleştirdiği fıtratlarına yerleştirdiği o vicdanlarına sahip çıkmaya davet ediyorum. Bütün Müslümanları da yeniden vicdan üretecek bir dindarlık üretmeye davet ediyorum. Müslümanlar kendi Müslümanlıklarını kendi dindarlıklarını yeniden sorgulamak durumundadırlar. Neden Müslümanlığımız vicdan üretmiyor. Aslında bugün bir araya gelmemize vesile olan ve iki bakanımızı da başkanlıkta buluşturan proje bir Birleşmiş Milletler projesidir ve değerli temsilcisi, halk dostumuz da burada aramızdadır. Ama o kusura bakmasın BM başta olmak üzere bütün uluslararası kuruluşlar bütün insani kuruluşlar hatta benim de başında bulunduğum kurum dahil olmak üzere toplumlara din ve ahlak öğretmekle yükümlü olan kuruluşlar bugün meşruiyet krizi yaşıyor. Ben öncelikle BM Temsilcimiz marifetiyle buradan onlara sesleniyorum. Kadına karşı şiddetle uğraşacağınıza önce insanlığa karşı cinayetleri önleyin.insanlığa karşı cinayeti önleyemeyen kurumlar, kuruluşlar toplumların kadına karşı şiddeti, insan hakkını, aile içi şiddeti ve benzeri konuları nasıl önleyebilirler. Dostumuz yine kusura bakmasın sayın bakanlarımızın huzurunda biz 2010 yılından itibaren bu projeye destek veriyoruz. Başta da ifade ettim şahsen bizzat kendim büyük bir özveriyle zaman zaman toplantılarına da katılarak yönlendirici oldum. Ama şimdi bundan sonraki kısmında en azından Diyanet İşleri Başkanlığı'nı ilgilendiren kısmında BM'nin bir kuruşunu harcamayacağım kabul etmiyorum o parayı. Bunu diyanet vakfından harcayacağım. O parayı insanlığa karşı işlenen büyük suçları ve cinayetleri önlemede kullansın bizim kadına karşı şiddeti, insana karşı şefkati ve merhameti toplumumuza milletlerimize anlatacak kadar hem imanımız var hem maneviyatımız var hem de maddiyatımız var Allah'a hamd olsun"

    Evet... Başkanın açıklamaları böyle... Sözcü Gazetesi bu haberi nasıl verdi biliyor musunuz?

    Sözcü: Skandal! Diyanet kadın düşmanı mı?

    Gazetenin okurlarından yapılan haber altı yorumlar ise tam bir vicdansızlık örnekleri ile dolu. İşte bir kaçı:

    -DİYANET İŞLERİ BAŞKANI BÖYLE DER,ÖTEKİSİ HAMİLELER İÇİN TERBİYESİZ DER,ERDOĞANDA AL ANANI GİT DER.
    BUNLAR MÜSLÜMAN MI.

    -Bu diyanetin farklı bir dindarlık anlayışı var.

    -maddiyatın var tabi milli eğitim bakanlığından çok bütçen olursa konuşursun bir de sayın başkanım açıklayın bakalım diyanetin hactan ve umreden geliri nedir ???

    -diyanet başkanı ne söylediğinin farkında mı acaba..özrü kabahatinden büyüktür derler ya aynen o..

    -ALLAH SENİN GİBİ HOCANIN BELASINI VERSİN.

    -Allahın Angutu insanım diye ortada geziyor. Boş şişeyi başkan diye oturtmuşlar. Bari biraz düşünerek konuş.

    -Bunları söylerken utanmıyor da.....

    -hiç kimse böyle konuşan bir dinayet başkanını dinlemez...sözde bize din öğretecek ilim ve bilim verecek..üstelikte işin prof.u..çok yazık bu halka.. sen ilk önce töre cinayetlerini önle..

    -Bu yobazların hepsi kadın ve çocuk düşmanı, ''erkeg'' zannediyorlar kendilerini, hepsi zavallı..!!!

    -islam kadın duşmanı dolayısıyla bu yaratık da

    Daha çok haber altı yorumları var böyle!!!

     

    Allah bunları ne yapsın???

     


  6. Hangi ehli sünnet, hatta durun ileri gideyim; hangi şeriat? Size Pakistan'ın kuruluşunu hatırlatırım. Şeriat ve islam diye başlayan parti isimleri sonraları demokrasi ve liberal kılıflarına büründüler. Bir kanun çıkaracaklardı lafta islami olan tüm kuruluşlar kendi şeriatlerini ilan etmek istiyorlardı. Bizde din-şeriat-islam pek çok kostüm giydiği için demokrasi(ileri olan cinsten hani) böyle canımıza okudu. Biz islam dinine değil dinlere iman ettik. Mezhep üstü ( bu demek değil ki mezhepsiz ol) kavim-ırk üstü bir ittihad gerekir. Bunun için de selefi, vahhabi, ehl-i sünnet kelimelerini bir kenara bırakacağız. Allah bütün müslümanları tek sancak altında toplasın. Sünni-şii hepsi bir arada olmalı. Ehli küfrü hedef almak lazımken mesele kendi içimzde kangrene dönüşmemeli Biz yıllardır miraç hadisesini tartışırken, Efendimiz ruhla mı bedenle mi yükseldi derken bakın içimizde düştüğümüz manzara, GEZİ zekalılardan biri Mısır şehidleri için, gebersin yobazlar! diyor. Şu manzarada kafaları vura vura ağlamak gerek.

     

    Mümin, fikirlerin güzel ama gel gelelim sebepler dünyasına, işler hiç öyle yürümüyor maalesef. İşler yolunda gitmeyince de sebepler dünyası insanları böyle başka vadilere sürüklüyor işte. Sen her ne kadar sebepler dünyasının arka planının farkına varsan da, kendini Müslümanım diye tanıdan bir ahmak geliyor ve sana rakip, sana düşman oluveriyor. Biz de zaman ve makan sınırları içinde hayatımızı sürdürebildiğimize göre, sebepler dünyasının etkisi altında hayat sürdüğümüze göre, üzerimize dönen hücumları bertaraf etmemiz gerek. Taraf olmayan bertaraf olur. Mümin, senin ne anlatmak istediğini çok iyi anlıyorum ama idealler dünyası ile gerçekler dünyası farklı gelişiyor her zaman. Necip Fazıl Sakarya Türküsü şiirinde ne diyor?

    ''Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;

    Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

    Akrebin kıskacı, kader, dünya, iyiler ve kötüler... Şifreler bu kelimelerde belki de...

    ''Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;

    Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.''

    Bu sebepler dünyasında oluklar çift, birinden nur akıyor, diğerinden kir. Kir akan oluğa bazen Müslümanlar da bulaşıyor işte, ne yaparsın!

     

    Günlerden bir gün Jandarma Komutanlığına kurs veriyordum. Bir ara komutanın biri ile küçük bir sohbet etme fırsatımız oldu. Komutan ismimi sordu... Ömer, dedim. Sonra bana dönerek:

    - Sen dedi, sen bu isminle İran'a gidersen sana zorluk çıkartırlar!

    Hayret!!! Sebebini sordum:

    - Onlar Ömer ismini sevmezler, dedi.

     

    Bir dostum anlattı... Ömer isminde bir arkadaşı varmış dostumun. Dostum bu Ömer ile bir büyüğünün yanına gitmiş, Bir Alevi büyüğü... Adam bir kez olsun Ömer'e ismi ile hitap etmedi ve her defasında başka bir isimle seslendi Ömer'e... Ömer, her ne kadar isminin Ömer olduğunu vurgulasa da, nafile...

     

    Hatta Bir tarikatın liderinin yazdığı bir kitapta Hz. Ömer ile Hz. Ebubekir hakkında neler yazıyor, neler! Bu malum lider ekranlara çıkıp, Atıf Hoca için '10 kere diriltir, 20 kere asardım' diyor. Oluklar çift, hep de çift olacak, yapacak bir şey yok... Takdir... Bu malum şahıs, gezicileri alnından öpmüştü.

     

    Mümin, sana katılıyorum ama gerçekler dünyasını da ıskalamamak şartı ile tabiki.

     


  7. Mümin, bir cümlenizde ismimi de geçirerek 'laflar yedim' diyorsunuz ama sizdeki dönüşümü de görmemek mümkün mü?

     

    Mümin, ben burada ne hakaretler yedim, nelerden! Bu siteyi takip eden bilir bunları... Şahsiyetim de bu hakaretlerden nasiplendi yani... Yahu ismimi bile alay konusu yapan çıktı, iyi mi? Amma ve lakin biz ne yaptık? Bazı zamanlar üslubumuzu sertleştirdik, evet, fakat kimsenin şahsiyeti ile ilgili bir saldırıda bulunmadık.

     

    Şimdi efendim, efendim şimdi burada açılan konu başlığı altında yer aldığınız konumunuza gelirsek, cemaati eleştirme hakkınız her zaman var, bu sizin en doğal hakkınız... Ama burada kendini konumlandırışın sanki bir 'ulusalcı' gibi kaçıyor... Yani bu cemaat kesimine bir hıncın var da, vicdanın önünde hıncının çekelemesi ile saldırıya geçiyormuşsun izlemini veriyorsun... Tıpkı marjinal ulusalcılar gibi yani...

     

    Odatv, Sözcü, Aydınlık gibi marjinal ulusalcı kesimler, şu zamanlarda bu mevzu ile alakalı pek çok fitne ürettiler. Bu manadan alarak diyorum ki, cemaat eleştirisi yaparken marjinal kesimlerin ortaya attığı fitneleri de ayıklamak lazım. Bugünlerde bazı muhafazakar yayınlarda ortaya atılan iddiaları, daha önceleri işte bu marjinal kesimlerin haber kaynaklarında okudum. Hal böyle olunca bu tip iddialara temkinli yaklaşıyorum. Veyahut içeriğine vakıf olamadığımdan herhangi bir yorumda bulunamıyorum.

     

    Yukarıda bu tür hadiselere yaklaşımımda gösterdiğim hassasiyeti böylece belirttikten sonra, cemaatle alakalı aklımın almadığı bazı hususları da dile getirmek istiyorum... Mesela 28 Şubat döneminde Gülen hocanın Kanal D'ye yaptığı konuşmayı dinlediniz veyahut okudunuz mu? Orada yapılan konuşma en çok 28 Şubat'ı yapanları sevindirmiştir herhalde. Hatta o malum konuşmada MGK ile ilgili bir bölüm var ki, çok garip! Şöyle diyor orada:

     

    ''...Eğer işin içinde bir hata varsa bu içtihat hatasıdır. Hatta fakihlerin mülahazasıyla da yaklaşılabilir, içtihattaki hatalar bir sevap kazandırır. İsabet olursa iki sevap kazandırır.''

     

    Gülen hoca bu ifadeleri MGK kararları ile ilgili diyor. Hatta aynı bölümün bir yerinde MGK üyelerini masum bile gösteriyor. Şöyle ki:

     

    ''...Müdahale etmediğimiz zaman tarih önünde suçlu oluruz mülahazasıyla hareket ediyorlarsa meseleyi böyle algılıyorlarsa bana göre onlar masumdur.''

     

    Bu mantıkla gidersek, o zaman yargılanan bütün darbecilerin serbest bırakılması gerek, değil mi? Çünkü onlara sorsan, bu işleri vatan millet için yaptıklarını söylerler!!! Garip!!!

     

    Mavi Marmara hadisesindeki tavrı var birde... Bu arada Türkçe Olimpiyatları da sorgulanmalı İslami ölçülere göre...

     

    Evvet...

     

    Today's Zaman'da çıkan malum yazının başlığı neydi? Ha şimdi hatırladım... 'Erdoğan iktidardan nasıl düşer'... Bu yazının bu başlıkla birlikte Zaman grubuna ait bir gazetede çıkması nasıl değerlendirilir bilemiyorum. Bir başka deyişle bu iş bir şekilde tevil edilebilir mi? Tevili ancak şöyle olur: Yazar kendi fikirlerini yazdı, bizim gazetelerimiz her fikre açıktır ki, bu tip fikirler kağıt üzerinde kaldığı sürece... Peki ikna edici bir tevil mi? Bence değil!!!

     

    Peki... Bu yazı Today's Zaman'da kışkırtıcı bir başlık ile çıkınca, bu durumu eleştiri mevzu yaptınız da, Gezi Eylemlerinin en yoğun olduğu zamanlarda Zaman Gazetesinde bir köşe sahibi olan Şahin Alpay efendinin 'Başbakan Değişmeli' başlıklı yazısını hiç görmediniz! Görmediniz çünkü Başbakanın üslubu ile uğraşıyordunuz!!! Başbakanın üslubunu gözünüze çok yaklaştırınca arkada oynanan sahneyi göremediniz. Ama bu ayrıntıyı dile getirmiştim o zamanlar...

     

    Mümin, sana hakaret ettiğimi belirttiğim o sayfada bak ne yazmışın:''Ihsan dağı olmalı milleti iki yuzlu olmaya zorluyor millet gerçeği soylemeye korkuyor diyor.''

     

    Mümin, bu ne demek oluyor, biliyor musun? Bu A istikametine giderken, birden B istikametine dönmek gibi bir şey... Ama sen bunun farkında değilsin!!!

     

    İhsan Dağı, Başbakanı gezi hadiseleri yüzünden insafsızca eleştirirken, sen de bu ifadeleri önümüze koymuştun ve sonrasında da şöyle yazmıştın:''Herkeste bir otorite korkusu olusturdu.''

     

    Yani demem o ki, Ha İhsan Dağ, ha Today's Zaman'danki o yazı... İhsan Dağ topu kaldırmış, Today's Zaman da voleyi çakmış!!!

     

     

     

     

     

     

     

     

     


  8. Kaç gündür tutturdular bir ''palalı adam'' gidiyorlar... O ''palalı adam'' şapşalın teki, o hıyarın aklı bir karış havada... Ulan ''gezi zekalılar'', yaptığınız kepazeliklerle ülkenin içine ettiniz, kamu ve özel arabaları kullanılmaz hale getirdiniz, kaldırım taşlarını, molotofları esnafların camekanlarına attınız, suçsuz insanların üstüne attınız... Kapalı bir kadına türlü rezillikler sergilediniz, camiyi baştan ayağa kirlettiniz, caminin içinde içki içecek, sigara içecek kadar hayvandan da aşağı yaratıklar oldunuz... Ulan sizin bu ülkeye verdiğiniz zararlar İstanbul'dan Ankara'ya yol olur, reziller!!! Şimdi de geri zekalı bir palalıyı kendinize bayrak ettiniz, kendi yaptığınız türlü rezillikleri de 'hak arayışı' olarak lanse ettiniz, öyle mi? Yuh olsun sizin idrakınıza!!!

     

    Ulan gezi zekalılar, yaptığınız türlü rezilliklere kıyasla bir avuç teröristi çektiler karakola diye ortalığı ayağa kaldırdınız... Sizin dayanışma platformunuz olacak o yüzsüzler de tutuklanan teröristlerin acilen serbest kalmasını, hem de hiç sorgulanmadan serbest kalmasını istemişti... Şimdi kalkmışsınız bir tek palalı üzerinden türlü yalanlarla koskocaman bir cemiyete ataş püskürtüyorsunuz!!! Bir de utanmadan, sıkılmadan diyorsunuz ki, o palalı niye serbest kaldı!!! Ulan sahtekarlar, o palalı salağın serbest kalması sizin zorunuza gitti de, ülkenin içine eden gezi teröristlerinin serbest kalması için niye oranızı buranızı yırtıyorsunuz??? Kadı ki, zaten çok az yakalan gezi çapulcularının büyük çoğunluğu da serbest bırakıldı!!!

     

    Siz var ya siz, siz ne dz!!!

     


  9. Evet, bir darbe oldu, ama bu darbe tam anlamı ile başarılamadı aslında. Darbe ters etki yapacak ve ora halkının iradesi tekrar işbaşına gelecek, böyle düşünüyorum.

     

    Suudi devletinin darbeye destek çıkması ise bizi şaşırtmamalı. Çünkü bu topraklara ait devletlerin halkı Müslüman olabilir ama yönetim kademesi o halkı temsil kabiliyeti olmayan azınlık... Bizim ülkemiz de dahil, bu topraklara ait ülkelerin sınırları belli merkezlerden nasıl çizilmişse, aynen böyle de o ülkelerin yönetim kademesi belirlendi. Suudi devleti de böyledir... Mesela Suriye de böyledir, Nuseyri inanca sahip azınlık bir gruba ülkeyi yönetme yetkisi vermişler de, peki bu yetkiyi veren kim? Bunun için tarihin derinliklerine inmek gerekir. Mesela Esat kendi ülkesinde seçimlere girse, o seçimlerden galip ayrılabilir miydi? Tabiki hayır!!! O zaman bu ülkelerin yönetimine geçen insanlar, o ülke halklarının iradesi dışında belirlendi ise gerçek nedir?

     

    Düşüne biliyor musunuz? Mübarek döneminde Gazze abluka altında idi, dünyaya açılan bir penceresi dahi yoktu. Sonra Mursi seçimle işbaşına gelince, yönetim kademesine halkının iradesini yansıtınca Gazze ablukasına bir kapı açtı ve ablukayı zayıflattı, İsrail'i zor durumda bıraktı. Mursi'ye darbe gelince, darbecilerin yaptığı ilk iş Gazze'y, yine abluka altına almak oldu. Her şey ortada...

     

    Ben asıl başka bir şey dile getireceğim... Atatürk serbest seçimlere girseydi zamanında, seçimleri kazanabilir miydi? Yaaa...

    • Like 1

  10. Günlerdir Cumhurbaşkanı ile başbakan ve hatta Bakanlar hakkında fitneler ürettiler... Gülen hoca ile Erdoğan arasında türlü fitneler ürettiler, ortalığa yaydılar... Erdoğan ile Gül'ün fikirleri arasında işin daha başından beri bir görüş ayrılığı yoktu... Bu sarf ettikleri söylemlerinden belliydi... Birisi daha yumuşak bir dil kullanmış olabilir ama Erdoğan'ın kullandığı dil de çok sert değildi. Hatta ben daha sert olmasını bile istedim...

     

    Lütfen Üstadın 'Benim Gözümde Menderes' kitabını okuyun... Orada Üstadın Menderes'e önerdiği fikirlere bir bakın... Üstad neler diyor orada, neler...

     

    Daha önceki yazılarımda yukarıdaki ifadeleri kullanmıştım. Erdoğan’ın kullandığı dilin çok sert olmadığını belirtmiş ve Necip Fazıl’ın bu cinsten konu ile alakalı Menderes’e neler önerdiğini, ‘Benim Gözümde Menderes’ kitabını işaret ederek anlatmaya çalışmıştım.

     

    Miralay kardeşim bu konuyu açarken kullandığı başlık ise şuydu: Sizce Başbakan, Adnan Menderes Gibi Hata mı Yapıyor? Miralay’ın Gezi Parkı hadiseleri ile ilgili tarihin içine de dalarak, ‘Benim Gözümde Menderes’ kitabını da misal vererek çok isabetli bir başlıkla bu konuyu açtığını söylemek isterim.

     

    Necip Fazıl’ın ‘Benim Gözümde Menderes’ kitabından bazı kısa alıntılar ile konuya girmek istiyorum. İşte ilk alıntı:

     

    ‘’Sene 1958… Bu yıl, Adnan Bey hükümetinin düşmanları tarafından şifasız bir zaaf teşhisiyle keşfedildiği ve her taraftan açık ve gizli tahrip hareketlerinin başladığı mevsimdir. Hükümette memur, mektepte hoca, üniversitede talebe, mahkemede hakim, orduda subay, Adnan Menderes’e karşı gittikçe koyulaşan bir istikrah havasına girmekte ve bu zehirli havayı, Halk Partisi, bir marsık tütsüsiyle beslemektedir.’’

     

    Şimdi ikinci alıntı:

     

    ‘’Mahkeme, ordu, mektep, hükümet dairesi, baştan başa Halk Partisi pompasının sıktığı zehirli gazın tesiri altında…’’

     

    Bir alıntı daha:

     

    ‘’Bu vaziyette hükümetin ilk vasfı, görme, koku alma, tadma ve temas etme hasselerinden yoksun olmanın üstüne eklediği korkunç bir sağırlıktır. Aslında sağır İnönü, sivrisineklerin mide gürültüsünü işitecek kadar hassastır da, Adnan Menderes, odasında fısıltıyla konuşurken dışarıdaki gök gürlemelerini duymaz veya duyanlardan hava raporu almaz.’’

     

    Necip Fazıl bu kitabında Samed Ağaoğlu’undan da bir alıntı yapıyor:

     

    ‘’İstanbul’da 28 Nisan 1960 olaylarının geçtiği günlerden bir sabah öğrencilerle İstanbul Sıkı Yönetim Kumandanlığı birlikleri karşı karşıya… Ankara’da Başbakanın odasında, Menderes’in yanındayım. Rahmetli Namık Gedik, Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes, Aklımda kaldığına göre Milli Eğitim Bakanı Benderlioğlu, rahmetli Tevhik İleri, Emin Kalafat ve şimdi hatırlamadığım birkaç arkadaş beraberiz. Menderes İstanbul’da sırasıyla Vali, Belediye Reisi, Sıkı Yönetim Kumandanı Fahri Özdilek’le telefonla konuşuyor. Telin öbür uçundan söylenenlerin neler olduğunu Başbakanın soru ve cevaplarından anlıyoruz.:

    - Toplanan kaç bin kişi kadar aziz paşam?

    - Beş altı bin mi? Ne yapalım diyorsunuz?

    - ……

    - Ateş mi etmek?

    - ……

    - Hayır, hayır katiyen ateş etmek yok!

    - ……

    - Paşam kimsenin burnu kanamadan, kimseyi brüske etmeden, yavaş yavaş dağıtmaya bakın! Aman paşam rica ediyorum brüske edilmesinler!

    - ……

    - Sizdeki copla kısa mı? Daha kuvvetli gaz bombaları mı?

    - ……

    - Bunları ben bilmem, Milli Savunma Bakanı yanımda, vereyim görüşünüz.

    Zavallı arkadaşım Menderes, General Fahri Özdilek’le bu konuşmayı yaptıktan kısa bir süre sonra üniversiteli gençleri öldürmek için ateş emri vermek isnadıyla karşı karşıya kalacak!’’

    Şimdi bu alıntı üzerinde biraz duralım… Bakın Adnan Menderes, sert müdahale önerisine nasıl karşılık veriyor:

    ‘’ Paşam kimsenin burnu kanamadan, kimseyi brüske etmeden, yavaş yavaş dağıtmaya bakın! Aman paşam rica ediyorum brüske (eziyet etmenedn) edilmesinler!’’

    Peki sert olduğu söylenen Erdoğan döneminde Gezi Parkı çapulcularına Ne yapıldı? Ben söyleyeyim; bu çapulculara, bu ülkeye verdiği zararlar ile oranlarsanız, hiçbir şey yapılamadı ve hatta görevi bu tür kalkışmaları bastırmak olan polisin bile üstünde şiddet kullandılar. Peki bunlara rağmen kaç kişi tutuklu? Yazmaya gerek yok, komik bir rakam!!! Bu yüzden diyorum ki; Erdoğan’ın, kullandığı üslup ve çapulculara müdahale esnasındaki sertlik az bile!!! Burada Üslubu ile eleştirilen Erdoğan, gördüğünüz gibi gayet de yumuşak bir duruş sergilemiş. Bu duruşu medeni(!) ülkelerle de karşılaştırın bakalım, ortaya nasıl bir görüntü çıkacak?

    Ağaoğlu yazısının sonunda ne diyor:

    ‘’Zavallı arkadaşım Menderes, General Fahri Özdilek’le bu konuşmayı yaptıktan kısa bir süre sonra üniversiteli gençleri öldürmek için ateş emri vermek isnadıyla karşı karşıya kalacak!’’

    Demek ki, gelmiş geçmiş en kibar Başbakanı bile şiddet yanlısı olmakla suçlamışlar zamanında. Tıpkı şimdilerde Erdoğan üzerinden yaptıkları gibi.

    Tekrar ‘Benim Gözümde Menderes’ kitabına dönelim:

    ‘’Ankara’da ‘’Zafer’’ gazetesindeyim.

    Biri daldı bulunduğum odaya:

    - Harbiyeliler nümayiş yapıyor!

    - Ne nümayişi?...

    - Başlarında kumandanları, tabur olmuşlar, Kızılay’dan Ulus meydanına doğru yürüyorlar!... Üniformaları içinde, tıpkı üniversiteliler gibi… Tam bir nümayiş havası içinde!...

    Odasında bulunduğum Burhan Belge’ye sordum:

    - Ne dersin?...

    - Görülmüş şey değil!...

    - Hiçbir zaman ve mekanda ne görülmüş, ne de görülebilir! Harbiye ihtilal yapar, çok yapmıştır; bir anda mekanından fırlar ve hemen harekete geçer. Bunlar görülmüştür. Fakat nümayiş yapmaz. Bu, sırtındaki üniformanın edep ve ulviliğini ihlale varır. Çare kalmayınca ihtilal başka; sımsıkı disiplin müeyyideleriyle bağlı bir müessesenin, sivillere mahsus bir serbestlikle mesleki haysiyetini feda etmeye davranması başka… Efe vurur, kırar geçirir; fakat sokakta nümayiş yapacak kadar manasını düşürür mü… İşte görülmemiş ve görülmeyecek olan budur!

    - Ya sen neye bağlıyorsun bu hali?...

    - Evvela hareket kendi aleyhindedir; çünkü görüldüğü yerde bastırılabilir ve ulaşmak istediği neticeyi kaybeder.

    - O halde?

    - O halde, artık bu memlekette hükümet diye bir şey olmadığı kanaati o kadar umumidir ki, Harbiye bunu büsbütün açığa vurmak için ortaya çıkmış ve askeri bir tabirle ‘’keşf-i taarruzi’’ye girişerek, hükümetin ne nispette olup olmadığını anlamaya kalkmıştır. Harbiye’nin meslek edep ve şiarını bir tarafa bırakarak giriştiği bu hareket, eğer hükümette bir davranış görülürse kabuğunu çekilecek, görülmezse meydanın boş olduğunu ilan edip gerisi için yolu açık bırakacak bir taktikten başka bir şey değildir. Ve eğer bu hükümet şimdi kendisini göstermeyecek olursa mahvolmuş demektir.’’

    Buradan hareketle, Gezi Parkı çapulcularının yaptıkları vandalizmin karşısında bir hükümetin, bir iradenin olduğunu göstermesin mi Erdoğan? Eğer bunu, üslubunu da biraz olsun sertleştirerek yapmasaydı, bu çapulcuların arkasından kimler gelecekti, bir başka değişle bu çapulcular meydanı boş bulsaydı, bu yolla hükümeti zaaf içersinde gösterebilseydi, yolu kimlere açacaktı? Oynanan oyunun farkındayız!!!

    Şimdi Necip Fazıl’ın aynı kitabından yaptığım şu alıntı çok önemli. Buyurun:

    ‘’Harbiye nümayişinin arkasından, Tevfik ileri vasıtasıyla ettiğim yakıcı müracaatlara Adnan Beyin cevabı şu oldu:

    - Yarın sabah 6’da Başvekalette hep beraber görüşelim.

    (…)

    Saat 6’ya 10 kaladan 8’i 15 geçeye kadar tam 2 saat 25 dakika konuşuyoruz. Canımı dişime taktığım ve son kozlarımı oynamaya karar verdiğim için her şeyi söylüyorum.

    Birinci mesele:

    - Üniversite hadiseleri karşısında ne tavır alınabilirdi?

    - Hükümet kuvvetlerine karşı fiille karşı duran Halk Partisi sevk ve idaresindeki sözde gençlik yığınından bir bucuk ölü yerine 150 ölü verdirilseydi ortada bir hükümet bulunduğu anlaşılır ve hiçbir şey olmazdı. Avrupa’nın nice (demokratik) ülkesinden bin misal… Demokrasi, kanunları çiğneyen ve hükümete el kaldıran zümrelere şefkatle mukabele etmek değildir.

    İkinci mesele:

    - Harbiye nümayişine edilecek mukabele ne olabilirdi?

    - Harbiye nümayişi, hükümetin kuvvet derecesini anlatmak için tertiplenmiş taarruzi bir keşif hareketidir. Harbiyelilerin tarihte ihtilal yaptıkları görülmüşse de sokaklarda nümayiş yaptığı ve üniformasını sokak politikalarına alet ettiği görülmemiştir. Yapılacak şey, aynı akşam, Ankara’daki bütün generalleri toplayıp peşine takmak, Harbiye’ye girmek ve nümayişçilere askeri edebin gerektirdiği cezayı hemen vermekti. Bu da, törenle, trampet sesleriyle elebaşıların üniforma işaretlerini sökmek ve onları ‘silk-i celil-i askeri’’ ihrac etmekti.

    Üçüncü mesele:

    - Kuduran muhalefet nasıl karşılık görmeliydi?

    - Açıkca ihtilal hazırladıkları ithamıyla partilerini kapatmak ve başlarını ezmek suretiyle...

    (…)

    - Çengiler gibi tef ve zil çalarak bir ihtilal geliyor! Bütün nümayişlerde, hükümet acaba ne dereceye kadar mevcut, suali hakim… Eğer hiçbir şey yapılamıyacaksa bir (Vaykavnt) uçağına atlayıp 40-50 kişilik bir kadro halinde kaçmaktan başka çare kalmamış demektir.’’

     

    Burada Necip Fazıl’ın ‘’Hükümet kuvvetlerine karşı fiille karşı duran Halk Partisi sevk ve idaresindeki sözde gençlik yığınından bir bucuk ölü yerine 150 ölü verdirilseydi ortada bir hükümet bulunduğu anlaşılır ve hiçbir şey olmazdı.’’ ifadelerini çok sert bulabilirsiniz. Burada anlatılmak istenen nedir? Durumun vahameti!!! Bu süreç sonunda en nazik Başbakan asıldı. Gençleri kıyma makinesinden geçirdiği, o kıymaları da Konya yollarında asfaltın altına malzeme olarak kullandığı, nümayiş yapan üniversiteli gençlere karşı ateş emri verdiği gibi yalanlarla bir başbakanı astılar… Belki bütün bunların yarısı ve daha azı yapılabilseydi bunları yaşamayabilirdik.

     

    Camide çekilen son görüntüleri seyrettiniz mi? Çocuğu ile birlikte saldırıya uğrayan başörtülü o annenin savcılığa verdiği ifadeleri okudunuz mu? Hükümetin elinde bulunan ve Başbakanın yanına giden o malum sanatçıların Erdoğan’a yalvararak bu görüntüleri saklamasını istedikleri 17 dakikalık şiddet görüntülerinden haberiniz var mı? Bu çapulcuların duvarlara boyadıkları sloganların içersinde türlü küfürler yanında utanmadan sıkılmadan Peygamber efendimize(S.A.V) yapılan hakareti okudunuz mu? Bütün bunların yanında bu ülkeye verdikleri zararlardan haberiniz var mı? Ve daha neler, neler…

     

    Peki siz Başbakan olsaydınız bu çapulculara neler yapardınız? Bu çapulcuların arkasında gizlenen birtakım şeytanlara ne yapardınız? Peki sert bulduğunuz Erdoğan’ın hükümeti ne yaptı? Hiç…

     

    Evet… Şimdi bir şeyler anlatabilmek için giriştiğimiz bu meseleye bir düğüm atıp bitirelim. Düğümü ‘İdeolocya Örgüsü’ kitabından ‘USUL’lerle atalım:

     

    ‘’…Türk Anayasasının kefaleti altındaki fikir hürriyetiyle, beklediğimiz ihtilal-inkılabı körüklemek de bize ve sıfatlandırdığımız gençliğe düşen borç…’’

     

    ‘’Ülkemizde anayasa ile müeyyideli fikir hürriyeti diye bir şey varsa ve eğer kanunlara doğru söyletiliyorsa, müspet ve menfi her iki haliyle biz vaziyetin ispatçısı olacağız ve her iki halde de şeref ve hizmetimiz büyük olacaktır.’’

     

    ‘’İşte avaz avaz haykırıyoruz ki, yüz küsur yıllık yanlış inanışlar bakımından ruhlardaki takma dişleri söküp, onların madeni baskıları altında ezilen hakiki ve bünyevi dişleri belirtme ve geliştirme gayesinden ibaret davamız, metod olarak saf fikirden başka vasıta ve alet tanımıyor. Böyle olunca, fikirlerimiz ne kadar dokunaklı, yakıcı olursa olsun, kendimizi kanun namusunun kefaleti altında görüyor ve bu güven duygusundan sonra başımıza hangi inkisar ve ıstırap gelirse gelsin, onu hiçe sayacağımızı, o zaman da, belirteceğimiz misaldeki ibret payı noktasından en büyük hizmeti yerine getirmiş olacağımızı, hak ve millet huzurunda ilan ediyoruz.’’

     

    ‘’Fikir meydanı ve atalarının ruhu seni çağırıyor. Elinde kanun bayrağı, ruh kalesini fethet!...’’

     

    ‘’Demokrasyanın tam hakkını isteyerek, kanun yoluyla, fakat sonuna kadar tam hareket ruhunu elde etmedikçe, ‘ukde-i hayat’ımızdan bütün canımız emilecektir! Biz, konuna aykırı şekilde ‘İslamı getirin!’ demiyoruz; ‘Demokrasyayı getirin, ötesi kolay!’ diyoruz.’’

     

    İşte bizim bir davamız varsa, o davanın bayrağını meydan yerine dikmenin usulü budur. Çapulculuk yaparak değil…

     

    Eğer bizim üslubumuz sertse, tavrımız biraz sert kaçıyorsa, bu sertlik çapulculara ve onların arkasına saklananlara karşıdır. Ve bu üslup ve bu sertlik bize kanunların verdiği bir izindir.

     

     


  11. Sayın arkadaşlar, sevgili biraderler, çevre dostu ağaç sevdalıları, saygı değer hayvan severler, sevgi dolu hatta sevgisi taşmak üzere olan taksi şoförleri; Size bir takım eylem önerilerim oluyordu. Ortalığa sevgi baloncukları dağıtan ve aynı zamanda yaptığı NÜ resimleri ile sanatın zirvesine yerleşen Kenan Evren'in deyimi ile netekim; duran adamı önerdim, eylemciler hayata geçirdiler; Amuda kalkan adamı önerdim, eylemciler bunu da hayata geçirdiler! Arkadaşlar, biraderler, ağaç sevdalıları, hayvan severler, taksi şoförleri; boynuz kulağı geçti!!! Ben artık bu eylemcilerin hızına yetişemiyorum! 'Sarıl bana' eylemi, 'yatan adam' eylemi... Bunları kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.

    Ben size bir eylem önereyim yine... Eylem önerim: Oldu olacak herkes sokakta yakaladığının ensesine şaplatsın.

    Not: Eylemimizin gerekçesi ise şu olsun: Atatürk ne demiş? Boş bulduğun enseyi doldur demiş!!!
    Bağımsız Not: Kemalistler siz okumayın!!!

     


  12. Gezi Parkı hadiseleri malum... Erdoğan'ın üslubu malum...

     

    Bak ya... Şimdi Tayyip'in şeyi, üslubu canım... Üslubu epey sert, dengeyi yitirmiş, hükümsüzdür... İlan verilmeli şeye, aman gazetenin birine canımmmm... Mesela Cumhuriyet, Sözcü filan... Burası böyle, tespit bu... Tamam...

     

    Tespit bu ama çözüm ne??? Hemen şey edelim, yazalım canımmm....

     

    Bak Tayyip efendi, çapulcu bay ve bayanlara sert tavrın çok çirkin, çok çirkin... Çirkin çok, çirkinliğin de çok, hangi birini sayayım??? Bak sonra emziğinin içine solucan koyarım, öyle her medeni kalkışmada ağlamaya başladığında bu solucanlı emziği veririm, sonra solucanı görürsen emzikte, işte o zaman daha ağlamazsın, emziği atarsın bir köşeye... Şimdi ben bunu niye şey yaptım? Boş ver, çaktırma...

     

    Adamlar Gezi şeyine çıkmış, olabilir... Ne var bunda??? Yani yollara barikatlar kurmuşlarsa, ne var bunda? Sen hiç Fransız şeyini, ihtilalini canımmm... O ihtilali okumadın mı? Rus klasiklerinde bile var o barikatlar ki, bu durum adamların ne kadar medeni ve tek dişi kalmış canavar... Şey ne kadar medeni olduklarını gösterir... Ama sen bunu anlamıyorsan, ben ne yapayım şimdi!!!

     

    Bak şimdi bak... Bak bak... Neymiş... Arabalar ters dönmüş, otobüslerin ağzı yüzü birbirine karışmış!!! Yahu ne var bunda??? Olabilir... O Melih efendi de çıkıp ekranlara, birtakım resimlerle otobüslerinin son halini gösteriyor... Melih, o otobüsler senin mi? Sana ne o otobüslerin halinden!!! Onların parasını sen mi veriyorsun, Melih? Bu bir halk ayaklanması, o otobüsler de halkın... Halk kendi otobüslerini yeri geldiğinde sever de, hiç sevmedi mi şimdiye kadar? Şimdi biz de arşivlerden o sevgi resimlerini çıkarmayalım istersiniz!!! Şimdi... Manşetlere mevzu teşkil eden Tayyip, arabaları devirenlere, otobüsün orasını burasını yumuşturanlara niye kaşlarını çatıyorsun? Bir trafik kazasında o arabalar devrildiğinde sesini çıkarmıyorsun ama kalkışan halk kendi malına öfkelendiğinde hemen üslubunu bozuyorsun!!! Hem halkın vurduğu yerde gül biter gül!!!

     

    Molotofla saldırıyorlar... Nereye??? Polislere, otobüslere, esnafa falan filan... Sana ne, hayır yani sana ne? Olabilir, ne var bunda? Onlar gözlerinden öpülesi gençler!!! Sen hiç Bursa Nutkunu okumadın mı? Nutkun mu tutuldu da hemen munzurları indirdin!!! Adamlar cam çerçeve indirdilerse, camı olmayan esnafı yağmaladılarsa, o dürüst gençler aynı zamanda nöbet tuttular orada yağma olmasın diye! Ey gidi dünya!!! Bunları kime anlatacaksın?! Hem filmimin gişe rekorları kırmasını istiyorum, hem de filmimi kimsenin seyretmesini istemiyorum, sana ne?

     

    Bir otobüse içinde yolcu varken saldırmışlar... Ajite yapma Tayyip, ajite yapma... Yemezler!!! O yolcular şikayetçi mi? omlar da senden kurtulmak istiyorlar...

     

    Neyse sıkıldım ya...

     

    Bunları varya bunları, Taksim meydanında asacaksın Erdoğan!!! Sen diktatörsün, unutma... Bunları kıyma makinesinden geçirip, asfaltın altına malzeme yapacaksın!!! Bunları bir soldan, bir sağdan bir de merkezden asacaksın ki, akıllansınlar... Bunları lağım çukuruna atıp, b.k yedireceksin, sonra da ağızlarını yıkatmayacaksın... Bunları kalorifer kazanlarına atıp, ısınacaksın... Bunları çukurlara doldurup, üzerlerini de betonla kapatacaksın... Bunların var ya önlerine koyduğun yemeğe balgam bırakacaksın, yesinler... Bunları asacaksın, bir daha asacaksın, bir daha asacaksın... Bunların mezarlarını yok edeceksin, kimse bilmesin... Bunları ikna odalarına alıp, bunlarla alay edeceksin... Bunları hapislere tıkıp, bunlara gençlik marşını söyleteceksin... Bunların barlarını, diskolarını, lojmanlarını, plajlarını, partilerini kapatacaksın, satacaksın, yok edeceksin...

     

    Sen bir diktatörsün Erdoğan!!! Unutma!!!

     

     

     

     

     

     

     

     


  13. Trradomir, bak iyi oku...

     

    Hadise gerçek... Bir Din Kültür hocası tanıdığım var, değerli bir abim...

     

    Hocam sınavını yapış, cevap kağıtlarını okumaya geçmiş... Öyle cevaplarla karşılaşmış ki, akıl alır gibi değil!!!

     

    Soru şöyle:

     

    Mekke'den Medine'ye göç eden Muhacirlere yardım eden, Medineli Müslümanlara ne denir?

    Evet, soru bu? Cevap da belli... Ensar...

    Çocuk çok düşünmüş olacak ki, şöyle bir cevap yazmış kağıda:

     

    Sansar denir(!)

     

    Bir başka soru gelsin, soru şu:

     

    Kabe hangi şehirde bulunur? Soru bu... Ne kadar basit, ama çocuk bakalım ne cevap vermiş:

     

    İstanbul(!)

     

    Bu hocamız Milli Güvenlik dersine de girmiş bir ara... Şimdi bu dersten bir soru alalım:

     

    Türkiye'nin Cumhurbaşkanı kim? Şimdi sıkı durun... Cevap:

     

    Abdullah Öcalan(!)

     

    Evvet... Sıra asıl anlatacağım hadiseye geldi... Trradomir bu sana gelsin...

     

    Efendim soru şu:

     

    Abdest nasıl alınır, sırası ile yazınız?

     

    Çocuğun bir tanesi de başlamış yazmaya:

     

    İlk önce ellerimizi yıkarız, üç kere... Sonra ağzımıza üç kere su veririz... Sonra burnumuza üç kere su çekeriz... Sonra kulaklarımıza su alırız ve üç kere çalkalarız... Daha gerisini yazmaya gerek var mı!?!

     

    Not: Siz çocuklar dediğime bakmayın, bunlar lise talebesi...

    Başka Not: Bir arada kendi başımdan geçen hadiseleri anlatırım...

    Son Not: Bu hadiseleri Trradomir'e niye yazdım!?

    Son Nota Not: Orasını ben de bilmiyorum!!!

    Sonun Sonu Not: Başka not yok!!!

     

     

     

    • Like 1

  14. Bugün Berat Kandili... Bu gece dua gecesi...

     

    Peki...

     

    Hangi gazeteler ilk sayfasında okurlarını bu günden habersiz bırakmış, bakalım mı?

     

    Sen hala anlamadın mı, bu iş başka iş, hadi gel...

     

    İşte o gazeteler:

     

    AMK

     

    Aydınlık

     

    Birgün

     

    Cumhuriyet

     

    Evrensel

     

    Fanatik

     

    Milliyet

     

    Özgür Gündem

     

    Radikal

     

    Sol

     

    Taraf

     

    Yurt

     

    Gazeteleri iyi inceleyin... PKK yayını Özgür Gündem ile Milliyet aynı kutuda... Cumhuriyet ile Özgür Gündem aynı merkezden besleniyorlar... CHP milletvekiline ait Yurt ile hangi gazeteler bu mubarek günden habersiz, bir bakın hele!!!

     

    Bu gecenin bu ülkede bir haber değeri yok mu? Siz Müslüman olmayabilirsiniz, eyvallah! Ama bu ülkenin yüzde 99'u Müslüman olduğuna göre bu gecenin hiç mi haber değeri yok???

     

    Sokaklara bir daha dökülmeyin, emi??? Yok millet burada, millet isyan etti, diye yalan konuşmayın bir daha???

     

    O milletin bir numaralı gündemini hiç biriniz görmediniz, sizin millet hangi millet oluyor?

     

     


  15. mecal, ben senin isminin önüne ve arkasına bir şeyler ekleyerek, o isimle dalga geçtim mi?... Belki üslubum sert oldu zaman zaman ama hiçbir zaman senin gibi aşağılara düşmedim.

     

    Hacegan'ın ne anlama geldiğini biliyor musun? Ben bu ismi seçerken, hangi anlamı ile kendime isim yaptım, sen bunları biliyor musun? Bu tartışmalarla benim ismimin ne alakası vardı şimdi de benim ismimi diline doladın...

     

    Ben burada yöneticileri göreve çağırıyorum. Gerekenin yapılmasını istiyorum.

     

    Bu saygısızlığa karşı hiçbir mukabelede bulunmuyorum.


  16. Dervish kardeşim, şu son cümlelerin pek isabetli olmuş:Yazdıklarınıza tek tek cevap vermeye çalıştım son defa. Artık bu konu hakkında tüm söyleyeceklerim kısır bir döngüden ibaret olacağı için müsadenizle bırakıyorum burada.

     

    Hoş yazdıklarında doyurucu bir cevap göremedim... Top çevirip durmuşunuz...

     

    İşte cevabım:Fişleme hadiselerini çok iyi biliriz Dervish... Kokoreççileri satanları bile fişlemişlerdi bir zamanlar... O okul yıllarından ben de geçtim, üstelik zaman 28 Şubat zamanlarından başladı, ekonomik krizle bitti... Yaaa... Yaşadıklarımı anlatsam yol olur...

    İddiana göre seni fişlemişler ve sen bu hakkında tutulan kanunsuz dosyayı gördün... Seni fişleyenler de malum kişiler, değil mi? Bak ben sana bir şey anlatayım: Üstad Necip Fazıl B.D dergilerinde Türkiye'deki masonları ifşa etmişti ki, bu masonlar arasında Süleyman Demirel de vardı... Süleyman Demirel mason olmadığını kanıtlamak için mason localarından mason olmadığına dair bir belge aldı ve o zaman medyaya göstermişti. Bunun üzerine necip fazıl şu enfes açıklamayı yapmıştı:“Sizin Mason olmadığınıza dair Mason Kulübü’nden belge almanız, iffetli bir kadının randevu evinden, orayla münasebeti olmadığına dair vesika almasından farksızdır; ve masonlukla münasebetiniz olmadığına değil, aksine, tam ve kurmayca bir alakanız bulunduğuna delildir!”

    Dervish şu yukarıdaki yazıyı senin bu fişlenme dosyana uyarlayabiliriz, değil mi?

    Polisler eski ordunun yerini alıyor da, eski ordu neydi, biliyor musun? Polis nasıl olur da eski ordu seviyesinde değerlendirilir? Birisi armut, diğeri elma... Sen eski polis ile yeni polis arasındaki o muazzam farkı anlatsana, bu daha iyi olur?

    Bu ülkede ne oluyorsa, emirler cemaatten alınıyor zaten... F:Bahçe'ye şike operasyonu yapıldı ya, bunlar onun arkasından da Cemaati aradı... O Ergenekon, Balyoz gibi darbe operasyonlarının ardında da cemaat var zaten... O değil de, hatta ve hatta bizim yola taş koydular, takıldım, düşüyordum... Kesin cemaatin işidir, dedim... Biraz paranoyak bir durum oldu...

    İlk müdahalelerin emri cemaatten gelmiş, polise... Yahu bu iddiayı en azılı solculardan bile duymadım bu süreçte... Fetullah Gülen'in bu hadiseler hakkındaki yatıştırıcı açıklamaları neydi o zaman? Yoksa Fethullah Hoca bu cemaatten değil mi?

    Bak kardeşim, ben polis olabilmek için sınavlara girdim... Hani lisans mezunlarını bir hak tanındı ya, işte oradan yararlanalım da polis olalım dedim... Ama bütün sınavları geçtim, polis olamadım. Niye? sağlık durumlarım engel oldu. O sınavlarda, mülakatlarda geçilen bütün aşamaları bilirim... O sınavlara bütün hak sahipleri girebiliyor, cemaatçiler de giremesin mi? Önüne gelen girsin de, bu cemaatçiler giremesin mi? Sen de hazırlan gir, sana engel olan mı var???

    İlk müdahalelere emri cemaat vermiş izlemi oluşmuş belli çevrelerde... Aman dervish sen o çevrelerden hemen uzaklaş... Ya bu iddiaya hiçbir şey yazmıyorum, çünkü saçma bir iddia, olmayan bir şey üzerine tartışmaya girmem, böyle şeylerle zaman öldürmem...

    Erdoğan'ı kimler Ermeni yaptıysa kitaplarında, Gül'ü kimler Yahudi yaptıysa işte bunlardır senin bu fikirlere kaynak teşkil edenler... Cumhuriyet gazetesinin baş tarafında, Cumhuriyet yazan kısmında yani, işte o Cumhuriyet yazsının her iki tarafında ağlayan Fethullah hoca resimleri, yine bu resimlerde hocanın başında Amerikan şapkası... Sen Cumhuriyet gazetesini bu vaziyette gördün mü? İstersen arşivlerden bir kaç gün geri git de gör, sadece bir kaç gün... Burada Fethullah Gülen'in muhtemelen Peygamberimizi anlattığı anda ağlarkenki resminin üzerine bir çalışma ile, Fethullah hocanın başına Amerikan şapkası geçirdiler... Şimdi bu alçaklık değil mi? Bu hainlik değil mi? Bu yalancılık(oldu mu üstad?) değil mi? İşte bunlar değil mi, senin şu iddialarının kaynağı???

    PKKlılar da alternatif cuma namazları kılmıştı güya... Peki Taksim'deki Cuma Namazları ne oluyor? Bu bölücülük değil mi? Niye bir camiye gitmeyip, o meydanda kıldılar namazlarını? Ne mesajı verdiler millete???

    Cuma nazının cemaatini gördün mü? Orası insan kaynıyorken, cuma cemaati bir avuç insandan oluştu... Bu durum oranın nasıl bir ağırlığa sahip olduğunu göstermiyor mu? Belki bin erkek var orada, ama cuma cemaati 30 kişiyi geçmiyor neredeyse... Bu oranın nasıl bir ağırlığa sahip olduğunu çok net bir şekilde gösteriyor... Sen hangi birliktelikten söz ediyorsun? Bu aşırı solcuların yanına gidince birlik mi olunuyormuş??? Bizim buralarda cuma vaktinde dışarıda neredeyse erkek kalmaz... İstanbul'da bu durum tam tersi herhalde... Taksim'de de neredeyse cemaat bulamıyorsun herhalde... Hadi güç bela bir cemaat oluşturuldu... Güzel... İyi ama neydi o namaz kılanların hali öyle??? Adam rükuya giderken bileklerine kavrıyor, bir diğeri etrafı seyrediyor, bir başkası da kıyamda kolları ile vücudunu sarmalıyor... Cemaatin içinde kendini Mehdi ilan eden uzun saçlı bir dam da var, namazın vakitlerini kendine göre ayarlayan adam da... Sen bunları görmüyor musun?

    Bizim marjinal dediklerimiz cemaatin başında nöbet tutmuşlar... O zaman madem bu adamlar nöbet tutmuş, siz de iadeyi itibar yapın, kaldırım taşlarını sökün polise, esnafa atın... Araçları yakın, binaları yıkın, bir kadının üstüne işeyin, camiye ayakkabılarınızla girin... Ben marjinal deyince bunları kastediyorum zira burayı da bir türlü anlatamadım kaç gündür yahu!!!

    Bir de İhsan Eliacık Cumayı kıldırıyor, bir gerizekalı da cemaatin önüne oturmuş, hocaya mikrofon tutuyor... Yani görüntüye bak!!!

    Başbakanın değişmesini istiyorsun... Bak Zaman gazetesi yazarı ateist şahin Alpay da Taksim hadiselerinden sonra yazdığı bir köşe yazsının başlığını ne koymuş: Başbakan değişmeli... Biz bu türden fikirlere şerbetliyiz... Varsa adamla bir sıkıntınız, seçimleri beklersiniz... Madem muhafazakar kesim de bıktı bu adamdan, o zaman 7 ay sonra görüşürüz...

     

    Her şey ortada... Kısır döngü hakkında haklısınız, bence sen de haklısın... Bak dönüp duruyoruz...

     

    Mümkünse bırakalım...


  17. Fişleme hadiselerini çok iyi biliriz Dervish... Kokoreççileri satanları bile fişlemişlerdi bir zamanlar... O okul yıllarından ben de geçtim, üstelik zaman 28 Şubat zamanlarından başladı, ekonomik krizle bitti... Yaaa... Yaşadıklarımı anlatsam yol olur...

     

    İddiana göre seni fişlemişler ve sen bu hakkında tutulan kanunsuz dosyayı gördün... Seni fişleyenler de malum kişiler, değil mi? Bak ben sana bir şey anlatayım: Üstad Necip Fazıl B.D dergilerinde Türkiye'deki masonları ifşa etmişti ki, bu masonlar arasında Süleyman Demirel de vardı... Süleyman Demirel mason olmadığını kanıtlamak için mason localarından mason olmadığına dair bir belge aldı ve o zaman medyaya göstermişti. Bunun üzerine necip fazıl şu enfes açıklamayı yapmıştı:“Sizin Mason olmadığınıza dair Mason Kulübü’nden belge almanız, iffetli bir kadının randevu evinden, orayla münasebeti olmadığına dair vesika almasından farksızdır; ve masonlukla münasebetiniz olmadığına değil, aksine, tam ve kurmayca bir alakanız bulunduğuna delildir!”

     

    Dervish şu yukarıdaki yazıyı senin bu fişlenme dosyana uyarlayabiliriz, değil mi?

     

    Polisler eski ordunun yerini alıyor da, eski ordu neydi, biliyor musun? Polis nasıl olur da eski ordu seviyesinde değerlendirilir? Birisi armut, diğeri elma... Sen eski polis ile yeni polis arasındaki o muazzam farkı anlatsana, bu daha iyi olur?

     

    Bu ülkede ne oluyorsa, emirler cemaatten alınıyor zaten... F:Bahçe'ye şike operasyonu yapıldı ya, bunlar onun arkasından da Cemaati aradı... O Ergenekon, Balyoz gibi darbe operasyonlarının ardında da cemaat var zaten... O değil de, hatta ve hatta bizim yola taş koydular, takıldım, düşüyordum... Kesin cemaatin işidir, dedim... Biraz paranoyak bir durum oldu...

     

    İlk müdahalelerin emri cemaatten gelmiş, polise... Yahu bu iddiayı en azılı solculardan bile duymadım bu süreçte... Fetullah Gülen'in bu hadiseler hakkındaki yatıştırıcı açıklamaları neydi o zaman? Yoksa Fethullah Hoca bu cemaatten değil mi?

     

    Bak kardeşim, ben polis olabilmek için sınavlara girdim... Hani lisans mezunlarını bir hak tanındı ya, işte oradan yararlanalım da polis olalım dedim... Ama bütün sınavları geçtim, polis olamadım. Niye? sağlık durumlarım engel oldu. O sınavlarda, mülakatlarda geçilen bütün aşamaları bilirim... O sınavlara bütün hak sahipleri girebiliyor, cemaatçiler de giremesin mi? Önüne gelen girsin de, bu cemaatçiler giremesin mi? Sen de hazırlan gir, sana engel olan mı var???

     

    İlk müdahalelere emri cemaat vermiş izlemi oluşmuş belli çevrelerde... Aman dervish sen o çevrelerden hemen uzaklaş... Ya bu iddiaya hiçbir şey yazmıyorum, çünkü saçma bir iddia, olmayan bir şey üzerine tartışmaya girmem, böyle şeylerle zaman öldürmem...

     

    Erdoğan'ı kimler Ermeni yaptıysa kitaplarında, Gül'ü kimler Yahudi yaptıysa işte bunlardır senin bu fikirlere kaynak teşkil edenler... Cumhuriyet gazetesinin baş tarafında, Cumhuriyet yazan kısmında yani, işte o Cumhuriyet yazsının her iki tarafında ağlayan Fethullah hoca resimleri, yine bu resimlerde hocanın başında Amerikan şapkası... Sen Cumhuriyet gazetesini bu vaziyette gördün mü? İstersen arşivlerden bir kaç gün geri git de gör, sadece bir kaç gün... Burada Fethullah Gülen'in muhtemelen Peygamberimizi anlattığı anda ağlarkenki resminin üzerine bir çalışma ile, Fethullah hocanın başına Amerikan şapkası geçirdiler... Şimdi bu alçaklık değil mi? Bu hainlik değil mi? Bu yalancılık(oldu mu üstad?) değil mi? İşte bunlar değil mi, senin şu iddialarının kaynağı???

     

    PKKlılar da alternatif cuma namazları kılmıştı güya... Peki Taksim'deki Cuma Namazları ne oluyor? Bu bölücülük değil mi? Niye bir camiye gitmeyip, o meydanda kıldılar namazlarını? Ne mesajı verdiler millete???

    Cuma nazının cemaatini gördün mü? Orası insan kaynıyorken, cuma cemaati bir avuç insandan oluştu... Bu durum oranın nasıl bir ağırlığa sahip olduğunu göstermiyor mu? Belki bin erkek var orada, ama cuma cemaati 30 kişiyi geçmiyor neredeyse... Bu oranın nasıl bir ağırlığa sahip olduğunu çok net bir şekilde gösteriyor... Sen hangi birliktelikten söz ediyorsun? Bu aşırı solcuların yanına gidince birlik mi olunuyormuş??? Bizim buralarda cuma vaktinde dışarıda neredeyse erkek kalmaz... İstanbul'da bu durum tam tersi herhalde... Taksim'de de neredeyse cemaat bulamıyorsun herhalde... Hadi güç bela bir cemaat oluşturuldu... Güzel... İyi ama neydi o namaz kılanların hali öyle??? Adam rükuya giderken bileklerine kavrıyor, bir diğeri etrafı seyrediyor, bir başkası da kıyamda kolları ile vücudunu sarmalıyor... Cemaatin içinde kendini Mehdi ilan eden uzun saçlı bir dam da var, namazın vakitlerini kendine göre ayarlayan adam da... Sen bunları görmüyor musun?

     

    Bizim marjinal dediklerimiz cemaatin başında nöbet tutmuşlar... O zaman madem bu adamlar nöbet tutmuş, siz de iadeyi itibar yapın, kaldırım taşlarını sökün polise, esnafa atın... Araçları yakın, binaları yıkın, bir kadının üstüne işeyin, camiye ayakkabılarınızla girin... Ben marjinal deyince bunları kastediyorum zira burayı da bir türlü anlatamadım kaç gündür yahu!!!

     

    Bir de İhsan Eliacık Cumayı kıldırıyor, bir gerizekalı da cemaatin önüne oturmuş, hocaya mikrofon tutuyor... Yani görüntüye bak!!!

     

    Başbakanın değişmesini istiyorsun... Bak Zaman gazetesi yazarı ateist şahin Alpay da Taksim hadiselerinden sonra yazdığı bir köşe yazsının başlığını ne koymuş: Başbakan değişmeli... Biz bu türden fikirlere şerbetliyiz... Varsa adamla bir sıkıntınız, seçimleri beklersiniz... Madem muhafazakar kesim de bıktı bu adamdan, o zaman 7 ay sonra görüşürüz...

×
×
  • Create New...